"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mahkeme'nin başvuru gerekçesi şöyledir:
"Son duruşması 18.7.1996 tarihinde yapılmış ve CMUK 423/1. maddesi gereğince Temmuz ayının 20 sinden Eylül ayının 5 ine kadar tatil olması sebebiyle duruşma 12.12.1996 günü saat 9.05 e bırakılmıştır.
CMUK nun 219/1. maddesi gereğince duruşmanın ara verilmeksizin yapılacağı hükmü düzenlenmiş aynı Yasanın 222. maddesinde ise duruşmaya zaruret olmadıkça 8 günden fazla ara verilemeyeceği, tutuklu işlerde zaruret olsa dahi bu sürenin 30 günü geçemeyeceği düzenlemesi yapılmasına rağmen aynı Yasanın 423/1. maddesi gereğince duruşmaya mahkememizce 8 günden fazla ara verilerek 12.12.1996 tarihinde bir başka deyişle 5 eylül 1996 tarihinden sonraki bir güne bırakılmak zorunda kalınmıştır. Dolayısıyla CMUK 423/1. maddesi mahkememizce bakılmakta olan davada uygulanması zorunlu bulunan bir kuraldır ve bu kurala uyulmuştur.
CMUK nun 219. maddesi gereğince ceza davalarında "Duruşmanın ara verilmeksizin cereyan edeceği, 222. maddede ise duruşmaya zaruret olmadıkça 8 günden fazla ara verilemeyeceği 423/1. maddesinde ise ceza işlerini gören bakan ve mahkemeler her sene Temmuzun 20 sinden Eylülün 5 ine kadar tatil olunur, hazırlık tahkikatı ile tutuklu işlere ait duruşmaların ve acele sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne suretle yapılacağı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir hükümleri getirilmiştir. Bu düzenlemeler karşısında ceza mahkemeleri tarafından yapılan duruşmalar her yıl Temmuz ayının 20 si ile Eylül ayının 5 i arasında 45 günlük bir süre içerisinde yapılamamakta ve ancak tutuklu işler ile kanunlarda acele işlerden sayılan davalara bakılabilmektedir. Bu sebeple CMUK'nun 219. ve 222. maddeleri ile 423/1. maddesi arasında bir çelişki bulunmaktadır.
TCK Anayasasının 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu, 10. maddesinde herkesin dil, ırk, renk ...vb. sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit sayılacağı, 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollarından faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu, hiç bir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı, 141. maddesinde ise davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu hükümleri düzenlenmiştir.
Ülkemizde yargılamaların gerek hukuk davalarında gerek ceza davalarında uzun sürmesi yıllardan bu yana şikayet konusu olan bir durumdur. Özellikle Avrupa ve diğer batı ülkeleri ile yapılan karşılaştırmalarda, ülkemizdeki yargılamanın uzun sürmesi ve bu hususun başta insan haklarına olmak üzere diğer demokratik kurallara da aykırı olduğu uzun yıllardan bu yana dile getirilmektedir. Avrupa Ekonomik topluluğuna girme aşamasında olan ülkemizin yargılama süresi bakımından Avrupa ekonomik standartlarına uymadığı yine dile getirilen konulardandır. Yargılamaların kısa sürmesi ve bir an önce sonuçlandırılması için 1982 tarihli Anayasamızın 141. maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratla sonuçlandırılması yargının görevidir" denmek suretiyle bu husus en üst yazılı kural olan ve bağlayıcı olan Anayasa'da da vurgulanmış ve bir yerde ülkemizdeki yargılamaların uzun sürdüğü, bunun kısa sürmesinin yargının bir görevi olduğu belirtilmiştir.
