"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir :
"TCK'nda 272 ve 485. madde hükümleri birbirine paralel olarak düzenlenmiştir. 272. madde Devlet aleyhine cürümler babında, 485. madde ise kişi aleyhine cürümler babında düzenlenmiştir. Her iki madde de failin karşısındaki müşteki mağdur ya da müdahilin hareketi esas alınarak düzenleme yapılmıştır. TCK'nun belirtilen bu maddelerinde failin eylemine neden olan "Memur suçlu" ile "Şahıs suçlu"nun eylemine göre failin cezası indirilerek, ıskat edilerek, tamamen kaldırılarak, müessir fiil nedeni ile eyleme neden olma halinde ise 485. maddeye göre cezayı mültelsim saymayarak, önceki maddelere göre verilen ceza, karşı tarafın eylemi esas alınarak düzenlenmiştir.
Bu maddelere göre örneğin memur faili müessir fiil ika ediyor, fail memura bu nedenle hakaret ediyor. Sonuç; fail hakkında TCK'nun 266 ve devamı maddeleri uygulanıyor. 272. maddeye göre ceza indirilip ortadan kaldırılıyor. Cezanın tamamen ortadan kaldırıldığı halde dahi fail yargılama giderlerinden sorumludur. Ve bu bir mahkumiyettir.
Örneğin; şahıs faile müessirfiil ika ediyor. Veya hakaret ediyor. Fail şahısa bu nedenle hakaret ediyor. Sonuç; fail hakkında TCK'nun 480 ve devamı maddeleri uygulanıyor, 485. madde ile ceza ıskat ediliyor, şahsın müessirfiili nedeni ile failin hakaret eylemi halindeise eylem cezayı mültelsim olmuyor. Fail yargılama giderlerinden sorumlu olmadığı gibi bu bir mahkumiyet değildir.
TCK'nun 272. maddesine, TCK'nun 485. maddesindeki bütün haller sığdırılmış olup 485. maddede yer alan karşılıklı hakaret ve müessir fiil halleri de "Memurun keyfi ve haksız hareketi" kavramı içine alınmıştır. Ancak 485. maddede yer alan, failin eylemini sebebiyet veren ilk ve karşı eylemde bulunanın müessir fiil ika ettiği hallerde, eylem cezayı mültelsim değildir. Memurun faile ilk müessir fiili halinde ise 272. madde uygulanırken ceza tamamen ortadan kaldırılmış olsa dahi bu bir mahkumiyettir. Fail yargılama giderlerinden sorumlu olduğu gibi hüküm sabıka kaydına işlenir. 272. maddenin cezanın tamamen kaldırıldığı hallerde, tamamen ortadan kaldırılan bir cezanın mahkumiyet hükmü olması Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan Hukuk devleti ilkesine bu maddenin paralel olarak düzenlendiği TCK'nun 485. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde aynı durumdaki failler arasında eşitsizlik sonucunu yarattığından Anayasa'nın 10. maddesine, suç ve cezalara ilişkin esasların düzenlendiği 38. maddesine aykırıdır.
272. madde yasakoyucunun fail lehine koyduğu bir hükümdür. Ve kişi hürriyeti ile yakından ilgilidir. Kamu görevlilerinin görevlerini yasalara uygun yapmalarının bir teminatıdır. Bu madde, şahısların hürriyetini memurların suistimallerine karşı korumak için konulmuştur. 266 ve devamındaki maddelerde ise, 272 dışında memurlar ancak görevlerini yasalara uygun bir şekilde ifa ederlerken korunurlar. Nitekimböylesi durumlarda failin eylemi devlet aleyhine cürüm olması nedeni ile, 480 ve devamı maddelerinde düzenlenen şahıs aleyhine cürümlere göre daha ağır cezalandırılmaktadır. Ancak 272. maddenin uygulandığı hallerde yetki sınırlarını keyfi hareketleri ileaşan görevli "Memur" değil "suçlu"dur. Bu halde keyifi hareket eden kimseye karşı gösterilen tepki, devlet idaresine karşı tepki değildir. Görevini suistimal eden suçluya karşı tepkidir. Çünkü; keyfi ve haksız hareket ile görevi kötüye kullanma devletin birhareketi sayılamaz. Kaldı ki herkesin görev hududunu aşan memura karşı kendi haysiyetini koruma ve savunma hakkı vardır.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan Hukuk Devleti ilkesi ile keyfi idare kavramı birbiri ile bağdaşmaz. Hukuk Devletinde otorite kadar meşruluğun da himayesi gerekir. Nitekim kanunkoyucu 272. maddede "Keyifi ve haksız hareket kavramını" yasadaki haksız tahrikten daha vahim bir hal kabul ederek, memurun keyfi ve haksız hareketinde, bu nedenle cezanın tamamen kaldırılabileceğini kabul etmiştir. Oysa haksız tahrikte, tahrik ne kadar ağır olursa olsun ceza sadece indirilebilir.
