ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1996/51
Karar Sayısı : 1998/17
Karar Günü : 13.5.1998
R.G. Tarih-Sayı :29.05.1999-23709
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 7. İdare
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 5434 sayılı T.C.
Emekli Sandığı Kanunu'na 4.4.1995 günlü, 4104 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle
eklenen "Geçici Madde 201"in Anayasa'nın Başlangıç hükümleri ile 2.,
10., 11. ve 153. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'na 4104 sayılı Yasa'yla
eklenen geçici 201. madde uyarınca yapılan ödemelerin durdurulması isteminin
reddine ilişkin Emekli Sandığı işleminin iptali için açılan davada, Mahkeme,
davacının Anayasa'ya aykırılık itirazını ciddi bularak kuralın iptali için
başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralı
4104 sayılı Yasa ile 5434 sayılı Yasa'ya eklenen itiraz konusu
Geçici Madde 201 şöyledir:
"31 Aralık 1994 tarihinden önce, 7.5.1986 tarihli ve 3284,
21.4.1988 tarihli ve 3430, 26.10.1990 tarihli ve 3671, 3.12.1992 tarihli ve
3855 sayılı kanunlarda yer alan hükümlerle, diğer kanunlarda öngörülen
düzenlemeler uyarınca, kendilerine veya dul ve yetimlerine bağlanmış bulunan
aylık ve sair tazminatlarla, bunların diğer özlük, sağlık ve sosyal haklarına
ilişkin olarak yapılmış bulunan her türlü işlem ve tahsisler geçerli olduğu
gibi bu kanunların uygulamasından doğmuş olan haklar ve bağlanmış bulunan aylık
ve tazminatlar kazanılmış hak olarak saklı olup, ilgilileri hakkında
uygulanmasına ve bağlanmış bulunan emekli, dul ve yetim aylık, tazminat ve sair
haklarının ödenmesine devam edilir.
Birinci fıkra kapsamında bulunan aylık ve sair hak ve
tazminatların tahsis ve bağlanmasına ilişkin her türlü işlemler, 31.12.1994
tarihinden önce veya sonra ölenlerin dul ve yetimleri bakımından da geçerli ve
ilgililerinin bu madde ve kanundan doğmuş kazanılmış hakları saklı olup, dul ve
yetim aylıkları bu Kanundaki oranlar dahilinde bağlanır ve sair özlük, sağlık
ve sosyal haklarının sağlanmasına da devam olunur."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3- "MADDE 11.- Anayasa hükümleri,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
4- "MADDE 153.- Anayasa Mahkemesinin
kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih,
kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukukî boşluğu
dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör
ÖZDEN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER,
Lütfi F. TUNCEL, Mustafa YAKUPOĞLU, Nurettin TURAN, Fulya KANTARCIOĞLU ve Aysel
PEKİNER'in katılımlarıyla 3.9.1996 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, itiraz
konusu Yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve
öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
4104 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5434 sayılı Emekli Sandığı
Kanunu'na eklenen Geçici 201. maddenin birinci fıkrasına göre, 31.12.1994
tarihinden önce 7.5.1986 tarihli ve 3284, 21.4.1988 tarihli ve 3430, 26.10.1990
tarihli ve 3671, 3.12.1992 tarihli ve 3855 sayılı kanunlarda yer alan
hükümlerle, diğer kanunlarda öngörülen düzenlemeler uyarınca kendilerine veya
dul ve yetimlerine bağlanmış bulunan aylık ve sair tazminatlarla, bunların
diğer özlük, sağlık ve sosyal haklarına ilişkin olarak yapılmış bulunan
her türlü işlem ve tahsisler geçerli olduğu gibi bu kanunların uygulamasından
doğmuş olan haklar ve bağlanmış bulunan aylık ve tazminatlar, kazanılmış hak
olarak saklı olup, ilgilileri hakkında uygulanmasına ve bağlanmış bulunan
emekli, dul ve yetim aylık, tazminat ve sair haklarının ödenmesine devam
edilmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre de, birinci fıkra kapsamında
bulunan aylık ve sair hak ve tazminatların tahsis ve bağlanmasına ilişkin her
türlü işlemlerin 31.12.1994 tarihinden önce veya sonra ölenlerin dul ve
yetimleri bakımından da geçerli ve ilgililerin bu madde ve kanundan doğmuş
kazanılmış hakları saklı olup, dul ve yetim aylıkları bu Kanundaki oranlar
dahilinde bağlanmakta ve sair özlük, sağlık ve sosyal haklarının sağlanmasına
da devam olunmaktadır.
