"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"...Uygulanması istenilen TCK.nun 258. maddesinin 3. fıkrası Ceza Kanunumuzun Devlet idaresi aleyhine işlenen cürümler bap'ını hükümete karşı şiddet veya mukavemet ve Kanunlara muhalefeti düzenleyen 8. faslında yer almıştır.
Bu hükümle Kanun koyucu bir kimsenin memura cebir ve şiddet veya tehdit ile mukavemet etmesini ve bu eylemini de kendisini veya akrabasını hapis veya tevkiften kurtarmak maksadıyla işlenmesi halini cezayı hafifletici bir mazeret sebebi olarak saymıştır. Bu hükmün gerekçesi olarak da öğretide "İnsanların kendilerinin ve yakınlarının özgürlüğünü koruma içgüdüsü" olarak gösterilmiş bulunmaktadır.
Cezalandırma Devlete özgü bir hak ve yetkidir. Bu alandaki Devlet egemenliğinin sınırıda Anayasalarca belirlenmektedir. Anayasamızın 17. ve 38. maddelerinde söz konusu egemenliği sınırlayan ilke ve esaslar "Kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.", "Kimse işlediği zaman yürürlükte bulunan Kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.", "Cezalar ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.", "Kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.", "Genel müsadere cezası verilemez", "Ceza sorumluluğu şahsidir." biçiminde belirtilmiştir. Bu sınırlama ve ilkeler ışığında hangi fiillerin suç sayılacağı ne tür ceza ile cezalandırılacağını, hangi hallerin cezadan bağışıklığı gerektirdiğini, ne gibi hallerde cezanın arttırılacağı ya da hafifletileceğini ve hangi ceza tedbirlerinin alınacağını saptamak kanun koyucunun değerlendirilmesine bırakılmıştır.
Kişiye ceza verme hakkının özünü, adaletle sınırlandırılmış toplumsal yarar düşüncesi oluşturur. Bunun doğal sonucu olarak Kanun koyucu bir düzenlemeye giderken, kamu yararını en az kişi yararı kadar düşünmek ve gözetmek ve aralarında adaletli bir denge kurmak zorundadır.
Hafifletici mazeret sebeplerinin kabul edilebilmesi için faili mazur gösterecek ve kusurunun derecesini azaltacak kimi durumların ve özelliklerin bulunması gerekir. Oysa üzerine atılı suç nedeniyle hakkında tutuklama kararı verilmiş veya kesin hüküm giymiş olan kişilerin kendilerini veya aynı durumdaki akrabalarını hapis ya da tutuklanmaktan kurtarmak maksadıyla görevli memura cebir ve şiddet veya tehditle karşı koymalarında, eylemlerini mazur gösterecek ve kusurun derecesini azaltacak bir durumun veya özelliğin bulunduğunu öne sürmek mümkün değildir. Çünkü suç işleyeni ya da hüküm giyeni yakalayarak gerekli yasal işlemleri yerine getirmek ve böylece bozulan düzeni iade etmek Hukuk Devletinin başta gelen ödevlerindendir. Sanık ya da hükümlünün, görevli memura cebir, şiddet veya tehditle karşı koymasının kendisi veya akrabasının özgürlüğünü korumak içgüdüsüne bağlamak suretiyle cezayı hafifletici bir neden olarak değerlendirmek, Hukuk Devleti ilkesinin amacına ters düştüğü kadar Ceza Hukukunun temel kuralları ile de çelişir. Hukukun temel ilkelerine ve ceza kurallarına ters düşen bir kanun hükmünün aynı zamanda Anayasa'ya da aykırı olacağına kuşku yoktur. Kişinin cezasının indirilmesi, hafifletilmesi eyleminde kendini haklı gösterecek oluşlar ve durumdaki özelliklere bağlıdır. Böyle bir nedene bağlı bulunmayan, pişmanlıktan veya düzelme belirtisinden kaynaklanmayan, tersine güçlük çıkaran ve saldırıda bulunan kimsenin yasal indirimden yararlanması aykırılıktır. Yasadan kaçarken ya da yasaya karşı gelirken yasal hoşgörünün işletilmesi yasal bir aykırılığı belirtmektedir.
