"...
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
“I.OLAY
Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığı'nın Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”,
03.07.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş ve 4916
sayılı Kanun olarak 19 Temmuz 2003 tarih ve 25173 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır.
03.07.2003 tarih ve 4916 sayılı Kanunun “Geçici Madde 2” sinin
birinci fıkrasında, 9 uncu maddesinin 4706 sayılı Kanuna eklediği “Geçici Madde
5” in birinci fıkrasında ve 19 uncu maddesinin değiştirdiği 22.12.1934 tarih ve
2644 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve
beşinci fıkralarında Anayasa'ya aykırı hükümler yer almaktadır.
Bu nedenle , söz konusu hükümlerin iptali için Anayasa
Mahkemesi'nde dava açılması gerekli görülmüştür.
II. İPTALİ İSTENEN HÜKÜMLER
1. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 9 uncu Maddesinin
4706 Sayılı Kanuna Eklediği “Geçici 5”in Birinci Fıkrası
Söz konusu “Geçici Madde 5”in birinci fıkrası şöyledir:
“22.09.1969 tarihli ve 6/12421 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
uyarınca , Gemi Yapım Sanayi Bölgesi olarak tespit edilen İstanbul İli, Tuzla
İlçesinde bulunan Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm
ve tasarrufu altında bulunan yerler üzerinde, bu karar uyarınca, tersane ve
benzeri tesisler kurmak amacıyla, adlarına kamu arazisi tahsis edilerek
lehlerine irtifak hakkı tesis edilen veya kullanma izni verilen ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce, ilgili bakanlıkların iznine tâbi işlemleri
izinsiz olarak gerçekleştiren veya sözleşmelerine aykırı davranan yatırımcılar
hakkında açılan davalardan; tahsise konu taşınmazın emlak vergisi asgari
metrekare vergi değerleri esas alınarak hesaplanan değerin yüzde biri ile dava
masraflarını defaten ödemeleri, sözleşmeden doğan mali yükümlülüklerini yerine
getirmeleri, yatırımcıların açtıkları davalardan vazgeçmeleri ve ilgili
bakanlıklar ile yeniden sözleşme yapmaları kaydıyla vazgeçilir, bu şartların
yerine getirilmesi kaydıyla, dava açılması gerekenler için ise dava açılmaz ve
tahsisleri devam eder.”
2. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun “Geçici Madde 2”
sinin Birinci Fıkrası
Söz konusu ‘Geçici Madde 2' nin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanunları uyarınca turizm yatırımı yapılmak amacıyla adlarına
kamu arazisi tahsis edilen ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce,
ilgili bakanlıkların iznine tâbi işlemleri izinsiz olarak gerçekleştiren veya
sözleşmelerine aykırı davranan yatırımcılar ve işletmeciler hakkında açılan
davalardan; cari yıl proje maliyet bedelinin % 3'ü ile dava masraflarını
defaten ödemeleri, sözleşmeden doğan mali yükümlülüklerini yerine getirmeleri
ve ilgili bakanlıklar ile yeniden sözleşme yapmaları kaydıyla vazgeçilir, bu
şartların yerine getirilmesi kaydıyla, dava açılması gerekenler için ise dava
açılmaz ve tahsisleri devam eder.”
3. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin Değiştirdiği
22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci Maddesinin Birinci
Fıkrası
Söz konusu 35 inci maddenin birinci fıkrası şöyledir:
“Karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla,
yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına
göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri, Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde taşınmaz edinebilirler. Karşılıklılık ilkesinin
uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına veya
yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip
ticaret şirketlerine tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına veya
ticaret şirketlerine de tanınması esastır.”
4. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci
Maddesinin İkinci Fıkrası
35 inci maddenin ikinci fıkrası şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olmayan devlet
vatandaşlarının kanunî miras yoluyla edindikleri taşınmazlar ile kanunî
kısıtlamalara tâbi alanlardaki taşınmazlar, intikal işlemleri yapılarak tasfiye
edilir ve bedele çevrilir.”
5. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Birinci Tümcesi
35 inci maddenin üçüncü fıkrasının birinci tümcesi şöyledir:
“Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu
ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin
otuz hektardan fazla taşınmaz edinebilmesi Bakanlar Kurulunun iznine tâbidir.”
6. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İkinci Tümcesi
35 inci maddenin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesi şöyledir:
“Kanunî miras yoluyla intikal eden taşınmazlar için bu hüküm
uygulanmaz.”
7. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Üçüncü Tümcesi
35 inci maddenin üçüncü fıkrasının üçüncü tümcesi şöyledir:
“Yabancı uyruklu gerçek kişilerin, kanunî miras dışında ölüme
bağlı tasarruflar yoluyla otuz hektardan fazla taşınmaz edinebilmesi de
Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.”
8. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci
Maddesinin Dördüncü Fıkrası
35 inci maddenin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu
ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri
lehine, taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tesis edilmesi halinde karşılıklılık
şartı aranmaz.”
9. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarih ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci Maddesinin
Beşinci Fıkrası
Söz konusu 35 inci maddenin beşinci fıkrası şöyledir:
“Kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından, bu maddenin
uygulanmayacağı yerleri belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.”
10. 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 30 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 18 inci Maddesinin
Son Fıkrasının İkinci Tümcesi
3030 sayılı Kanunun 4916 sayılı Kanunun Değiştirdiği 18 inci
maddesinin son fıkrasının ikinci tümcesi şöyledir:
“Bu payın % 40'ı doğrudan ilgili belediye hesabına yatırılır,
kalan % 60'ı ise büyükşehir belediyelerine nüfuslarına göre dağıtılır.
Hesaplama ve dağıtım işlemleri Maliye Bakanlığınca yapılır.”
III.GEREKÇE
1- 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 9 uncu Maddesinin
4706 Sayılı Kanuna Eklediği “Geçici Madde 5”in Birinci Fıkrasının Anayasa'ya
Aykırılığı
Söz konusu “Geçici Madde 5”in birinci fıkrasında, 22.09.1969
tarihli ve 6/12421 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca, Gemi Yapım Sanayi
Bölgesi olarak tespit edilen İstanbul ili, Tuzla ilçesinde bulunan Hazinenin
özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
yerler üzerinde, bu karar uyarınca, tersane ve benzeri tesisler kurmak
amacıyla, adlarına kamu arazisi tahsis edilen veya kullanma izni verilen ve bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, ilgili bakanlıkların iznine tabi
işlemleri izinsiz olarak gerçekleştiren veya sözleşmelerine aykırı davranan
yatırımcılar hakkında açılan davalardan; tahsise konu taşınmazın emlak vergisi
asgari metrekare değeri esas alınarak hesaplanan değerin yüzde biri ile dava
masraflarını defaten ödemeleri, sözleşmeden doğan mali yükümlülüklerini yerine
getirmeleri, yatırımcıların açtıkları davalardan vazgeçmeleri koşuluyla
vazgeçileceği; bu koşulların yerine getirilmesi kaydıyla, dava açılması
gerekenler için dava açılmayacağı yolunda bir hüküm yer almaktadır.
Bu hüküm, söz konusu fıkrada tanımlanan tahsise konu taşınmazın
emlak vergisi esas alınarak hesaplanacak değerinin % 1'i ile mahkeme
masraflarını defaten ödeyebilenlerin, belirtilen koşulları da yerine
getirmeleri halinde, haklarında açılan davalardan vazgeçilmesini veya dava
açılmamasını sağlamaktadır.
Söz konusu hükmün, davalılar için dava yoluyla takipten
kurtulabilme olanağını, diğer koşulların yanısıra yapacakları belli miktardaki
bir ödeme koşuluna da bağlı tutması, bu miktarı ödeyebilenlerle ödeyemeyenler
arasında eşitsizlik yaratmaktadır.
Böyle bir eşitsizliği Anayasa'nın 10 uncu maddesinde yer alan
kanun önünde eşitlik ilkesi ile bağdaştırmak mümkün değildir.
4706 sayılı Kanuna eklenen “Geçici Madde 5”in birinci fıkrasında
ifade edildiği gibi, belli koşulların gerçekleşmesi halinde açılmış davadan
vazgeçilmesi veya dava açılmaması, hukuk düzeninin işlemesini ve yaptırımların
uygulanmasını kişiye özel bir hale getirecektir. Böyle bir durum ise
Anayasa'nın 2 nci maddesinde ifade edilen hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Diğer yandan davadan vazgeçilmesi için gerekli koşullardan
birisinin de ‘ilgili bakanlıklarla sözleşme yapmak' olması, kişileri davadan
kurtulabilmek için sözleşme yapmaya ve koşulları ne olursa olsun sözleşmeyi
kabule zorlayacaktır.
Böyle bir durumun ise, Anayasa'nın 48 inci maddesinde yer alan
sözleşme hürriyetinin, ilgili maddede gösterilen sınırlandırma nedenlerine
uyulmaksızın, ölçüsüz, adaletsiz ve dolayısıyla Anayasa'nın 13 üncü maddesine
aykırı bir biçimde sınırlandırılması anlamına geleceği açıktır.