Bu düzenlemeyle, birinci fıkrada belirtilen yasalarla sağlanan
hakların, devamı sağlanmış, 31.12.1994 tarihinden önce veya sonra ölenlerin dul
ve yetimleri için de aynı hakların geçerliliği ve kazanılmış hak olarak devamı
kabul edilmiştir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Mahkeme, Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına göre, yasama
organının Anayasa Mahkemesi kararında açıklanan gerekçeleri gözönünde
bulundurması gerektiğini, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen bir konuda
aynı içerik ve nitelikte bir yasa çıkarılamayacağından, 4104 sayılı Kanun'un 2.
maddesiyle 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'na eklenen geçici 201.
maddenin Anayasa'nın Başlangıç hükümleri ile 2., 10., 11. ve 153. maddelerine
aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Bu kural gereğince, yasama organı
yapacağı düzenlemelerle daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi
kararlarını gözönünde bulundurmak, bu kararları etkisiz kılacak biçimde yasa
çıkarmamak, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar
yasalaştırmamak yükümlülüğündedir. Başta yasama organı olmak üzere yasama ve yürütme,
kararların yalnız sonuçları ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleri ile de
bağlıdır. Gerekçeleriyle birlikte kararlar, yasama işlemlerini değerlendirme
ölçütlerini içerirler ve yasama etkinliklerini yönlendirme işlevi de görürler.
Bu nedenle, yasama organı düzenlemelerde bulunurken, iptal edilen yasalara
ilişkin kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini de gözönünde
bulundurmak zorundadır. İptal edilen yasalarla, sözcükleri ayrı da olsa aynı
doğrultu, içerik ya da nitelikte yeni yasa çıkarılması, Anayasa'nın 153.
maddesine aykırılık oluşturur.
Hukuk devletinde, yasama organını da kapsayacak biçimde devletin
bütün organları üzerinde, hukukun ve Anayasa'nın mutlak egemenliği vardır.
Yasakoyucu her zaman hukukun ve Anayasa'nın üstün kuralları ile bağlıdır.
Anayasal denetim bu amacı gerçekleştirmektedir. Bu nedenle de Anayasa Mahkemesi
kararlarının bağlayıcılığı ilkesine yer verilmiştir. Anayasa'ya aykırı
bulunarak iptal edilen kuralın yeniden yasalaşmasına Anayasa'nın
153. maddesinin son fıkrasındaki bağlayıcılık ilkesi engeldir. Yasama
organının, iptal edilen kuralın aynını veya benzerini yasalaştırması durumunda,
Anayasa Mahkemesi'nin etkinliği ortadan kaldırılarak yasaların yargısal
denetimi anlamını yitirir.
Bir yasa kuralının, Anayasa'nın 153. maddesine aykırılığından söz
edilebilmesi için, iptal edilen önceki kural ile "aynı" ya da
"benzer nitelikte" olması gerekir. Bunların saptanabilmesi ise
öncelikle, aralarında "özdeşlik", yani amaç, anlam ve kapsam yönlerinden
benzerlik olup olmadığının incelenmesine bağlıdır.