Türk Ceza Kanunu'nun 258. maddesinin 3 üncü fıkrası aynı suçu işleyenler arasında haklı bir nedene dayanmayan bir ayrıcalıkta yaratmaktadır. TCK.nun 258. maddesinin 1. ve 2. fıkralarındaki mukavemet suçunu daha önce başka bir suç işlemeyen ve dolayısı ile kendisini veya akrabasını hapis veya tevkiften kurtarmak maksadıyla değil de başka bir maksatla işleyen kişi 3. fıkradaki indirimden yararlanmadığı halde, daha önce suç işlemiş veya hüküm giymiş olan kişiler bu indirimden yararlanmaktadırlar. Böylece aynı suç için getirilen farklı uygulamanın haklı, yerinde ve hukuken savunulabilen bir nedene de dayanmadığı ortaya çıkmaktadır. TCK.nun 258. maddesinin 3 üncü fıkrasının kendisini veya akrabasını hapis veya tevkiften kurtarmak maksadıyla memura mukavemet suçunu işleyen herkes hakkında uygulanma olanağının bulunması, belirtilen aykırılığı ortadan kaldırmaz. 258. maddenin tümü göz önüne alındığında anılan fıkranın aynı suçu işleyenler arasında haklı bir nedene dayanmayan bir ayrıcalık yarattığı ve böylece Anayasa'nın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırı bulduğumuzdan;
Bu gerekçelerle iddia makamının talebi ciddi bulunmuş olup TCK.nun 258 inci maddesinin 3. fıkrasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına dair aşağıdaki gibi karar verilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Talep gibi: 1. İddia makamının Türk Ceza Kanunu'nun 258 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırılık iddiası ciddi bulunarak Anayasamızın 152/1 maddesi gereğince Türk Ceza Kanunu'nun 258 inci maddesinin 3 üncü fıkrasındaki "Eğer fiil kendisini veya akrabasını hapis veya tevkiften kurtarmak maksadıyla vaki olmuşsa 1 inci fıkradaki hal için 2 aydan 6 aya, 2 nci fıkrada yazılı hal için 4 aydan 1 seneye kadar hapis cezası verilir." hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına,...""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1997/32
Karar Sayısı : 1998/25
Karar Günü : 26.5.1998
Resmi Gazete tarih/sayı: 11.03.2003/25045
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Vezirköprü Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 258. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa'nın 10. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Orman kesme suçundan suçüstü yakalanan sanığın görevli orman muhafaza memuruna elindeki balta ile mukavemette bulunduğu ve hakaret ettiği savıyla eylemine uyan TCK'nun 258/1-3, 266/1 ve 71. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasını görmekte olan mahkeme, TCK.nun 258. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki cumhuriyet savcısının savını ciddi bularak iptali istemiyle başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, iptali istenen üçüncü fıkrayı da içeren 258. maddesi şöyledir:
"Madde 258- (Değişik: 9/7/1953 -6123/1 md.)
Bir memura veya ona yardım edenlere memuriyetine ait vazifeleri ifa sırasında cebir ve şiddet veya tehdit ile mukavemet eden kimse altı aydan iki seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(Değişik: 7/6/1979 - 2245/6 md.) Eylem silahla bir kişi tarafından işlenmişse iki yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Eylemin iki veya daha çok silahlı kişiler tarafından veya silahsız olsa bile toplanmış beşten çok kişiler tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır.
Eğer fiil, kendisini veya akrabasını hapis veya tevkiften kurtarmak maksadiyle vâki olmuşsa birinci fıkradaki hal için iki aydan altı aya, ikinci fıkrada yazılı hal için dört aydan bir seneye kadar hapis cezası verilir.
