"...
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
İptal ve yürürlüğün durdurulması istemlerini içeren
9.10.2003 günlü dava dilekçesinin gerekçe bölümü aynen şöyledir:
“III. ANAYASA'YA
AYKIRILIK İDDİALARININ GEREKÇESİ
1) 4971 sayılı Kanunun Birinci Maddesinin
Birinci Fıkrasının 4046 sayılı Kanunun 3 üncü Maddesinin İkinci Fıkrasının (ı)
Bendinin Sonuna Eklediği “ve İdarenin hak, alacak ve borçları hakkında karar
vermek” İbaresinin Anayasa'ya Aykırılığı
Özelleştirme Yüksek Kurulunun görevlerini belirleyen
4046 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (ı) bendine eklenen ibare ile,
Özelleştirme Yüksek Kuruluna, İdarenin hak, alacak ve borçları hakkında karar
verme görevi verilmiştir.
Hükümet, kanun tasarısında; yaşanan ekonomik kriz
nedeniyle, alacaklıların ihtiyati tedbir kararı aldıklarını, alacakların
tahsilinin güçleştiğini, alacakların tahsilini hızlandırmak amacıyla
Özelleştirme Yüksek Kuruluna İdarenin hak, alacak ve borçlarına ilişkin karar
alma yetkisi verildiğini ileri sürmüştür.
Özelleştirme Yüksek Kurulunun görevleri arasına bu hükmün
ilavesiyle Kurula özelleştirme ihaleleri sonrasında, ihale şartlarını
değiştirme yetkisi verilmiş olmaktadır.
Kurumun hak, alacak ve borçları hakkında karar vermek;
kesinleşmiş ihalelerle ilgili uyuşmazlıklar ortaya çıktığında, uygulanan ihale
usul ve esasları dışındaki süreçleri devreye sokarak kararlar alabilme ve
belirli süreçlerin sonunda uyuşmazlıklar çözülemediğinde, tarafların yargı
yoluna başvurmasını engelleme anlamına gelmektedir.
Kurula tanınan bu yetki, özelleştirme ihalelerinde daha da
önem kazanan rekabet ortamını tamamen ortadan kaldırıcı nitelikte bir yetkidir.
Kurulun vereceği kararlarla ilgili farklı beklentilerin, istekliler arasında
haksız rekabet oluşturacağı şüphesizdir.
Kurula tanınan bu yetkinin sınırları belirsizdir. Anayasa
Mahkemesi'nin birçok kararında belirtildiği gibi, yürütme organına; asli,
genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz ve takdir yetkisinin çok geniş
olarak kullanılmasına yol açabilecek düzenleme yetkisi verilemez. Bunun nedeni,
böyle bir yetkilendirmenin yürütmeye yasama yetkisinin devredilmesi anlamına
gelmesi ve böyle bir yetki devrine Anayasa'nın 7 inci maddesinin imkan
tanımamasıdır.
Yürütmeye devredilen yetkinin Anayasa'ya uygun sayılabilmesi
için yasada temel esaslar belirlenerek bir çerçeve çizilmesi, yürütme organına
da bunun içinde kalan konuların düzenlenmesinin bırakılması gerekmektedir.
Yürütmenin düzenleme yetkisi sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir.
Yetki devrinin yasayla yapılmış olması da yasayla düzenleme anlamına gelmez.
Anayasa'nın 8 inci maddesinde, yürütme yetkisi ve görevi,
Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir biçiminde
tanımlanan “idarenin kanuniliği” ilkesi de, bir konuda yapılacak düzenlemenin,
yasama yetkisinin devrine yol açmayacak belirginlikte olmasını gerektirir.
Oysa, dava konusu 4971 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin
4046 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (ı) bendinin sonuna
eklediği ibareyle; hak, alacak ve borçlarla ilgili hangi konularda ne tür
kararlar alınacağına dair örneğin, idarenin yararına olmak üzere gibi hiçbir
ölçüt ve koşul getirilmemiştir.
Bu durumda, Özelleştirme Yüksek Kurulu; borç, alacak ve
haklar konusunda herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın karar
verebilecektir. İdareye tanınan bu geniş yetkinin açık bir yetki devri
oluşturduğunda duraksamaya yer yoktur.