25.2.1966 günlü, 751 sayılı; 8.7.1971 günlü, 1425 sayılı;
25.12.1979 günlü, 2254 sayılı; 7.5.1986 günlü, 3284 sayılı; 21.4.1988 günlü,
3430 sayılı; 26.10.1990 günlü, 3671 sayılı; 3.12.1992 günlü, 3855 sayılı;
24.11.1994 günlü, 4049 sayılı Yasalarla TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan
Bakanlara, T.C. Emekli Sandığı'nın diğer iştirakçilerinden farklı kurallar
getirilmiş ancak, bunlar Anayasa'ya aykırı görülerek iptal edilmiştir.
31.12.1994 tarihinden önce, kimi yasalarda yer alan kurallara
göre, yasama organı üyelerinin kendilerine veya dul ve yetimlerine bağlanan
aylık ve tazminatlarla, bunların özlük, sağlık ve sosyal haklarına ilişkin
olarak yapılan her türlü işlem ve tahsislerin geçerli olduğu, bağlanan
aylıklarla, hak ve tazminatların kazanılmış hak olarak saklı tutulacağı ve
bunların ödenmesine devam edileceği, bunların 31.12.1994 tarihinden önce veya
sonra ölenlerin dul ve yetimleri için de geçerli olacağı ve Yasa'da belirtilen
oranların esas alınacağı ve diğer özlük, sağlık ve sosyal haklarının da
sağlanmasına devam olunacağı öngörülmüştür. Böylece, yukarıda değinildiği gibi,
Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen 3284, 3430, 3671, 3855 ve 4049 sayılı
Yasalarla düzenlenen her türlü işlem ve tahsislerin geçerli olduğu
belirtilerek bunlardan yararlananlar için kazanılmış hak statüsü getirilmek
istenilmiştir. Oysa, bir kuralın, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptali, yeni bir
hukuksal durum doğurur, uygulama da bu yeni duruma göre devam eder. Anayasa
Mahkemesi kararıyla Anayasa'ya aykırılığı saptanan bir yasadan doğan hakların
yeni bir yasa çıkarılarak sürdürülmesi olanaksızdır. İtiraz konusu kural da
olduğu gibi "kazanılmış hak olarak saklı" ibaresinin yer alması
"kazanılmış hak" oluşturmaz.
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve Anayasa'nın
üstünlüğü ilkesi karşısında, iptal edilen bir kurala yeni bir yasa ile geçerlik
kazandırılamaz. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarının etkisini ortadan
kaldırmaya yönelik bir düzenleme olduğu kuşkusuz olan itiraz konusu kural,
iptal edilen kurallarla teknik, içerik ve kapsam yönünden özdeştir.
Bu nedenlerle, T.C. Emekli Sandığı Kanunu'na 4104 sayılı Yasa ile
eklenen geçici 201. madde Anayasa'nın 153. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Mustafa YAKUPOĞLU ve Fulya KANTARCIOĞLU
bu görüşe katılmamışlardır.
Anayasa'nın 153. maddesine göre incelenen itiraz konusu kuralın
Anayasa'nın 2., 10. ve 11. maddeleri yönünden incelenmesine gerek
görülmemiştir.
VI - SONUÇ
4.4.1995 günlü, 4104 sayılı "T.C. Emekli Sandığı Kanununun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna İki Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun"un 2. maddesiyle 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'na
eklenen "Geçici Madde 201"in Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Mustafa YAKUPOĞLU ile Fulya KANTARCIOĞLU'nun
"Madde ile getirilen düzenlemenin yok hükmünde olduğu" yolundaki
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 13.5.1998 gününde karar
verildi.