CMUK nun 219. ve 222. maddelerine rağmen zaruret olmadıkça duruşmalara 8 günden fazla ara verilemeyeceği belirtilmiş olup ceza yargılamasında birçok davada zaruretler karşısında duruşmalara 8 günden fazla ara verilmekte olduğunda fiili bir gerçektir. Özellikle ceza davalarında, sanığın bulunamaması, tanıkların bulunamaması, raporların süresinde gelmemesi, Adli Tıpta ki gecikmeler gibi sebeplerle zaten duruşmalara 8 günden fazla ara verilmesi bir kural haline dönüşmüş olup mahkemelerce de dosya sayısının fazlalığı sebebiyle zaman zaman bu süreye uyulmamaktadır. Bütün bunların yanında bir de CMUK nun 423/1. maddesi gereğince ülkemizde yaz mevsimine denk gelen 20 Temmuz 5 Eylül tarihleri arasında duruşma yapılmaması davaların bitmesi gerekenleri de uzatmakta ve bir kısım mağduriyetlere sebebiyet verdiği gibi yargıya olan güveni, dolayısıyla adalete olan güveni zedelemektedir.
Zaten yukarıda belirtilen sebeplerle davaların uzun sürdüğü ülkemizde birde 45 gün gibi uzunca sayılabilecek bir süre boyunca davalara bakılmaması yargılamayı iyice uzatmaktadır ve Hukuk Devleti olma iddiası ile kurallar düzenleyen Devletin bu şekilde yargılamaları uzatması ve mağduriyetlere sebebiyet vermesi kamu güvenliğini, kamu düzenini zedelemekte olup ülkenin genel şartları göz önünde bulundurulduğunda 45 günlük tatil ülkemiz için zaruri bir ihtiyaç olmaktan çıkıp bir lüks haline dönüşmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde ki "Hukuk Devleti" vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan Devlet demektir. Hukuk güvenliği sağlamak tek başına bir anlam ifade etmemekte olup bu güvenliğin sağlanabilmesi ve hukuk devletinin koşullarını yerine getirebilmesi için devletin önceden belirlenmiş hukuk kaideleri ile vatandaşların güvenliğini sağlaması, öncelikle buna kendisinin uyması ve önceden konulan bu kurallara aykırı davranılması halinde ise kurallar ile güvence altına alınan hakların korunması için yasal düzenlemelerin yapılmış olması gerekir. Bunların başında haklar, ihlal edilen vatandaşların gerek ihlal eden Devlete karşı gerekse vatandaşlara karşı bağımsız yargı organları önünde haklarını araması için yasal düzenlemenin sağlanmış olması anlamındadır. Bu hususta başta Anayasa olmak üzere diğer kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılmıştır ve Anayasanın 10. maddesinde vatandaşların öncelikle kanun önünde eşit olduğu, 9. maddesinde yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 11. maddesinde kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı, 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu, 141. maddede ise davaların en az gider ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu düzenlenerek Hukuk Devleti olmanın gerekleri yerine getirilmiştir. Yine Anayasa'nın 141. maddesinin yukarıdaki hükmü gereğince duruşmaların ara verilmeksizin ve zaruret olmadan 8 günden fazla ara verilemeyeceği CMUK nun 219. ve 222. maddelerinde düzenlenmiştir.
Anayasa'nın bir çok hükmü buna benzer düzenlemeler getirmiştir. Buna rağmen ülkemiz için lüks sayılabilecek CMUK'nun 423/1. maddesi gereğince duruşmalara 45 gün ara verilmekte olup bir yerde Devletin Hukuk Devleti olması ilkesine her yıl 45 gün ara verilmektedir. Oysa Devlet süreklidir, dolayısıyla onun genel ilkeleri içerisinde sayılan Hukuk Devletinin de sürekli olması gerekir. Dolayısıyla, CMUK'nun 423/1. maddesi Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır.