Üzerinde durulması gereken bir başka husus da, söz konusu
birinci fıkranın Anayasa'nın 36 ncı maddesi karşısındaki durumudur.
Anayasa'nın 36 ncı maddesinde hak arama hürriyeti düzenlenerek
herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahip olduğu ifade edilmektedir.
Hak arama hürriyeti, kişilere davadan vazgeçme, dava açma-açmama
konularında özgür iradesi ile karar verebilme hakkını da sağlamaktadır.
“Geçici Madde 5”in birinci fıkrasında getirilen düzenleme ile,
belirtilen koşulların yerine getirilmesi halinde davacı veya dava açabilecek
konumundaki idarenin elinden bu konudaki seçim hakkı, dolayısı ile irade
özgürlüğü alınmakta; açılmış davadan vazgeçmesi zorunlu hale getirilmekte;
henüz açılmamış davaları açma olanağı ise yok edilmektedir.
Halbuki bu konuda, Anayasa'nın 36 ncı maddesine uygun bir
düzenleme ortaya çıkabilmesi için, belirlenen objektif koşulların yerine
getirilmesi halinde dahi, idareye, nasıl davranacağına özgür iradesi ile karar
verebilme olanağının tanınması gerekmektedir.
“Geçici Madde 5”in birinci fıkrasında yer alan düzenleme, idareye
bu olanağı tanımadığı için; Anayasa'nın 36 ncı maddesinde yer alan hak ve
özgürlüğü ihlal etmekte ve sınırlandırma nedeni ve ölçüsü bakımından
Anayasa'nın 13 üncü maddesinde yer alan ilkelere aykırı bir biçimde sınırlandırmaktadır.
Anayasa'nın çeşitli ilkelerine aykırı bir düzenlemenin
Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ve 11 inci maddesinde yer
alan Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ile bağdaşması da
düşünülemez.
4916 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin 4706 sayılı Kanuna
eklediği “Geçici Madde 5”in yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 2,
10, 11, 13, 36 ve 48 inci maddelerine aykırı olan birinci fıkrasının iptal
edilmesinin gerektiği düşünülmektedir.
2- 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun “Geçici Madde 2”sinin
Birinci Fıkrasının Anayasa'ya Aykırılığı
4916 sayılı Kanunun “Geçici Madde 2”sinin birinci fıkrasında,
kanunları uyarınca turizm yapılmak amacıyla adlarına kamu arazisi tahsis edilen
ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, ilgili bakanlıkların iznine
tabi işlemleri izinsiz olarak gerçekleştiren veya sözleşmelerine aykırı
davranan yatırımcılar ve işletmeciler hakkında açılan davalardan; cari yıl
proje maliyet bedelinin % 3'ü ile dava masraflarını defaten ödemeleri,
sözleşmeden doğan mali yükümlülüklerini yerine getirmeleri ve ilgili
bakanlıklar ile yeniden sözleşme yapmaları kaydıyla vazgeçileceğine; bu
şartların yerine getirilmesi kaydıyla, dava açılması gerekenler için dava
açılmayacağına ve tahsislerinin devam edeceğine ilişkin bir hüküm yer
almaktadır.
Bu hüküm, birinci fıkrada belirlenen koşulların yerine
getirilmesi halinde, idare için, açılmış davadan vazgeçmeyi ve açılacak
davaları açmamayı zorunlu hale getirmektedir.
Anayasa'nın 36 ncı maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti
kişiye dava açma - açmama, açılan davayı sürdürme veya vazgeçme konularında
özgür iradesi ile karar verme hakkını da vermektedir.
“Geçici Madde 2”nin birinci fıkrasında yapılan düzenleme ise,
idarenin elinden böyle bir olanağı almakta ve belirtilen koşulların yerine
getirilmesi halinde açılmış davadan vazgeçilmesini, açılacak davaların da
açılmamasını zorunlu kılarak, Anayasa'nın 36 ncı maddesindeki özgürlüğü ihlal
etmekte; özünden zedeleyerek sınırlandırma nedenleri ve sınırlandırmanın ölçüsü
bakımından Anayasa'nın 13 üncü maddesinde ifade edilen ilkelere aykırı bir
biçimde sınırlandırmaktadır.
Diğer yandan Geçici 2 nci maddenin birinci fıkrasındaki
düzenleme, açılmış davadan vazgeçilmesi ve açılacak davaların açılmaması için
gerekli koşullardan birisi olarak, “cari yıl proje maliyet bedelinin % 3 ile
dava masraflarının defaten ödenmesi”ni göstermektedir. Bu durum, bu ödemeyi
yapabilecek mali güce sahip olanlarla olmayanlar arasında söz konusu birinci
fıkrada sunulan olanaktan yararlanmak bakımından Anayasa'nın 10 uncu maddesinde
yer alan kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı, servete dayalı bir ayırım
yapılması anlamına gelmektedir.
Bunun yanısıra, belirlenen miktarda bir paranın ödenmesinin de
içinde yer aldığı koşulların gerçekleşmesi halinde, açılmış bir davadan
vazgeçilmesi ve açılacak davaların açılmaması, hukuk düzenini bozacak ve
yaptırımların uygulanmasını kişiye özel bir hale getirecektir. Böyle bir durum
ise Anayasa'nın 2 nci maddesinde ifade edilen hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Geçici Madde 2'nin birinci fıkrasında yer alan, davadan
vazgeçilmesi için gerekli koşullardan birisinin de “ilgili bakanlıklarla
sözleşme yapmak” olması, kişileri dava yoluyla takipten kurtulabilmek için
sözleşme yapmaya ve koşullar ne olursa olsun, sözleşmeyi kabule zorlayacaktır.
Böyle bir durumun ise Anayasa'nın 48 inci maddesindeki sözleşme
hürriyetini zedeleyeceği ve bu hürriyetin ilgili maddesinde gösterilen
sınırlandırma nedenlerine uyulmaksızın, ölçüsüz ve dolayısı ile Anayasa'nın 13
üncü maddesi ile bağdaşmayacak bir biçimde sınırlandırılması anlamına geleceği açıktır.
Söz konusu “Geçici Madde 2”nin birinci fıkrası, bu nedenlerle Anayasa'nın 48
inci ve 13 üncü maddelerine aykırıdır.
Anayasa'nın pek çok hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa'nın
2 nci maddesindeki hukuk devleti ve 11 inci maddesindeki Anayasa'nın üstünlüğü
ve bağlayıcılığı ilkeleri ile de bağdaştığı düşünülemez.
4916 sayılı Kanunun “Geçici Madde 2”sinin yukarıda açıklanan
gerekçelerle Anayasa'nın 2, 10, 11, 13, 36 ve 48 inci maddelerine aykırı olan
birinci fıkrasının iptalinin gerekli olduğu düşünülmektedir.
3- 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin Değiştirdiği
22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci Maddesinin Birinci
Fıkrasının Anayasa'ya Aykırılığı
Yabancı gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde taşınmaz mal edinme
haklarının tarihsel gelişimine ve bunların esaslarına bakıldığında:
Osmanlı İmparatorluğunda yabancı tüzel kişilere ülkede mülk
edinme hakkının tanınmadığı, yabancı gerçek kişilere de söz konusu hakkın 7
Sefer 1284 (16 Haziran 1868) tarihli Tebaaye Ecnebiyenin Emlake Mutasarruf
Olmaları Hakkındaki Kanunla verildiği görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise Lozan Barış Antlaşmasıyla, 7
Sefer 1284 Tarihli Kanunun kabul ettiği tebaaya temsil sistemi yerine tam bir
ahdi mütekabiliyet sistemi getirilmek suretiyle, yabancının ülkede mülk edinme
imkanı kısmen sınırlanmıştır. Sözü edilen antlaşmayla ahdi mütekabiliyet
sistemini kabul eden Türkiye Cumhuriyeti, bu antlaşmadan yedi ay kadar sonra,
çıkardığı Köy Kanununda yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köyde gayrimenkul
edinmelerini yasaklamıştır. Böyle bir yasağın yeni kurulan Devlette milli
birlik ve beraberliğin korunması amacıyla ve bilhassa sosyal ve kültürel açıdan
gelişmemiş ve Devlet denetiminin istenilen etkinlikte görülemediği yörelerin
yabancı unsurlara açık tutulmasının yaratabileceği bir takım sakıncalardan
duyulan endişe nedeniyle getirildiğinden kuşku yoktur. Bugün de söz konusu amaç
ve nedenlerin önem ve değerini kaybettiği söylenemez.
Köy Kanunu ile yapılmış olan bu sınırlamayı Tapu Kanununun 35 ve
36 ncı maddelerindeki sınırlama izlemiştir.
Mevzuatımızda 4916 sayılı Kanun yürürlüğe girinceye kadar,
yabancı tüzel kişilere ülkemizde taşınmaz mal edinme hakkını tanıyan genel bir
hukuk kuralı olmamış; Türk hukuk öğretisinde de, (Anayasa Mahkemesi'nin
E.1984/14, K.1985/7 sayı ve 13.06.1985 tarihli kararının gerekçesinde
belirttiği gibi) ilke olarak yabancı şirketlerin Türkiye'de taşınmaz mal
edinemeyecekleri konusunda görüş birliği oluşmuştur.
