ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1997/24
Karar Sayısı : 1997/35
Karar Günü : 11.3.1997
R.G. Tarih-Sayı :16.10.1997-23142
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi
İTİRAZIN KONUSU : 21.6.1994 günlü, 537 sayılı "Türk Ticaret
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin 2.
ve 3. maddeleriyle değiştirilen 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası'nın 1295. ve
1297. maddelerinin ikinci fıkralarının Anayasa'nın 2., 6. ve 91. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Kasko sigorta sözleşmesine dayanılarak, sigorta tazminatı ödenmesi
istemiyle açılan davanın, Türk Ticaret Kanunu'nun 1295. ve 1297. maddelerinin
ikinci fıkraları uygulanarak reddine ilişkin Mahkeme kararını temyiz başvurusu
üzerine inceleyen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 537 sayılı KHK ile değiştirilen
Türk Ticaret Kanunu'nun 1295. ve 1297. maddelerinin ikinci fıkralarının iptali
için başvuruda bulunmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Kurallar
İptali istenilen kurallar şunlardır :
1- 537 sayılı KHK'nin 2. maddesiyle değiştirilen Türk Ticaret
Kanunu'nun 1295. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir :
"Müteakip taksitlerin kesin ödeme zamanı, miktarı ve
vadesinde ödenmemesinin sonuçları, poliçe ile birlikte yazılı olarak sigorta
ettirene bildirilir veya bu şartlar poliçe üzerine yazılır."
2- 537 sayılı KHK'nin 3. maddesiyle değiştirilen Türk Ticaret
Kanunu'nun 1297. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir :
"Diğer sigortalarda ise, sigorta ettiren kimse sigorta
primini 1295 inci madde gereği vermemiş veya prim tecil edilmiş yahut
taksitlere bağlanmış olduğu halde poliçede vadeleri tayin ve tesbit edilen
herhangi bir taksidini, vade gününün bitiminde ödememiş ise temerrüde düşer.
Temerrüt gününü takip eden onbeş gün içerisinde dahi sigorta ettiren prim
borcunu ödemediği taktirde bu müddetin bitiminden itibaren onbeş gün süre ile
sigorta teminatı durur. Bu sürenin sonuna kadar prim ödenmediği taktirde
sigorta sözleşmesi herhangi bir ihtara gerek kalmadan feshedilmiş olur."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "Başlangıç
Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin
bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu,
ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı
ve O'nun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedî varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu
ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk
varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve
manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği
olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî
sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde,
huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."
2- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3- "MADDE 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
4- "MADDE 91.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını, kapsamını,
ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp
çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin
bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin
hükümler saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün
yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki
bir tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte, yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN,
Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya
KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 11.3.1997 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
oybirliğiyle karar verildi.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali
istenilen Kanun Hükmünde Kararname kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ile
bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü :
A- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- Kanun Hükmünde Kararname Hakkında Genel Açıklama
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kurumu, 22.9.1971 günlü ve 1988
sayılı Yasa ile 1961 Anayasası'nın 64. maddesinde yapılan değişiklik sonucu
hukukumuza girmiştir. Bu değişikliğin gerekçesinde, "Parlamenter
rejimlerde, kanun yapmanın belli usullere uyulmak zorunluluğu sebebiyle zaman
aldığı ve gecikmeler meydana getirdiği bir gerçektir. Değişen iktisadî ve
sosyal şartların gereği olarak bazı hukuk kurallarının bu usuller dışında
yürürlüğe konulabilmesi çağdaş devlet anlayışının tabiî sonucu olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Anayasa'nın 5. maddesi hükmünün prensibini bozmamak ve her halde
önceden yasama meclislerince esasları bir kanunla tesbit olunan sınırlar
içerisinde kalmak kaydıyla hükümete KHK'ler çıkarma yetkisinin verilmesi ve bu
yetkiyi düzenleyen hükmün TBMMnin genel olarak görev ve yetkilerini belirleyen
64. maddesine eklenmesi uygun görülmüştür" denilmektedir.
