"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"...iddianamede, özetle "sanığın reşit olmayan mağdureyi rızası ile terminale götürerek, 21.30-23.50 saatleri arasında alıkoyduğu ve yine kendi rızasıyla emniyete teslim ettiği" iddiasıyla ve TCK'nun 430/2, 432 ve 433. maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilmiş bulunmaktadır.
Sanık hakkında uygulanması muhtemel bulunan TCK'nun 432. maddesinin, aynı kanunun 430. maddesindeki halde ceza indirimini öngören kısmının, aşağıda belirtilen gerekçeler nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesine aykırı olduğu düşünülmektedir. Şöyle ki;
TCK'nun 430/1. maddesinde "her kim cebir ve şiddet veya tehdit ile şehvet hissi veya evlenme maksadıyla reşit olmayan bir kimseyi kaçırır veya bir yerde alıkoyarsa beş seneden on seneye kadar ağır para (hapis olacak) cezası ile cezalandırılır.", 430/2. maddesinde ise "eğer reşit olmayan kimse, cebir ve şiddet veya tehdit veya hile olmaksızın kendi rızası ile şehvet hissi veya evlenme maksadıyle kaçırılmış veya bir yerde alıkonulmuş ise cezası altı aydan üç seneye kadar hapistir." denildikten sonra, aynı kanunun 432. maddesinde "yukarıki maddelerde yazılı cürümlerden birinin faili kaçırdığı veya alıkoyduğu kimseyi hiçbir şehevi harekette bulunmaksızın kendiliğinden, kaçırıldığı eve veya ailesinin evine iade eder veyahut ailesi tarafından alınması mümkün olan emniyetli diğer bir yere getirip serbest bırakırsa 429. maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar, 430. maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar, 431. maddede yazılı halde bir seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmüne yer verilmiştir.
TCK'nun 432. maddesinin, aynı kanunun 430. maddesindeki halde ceza indirimini öngören kısmı dikkatle incelendiğinde, reşit olmayan mağdureyi gerek zorla gerek rızasıyla kaçıran kimsenin, yine kendi rızasıyla iade edilmesi halinde aynı müeyyide ile cezalandırılmasını öngörmektedir. Oysa, yine dikkat edildiğinde, rızası ile iade olmaması halinde, failin zorla alıkoyma halinde beş seneden on seneye, rızası ile alıkoyma halinde altı aydan üç seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür. Rızai iade olmaması halinde iki ayrı halde öngörülen cezai müeyyidelerde büyük farklılık bulunmaktadır. Dikkat çekici diğer bir nokta ise, rıza ile alıkoyma halinde yine rıza ile iade durumunda hiçbir cezai indirimin söz konusu olmadığı, fail rızası ile iade etse de etmese de altı aydan üç seneye kadar cezalandırılacağı hususudur.
Nitekim bu oransızlık Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 29.12.1983 tarih ve 4736/4627 sayılı kararına da konu olmuş, rıza ile alıkoyma suçunun faili hakkında, rızai iade halinde, bu oransızlığın kısmen giderilebilmesi yönünden TCK'nun 59. maddesi gereğince indirim yapılmasının gerekliliğine değinilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10. maddesinde "herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır.
Anılan madde hükmü eşitlik ilkesini ifade etmektedir. TCK'nun yukarıda bahsi geçen hükmü, rızai iade halinde zorla alıkoyan ve rızası ile alıkoyan failin aynı cezai müeyyide ile cezalandırılmasını öngörmekle, bir eşitsizlik doğurmaktadır. Bir insanın zorla kaçırılması ile rızası ile götürülmesi, kamu düzenini aynı derecede bozan fiiller değildir. Bu nedenle de aynı cezai müeyyide ile cezalandırılması Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen gerekçe ve nedenlerle, TCK'nun 432. maddesinin, aynı kanunun 430. maddesinin her iki fıkrasında belirtilen hallerde ceza indirimini öngören kısmı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10. maddesine aykırı görülmüş olup yine Anayasanın 152/1. maddesi gereğince iptalini talep etmek gerekmiştir."