Genel hukuk öğretisinde de, yabancı kamu hukuku tüzel
kişilerinin, özellikle devletlerin, bir başka devlet ülkesinde taşınmaz mal
edinmelerine imkan tanınması uygun görülmemekte; bir devletin başka bir devlet
ülkesinde taşınmaz mal edinmesinin o devletin siyasi bütünlüğü ilkesine aykırı
düşeceğine ve siyasi anlaşmazlıklara yol açacağına dikkat çekilerek bazı
istisnalar dışında bu konuda mütekabiliyet esasının dahi geçerli sayılamayacağı
belirtilmektedir. (Bkz. Anayasa Mahkemesi'nin E.1986/18, K.1986/24 sayı ve
09.10.1986 tarihli kararının gerekçesi)
Başka ülkelerde de, yabancıların mülk edinmelerine bakış
açısının Türkiye'den pek farklı olmadığı görülmektedir.
Yabancıların, klasik insan hak ve özgürlüklerinden vatandaşlar
gibi yararlandırılması, günümüzde genellikle, bütün hukuk sistemlerince kabul
edilmiş bir genel ilke niteliğinde ise de; yerine göre kamunun çok yönlü
çıkarları açısından vatandaşlar bakımından sınırlanabilen söz konusu hakların,
yabancılar yönünden de sınırlandırılması, demokratik esaslara aykırı
görülmemektedir. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de, yabancıyı
ülkesinde barındıran Devlete bu imkan açıkça tanınmış bulunmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin tanıdığı bu sınırlandırma
imkanının, devletler tarafından, yabancıların ülkelerinde taşınmaz mal edinme
hakları konusunda, yaygın biçimde kullanıldığı görülmektedir.
Günümüzün küreselleşen dünyasında iktisadi ve ticari nedenler,
ülkede yabancıların taşınmaz mal edinmesini bir gereksinim haline getirmiş olsa
bile, yabancılara böyle bir hakkın tanınmasından doğan bir takım karmaşık
sorunlar, devletleri bu sorunları çözmek üzere yabancılar hukukunda çeşitli
sistemler geliştirmeye ve bu hakkı kendi ulusal çıkarlarına uygun esas ve
yöntemleri benimseyerek sınırlamaya yöneltmektedir.
Kimi devletlerde sınırlama, arazinin türü bakımından yapılmakta;
örneğin, tarım arazilerinde yabancılara mülk edinme hakkı verilmemektedir
Kimi devletlerde ise sınırlamanın, taşınmaza komşu mülk,
taşınmazın kullanılma amacı veya stratejik bölgeler esas alınarak yapıldığı
görülmektedir.
Kimi devletler ise, yabancının uyruğunda olduğu devlete göre bir
sınırlamaya gitmekte; belli bir devletler topluluğunun üyelerine topraklarında
mülk edinme hakkı tanırken, bunların dışındakilere böyle bir hak vermemektedir.
Bu bağlamda dünya ülkelerine bakıldığında, örneğin Litvanya'da
Avrupa Birliği üyeleri hariç, yabancılara tarım arazilerinde taşınmaz mal
edinmek hakkı verilmediği; Rusya Federasyonu'nda yabancı uyruklu gerçek
kişilerle yabancı ticaret şirketlerine ulusal sınırlara bitişik yerlerde ve
tarım arazilerinde mülk edinmek hakkı tanınmadığı ve yabancıların edinebilecekleri
mülkün azami ve asgari büyüklüğü ile ilgili sınırlar da bulunduğu
görülmektedir. Ukrayna, yabancılara tarım arazilerinde taşınmaz mal edinmek
hakkını tanımamakta; tarım arazisi olmayan alanlarda ise yabancı gerçek
kişilere sadece halen yabancı bir gerçek kişiye ait olan mülke bitişik taşınmaz
malları satın almak hakkını vermektedir. Ukrayna'da yabancı tüzel kişilerin
ancak bina inşa etmek üzere ve halen bir yabancı tüzel kişiye ait olan mülke
bitişik mülkü satın alma hakları vardır.
İspanya ise kural olarak ülkesinin ziraat alanlarında sadece
Avrupa Birliği üyesi devletlerin vatandaşlarına mülk edinme hakkı vermektedir.
Avusturya da aynı şekilde, sadece Avrupa Birliği üyesi
devletlerin vatandaşlarına ülkesinde taşınmaz mal edinme hakkı tanımakta; diğer
yabancı devletlerin vatandaşlarının bu haktan yararlanmasını izne
bağlamaktadır.
Danimarka'da, Danimarka dışında yaşayan yabancılar, yazlık ev
edinmek hakkına sahip değildir.
İsveç ve İsviçre, yabancıların tarım arazisinde taşınmaz mal
edinmesine imkan tanımamaktadır.
Slovenya'da, ülkenin tarım arazileri ile bunların dışında kalan
kısımlarında yalnız Avrupa Birliği ülkesi üyelerinin vatandaşları, üç yıldır
Slovenya'da oturuyor olmak koşuluyla taşınmaz mal edinebilmektedir.
Estonya'da, yabancı tüzel kişilere her türlü arazinin devri,
idari makamların iznine bağlıdır.
Avrupa Birliği ülkelerinde genellikle, yabancıların taşınmaz mal
edinme hakkına arazinin niteliği bakımından bir sınırlama getirilerek, yurdun
her bölgesinde yabancıların mülk edinmesine imkan tanınmamasının yaygın bir
uygulama olduğu ve sınırlamanın da tarım arazileri bakımından yapıldığı
görülmektedir.
Bu sınırlamaların nedeni, ülkede yabancının arazi ve emlak
edinmesinin salt bir mülkiyet sorunu gibi değerlendirilmemesidir. Toprak,
devletin vazgeçilmesi olanaksız asli - maddi unsuru, egemenlik ve bağımsızlık
simgesidir. Ülke olmadan devlet olmaz. Ülke, devlet otoritesinin geçerli
olacağı alanı belli eder. Devlet, sahip olduğu üstün kudretine dayanmak
suretiyle, ülkede yerleşik olan ve devletin diğer asli maddi unsurunu oluşturan
insan topluluğunun güvenliğini ve yararını kollamak ve gözetmek durumundadır;
bu asli görevi nedeniyledir ki, ülke üzerinde egemenliğe dayalı üstün bir hakka
sahiptir. Toprak ile alakalı konuda, insan haklarına saygılı, ölçülü, adil bir
sınırlama, Devlet için bir nefsi müdafaa tedbiri niteliğindedir. Devletin böyle
bir tedbirden vazgeçebilmesi, genellikle düşünülemez. Yurdun belli bölgelerinde
toprak alacak yabancıların o bölgelerde çoğunluk sağlayarak etkinlik
kazanmaları, bu yöndeki gelişmelerle yabancılar tarafından mülk edinilen ülke
topraklarının ülkeden kopma noktasına gelmesi, akıldan çıkarılmaması gereken ve
yakın tarihte örnekleri bulunan olasılıklardır.
İnsan hak ve özgürlüklerini vatandaş gibi yabancıya da tanımış
bulunan Anayasa'mız da, 16 ncı maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler,
yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir”
ilkesini getirmiştir.
Anayasa'nın 16 ncı maddesinde belirtilen kanunla sınırlamanın,
genel biçimde Tapu Kanunu ile Köy Kanununda, yapıldığı görülmektedir.
Tapu Kanununun 35 inci maddesinde yabancı gerçek kişilerin
karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalarla ilgili hükümler saklı kalmak
koşuluyla, Türkiye'de taşınmaz mal edinebileceği yolunda bir hüküm yer
almaktadır.
Tapu Kanununun 36 ncı maddesinde, yabancı gerçek kişilerin bir
köye bağlı olmayan müstakil çiftliklere ve köy sınırları dışında kalan arazinin
30 hektardan çoğuna ancak hükümetin izniyle sahip olabileceği bildirilmiştir.
Kanuni miras bu hükmün dışında tutulurken, adı geçen çiftliklere ve arazinin 30
hektardan fazlasına vasiyet yoluyla veya mensup mirasçı sıfatıyla yabancı
gerçek kişilerin sahip olabilmesi de hükümetin iznine bağlanmış; iznin
verilmemesi halinde bu fazla miktarın tasfiye suretiyle bedele çevrilmesi
öngörülmüştür.
Köy Kanununun 87 nci maddesi ise, yabancı gerçek kişilerin ve
şahıs hükmünde olan dernek ve şirketlerin köylerde arazi ve emlak almalarını
yasaklamıştır.
Anayasa'nın 16 ncı maddesinin gözetilmesini zorunlu gördüğü
husus, temel hak ve özgürlükler konusunda yabancılar yönünden getirilecek
sınırlamaların milletlerarası hukuka uygun bulunması ve her halde bu
sınırlamanın ancak kanunla yapılmasıdır. Milletlerarası hukuku da, Devletlerin
taraf oldukları iki veya çok taraflı antlaşmalar, milletlerarası teammüller (örf
ve adetler), medeni milletlerce kabul edilen ve temel hukuk prensiplerinden
bulunan, iyi niyet, ahde vefa, kazanılmış haklara saygı, Devletler Hukukunun iç
hukuka üstünlüğü ilkeleri ve yardımcı kaynak sayılan ilmi ve kazai içtihatlar
oluşturmaktadır.