Başkan
Ahmet Necdet
SEZER
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Mustafa
YAKUPOĞLU
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Aysel PEKİNER
|
Üye
Mahir Can
ILICAK
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
4.4.1995 günlü, 4104 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna İki Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun'un 2. maddesiyle 8.6.1949 günlü ve 5434 sayılı Emekli Sandığı
Kanunu'na eklenen Geçici 201 Maddede,
"31 Aralık 1994 tarihinden önce, 7.5.1986 tarihli ve 3284,
21.4.1988 tarihli ve 3430, 26.10.1990 tarihli ve 3671, 3.12.1992 tarihli ve
3855 sayılı kanunlarda yer alan hükümlerle, diğer kanunlarda öngörülen
düzenlemeler uyarınca, kendilerine veya dul ve yetimlerine bağlanmış bulunan
aylık ve sair tazminatlarla, bunların diğer özlük, sağlık ve sosyal haklarına
ilişkin olarak yapılmış bulunan her türlü işlem ve tahsisler geçerli olduğu
gibi bu kanunların uygulanmasından doğmuş olan haklar ve bağlanmış bulunan
aylık ve tazminatlar kazanılmış hak olarak saklı olup, ilgilileri hakkında
uygulanmasına ve bağlanmış bulunan emekli, dul ve yetim aylık, tazminat ve sair
haklarının ödenmesine devam edilir.
Birinci fıkra kapsamında bulunan aylık ve sair hak ve
tazminatların tahsis ve bağlanmasına ilişkin her türlü işlemler, 31.12.1994
tarihinden önce veya sonra ölenlerin dul ve yetimleri bakımından da geçerli ve
ilgililerinin bu madde ve kanundan doğmuş kazanılmış hakları saklı olup, dul ve
yetim aylıkları ve kanundaki oranlar dahilinde bağlanır ve sair özlük, sağlık
ve sosyal haklarının sağlanmasına da devam olunur."
denilmektedir.
Maddenin ilk fıkrasında, 31.12.1994 gününden önce, 3284, 3430,
3671 ve 3855 sayılı yasalarda yer alan hükümlerle diğer kanunlarda öngörülen
düzenlemeler uyarınca milletvekillerinin kendilerine veya dul ve yetimlerine
bağlanmış olan aylık ve sair tazminatlarla bunların diğer özlük hakları ile
sağlık ve sosyal haklarına ilişkin olarak yapılmış olan her türlü işlem ve
tahsislerin geçerli olduğu belirtilmiş, ayrıca bu kanunların uygulanmasından
doğmuş olan her türlü hakkın, kazanılmış hak olduğu kabul edilerek bunların
geçerliliğini sürdüreceği kurala bağlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasıyla da
aynı hukuksal durumun, 31.12.1994'den önce veya sonra ölenlerle dul ve
yetimleri için de geçerli olmasını sağlayacak bir düzenleme getirilmiştir.
İlk fıkrada sayılan yasaların, Yasama Meclisi Üyeleri ile dul ve
yetimlerinin özlük hakları ile sağlık ve sosyal haklarına ilişkin kimi
kuralları Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarıyla iptal edilmiştir. İtiraz
konusu 201. madde ile bu iptal kararlarına konu olan ilgili yasa kurallarının
sağladığı olanakların korunması ve sürdürülmesine olur verilirken, kazanılmış
hak ilkesine de hukuksal tanımı ile bağdaşmayan bir anlam ve içerik
kazandırılmıştır. Gerçekten, bir hakkın kazanılmış hak olarak
nitelendirilebilmesi için, öncelikle hukuka uygun olarak elde edilmiş olması
gerekir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi'nin 12.12.1989 günlü, E. 1989/11, K.
1989/49 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi Anayasa'ya aykırı olduğu
Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanan bir yasaya dayanılarak elde edilen hak,
ileriye yönelik kazanılmış hak olarak nitelendirilemez. Ayrıca personel
hukukunda kişinin bulunduğu statü kazanılmış hak oluşturmayacağından belli
görevler karşılığı ödenen aylık, tazminat gibi ödentilerde değişiklik yapan
objektif düzenleyici kuralların kazanılmış hak kavramına dayanılarak hukuka
aykırılığının ileri sürülmesi olanaklı değildir.