"
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2001/79
Karar Sayısı : 2002/194
Karar Günü : 26.11.2002
Resmi Gazete tarih/sayı:12.04.2003/25077
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kumluca Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 432. maddesinin, "...430 uncu maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar..." bölümünün, Anayasa'nın 10. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanığın, pastanede buluştukları reşit olmayan mağdureyi iki saat süreyle ve rızasıyla alıkoyduğu, bu süre içinde mağdureye karşı herhangi bir şehevi davranışta bulunmaksızın aynı gün kendiliğinden Emniyet Müdürlüğüne getirerek teslim ettiğinden bahisle Türk Ceza Yasası'nın 430/2, 432, 433. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında, Türk Ceza Yasası'nın 432. maddesinin "...430 uncu maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar..." bölümünün, Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan mahkeme iptali için doğrudan başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun itiraz konusu bölümü de içeren 432. maddesi şöyledir:
"Madde 432 - (Değişik: 11.6.1936 - 3038/1.md.) Yukarıki maddelerde yazılı cürümlerden birinin faili, kaçırdığı veya alıkoyduğu kimseyi hiçbir şehevi harekette bulunmaksızın kendiliğinden, kaçırıldığı eve veya ailesinin evine iade eder veyahut ailesi tarafından alınması mümkün olan emniyetli diğer bir yere getirip serbest bırakırsa 429 uncu maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar, 430 uncu maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar, 431inci maddede yazılı halde bir seneden beş seneye kadar hapis cezasile cezalandırılır."
B- İlgili Yasa Kuralı
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 432. maddesi ile göndermede bulunulan 430. maddesi şöyledir:
"Madde 430 - (Değişik: 9.7.1953 - 6123/1 md.) Her kim cebir, şiddet veya tehdit veya hile ile şehvet hissi veya evlenme maksadiyle reşit olmıyan bir kimseyi kaçırır veya bir yerde alıkorsa beş seneden on seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Eğer reşit olmıyan kimse cebir ve şiddet veya tehdit veya hile olmaksızın kendi rızası ile şehvet hissi veya evlenme maksadiyle kaçırılmış veya bir yerde alıkonulmuş ise ceza altı aydan üç seneye kadar hapistir."
C- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 10. maddesine dayanılmış, 2. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU ve Ahmet AKYALÇIN'ın katılmalarıyla 20.2.2001 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili Yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Anlam ve Kapsam
Kaçırma ve alıkoymaya ilişkin fiiller Türk Ceza Yasası'nın "Adabı Umumiye ve Nizamı Aile Aleyhinde Cürümler" başlıklı sekizinci babının "Kız ve Kadın ve Erkek Kaçırmak" başlıklı ikinci faslında 429 ila 434. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Türk Ceza Yasası'nın 432. maddesinde, "Yukarıdaki maddelerde yazılı cürümlerden birinin faili, kaçırdığı veya alıkoyduğu kimseyi hiçbir şehevi harekette bulunmaksızın kendiliğinden, kaçırıldığı eve veya ailesinin evine iade eder veyahut ailesi tarafından alınması mümkün olan emniyetli diğer bir yere getirip serbest bırakırsa 429 uncu maddede yazılı halde bir aydan bir seneye kadar, 430 uncu maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar, 431 inci maddede yazılı halde bir seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır" denilmektedir. Bu kuralla göndermede bulunulan 430. madde ile reşit olmayan kişilerin kaçırılması veya alıkonulması eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında reşit olmayanların cebir, şiddet veya tehdit veya hile ile, ikinci fıkrasında ise rızası ile kaçırılması veya alıkonulması eylemleri düzenlenmiş ve eylemlerin farklılığı gözetilerek de değişik cezalar öngörülmüştür.
