"...
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İLE İTİRAZ İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
A- 4853 sayılı Yasa'nın 5. maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması isteminin gerekçe bölümü şöyledir:
“GENEL OLARAK
Anayasa'nın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 35 inci maddesinde de, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu ve bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2 ve 5 inci maddelerinde belirtilen “hukuk devleti” ilkesine göre işlem ve eylemlerin hukuka uygun olması, hukukun üstünlüğü ilkesinin içtenlikle benimsenmesi; yasa koyucunun çalışmalarında kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla bağlı tutması, insan haklarına saygı göstermesi ve bu hakları korumayı, âdil bir hukuk düzeni kurarak bunu geliştirmeyi zorunlu sayması gerekir. Yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak zorunda bulunduğu Anayasa ve temel hukuk ilkeleri vardır. Anayasa'da öngörülen devletin amacı ve varlığıyla bağdaşmayan, hukukun ana ilkelerine dayanmayan yasalar kamu vicdanını olumsuz etkiler. İnsanın doğuştan sahip olduğu onurlu bir hayat sürdürme, maddî ve manevî varlığını geliştirme hakkını, refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, sosyal hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak sosyal hukuk devletinin temel amacı ve görevidir.
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da belirtildiği gibi; “çalışanların aylık ve ücretlerinden 3417 sayılı Kanun uyarınca kesilen ve tasarrufu teşvik hesabında toplanan tasarruf tutarları üzerinde mülkiyet hakları bulunmaktadır. Adı geçenlerin, Devlet katkısı ve nema üzerindeki hakları ise, alacak hakkıdır. Çalışanların aylık ve ücretlerinin belli bir yüzdesi üzerinden hesaplanarak ve ilgililerin tasarruf kesintisine eklenerek tasarrufu teşvik hesabına yatırılan Devlet/işveren katkısı ile katkının ve tasarruf kesintisinin birlikte değerlendirilmesiyle oluşan nemaların da mülkiyet hakkı kapsamında olduğu tartışmasızdır.”
Mülkiyet hakkı kişiye, sahibi olduğu şey üzerinde, yasalar çerçevesinde dilediği gibi tasarruf olanağı verir. Toplum yararına aykırı olmamak kaydıyla malik, sahibi olduğu şeyi dilediği biçimde kullanır.
Mülkiyet ve miras hakları Anayasa'da güvence altına alınmış, bu hakların sadece kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Ancak, bu sınırlama, Anayasa'nın 13 üncü maddesinde öngörülen biçimde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldüğü amaç dışında kullanılamaz.
Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilirler.
24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı “Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun”un 5 inci maddesi, çalışanların sahibi oldukları şeyi dilediği gibi tasarruf etme olanağından mahrum bıraktığı ve hazine iç borçları için ödenen faiz oranlarını nema ödemelerinde uygulamayarak bu borçlar arasında kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı bir ayırım yaptığı için, Anayasa'nın 35 inci maddesindeki mülkiyet hakkına, Anayasa'nın 2 ve 5 inci maddelerinde belirtilen “hukuk devleti” ve Anayasa'nın 10 uncu maddesinde yer alan “kanun önünde eşitlik” ilkelerine Anayasa'nın 11 inci maddesinde belirtilen Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine aykırı olduğu gibi; mülkiyet hakkını da Anayasa'nın 13 üncü maddesine aykırı bir biçimde sınırlandırmaktadır.
5 İNCİ MADDENİN ANAYASA'YA AYKIRILIĞI
Kamu finansmanı amacıyla getirilen zorunlu tasarrufların ana para ve nema geri ödemelerinde sürekli olarak, çalışanlar aleyhine uygulamalar yapıldığı gibi, bu hesabın tasfiyesi sırasında da aleyhe uygulamalar devam ettirilmek istenmektedir.
