ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2001/226
Karar Sayısı : 2006/119
Karar Günü : 22.12.2006
Resmi Gazete Tarih-Sayısı : 27.11.2007-26713
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER:
1- Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2001/226)
2- Konya 1. İdare Mahkemesi (Esas: 2004/29)
3- Zeytinburnu 2. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/7)
İTİRAZLARIN KONUSU: 15.5.1930 günlü, 1608 sayılı
Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486
Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun'un,
1- 2575 sayılı Yasa ile değiştirilen 5. maddesinin birinci
fıkrasının ilk tümcesinin,
2- 2575 sayılı Yasa ile değiştirilen 6. maddesinin ikinci
fıkrasının dördüncü tümcesinin,
3- 10. maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'nın 2., 8., 9., 19., 125., 140., 141., 142. ve 155.
maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
1608 sayılı Yasa'nın 1. maddesine göre, işyerinin kapatılmasına ve
para cezası verilmesine ilişkin idari yaptırımlar uygulanması şeklindeki
işlemlerin kaldırılması istemiyle yapılan başvuruları inceleyen ve itiraz
konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptal
istemiyle başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
15.5.1930 günlü, 1608 sayılı “Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı
Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini
Muaddil Kanun”un, itiraz konusu bölümleri de içeren 5., 6. ve 10. maddeleri
şöyledir:
“Madde 5 – (Değişik: 5/7/1934 - 2575/2 md.)
Ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus
hâkimlere ve bulunmayan yerlerde sulh hâkimliğine müracaatla şifahi veya yazılı
itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt
tutularak muterize imza ettirilir.
İtirazda sebep gösterilmesi şarttır. Sebep gösterilmiyen itirazlar
yapılmamış sayılır. Ticaret ve sanattan men kararlariyle para cezasını vermediğinden
dolayı hapse değiştirme hükmünün infazı itirazın neticesine kadar geri
bırakılır.”
“Madde 6 – (Değişik: 5/7/1934 - 2575/2 md.)
İtiraz üzerine tetkikat evrak üstünde yapılır.
İtiraz, cezanın salâhiyeti olmayanlar tarafından tâyin olunduğu ve
tutulan zabıt varakasının sahteliği ve ceza tâyinine müessir olacak maddi ve
fahiş hataya müstenit bulunduğu hususlarına münhasır olmak üzere dermeyan
edilebilir. Bu sebeplere dayanan itirazlar varit ise hâkim ceza kararını iptal
ve para cezası alınmış ise belediyenin geri vermesine hükmeder. İtiraz varit
görülmezse karar tasdik olunur. İtirazın otuz gün içinde
neticelendirilmesi mecburidir. Hâkim izahat almak üzere lüzum
görürse muterizi veya vekilini celbederek dinliyebilir. Zabıt varakasının
sahteliği iddiasından başka hallerde zabıt varakasını yapan memurlar celp ve
davet olunmaz.
“Madde 10 – Bu kanunda yazılı para cezaları
belediye idareleriyle belediye zabıta vazifesini ifa eden memurlar tarafından
infaz ve tahsil olunur. Cezayı vermeyenlerin hapis hükmü müstesna olmak üzere
Tahsili Emval Kanunu mucibince mallarına müracaat edilir.
Cezayı ödemekten aczi tahakkuk edenler hakkında tayin edilmiş olan
para cezasının her bir lira ve küsuru için bir gün hapsedilmek üzere belediye
idarelerinin verecekleri müzekkereler cumhuriyet müddeiumumiliklerince infaz
olunur.