İtiraz konusu düzenleme ile Anayasa Mahkemesi'nin konuya ilişkin
iptal kararlarının geçersiz hale getirilmesi, Anayasa'nın Anayasa Mahkemesi
kararlarının bağlayıcılığı ilkesini düzenleyen 153. maddesi ile erkler ayrılığı
ilkesi yönünden de önemli sonuçlar doğurmaktadır.
Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında "Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez" denilerek genel olarak mahkeme kararlarının bağlayıcılığı
ilkesine yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararları yönünden bu genel
ilke yeterli görülmemiş özel bir düzenleme getirilerek 153. maddenin son
fıkrasında "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar" denilmiştir. Birçok kararda belirtildiği gibi bu
kural, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırı bularak iptal ettiği bir konuda
aynı kapsam, içerik ve nitelikte yeni bir yasa çıkarılmamasını zorunlu kılar.
Yine aynı kural uyarınca, yasama organının, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya
aykırı görerek iptal ettiği bir kuralın aynını veya değişik ifadelerle
benzerini yasalaştırmaması gerekir.
Anayasa Mahkemesi, Yasama Organı Üyeleri ve dışarıdan atanan
bakanların özlük hakları ile sağlık ve sosyal haklarına ilişkin ayrıcalıklı
düzenlemeler içeren 3284, 3430, 3671, 3855 ve 4049 sayılı yasaların ilgili
kurallarını iptal etmiştir. Bunlardan 3.12.1992 günlü, 3855 sayılı Yasa'nın 6.
maddesinin ikinci tümcesi, daha önce verilen iptal kararlarını sonuçsuz
bıraktığı bu nedenle de Anayasa'nın 153. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle
28.12.1994 günlü, E. 1994/59, K. 1994/83 sayılı kararla iptal edilmiştir. İptal
gerekçesi beklenmeden, kuralın iptal edildiğinin duyulmasından sonra vakit
geçirilmeden aynı kapsam, içerik ve nitelikte yeni bir kuralın yasalaştırılması
ve iptal edilen tüm yasa kurallarıyla sağlanmış olan haklara doğdukları andan
itibaren geçerlilik tanınması ve itiraz konusu kuralla ilgili başvuru, inceleme
aşamasındayken bunun iptal olasılığına karşı aynı hakları güvenceye alan
3.4.1997 günlü, 4234 sayılı Yasa'nın çıkarılmış olması yalnız Anayasa'nın 153.
maddesinin son fıkrasına açık bir aykırılık olarak değerlendirilemez. Bu aynı
zamanda yasakoyucunun Anayasa'yı ihlâl iradesinin ve konudaki
kararlılığının çok belirgin bir göstergesidir.
Anayasa Mahkemesi kararlarının bir yasama tasarrufu ile geçersiz
kılınmasının bir diğer sonucu da bunun açık bir fonksiyon gasbına yol
açmasıdır. Bu durum, "Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu" görüşünün
benimsendiği Anayasa'nın Başlangıç'ında dile getirilen erkler ayrılığı ilkesine
de açık bir aykırılık oluşturmaktadır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kuralların
kimi kişisel yararlar gözetilerek yeniden yasalaştırılması yasama yetkisinin
kötüye kullanılması anlamına gelir.
Bilindiği gibi, özel hukukta ve kamu hukukunda bir işlemin hukuka
uygun sayılabilmesi için maddî ve hukukî ögeleriyle birlikte konusunun da
hukuka uygun olması, başka bir anlatımla yasaların emredici kurallarına
aykırılık oluşturmaması gerekir. Bu koşulları taşımayan bir işleme hukuk
alanında geçerlilik tanınamaz. Anayasa hukuku alanında ise Anayasa'yı ihlâl
iradesi ve fonksiyon gasbının bir yasama işleminin yetki ögesinde ağır ve açık
bir sakatlık hali oluşturduğunda duraksamaya yer yoktur. Bu durumun kamu
hukukundaki yaptırımı ise söz konusu yasama işleminin "iptal"
edilmesi değil "yok" hükmünde sayılmasıdır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kuralın "yok"
hükmünde olduğuna karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne
katılmıyoruz.