Anayasa'nın Başlangıç'ının dördüncü paragrafında,
“kuvvetler ayrımı”nın devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir
işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve yasalarda
bulunduğu; 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta belirtilen
temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu; 6
ncı maddesinde, kayıtsız şartsız milletin olan egemenlik hakkının, Anayasa'nın
koyduğu esaslara göre yetkili kılınan organlar eliyle kullanılacağı; 7 nci
maddesinde, yasama yetkisinin, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği; 8 inci maddesinde, yürütme
yetkisinin ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve
yasalara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği; 9 uncu maddesinde
de, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı
kurala bağlanmıştır.
Böylece egemenliğin kullanılmasında yetkili organlar
belirlenmiş ve “kuvvetler ayrımı” Anayasa'nın temel ilkelerinden biri olarak
kabul edilmiştir. Özelleştirme Yüksek Kuruluna tanınan bu yetki, Anayasa'nın
kuvvetler ayrımı ilkesine de aykırıdır.
Özelleştirme Yüksek Kurulunun kullanılacağı bu yetki;
yasamanın yürütmeye verdiği sınırlayıcı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetki
olmadığı gibi hak arama özgürlüğünü de ortadan kısıtlayıcı nitelikte bir
yetkidir.
Anayasa'nın 36 ncı maddesine göre; herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hak arama özgürlüğünün en önemli öğesini oluşturan “iddia”
ve “savunma” haklarını kısıtlayacak, bu hakların eksiksiz kullanılmasını
engelleyecek hükümler Anayasa'ya aykırıdır. Hak arama özgürlüğü kişiler için
olduğu kadar kamu tüzel kişileri için de söz konusudur. Kurula tanınan bu
yetkinin, kişilerin olduğu kadar kurumun hak arama özgürlüğünü de kısıtladığı
çok açıktır.
Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk
devleti, bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca
geçerlik koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan
ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına
bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa
koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa'nın
bulunduğu bilinci olan devlettir.
Anayasa'ya aykırı bir hükmün Anayasa'nın 11 inci maddesindeki
Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleriyle bağdaşması da düşünülemez.
Bu yüzden söz konusu düzenleme Anayasa'nın 11 inci maddesine de aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 4971 sayılı Kanunun 1 inci
maddesinin birinci fıkrasının 4046 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının (ı) bendinin sonuna eklediği “İdarenin hak, alacak ve borçları
hakkında karar vermek” ibaresi, Anayasa'nın Başlangıç'ının dördüncü
paragrafındaki kuvvetler ayrımı ilkesine; 2 nci maddesindeki hukuk devleti
ilkesine, 6 ncı maddesindeki, egemenlik hakkının, Anayasa'nın koyduğu esaslara
göre yetkili kılınan organlar eliyle kullanılacağı kuralına; 7 nci
maddesindeki, yasama yetkisinin, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği kuralına; 8 inci maddesindeki,
idarenin kanuniliği ilkesine; 11 inci maddesindeki Anayasa'nın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesine ve 36 ncı maddesindeki hak arama hürriyetine aykırı olup,
iptali gerekir.
2) 4971 Sayılı Kanunun 6 ncı Maddesinin Değiştirdiği 4046
sayılı Kanunun 22 nci Maddesinin İkinci Fıkrasının Birinci ve İkinci Cümlesinin
Anayasa'ya Aykırılığı
Söz konusu maddenin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde,
399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) Sayılı Cetvele tabi personelle
ilgili özel bir düzenleme yer aldığından, birinci ve ikinci cümlelerdeki
düzenleme esas olarak 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (II) Sayılı
Cetvele tabi personeli ilgilendirmektedir. Bu düzenleme çerçevesinde, önceki
kurumunda kazanılmış hak aylık derecesi 3 üncü derecenin 1 inci kademesi olan
bir II nci Müdür veya Şef, 3 üncü dereceli, unvansız, düz bir memur kadrosuna
atanabilecektir
Birinci ve ikinci cümlelerde yer alan hükümlerle Devlet
Personel Başkanlığına, personelin nakledileceği kadroların tespiti konusunda
kapsamı, sınırları, koşulları belirlenmeden, mutlak bir yetki verilmektedir.