Türk Yabancılar Hukukunun temel ilkelerinden en önde geleni
karşılıklılıktır. Karşılıklılık (mütekabiliyet) esası, öğretide en az iki
devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkesinde diğerinin vatandaşlarına
aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade eden bir prensip olarak
izah olunmaktadır. Bu prensibe göre; bir yabancının Türkiye'de bir haktan
yararlanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da o yabancının ülkesinde
aynı tür ve nitelikte olan haklardan yararlandırılmasına bağlıdır. Karşılıklı
muamele esası, antlaşma ile ya da kanunla konulabilir.
Anayasa'mızın Başlangıç kısmının ikinci paragrafında yer alan
“Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak”
ibaresi de, yabancılar hukukunda karşılıklılık ilkesinin uygulanmasını gerekli
kılmaktadır; çünkü karşılıklılığın olmadığı yerde, dünya milletleri ailesinin
eşit haklara sahip üyeliğinin de gerçekleşmesi söz konusu olamaz.
Yabancıların Türkiye'de mülk edinmesi konusunda yasalarımıza ve
Anayasa'mıza göre hukuki durum bu merkezde iken, 4916 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesi ile Tapu Kanununun 35 inci maddesi değiştirilmiş; Tapu Kanununun 36 ncı
ve Köy Kanununun 87 nci maddesi yürürlükten kaldırılarak yabancıların
Türkiye'de taşınmaz mal edinmeleri hususu yeni usul ve ilkelere bağlanmıştır.
Bu konuda yapılan yeni düzenlemede, yabancı ticaret şirketlerinin bir kısmına
da ülkemizde taşınmaz mal edinmek hakkı tanınmıştır.
Bu düzenlemede, ilk bakışta, yabancılar hukukumuzun temel ilkesi
olan karşılıklılığın korunmaya çalışıldığı görülmektedir.
4916 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin değiştirdiği 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesinde,
karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, yabancı uyruklu
gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan
tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
taşınmaz mal edinebileceği ilkesi getirilmiştir. Birinci fıkranın ikinci
tümcesinde ise; “karşılıklılık ilkesinin uygulanmasında, yabancı ülkelerde bu
ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerine
tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına veya ticaret şirketlerine
de tanınmasının esas olacağı” hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu birinci tümcede yer alan “yabancı ülkelerde bu
ülkelerin Kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri”
ibaresine bakıldığında, bu ibarede belirtilen şirket niteliklerinin, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına veya ticaret şirketlerine ülkesinde taşınmaz edinmek
hakkını tanımayan bir devletin vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına ve ticaret şirketlerine taşınmaz mal edinme hakkını tanıyan bir
devletin ülkesinde ve bu devlet kanunlarına tabi bir ticaret şirketi kurmak
suretiyle, bu şirket aracılığı ile Türkiye'de mülk edinmelerine imkan tanıdığı
anlaşılmaktadır.
Karşılıklılık ilkesinin sözde kalmasına yol açabilecek böyle bir
düzenlemenin, Anayasa'mızın Başlangıç kısmının ikinci paragrafı ile
bağdaşmayacağı ortadadır.
Anayasa'mızın Başlangıç kısmının ikinci paragrafında yer alan
“Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak…”
ibaresi, milletlerarası hukuk ilişkilerimizde karşılıklılık ilkesinin esas
alınacağını göstermektedir. Söz konusu 35 inci maddenin birinci fıkrasının
birinci tümcesindeki, yabancı ticaret şirketleri ile ilgili nitelikleri ortaya
koyan ibarenin, Türk ticari şirketlerine ülkesinde taşınmaz mal edinmek hakkını
tanımayan bir devletin vatandaşlarının, Türk ticaret şirketlerine bu hakkı
tanıyan bir ülkede ticaret şirketi kurarak Türkiye'de taşınmaz mal edinmelerine
imkan vermesi, karşılıklılık ilkesinin zedelenmesine ve Anayasa'nın Başlangıç
kısmının ikinci paragrafına aykırı bir görünümün ortaya çıkmasına yol
açmaktadır.
35 inci maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesindeki söz
konusu ibarenin, Anayasa'mızın Başlangıç kısmının birinci paragrafında yer alan
“Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğü” ilkesine de aykırı olduğu
görülmektedir. Çünkü karşılıklılık şartının aşılmasına elverişli bir tanım
çerçevesinde yabancı ticaret şirketlerine Türkiye'de taşınmaz mal edinmek
hakkını tanımak, toprak - ülke unsuru bakımından, devletin bölünmez bütünlüğünü
tehlikeye düşürecek bir husustur.
Ayrıca Avrupa Birliği üyelerinin hemen hemen tümünde,
yabancıların, tarım arazilerinde taşınmaz mal edinmesine imkan verilmezken;
birinci tümcedeki düzenleme ile ülke topraklarının tümünün yabancıların mülk
edinmesine açık tutulması, birinci tümcedeki karşılıklılık koşulunun sadece
sözde kaldığını ve içinin boşaltılmış olduğunu göstermektedir.
Karşılıklılık ilkesi, mülkiyet bakımından, yalnız ülkelerin
karşılıklı olarak birbirlerinin gerçek ve tüzel kişilerine ülkelerinde mülk
edinmek hakkının tanınması anlamına gelmemekte; fakat bu hakkın ediniminde
uyulacak sınırlar bakımından da, ülkeler arasında bir paralellik bulunmasını
gerektirmektedir.
Ülkeler arasında böylesi bir paralellik kurulmadan veya
aranmadan, yabancılara ülkede taşınmaz mal edinme hakkının kural olarak ülkenin
bütünü üzerinde tanınması, karşılıklılık ilkesine aykırı olacağı gibi, ülkenin
bölünmez bütünlüğünü de tehlikeye atar; çünkü bu şekilde ülke toprakları,
yabancılar tarafından kolayca satın alma yoluyla ele geçirilebilir.
Taşınmaz mal edinmek hakkının tanınacağı ticaret şirketinin aynı
zamanda bir kamu hukuku tüzel kişiliği taşıması, bu tehlikenin boyutlarını daha
da genişletecek bir durumdur.
Kaldı ki ulusumuza ve ülkemize bir katkı örneğin belli ölçekte
bir yatırım veya faaliyet alanı bakımından taşınmaz mal edinilmesinin
gerekliliği gibi koşullar söz konusu olmadan yabancı ticaret şirketlerinin
ülkede taşınmaz mal edinmesine imkan tanımanın, kamu yararı ile de ilgisi
yoktur.
Kamu yararı olmaksızın, stratejik alanlar, tarım alanları gibi
kısımlar dışta tutulmadan ve mülk edinme hakkının sınırlarında denklik
aranmadan ülke topraklarının yabancı gerçek kişilerle yabancı ticaret
şirketlerinin taşınmaz mal edinmesine, sözde kalmaya mahkum bir karşılıklılık
koşulu çerçevesinde açılmasının, Anayasa'nın Başlangıç kısmının birinci
paragrafında yer alan, ülkenin bölünmez bütünlüğü ilkesiyle bağdaşması da
beklenemez.
35 inci maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan
düzenlemenin, bu bakımlardan, Anayasa'nın Başlangıç kısmının beşinci
paragrafında yer alan “Türk varlığının, Devleti ve ülkesi ile bölünmezliği”
esasına da aykırı düşeceği açıktır.
Aynı gerekçelerle, 35 inci maddenin birinci fıkrasının birinci
tümcesindeki düzenlemenin Anayasa'nın 3 üncü maddesindeki “Türkiye Devleti,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ilkesine de aykırı olduğunu
söylemek gerekmektedir.
Anayasa'nın pek çok hükmüne aykırı olan bir düzenlemenin,
Anayasa'nın 11 inci maddesinde yer alan Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı
ve dolayısı ile 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşması
beklenemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 35 inci maddenin birinci
fıkrasının birinci tümcesinin, Anayasa'nın 2, 3 ve 11 inci maddeleri ile
Başlangıç kısmının 1, 2 ve 5 inci paragraflarına aykırı olduğu için iptalinin
gerekli olduğu düşünülmektedir.
35 inci maddenin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde ise
karşılıklılık esası, “yabancı devletlerin taşınmaz ediniminde kendi
vatandaşlarına veya yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan
tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerine tanıdığı hakları, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına veya ticaret şirketlerine tanıması” olarak tanımlandığı ve bu
tanım (yukarıda birinci tümce nedeniyle açıklandığı gibi), Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına ülkesinde taşınmaz mal edinmek hakkı tanımayan bir devletin
vatandaşlarının, bu hakkı tanıyan bir devletin ülkesinde ticaret şirketi
kurarak, bu şirket adına Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde taşınmaz mal
edinebilme imkanını açık tuttuğu ve dolayısı ile karşılıklılığı sözde kalmaya
mahkum ettiği için, söz konusu ikinci tümce Anayasa'nın Başlangıç kısmının
ikinci paragrafına aykırıdır. Çünkü, Başlangıç'ın ikinci paragrafında, “Dünya
Milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak…” ibaresi yer
almaktadır. Karşılıklılığın etkisiz hale gelebildiği bir durumda ise,
milletlerin eşit haklara sahip olduğundan söz edilemez.
