"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir :
"TCK'nun 434/1. maddesi gereğince cezanın teciline karar verilmesi halinde sadece erkek tarafından zamanaşımı süresi içinde haksız bir sebeple meydana getirilmiş bir boşanma hükmü mevcut ise takibatın yenileneceği hükmünü taşımaktadır. Buna karşılık boşanma hükümlerini gösteren Türk Medenî Kanunu'nda yeniden yapılan değişiklikler sonucunda 134. maddede boşanma sebebi olarak kabul edilen evlilik birliğinin sarsılması veya müşterek hayatın yeniden kurulamaması sebebi ile boşanma davasının eşlerden her biri tarafından açılabileceği, ayrıca evlilik en az 1 yıl sürmüş ise eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılacağı ve boşanma kararı verilebileceği hükümlerini taşımaktadır.
Bir taraftan TCK'nun 434/2. maddesi gereğince zamanaşımı süresi içinde boşanmamaya gayret göstermesi gereken erkek tarafına Medenî Kanun'un 134. maddesi gereğince en az 1 yıl evlilikten sonra temelinden sarsıldığı kabul edilen evlilik birliğini yürütme gibi aile ve kamu düzenini bozan bir sınırlama getirilmiştir.
Bu sınırlamaya Medenî Kanun'un 134. maddesi gereğince çocuklara da uygulanma ve hakim tarafından değişiklik yapma hakkı tanınmıştır.
Yine 134. maddenin son fıkrası gereğince reddine karar verilen boşanma talebinin kesinleşmesinden itibaren her ne sebeple olursa olsun müşterek hayat yeniden kurulamamış ise 3 yıl geçmesi halinde eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verileceği belirtilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelere göre 3 yıllık süre sonunda boşanma davası açma hakkı hakkındaki ceza davası tecil edilen sanık yönünden kullanılması TCK'nun 434/2. maddesi gereğince önlenmiş bulunmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesi "Türkiye Cumhuriyeti ... Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir".
Yine Anayasa'nın 10. maddesine göre herkes kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Yukarıda belirtilen Anayasa karşısında iptali istenen TCK'nun 434/2. maddesi cezası evlenme sebebi ile tecil edilen erkek sanık için kendisine Medenî Kanun hükümlerine göre tanınan haklarını kullanmasına engel teşkil etmektedir.
Medenî Kanun'un hükümleri gereğince anayasal haklarını kullanmak isteyen kişiye TCK'nun hükümleri engel teşkil etmektedir. Yukarıda açıklandığı gibi iki yasa maddesi birbiriyle çelişkilidir.
Bu sebep ile Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olan TCK'nun 434/2. maddesi Anayasa'ya aykırıdır"."
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1996/77
Karar Sayısı : 1997/64
Karar Günü : 9.10.1997
R.G. Tarih-Sayı :18.06.1998-23376
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Nevşehir Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 11.6.1936 günlü, 3038 sayılı Yasa ile değiştirilen 434. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Kız kaçırmak ve ırza geçmek suçlarından açılan davanın evlenme nedeniyle tecilinden sonra tarafların boşanmaları üzerine sanık yönünden takibat yenilendiğinden Mahkeme, Türk Ceza Kanunu'nun 434. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırılığı savında bulunmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun itiraz konusu ikinci fıkrasını da içeren 434. maddesi şöyledir :
"Kaçırılan veya alıkonulan kız veya kadın ile maznun veya mahkûmlardan biri arasında evlenme vukuunda koca hakkında hukuku âmme davası ve hüküm verilmiş ise cezanın çektirilmesi tecil olunur.
Müruru zaman haddine kadar erkek tarafından haksız olarak vukua getirilmiş bir sebeple boşanmıya hükmedilirse takibat yenilenir. Evvelce hüküm verilmiş ise ceza çektirilir.
Bu madde hükümleri 414, 415 ve 416 ncı maddeler hakkında da caridir.
