"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mahkemenin itiraz gerekçesi şöyledir:
"1- Anayasamızın 2. maddesinde vurgulanan hukuk devleti ilkesinin en önde gelen ölçütlerinden biri, idarenin yargısal yolla denetimidir. Bireylerin yargı yerlerinde haklarını aramaları ve savlarını dile getirebilmeleri yolundaki anayasal hak arama özgürlüğünün doğal bir sonucu ve hukuk devletinin bir gereği olarak idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı öngörülen yargı yolu, sınırları ve kapsamı belirgin davalarla kendini somutlaştırır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda düzenlenen iptal davası, idarenin yargısal denetimine yeterli boyutta olma özelliğini taşıdığını yerleşik uygulamalarla göstermektedir. Ancak yasa yapıcı kimi idari işlemleri idari para cezası olarak tanımlayıp, yargılamanın ivedilikle sonuçlanmasını sağlamaya yönelik bir yöntem öngörmüştür. Anayasa Mahkemesinin 1.10.1991 günlü ve1991/33 sayılı kararında da değinildiği gibi, sınırı ve kapsamı açıklıkla belirtilerek ve iptal davasını ortadan kaldıracak bir boyuta ulaşmamak kaydıyla, yasalarla "itiraz" yolları öngörülebilir. Oysa 4077 sayılı Yasanın 26. maddesinin ikinci paragrafı olarak gözüken 5. fıkrasının 3. cümlesinde yer alan "... zaruret görülmeyen hallerde ..." sözcükleriyle anlatım belirsizliğe yol açmakta, "zaruret" tanımının idari para cezaları yönünden oluşturulmasında yargılama yönteminin tedirgin edici bir niteliğe bürüneceğini göstermektedir. 2577 sayılı Yasada yer alan "kendiliğinden araştırma" ve "duruşma" gibi kurumlarda çelişkiler ve duraksamalar yaratacak olan bu anlatım, idari yargılamanın yazılılık ilkesiyle de çelişecektir. Yargıç "zarurete" karar verdiğinde yargılamayı duruşmalı mı yapacak ya da kendiliğinden araştırma (re'sen inceleme) olgusunu gözardı mı tutacaktır' Bu belirsizlikler "zaruret" tanımının ne olduğu konusunda da sorunlar oluşturacak, yargıç takdirini zorlayan ve uygulamada çelişkilere neden olan bir ortama yargılamayı sürükleyecektir.
Tüm bu konular, söz konusu sözcüklerin, hak arama özgürlüğünü, işlemin yargısal denetimini ve yargılama usulünü belirsizliklere iten ve tam anlamıyla gerçekleşmesini önleyen metinler olduğu ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını göstermektedir.
2- 4077 sayılı Yasanın 25. maddesinde çeşitli tutarlarda para cezaları düzenlenmekte ve para cezalarının her yıl Türk Ceza Kanununun Ek 2 nci maddesi uyarınca artırılacağı öngörülmektedir. Anılan 4077 sayılı Yasa'nın 26. maddesinin yukarda da değinilen ikinci paragrafının son cümlesinde yer alan "... itiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararlar kesindir." kuralıyla da üst yargı yerlerine başvuru olanağı kısıtlanmaktadır. Oysa büyük tutarlara ulaşabileceği anlaşılan paracezalarına ilişkin bir sınırlama, yani alt ve üst sınırlar belirtilmeden tümü için üst yargı yolunu kapamak, yargısal denetiminin etkinliğini ortadan kaldıracak ve bireylere verilen yargı güvencesini daraltacaktır. Üst mahkemelerin ya da temyiz yerinin yasaya kattığı "kanun yolları" adıyla tanımlanan hukuksal kurum, yargı güvencesinin ve yargı yolunun tam anlamıyla gerçekleşmesinin aracıdır. İdari yargıda bölge idare mahkemelerine yapılan "itiraz" ile Danıştay'a götürülen "temyiz" istemleri, yasal yollarınuygulama biçimi olup, miktarla çizilen görev nedeniyle iş yükünü artırıcı bir boyutun tek nedenleri de olamaz. Kaldı ki, para cezaları bir ayrıma bağlanmadan ilk derece mahkeme kararlarının kesinliği kuralı getirilerek, sınırı belli işlere özgü bırakılmakda istenmemiştir. Böylece, üst yargı yerine inceleme olanağı bırakılmayıp sınırsız bir kesinleştirme kapsamına alan kuralın, iş yükünü azaltma amacından çıkılıp, yargı güvencesini ve güvenliğini azaltan, hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir nitelik taşıdığı açıktır. Konusu para cezaları da olsa, yargı kararı duraksama yaratan bir çizgi dışında kalmamalı, yüksek mahkemelerce ya da itiraz yerince de incelenen bir karar zenginliği ve olgunluğu taşımalıdır. Bu, hukuk devletinin yargıdan beklediği, kusuru en azaindirilmiş ürünlerle örülü kararlar ortamının gerçekleşmesinin vazgeçilmez bir temelidir.