Anayasa'nın 10. maddesinin başlığı kanun önünde eşitlik olup herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefe, inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit sayılacağı düzenlenmiştir. Buna rağmen CMUK 423/1. maddesi gereğince bir kısım davalara Adlî tatil içerisinde bakılabilmektedir. Bunlar tutuklu davalar ve kanunlarında acele işlerden sayılan davalardandır. Mesela Orman Kanununa ihlal suçlarına Adlî tatil içerisinde bakılabilmektedir. Günümüzün demokratik ülkelerinde ve insan hakları anlayışına göre kişilerin uzun süre sanık sıfatıyla yargılanmaları demokratik olmayıp insan haklarına aykırıdır. Herkes bağımsız yargı organları önünde yargılanarak biran önce aklanma hakkına sahip olmalıdır. Bu sebeple insanların kendileri için isnat edilen suçtan dolayı bir an önce aklanmaları, bunun sağlanması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması eşitlik ilkesinin bir gereğidir. Devletin bir yıl içerisinde 45 günlük bir sürede bir kısım sanıkların davasının görülmesi, bir kısmınınsa zaruret yokken davalarının bekletilmesine sebebiyet veren CMUK 423/1. maddesi Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Anayasa'nın 36. maddesi herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir hükmüne rağmen bir kısım suçlar dolayısıyla yargılanan vatandaşlar hiç bir zaruret yokken CMUK nun 423/1 maddesi gereğince her yıl 45 gün süre ile bu haklarından mahrum edilmektedirler. İnsanların yukarıda açıklandığı gibi kendileri için isnat edilen suçlardan savunmalarını yaparak aklanmalarının sağlanmasını bağımsız yargı organlarından isteme hakları olmasına rağmen bu haklarının bu şekilde kısıtlanması Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olup aynı zamanda şikayetçi olan insanlarında iddialarını ispat etme hakları böylece kısıtlanmaktadır.
Anayasa'nın 141. maddesinde mahkemelerde ki duruşmalar ile ilgili bir kısım düzenlemeler yapılmış, son fıkrasında ise davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir düzenlemesi getirilmiştir. Buna paralel CMUK nun 219. ve 222. maddeleri düzenlenmiştir. Ayrıca bütün yasal düzenlemeler yargılamanın süratli bir şekilde sonuçlandırılması için başta kesin süreler olmak üzere bir çok kurallar getirmiştir. Yargılama Hukuku'nun temel ilkelerinden biri de yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasıdır. 1982 tarihli Anayasamızda ülkemizde yargılama süresi yönünden bir sorun olduğu düşünülerek 141. maddenin son fıkrası düzenlenmiştir. Ancak aradan 14 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen yasadaki eski düzenlemeler Anayasaya uygun hale getirilmemiştir. Eğer 45 günlük Adlî tatil Anayasanın 141/ son maddesine aykırı değil ise Anayasanın 141/son maddesinin Anayasaya yazılmış olmasınınhiç bir değeri ve anlamı kalmayacaktır. Bir gün yasakoyucu demokratik olmayan bir biçimde yargılamaya 45 gün değilde 3 ay ya da 6 ay her yıl ara verebileceğini düzenler ise bu düzenlemede Anayasa'nın 141/ son maddesine aykırı sayılmayabilir. Bu sebeple Anayasanın 141/son maddesinin bir anlam ve öneminin olabilmesi için -kaldı ki vardır ve önemlidir- CMUK nun 423/1. maddesinin iptal edilmesi gerekir.
Ülkemiz coğrafî yapısı ve iklim şartı özellikle mahallinde keşif gerektiren, bir çok davanın kış aylarında keşfinin yapılmasını ve yargılamanın bir an önce sonuçlandırılmasına engel olmaktadır. Özellikle Doğu Anadolu gibi kışı uzun ve sert geçen bölgelerde bu keşifler yapılamadığından keşifler yaz aylarına kalmakta ve yargılama uzamaktadır. Bu sebeple yaz aylarına kalan keşiflerde ülkemizde yaz ayının ortasına gelen 20 Temmuz ve 5 Eylül tarihleri arasında yapılamadığından bir çok dava gelecek yıla kalmaktadır.