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa
YAKUPOĞLU
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
DEĞİŞİK GEREKÇE YAZISI
4104 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı
Kanunu'na eklenen Geçici Madde 201 ile, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen
3284, 3430, 3671, 3855 sayılı kanunlardaki kurallar aynen kabul edilmiş ve
hatta benzer düzenlemeleri içeren 4049 sayılı Kanun'un iptal olasılığı da
gözetilerek bu Kanun'un iptali için Ankara 5 Nolu İdare Mahkemesi'nce yapılan
başvuru sonuçlanmadan dava konusu Kanun yürürlüğe konulmuştur.
Anayasa Mahkemesi'nce aynı kuralları içeren beş ayrı yasa için
verilen iptal kararları gözetilmeden iptal kararlarını etkisiz hale getirecek
biçimde yeni yasal düzenleme yapılmıştır. İptali istenen 4104 sayılı Kanun'un
2. maddesi ile getirilen kurallar da Anayasa Mahkemesi'nce verilen iptal
kararlarına direnme niteliğindedir.
Dava konusu Kanun bu haliyle sadece Anayasa'nın 153. maddesine
aykırı olmayıp, aşağıda açıklanan nedenlerle yok hükmündedir.
Anayasa yapısında örneği bulunmamakla beraber özel hukuk kamu
hukukunda yokluk hallerine zaman zaman rastlanmaktadır.
Bir işlemin geçerli olabilmesi için asli ve tamamlayıcı unsurları
taşıması gerekir. Bu unsurlardan birisinin bulunmaması işlemi sakat duruma
getirir. Bir işlemin tamamlayıcı unsurlarındaki noksanlıklar da bu işlemi
değişik derecelerde sakatlar. Tamamlayıcı unsurlardaki noksanlar nedeniyle
sakat olan idari işlemler usulüne uygun biçimde idarece geri alınıncaya veya
aleyhine açılan bir dava sonucu idare mahkemesince iptal edilinceye kadar hukuk
alemindeki yürürlüğünü sürdürür. Başka bir deyişle bu tür idari işlemler iptal
edilinceye kadar hukuka uygunluk karinesinden yararlanarak yürürlükte kalır.
Ancak, bir idarî işlemin asli unsurlarda noksanlık varsa, bu durum, işlemin
"yok" sayılmasına neden olur. Böyle bir işlemin yokluğunun
saptanabilmesi için herkes dava açabileceği gibi, davanın açılabilmesi herhangi
bir süreye de tabi değildir. Yokluk hali, işlemi alındığı tarihten itibaren
hükümsüz kılar ve uyuşmazlık halinde hakim, işlemin yokluğunu saptamakla
yetinir ve ayrıca işlemin iptali yolunda herhangi bir hüküm vermez. Yokluk
halinin varlığı bir bakıma eylemsel (fiili) durumu ifade eder.
İdari yargıda aleyhine iptal davası açılan her işlem, yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılığı bulunup
bulunmadığı yönünden incelenir. Bu aykırılıklardan birinin varlığı halinde
işlem sakatlanır. İdari yargıda "yokluk", idari işlemin dayandığı
unsurlar incelenerek saptanır. İdari yargıda yokluk halini gösteren iki durum
vardır ve bunlar işlemin yetkili kurum veya kişi yerine yetkisiz kişi ya da
kurumca alınmış olması (yetki gasbı) ile organlardan birinin diğerinin görev
alanına giren konularda karar almış (görev-fonksiyon gasbı)
olması halleridir. Bir özel hukuk tüzel kişisinin idare yerine geçerek
kamulaştırma kararı alması "yetki gasbı"na, valinin belediye
başkanına yasayla açıkça verilen bir yetkiyi kullanması ve belediye başkanı
adına karar alması da "görev gasbı"na örnek olarak gösterilebilir. Bu
iki halin dışında ayrıca biçim veya usul yönünden çok ağır ve açık sakatlıklar
da bir işlemin "yok" sayılmasına neden olabilmektedir. Danıştay'ın
incelemesinden geçirilmeden veya Cumhurbaşkanınca imzalanmadan bir tüzüğün
yürürlüğe konulmuş olması hali biçim yönünden işlemin yok sayılmasına neden
olacak örneği teşkil etmektedir.