01.01.1995'e kadar olan dönemde fon bünyesindeki kaynaklar değişik yatırım araçlarına yatırılmak suretiyle değerlendirilmiştir. Toplu Konut Fonu, Kamu Ortaklığı Fonu gibi kamu fonlarının yürüttüğü faaliyetlere ve projelere kaynak sağlamak amacıyla Çalışanların Tasarrufları Teşvik Hesabı kaynakları yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Bu dönemde hesapta biriken paralar, hem TÜFE'nin altında değerlemeye tabi tutulmuş hem de ortalama mevduat faiz oranı ve devlet iç borçlanma kağıtları için belirlenen faiz oranlarının ve getirilerin çok altında değerlendirilmiştir. Bazı yıllar alternatif yatırım alanlarına göre reel kayıp % 50'lere ulaşmıştır.
01.01.1995'ten sonraki dönemde KOF gibi özel tertip Hazine kağıtlarının ağırlığı % 25'lere düşmekle birlikte Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken fonların değerlemesi esas olarak ortalama devlet iç borçlanma ihalelerinde oluşan faiz oranına göre belirlenmeye başlanmıştır. Hesabın 4853 sayılı kanunla tasfiyesinden önce, KOF (Gelir Ortaklığı) kağıtlarının varlığı nedeniyle, ortalama faiz oranı, Hazine İhalelerinde oluşan oranın altında gerçekleşmekteydi.
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nemanın, aylık olarak, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık % 5 oranında değerlendirilmesi çalışanların aleyhine olup, mülkiyet haklarının özünü zedelemektedir.
Mevcut rakamlara göre, Hazine piyasadan % 55 faizle borçlanırken çalışanların nemalarına TÜFE artı % 5 değerlendirmesinde (Hükümetin 2003 yılı yıllık ortalama TÜFE artışı tahmininin % 24.7 olduğu dikkate alınırsa, TÜFE artı % 5 değerlendirmesi % 29.7 olacaktır.) yaklaşık % 30 faiz işletilecektir. Kamu finansmanı amacıyla getirilen zorunlu tasarruf, tasfiye edilirken de kamu finansmanı aracı olarak kullanılmaktadır. Ancak, sermaye kesimine % 55 faiz ödeyen Hazine, çalışanlara % 30 faiz ödeyerek çifte standart uygulamaktadır.
Bu durum, nema alacaklıları ile diğer Hazine alacaklıları arasında makul bir nedene dayanmayan ve Anayasa'nın 10 uncu maddesinde yer alan “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bir eşitsizlik yaratılmasına neden olmaktadır.
Kamu finansmanı amacıyla borçlanmada iki ayrı uygulama yapılması, çalışanları önemli bir malî kayba da uğratmaktadır. Devlet iç borçlanma senetlerine uygulanan faiz oranı uygulanmış olsaydı elde edilecek tutarlar ile kanun hükümlerine göre yapılacak ödeme tutarları arasında çok büyük fark vardır.
Öte yandan mülkiyet hakkı kişiye yasal sınırlar içinde kalmak ve toplum yararına aykırı olmamak kaydıyla sahibi olduğu şeyi dilediği biçimde tasarruf olanağı verir. Oysa getirilen düzenleme ile tasarruf sahiplerinin sahip oldukları şeyi istedikleri gibi kullanmalarına uygun bir ortam yaratılmamıştır. Nema alacaklısı tasarruf sahiplerine seçenekler sunulmamıştır. Tasarruf sahiplerinin tasarruflarını değerlendirmek için tek bir seçeneği vardır. O da, TÜFE artı % 5'dir. Tasarruf sahiplerine Hazine bono ve tahvilleri, banka faizi veya sermaye piyasası araçları gibi seçenekler sunulmamıştır.
Bu durum, söz konusu olayda nema alacaklılarının Anayasa'nın 35 inci maddesinde yer alan mülkiyet hakkından gereğince yararlanabilmelerini engellemiş; mülkiyet hakkını kamu yararı amacı söz konusu olmaksızın Anayasa'nın 13 üncü maddesine aykırı bir biçimde, demokratik toplum düzeninin gerekleri dışında sınırlandırmıştır.