35 inci maddenin birinci fıkrasının ikinci tümcesindeki
düzenlemede karşılıklılığın sadece “karşılıklı hak tanıma” ile tanımlandığı,
yukarıda değinilen diğer hususlar bakımından bir denklik gereğinden söz
edilmediği görülmektedir.
Bu açıdan da, ikinci tümcedeki karşılıklılık tanımının,
Anayasa'nın Başlangıç'ının ikinci paragrafına aykırı düştüğünü söylemek
gerekmektedir.
Böyle bir düzenlemenin Anayasa'nın 3 üncü maddesinde yer alan
“ülkenin bölünmez bütünlüğü” ilkesi ile bağdaşması da beklenemez. Çünkü böyle
bir karşılıklılık kavramı tanımı, ülke topraklarının, gerçek bir karşılıklılık
söz konusu olmadan kolayca yabancılar tarafından ele geçirilmesine imkan verir.
Söz konusu düzenleme aynı nedenlerle Anayasa'nın Başlangıç
kısmının 1 ve 5 inci paragraflarında yer alan “ülkenin bölünmez bütünlüğü”
ilkesine aykırıdır.
Anayasa'nın çeşitli hükümlerine aykırı bir düzenlemenin,
Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ve 11 inci maddesindeki
Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerine uygun düşmesi de beklenemez.
Bu nedenlerle 19 uncu maddenin değiştirdiği 2644 sayılı Tapu
Kanununun 35 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinin de,
Anayasa'nın 2, 3 ve 11 inci maddeleri ile Başlangıç kısmının 1, 2 ve 5 inci
paragraflarına aykırı olduğu için iptalinin gerektiği düşünülmektedir.
4- 35 inci Maddenin İkinci Fıkrasının Anayasa'ya Aykırılığı
35 inci maddenin ikinci fıkrasında, Türkiye Cumhuriyeti ile
arasında karşılıklılık olmayan devlet vatandaşlarının kanuni miras yoluyla
edindikleri taşınmazlar ile Kanuni kısıtlamalara tabi alanlardaki taşınmazların
intikal işlemlerinin yapılarak tasfiye edilecekleri ve bedele çevrilecekleri
hükme bağlanmış; ancak, karşılıklılık ilkesine aykırı bir biçimde ve kanuni
kısıtlamalara tabi alanlarda taşınmaz mal edinmiş olan yabancı ticaret
şirketleri veya diğer yabancı tüzel kişiler bakımından, böyle bir uygulama
öngörülmemiştir. Bu da, söz konusu düzenleme ile yabancı ticaret şirketleri ve
diğer yabancı tüzel kişiler için bir ayrıcalık getirilmesi, gerçek kişiler
aleyhine bir ayırım yapılması anlamına gelmektedir. Böyle bir durumun
Anayasa'nın 10 uncu maddesindeki eşitlik, dolayısı ile Anayasa'nın 2 nci
maddesindeki hukuk devleti ve 11 inci maddesindeki Anayasa'nın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkelerine aykırı düşeceği açıktır.
Ülkenin böyle bir tasfiye işleminde yararı varsa, bunun 35 inci
maddenin ikinci fıkrasında belirtilen durumlarda yabancı ticaret şirketleri ve
diğer yabancı tüzel kişiler için de söz konusu olması gerekir.
Bu nedenlerle, 35 inci maddenin Anayasa'nın 2, 10 ve 11 inci
maddelerine aykırı olan 2 nci fıkrasının iptalinin gerektiği düşünülmektedir.
5- 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Birinci Tümcesinin Anayasa'ya Aykırılığı
35 inci maddenin üçüncü fıkrasının birinci tümcesinde yabancı
uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre
kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin 30 hektardan fazla mal
edinebilmesi için, 35 inci maddenin birinci fıkrasındaki karşılıklılık koşuluna
ek olarak, Bakanlar Kurulunun izni de gerekli görülmüştür.
Birinci tümcede iki açıdan Anayasa'ya aykırılık görülmektedir.
Birinci aykırılık “yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına
göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri” ibaresi ile ilgilidir.
Bu ibare, 35 inci maddenin birinci fıkrasının birinci ve ikinci
tümcelerinde de yer almıştır ve yukarıda 35 inci maddenin birinci fıkrası ile
ilgili Anayasa'ya aykırılık gerekçesinde, bu ibarenin içerdiği tanımın,
karşılıklılığın sözde kalmasına yol açması nedeniyle Anayasa'nın Başlangıç
kısmının ikinci paragrafındaki “Dünya Milletleri ailesinin eşit haklara sahip
şerefli bir üyesi…” ibaresine; ülke topraklarının gerçek bir karşılıklılık söz
konusu olmadan yabancılar tarafından satın alınarak kolayca ele geçirilmesine
imkan vermesi bakımından, Anayasa'nın 3 üncü maddesinde ve Anayasa'nın
Başlangıç kısmının 1 ve 5 inci paragraflarında ifade edilmiş olan “ülkenin
bölünmez bütünlüğü” ilkesine aykırı olduğu açıklanmıştır.
Söz konusu üçüncü fıkranın birinci tümcesi de, bu ibare
nedeniyle ve aynı gerekçelerle Anayasa'nın 3 üncü maddesi ile, Anayasa'nın
Başlangıç'ının 1, 2 ve 5 nci paragraflarına aykırıdır.
Anayasa'ya aykırı bir düzenlemenin, Anayasa'nın 2 nci
maddesindeki hukuk devleti ve 11 inci maddesindeki Anayasa'nın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkesiyle bağdaşması da düşünülemez.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda üçüncü fıkranın birinci
tümcesinin Anayasa'nın 2, 3 ve 11 inci maddeleri ile Anayasa'nın Başlangıç'ının
1, 2 ve 5 inci paragraflarına aykırı olduğu için iptalinin gerekli olduğu
düşünülmektedir.
Söz konusu tümcede görülen ikinci Anayasa'ya aykırılık nedeni
ise, yabancıların ülkemizde 30 hektardan fazla taşınmaz mal alımının Bakanlar
Kurulu iznine bağlanmasıdır.
Dünyadaki devletlerin bir kısmı, hangi büyüklükte olursa olsun,
yabancının ülkede taşınmaz mal edinmesini çeşitli düzeydeki resmi otoritelerin
iznine bağlamaktadır.
Birinci tümcede Bakanlar Kurulu izninin 30 hektardan fazla
taşınmazlar için öngörülmüş olması; Türkiye ile yabancının ülkesinde her
büyüklükte taşınmaz mal satın alımını izne bağlayan devletler arasında,
karşılıklılık ilkesini zedeleyen bir eşitsizlik doğmasına neden olabilecektir.
Böyle bir eşitsizliğin Anayasa'nın Başlangıç'ının 2 nci
paragrafındaki “Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak…” ibaresi ile bağdaşması düşünülemez.
Böyle bir eşitsizliğin, ülkenin bölünmez bütünlüğünü zedeleyecek
bir biçimde ülke topraklarının yabancıların eline kolayca geçmesini sağlayacağı
da ortadadır. Bu durum, söz konusu düzenlemeye, Anayasa'nın 3 üncü maddesi ile
Başlangıç'ının 1 ve 5 inci paragraflarına da aykırı bir nitelik vermektedir.
Anayasa'nın çeşitli maddelerine aykırı bir düzenlemenin
Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti, 11 inci maddesindeki Anayasa'nın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkeleriyle bağdaşması da beklenemez.
Bu açıklamalar doğrultusunda, üçüncü fıkranın birinci
tümcesinin, Anayasa'nın, 2, 3 ve 11 inci maddeleri ile Anayasa'nın
Başlangıç'ının 1, 2 ve 5 inci paragraflarına aykırı olduğu için iptalinin
gerektiği düşünülmektedir.
6- 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 22.12.1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İkinci ve Üçüncü Tümcelerinin Anayasa'ya
Aykırılığı
35 inci maddenin üçüncü fıkrasının ikinci ve üçüncü tümcelerine
gelince, bu tümcelerin birbiri ile ilgili iki hali düzenledikleri
görülmektedir. İkinci tümcede, kanuni miras yoluyla intikal eden taşınmazlar,
30 hektardan fazla yerlerin ediniminde gerekli görülen Bakanlar Kurulu izni
koşulu dışına alınırken; üçüncü tümcede, kanuni miras dışında ölüme bağlı
tasarruflar yoluyla 30 hektardan fazla taşınmaz mal edinimi, yine Bakanlar
Kurulu iznine bağlanmıştır.