272. madde ve 485. madde birlikte değerlendirildiğinde, aynı nitelikteki eylemlerde, aynı keyfi ve haksız hareketi yapan, böylece olaya sebebiyet veren "Memur suçlu" ve "Şahıs suçlu" arasında keyfi idareyi önlemek için fail lehine konulmuş olan 272. maddede fail aleyhine sonuç doğmakta ve "memur kategorisinin, artık görevle ve devlet otoritesi ile ilgisiz olan kötülüğü, ilk haksız eylemde bulunan suçlu memur lehine, fail aleyhine, eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde", memurun haksız hareketi ile şahsın haksız hareketi karşısında kalan aynı durumdaki failler arasında, memur kategorisine, keyfilikte ve haksız harekette üstünlük tanındığı sonucunu doğurduğu ve böylece failler arasında da eşitsizlik yaratması nedeni ile, bu durum Anayasa'daki "Eşitlik" ve "Hukuk Devleti" ilkelerine aykırıdır.
272. madde ile cezanın tamamen kaldırıldığı hallerde, fail cezası 647 sayılı Yasa gereğince ertelenmiş failin konumuna gelmektedir. Failin cezası tamamen kaldırılsa bile ceza sabıka kaydına işlenmekte ve fail yargılama giderlerinden sorumlu olmaktadır. Bu durum 272. maddenin konuluş amacını ve işlevini aşmaktadır. Esasen tamamen kaldırılan bir cezanın aynı zamanda bir mahkumiyet hükmüolması Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan Hukuk Devleti ilkesi ile 38. maddesine aykırıdır. Çünkü; kaldırılan bir cezanın mahkumiyet oluşu yasa metninde de yoktur.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle, TCK'nun 272. maddesinin Anayasa'nın 2, 10 ve 38. maddelerine aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılarak, iddianame ile sanık Turgut Yavuz lehine 272. maddenin uygulanması talebi ile dava açıldığından, itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına, ...""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1999/11
Karar Sayısı : 1999/29
Karar Günü : 13.7.1999
R.G. Tarih-Sayı :26.04.2000-24031
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Maden Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 1.3.1926 günlü, 765 sayılı "Türk Ceza Kanunu"nun 272. maddesinin Anayasa'nın 2., 10. ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanığın arama ve kimlik kontrolü yapılırken, memura hakaret ve memuru darp ettiği savıyla açılan kamu davasında Mahkeme, Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesinin Anayasa'nın 2., 10. ve 38. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerek iptali için doğrudan başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A. İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Türk Ceza Kanunu'nun itiraz konusu 272. maddesi şöyledir:
"MADDE 272.- Eğer memur memuriyeti hududunu tecavüz ederek veya keyfî hareketleriyle geçen maddelerde beyan olunan fiillerin vukuuna sebebiyet vermişse ceza dörtte bire kadar indirileceği gibi icabına göre büsbütün de kaldırılabilir."
B. İlgili Yasa Kuralı
Türk Ceza Kanunu'nun ilgili görülen 485. maddesi şöyledir:
"MADDE 485.- Kendisine tecavüz olunan şahıs 480 ve 482. maddelerde yazılı cürümlere kendi haksız hareketiyle sebebiyet vermiş ise failin cezası üçte birden üçte ikiye kadar azaltılır.
Eğer iki taraf karşılıklı olarak birbirini tahkir etmiş bulunursa mahkeme icabına göre iki taraf veya hangi tarafın sebebiyet verdiğini nazara alarak yalnız biri hakkında cezayı iskat edebilir.
Şahsı hakkında şiddet kullanılmasından dolayı hareket eden kimsenin hareketi cezayı müstelzim değildir."
C. Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3- "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Ahmet Necdet SEZER, Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL, Fulya KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK ve Rüştü SÖNMEZ'in katılımlarıyla 18.3.1999 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen ve ilgili görülen yasa kuralları, aykırılık savına dayanak yapılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
Türk Ceza Kanunu'nun 272. maddesinde, "Eğer memur memuriyeti hududunu tecavüz ederek veya keyfî hareketleriyle geçen maddelerde beyan olunan fiillerin vukuuna sebebiyet vermişse ceza dörtte bire kadar indirileceği gibi icabına göre büsbütün de kaldırılabilir" denilerek maddede belirtilen tahrik altında suç işleyen kişiye uygulanacak yaptırım düzenlenmektedir.
İtiraz konusu kural, TCK'nun 2. kitabının "Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler" başlıklı 3. bâbının "Resmî Sıfatı Haiz Olanlar Aleyhine Cürümler"e ilişkin dokuzuncu faslında düzenlenmiştir. Yasakoyucu, bu fasılda resmi sıfatı haiz olan kişileri ve heyetleri ifa ettikleri kamu görevlerinden dolayı, hakaret, sövme ve kasten müessir fiil şeklinde saldırıya uğramaları durumunda özel olarak koruma gereği duymuştur. Çünkü, söz konusu kişi ve heyetlere karşı işlenen cürümler, yerine getirilen bir kamu görevinden dolayı Devlet idaresine karşı yapılmış sayılır.