4853 sayılı Kanunun Anayasa'nın 10, 13 ve 35 inci maddelerine aykırı bir nitelik taşıyan 5 inci maddesi, Anayasa'nın 2 ve 5 inci maddelerinde belirtilen “hukuk devleti” ilkesine de aykırıdır. Çünkü Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi, yasama erkinin Anayasa'ya ve hukukun üstün kurallarına uygun olarak kullanılmasını gerektirmektedir.
Anayasa'nın 5 inci maddesinde ise “hukuk devleti” ilkesinden söz edilerek Devlet'e kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığını geliştirmek için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak görevleri verilmiştir. 4853 sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle getirilen düzenleme ise, yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği gibi, Devlete Anayasa'nın 5 inci maddesinde verilen görevlere uygun biçimde, nema sahiplerinin nema üzerindeki mülkiyet haklarından gereğince yararlanmalarının önündeki engelleri kaldırmamakta; aksine engel yaratmaktadır.
4853 sayılı Kanunun 5 inci maddesi, Anayasa'nın yukarıda belirtilen maddelerine aykırı bir düzenleme getirdiği için, Anayasa'nın 11 inci maddesinde belirtilen Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesi ve özellikle “kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz” hükmü ile de çelişmektedir.
24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı “Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun”un, bu açılardan Anayasanın 2, 5, 10, 11, 13 ve 35 inci maddelerine aykırı olan 5 inci maddesinin iptali gerekmektedir.
YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı Kanunun Anayasa'nın 2, 5, 10, 11, 13 ve 35 inci maddelerine açıkça aykırı olan 5 inci maddesinin uygulanması, ileride giderilmesi güç hatta olanaksız bir takım hukuki durum ve zararlara neden olabilecektir. Bu durum ve zararların oluşmasını engelleyebilmek için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar, söz konusu 5 inci maddenin yürürlüğünün durdurulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, 24.04.2003 tarih ve 4853 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin, Anayasa'nın 2, 5, 10, 11, 13 ve 35 inci maddelerine aykırı olduğu için iptaline; iptal davası sonuçlanıncaya kadar söz konusu 5 inci maddenin yürürlüğünün durdurulmasına ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz. 19.06.2003”
B- İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin 4853 sayılı Yasa'nın 5., 6. ve 7. maddelerine ilişkin gerekçeleri şöyledir :
“Davacı M.Sabri Aloğlu tarafından, 3417 sayılı Yasa uyarınca aylıklarından kesilen zorunlu tasarrufun devlet katkısı ve nemaları ile birlikte ödenmesi istemiyle davalı idareye yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile sözkonusu tutarın davalı idareye başvurduğu tarihten itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle Hazine Müsteşarlığına karşı açılan davada, bu uyuşmazlığa uygulanacak 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabırfn Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanunun 5. maddesi ve 6. maddesinin 1. ve 2. fıkrası ile 7. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu düşüncesine varılarak işin gereği görüşüldü:
4853 sayılı Yasanın “Değerleme” başlıklı 5. maddesinde, hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden yapılan tasarruf kesintileri ve devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nemanın aylık olarak Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık % 5 oranında değerlendirileceği hükmü bulunmaktadır.
Anayasanın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı 35. maddesinde, “Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla yasayla sınırlanabilir” hükmü yer almıştır.
4853 sayılı Yasanın 5. maddesi ile hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden yapılan tasarruf kesintileri ve devlet katkılarına ait kalan nemanın, hangi oranda değerlendirileceği düzenlenmiş ve çalışanların kalan neması, kendilerinden de kesinti yapılanların iradesi dışında idarece tek taraflı olarak tespit edilen oranlarda değerlendirilmek suretiyle kişilerin kendi gelirlerin tasarruf edebilme ve bu tasarruflarını istediği biçimde değerlendirme hakkı elinden alınmış bulunmaktadır.