Üçüncü fıkranın birinci tümcesinde yabancı gerçek kişiler ve
nitelikleri belirtilen ticaret şirketlerinin ülkede 30 hektardan fazla taşınmaz
mal edinmeleri Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmışken, ikinci tümcede kanuni
miras yoluyla intikal eden taşınmazlarda bu izin koşulunun aranmaması, 30
hektardan büyük taşınmazı satın alan malikle, miras yoluyla elde eden arasında
eşitsizlik doğmasına yol açmaktadır.
Satınalma ve miras yoluyla taşınmaz mal edinimi birbirinden
farklı konumlar olsa bile edinilen mal bakımından bir eşitlik söz konusudur.
Her iki halde de yabancının edindiği şey, 30 hektarın üstündeki ülke
toprağıdır. Eşitlik ilişkisi, edinilen “belli büyüklükte ülke toprağı” kavramı
üzerinden kurulmalı; değerlendirmede belli büyüklükten fazla bir ülke toprağını
elde etmiş olmaktan doğan aynılık durumu esas alınmalıdır.
Bu açıdan bir değerlendirme yapıldığında, 30 hektardan büyük
taşınmazı satın alarak elde edenlerle miras yoluyla edinenler arasında,
edinimin bağlandığı koşullar bakımından kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı
bir farklılık yaratıldığı, açıkça görülmektedir.
Eğer yabancı gerçek kişilerin 30 hektardan fazla taşınmaz
edinmeleri için Bakanlar Kurulu izni gerekli görülüyorsa, bu izin bakımından,
kanuni miras yoluyla gerçekleşen 30 hektardan fazla edinimler ile satınalma
yoluyla gerçekleşen 30 hektardan fazla edinimler birbirinden farklı koşullara
tabi tutulmamalıdır. Çünkü böyle bir ayırım, Anayasa'nın 10 uncu maddesinde yer
alan kanun önünde eşitlik ilkesine ve dolayısı ile Anayasa'nın 2 nci
maddesindeki hukuk devleti ilkesi ile 11 inci maddesindeki Anayasa'nın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkelerine aykırı düşer.
Söz konusu 35 inci maddenin üçüncü fıkrasının üçüncü tümcesinde,
yabancı uyruklu gerçek kişilerin kanuni miras dışında ölüme bağlı tasarruflarla
30 hektardan fazla taşınmaz edinmesinin Bakanlar Kurulu iznine bağlamış olması
da, ikinci tümce açısından bir başka Anayasa'ya aykırılık durumudur.
Çünkü ölüme bağlı tasarruf yolu ve kanuni miras, birbirinin
benzeri taşınmaz edinimi yollarıdır. Bunlardan birinde 30 hektardan fazla
taşınmaz edinimini izne bağlamak, diğerinde ise bağlamamak, yine kanun önünde
eşitlik ilkesini zedeleyecek bir ayırım yapmak anlamına gelmektedir.
Eğer 30 hektardan fazla taşınmaz ediniminde Bakanlar Kurulu
kararı, kamu yararı bakımından bir gereklilik olarak görülüyorsa, bu gereklilik
ölüme bağlı tasarruflar yoluyla taşınmaz mal ediniminde de, kanuni miras
yoluyla taşınmaz mal ediniminde de geçerli olmalıdır.
Üçüncü fıkranın birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırılık
gerekçesinde de belirtildiği gibi, yabancıların her büyüklükte taşınmaz mal
edinimini resmi otoritelerin iznine bağlayan ülkeler karşısında, sadece 30
hektardan fazla taşınmaz mal ediniminde Bakanlar Kurulu iznini gerekli kılan
bir düzenlemenin karşılıklılık ilkesine aykırı olduğu düşünülerek, izin
koşulunun, bu tür aykırılıkları giderecek biçimde, her iki hal için de gerekli
hale getirilmesi düşünülmelidir.
Söz konusu 35 inci maddenin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesi
yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 2, 10 ve 11 inci maddelerine aykırı
bir nitelik taşımaktadır ve bu nedenle iptalinin gerekli olduğu
düşünülmektedir.
35 inci maddenin üçüncü fıkrasının üçüncü tümcesine gelince,
burada iki açıdan Anayasa'ya aykırılık olduğu görülmektedir.
Aykırılıkların birincisi, 35 inci maddenin üçüncü fıkrasının
ikinci tümcesinde, kanuni miras yoluyla taşınmaz mal ediniminin 30 hektardan fazla
edinimler için söz konusu üçüncü fıkranın birinci tümcesinde belirtilen
Bakanlar Kurulu izni koşulu dışına çıkarılmasına karşın; ölüme bağlı
tasarruflarla 30 hektarı aşan taşınmaz mal edinimlerinin 35 inci maddenin
üçüncü fıkrasının üçüncü tümcesinde yine Bakanlar Kurulu iznine tabi kılınması
konusunda kendini göstermektedir.
Miras yoluyla mal edinimi ile ölüme bağlı tasarruf yoluyla mal
edinimi birbirine benzer hallerdir.
Benzer durumlar aynı koşullara tabi tutulmalıdır.
Kaldı ki edinilen taşınmaz malın belli bir büyüklüğü aşması
bakımından ortada bir aynılık da vardır.
Bu nedenle üçüncü fıkranın üçüncü tümcesi, ikinci tümce ile
birlikte düşünüldüğünde, Anayasa'nın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine
aykırı bir düzenlemenin yapılmış olduğu ortaya çıkmaktadır.
Diğer yandan Bakanlar Kurulu izninin yalnız 30 hektarı aşan
taşınmazların ölüme bağlı tasarruflarla edinilmesinde aranması, yabancıların
her büyüklükte taşınmaz mal edinmesini resmi makamların iznine bağlayan ülkeler
karşısında, Türkiye Cumhuriyeti'nin eşitsiz bir konuma düşmesine yol
açabilecektir. Bu da, Anayasa'nın Başlangıç'ının ikinci paragrafındaki “Dünya
Milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi...” ibaresine aykırı
bir durumdur.
Anayasa'nın çeşitli hükümlerine aykırı bir düzenleme Anayasa'nın
2 nci maddesindeki hukuk devleti, 11 inci maddesindeki Anayasa'nın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkeleri ile de bağdaşmaz.
Bu nedenlerle, 35 inci maddenin üçüncü fıkrasının Anayasa'nın 2,
10 ve 11 inci maddeleri ile Başlangıç'ın ikinci paragrafına aykırı olan üçüncü
tümcesinin iptalinin gerektiği düşünülmektedir.
7- 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci Maddesinin Dördüncü Fıkrasının
Anayasa'ya Aykırılığı
4916 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin değiştirdiği 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35 inci maddesinin dördüncü fıkrasında, yabancı uyruklu gerçek
kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketleri lehine, taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak
tesis edilmesi halinde karşılıklılık şartı aranmayacağı ifade edilmiştir.
Anayasa'mızın Başlangıç kısmının ikinci paragrafında yer alan
“Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak...”
ibaresi, yabancı gerçek ve tüzel kişilere sınırlı ayni hakların da, diğer
haklar gibi karşılıklılık ilkesi esas alınarak tanınmasını gerektirir. Aksi bir
durum, Türkiye Cumhuriyetinin, kendi gerçek ve tüzel kişilerine yabancı bir
devletin tanımadığı hakları, bu yabancı devletin gerçek kişilerine veya bu
yabancı devletin ülkesinde bu ülkenin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketlerine tanıması anlamına gelir. Bu da, hak tanıdığımız ülke
ile eşit olmayan bir konuma girmemize yol açar.
Söz konusu 35 inci maddenin dördüncü fıkrasında yer alan hüküm,
bu nedenle Türkiye Cumhuriyetini, vatandaşlarına ve ülkesinde kanunlarına tabi
olarak kurulmuş ticaret şirketlerine sınırlı ayni hak edinme hakkını tanıdığı devletler
karşısında, onlarla eşit olmayan bir konuma sokmuştur.
Söz konusu dördüncü fıkra, bu nedenle Anayasa'nın Başlangıcının
ikinci paragrafına aykırıdır. Çünkü ikinci paragrafta yer alan “Dünya
Milletleri ailesinin eşit sahip şerefli bir üyesi…” ibaresi, diğer milletlerle
ilişkilerimizde eşit haklara sahip olunması gerekliliğini ifade etmektedir.
Yabancıların, karşılıklılık koşulu aranmaksızın ülkemiz üzerinde
sınırlı veya sınırsız ayni hak elde etmesi, ülkenin bölünmez bütünlüğü ilkesi
ile bağdaşmayacak bir durumdur. Çünkü karşılıklılık ilkesinin gerçekleşmesinin
aranmaması ülkemizin topraklarının kolayca yabancıların eline veya kullanımına
geçmesini sağlar.
Bu durum dördüncü fıkradaki düzenlemeye, Anayasa'nın 3 üncü
maddesi ile Anayasa'nın Başlangıç'ının 1 ve 5 inci paragraflarına da aykırı bir
görünüm vermektedir.
Anayasa'nın hükümlerine aykırı bir düzenlemenin, Anayasa'nın 2
nci maddesindeki hukuk devleti, 11 inci maddesindeki Anayasa'nın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkeleriyle bağdaşacağı da düşünülemez.