Bu suretle hapsedilenler mahpus iken cezayı öderlerse mahpus
kaldıkları müddetin bir günü için bir lira tenzil edilerek mütabaki hapisten
sarfı nazar olunur.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında Anayasa'nın 2., 8., 9., 19., 125., 140.,
141., 142. ve 155. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince değişik
tarihlerde yapılan ilk inceleme toplantılarında, dosyalarda eksiklik
bulunmadığından işlerin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
2001/226 Esas sayılı dosyada öncelikle 1608 sayılı Yasa'nın itiraz
konusu 10. maddesinin ikinci fıkrası yönünden uygulanacak kural sorunu üzerinde
durulmuştur.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, bir davaya bakmakta
olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde
kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırsa, bu hükmün iptali
için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca
bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için, elinde yöntemince
açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen
kuralın o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak yasa kuralları,
bakılmakta olan davayı yürütmeye, uyuşmazlığı çözmeye, davayı sona erdirmeye
veya kararın dayanağını oluşturmaya yarayacak kurallardır.
Dava konusu uyuşmazlıkta Mahkeme, davalı belediye encümeni'nin
kararının iptali yönündeki istemin kabulü ya da reddi yönünde karar verecek ve
bundan sonraki aşamada bu kararın infaz edilmesi söz konusu olacaktır.
Dolayısıyla 1608 sayılı Yasa'nın 10. maddesinin iptali istenilen ikinci
fıkrasındaki “cezayı ödemekten acz”e ilişkin düzenleme, davalı belediye
encümeni kararının iptali istemiyle açılan davada uygulanacak kural niteliğinde
olmayıp, kararın infaz edilmesi aşamasında uygulanacak kural niteliğindedir.
Bu nedenle, 1608 sayılı Yasa'nın 10. maddesinin ikinci
fıkrası, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme'nin davada uygulayacağı kural
olmadığından, buna ilişkin başvurunun, Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
10.4.2001 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Birleştirme Kararı
15.5.1930 günlü, 1608 sayılı “Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı
Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini
Muaddil Kanun”un 2575 sayılı Yasa ile değiştirilen 5. maddesinin birinci
fıkrasının ilk tümcesinin iptali istemiyle yapılan itiraz başvurularına ilişkin
2004/29 ve 2005/7 esas sayılı davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
2001/226 Esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esaslarının kapatılmasına,
esas incelemenin 2001/226 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- 30.3.2005 Günlü, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun Kimi
Hükümlerini Değiştiren 6.12.2006 Günlü, 5560 Sayılı Yasa'nın 31. Maddesinin
İtiraz Başvurularına Etkisinin Değerlendirilmesi
19.12.2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün
yürürlüğe girmiş olan 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı
Yasa'nın 31. maddesiyle Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesi şu şekilde
değiştirilmiştir:
“Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin
hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır.”
5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 5560 sayılı Yasa ile değişik 3.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının a) bendi uyarınca, Kabahatler Kanunu'nun “idari
yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde” uygulanacaktır.
Kabahatler Kanunu'nun “Karar Verme Yetkisi ve Kanun
Yolları” başlıklı Dördüncü Bölümünde 27. maddede “Başvuru Yolu”,
28. maddede “Başvurunun İncelenmesi”, 29. maddede “İtiraz Yolu” konuları
düzenlenmiştir.
Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, “İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden
itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabil(eceği)…” belirtilmiştir.
İncelenen itiraz başvurularında anayasaya aykırılığı iddia edilmiş olan 1608
sayılı Yasa'nın 5. maddesinin birinci fıkrasının itiraz konusu ilk tümcesinde
ise, “Ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde
mahsus hakimlere ve bulunmayan yerlerde sulh hakimliğine müracaatla şifahi veya
yazılı itiraz olunabilir” hükmü yer almaktadır.