Kişilerin gelirlerinden, tasarrufa ayırdıkları kısmını yine kendilerinin değerlendirmesi yerine, devletin kişiler adına tasarruflarını yürürlükten kalkan 3417 sayılı Yasa uyarınca nemalandırdıktan sonra kalan nemasını da 4853 sayılı Yasanın 5. maddesi ile yine tek taraflı olarak belirlediği oranlar dahilinde nemalandıracak olması, kişinin kendi geliri üzerindeki mülkiyet hakkını sınırlandırdığı gibi, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
4853 sayılı Yasanın 6. maddesinin 1. fıkrasında da, hak sahiplerine ana para tutarlarının 2003 yılı Nisan ayında defaten ödeneceği, 5. madde uyarınca değerlendirilen tutara da, Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında dört taksit, 2005 yılında dört taksit ve Mart ve Haziran aylarında olmak üzere 2006 yılında iki taksit olarak toplam on taksitte ödeneceği düzenlenmiş, 2. fıkrasında da, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlemeye yetkili olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Hukuk devleti bütün faaliyetlerinde hukukun genel ilkeleri ile bağlayıcılığı ve üstünlüğü olan Anayasa hükümlerine uygun hareket etmek zorundadır. Anayasanın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun, refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetilerini sosyal hukuk devleti ve adelet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlandıran ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, yine Anayasanın 2. maddesinde sosyal hukuk devleti niteliği vurgulanan Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Mülkiyet hakkı kişiye sahibi olduğu şey üzerinde toplum yararına aykırı olmamak koşuluyla dilediği gibi tasarruf olanağı verir. Bu nedenle çalışanların, aylık ve ücretlerinden kesilen ve tasarrufu teşvik hesabında toplanan tasarruf tutarları ile kalan nemaları üzerinde mülkiyet hakkı bulunmaktadır. Anayasa'da güvence altına alınmış bu hakların yalnızca kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Ancak bu sınırlama Anayasanın 13. maddesinde öngörülen biçimde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz.
4853 sayılı Yasanın 6. maddesinin 1. fıkrası ile de hak sahiplerine ana para tutarının 2003 yılı Nisan ayında, kalan nemanın da toplam 10 taksitte ödeneceği düzenlenmek suretiyle mülga 3417 sayılı Yasa gereği adına tasarruf edilenlerin iradesi dışında çalışanlardan yıllardır zorunlu olarak yapılan kesintiler sonucu biriken nema gelirleri bu kez de taksitlendirilerek çalışanların gelirlerine tümüyle tasarruf edebilme hakkı elinden alınmış, defaten ödenmesi gereken kalan nema tutarları 4853 sayılı Yasanın 5. maddesi ile idarece tek taraflı olarak belirlenen oranlarda değerlemeye tabi tutularak sözkonusu birikimlere el konulmaya devam edilmiş ve bu ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirleme yetkisi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan'a verilerek yine Anayasanın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına sınırlama getirilmiştir.
Kaldı ki, mülga 3417 sayılı Yasa gereği memur, sözleşmeli ve diğer kamu personeli ile işçilerin ücret gelirlerinden re'sen kesilen ve tasarrufu teşvik hesabında devlet/işveren katkılarıyla birlikte toplanan tutarların, 3417 sayılı Yasa gereğince verimi en yüksek yatırımlarda değerlendirilip değerlendirilmediği hususu dahi tartışmalı iken, 4853 sayılı Yasanın 5. maddesi ile yeniden değerleme ve 6. maddesi ile de taksitlendirme sistemi getirilmesi Anayasanın 13. maddesinde öngörülen demokratik toplum düzeni gereklerine aykırılık oluşturmaktadır.
4853 sayılı Yasanın 7. maddesinde ise; “3417 sayılı Kanunun mülga 2. maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır.” kuralı yer almıştır.
Hukukta genel olarak yasalar yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara ve durumlara uygulanırlar. Bunun sonucu olarak yürürlüğe giren bir yasa geleceğe yönelik olarak uygulama alanı bulur.
4853 sayılı Yasanın 7. maddesinde ise 3417 sayılı Yasanın mülga 2. maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından anılan Yasa kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak 4853 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında da 4853 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı kuralı getirilerek yürürlüğe girdiği tarihten sonraki durumlara uygulanması gereken yeni düzenlemenin hukukun genel ilkelerine ve Anayasanın 2. maddesinde düzenlenen ve Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesine aykırı biçimde 4853 sayılı Yasanın 7. maddesi ile geçmişe yönelik uygulama alanı yaratılmıştır.