Bu gerekçelerle, 4916 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin
değiştirdiği 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin Anayasa'nın 2, 3 ve
11 inci maddeleri ile Başlangıç kısmının 1, 2 ve 5 inci paragraflarına aykırı
olan dördüncü fıkrasının iptalinin gerekli olduğu düşünülmektedir.
8- 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 2644 Sayılı Tapu Kanununun 35 inci Maddesinin Beşinci Fıkrasının
Anayasa'ya Aykırılığı
4916 sayılı Kanunun 19 uncu Maddesinin Değiştirdiği 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35 inci maddesinin, beşinci fıkrasında, kamu yararı ve ülke
güvenliği bakımından 35 inci maddenin uygulanmayacağı yerleri belirlemeye,
Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
Bu fıkrada Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin, hem kamu yararı
ve ülke güvenliği bakımından yabancı gerçek kişilerle 35 inci maddede
nitelikleri belirtilen ticaret şirketlerinin, 35 inci maddedeki koşullarla bile
taşınmaz mal ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri yerleri belirlemeyi hem de
kamu yararı veya ülke güvenliği bakımından gerekli görüldüğünde, yabancı gerçek
kişilerle, nitelikleri maddede belirtilmiş olan tüzel kişilerin, 35 inci maddedeki
koşulların hiçbirisi söz konusu olmaksızın taşınmaz mal veya sınırlı ayni hak
edinebilecekleri yerleri belirlemeyi içerdiği görülmektedir.
Beşinci fıkrada Bakanlar Kuruluna verilen bu yetkinin, yasama
yetkisinin Bakanlar Kuruluna devri niteliğini taşıdığını söylemek
gerekmektedir.
Çünkü, mülkiyet hakkını sınırlayan esasların yasa ile
düzenlenmesi, Anayasa'nın 35 inci maddesinin gereğidir. Bu konuda Bakanlar
Kurulu kararı ile yapılacak bir düzenleme, Anayasa'nın 35 inci maddesiyle
bağdaşamaz.
Bu düzenleme aynı zamanda mülkiyet hakkının sınırlanması olacağı
için, Anayasa'nın 13 üncü maddesine de aykırı düşecektir; çünkü Anayasa'nın 13
üncü maddesinde hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanacağı ilkesi yer
almaktadır.
Söz konusu 35 inci maddenin beşinci fıkrasında Bakanlar Kuruluna
verilen yetki, kanunun uygulama esaslarını belirlemeye yönelik bir düzenlemeye
ilişkin olmayıp, asli bir düzenleme yetkisidir.
Kuşkusuz Anayasa'mız yürütmeden hem bir görev, hem de bir yetki
olarak söz etmektedir. Ancak, yürütmeye bir yetki olma gücünü veren esaslar,
Anayasa'da ayrı ayrı belirtilmiştir. Yürütme bir görev olarak ise, idarenin
kanuniliği ilkesi içinde yerine getirilmek durumundadır.
Bu bakımdan Anayasa'da gösterilen ayrık haller dışında,
yasalarla düzenlenmemiş bir alanda yürütmenin subjektif hakları etkileyen bir kural
koyma yetkisi bulunmamaktadır. Yürütmenin, söz konusu 35 inci maddenin beşinci
fıkrasındaki gibi bir düzenleme yapmaya yasa ile yetkili kılınmış olması dahi,
bu sonuca etkili değildir.
Söz konusu 35 inci maddenin beşinci fıkrasında uygulamaya
ilişkin esasların tespiti yönünden yürütmeye verilen yetkinin genişliği ve
belirsizliği açıktır. 35 inci maddenin beşinci fıkrasında, esaslar ile ilgili
hususlar düzenlenmemiş ve yürütmeye asli düzenleme yapma yetkisi bırakılmıştır.
Bu, Anayasa'nın 7 nci maddesine aykırı bir yetki devridir.
Anayasa Mahkemesi de benzer bir düzenlemeyi E.1986/18, K.1986/24 sayı ve
09.10.1986 tarihli kararında yetki devri olarak görmüş ve iptal etmiştir.
Diğer yandan, bir kanunun uygulanacağı veya uygulanmayacağı
yerler, Kanunda gösterilmesi gereken bir husustur. Yasama kanunun uygulanacağı
alanı belirler; yürütme de bu alanda kanunu uygular. Kanunun uygulanıp
uygulanmayacağı yerleri belirleme yetkisinin yürütmeye bırakılması, Anayasa'nın
Başlangıç kısmının dördüncü paragrafında yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesine
de aykırıdır.
Anayasa'nın çeşitli hükümlerine aykırı olan bir düzenleme
Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti, 11 inci maddesindeki Anayasa'nın
üstünlüğü ve Bağlayıcılığı ilkeleri ile bağdaşamaz.
Beşinci fıkrada Bakanlar Kuruluna verilen yetki, kamu yararı ve
ülke güvenliği Bakımından, yabancı gerçek kişilerle maddede belirtilen ticaret
şirketlerinin 35 inci maddedeki koşulların hiçbirisi söz konusu olmaksızın
taşınmaz mal ve sınırlı ayni aklar edinebilecekleri yerleri belirlemek
anlamında alındığında; söz konusu fıkra, karşılıklılık ilkesini de ortadan
kaldırma olanağını Bakanlar Kuruluna vermesi nedeniyle, yukarıda sıralanan
Anayasa hükümlerine ek olarak, 35 inci maddenin dördüncü fıkrası için ifade
ettiğimiz gerekçelerle Anayasa'nın Başlangıç'ının 1, 2 ve 5 nci paragraflarına
da aykırı bir görünüme girmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 4916 sayılı Kanunun değiştirdiği
2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin Anayasa'nın 2, 3, 7, 11, 13 ve 35
inci maddeleri ile Başlangıç kısmının 1, 2, 4 ve 5 inci paragraflarına aykırı
olan beşinci fıkrasının iptal edilmesi gerektiği düşünülmektedir.
9- 03.07.2003 Tarih ve 4916 Sayılı Kanunun 30 uncu Maddesinin
Değiştirdiği 3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 18 inci Maddesinin
Son Fıkrasının ikinci Tümcesinin Anayasa'ya Aykırılığı
27.06.1984 tarih ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin
Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanunun “Büyükşehir belediyesi gelirleri” başlıklı 18 inci maddesinin 4736
sayılı Kanun ile değiştirilen son fıkrasının 2 nci tümcesi aynen şöyle idi:
“Bu payın % 40'ı bu miktardan düşülerek ilgili belediye hesabına,
kalan % 60 ise İller Bankası nezdindeki büyükşehir belediyeleri hesabına
yatırılır ve büyükşehir belediyelerine nüfuslarına göre dağıtılır.”
Anayasa Mahkemesi (24.07.2003 tarihli ve E. 2003/62, K. 2003/77
sayılı karar) 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 18 inci maddesinin
4736 sayılı Kanun ile değiştirilen son fıkrasının ikinci tümcesini, Anayasa'ya
aykırı bularak iptal etmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği 18 inci maddenin son
fıkrasının ikinci tümcesi aynen şöyledir:
“Bu payın % 40'ı bu miktardan düşülerek ilgili belediye hesabına,
kalan % 60 ise İller Bankası nezdindeki büyükşehir belediyeleri hesabına
yatırılır ve büyükşehir belediyelerine nüfuslarına göre dağıtılır.”
Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği, 3030 sayılı Kanunun 18 inci
maddesinin 4736 sayılı Kanun ile değiştirilen son fıkrasının ikinci tümcesi bu
kez de, benzer bir şekilde, 4916 sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye
Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 30 uncu maddesi ile yeniden
düzenlenmiştir.
Yeni bir düzenleme olan 4916 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi ise
aşağıdaki gibidir:
“Bu payın % 40'ı doğrudan ilgili belediye hesabına yatırılır,
kalan % 60 ise büyükşehir belediyelerine nüfuslarına göre dağıtılır. Hesaplama
ve dağıtım işlemleri Maliye Bakanlığı'nca yapılır.”
İki düzenleme arasındaki fark, iptal edilen düzenlemede yer alan
“bu miktardan düşülerek” ibaresidir.
4916 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinde yer alan düzenleme
Anayasa'ya aykırıdır.
Anayasa'nın 127 nci maddesinde, mahalli idarelere görevleri ile
orantılı gelir sağlanacağı hükmü yer almaktadır.
3030 sayılı Kanun ile büyükşehir belediyelerinin yapacakları
görevler gösterilmiştir. Büyükşehir belediyelerinin bu görevi yerine
getirebilmesi için gerekli gelirleri de, 3030 sayılı Kanun göstermiştir.
Bu gelirlerde azalmaya yol açacak olan 4916 sayılı Kanunun 30
uncu maddesi hükmü, Anayasa'nın 127 nci maddesinin özüne aykırı düşmektedir.
Ayrıca söz konusu 30 uncu maddedeki düzenleme ile, ilgili
Büyükşehir belediyelerinin alacağı payla, diğer Büyükşehir Belediyelerinin
alacağı paylar arasında bir eşitsizlik yaratılmaktadır.