Bu iki düzenleme karşılaştırıldığında, 1608 sayılı Yasa'nın 5.
maddesinin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesi bağlamında “aksine
hüküm” içeren bir düzenleme olarak nitelenip nitelenemeyeceği hususunun
üzerinde durulması gerekmektedir. Sözü edilen düzenlemede yer alan, diğer
kanunlarda aksine hüküm bulunup bulunmamasına ilişkin ibareden, diğer
kanunlarda yer alan ve idari yaptırım kararlarına yönelik itirazları inceleme
görevini idari yargı yerlerine veren düzenlemelerin kastedildiği açıktır. Bu
nedenle, gerek 1608 sayılı Yasa'nın itiraz konusu düzenlemesinde gerekse,
Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesinde yer alan düzenlemede sulh ceza mahkemesinin
görevli kılınması karşısında 1608 sayılı Yasa'nın 5. maddesinde yer alan
düzenlemenin aksine değil paralel hüküm içeren bir yasal düzenleme olduğunun
kabulü gerekir. Böylece, dava konusu uyuşmazlıkların hangi yargı yerinde
çözümlenmesi gerektiği sorusunun cevabı bağlamında 1608 sayılı Yasa'nın 5.
maddesinin ilk fıkrasının itiraz yoluna başvuran mahkemelerin bakmakta
oldukları davalarda uygulanacak kural olma niteliğini devam ettirdiği
görülmektedir. Bu nedenle, itiraz başvurularının esası hakkında karar verilmesi
gerekir.
Sacit ADALI ile Mehmet ERTEN bu düşünceye katılmamıştır.
C- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- Yasa'nın 5. Maddesinin Birinci Fıkrasının İlk Tümcesinin
İncelenmesi
Başvuru kararlarında özetle, bakılmakta olan davaların
konusunu oluşturan para cezaları ile iş yeri kapatma cezalarının birer idari
işlem olduğu, idari uğraş alanında ve kamu gücü kullanılarak tesis edilmiş bir
yönetsel işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesi
gerektiği halde sulh ceza mahkemesinin görevli kılınmış olmasının hukuk devleti
ilkesi ile bağdaşmadığı, zira hukuk devleti ilkesinin yargılamanın doğal ve
asıl yerinde yapılmasını gerekli kıldığı, itiraz konusu kuralın adli ve idari
yargı ayrımına yer veren ve idari işlemlerin kural olarak idari yargı
yerlerinde çözümlenmesi ilkesini benimsemiş olan Anayasa'nın 2., 8., 9., 125.,
140, 142. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
15.5.1930 günlü, 1608 sayılı Yasa'nın 3.1.1940 günlü, 3764 sayılı
Yasa ile değişik 1. maddesinde “Belediye meclis ve encümenlerinin
kendilerine kanun, nizam ve talimatnamelerin verdiği vazife ve salâhiyet
dairesinde ittihaz ettikleri kararlara muhalif hareket edenlerle belediye kanun
nizam ve talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri işleyenlere veya
yapmayanlara elli liraya kadar hafif para cezası tertibine ve üç günden onbeş
güne kadar ticaret ve sanat icrasından men'e … belediye encümenleri
salâhiyettardır. (...)”; aynı Yasa'nın 5.7.1934 günlü 2575 sayılı Yasa
ile değişik 5. maddesinin iptali istenilen tümceyi de içeren ilk fıkrasında
da “Ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde
mahsus hâkimlere ve bulunmayan yerlerde sulh hâkimliğine müracaatla şifahi veya
yazılı itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt tutularak
muterize imza ettirilir.” denilmektedir.
Anayasa'nın, Cumhuriyetin niteliklerinin belirlendiği 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk Devleti
olduğu vurgulanmıştır.
Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu
adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan,
bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan Devlettir. Hukuk Devleti
ilkesi, Devletin tüm organlarının üstünde hukukun mutlak egemenliğinin
bulunmasını, yasakoyucunun da her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile
kendisini bağlı saymasını gerektirir.
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, “İdarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”; 140. maddesinin birinci
fıkrasında, “Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak
görev yaparlar”; 142. maddesinde, “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri
işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”; 155. maddesinin birinci
fıkrasında da, “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî
yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda
gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar”
kurallarına yer verilmiştir.