Kanunla getirilen tek koşul, teklif edilen kadronun
kazanılmış hak aylık derecesinden aşağı olmaması, koşuludur. Oysa, ataması
yapılacak memurun statüsü ve görev unvanı, kazanılmış hak aylığı kadar
önemlidir.
Söz konusu düzenlemeyle personelin nakledileceği kadronun
saptanmasında, Devlet Personel Başkanlığına, yasama organınca kullanılması
gereken bir yetki verilmiştir. Oysa Anayasa'nın 128 inci maddesinin ikinci
fıkrasında, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir, hükmü yer almaktadır.
Anayasa'nın Başlangıcının dördüncü paragrafında, “kuvvetler
ayrımı”nın devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir
işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve yasalarda
bulunduğu; 6 ncı maddesinde, kayıtsız şartsız milletin olan egemenlik hakkının,
Anayasa'nın koyduğu esaslara göre yetkili kılınan organlar eliyle kullanılacağı;
7 nci maddesinde, yasama yetkisinin, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği; 8 inci maddesinde, yürütme
yetkisinin ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve
yasalara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği yazılıdır.
Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti, bütün
işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu
sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu
geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen
gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak
zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa'nın bulunduğu bilinci olan
devlettir.
Yasama organı, kanunla düzenleme yaparken, Anayasa'nın 11
inci maddesi gereğince, Anayasa'nın diğer hükümlerine de uygun hareket etmek
zorundadır.
Sonuç olarak, yukarıda belirtilen nedenlerle, 4971 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin
ikinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlesi; Anayasa'nın Başlangıç'ının dördüncü
paragrafındaki kuvvetler ayrımı ilkesine; 2 nci maddesindeki hukuk devleti
ilkesine, 6 ncı maddesindeki, egemenlik hakkının, Anayasa'nın koyduğu esaslara
göre yetkili kılınan organlar eliyle kullanılacağı kuralına; 7 nci
maddesindeki, yasama yetkisinin, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği kuralına; 8 inci maddesindeki,
idarenin kanuniliği ilkesine; 11 inci maddesindeki Anayasa'nın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesine ve yasa ile düzenlenmesi gereken fakat yasa ile
düzenlenmemiş bir konuda Devlet Personel Başkanlığına mutlak bir belirleme
yetkisi verdiği için, Anayasa'nın 128 inci maddesine aykırı olup, iptali
gerekir.
3) 4971 Sayılı Kanunun 6 ncı Maddesinin Değiştirdiği 4046
sayılı Kanunun 22 nci Maddesinin İkinci Fıkrasının Üçüncü Cümlesinin Anayasa'ya
Aykırılığı
4971 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile 4046 sayılı Kanunun
22 inci maddesinde değişiklik yapılmış olup, yeni düzenleme: “Bu personelden
399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) Sayılı Cetveldeki kadrolarda
istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer
statülerdeki personelin atama teklifleri araştırmacı unvanlı kadrolara
yapılır,” şeklindedir.
Bu düzenlemeye göre, 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
(I) Sayılı Cetvelde yer alan, Genel Müdür; Genel Müdür Yardımcısı; Teftiş
Kurulu Başkanı; Kurul Başkanı; Daire Başkanı; Müessese Müdürü; Bölge Müdürü;
Fabrika Müdürü; İşletme Müdürü; Şube Müdürü; Müfettiş; Müfettiş Yardımcısı;
Bölge Müdür Yardımcısı ve Şube Müdür Yardımcılarının atama teklifleri
“Araştırmacı” unvanlı kadrolara yapılacaktır.
Kanun değişikliğinden önceki düzenleme; “Bu bilgilerin
Devlet Personel Başkanlığına bildirilmesinden itibaren en geç kırkbeş gün
içinde bu Başkanlığın teklifi üzerine ilgili personel, kamu kurum ve
kuruluşlarında durumlarına uygun boş kadro ve pozisyonlara atanırlar,” şeklinde
idi.
Görüldüğü üzere Kanunun eski hali, personelin durumlarına
uygun kadrolara atanmasını gerekli kılarken, yeni düzenleme, farklı düzeydeki
görevlilerin tümünün araştırmacı kadrosuna atanmasını öngörmektedir.