Türk Ceza Kanunu'nun 432. maddesinde kaçırma ve alıkoyma suçlarında gönüllü vazgeçme hali düzenlenmektedir. Buna göre, kaçırma ve alıkoyma suçunun faili, kaçırdığı veya alıkoyduğu kimseyi hiçbir şehevi harekette bulunmaksızın kendiliğinden kaçırdığı eve veya ailesinin evine iade eder veyahut ailesi tarafından alınması olanaklı olan güvenli diğer bir yere getirip serbest bırakırsa, bu madde ile yollamada bulunulan ve esas maddelerde yer alanlardan daha az ceza tayin edilecektir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, TCK'nun 432. maddesinin aynı kanunun 430. maddesindeki halde daha az ceza öngören kısmının, reşit olmayan mağdurun gerek zorla gerekse rızasıyla kaçırılması veya alıkonulması ve rıza ile iade edilmesi hallerinin aynı tür ve miktarda yaptırıma bağlandığını, oysa rızası ile iade olmaması durumunda, failin zorla kaçırma veya alıkoymasında beş seneden on seneye, rızası ile kaçırma veya alıkoymasında ise, altı aydan üç seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılmasının öngörüldüğünü, bir insanın zorla kaçırılması ile rızasıyla götürülmesinin kamu düzenini aynı derecede bozan fiiller olmadığını bu nedenle rıza ile kaçırma veya alıkoymadaki iade durumunda daha az ceza öngörülmemesinin, Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı bulunduğunu ileri sürmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü'nün Anayasa'ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebileceğinden, itiraz konusu kural, ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen "Yasa önünde eşitlik ilkesi" hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Türk Ceza Kanunu'nun 430. maddesinin bir ve ikinci fıkralarında belirtilen suçlar ve korudukları hukuki yarar farklı olup, bunları işleyenler aynı hukuksal konumda bulunmadıklarından aralarında eşitlik ilkesi yönünden karşılaştırılma yapılması olanaklı değildir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Ceza kanunları, Anayasa'nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ceza hukukunun ana ilkeleri ile ülkenin genel durumu, sosyal ve ekonomik hayatın gereksinmeleri gözönüne alınarak saptanacak ceza politikasına göre düzenlenir. Bu nedenle, Yasakoyucunun ceza politikasının öncelikle, Anayasa'nın 2. maddesinde nitelikleri, 5. maddesinde de temel amaç ve görevleri belirtilen hukuk devleti ilkesine ve anılan maddelerde yer alan adalet ilkesine uygunluğunu gözetmesi gerekir. Ceza önlemiyle toplumsal barışı amaçlayan devlet, kimi suçların niteliği, işlenme biçimi ve kamu düzeni için yarattığı tehlikeyi gözeterek değişik cezalar uygulayabilir.
Anayasa'nın 38. maddesinde, kimsenin işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir eyleminden dolayı cezalandırılamayacağı, kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemeyeceği, cezalarla ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerinin ancak kanunla konulabileceği, hiç kimsenin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı, ceza sorumluluğunun şahsiliği gibi temel ceza ilkeleri belirtilerek, bu ilkeler doğrultusunda ne gibi eylemlerin suç sayılacağının ve bu suçlara ne miktar ceza verileceğinin ve hangi ceza tedbirlerinin ne yolda uygulanacağının saptanması yasakoyucuya bırakılmıştır.
Yasaların kamu düzeninin kurulması ve korunması, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir.
İtiraz konusu kurala göre, mağduru rızası ile kaçıran veya alıkoyan fail onu iade etse bile aynı ceza ile cezalandırılacak, oysa aynı maddede düzenlenen ve eylemin cebir, şiddet, tehdit veya hile ile gerçekleştirilmiş olan daha ağır halinde ise, mağdurun iade edilmesine bağlı olarak daha az ceza uygulanacak ve cezanın türü hafifleyecektir. Bu durum, hukuka ve cezalandırma ilkelerine aykırı düşmekte, yasakoyucunun mağduru serbest bırakmayı ve faal nedameti özendirmeye yönelik gerçek arzusu ile de çelişmekte ve fail bu konudaki lehe düzenlemeden yararlandırılmamış olmaktadır. Suç ile ceza arasında bulunması gereken adil dengeyi bozan düzenlemeler yasakoyucunun takdir yetkisi içinde görülemeyeceğinden hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturur. Bu nedenle kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
C- İptal Hükmünün Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez." denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin 5. fıkrasında ise, Anayasa Mahkemesi'nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğunu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici mahiyette görürse yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.
Türk Ceza Yasası'nın 432. maddesinin "...430 uncu maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar,..." sözcüklerinin iptali sonucunda doğan hukuksal boşluk, kamu düzenini tehdit ve kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, yasakoyucunun buna ilişkin düzenlemeleri yapabilmesi için iptal kararının Resmî Gazete'de yayımından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.
VI- SONUÇ
A- 1.3.1926 günlü, 765 sayılı "Türk Ceza Kanunu"nun 3038 sayılı Yasa ile değiştirilen 432. maddesinin, "... 430 uncu maddede yazılı halde altı aydan üç seneye kadar,..." bölümünün, Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- İptal edilen bölümün doğuracağı hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
26.11.2002 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Mustafa BUMİN
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
Üye
Yalçın ACARGÜN
Ali HÜNER
Fulya KANTARCIOĞLU
Aysel PEKİNER
Ertuğrul ERSOY
Tülay TUĞCU
Ahmet AKYALÇIN
Enis TUNGA
Mehmet ERTEN