Evlenen maznun veya mahkûm hakkında hukuku âmme davasının veya cezanın tecilini müstelzim olan haller fiilde methali olanlar hakkında dava ve cezanın düşmesini müstelzimdir."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Mahkeme'nin iptal istemine dayanak yaptığı Anayasa maddeleri şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 3.1.1997 günü yapılan ilk inceleme toplantısında; "dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine" oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali istenilen yasa kuralı, Anayasa'ya aykırılık savına dayanak yapılan Anayasa kurallarıyla, bunlarla ilgili gerekçeler ve dosyada bulunan tüm belgeler okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Mahkeme, Türk Medenî Kanunu'nun 134. maddesinde yapılan değişiklikle boşanma istemi reddedilerek kararın kesinleşmesinden sonra üç yıl içerisinde evlilik birliği yeniden kurulamamışsa eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilmesine karşın, ceza davası veya cezası tecil edilen sanığın Medeni Yasa gereğince kullanabileceği boşanma davası açma hakkının Türk Ceza Kanunu'nun 434. maddesi hükmü ile önlendiğini bunun da, Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesi ile 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
434. maddenin birinci fıkrasına göre, kaçırılan veya alıkonulan mağdure ile sanıklardan birinin evlenmesi üzerine dava ya da hüküm verilmişse cezanın çektirilmesi tecil olunacaktır.
Maddenin itiraz konusu ikinci fıkrasında ise koca tarafından zamanaşımı süresi içinde haksız olarak boşanmaya neden olunması durumunda kovuşturmanın yenileneceği ya da hüküm verilmiş ise cezanın çektirileceği öngörülmüştür.
Böylece, sanığın mağdure ile evlenmesi durumunda, aile birliğinin korunması amacıyla devletin cezalandırma yetkisi askıya alınmakta, zamanaşımı süresi içinde erkeğin kusuruyla boşanmaya karar verildiğinde cezalandırma yetkisinin kullanılması söz konusu olmaktadır.
Medeni Yasa'nın 3444 sayılı Yasa ile değişik 134. maddesinin son fıkrasında "Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun müşterek hayat yeniden kurulamamışsa eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir" kuralına yer verilmiş olması Ceza Yasası'nın itiraz konusu 434. maddesinin ikinci fıkrası ile öngörülen kuralın eşit uygulanamayacağı sonucunu doğurmaz. Çünkü, Türk Ceza Kanunu'nun 434. maddesi gereğince, kaçırdığı veya alıkoyduğu kız veya kadın ile evlenmesi nedeniyle davanın veya cezanın teciline karar verilmesinden sonra açılacak davada Medeni Yasa'nın 134. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarına dayanılarak boşanmaya hükmedilirken kusur koşulu aranmamaktadır.
Cezalandırma yetkisinin mağdure ile "evlenme" halinde ertelenmesinde ve "boşanma" ile yeniden kamu davasına devam edilmesinde veya cezanın çektirilmesinde suç ve cezalara ilişkin Anayasa'da öngörülen ilkelere aykırı bir yön bulunmadığı gibi kuralın bu eylemi işleyen herkes için getirilmiş olduğu düşünüldüğünde, Anayasa'nın 10. maddesine aykırılıktan söz edilemez.
Her iki Yasa kuralı, değişik hukuksal durumları düzenleyerek ayrı alanlarda kamu yararını gerçekleştirmeyi amaçladığından eşitlik ilkesi yönünden karşılaştırılamayacakları açıktır.
Bu nedenle, itiraz konusu kural, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.
Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri yargı denetimine açık, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı ve sürdürmeyi amaç edinmiş, Anayasa ve hukukun üstün kurallarına bağlı olan devlettir.
Kamu düzeninin korunması için yasama organı, anayasal sınırlar içinde değişik cezalar öngörebilir. Ceza alanında düzenleme yaparken, Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, toplumda hangi eylemlerin suç sayılıp sayılmayacağı, suç sayılanların hangi tür ve ölçüde yaptırıma bağlanacağı, hangi durum ve davranışların ağırlaştırıcı ya da hafifletici öğe olarak kabul edileceği ya da hangi koşullara bağlı olarak davaların ve cezaların erteleneceği yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir.