4971 sayılı Kanunun yayımı tarihinden itibaren aynı kurumda
aynı unvanla çalışan personelden, ataması 4971 sayılı Kanundan önce
yapılanların, unvan ve statülerine uygun kadrolarda görevlendirilmesi yasal bir
zorunluluk idi. Oysa, ataması 4971 sayılı Kanundan sonra yapılanlar, unvan ve
statülerini kaybederek görevlendirileceklerdir.
399 sayılı KHK Eki (I) Sayılı Cetvelde yer alan personelin
görev unvanları ile araştırmacı kadro görev unvanı arasında hiçbir benzerlik
olmadığı gibi, bu kadrolarla araştırmacı kadrosu arasında ek gösterge ve
tazminat oranları bakımından da büyük farklılıklar vardır.
657 sayılı Kanunda araştırmacı unvanlı kadroyla ilgili net
bir tanımlama olmamasına karşın, araştırmacı kadrosunun; müsteşar, müsteşar
yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, bölge müdürü,
bölge müdür yardımcısı, şube müdürü, şef gibi hiyerarşik kademe ve birimlerle
ilgisinin olmadığı ve müfettişlik mesleği gibi bir kariyer meslek olmadığı
konusunda hiçbir şüphe yoktur.
3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları
Hakkında Kanunda gösterilen hiyerarşik kademe ve birimler arasında araştırmacı
unvanı yoktur. Öte yandan, 657 sayılı Kanunun Ek Göstergeleri düzenleyen 43
üncü maddesinde 1 inci derecedeki müfettişlerin ek göstergesi 3600 olarak
belirlenmiştir. Yine aynı maddede 1 inci derecedeki Banka Şube Müdürlerinin ek
göstergesi 3000 olarak, Daire Başkanlarının ek göstergesi 3600 olarak
belirlenmiştir. Buna karşılık, 1 inci derecede araştırmacı kadrosunda görev
yapanların ek göstergesi, Genel İdari Hizmetler sınıfında olup da cetvelde
sayılanların dışında kalanlar gibi olup, 2200'dür.
Benzer şekilde, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
(I) Sayılı Cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olan personelin özel hizmet
tazminatları ile araştırmacı kadrosunda görev yapanların özel hizmet
tazminatları arasında da farklılıklar vardır. Örneğin, Daire Başkanının Özel
Hizmet Tazminatı oranı % 200 iken, Araştırmacının Özel Hizmet Tazminatı oranı %
60 dır.
Bu farklılıklar nedeniyle, 4971 sayılı Kanunla değiştirilen
söz konusu 22 nci maddenin beşinci ve altıncı fıkrasında yapılan düzenlemeyle
araştırmacı kadrosuna atananların eski görev aylıkları ile yeni görev aylıkları
arasındaki fark kapanana kadar aradaki farkın, tazminat olarak ödenmesi, ancak
fark ödemesine ilişkin tazminat ödemesinin 3 yıl ile sınırlandırılması hükme
bağlanmıştır.
Anayasa'nın 128 inci maddesi uyarınca, memurların ve diğer
kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri,
aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Yasama organı, kanunla düzenleme yaparken, Anayasa'nın 11
inci maddesi gereğince, Anayasa'nın diğer hükümlerine de uygun hareket etmek
zorundadır.
Her şeyden önce yasa ile yapılan düzenlemelerde,
Anayasa'nın kanun önünde eşitlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine uygun hareket
edilmesi ve ilgililerin kazanılmış haklarına dokunulmaması gerekir. Kazanılmış
hakların korunması, hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Hukuk devletinde bütün
devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olması önemli ve temel bir
ilkedir.
Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın temel
ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan,
adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin,
kamu düzeninin ve istikrarın korunması da kazanılmış hakların korunması
ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Kazanılmış haklar, hukuk devleti kavramının temelini
oluşturan en önemli unsurdur. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte
sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa'nın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye
Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi,
toplumsal kararlılığı ve hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik
ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan hukuk devleti,
bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik
koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu
geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen
gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak
zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa'nın bulunduğu bilinci olan
devlettir.
