"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin kararındaki gerekçe aynen şöyledir:
"1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 87 nci maddesinin "Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmünü taşıyan son cümlesinin Anayasanın 2, 36, 13, ve 141. maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle iptali istemidir.
Davacı özel kişiler tarafından hukukun yeterince bilinmemesinden kaynaklanan ve bizzat yazılan dava dilekçesiyle Hazine adına kayıtlı iki parça taşınmazın tapu kayıtlarının iptali istenmiştir.
Yargıtay'ımızın yerleşik ve haklı uygulamasına göre tescil istemi olmayan Tapu İptali davalarının görülmesine ve kabulüne imkan bulunmamaktadır. Çünkü kayıt iptal edildiğinde açıkta kalacaktır. Neticei talebin ıslah ile veya davalının muvafakatı ile değiştirilmesi de mümkün olmadığından bu durumda en fazla davacıya ikinci bir Tescil davası açması için süre verilmesi, dava açıldığında iki davanın birleştirilip karara varılması gerekmektedir.
Mahkememizde yapılan yargılama sırasında davacılar kendilerine vekil tutmuşlar ve davacılar vekili eksikliği farkederek 27.12.1990 günlü dilekçesiyle neticei talebini değiştirmiş Tapunun iptali ile davacılar adına tescilini istemiştir.
Davacılar vekilinin neticei talebi değiştirmekle yaptığı işlem HUMK. M.83-90 arasında düzenlenen ıslah işlemidir. Kanunumuzun sistemine göre ıslah yolu ile sadece iddia ve savunmanın değiştirilmesi mümkündür. HUMK. M.87 son cümle uyarınca ıslah yolu ile neticei talep değiştirilemez.
Ancak bu tanzim tarzı usul kanunumuzun ruhuna, sistematiğine ve bütünlüğüne aykırı bulunmaktadır. Çünkü iddia ve savunmaların karşı tarafın muvafakatına bağlı olmak üzere her zaman yargılama sırasında değiştirilmesi mümkün bulunmaktadır. Islah yolu ile ise karşı tarafın muvafakatetmediği iddia ve savunmalar yanında neticei talebinde değiştirilebilmesi usul hukukumuz açısından daha uygun olacaktır.
İptale konu kanun hükmünün tarihi boyutları ise şu şekilde bulunmaktadır. Bilindiği gibi ülkemizde ilk yürürlüğe giren usul kanunu hicri 1296 tarihli "Usulü Muhakematı Hukukiye" kanunudur. Bu kanun 1927 yılına kadar muhtelif değişikliklerle yürürlükte kalmış olup, Fransa usul kanunundan iktibas alınmıştır. Kanunun ilk yürürlüğe girdiği metninde iptale konu hüküm yokken, 26 Mart 1327'de yapılan değişiklikle hukukumuza girmiştir. 1926 yılında yeni Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu kabul edilince, "Usulü Muhakematı Hukukiye" kanunu tamamıyla yetersiz hale gelmiş ve yeni bir usul kanununun yapılması gerekmiştir. Neuchatel usul kanunu, Fransa usulkanunu ve Almanya usul kanunları tercüme edilmiş memleketimizinde ihtiyaçları dikkate alınarak 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hazırlanmış ve 1927'de yürürlüğe girmiştir. İptale konu hüküm Mülga "Usulü Muhakematı Hukukiye" Kanununun 13 ncü maddesi hükmüydü ve 1086 Sayılı Kanunda da aynen muhafaza edilmiştir. Mehaz Fransa, Almanya ve Neuchatel usul kanunlarında aynı hüküm yoktur. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunu ve bu şekilde 1927 yılında yürürlüğe girmiş olup, zaman içinde çok sayıda(24 defa) değişikliğe uğramıştır. Yapılan değişiklikler Kanunun bütünlüğünü bozduğundan 1946 yılından buyana çeşitli zamanlarda köklü bir şekilde değişiklik yapılmak istenmiş, ancak her seferinde politik istikrarsızlıklar sebebiyle istenilen değişiklik gerçekleştirilememiştir. Bunun üzerine bir kısım maddelerin değiştirilmesi ile yetinilmiştir. 1946 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Ort. Prof. Mustafa Reşit Belgesay tarafından hazırlanan ve Adalet Bakanlığına sunulan kanun tasarısında iptale konu hüküm kaldırılmış bulunmaktadır. Aynı şekilde son olarak 1993 yılında zamanın Adalet Bakanı Sayın Seyfi OKTAY tarafından hazırlanan tasarının 80 inci maddesinde de "Davacı ıslah yolu ile dava olunan şeyin miktarını da artırabilir" hükmünü getirmiştir.Bu şekilde kanunumuzun sistematiğine uymayan bütünlüğünü bozan iptale konu hüküm hemen her tasarıda kaldırılmak istenmiştir.