KHK'ler, temelde 1961 Anayasası'ndan çok farklı olmamakla
birlikte, 1982 Anayasası'nın 91. maddesinde kimi yeniliklerle ve fakat benzer
gerekçelerle düzenlenmiştir. Böylece, hem yürütme organını güçlendirmek hem de
değişen ekonomik ve sosyal durumların ortaya çıkaracağı sorunlara ivedi
çözümler bulmak amacına ulaşılmak istenilmiştir.
Olağan durumlar için çıkarılan KHK'lerin mutlaka bir yetki
yasasına dayanması zorunludur. Yetki yasasının içeriği ve öğeleri Anayasa'nın
91. maddesinde belirlenmiştir. 87. maddede ise Bakanlar Kurulu'na "belli
konularda" KHK çıkarma yetkisi vermek TBMM'nin görev ve yetkileri arasında
sayılmıştır. Bakanlar Kurulu'nun belli bir konuda KHK çıkarabilmesi için
öncelikle TBMM tarafından kendisine bu konuda yasa ile bir yetkinin
verilmiş olması gerekir. Bakanlar Kurulu, bir yasa ile önceden
yetkilendirilmedikçe, kendiliğinden KHK çıkartamaz. Yasa ile verilen yetkiye
dayanılarak çıkartılan KHK, yürürlükteki yasa hükümlerini kaldırabilmekte ve
değiştirebilmekte, başka bir anlatımla yasanın hukuksal gücüne sahip
bulunmaktadır. Yasama yetkisinin "kanun koymak, değiştirmek ve
kaldırmak" öğelerini içerdiği kuşkusuzdur. KHK'lerle yasa hükümleri
kaldırabileceği, değiştirebileceği gibi yeni kurallar da getirilebilir.
Anayasa'da öngörüldüğü biçimi ile KHK'ler yapısal (organik-uzvî)
bakımdan yürütme organı işlemi, işlevsel (fonksiyonel) yönden ise yasama işlemi
niteliğindedir. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi, verdiği KHK çıkarma
yetkisini yasa ile her zaman geri alabileceği gibi kendisine
sunulan KHK'leri aynen kabul etmek ya da reddetmek zorunda da olmayıp,
dilediğinde değiştirerek de kabul edebilir. Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma
yetkisinin verilmesi, yasayla düzenlenmesi gereken konuların yasama alanından
çıkarılıp yürütme organının düzenleme alanına sokulması sonucunu doğurmaz. Bu
nedenle, Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisinin verilmiş olması Anayasa'nın
7. maddesinde öngörülen "Yasama yetkisinin devredilmezliği" ilkesini
ortadan kaldırmaz.
Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarılabilme yetkisi veren yasada yer
alması zorunlu öğeler, Anayasa'nın bu konuya ilişkin 91. maddesinin ikinci
fıkrasında gösterilmiştir. Buna göre, "Yetki kanunu, çıkarılacak kanun
hükmünde kararnamenin amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve
süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını
gösterir". Bundan anlaşılacağı gibi yetki yasasında, yürürlüğe konulacak
KHK'nin amacının, kapsamının, ilkelerinin, kullanma süresinin ve bu süre içinde
birden çok kararname yürürlüğe konulup konulamayacağının belirtilmesi
gerekir. Bakanlar Kurulu'na verilen yetki, yasada öngörülen amaç, ilke, kapsam
ve süre ile sınırlı ve türevsel bir yetkidir. Yetki yasasında, Anayasa'da
belirlenen öğelerin belli bir içeriğe kavuşturularak
somutlaştırılması gerekir.
Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisinin "belli
konularda" verilebileceği 1961 Anayasası'nın 64. maddesinde açıkça
belirtilmesine karşın, 1982 Anayasası'nın yetki yasasında bulunması gereken
öğeleri gösteren 91. maddesinde, bu koşula yer verilmemiştir. Ancak, 1982
Anayasası'nın 87. maddesinde "... Bakanlar Kuruluna belli konularda Kanun
Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermek..." TBMM'nin görev ve yetkileri
arasında sayılmış bulunmaktadır. Bu nedenle, 91. maddede "belli
konularda" ifadesinin yeralmaması bir noksanlık sayılamaz. Çünkü, 87.