Anayasa'nın 10 uncu maddesinde öngörülen kanun önündeki
eşitlik ilkesi, yasama ve yürütmenin yetkilerini kullanırken uymak zorunda
oldukları Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin en önde gelenlerindendir. Yasama
ve yürütme, idare edilenler yönünden, hak yaratırken ve külfet getirirken, bu
ilkeye uygun davranmakla yükümlüdürler. Anayasa'nın 10 uncu maddesi “Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” şeklindeki amir hükmü ile bu hususu
net olarak ifade etmektedir.
Anayasa'nın kanun önünde eşitlik ilkesine göre, kanunların
uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve
mezhep ayrılığı gözetilmeyecek ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılmayacaktır.
Birbirlerinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanması ve
ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması engellenmektedir. Aynı hukuksal
durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da
öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
4971 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046
sayılı Kanunun 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi ile, hukukî
statüleri kanunla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini
tasarlayan kamu görevlilerinin kazanılmış hakları ve hukuk devletinin sağlamak
istediği huzurlu ve istikrarlı bir ortamın sonucu olarak ortaya çıkan “Devlete
güven” ilkesi zedelenmiştir. Örneğin, kamu bankalarında çalışan personel, 4971
sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce, kamu bankalarının yeniden
yapılandırılarak özelleştirilmesini öngören 4603 Kanun gereği, özel hukuk
hükümlerine göre çalışmayı kabul edip bankada kalma veya bunu kabul etmeyip
başka bir kuruma nakledilme konusunda kararını verirken mevcut yasal
düzenlemeleri dikkate almıştır. Başka bir deyişle 4046 sayılı Yasa'nın 22 nci
maddesi gereği “durumuna uygun boş kadro ve pozisyonlara atanacağı”
beklentisiyle karar vermiştir.
Yani, bu personel karar verirken yasalara ve hukuka
güvenmiştir. Yürürlükteki bir kanuna göre gelecek hakkındaki kararını veren ve
hak sahibi olan kişiler, haklarını ilerde çıkacak bir kanunla kaybedecekleri
kuşkusu içinde yaşarlarsa ne hukuksal güvenceden, ne de hukuka ve devlete
güvenden söz edilemez. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında da belirtildiği
gibi, hukuk devletinin en önemli unsurlarından biri de “güvenilir” olmasıdır.
Bu personelden müfettiş sıfatını taşıyanların mağduriyeti;
kanun önünde eşitlik, hukuk devleti ilkesine uygunluk ve kazanılmış hakların
korunması ilkeleri bakımından daha da belirgindir.
Bilindiği gibi müfettişlik mesleği, gerekli öğrenim şartını
taşıyan ve mesleğe müfettiş yardımcılığı sınavı ile girebilen kimselerin, uzun
bir yetiştirme döneminden sonra yeterlik sınavı ile kazanabildikleri kariyer
bir meslektir. Bizim idari sistemimizde, müfettişlerin isteği dışında idari
görevlere atanamayacakları yönetmeliklerle güvence altına alınmıştır. Bu
konuyla ilgili çok sayıda yargı kararı, yönetmelik ve genelge vardır.
4971 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, ataması
yapılmış olan müfettişlerin kazanılmış hakları korunurken, atama işlemleri
tamamlanmayan müfettişler, kazanılmış hakları dikkate alınmadan, görev yetki ve
sorumluluğu açıkça belli olmayan araştırmacı unvanlı pasif görevlere
atanacaklardır. Daha açıkçası, bir şekilde atama işlemini tamamlattıranlar
hiçbir kayba uğramazken, iyi niyetle kanunların uygulanmasını bekleyenler
zarara uğratılmıştır.
4971 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinde, aynı durumda olan
müfettişlerden bir bölümünün ataması yapılmış, bir bölümünün ataması yapılmamıştır.
Ataması yapılmayanlar, söz konusu kanuna göre hiçbir kusurları olmadığı halde
pasif görevlere atanacaklardır. Bu durum; Anayasa'nın 10 uncu maddesinde
düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesine ve 2 inci maddesinde düzenlenen hukuk
devleti ilkesine açıkça aykırıdır.