Eğer memur haiz olduğu salâhiyet hududunu tecavüz ederek veya keyfi hareketlerle bu muameleye sebebiyet vermiş ise fail hakkında geçen maddelerdeki ceza dörtte bire kadar indirileceği gibi icabına göre ceza büsbütün de kaldırılabilir.
254, 255, 256 ve 257 nci maddelerle yukarıki fıkralarda yazılı fiiller, İcra Vekilleri Heyetinden bir vekil aleyhinde işlenirse tâyin edilecek ceza yarı nispette artırılarak hükmolunur."
B- Dayanılan Anayasa Kuralı
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralı şöyledir:
"MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Selçuk TÜZÜN, Ahmet Necdet SEZER, Samia AKBULUT, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 25.3.1997 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, sınırlama sorununun bu evrede ele alınmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralı, bunlarla ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra herhangi bir sınırlamaya gerek görülmeden gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuran Mahkeme, aynı suçu işleyenler arasında farklılık yaratıldığını belirterek itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
TCK'nun 258. maddesinin birinci fıkrasında, bir memur veya ona yardım edenlere, görevlerini yapmakta oldukları bir sırada cebir, şiddet veya tehdit kullanarak direnen kişilerin cezalandırılması öngörülmüştür. İtiraz konusu üçüncü fıkrada ise, bu eylemin kendisini veya akrabalarını tutuklanmaktan, hapse girmekten kurtarmak amacıyla gerçekleştirilmesi cezayı azaltıcı özel bir neden olarak gösterilmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." denilmektedir.
Yasa önünde eşitlik herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep aykırılığı gözetilemez ve bu nedenlerle eşitsizlik yaratılamaz. Bu ilke, birbirleriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Aynı hukuki durumda bulunanlardan kimileri için farklı kurallar uygulanmasını haklı gösterecek nedenler anlaşılabilir, amaçla ilgili, makul ve adil olması ölçütleriyle hukuksal biçim ve içerik kazanmaktadır. Getirilen düzenleme herhangi bir biçimde, birbirini tamamlayan, doğrulayan ve güçlendiren bu üç ölçütten birine uymuyorsa, eşitlik ilkesine aykırılık vardır. Çünkü, eşitliği bozduğu ileri sürülen kural, haklı bir nedene dayanmamaktadır.
TCK.nun devlet idaresi aleyhinde işlenen cürümler başlıklı 3. babının, hükümete karşı şiddet veya mukavemet ve kanunlara muhalefet başlıklı 8. faslında yer alan 258. maddesiyle, devletin meşru güçlerine karşı gelinmesinin önlenmesi ve devlet otoritesinin sağlanması amaçlanmıştır.
Madde de öngörülen indirim nedeninin, kişinin kendisinin veya akrabasının özgürlüğünü koruma içgüdüsünden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Çağdaş demokratik toplumlar, içgüdüleri ile hareket eden bireyler yerine eğitilmiş, yasalara saygılı özgür bireylerden oluşur. Eğitim ve ceza tehdidiyle bastırılması gereken kimi içgüdülerin indirim nedeni sayılması çağdaş demokratik toplum gereğiyle bağdaşmaz.
Devlet güçlerinin hukuk düzeninden kaynaklanan yetkilerini kullanırken kendilerine karşı meşru savunma kuralları uygulanamayacağına ve görevlilerin yetkilerini aşmaları veya keyfi davranışlarda bulunmaları halinde cezada indirimin yapılabileceği, gerektiğinde cezanın büsbütün kaldırılabileceği gerçeği karşısında itiraz konusu kuralla ayrıca cezada indirim yapılmasının haklı nedenlere dayandığı söylenemez.
Öte yandan, TCK.nun 260. maddesinde yaptırıma bağlanan cebir, şiddet ve tehdit olmaksızın kanun ve nizam kurallarından birinin yerine getirilmesine direnme eyleminde, kendisini bile tevkif veya hapisten kurtarmak amacıyla işlenmiş olması halinde herhangi bir ceza indirimi öngörülmezken, daha ağır cezayı gerektiren TCK'nun 258. maddesinde aynı saikin indirim nedeni sayılması karşısında farklı düzenlemenin adil olduğu kabul edilemez.