Öte yandan, 4853 sayılı Yasanın, yürürlüğe girdiği tarihten önce hak sahipleri tarafından yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takiplerini de kapsadığı yolundaki 7. maddesinde yer alan bu düzenleme, geçmişe yönelik uygulama alanı getirmek suretiyle kişilerin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak adil yargılanma hakkını da ortadan kaldırmakta ve Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde düzenlenen “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 2949 sayılı Yasanın 28. maddesinin 2. fıkrası gereğince, 4853 sayılı Yasanın 5. ve 6. maddesinin 1. ve 2. fıkraları ile 7. maddesinin, Anayasanın 2, 5, 13, 35 ve 36. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyada bulunan belgelerin onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na gönderilmesine, 12.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.”"
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2003/82
Karar Sayısı : 2006/66
Karar Günü : 30.5.2006
Resmi Gazete Tarih-Sayısı : 28.07.2006 - 26242
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Oğuz OYAN, Mustafa ÖZYÜREK ve Haluk KOÇ
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME : Ankara 10. İdare Mahkemesi
DAVALARIN KONUSU : 24.4.2003 günlü, 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun'un 5. maddesinin, 6. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının ve 7. maddesinin Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri ve 5. maddesinin yürürlüğünün durdurulması istemidir.
II- İPTALİ İSTENİLEN YASA KURALLARI
24.4.2003 günlü, 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun'un 5. ve 7. maddeleri ile iptali istenilen fıkraları da içeren 6. maddesi şöyledir :
1- “MADDE 5.- Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden yapılan tasarruf kesintileri ve Devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema, aylık olarak, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde beş oranında değerlendirilir.”
2- “MADDE 6.- Hak sahiplerine, anapara tutarları 2003 yılı Nisan ayında defaten ödenir.
5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında dört taksit, 2005 yılında dört taksit ve Mart ve Haziran aylarında olmak üzere 2006 yılında iki taksit olarak toplam on taksitte ödenir.
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan, ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlemeye yetkilidir.
Emeklilik veya ölüm halinde taksitlendirme devam etmez ve ilgililere veya kanunî mirasçılarına kalan tutar defaten ödenir.
Bu Kanun hükümleri gereğince hak sahiplerine yapılacak ödemeler ve bu ödemeler nedeniyle düzenlenecek belgeler hiçbir vergi ve kesintiye tâbi tutulamaz.”
3- “MADDE 7.- 3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır.”
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince yapılan ilk inceleme toplantılarında, dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi, başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Birleştirme Kararı
24.4.2003 günlü, 4853 sayılı “Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun”un 5. maddesinin iptali istemiyle açılan iptal davası ile itiraz başvurusu arasındaki hukuki irtibat nedeniyle, 2003/59 Esas sayılı dava dosyasının 2003/82 Esas sayılı dava dosyası ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2003/82 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 30.5.2006 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- Genel Açıklama
4853 sayılı Yasa, 9.3.1988 günlü, 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanun uyarınca açılmış bulunan Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken paraların tasfiyesi ve bu hesaptan yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla getirilmiş ve bu Yasa ile 3417 sayılı Yasa yürürlükten kaldırılmıştır.
3417 sayılı Yasa, yurt içi tasarrufların artırılması, ekonominin gelişmesinin sağlanmasında tasarrufların teşviki ve bu kaynakların verimli ve süratli bir şekilde kullanılması amacıyla çıkarılmış ve bu amaçla çalışanların aylık ve ücretlerinden belirli bir oranda tasarruf kesintisi yapılarak bankada adlarına açılacak hesaplara yatırılması, çalışanın durumuna göre Devlet veya ilgili işverenin bu tasarruflara katkıda bulunması ve toplanacak paraların en iyi şekilde nemalandırılması öngörülmüştür.