Kanun önünde eşitlik ilkesine ve kazanılmış hakların
korunmaması nedeniyle hukuk devleti ilkesine aykırılık, müfettişler dışındaki
diğer üst düzey kamu görevlileri için de söz konusudur. Bu görevlilerin çoğu,
özverili çalışmaları ve belli mesleki kariyerleri nedeniyle bu kadrolara
atanmışlardır. Bunların birikimlerinin, çalışma ve çabalarının ürünü olan
unvanları, bir kalemde ellerinden alınmakta; gelecekteki yükselme şansları yok
edilmektedir.
Özelleştirilen kurumlarda görev yapanlara böyle bir fatura
çıkarılması, Anayasa'nın sosyal hukuk devleti niteliği ile bağdaşmaz.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 4971 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesinin değiştirdiği 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının
üçüncü cümlesi, Anayasa'nın 10 uncu maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesine,
2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine ve Anayasa'nın 11 inci maddesindeki
Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine aykırı olup, iptali gerekir.
4) 4971 Sayılı Kanunun 6 ncı Maddesinin Değiştirdiği 4046
sayılı Kanunun 22 nci Maddesinin Altıncı Fıkrasının Birinci Cümlesindeki;
“ikinci fıkra uyarınca atandıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak
üzere üç yıl süre ile” ibaresinin Anayasa'ya Aykırılığı
4971 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046 sayılı
Kanunun 22 nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesindeki “ikinci fıkra
uyarınca atandıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak üzere üç yıl süre
ile” ibaresiyle, başka kamu kurumlarına nakledilen personelin eski kadrolarına
ait haklarının üç yıl süre ile sınırlı olmak üzere saklı tutulması
öngörülmektedir.
4971 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmadan önce yürürlükte
olan hükümlere göre, bu personelin hakları şahıslarına bağlı olarak atandıkları
görevlerde kaldıkları sürece saklı tutulmakta idi.
4971 sayılı Kanunun bu düzenlemesine göre, 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelde belirtilen personelin, eski
kadrolarına ait aylık, ek gösterge, zam, özel hizmet tazminatı, makam
tazminatı, temsil tazminatı ve görev tazminatı gibi hakları atandıkları tarihi
izleyen aybaşından geçerli olmak üzere üç yıl süre ile şahıslarına bağlı olarak
saklı tutulacak; üç yıl sonra ise, araştırmacı kadrosunun hakları geçerli
olacaktır.
Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın temel
ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan,
adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin,
kamu düzeninin ve istikrarın korunması da kazanılmış hakların korunması
ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini
oluşturan en önemli unsurlarındandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı
nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa'nın 2 nci maddesinde açıklanan
“Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık
oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır,
belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan hukuk devleti,
bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik
koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu
geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen
gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak
zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa'nın bulunduğu bilinci olan
devlettir.
4971 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046
sayılı Kanunun 22 nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesindeki
“ikinci fıkra uyarınca atandıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak
üzere üç yıl süre ile” ibaresi; kazanılmış hakların korunmasına süre
sınırlaması getirdiğinden, Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti
ilkesine aykırıdır. Anayasa'nın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin
Anayasa'nın bağlayıcılığı ilkesini ifade eden Anayasa'nın 11 inci maddesi ile
bağdaşmayacağı da açıktır. Yukarıda açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 2 ve 11
inci maddelerine aykırı olan söz konusu ibarenin iptali gerekir.
5) 4971 Sayılı Kanunun “Geçici Madde 1”inin Anayasa'ya
Aykırılığı
Geçici 1 inci madde hükmü uyarınca; bu Kanunun yürürlük
tarihinden önce 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre Devlet Personel
Başkanlığınca atama teklifi yapılmış olmakla birlikte kurum ve kuruluşlarca
tekemmül ettirilemeyen atama işlemleri hakkında 4046 sayılı Kanunun bu Kanunla
değiştirilen 22 nci maddesi hükümleri uygulanacaktır.
Bir başka ifadeyle, 4971 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce atama teklifi yapılmış olanlardan işlemleri henüz
tamamlanmayanlar da, durumlarına uygun kadrolara değil, araştırmacı unvanlı
kadrolara atanacaklardır.