Bu nedenle aynı konumda bulunan kişilerin farklı kurallara bağlı tutulmaları, Anayasa'nın 10. maddesine aykırıdır. Kuralın iptali gerekir.
Bu görüşlere Ahmet Necdet SEZER, Samia AKBULUT, Haşim KILIÇ ve Sacit ADALI katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
1.3.1926 günlü, 765 sayılı "Türk Ceza Kanunu"nun 258. maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Ahmet Necdet SEZER, Samia AKBULUT, Haşim KILIÇ ile Sacit ADALI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 26.5.1998 gününde karar verildi.
Başkan
Ahmet Necdet SEZER
Üye
Samia AKBULUT
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN
Mustafa BUMİN
Sacit ADALI
Lütfi F. TUNCEL
Mustafa YAKUPOĞLU
Fulya KANTARCIOĞLU
Aysel PEKİNER
Mahir Can ILICAK
KARŞIOY GEREKÇESİ
TCK'nun 258. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında görevli memura mukavemet suçunu işleyenlere verilecek cezalar belirlenmiş, iptali istenen üçüncü fıkrasında ise, memura mukavemet suçunu kendisi veya akrabasını hapis veya tevkiften kurtarmak gibi bir saikle işlemiş olanlara birinci ve ikinci fıkralarda öngörülen cezaların indirilerek uygulanması kurala bağlanmıştır.
TCK'nun 258. maddesinin itiraz konusu üçüncü fıkrasında birinci ve ikinci fıkralara göre verilen cezaların hafifletici nedenleri belirtilmiştir. Ceza Hukuku öğretisinde bu kuralın amacı, insanların özgürlüklerini koruma içgüdüsüne yasakoyucunun cezayı azaltıcı bir etki tanıma isteği olarak açıklanmıştır. Türk Ceza Yasası'nın kimi maddelerinde aynı amaca yönelik cezalandırma yöntemi ve hafifletici nedenler bulunmaktadır. Cürüm işleyenleri saklamak ve delilleri yok etmek suçlarını usul veya füru, karı veya koca, yahut kardeş yararına işleyen kimseye ceza verilmeyeceğini öngören 296. maddenin son fıkrası ile yalan yere şahadet suçlarına teşvik ve tahrikte sanığın veya sanık yararına bu suçu işlemiş olan akrabanın belli koşullarda cezalarını hafifleten 292. madde hükümleri temelde aynı düşünce ve amacın sağlanmasını gerçekleştirmek için konulmuş kurallardır.
Cezalandırma Devlete özgü bir hak ve yetkidir. Devletin bu egemenliğinin sınırları da Anayasalarda belirlenmiştir. İnsan onuruyla bağdaşmayan cezaların verilemeyeceği, kimsenin işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamayacağı, ceza sorumluluğunun şahsiliği gibi ilkeler söz konusu sınırların örnekleridir.
Buna göre, ne gibi fiillerin suç sayılacağı, ne tür ceza verileceği, hangi hallerde cezanın ağırlaştırılacağı ya da hafifletileceği Anayasal ilkelerin sınırları içinde Yasakoyucunun değerlendirmesi ve takdirine bırakılmıştır.
TCK'nun 258. maddesinin üçüncü fıkrasında, birinci ve ikinci fıkralarına göre farklı bir yaklaşım söz konusudur. Ülke koşullarına göre belirlenen memur ve halk ilişkileri, toplumsal karakter, memura karşı direnmeye iten sebep, insanların özgürlüklerini içgüdüsel olarak koruma eğilimleri gibi nedenlerle getirilmiş olan üçüncü fıkranın eşitlik ilkesine aykırı bir yönü bulunmadığından çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.