maddede, Bakanlar Kurulu'na verilecek KHK çıkarma yetkisinin ancak belli
konularda olabileceği açıkça gösterilmektedir. Bu durumda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Bakanlar Kurulu'na ancak belli konularda KHK çıkarma yetkisi
verebilir; her konuyu kapsayacak biçimde yetki veremez. KHK'nin konusunun yetki
yasasında belirlenmesi zorunludur. Yetki, somutlaştırılmış belirli bir konuda
verilmeli, sınırları belirsiz olmamalıdır. KHK'nin konusu da yetki yasasında
belirlenen çerçevenin dışına çıkamaz. KHK'nin yetki yasasında belirtilen amaç,
kapsam ve ilkelere de uygun olması zorunludur. Verilen yetkinin konusunun
yasada gösterilmesi zorunluluğunun bu yasaya dayanılarak yürürlüğe konulan
KHK'lerin yetki yasası kapsamı içinde kalıp kalmadıklarının hem yargısal,
hem de siyasal denetimlerinde büyük bir önemi vardır. Yetki Yasası'nın kapsamı
dışında yürürlüğe konulan veya yasada öngörülmeyen bir konuda düzenleme yapılan
bir KHK'nin Anayasa'ya aykırı olacağı kuşkusuzdur.
Anayasa'da kimi konuların KHK'lerle düzenlenmesi yasaklanmaktadır.
91. maddenin birinci fıkrasında, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak, sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasa'nın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez" denilmektedir. Buna göre, Anayasa'da
KHK'lerle düzenlenemeyeceği belirlenen konularda TBMM tarafından Bakanlar
Kurulu'na yetki verilmesi olanaksızdır. Verilen yetkinin konusunun belli
olmasının, Anayasa'nın 91. maddesindeki "yetki verilemeyecek
konular"ı da kapsayıp kapsamadığının belirlenebilmesi yönünden de
önemi büyüktür.
Bu nedenlerle, Bakanlar Kurulu'nun hangi konularda KHK
çıkarabileceği, yetki yasasında açıkça belirtilmeli ve verilen yetki konu
yönünden mutlaka belirgin olmalıdır. Anayasa'nın 91. maddesine göre, Yetki
Yasası'nda çıkarılacak KHK'nin "amacı", "kapsamı" ve
"ilkeleri"nin de belirtilmesi gerekir. Amaç, Bakanlar Kurulu'nun
kendisine verilen yetki ile neleri gerçekleştirmesinin istendiğini
belirlediğinden yetki yasasında KHK'nin amacı da somut olarak açıklanmalıdır.
KHK'nin amacı ve kapsamı da konusu gibi geniş içerikli her yöne
çekilebilecek biçimde genel anlatımlarla gösterilmemeli; değişik yorumlamaya
elverişli olmamalıdır. KHK'nin yetki yasasında gösterilen amaç ve kapsam
doğrultusunda, verilen ilkelere uygun, çıkarılıp çıkarılmadığının saptanması
hem yargısal hem de siyasal denetim yönünden zorunludur. KHK, yasada gösterilen
amacın dışında yürürlüğe konulmuş, yetkinin kapsamını aşıyor veya ilkelere
uygun değilse bunlar KHK'yi yetki yasasına ve dolayısıyla Anayasa'ya aykırı
düşürür.
Anayasa'ya göre, yetki yasasında, Bakanlar Kurulu'na verilen
yetkinin süresinin de gösterilmesi zorunludur. Bu zorunluluk, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin yetkilerini çok uzun bir süre yürütme organına vermekten
alıkoymaktadır. Yasada öngörülen sürenin bitiminden sonra çıkarılan KHK'nin
Anayasa'ya aykırı düşeceği kuşkusuzdur. Ancak, yetki süresi içerisinde
çıkarılmış olan KHK'ler, yasadaki sürenin bitiminden sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nce onaylanmış olmasalar da geçerliliklerini korurlar.
2- KHK'nin Yargısal Denetimi
Anayasa'nın 91. maddesinde, "Kararnameler, Resmî Gazete'de
yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Yetki kanunları ve
bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları
ve Genel Kurulunda öncelik ve ivedilikle görüşülür" denilmektedir. Öncelik
ve ivedilik koşuluyla, yetki yasalarının gecikmeden çıkarılabilmesi ve
çıkarıldıktan sonra da yürürlüğe konulan KHK'lerin aynı biçimde Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nde karara bağlanması istenilmiştir.