4971 sayılı Kanunla değiştirilmeden önce 4046 sayılı
Kanunun 22 nci maddesi uyarınca kurumlar, en geç kırkbeş gün içerisinde Devlet
Personel Başkanlığının teklifi üzerine ilgili personeli, kamu kurum ve kuruluşlarında
durumlarına uygun boş kadro ve pozisyonlara atamakla yükümlü idi. Uygulamada
Devlet Personel Başkanlığının atama teklifini yaptığı, ancak bazı kurumların
azami süre içinde bazı atama işlemini tamamlama yükümlülüğünü yerine
getirmediği bilinmektedir. Bu konu, hem basında yer almış hem de yasanın
parlamentoda görüşülmesi sırasında dile getirilmiştir.
Bir haktan yararlanmış olma, kazanılmış hakkın ortaya
çıkması için önemlidir. Danıştay'a göre, elde edilmiş bir hakkın bulunduğunun
kabul edilebilmesi için, objektif bir hukuksal kuralın kişi hakkında
uygulanması veya kendiliğinden uygulanacak hale gelmesi gerekmektedir
4971 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte atama
işlemleri tamamlanmayanlar bakımından farklı statüler olduğu görülecektir. Henüz
hiç atama teklifi yapılmayanlar, atama teklifi yapılan ancak süresi içinde
atama işlemleri tamamlanmayanlar, atama teklifi yapılan ve süresi geçtiği
halde, ataması yapılmayanlar vardır. Bu farklı statüler içinde, durumlarına
uygun kadrolara atama teklifi yapılan kişilerin bir bölümünün bu kadrolara
atanmaları kendiliğinden uygulanacak hale geldiği halde, kurumların iyi niyetli
olmayan ve yasaya aykırı uygulamaları nedeniyle atamaları gerçekleşmemiştir.
Yasal düzenleme yapılırken bütün bu farklı statüler dikkate
alınmamıştır. Dikkate alınmadığı için de, bu statüler arasında kazanılmış
haklar bakımından farklılıklar olup olmadığı değerlendirilmemiştir.
Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi,
Anayasa'nın temel ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk
güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin
adıdır. Hukuka güvenin, kamu düzeninin ve istikrarın korunması da kazanılmış
hakların korunması ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini
oluşturan en önemli unsurlarındandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı
nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa'nın 2 nci maddesinde açıklanan
“Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık
oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır,
belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Anayasa'nın kanun önünde eşitlik ilkesine göre, kanunların
uygulanmasında birbirlerinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların
uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması olanaksızdır. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
4971 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinde, aynı durumda olan
kamu görevlilerinden bir bölümünün ataması yapılmış, bir bölümünün ataması
yapılmamıştır. Ataması yapılmayanlar, hiçbir kusurları olmadığı halde, pasif
görevlere atanacaklardır. Bu durum; Anayasa'nın 10 uncu maddesinde düzenlenen
kanun önünde eşitlik ilkesine ve 2 nci maddesinde düzenlenen hukuk devleti
ilkesine açıkça aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 4971 sayılı Bazı Kanunlarda
ve Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 1 inci
Maddesi Anayasa'nın 10 uncu maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesine, 2 nci
maddesindeki hukuk devleti ilkesine ve Anayasa'nın 11 inci maddesindeki
Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine aykırı olup, iptali gerekir.
6) 4971 Sayılı Kanunun “Geçici Madde 2”sinin Birinci
Cümlesinin Anayasa'ya Aykırılığı
“Geçici Madde 2” ile getirilen düzenlemeye göre: “Bu
Kanunun yayımı tarihinden önce 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci
maddesi gereğince şahsa bağlı hakları saklı tutulan ve halen bu haktan
yararlanan personelin şahsa bağlı hakları bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren
üç yıl sonra sona erer.”
“Geçici Madde 2” ile 4971 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce eski hükümlere göre başka kurumlara nakli yapılan ve eski
kadrolarına ait şahsa bağlı hakları saklı tutulan personelin bu haktan
yararlanmasına da kanunun yayımı tarihinden itibaren üç yıllık bir süre
getirilmiştir.