Usul Kanunundaki bu hüküm uyarınca, neticei talep kısmı dikkatsiz yazılmış davaların ıslahı mümkün değildir. Bu durum özellikle yeterli teknik hukuk bilgisi olmayan vatandaşlarımızın açtığı davalarda adaletsiz sonuçlara götürebilmektedir. Davacı mevcut dava içinde neticei talebini değiştiremeyince açtığı davanın bir hükmü olmamaktadır. Yeni bir dava açması gerekmektedir. Aradan zamangeçmiş olması nedeniyle hak kaybına uğrayabilmektedir. Oysa ki uygulamamıza göre görevsiz veya yetkisiz mahkemeye dava açılmakla bile davacı bazı usuli ve maddi haklar kazanırken hem görevli hemde yetkili Mahkemeye müracaat eden vatandaş, neticei talebinidikkatsiz yazdığı taktirde aynı hakları kazanamamış duruma düşmektedir. Bu Adaletsiz durumun savunulacak bir yanı bulunmamaktadır. Bu açıdan da usul kanunumuzun bütünlüğünü ve sistematiğini bozmaktadır.
1- Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin Hukuk Devleti olduğu vurgulanmakta; "Hak arama hürriyeti" başlığını taşıyan 36 ncı maddesinde, herkesin meşru yollardan davacı veya davalı olma iddia ve savunmada bulunma hakkı olduğu belirtilmekte; 13 üncü maddesinde temel hak ve hürriyetlere dokunulamayacağı belirtilmektedir.
Bu hükümler uyarınca; Devletin, Hak Arama Hürriyetini daraltan bütün sınırlamaları kaldırması Adaletin gerçekleşmesini sağlaması gerekmektedir. HUMK. M. 87 son cümle hükmü ile meşru yollardan hak arama hürriyeti sınırlandığından iptali gerekmektedir.
2- Ayrıca Anayasanın 141. maddesinde yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle bitirilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Davacıya neticei talebini dikkatsiz yazmış olması sebebiyle ikinci bir dava açmaya zorlamak; Mahkemelerin iş yükünü gereksiz olarak artıracağı gibi boş yere emek, zaman ve para masrafına sebep olacaktır. Bu nedenle de HUMK. M. 87 son cümle hükmü Anayasanın 141 inci maddesine aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan sebeplerle davada uygulanacak kural olan HUMK. M. 87 son cümle hükmünün hem Anayasanın 2, 36, 13 ve 141 inci maddelerine aykırı olduğu düşünüldüğünden hemde kanunun bütünlüğünü ve sistematiğini bozduğu düşünüldüğünden iptali için Anayasa Mahkemesi Başkanlığına müracaat edilmesine ve karar sonucuna kadar dosyanın bekletilmesine Mahkememizce karar verilmiş olup, dosya suretleri ekte sunulmuştur.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1997/6
Karar Sayısı : 1997/5
Karar Günü : 29.1.1997
R.G. Tarih-Sayı :R.G.'de yayımlanmamıştır. (Red)
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Vezirköprü Asliye 1. Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 18.6.1927 günlü, 1086 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 87 nci maddesinin son cümlesindeki "Müddei ıslâh suretiyle müddeabihi tezyit edemez." kuralının Anayasa'nın 2 13., 36. ve 141. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacılar Hazine adına oluşmuş tapu kayıtlarının iptali davasında verilen ara kararı gereğince, davacılar vekilinin 27.12.1990 günlü, "tapu kayıt iptali olarak açılan davanın tapu kayıt iptali ve tescil davası olarak düzeltilmesi" istemini içeren dilekçesini "ıslâh" olarak değerlendiren ve buna göre davada uygulanacak kural olduğunu kabul ettiği HUMK'nun 87. maddesinin son cümlesinde yer alan kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan mahkeme, kendiliğinden itiraz yoluna başvurmaktadır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı .
İtiraz konusu kuralı da içeren HUMK'nun 87. maddesi şöyledir :
"Madde 87- Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren usule mütaallik bilcümle muamelelerin yapılmamış addolunmasını müstelzimdir. Ancak hâkim huzurunda sebkeden ikrarlarla bir mahallin keşif ve muayenesi üzerine tesbit olunan hali mübeyyin her nevi zabıt varakalarının ve ehli hibre raporlarının münderecatı ve şahitlerin şahadetleri mahfuzdur. Şu kadar ki ıslahtan sonra cereyan edecek tahkikat neticesinde tebeyyün edecek hal, mezkür reylerin nazara alınmasını icap etmezse bunlara da olmamış nazariyle bakılır. Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa maddeleri şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
3- "MADDE 36.- Herkes, meşrü vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
4- "MADDE 141.- Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeleri olarak yazılır.
Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca 29.1.1997 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, ilk inceleme raporu, dava dosyası ve ekleri, iptali istenen yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile öbür yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 28. maddesi uyarınca, bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir yasa ya da kanun hükmünde kararname hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi ya da taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddî olduğu kanısına varması durumunda iptali istemiyle başvurabilmesi için öncelikle iptali istenen kuralın, o davada uygulanacak kural olması gerekir.
Bakılmakta olan davada uygulanacak yasa kuralı, davayı yürütmeye, uyuşmazlığı çözmeye, davayı sona erdirmeye ya da kararın dayanağını oluşturmaya yarayacak kuraldır.
İtiraz yoluna başvuran mahkemeye göre olayda verilen ara kararı uyarınca "davacılar vekili eksikliği farkederek 27.12.1990 günlü dilekçesiyle neticei talebini değiştirmiş" o zamana kadar yalnızca tapu iptal davası olarak yürütülen davaya tescil istemini de eklemiştir. Mahkeme, bu işlemi HUMK'nun 83-90 maddelerinde düzenlenen davanın ıslahı olarak değerlendirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak da müddeabihin arttırılmasına engel olan itiraz konusu kuralın uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak kural olduğunu kabul etmiştir.
Davacılar vekili, 27.12.1990 günlü dilekçeyi "Dava dilekçesinde tescil isteği bulunmadığından tescil talebini içeren dilekçe vermesi için davacılar vekiline süre verilmesine" ilişkin 6.4.1990 günlü ara kararının gereğinin yerine getirilmesi amacıyla vermiştir. 27.12.1990 günlü dilekçe ile davanın ıslah edildiği açıkça belirtilmediği gibi, "Davanın o evresine kadar yapılmış yönteme ilişkin işlemlerin tamamen veya kısmen düzeltilmesi" olarak tanımlanabilecek ıslah işlemine dayalı olarak hiç bir istemde de bulunulmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, davada ıslah sözkonusu olmadığından, ıslah suretiyle "müddeabihin tezyidini" engelleyen itiraz konusu kural da bakılmakta olan davada uygulanacak kural değildir. Başvurunun, mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Güven DİNÇER ve Selçuk TÜZÜN bu görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ
18.6.1927 günlü, 1086 sayılı "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 87. maddesinin son tümcesi, bakılmakta olan davada uygulanacak kural olmadığından Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle başvurunun REDDİNE, Güven DİNÇER ile Selçuk TÜZÜN'ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
29.1.1997 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör ÖZDEN
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Selçuk TÜZÜN
Ahmet N.SEZER
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN
Mustafa BUMİN
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Lütfi F. TUNCEL
Fulya KANTARCIOĞLU
KARŞIOY YAZISI
Anayasa'ya aykırılık iddiası, dava konusu olayda tescil talebi olmaksızın açılan tapu iptal davasında davacının, ek bir dilekçe vererek talebini genişletmesinden doğmuştur.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatları gereği tapu iptal taleplerinin tescil talebi ile birlikte istenilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu yüzden davadaki "nihai talebi"n içeriği olan "müddeabih"in, "tapu iptal ve tescil" işleminden oluşacağı tabiidir.
Yaşayan gayrimenkul hukukunun özelliklerinden doğan bu sonuç yargılama sırasında Hukuk yargılama usulü kanunun tevsi ile ilgili kurallarının uygulanmasını gerektirebilir.
Davada "uygulanacak kural" deyimi, davanın üzerine kurulduğu hukuki yapı ile davanın seyrini ve hüküm bölümünü etkileyen kuralların tümünü kapsar.
Anayasa yargısında yargılanan kuraldır. Anayasa yargısının amacı Anayasa'ya uygunluk denetimidir. Uygulanan kural kavramının dar anlaşılması, anayasal denetimin amacına aykırılık oluşturur ve bu denetimi güçleştirerek daraltır.
Anayasal denetime tabi tutulan kurallar, birbirleri ile bağlantıları gözönünde tutularak ve bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Gayrimenkul mülkiyetine yönelik davanın görülmesine ve çözümlenmesine etkili olan kurallar ister maddi hukuka, isterse usul hukukuna ait olsunlar uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak kurallardır.
Bu nedenlerle dava konusu hukuk yargılama usulü kuralının "tapu iptal ve tescil" davaları yönünden davada uygulanacak kural olduğu görüşüyle karara karşıyız.