Özellikle toplumsal olarak yargılamaların uzaması şikayetlere sebep olmakta, zamanında yasaya aykırı davrananlara yasal yaptırımlar uygulanamadığından yargıya ve Devlete olan güven zedelenmektedir. İnsanlar birçok kere hak aramak için bağımsız yargı organlarına müracaat etmek yerine mafya tabir edilen yasa dışı yollardan hak arama çabalarına girdikleri, yargının caydırıcılığının ortadan kalkması sebebiyle zaman zaman linç olaylarının veya linçe teşebbüs olaylarının yaşandığı fiili bir gerçektir ve herkesin malumudur. Bütün bu olayların temelinde yargıya duyulan güvenin hızla azalması ve yargının caydırıcılığının ortadan kalkmasıdır. Özellikle CMUK nunda yapılan ve CMUK değişikliği olarak bilinen değişiklikten sonra ceza davalarında tutuklama şartları ağırlaştırılmış ve hukukun temel prensibi olan herkesin suçluluğu isbat edilinceye kadar masum olduğu ilkesinin biraz daha korunması sebebiyle vatandaşların şüpheli ve sanıkların serbest bırakılmasından sonra yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle yargıya olan güveni azalmıştır. Elbette ki herkesin suçluluğunun isbat edilmesine kadar masum olduğu ilkesine uymak şarttır. Ama bu şart yerine getirilirken suçluların biran önce cezalandırılması ve cezalarını çekmesi suçsuz olupta kendisine suç isnat edilen insanlarında bir an önce aklanmaları ve toplum karşısına yeniden aklanmış olarak çıkma haklarına saygı göstermek ve bunun yasal düzenlemesini sağlamak Devletin görevidir. Bu gün ülkemizde iktidara gelen her hükümet ve muhalefet, yargı reformu yapacağını söylemekte olup programlarında bu hususta düzenlemeler yapmaktadırlar. Bilim çevreleri barolar ve her türlü sivil örgütte hukuk reformunun gerekliliğinden bahsetmekte olup, hukuk reformu deyince akla ilk gelen ise davaların hızlandırılması ve bir an önce sonuçlandırılmasıdır. Özellikle usul yasaları üzerinde yapılmak istenilen değişikliklerin temel amacı yargılamanın hızlandırılmasıdır. Ancak CMUK nun 423/1. maddesi HMUK un ise 175. maddesi değiştirilmediği sürece yargılamanın hızlandırılması mümkün değildir.
CMUK nun 423/1 maddesinin amacı her yıl 45 gün duruşmalara ara verilerek Hakim ve Savcıların tatil yapmalarını sağlamak ise bu amaç duruşmalara ara verilmeksizin de yerine getirilebilir. Zaten bu süre içerisinde Adliyeler kapatılmamakta, özellikle küçük ilçelerde çalışan Hakim ve Savcılar adlî tatilde de çalışmaya devam etmekte ancak bir kısım duruşmaları yapamamaktadırlar. Hakim ve savcılara yıllık olarak 30 gün izin verilirken Adlî tatilden yararlananlar 45 gün izin yapmaktadırlar. Hakim ve savcıların 30 gün izin yapmaları dinlenmeleri için yeterli değilse yasal düzenleme ile bu süre 45 güne çıkartılabilir. Ayrıca hakim ve Savcıların huzurlu ve rahat çalışmalarını temin etmek maksadı ile bu düzenleme yapılmış ise bu yeterli değildir. Öncelikle hakim ve savcıların ekonomik ve sosyal durumları,çalışma ortamları düzenlenerek hakim ve savcıların huzurlu ve dinlenmiş olarak çalışmaları sağlanabilir.
Yukarıda açıklanan sebeplerle CMUK nun 423/1. maddesinin Anayasa'nın 2., 10., 36 ve 141. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılarak bu maddenin iptali için Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına karar verilmiştir.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1996/59
Karar Sayısı : 1997/70
Karar Günü : 9.12.1997
Resmi Gazete tarih/sayı:16.01.2003/24995
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Hassa Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 423. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 141. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Mağdurenin kızlığını bozma savıyla sanık hakkında açılan kamu davasında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 423. maddesinin birinci fıkrasını Anayasa'ya aykırı bulan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 423. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrası şöyledir:
"Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her sene temmuzun 20 sinden eylülün beşine kadar tatil olunur."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuruda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3- "MADDE 36.- Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
4- "MADDE 141.- Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.
Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör ÖZDEN, Selçuk TÜZÜN, Ahmet Necdet SEZER, Samia AKBULUT, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 9.9.1996 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen Yasa kuralı, aykırılık savına dayanak yapılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleriyle diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anayasa'nın 2., 36. ve 141. Maddeleri Yönünden İnceleme
CMUK'nun 423. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasına göre ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl 20 Temmuz - 5 Eylül arası tatil olur. Ancak hazırlık soruşturması ile tutuklu işlere ait duruşmaların ve acele sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne surette yapılacağı aynı maddenin ikinci fıkrasına göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenir.