Gerek Fransız Danıştay'ı (Conseil D'Etat) ve gerekse Türk
Danıştay'ı bugüne kadar verdikleri pekçok kararlarında "yok"luğu
saptadıktan sonra kimi kez davanın reddine veya işlemin hükümsüzlüğüne, kimi
kez de karara yer olmadığına ya da işlemin iptaline karar vermişlerdir.
Hernekadar idari yargı yerlerince, idari işlemlerin "yok" hükmünde
olduğunun saptanmasından sonra işlemin hükümsüzlüğü belirtilerek yargılama
giderlerini de karşı tarafa yüklemek suretiyle davanın reddine karar verilmesi
en doğru yol ise de, uygulamada oluşacak kimi duraksamaların giderilmesi
amacıyla işlemin iptaline karar verilmiş olması hallerini de anlayışla
karşılamak gerekir.
İdari yargıdaki yokluk haline bu çok öz bakıştan sonra Anayasa
yargısında da yokluk haline ana hatlarıyla değinmek gerekir.
Yasama işlemleri de idari işlemler gibi, kurucu (asli) ve
tamamlayıcı (feri) unsurlardan oluşur. Kurucu (asli)
unsurlardaki yasama işleminin dayanağı "temel Anayasa
kuralları"dır. Temel nitelik arzetmeyen uyulması gerekli diğer
Anayasa kuralları da yasama işleminin tamamlayıcı unsurlarını oluşturur. Kurucu
(asli) unsurlardaki eksikliklerle Anayasa'ya açıkça
aykırılık durumunda yasama işlemi de "yok" kabul
edilebilir. Oysa tamamlayıcı unsurlardaki eksikliğin saptanması halinde
ise Anayasa Mahkemesi'nce yasama işleminin iptaline karar verilir.
Örneğin kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanılarak
TBMM'ce Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Yüksek Yargı Organları gibi Devletin
temel kurumlarına son verilmesi anayasal yetki gasbının tipik bir örneği olarak
gösterilebilir ve bu tür yasama tasarrufları "yok"lukla sakattır.
Anayasa Mahkemesi'nin 17.9.1992 günlü, Esas: 1992/26, Karar:
1992/48 sayılı kararında açıklandığı gibi, yönetim hukukundaki yokluk bir
hukuki işlemin hiç doğmamış, hukuk alemine çıkmamış sayılması sonucunu doğurur.
Anayasa yargısında yasama işlemlerinin yok sayılabilmesi ancak yetki ve görev
gasbı ya da çok ağır biçim eksikliğinin varlığı halinde olanaklıdır. Sözü
edilen Anayasa Mahkemesi kararından da anlaşılacağı gibi, Anayasa yargısında da
koşullarının varlığı halinde "yokluk hali" söz konusu olabilir ve bu
durumda yasama işlemi hiç doğmamış ve hukuk alemine çıkmamış sayılmalıdır.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, Anayasa
Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını,
gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bu kural uyarınca Anayasa'ya aykırı bulunarak
iptal edilen bir konuda aynı içerik ve nitelikte yeni bir yasa çıkarılmaması
gerekir. Yasama organı, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarından sonra aynı
konuda yeni bir yasa yaparken Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında açıklanan
gerekçeleri gözönünde bulundurmalıdır. Anayasa Mahkemesi kararlarına
uyma ve bu kararların gereğini yerine getirme yükümlülüğü hukuk devleti
olabilmenin temel göstergesidir.