İdarenin hizmetlerini gereği gibi ve ivedilikle görebilmesi için,
yaptırım uygulama yetkilerine gereksinimi vardır. İdare bu yetkilerle, kamu
düzeni ve güvenliğini, kamu sağlığını, ulusal servetleri zamanında ve gereği
gibi koruyabilir. Bu nedenle, idareye, geniş ve çeşitli yaptırımlar uygulama
yetkisi tanınmıştır. Kişilere, idare hukuku alanındaki düzene aykırı
davranışları nedeniyle verilen idarî cezalar, idarî yaptırımların en
önemlilerinden biridir.
Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti
olduğunu vurgularken, Devlet içinde tüm kamusal yaşam ve yönetimin yargı
denetimine bağlı olmasını amaçlamıştır. Çünkü yargı denetimi demokrasinin
“olmazsa olmaz” koşuludur. Anayasa'nın “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır” kuralıyla benimsediği husus da etkili bir yargısal
denetimdir. Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında yer alan bu kural,
yönetimin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve işlemlerini
kapsamaktadır. Kural olarak bunlardan kamu hukuku alanındaki eylem ve işlemler
için idarî yargının, özel hukuk alanındakiler için de adlî yargının görevli
olduğunda duraksanamaz.
İtiraz konusu Yasa kuralında, 1608 sayılı Yasa'nın 1. maddesine
göre tesis edilen idari işlemlere karşı yapılacak itirazları inceleme görevi
sulh ceza mahkemelerine verilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki kimi
kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa'da
adlî ve idarî yargı ayrımına gidilmiş ve idarî uyuşmazlıkların çözümünde idare
ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, kural olarak
idare hukuku alanına giren konularda idarî yargı, özel hukuk alanına giren
konularda adlî yargı görevli olacaktır. Bu durumda idarî yargının görev alanına
giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda
yasakoyucunun mutlak bir takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı
değildir. İdarî yargının denetimine bağlı olması gereken idarî bir uyuşmazlığın
çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde yasakoyucu tarafından
adlî yargıya bırakılabilir.
Buna göre, haklı nedenlerin ve kamu yararının bulunması halinde
idari işlemlere yönelik itirazları inceleme görevi yasakoyucu tarafından adli
yargıya bırakılabilir. Bu çerçevede, belediyelerce uygulanan kimi idari
yaptırımlara karşı, belediye teşkilatının yaygınlığına paralel bir idari yargı
teşkilatlanmasının söz konusu olmaması nedeniyle sulh ceza mahkemelerine
başvuru olanağı tanınmasının hak arama özgürlüğünü kolaylaştırıcı nitelikte
olduğu, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasını olanaklı kıldığı ve sayılan
hususların sözü edilen itirazları inceleme görevinin adli yargıya
bırakılmasının haklı nedenini oluşturduğu sonucuna varılmıştır. Açıklanan
nedenlerle itiraz konusu Yasa kuralı Anayasa'ya aykırı değildir; iptal
isteminin reddi gerekir.
Tülay TUĞCU, Fulya KANTARCIOĞLU, Mustafa YILDIRIM, Serruh KALELİ
ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
İtiraz konusu Yasa kuralının Anayasanın 8., 9. ve 141.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- Yasa'nın 6. Maddesinin İkinci Fıkrasında Yer Alan “…
itirazın otuz gün içinde neticelendirilmesi mecburidir” Kuralının
İncelenmesi.
Başvuru kararlarında, itiraz konusu yasa kuralının günün şartları
içerisinde mahkemelerin iş yoğunluğu, sonradan yürürlüğe giren yasalar vb.
nedenlerle fiilen uygulanamaz duruma gelmiş olduğu ve bu durumun Anayasaya
aykırılık sonucunu ortaya çıkardığı iddiasına yer verilmiştir.
Anayasa'nın 141. maddesinde, davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılması yargıya görev olarak yüklenmiştir. Diğer bazı
yasal düzenlemelerde de mahkemelerin bakmakta oldukları kimi dava ve işleri çok
daha kısa süreler içinde sonuçlandırmalarına yönelik hükümler bulunmaktadır.
İtiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 141. maddesinde yer alan hükme paralel bir
düzenleme olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu yasa kuralı Anayasa'ya aykırı
değildir; iptal isteminin reddi gerekir.
Tülay TUĞCU, Fulya KANTARCIOĞLU, Mustafa YILDIRIM, Serruh KALELİ
ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
İtiraz konusu kuralın Anayasanın 2., 8., 9., 125., 140., 142. ve
155. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
15.5.1930 günlü, 1608 sayılı “Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı
Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini
Muaddil Kanun”un 2575 sayılı Yasa ile değiştirilen;
1- 5. maddesinin birinci fıkrasının ilk tümcesinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Tülay TUĞCU, Fulya KANTARCIOĞLU, Mustafa
YILDIRIM, Serruh KALELİ ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2- 6. maddesinin ikinci fıkrasının dördüncü tümcesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Tülay TUĞCU, Fulya
KANTARCIOĞLU, Mustafa YILDIRIM, Serruh KALELİ ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
22.12.2006 gününde karar verildi.
Başkan
Tülay
TUĞCU
|
Başkanvekili
Haşim
KILIÇ
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Mustafa
YILDIRIM
|
Üye
Cafer
ŞAT
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
15.5.1930 günlü 1608 sayılı Yasa'nın değişik 1. maddesinde
belediye meclis ve encümenlerinin kendilerine kanun, nizam ve talimatnamelerin
verdiği vazife ve selâhiyet dairesinde ittihaz ettikleri kararlara muhalif
hareket edenlerle belediye kanun ve nizam ve talimatnamelerinin men veya
emrettiği fiilleri işleyenler veya yapmayanlar için idare tarafından para
cezası ve ticaret ve sanat icrasının belli süre yasaklanması cezası verilmesi
öngörülmüş, değişik 5. maddesinde de, ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren
beş gün içinde mahsus hâkimlere ve bulunmayan yerlerde sulh hâkimliğine
müracaatla şifahi veya yazılı itiraz olunabileceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarında belirtildiği
gibi, idarenin kamu hizmetlerini süratli ve etkili biçimde görebilmesi için,
yaptırım uygulama yetkilerine gereksinimi vardır. İdare bu yetkilerle, kamu
düzeni ve güvenliğini, kamu sağlığını, ulusal servetleri zamanında ve gereği
gibi koruyabilir. Bu nedenle, idareye, geniş ve çeşitli yaptırımlar uygulama
yetkisi tanınmıştır. İdarî para cezaları ile ticaret ve sanattan belirli süre
yasaklama, idari yaptırımların en önemlilerindendir. Bu yaptırımlar da aynı
amaçla etkili ve yaygın biçimde uygulanmaktadır. İdarî cezaları diğer
cezalardan ayıran en belirgin özellik, onların idarî makamlar tarafından kamu
gücü kullanılarak verilmesidir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, lâik
ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Demokratik hukuk
devletinin önde gelen özelliklerinden biri de kuşkusuz tüm eylem ve
işlemlerinin yargı denetimine bağlı tutulmasıdır. Bu husus, Anayasa'nın 125.
maddesinin birinci fıkrasında somutlaştırılarak “idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” denilmiştir. Bu kuralla yönetimin kamu
hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve işlemlerinin etkili biçimde
yargısal denetime bağlı tutulması amaçlanmıştır.