Zamanaşımı süresi içinde kocanın kusuru ile boşanmaya karar verilmesi durumunda, takibatın yenilenmesinde ve daha önce hüküm verilmiş ise cezanın çektirilmesinde, ceza hukukunun temel ilkelerine aykırılık bulunmamaktadır. Bu durumlarda, yasakoyucunun kamu yararı amacını gözeterek cezaya ilişkin takdir yetkisini kullandığı açıktır.
İtiraz konusu kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırılık oluşturmamaktadır. İstemin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 11.6.1936 günlü, 3038 sayılı Kanun ile değişik 434. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 9.10.1997 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Selçuk TÜZÜN
Ahmet N. SEZER
Samia AKBULUT
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN
Mustafa BUMiN
Sacit ADALI
Lütfi F. TUNCEL
Fulya KANTARCIOĞLU
Aysel PEKİNER
AYRI GEREKÇE
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 434. maddesinin birinci fıkrasında, "kaçırılan veya alıkonulan kız veya kadın ile maznun veya mahkumlardan biri arasında evlenme vukuunda koca hakkında hukuku âmme davası ve hüküm verilmiş ise, cezanın çektirilmesi tecil olunur" denilmiş, itiraz konusu ikinci fıkrasında ise "müruru zaman haddine kadar erkek tarafından haksız olarak vukua getirilmiş bir sebeple boşanmaya hükmedilirse takibatın yenileneceği, evvelce hüküm verilmiş ise cezanın çektirileceğine" ilişkin kural düzenlenmiştir.
Mahkeme, Türk Medeni Kanunu'nun 134. maddesinde yapılan değişiklikle, en az bir yıl evlilikten sonra evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunda eşlerin herbirinin boşanma davası açabileceği, bu istem reddedilirse kararın kesinleşmesinden sonra üç yıl geçmesine karşın evlilik birliği kurulamamış ise bu kez açılan davada boşanma kararı verileceğinin öngörüldüğü, Türk Ceza Kanunu'nun 434. maddesinin ikinci fıkrasındaki kuralın Medeni Yasa'da düzenlenen bu tür boşanma davası açmayı önlediğini, bunun da Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesi ile 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
Türk Ceza Kanunu'nun 434. maddesi kapsamındaki cürümlerin failinin, mağdure ile evlenmesi koşuluyla, toplumun ve bireylerin etik ve moral değerleri korunarak aile birliğinin kurulması amacı güdülmüş, devletin cezalandırma yetkisi askıya alınmıştır. Zamanaşımı süresi içinde erkeğin kusuruyla boşanmaya karar verildiğinde ise kamunun adalet duygusunun zedelenmemesi amacıyla cezalandırma yetkisi kullanılmaktadır.
Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine açık, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı ve sürdürmeyi amaç edinmiş, Anayasa ve hukukun üstün kurallarına bağlılığa özen gösteren devlettir. Hukuk devleti ilkesinin öğeleri arasında yasaların kamu yararına dayanması, kuralların herkes için konulması, kamu düzeninin kurulması ve korunması amacına yönelik bu kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçütlerinin de gözönünde tutulması gerekliliği bulunmaktadır.
Hukuk devletinde, Anayasa'nın açık kurallarıyla birlikte, hukukun bilinen temel ve evrensel ilkelerine de uygun davranılması gerekir. Kamu düzeninin korunması, güven ve huzuru bozan eylemlerin etkili bir biçimde önlenmesi için yasama organı, anayasal sınırlar içinde değişik cezalar öngörebilir. Ceza alanında düzenleme yaparken, Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmamaları, suç sayılanların hangi tür ve ölçüde yaptırımlarla karşılanmaları gerektiği, hangi durum ve davranışların ağırlaştırıcı ya da hafifletici öğe olarak kabul edileceği hususları da yasakoyucunun takdir yetkisi kapsamı içinde olduğu gibi belirli koşullara bağlı olarak cezalandırma yetkisi de ertelenebilir.