Anayasa'nın 153. maddesine aykırılık, Anayasa Mahkemesi
kararlarını etkisiz kılmaya yönelik "ağır ihlal" halini oluşturur. Bu
ağır ihlal, mahkemece açıkça görülmekte ise, yasama işleminin yok sayılması
gerekir.
Bu hale göre, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı
ilkesine aykırılığı nedeniyle bir yasama işleminin yok sayılabilmesi için
Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen bir kuralla aynı veya özdeş nitelikte
başka bir kuralın yasalaştırılması ve böylece Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
biçimde Mahkeme kararının etkisiz duruma düşürüldüğünün Anayasa Mahkemesi'nce
saptanması gerekir. özellikle Anayasa Mahkemesi'nce Anayasa'nın 153. maddesine
aykırı bulunarak iptal edilen bir kuralın aynının yasalaştırılması
halinde, Anayasa'ya "ağır aykırılık" ve "açıklık" koşulu
birlikte gerçekleşmiş olacağından yasama işleminin "yok"luğu söz
konudur. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi'nce işlemin yokluğu saptanarak
hükümsüzlüğüne karar verilmelidir.
İşlemin yokluğunun Anayasa Mahkemesi'nce saptanması halinde,
yasama işlemi hukuk alemine çıktığı andan itibaren "yok"
sayıldığından, bu yasa kuralına göre yapılan idari işlemler de kendiliğinden
yoklukla sakat olur ve ilgililer lehine hiçbir hak sağlamaz.
Başka bir anlatımla, Anayasa'nın 6. maddesinin üçüncü fıkrasının
son tümcesine göre, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan
Devlet yetkisi kullanamaz. Yasama da Anayasa'nın verdiği yetkilerle sınırlı
olmak üzere faaliyet gösterir ve işlemlerinde Anayasa'ya aykırı davranmama
çabası ve özeni içinde bulunmalıdır. Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
bulunarak iptal edilen bir yasanın aynının çıkartılması hususunda Anayasa'dan
alınmış bir yetkinin varlığından söz edilemez. Aksine, Anayasa'nın 153.
maddesine aykırı davranış Anayasa'yı ihlal suçu teşkil eder. Böyle bir direnme
sonucu ortaya çıkan yasanın ise "yoklukla sakat" olması ve ilgilileri
lehine hiçbir hak doğurmaması gerekir.
TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara emekliliklerinde
ayrıcalıklı hükümler getiren 751, 1425, 2254, 3284, 3430, 3671, 3855 ve 4049 sayılı
Yasalar Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildikleri halde, dava konusu 4104 sayılı
Yasa ile önceki iptal gerekçelerine aykırı biçimde iptal edilen yasalardaki
hükümler aynen getirilmiştir. Böylece Anayasa'ya aykırı davranışta direnme
gösterilmiş ve Anayasa Mahkemesi'nce iptal edileceğinin kesinlikle bilinmesine
karşın, iptal kararının yürürlüğe gireceği güne kadar geçecek süreç içerisinde
T.C. Emekli Sandığı'nca yapılacak farklı ödemeden yararlanılmak istenilmiştir.
Böyle bir kötüye kullanmayı hukuk korumaz. Bu durumda Anayasa'nın 153.
maddesinin son fıkrası uyarınca yasaklanmasına karşın direnme sonucu ortaya
çıkan yasanın "yok hükmünde" olduğu saptanarak yanlış
anlaşılmamasını sağlamak için iptaline (doğrusu yokluğu saptanan bir işlem aleyhine
açılan davanın reddine karar verilmesidir) karar verilmelidir.
Açıklanan nedenlerle iptal kararına gerekçe yönünden katılmıyorum.