Mahkeme, CMUK'nun 423. maddesinin birinci fıkrası gereğince, ceza işlerini gören makam ve mahkemelerin her yıl 20 Temmuz - 5 Eylül tarihleri arasında 45 gün süreyle tatil olmasının devlet hizmetlerindeki devamlılığı engellemesi nedeniyle Anayasa'nın 2. maddesindeki "hukuk devleti" ilkesine, bu süre içerisinde kişilerin hak arama hürriyetinden mahrum bırakılması nedeniyle 36. maddesindeki "hak arama hürriyetine" ve bu düzenlemenin "davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir" şeklindeki 141. maddesinin son fıkrasına aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Anayasa'nın, Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devleti insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, âdil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Temel hak ve özgürlükler arasında özgün yeri bulunan hak arama özgürlüğü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 10., Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dâir Sözleşme'nin 6. maddesine koşut olarak Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenmiş, herkesin meşrû bütün vasıta ve yollardan yararlanarak yargı yerlerinde davacı veya davalı sıfatıyla iddia ve savunma hakkına sahip bulunduğu belirtilerek iddia ve savunmanın her türlü etki ve kaygıdan uzak, serbestçe kullanılması güvenceye kavuşturulmuştur.
Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında ise, "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir" denilerek bir usul ekonomisi kuralı getirilmiştir. Bu kuralla, yargılama işlemlerinin hızlandırılarak davaların makûl sürede sonuçlandırılması ve yargılama giderlerinin azaltılarak hak arama özgürlüğünün sınırlarının genişletilmesi amaçlanmıştır.
Mahkemeler için her yıl belirli bir tatil dönemi öngören CMUK'nun 423. maddesinin birinci fıkrasının, yaz aylarında ağırlıklı biçimde tarımsal faaliyetlerle uğraşanların işlerini aksatmamak, hakimler ve savcıların acele işler dışında toplu olarak dinlenmelerini sağlayarak yargılama işlemlerinin daha yoğun olduğu dönemlerde izin kullanmalarını önlemek amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır.
Böylece, devletin temel işlevlerinden olan yargı hizmetinin verimli ve düzenli yürütülmesi amaçlanmıştır. Kaldı ki, adli tatil döneminde de kimi yasal düzenlemelerle gecikmesinde sakınca olan davaların görülmesine de olanak tanınmaktadır.
Bu durumda, itiraz konusu kural uyarınca 20 Temmuz ile 5 Eylül arasında ceza işlerini gören makam ve mahkemelerin tatile girmesinin usul ekonomisini etkileyecek ya da hak arama özgürlüğünün sınırlandırılmasına yol açacak bir gecikmeye neden olmayacağı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, kural Anayasa'nın 2., 36. ve 141. maddelerine aykırı değildir, iptal isteminin reddi gerekir.
B- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkeme, CMUK'nun 423. maddesinin birinci fıkrasına göre, ceza işlerini gören makam ve mahkemelerce, tatil döneminde tutuklu ve acele sayılan davalara bakıldığını, diğer davalara ise bakılmadığını, bu durumun Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen "Yasa önünde eşitlik ilkesi", hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Yasalarla adlî tatil içinde de görülmesi sağlanan davaların, niteliklerinden kaynaklanan özellikleri nedeniyle süratle sonuçlandırılmaları zorunluluğu, onların diğer davalarla aynı konumda olmadıklarını göstermektedir.
Adlî tatil dönemi içinde bakılan davalarla bakılmayan davalar, korudukları hukukî yarar yönünden aynı nitelikte bulunmadıklarına göre, bunlar arasında eşitlik karşılaştırılması yapılması da olanaklı değildir.
Bu nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 10. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
4.4.1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 423. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
9.12.1997 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör ÖZDEN
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Selçuk TÜZÜN
Ahmet Necdet SEZER
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN
Mustafa BUMİN
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Lütfi F. TUNCEL
Fulya KANTARCIOĞLU