Tarihi çok eskilere dayanan idari-adli yargı ayırımı, Anayasa'da
da benimsenerek buna ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Anayasa'nın 125.
maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır”; 140. maddesinin birinci fıkrasında, “Hakimler ve savcılar
adli ve idari yargı hakim ve savcıları olarak görev yaparlar”; 142. maddesinde
“Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri
kanunla düzenlenir”; 155. maddesinin birinci fıkrasında da, “Danıştay, idari
mahkemelerce verilen kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar
ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk
ve son derece mahkemesi olarak bakar” denilerek îdari-adli yargı ayrılığı tüm
kurum ve kurallarıyla Devletin hukuk düzeni içindeki yerini almıştır. Buna
göre, kural olarak, idarenin kamu hukuku alanına giren, kamu gücü kullanarak
idari usullerle tesis ettiği işlem ve eylemlerinin idari yargı, özel hukuk
alanına giren işlemlerinin de adlı yargı denetimine bağlı tutulması
gerekmektedir.
Anayasa'nın idarî-adli yargı ayırımını kabul etmiş olması nedeniyle
idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde işin niteliğinden
kaynaklanan ve kamu yararının zorunlu kıldığı çok sınırlı durumlar dışında adli
yargının görevlendirilmesi olanaklı değildir.
Açıklanan nedenlerle işin niteliğinden veya kamu yararının zorunlu
kıldığı bir durumdan kaynaklanmayan ve idari nitelikte olduğunda duraksama
bulunmayan cezalara karşı adli yargıya başvurulmasını öngören itiraz konusu
kuralın Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk
görüşüne katılmıyoruz.
Başkan
Tülay
TUĞCU
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mustafa
YILDIRIM
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
KARŞI
OY
1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16
Nisan 1340 Tarih ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun'un 2575
sayılı Kanun ile değiştirilen 5. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Ceza
kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus hâkimlere ve
bulunmayan yerlerde sulh hâkimliğine müracaat ile şifahi veya yazılı itiraz
olunabilir” şeklindeki tümce ile 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan “İtirazın otuz gün içinde neticelendirilmesi mecburidir” şeklindeki tümcenin
Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülmüştür.
Ceza kararında yer alan para cezası ile işyeri kapatma cezasının,
kabahat eyleminin karşılığı olarak verilen birer idari yaptırım olduklarında
kuşku bulunmamaktadır.
İtiraz başvurusundan sonra ve 1 Haziran 2005 günü yürürlüğe giren,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3.maddesinin (1) numaralı fıkrasında “
Bu kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da
uygulanır” denilmiş, idari yaptırım kararlarına karşı başvuru yolunu
düzenleyen ve bu Kanun “genel hükümleri” arasında yer alan 27.maddesinin
(1) numaralı fıkrasında da “ İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari
yaptırım kararı kesinleşir” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun 28.
maddesinde ise sözü edilen idari yaptırım kararlarına karşı yapılacak
başvurunun incelenmesine ilişkin usul ve esaslar ayrıntılı olarak
düzenlenmiştir. Böylece, 1608 sayılı Kanun'un 2575 sayılı Kanun ile
değiştirilen 5.maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Ceza kararlarına
tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus hâkimlere ve bulunmayan
yerlerde sulh hâkimliğine müracaat ile şifahi veya yazılı itiraz
olunabilir” şeklindeki görevli mahkeme ile itiraz süresi ve biçimini
düzenleyen tümce ile 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İtirazın
otuz gün içinde neticelendirilmesi mecburidir” şeklindeki inceleme
usulünü düzenleyen tümcenin, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3.
maddesindeki yollama ile 27. ve 28. maddelerinde yer alan görevli mahkeme
itiraz süresi ve inceleme usulüne ilişkin hükümlerle değiştirilmiş olduğundan,
bakılmakta olan davada uygulanma olanağı kalmamıştır.