3417 sayılı Yasa'nın 6. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “En az 6 yıl tasarrufta bulunanlara istedikleri takdirde sadece biriken tasarruf kesintileri, Bağ-Kur kapsamında olanlar bakımından tasarruf tutarları ödenir” hükmü, “Yasa'nın 2. maddesi kapsamından çıkanlar” yönünden Anayasa Mahkemesi'nin 18.11.1998 günlü, E.1997/59, K.1998/71 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan, en az 15 yıl tasarrufta bulunanlara yapılacak ödemeler ve üçüncü fıkrasında yer alan, en az 6 yıl tasarrufta bulunanlara yapılacak ödemeler ile ilgili kurallar ve bu kuralların iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan dördüncü fıkrası da Anayasa Mahkemesi'nin 10.12.2001 günlü, E.2000/42, K.2001/361 sayılı kararı ile iptal edilmiş; iptal kararı, 28.3.2002 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış ve bu tarihten dokuz ay sonra yürürlüğe girmiştir.
3417 sayılı Yasa'nın “Kapsam” başlıklı 2. ve “Tasarruf miktarları” başlıklı 3. maddeleri, 25.8.1999 günlü, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile 1.6.2000 gününden itibaren, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına kaynak girişinin durdurularak tasfiye sürecinin başlatılması amacıyla, yürürlükten kaldırılmış; Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının, hak sahiplerinin hak ve menfaatlerini koruyacak şekilde ayrı bir yasayla tasfiye edilmesi zorunluluğu doğmuştur. 4853 sayılı Yasa ile de Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının tasfiyesi sırasında hak sahiplerine yapılacak ödemelere ve tasfiye süresince bu paraların değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
C- Yasa'nın 5. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde ve başvuru kararında, 4853 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle çalışanların sahibi oldukları şeyi dilediği gibi tasarruf ederek kullanma olanağından mahrum bırakıldığı, hazine iç borçları için ödenen faiz oranlarını nema ödemelerinde uygulamayarak bu borçlar arasında kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı bir ayrım yapıldığı; kalan nemanın, Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde beş oranında değerlendirilmesinin çalışanların aleyhine olduğu, nemanın hak sahiplerinin iradesi dışında tek taraflı olarak tespit edilen oranlarda değerlendirildiği, kişinin kendi geliri üzerindeki mülkiyet hakkının sınırlandırıldığı ve özünün zedelendiği, tasarruf sahiplerinin nema üzerindeki mülkiyet hakkından gereğince yararlanmalarının önündeki engelin kaldırılmadığı, bu durumun sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle de bağdaşmadığı, bu nedenlerle dava konusu kuralın Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
4853 sayılı Yasa'nın 5. maddesi, “Değerleme” başlığını taşımakta ve “Hak sahiplerinin aylık ve ücretlerinden yapılan tasarruf kesintileri ve Devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema, aylık olarak, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre Tüketici Fiyatları Genel İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde beş oranında değerlendirilir” kuralını içermektedir.
Madde gerekçesinde, bu Kanun hükümleri uyarınca tasfiye süresince yapılacak ödemelerin değerlerinin korunmasının amaçlandığı belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa'nın ve yasa koyucunun da uyacağı temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Anayasa'nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Anayasa'nın 35. maddesinde de, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmış; temel hak ve özgürlüklerin sınırını gösteren 13. maddesinde ise, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı verir.
Kamu yararı amacıyla 3417 sayılı Yasa ile getirilen tasarruf sisteminin, yine yasayla tasfiye edilmesi zorunluluğu doğmuştur. Tasfiyede, anapara defaten ödenirken, tasarrufu teşvik hesabının nemalandırmadan kaynaklanan niteliği ve ekonomik koşullar nedeniyle nemanın defaten ödenmesi mümkün olamamış, taksitlendirme yöntemi benimsenmiştir. Hak sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla da, taksitlendirilen tutarın, ekonomi içinde fiyat artışlarını gösteren Tüketici Fiyatları Genel İndeksi (TÜFE) ve buna ilave olarak yıllık yüzde beş oranında değerlendirilmesi öngörülerek enflasyonun gerisinde kalmayan bir nemalandırma sağlanmıştır. Böylece, amaca elverişli ve ölçülü bir değerlendirme yapılarak, değerlendirme oranları ile sağladığı yarar arasında hak ve adalete uygun olarak kurulması gereken yararlar dengesi korunmuştur.