Ceza Hukukunda haksız tahrik, failin haksız bir fiilin doğurduğu şiddetli öfke veya elemin tesiri altında kalarak suç işlemesidir. Bu nedenle, tahrik üzerine suç işleyen kimsenin ruhî yapısı normal bir kişiden farklıdır.
TCK'nun 272. maddesinin uygulanabilmesi için,
- Memurun memuriyet sınırını aşması veya keyfî davranması,
- Failin öfke veya şiddetli elemin etkisi altında bulunması,
- Failin memura karşı TCK'nun 266., 267., 268., 269. ve 271. maddelerinde düzenlenen suçlardan birini işlemesi
gerekir.
Maddeye göre, memuriyet sınırını aşma ve keyfî davranışın boyutları her olayda yargıç tarafından belirlenerek, faile verilecek ceza 1/4'e kadar veya gerekçesi gösterilerek daha az oranda indirilebilecek veya tamamen ortadan kaldırılabilecektir.
B. Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, TCK'nun 272. ve 485. maddelerinin birbirine paralel olarak düzenlendiğini, memurun müessir fiilde bulunması nedeniyle sanığın memura hakaret etmesi durumunda TCK'nun 266. ve 272. maddeleri uyarınca tertip olunan ceza ortadan kaldırılmasına karşın failin yargılama giderinden sorumlu tutulduğunu; hüküm sabıka kaydına işlendiğinden bunun bir mahkumiyet kararı niteliğinde bulunduğunu, oysa, müessir fiile maruz kalan şahsın hakaret suçunu işlemesi nedeniyle, tayin olunan ceza TCK'nun 485. maddesi uyarınca ıskat edildiğinde sanığın yargılama giderinden sorumlu olmadığını ve bir mahkumiyet hükmü bulunmadığını; memurun haksız hareketiyle şahsın haksız hareketi karşısında kalan aynı durumdaki failler arasında, memurlara keyfilikte ve haksız harekette üstünlük tanınması sonucunun doğduğunu; 272. madde ile cezanın tamamen kaldırıldığı hallerde failin cezasının 647 sayılı Yasa gereğince ertelenmiş konuma geldiğini, böylece failler arasında eşitsizlik yaratılmasının, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine, 10. maddesindeki eşitlik ilkesine, suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen 38. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin, anayasal güvenceye bağlanmasıyla olanaklıdır.
Memurun haksız hareketlerinin, keyfiliğinin, tarafsızlıkla bağdaşmaz davranışlarının önlenmesi için yasakoyucu kimi tedbirleri almak durumundadır. İtiraz konusu kuralla memurun haksız hareketi ile kendisine karşı maddede belirtilen suçların işlenmesine neden olması durumunda, suçun cezasının azaltılması veya ortadan kaldırılması öngörülmektedir. Ancak, memurun yetkilerini aşması ve haksız davranışı karşısında kişinin kayıtsız kalması da düşünülemez. Hukuk devletinde memur yasalar çerçevesinde görevini yerine getirdiği sürece korunur.
Anayasa'nın 10. maddesine göre; herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Yasa önünde eşitlik herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Anayasa'nın amaçladığı eylemli değil hukuksal eşitliktir. Eşitlik ilkesi, birbirinin aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi veya topluluklar yaratılmasını engeller. Aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme Anayasa'ya aykırılık oluşturur. Ancak, konumlardaki farklılık, değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir. Bu durumda eşitlik ilkesi zedelenmez.
Türk Ceza Kanunu'nun 272. ve 485. maddelerinin ortak özelliği, belli suçları işleyenlerin haksız tahrik nedeniyle cezalarının indirilebilmesi ya da tümüyle kaldırılabilmesine olanak sağlanmasıdır. Her iki durumda da suç ve suç işleyen olmasına karşın, suçun işlenmesine mağdur haksız hareketi ile neden olduğundan ceza verilmemesi, başka bir anlatımla "sorumsuzluk" söz konusudur. Ancak 272. madde, Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitabının üçüncü babında "Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler" başlıklı dokuzuncu faslında, 485. madde ise, aynı kitabın 9 babının "Şahıslara Karşı Cürümler" başlıklı yedinci faslında yer almıştır. İki maddenin birlikte incelenmesinden, koruduğu yararlar, suçun unsurları, cezaları, artırıcı-indirici nedenleri, kovuşturmanın yakınmaya bağlı olup olmaması yönlerinden farklı oldukları anlaşılmaktadır. Bu durumda, farklı suç işleyen sanıkların aynı konumda oldukları kabul edilemeyeceğinden Türk Ceza Kanunu'nun 272. ve 485. maddelerinin Anayasa'nın eşitlik ilkesi yönünden karşılaştırılmalarına olanak yoktur.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa'nın 38. maddesiyle bir ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
1.3.1926 günlü, 765 sayılı "Türk Ceza Kanunu"nun 272. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 13.7.1999 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Ahmet Necdet SEZER
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN
Mustafa BUMİN
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Lütfi F. TUNCEL
Fulya KANTARCIOĞLU
Mahir Can ILICAK
Rüştü SÖNMEZ