4971 sayılı Kanunun “Geçici Madde 2”sinin birinci cümlesi
ile getirilen düzenleme, geriye yönelik atama işlemlerini kapsamaktadır. Eski
kadrolarına ait kazanılmış haklarını atandıkları yeni görevde kaldıkları sürece
almaya olanak veren eski hükümlere göre atama işlemleri tamamlanmış personeli
de üç yıllık süre sınırlamasına tabi tutmak, kazanılmış hakların korunması,
kanunların geriye yürümezliği ve dolayısıyla Anayasa'nın hukuk devleti ilkesi
ile bağdaşmaz.
Hukukun temelinde “kanunların geriye yürümemesi” ilkesi
vardır. Her olay, hangi kanun zamanında cereyan etmişse o zamanki hükümlere
tâbi olacaktır. Bu, hukukun temel ilkelerinden biridir. Kanunların geriye
yürümezliği ilkesi, hukuk istikrarı ve kazanılmış hakların korunması amacını
güden bir ilkedir. Kanunların geriye yürüyememesi, geriye dönük sonuç
doğurmaması hukuk devletinin gereği bulunan kazanılmış haklara saygıyı
sağlamaktadır.
Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın temel
ilkelerinden biridir. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan,
adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin,
kamu düzeninin ve istikrarın korunması da kazanılmış hakların korunması
ilkesine bağlılık ile mümkündür.
Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini
oluşturan en önemli unsurlarındandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı
nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa'nın 2 nci maddesinde açıklanan
“Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık
oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır,
belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Anayasa'nın herhangi bir
hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı
ilkelerini ifade eden Anayasa'nın 11 inci maddesi ile bağdaşması da beklenemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 4971 sayılı Kanunun “Geçici
Madde 2”sinin birinci cümlesi, Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk devleti
ilkesine ve Anayasa'nın 11 inci maddesindeki Anayasa'nın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkelerine açıkça aykırı olup, iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Anayasa'ya açıkça aykırı olan, 4971 sayılı Kanun'un:
Birinci maddesinin birinci fıkrasının 4046 sayılı Kanunun 3
üncü maddesinin ikinci fıkrasının (ı) bendinin sonuna eklediği “ve İdarenin
hak, alacak ve borçları hakkında karar vermek” ibaresinin, 6 ncı maddesinin
değiştirdiği 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve
ikinci cümlesinin, 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046 sayılı Kanunun 22 nci
maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin, 6 ncı maddesinin değiştirdiği
4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesindeki;
“ikinci fıkra uyarınca atandıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak
üzere üç yıl süre ile” ibaresinin, “Geçici Madde 1”inin, “Geçici Madde 2”sinin
birinci cümlesinin uygulanmasından, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız
durum ve zararlar doğacaktır. Bu tür durum ve zararların önlenebilmesi için,
söz konusu hükümlerin yürürlüğünün durdurulması gerekmektedir.
V. SONUÇ VE İSTEM
01.08.2003 tarihli ve 4971 sayılı Bazı Kanunlarda ve Milli
Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun:
1-(a) Birinci maddesinin birinci fıkrasının 4046
sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (ı) bendinin sonuna eklediği
“ve İdarenin hak, alacak ve borçları hakkında karar vermek” ibaresinin
Anayasa'nın; Başlangıcının dördüncü paragrafı ile 2, 6, 7, 8, 11 ve 36 ncı
maddelerine,
(b) 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046 sayılı Kanunun 22
nci maddesinin birinci ve ikinci cümlesinin, Anayasa'nın; Başlangıcının
dördüncü paragrafı ile 2, 6, 7, 8, 11, ve 128 inci maddelerine,
(c) 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046 sayılı Kanunun 22
nci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin, Anayasa'nın 2, 10 ve 11
inci maddelerine,
(d) 6 ncı maddesinin değiştirdiği 4046 sayılı Kanunun 22
nci maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesindeki, “ikinci fıkra uyarınca
atandıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak üzere üç yıl süre ile”
ibaresinin Anayasa'nın 2 ve 11 inci maddelerine,
(e) “Geçici Madde 1”inin, Anayasa'nın 2 ve 11 inci
maddelerine,
(f) “Geçici Madde 2”sinin ilk cümlesinin, Anayasa'nın 2 ve
11 inci maddelerine, aykırı oldukları için iptallerine,
2- İptal davası sonuçlanıncaya kadar bunların
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin talebimizi saygı ile
arz ederiz. 09.10.2003”"