Kuralda, tasarrufa teşvik hesabındaki tutarların “kısmen veya tamamen” ödenmesi engellenmemiş, belli bir süreye ve bu süre içinde de, Yasa'da belirtilen oranda değerlendirmeye tabi tutularak ödenmesi öngörülmüştür. Bu tutarların, belli kişilere verilip diğer ilgililere verilmemesi ya da farklı değerlendirmelere tabi tutularak verilmesi gibi bir uygulama da söz konusu değildir. Kişilere, Devlet veya ilgili işverenin katkılarıyla birlikte 3417 sayılı Yasa ile zorunlu olarak yaptırılan, ancak diledikleri gibi yararlanamadıkları tasarrufların önündeki engel, tasfiye yoluyla kaldırılmaktadır.
3417 sayılı Yasa'ya göre oluşan nema mülkiyet hakkı kapsamındadır. Dava konusu kuralla, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının tasfiyesinin ekonomik koşullar ve kamu yararı gereği takside bağlandığı ve ödenmesi geciken paraların fiyat istikrarının ve dolayısıyla ekonomik istikrarın sağlanmasına yönelik olarak makul ve ölçülü bir şekilde değerlendirildiği göz önünde bulundurulduğunda; kamu yararı ile bireysel yararın dengelendiği, amaç ile araç arasındaki denge bozulmadığı, hak sahibine, taksitlendirme nedeniyle parasından yoksun kaldığı süre için ekonomi esaslarına uygun bir gelir sağlandığı ve mülkiyet hakkının özüne dokunulmadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Konunun Anayasa'nın 10. ve 11. maddeleriyle bir ilgisi görülmemiştir.
D- Yasa'nın 6. Maddesinin Birinci, İkinci ve Üçüncü Fıkralarının İncelenmesi
Başvuru kararında, Yasa'nın 5. maddesine göre değerlendirilen tutarın, çalışanların iradesi dışında taksitlendirilerek ödenmek suretiyle, gelirlerine tümüyle tasarruf edebilme haklarının ellerinden alındığı, Yasa ile belirlenen ödeme tarihlerinin bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlenmesi yetkisinin Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Bakan'a verilmesi suretiyle mülkiyet hakkına sınırlama getirildiği, taksitlendirmenin demokratik toplum düzeni gereklerine de aykırılık oluşturduğu, bu nedenlerle kuralın Anayasa'nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Yasa'nın Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen ve “Ödeme” başlığını taşıyan 6. maddesinin ilk üç fıkrasında, hak sahiplerine, anapara tutarlarının 2003 yılı Nisan ayında defaten, 5. madde uyarınca değerlendirilen tutarın ise Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında dört taksit, 2005 yılında dört taksit ve Mart ve Haziran aylarında olmak üzere 2006 yılında iki taksit olarak toplam on taksitte ödeneceği ve Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı olduğu Bakan'ın, ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlemeye yetkili olduğu belirtilmiştir.
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının tasfiyesi, bu hesapta tutulan paraların üzerinde mülkiyet ve alacak hakları bulunan hak sahipleri ile birlikte, kamu ekonomisi ve düzenini de yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle tasfiyede, hak sahiplerinin hak ve menfaatleri de ayrım gözetilmeksizin korunarak makul ve ölçülü bir ödeme planı öngörülmüş ve bu plan yasal güvence altına alınmıştır. Tasfiye amacıyla yapılacak ödemelerin bu şekilde değerlendirilerek takside bağlanmasının mülkiyet hakkının özünü zedelediğinden ya da onu kullanılamaz hale getirdiğinden söz edilemez.