Ayrıca, itiraz karara bağlanmadan önce, Anayasa Mahkemesi'nin
1.3.2006 günlü, 2005/108-2006/35 sayılı kararıyla iptal edilen 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesi, 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın
31.maddesi ile “(1) Bu kanun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun
yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda hüküm bulunmaması halinde,…
uygulanır.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile de adli yargı
içerisinde yer alan sulh ceza mahkemeleri, idari yaptırım kararlarına karşı
yapılacak başvuruları diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde
incelemekle görevli kılınmıştır. Yasa koyucu aksine hüküm bulunmama halini
sadece kanun yolu ile sınırlamıştır. Buna göre, 1608 sayılı Kanun'un 5.
maddesinde görevli mahkemenin sulh hâkimliği (sulh ceza mahkemesi) olduğu
belirtildiğinden, görevli mahkeme bakımından aksine bir hüküm
bulunmamakta ve bunun sonucu olarak da 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa ile değiştirilen 3. maddesi uyarınca bir kez
daha değiştirilmiş bulunmaktadır. Kaldı ki, bu değişiklikler sadece görevli
mahkeme bakımından yapılmamış, itiraz süresi beş günden onbeş güne çıkartılmak,
itirazın otuz gün içinde neticelendirilmesi zorunluluğu kaldırılmak, idari
yaptırım kararlarına karşı yapılacak başvuruların incelenmesine ilişkin usul ve
esasları düzenlemek gibi konularda da yapılmıştır.
Diğer taraftan, para cezasına
ilave olarak verilen işyeri kapatma cezasının aynı ceza kararında yer
almasının, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesi ile yeniden düzenlenen
3. maddesindeki hükümler gözetildiğinde, görevli mahkemeyi değiştiremeyeceği
açıktır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 19. maddesindeki düzenleme, görevli mahkemeyi
belirlemeye, yargılama usul ve esaslarını saptamaya yönelik olmayıp, sadece
diğer kanunlarda yer alan bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi İşyerinin
kapatılması gibi yaptırımların gerekli değişiklik yapılıncaya kadar ilgili
kanunlarında saklı tutulmasına ilişkindir. Yaptırımların, yapılacak değişikliğe
kadar ilgili kanunlarda saklı tutulmasını sağlayan düzenlemenin başvurulacak
görevli mahkemeyi değiştirmeyeceği tabiidir.
Belirtilen nedenlerle,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun yeniden, düzenlenen 3.maddesi ile 27. ve 28.
maddeleri bakılmakta olan davada uygulanacak kuraldır. 1608 sayılı Kanun'un 5.
ve 6. maddelerinde yer alan itiraz konusu tümcelerin ise bakılmakta olan davada
uygulanma olanağının kalmadığı, dolayısıyla başvuru hakkında karar verilmesine
yer olmadığı yönünde karar verilmesi gerektiğinden, çoğunluğun uygulanacak
kural olduğuna ilişkin kararına katılmadık.
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
16 Nisan 1340 tarihli ve 486 sayılı Kanun'un 2575 sayılı Kanun ile
değiştirilen 5. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Ceza kararlarına
tebliği tarihinden itibaren beş gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmayan
yerlerde sulh hakimliğine müracaat ile şifahi veya yazılı itiraz olunabilir”
şeklindeki kuralın, idari işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünde
uygulanacağı açıktır. Adli ve idari yargı ayrımını benimsemiş olan Anayasa'nın
2., 125., 140. ve 155. maddeleri gereğince bu durumda kural olarak idari
yargının görevli olması gerekirken sulh ceza mahkemelerinin görevli
kılınmasının Anayasa'ya aykırı olduğu, bu nedenle iptali gerektiği yolundaki
itiraz gerekçelerine katılmaktayım.
Yasa'nın 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “… itirazın otuz
gün içinde neticelendirilmesi mecburidir” kuralının, mahkemeler üzerinde
gerçekçi olmayan bir zaman baskısı kurarak Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan
adil yargılanma hakkını zedeleyeceği, kuralın uygulanamadığı durumlarda
yaratacağı belirsizliklerin ve sonradan yürürlüğe giren yasalarla doğacak
çelişkilerin Hukuk Devleti'nin gereği olan hukuk güvenliği ilkesi ile
bağdaşmadığı, bu nedenle Anayasa'nın 2. maddesine de aykırı olduğu ve iptali gerektiği
düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|