"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nun 41. maddesinin (b) fıkrasına göre 12., 13., 14., 15., 17., 20. ve 30. maddelerine aykırı davrananlar ile sözleşmeyi tek taraflı ve haksız fesheden işletmelere asgari ücretin bir aylık tutarının üçte ikisi kadar para cezası verileceği, cezaların mahallin mülki amirince uygulanacağı, verilen para cezalarına karşı cezanın tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili Sulh Ceza Mahkemesinde itiraz edilebileceği, itiraz edilmeyen cezaların kesinleşeceği hükmü mevcuttur.
İdare, kamu düzeni ve güvenliğini sağlama, kamu sağlığını koruma, kamu gereksinimlerini karşılama gibi kamuyu ilgilendiren bir faaliyet alanına sahiptir. İdarenin tüm bunları yerine getirebilmesi için bir takım yetkilerle donatılması gerekmektedir. İdare sahip olduğu yetkiye dayanarak bu faaliyetleri yerine getirirken her hangi bir yargı kararına dayanma gereksinimini duymaz. İdarenin sahip olduğu en önemli yetkilerden biri de idari yaptırımlardır. İdari mali yaptırımların bir türü olan idari para cezası, bireyin mal varlığına yönelen idari yaptırımlardandır. Bu tür yaptırımlara, idari düzene aykırılık nedeniyle doğrudan doğruya idari mercilerce karar verilmektedir. Sonucu da bir miktar paranın ilgilisinden alınmasıdır.
Hukuk devletinin en önemli özelliklerinden biri de idarenin yargısal denetime bağlı olması ilkesi gereğince idarenin hiçbir işlem ve eyleminin yargı denetimi dışında bırakılmamasıdır. Bu gereğin yerine getirilmesi ancak; idarenin adli yargıdan ayrı olarak idari yargı sisteminin denetimine bağlı olduğu idari rejimde mümkün olabilir.
Yine, hukuk devletinin güvence altına alınması için Anayasada hak ve özgürlüklerin düzenlenmiş olması yeterli değildir; hak ve özgürlüklerin uygulamada ifade edebilmesi için öncelikle idarenin idari yargı sistemince denetlenmesi gerekmektedir.
Benzer idari işlem ve eylemlerin, yapı ve özellikleri farklı yargı sitemlerinde görülmesi, birbiriyle çelişen, değişik sonuçlara götüreceğinden yargıya olan güveni sarsacaktır. Uygulamada birliğin sağlanması için aynı yargı sistemi içinde idari davalılara bakılması gerekmektedir.
Adli yargı sisteminden ayrı bir idari yargı sisteminin kabul edilmesi, hukuk devletinin temel gereklerinden olduğu kadar tarihsel sürecin zorunlu sonucudur. İdari yargı sisteminin var oluşu, idarenin etkin, verimli hukuka bağlı olarak çalışmasını sağlar; tersine bir durum, idari faaliyetlerin aksamasına yol açar.
Adli yargı sisteminden ayrı olarak idari yargı sisteminin kabulü; kamu hizmetlerinin görülmesinden doğan uyuşmazlıkların yapılarındaki özellikleri ve bunlara uygulanacak kuralların hukukî ve teknik nitelik taşıması, özel hukuk ile idare hukuku arasındaki bünye, esas ve prensip farkının olması, idari işlemlerin idari hukuk dalında uzmanlaşmış ve kamu hukuku alanında bilgili ve tecrübeli yargıçlarca denetlenmesinin zorunlu sayılmasından kaynaklanmıştır. (Oytan Muammer, "Türkiye'de İdari Yargı Denetiminin Sınırları", Türk İdare Dergisi, S.57,sh.215)
Türkiye'de adlî yargıdan ayrı oluşturulmuş bağımsız bir idari yargı sistemi geçerlidir; uyuşmazlık adli mahkemelerden ayrı uzmanlık mahkemelerinde ve özel hukuk uyuşmazlıklarında farklı yöntemlerle ve kurallarla çözümlenir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; 37. maddesinde hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamayacağı, bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamayacağı; 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık bulunduğu, 140. maddesinin birinci fıkrasında "Hakimler ve savcılar Adli ve idari yargı hakim ve savcıları olarak görev yaparlar", 142. maddesinde "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir", 155. maddesinin birinci fıkrasında da "Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar." biçiminde hükümler yer almıştır.
Anayasanın yukarıda anılan düzenlemeleri dikkate alındığında adli ve idari yargı ayrımına gittiği anlaşılmaktadır.
Kanunkoyucunun 1982 Anayasası'nın yukarıda sayılan maddeleri göz önüne alındığında görevli yargı yerini belirlemek yetkisinin sınırının saptanması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 1961 Anayasası döneminde Danıştay'ı düzenleyen 140. maddesinde; "Danıştay'ın idari uyuşmazlıkları ve davaları görmek ve çözümlemekle görevli olduğu" hükmüne bakarak idari olarak nitelendirilen davaların adli yargı sistemi içerisinde bakılamayacağı (25.5.1976, E.1976/1, K.1976/28) sonucuna vardığı, oysaki 1982 Anayasasının Danıştay'ı düzenlerken sadece "davaları görmek" ibaresine yer vermesini, dolayısıyla idari nitelendirilmesini kullanmamasını, kanunkoyucunun görevli yargı yerini belirlemedeki takdir yetkisinin mutlak olduğu (Alpar Erol: Hak. Kd. Alb. As. Yük. İd. Mah. Üyesi Yönetim Hukuku ve Özelikleri) sonucunun çıkarılması, Anayasanın açıkça adli, idari ve askeri yargı ayırımı yapması karşısında mümkün görülmemektedir. Bundan başka, Anayasanın, Kanuni Yargıç Güvencesi başlığını taşıyan 37. maddesindeki düzenlemeyle kanunkoyucuyu belli yargı yerini belirlemede serbest bıraktığı (Yayla, Yıldızhan: İdare Hukuku. s 2) aynı nedenlerle söylenemez. Nitekim Yüksek Mahkeme 09.12.1994, E.1994/43, K.1994/42-2 sayılı kararında; yasama organının Anayasal bir gerek olarak idare hukuku alanına giren bir idari eylem ya da işleme karşı adli yargı yolunu seçme hakkına sahip olmadığını, tersine bir durumun Anayasanın Kanuni Yargıç Güvencesi başlığı altındaki 37. maddesinin birinci fıkrasındaki hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz biçimindeki buyurucu kurala aykırılık oluşturacağını hükme bağlamıştır. Nihayet, Yüksek Mahkeme, 8.10.2002, E.2001/225, K.2002/88 sayılı kararında; Anayasanın değişik maddelerinde kurumsallaşan ve 125. maddesinde belirtilen idari-adli yargı ayırımına ilişkin düzenlemeler nedeniyle idari yargının görevlendirilmesi konusunda kanunkoyucunun geniş takdir hakkının bulunmadığını belirtmiştir.