Yukarıda açıklanan nedenler ve Yasa'nın, 5. maddesi için belirtilen gerekçelerle 6. maddesinin iptali istenilen fıkraları Anayasa'nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
E- Yasa'nın 7. Maddesinin İncelenmesi
Başvuru kararında, hukukta genel olarak yasaların yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara ve durumlara uygulandığı, 4853 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce 3417 sayılı Yasa kapsamındaki alacaklarla ilgili olarak açılan davalar ve icra takipleri hakkında 4853 sayılı Yasa'nın uygulanacağına ilişkin kuralla geçmişe yönelik olarak uygulama alanı getirildiği, kişilerin yargı yerleri önünde davacı ve davalı olarak adil yargılanma haklarının ortadan kaldırıldığı, bu nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği, kural olarak yasaların geriye yürümemesini gerekli kılar. Yasaların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca, yasalar kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar.
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabında toplanan paraların, ölüm ve emeklilik halleri dışında, süreye bağlı olarak ödenmesine ilişkin kuralın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden sonra, hak sahiplerine yapılacak ödemeler yönünden hukuksal boşluk ortaya çıkmış, bu boşluk da iptali istenen kuralların yer aldığı 4853 sayılı Yasa ile doldurulmuştur. 4853 sayılı Yasa, hem 3417 sayılı Yasa'yı yürürlükten kaldırmış hem de hesapta toplanan paraların tamamının, sadece alacak davası açanlara değil, tüm hak sahiplerine ödenmesi yoluyla bu hesabın tasfiyesini öngörmüştür.
Kamu gücü karşısında kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması hukuk devletinin başlıca amacıdır. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ödemeye ilişkin düzenleme sonucunda alacaklıların, tasarrufu teşvik hesaplarındaki paralarını alamamalarının yasal dayanağı ortadan kalkmış, bu nedenle de hak sahiplerinin haklarının korunması amacıyla yeni bir tasfiye sisteminin yasal düzenleme yoluyla getirilmesi gereği doğmuştur. İptal edilen kurallara dayanılarak açılan ve devam eden davaların, iptal kararı karşısında, yeni kurallara göre sonuçlandırılması, bu kuralların geriye yürütülmesi olarak nitelendirilemez. İptali istenilen kural ile hak sahiplerinin kazanılmış hakları ihlal edilmemekte, bu hakların ödenebilmesi için getirilen tasfiye kurallarına gönderme yapılmaktadır. Alacak haklarının korunması amacıyla getirilen kuralların, devam eden davalarda da uygulanması hukuksal güvenlik ilkesine ve hukuk devletine aykırılık oluşturmaz.
Öte yandan, Anayasa'nın 36. maddesinde, davacı ya da davalı olarak herkesin, geçerli araç ve yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde adil yargılanma hakkına sahip olduğu öngörülmüştür. Bu kuralla, bir davanın yanlarının hiçbir kaygıya kapılmadan, etki altında kalmadan, korku ve çekinme duymadan özgürce haklarını kullanmalarına olanak sağlanmıştır.
İtiraz konusu kuralla, yargı yolunun kullanılması, hak arama özgürlüğü, savunma hakkı ve adil yargılanma hakkı ortadan kaldırılmamakta, sınırlandırılmamakta; açılmış ve devam eden davalar yargı denetimi dışında bırakılmamakta; davada uygulanacak kuralla ilgili olarak, tasfiye sürecine giren bir konuda, eski kuralın iptal edilmesi de göz önünde bulundurularak, yeni duruma göre hangi kuralın uygulanacağı öngörülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
24.4.2003 günlü, 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun'un 5. maddesinin YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE, 26.6.2003 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI. SONUÇ
24.4.2003 günlü, 4853 sayılı “Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun”un, 5. maddesinin, 6. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının ve 7. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, 30.5.2006 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Tülay TUĞCU
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
Üye
Sacit ADALI
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
Mustafa YILDIRIM
Cafer ŞAT
A. Necmi ÖZLER
Serdar ÖZGÜLDÜR
Şevket APALAK
Osman Alifeyyaz PAKSÜT