Hukuk devleti ilkesi, yasaların kamu yararına dayanması gereğini de içermektedir. Buna göre kamu yararı düşüncesi olmaksızın, diğer bir anlatımla, yalnız özel çıkar veya belli kişilerin yararına olarak herhangi bir yasa kuralı konulamaz.
Zamanaşımı süresi içinde erkek tarafından haksız olarak ortaya çıkarılan bir nedenle boşanmaya karar verilmesi durumunda takibatın yenilenmesinde ve daha önce hüküm verilmiş ise cezanın çektirilmesinde ceza hukukunun temel ilkelerine aykırılık bulunmadığı gibi yasakoyucunun cezaya ilişkin kuralların belirlenmesindeki takdir yetkisini kamu yararı amacını gözeterek kullandığı da açıktır.
Yasakoyucu, evlenme yukarıda belirtilen durumlarda gerçekleştirildiğinde, sanık hakkındaki kamu davasının ertelenmesi ve hüküm verilmiş ise cezanın çektirilmesinin tecil edilmesi kuralını getirirken gözettiği kamu yararını, boşanma durumunda da aksini düzenleyerek gözetmektedir.
İptali istenilen kuralda, Anayasa'nın 2. maddesine aykırılık bulunmamıştır.
Anayasa'nın 10. maddesindeki "Eşitlik" ilkesiyle hukuksal eşitlik amaçlanmıştır. Bununla kişilere veya kimi topluluklara aynı durumda bulunanlardan daha çok veya daha geniş hak ve yetkiler tanımak yasaklanmaktadır. Eşitlik ilkesi, aynı hukuksal durumda bulunanlara aynı kuralların uygulanmasını gerektirir. Ancak, herkese her zaman aynı kuralların uygulanmayacağı, haklı bir nedene dayanılarak farklı kuralların uygulanması da yasa önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Ceza Yasası'nın 434. maddesi kapsamındaki suç nedeniyle cezalandırılması gereken kişinin, Medeni Yasa'nın 3444 sayılı Yasa ile değişik 134. maddesindeki "boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl geçmesi halinde müşterek hayat her ne sebeple olursa olsun yeniden kurulamamışsa eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir" yolundaki kuraldan yararlanamayacağı gibi bir varsayımla "eşitlik" ilkesinin zedelendiği sonucu çıkarılamaz.
Cezalandırma yetkisinin mağdure ile "evlenme" halinde ertelenmesinde ve "boşanma" ile yeniden kamu davasına devam edilmesinde veya cezanın çektirilmesinde Anayasa'nın suç ve ceza yönünden koyduğu ilkelere aykırı bir yön bulunmadığı gibi kuralın bu eylemi işleyen herkes için getirilmiş olduğu, kamu düzeninin kurulması ve korunması amacına yönelik bulunduğu da düşünüldüğünde, iptali istenilen kuralın Anayasa'nın 10. maddesine aykırılığından da söz edilemez.
Mahkemece, itiraz konusu Ceza Yasası'nın 434. maddesinin ikinci fıkrasındaki cezalandırma yetkisinin yeniden kullanılmasıyla, sanığın Medeni Yasa'nın değişik 134. maddesiyle düzenlenen boşanma davası açabilme kuralından yararlanamayacağı, böylece Medeni Yasa kuralının kadın ve erkek yönünden bu nedenle eşit uygulanamayacağı ileri sürülmektedir. Her iki Yasa kuralı, değişik hukuki durumları düzenleyerek ayrı ayrı alanlarda kamu yararını gerçekleştirmeyi amaçladığından bu sonuca ulaşılamayacağı da açıktır. Kaldıki Ceza Yasası'nın itiraz konusu kuralıyla öngörülen koşullar gerçekleştiğinde; Ceza Yasası, aynı durumdaki herkese uygulanacaktır. Böylece Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır.
1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 11.6.1936 günlü, 3038 sayılı Kanun ile değişik 434. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığı ve itirazın yukarıda belirtilen gerekçelerle reddine karar verilmesi gerektiği görüşündeyim.