Anayasa'nın 10 uncu maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesine
aykırı olan bu eşitsizlik, kamu yararı amacı ile de açıklanamaz.
Söz konusu 30 uncu maddede getirilen düzenlemenin, Anayasa'nın
Başlangıç kısmının altıncı paragrafında Türk vatandaşlarının sahip olduğu
belirtilen hakların ve yaşam koşullarının gerçekleştirilmesi için gerekli maddi
olanakları kısıtladığı; bu bakımdan Anayasa'nın 5 inci maddesinde yer alan
Devletin temel amaç ve görevlerine ve Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan
sosyal devlet niteliğine de aykırı olduğu açıktır.
Anayasa'nın çeşitli hükümlerine aykırı bir düzenlemenin,
Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ve 11 inci maddesindeki
Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ile bağdaşması söz konusu
olamaz.
4916 sayılı Kanunun değiştirdiği 3030 sayılı Kanunun 18 inci
maddesinin son fıkrasının yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa' nın 2, 5,
10, 11 ve 127 nci maddeleri ile Başlangıç kısmının altıncı paragrafına aykırı
olan, ikinci tümcesinin iptalinin gerektiği düşünülmektedir.
IV-YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
4916 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin 4706 sayılı Kanuna
eklediği “Geçici madde 5”in birinci fıkrası ile 4916 sayılı Kanunun “Geçici
Madde 2”sinin birinci fıkrası,hak arama özgürlüğünü sınırlandırmakta ve hukuk
düzenini olumsuzca etkileyecek düzenlemeler yaparak, giderilmesi olanaksız
hukuki durum ve zararların ortaya çıkmasına imkan hazırlamaktadır.
4916 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin değiştirdiği 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci
tümceleri ile üçüncü fıkrasının birinci tümcesindeki “yabancı ülkelerde bu
ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri”
ibaresinin uygulanması, kimi yabancıların, yabancı ülkelerde bu ülkelerin
kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri aracılığı ile
ve karşılıklılık ilkesini etkisiz kılarak Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
taşınmaz mal veya sınırlı ayni hak edinmelerini sağlayacaktır. Bu durum,
ülkenin bölünmez bütünlüğü, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından sakıncalı
sonuçlar doğurabilecektir.
35 inci maddenin üçüncü fıkrasının birinci ve üçüncü
tümcelerinde yer alan “30 hektardan fazla” ibaresinin, 30 hektardan az taşınmaz
mal alımını da resmi otoritelerin iznine bağlı kılan devletlerle aramızda
karşılıklılık ilkesine aykırı bir eşitsizlik yarattığı, söz konusu tümce ile
ilgili Anayasa'ya aykırılık gerekçesinde belirtilmiştir. Bu ibarenin
uygulanması, Türkiye'yi kimi ülkeler karşısında, taşınmaz mal ediniminde
uygulanacak izin bakımından eşitsiz bir konuma itecektir.
35 inci maddenin dördüncü fıkrası, yabancıların taşınmaz
üzerinde sınırlı ayni hak ediniminde karşılıklılık aranmayacağını bildirmekte
ve yabancılar hukukumuzun temeli olan karşılıklılık ilkesinden vazgeçerek Anayasa'nın
Başlangıç'ının ikinci paragrafıyla çelişmektedir. Yabancıların ülkemizde
karşılıklılık ilkesi aranmadan hak edinmesine imkan tanınmasının, Anayasa'ya
aykırılığın yanı sıra, ülke güvenliğini ve kamu yararını tehlikeye sokacak
sonuçları olabilecektir.
35 inci maddenin beşinci fıkrasında Bakanlar Kuruluna verilen
yetki, Anayasa'ya aykırı bir yetki devri niteliğindedir ve böyle bir yetkinin
uygulanması halinde, pek çok işlemin geçerliliği Anayasal hukuki dayanaktan
yoksun kalacaktır.
35 inci maddenin belirtilen ibare ve hükümlerinin uygulanması
halinde, ülkemiz topraklarının Anayasa'ya aykırı olarak ve geriye dönüşü
imkansız biçimde yabancıların eline geçeceği ve bundan giderilmesi olanaksız hukuki
zarar ve durumların doğacağı açıktır. Özellikle, ticari şirketlerin gerçek
kişilere oranla daha büyük maddi olanaklara sahip olması, taşınmaz mal edinimi
bakımından bu zararların daha tehlikeli boyutlara ulaşmasına yol açacaktır.
3030 sayılı Kanunun 4916 sayılı Kanunun değiştirdiği 18 inci
maddesinin son fıkrasının ikinci tümcesinin uygulanması ise, belediye gelirleri
arasında Anayasa'ya aykırı bir eşitsizliğin doğmasına ve kamu hizmetlerinin
bundan olumsuzca etkilenmesine yol açacaktır.
Bu tür giderilmesi olanaksız hukuki zarar ve durumların ortaya
çıkmasının tümüyle olmasa bile belli oranda ve en önemli alanlarda
önlenebilmesi için, 03.07.2003 tarih ve 4916 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin
4706 sayılı Kanuna eklediği “Geçici Madde 5”in birinci fıkrasının; 4916 sayılı
Kanunun “Geçici Madde 2”sinin birinci fıkrasının; 4916 sayılı Kanunun 19 uncu
maddesinin değiştirdiği 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin birinci
fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerindeki ve üçüncü fıkrasının birinci
tümcesindeki “yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketleri” ibaresinin, üçüncü fıkrasının birinci ve
üçüncü tümcelerinde yer alan “30 hektardan fazla” ibaresinin, dördüncü ve
beşinci fıkralarının ve 4916 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin değiştirdiği
3030 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin son fıkrasının ikinci tümcesinin
yürürlüğünün durdurulması gerekmektedir.
V-SONUÇ VE İSTEM
1- 03.07.2003 tarih ve 4916 sayılı “Çeşitli Kanunlarda ve Maliye
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un:
a) 9 uncu maddesi ile 4706 sayılı Kanuna eklediği “Geçici Madde
5”in birinci fıkrasının Anayasa'nın 2, 10, 11, 13, 36 ve 48 inci maddelerine
aykırı olduğu için iptaline,
b) “Geçici Madde 2”sinin birinci fıkrasının Anayasa'nın 2, 10,
11, 13, 36 ve 48 inci maddelerine aykırı olduğu için iptaline,
c) 19 uncu maddesi ile değiştirdiği 22.12.1934 tarihli ve 2644
sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin:
- Birinci fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerinin Anayasa'nın
2, 3 ve 11 inci maddeleri ile Başlangıç kısmının 1, 2 ve 5 inci paragraflarına
aykırı olduğu için,
- İkinci fıkrasının, Anayasa'nın 2, 10 ve 11 inci maddelerine
aykırı olduğu için,
- Üçüncü fıkrasının birinci tümcesinin, Anayasa'nın 2, 3 ve 11
inci maddeleri ile Başlangıç kısmının 1, 2 ve 5 inci paragraflarına aykırı
olduğu için,
- Üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinin, Anayasa'nın 2, 10 ve 11
inci maddelerine aykırı olduğu için,
- Üçüncü fıkrasının üçüncü tümcesinin Anayasa'nın 2, 10 ve 11
inci maddeleri ile Başlangıç'ın ikinci paragrafına aykırı olduğu için,
- Dördüncü fıkrasının, Anayasa'nın 2 ve 11 inci maddeleri ile
Başlangıç kısmının 2 nci paragrafına aykırı olduğu için,
- Beşinci fıkrasının, Anayasa'nın 2, 3, 7, 11, 13 ve 35 inci
maddeleri ile Başlangıç kısmının 4 üncü paragrafına aykırı olduğu için,
d) 30 uncu maddesinin değiştirdiği 3030 sayılı Büyükşehir
Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanunun 18 inci maddesinin son fıkrasının ikinci tümcesinin,
Anayasa'nın 2, 5, 10, 11 ve 127 nci maddeleri ile Başlangıç kısmının 6 ncı
paragrafına aykırı olduğu için,
iptallerine;
2- 03.07.2003 tarih ve 4916 Sayılı “Çeşitli Kanunlarda ve Maliye
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un:
a) 9 uncu maddesinin 4706 sayılı Kanuna eklediği “Geçici Madde
5”in birinci fıkrasının,
b) “Geçici Madde 2”sinin birinci fıkrasının,
c) 19 uncu maddesinin değiştirdiği 22.12.1934 tarihli ve 2644
sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin:
- Birinci fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerindeki ve üçüncü
fıkrasının birinci tümcesindeki, “yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına
göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri” ibaresinin,
- Üçüncü fıkrasının birinci ve üçüncü tümcelerinde yer alan “30
hektardan fazla” ibaresinin,
- Dördüncü fıkrasının,
- Beşinci fıkrasının,
d) 30 uncu maddesinin değiştirdiği 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin
Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanunun 18 inci maddesinin son fıkrasının ikinci tümcesinin,
açıkça Anayasa'ya aykırı oldukları ve uygulanmaları giderilmesi
olanaksız hukuki durum ve zararlara yol açacağı için iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına, karar verilmesine ilişkin
istemimizi saygı ile arz ederiz".”