Açıklanan nedenlerle, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 26. maddesinin ikinci paragrafının üçüncü cümlesinde sözü edilen sözcüklerle, son cümlenin Anayasanın 2, 36 ve 125. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varıldığından, 2949 sayılı Yasanın 28. maddesinde öngörülen belgelerle birlikte Anayasa Mahkemesine başvurulmasına 1.2.1996 gününde oybirliği ile karar verildi.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1996/13
Karar Sayısı : 1998/40
Karar Günü : 23.6.1998
R.G. Tarih-Sayı :24.05.2000-24058
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 7. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 23.2.1995 günlü, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 26. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü tümcesinde yer alan "... zaruret görülmeyen hallerde ..." sözcükleri ile aynı fıkranın "İtiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararlar kesindir" biçimindeki son tümcesinin Anayasa'nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Belediye Encümenince verilen para cezasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, Mahkeme, 4077 sayılı Yasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü tümcesinde yer alan "zaruret görülmeyen hallerde" sözcükleri ile "İtiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararlar kesindir" biçimindeki son tümcenin, Anayasa'ya aykırılığı savıyla doğrudan başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Kural
23.2.1995 günlü, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un iptali istenilen sözcükleri ve tümceyi içeren 26. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir :
"Bu Kanunda düzenlenen her türlü para cezası, idarî niteliktedir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz ve zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararlar kesindir."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2-"MADDE 36.- Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
3- "MADDE 125.- İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Selçuk TÜZÜN, Ahmet Necdet SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 26.3.1996 günü yapılan toplantıda, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine; Ahmet Necdet SEZER, Ali HÜNER ve Fulya KANTARCIOĞLU'nun "İtiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararlar kesindir" tümcesinin "bakılmakta olan davada uygulanacak kural olmadığından bu tümceye yönelik itirazın başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir" yolundaki karşıoyları ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen Yasa kuralı ile dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralı ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A-Uygulanacak Kural Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'ne itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlı tutulmuştur.
Uygulanan yasa kurallarından amaç, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan yahut tarafların istek ve savunmaları çerçevesinde bir karar vermek için ön planda tutulması gereken kurallardır.
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu dava, 4077 sayılı Yasa uyarınca belediye encümeni tarafından verilen para cezasına ilişkin işlemin iptali istemidir.
Dava sonuçlanmamış ve henüz temyiz aşamasına gelmemiştir. Bu nedenle, 26. maddenin ikinci fıkrasının itiraz konusu son tümcesi bakılmakta olan davada uygulanacak kural niteliğinde değildir. Bu tümceye yönelik itirazın Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Samia AKBULUT, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI ve Lütfi F. TUNCEL bu görüşe katılmamışlardır.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuran Mahkeme özetle, getirilen düzenlemede yer alan "zaruret görülmeyen hallerde" sözcüklerinin, yargıcın takdirini zorladığını hak arama özgürlüğünü, işlemin yargısal denetimini ve yargılama usulünü belirsiz hale getiren ve bunların tam anlamıyla gerçekleşmesini önleyen bir nitelik taşıdığını ve bu nedenle de hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığını ileri sürmüştür.
Anayasa'nın 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir", 125. maddesinde, "İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır"; denilmiş; 2. maddesinde de, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti idarenin, tüm eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu devlettir. Hukuk devletinin temel özelliği, devlet içinde tüm kamusal yaşamın ve yönetimin yargı denetimi altında olmasıdır. Bu nedenle, Anayasa idarî işlemlere ve eylemlere karşı yargı yolunu açık tutmuştur.
İdarî para cezaları, Yasa'nın açıkça izin verdiği durumlarda, idarenin yargı organına başvurmadan, uyguladığı malî nitelikli yaptırımlardır. 4077 sayılı Yasa'nın 11. ve 25. maddelerinde cezayı gerektiren eylemler, 26. maddenin birinci fıkrasında da bu cezaları vermeye yetkili idarî merciler belirtilmiştir. İtiraz konusu sözcüklerin yer aldığı ikinci fıkrada ise, bu cezalara karşı idare mahkemesine itiraz edilebileceği, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılacağı ve itiraz üzerine verilen kararların kesin olduğu açıklanmıştır.
Bu düzenlemeyle, 4077 sayılı Yasa uyarınca verilen idarî para cezalarına itiraz edilmesi durumunda ilke olarak idare mahkemesinin evrak üzerinde inceleme yaparak karar vermesi benimsenmiş, ancak zorunlu görülüyorsa duruşmaya da olanak tanınmıştır.
Böylece yargıç takdir yetkisini kullanarak davanın niteliğine ve somut olaylara göre kendisini sağlıklı sonuca ulaştıracağına inandığı inceleme yöntemlerinden birini seçecektir. Hukuksal gerçekliğe ulaşmak bu bağlamda yargıcın adil bir karar verebilmesine elverişli ortam yaratmak amacıyla getirildiği anlaşılan itiraz konusu düzenlemenin hak arama özgürlüğünü kısıtladığı ya da belirsiz hale getirdiği kabul edilemez.
Bu nedenlerle, duruşma yapılıp yapılmaması hususunun yargıcın takdirine bırakılmasının Anayasa'nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. ve hukuk devletine ilişkin 2. maddesi ile çelişen bir yönü de bulunmamaktadır.
Konunun Anayasa'nın 125. maddesiyle ilgisi görülmemiştir. İtirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ
23.2.1995 günlü, 4077 sayılı "Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun"un 26. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü tümcesinde yer alan "...zaruret görülmeyen hallerde..." sözcüklerinin, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 23.6.1998 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Ahmet Necdet SEZER
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Samia AKBULUT
Yalçın ACARGÜN
Mustafa BUMİN
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Lütfi F. TUNCEL
Fulya KANTARCIOĞLU
Mahir Can ILICAK
Rüştü SÖNMEZ