Açıklanan nedenlerle 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunun 41. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendinde yer alan "Verilen para cezalarına karşı cezanın tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili Sulh Ceza Mahkemesinde itiraz edebilirler" yolundaki tümcesinin Anayasanın 2., 37., 125. ve 155. maddelerine aykırı olduğu sonucuna Mahkememizce varıldığından Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 152. maddesi uyarınca bu konuda bir karar vermek üzere konunun Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesine, Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına 17.07.2003 tarihinde karar verildi.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2003/72
Karar Sayısı:2004/24
Karar Günü:17.2.2004
Resmi Gazete tarih/sayı:29.07.2004/25537
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Kurşunlu Sulh Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 5.6.1986 günlü, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nun 41. maddesinin dokuzuncu fıkrasının Anayasa'nın 2., 37., 125. ve 155. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Ustalık belgesi olmadan işyeri çalıştırdığı gerekçesiyle 3308 sayılı Kanun'un 41. maddesine göre kesilen idarî para cezasının kaldırılması istemiyle yapılan başvuru üzerine uygulayacağı kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
İtiraz konusu 5.6.1986 günlü, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nun 41. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:
"Verilen para cezalarına karşı cezanın tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili Sulh Ceza Mahkemesinde itiraz edilebilir."
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa'nın 2., 37., 125. ve 155. maddelerine dayanılmış, 140. ve 142. maddeleri ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Aysel PEKİNER, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU ve Mehmet ERTEN'in katılımlarıyla 11.9.2003 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, hukuk devletinin en önemli özelliklerinden birisinin idarenin yargısal denetime tabi kılınması olduğu, bu ilkenin ancak adli yargıdan ayrı olarak idari yargı denetimiyle gerçekleştirilebileceği, ayrı bir idari yargı sisteminin kabul edilmesi halinde kamu hizmetlerinin görülmesinden doğan uyuşmazlıkların idari yargıda görülmesi gerektiği, Anayasa'ya göre hiç kimsenin kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamayacağı ileri sürülerek itiraz konusu kuralın iptali istenmiştir.
İtiraz konusu Yasa kuralında 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nda belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen kişi ve kuruluşlara mahalli mülki idare amirleri tarafından verilen para cezalarına karşı yetkili sulh ceza mahkemelerinde dava açılabileceği öngörülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti olduğu, 125. maddesinin birinci fıkrasında da idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık tutulduğu vurgulanırken, tüm yönetsel işlemlerin yargı denetimine tabi olması amaçlanmıştır.
Öte yandan, Anayasa'nın 140. maddesinin birinci fıkrasında, "Hakimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar"; 142. maddesinde "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir"; 155. maddesinin birinci fıkrasında da, "Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar" biçiminde yer alan kurallar adlî ve idari yargı ayırımının Anayasa'da benimsendiğinin kanıtıdır.
Anayasa'nın yukarıda belirtilen maddelerinde öngörülen düzenlemeler nedeniyle idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun geniş takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. İtiraz başvurusuna konu olan idari para cezası, kamu gücünün kullanılmasıyla ilgili ve yasada belirtilen kurallara uymayanlara idari bir yaptırımın uygulanması niteliğinde olduğundan, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de idari yargının yetkili kılınması gerekir.
Bu nedenle, itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 37. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
B- Kararın Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesi uyarınca, yasa, kanun hükmünde kararname veya TBMM İçtüzüğü ya da bunların belirli madde veya hükümleri iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı gün yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa Mahkemesi iptal kararı ile meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici nitelikte görürse, boşluğun doldurulması için iptal kararının yürürlüğe gireceği günü ayrıca kararlaştırabilir.
İtiraz konusu kuralın iptaline karar verilmesi ile meydana gelen hukuksal boşluk kamu yararını olumsuz yönde etkileyecek nitelikte olduğundan, yeni düzenleme yapması için yasama organına süre tanımak amacıyla iptal kararının Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur.
VI- SONUÇ
A- 5.6.1986 günlü, 3308 sayılı "Mesleki Eğitim Kanunu"nun 41. maddesinin, "Verilen para cezalarına karşı cezanın tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili Sulh Ceza Mahkemesinde itiraz edilebilir." biçimindeki dokuzuncu fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- İptal edilen fıkranın doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
17.2.2004 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Mustafa BUMİN
Üye
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Fulya KANTARCIOĞLU
Ertuğrul ERSOY
Tülay TUĞCU
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
Mustafa YILDIRIM
Cafer ŞAT
Fazıl SAĞLAM