Anayasa'da, KHK'lerin siyasal denetimi yanında yargısal denetimi
de öngörülmüştür. KHK'ler, işlevsel (fonksiyonel) yönden yasama işlemi
niteliğinde olduklarından bunların yargısal denetimlerinin yapılması görev ve
yetkisi de Anayasa Mahkemesi'ne verilmiştir. Yargısal denetimde KHK'nin,
öncelikle, yetki yasasına sonra da Anayasa'ya uygunluğu sorunlarının
çözümlenmesi gerekir. Hernekadar, Anayasa'nın 148. maddesinde KHK'lerin yetki
yasalarına uygunluğunun denetlemesinden değil yalnızca Anayasa'ya biçim
ve esas bakımlarından uygunluğunun denetlenmesinden söz edilmekte ise de,
Anayasa'ya uygunluk denetiminin içerisine öncelikle KHK'nin yetki yasasına
uygunluğunun denetimi girer. Çünkü, Anayasa'da, Bakanlar Kurulu'na ancak yetki
yasasında belirtilen sınırlar içerisinde KHK çıkarma yetkisi verilmesi
öngörülmüştür. Yetkinin dışına çıkılması, KHK'yi Anayasa'ya aykırı duruma
getirir. Böylece, KHK'nin yetki yasasına aykırı olması Anayasa'ya aykırı olması
ile özdeşleşir.
Olağanüstü Hal KHK'leri dayanaklarını doğrudan doğruya Anayasa'dan
(mad. 121) alırlar. Bu tür KHK'lerin bir yetki yasasına dayanması gerekli
değildir. Buna karşın, olağan KHK'lerin bir yetki yasasına dayanması
zorunludur. Bu tür KHK'ler, yasa gücünü, dayandıkları yetki yasasından alırlar.
Bu nedenle, KHK'ler ile dayandıkları yetki yasası arasında çok sıkı bir
bağ vardır.
Yetki Yasası, KHK ve KHK'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce
aynen ya da değiştirilerek kabulü, birbirlerinden bağımsız işlemler olmayıp
Anayasa'da öngörülen bir sürecin değişik aşamalarıdır. KHK'nin yetki yasası ile
olan bağı, KHK'yi aynen ya da değiştirerek kabul eden yasa ile kesilir. Bu
yasa, KHK'yi kendi bünyesine alarak genel anlamda bir yasa niteliğine
dönüştürür. KHK, yasa gücünü, dayandığı yetki yasası ile konulan esaslara
uygunluğu ve yetki yasasının da Anayasa'ya uygunluğu varsayıldığı için
kazanmaktadır. Yetki yasasının iptaline karar verilmesi durumunda, bu varsayım
gerçekleşmediğinden, bu yasaya dayanılarak çıkartılan KHK Anayasal dayanaktan
yoksun kalır. Bu durumda KHK, Anayasa'nın uygun gördüğü ölçünün ötesinde
verilen bir yetkinin kullanılması sonucu çıkartılmış olması nedeniyle
Anayasa'ya aykırılık oluşturur.
KHK'nin Anayasa'ya uygun bir yetki yasasına dayanması,
geçerliliğin ön koşuludur. Bir yetki yasasına dayanmadan çıkartılan veya
dayandığı yetki yasası iptal edilen bir KHK'nin kuralları, içerikleri yönünden
Anayasa'ya aykırılık oluşturmasalar bile, Anayasa'ya uygunluğundan söz
edilemez.
KHK'lerin Anayasa'ya uygunluk denetimleri, yasaların denetimlerinden
farklıdır. Anayasa'nın 11. maddesinde, "Kanunlar Anayasaya aykırı
olamaz" denilmektedir. Bu nedenle, yasaların denetiminde, onların yalnızca
Anayasa kurallarına uygun olup olmadıkları saptanır. KHK'ler ise konu, amaç,
kapsam ve ilkeleri yönünden hem dayandıkları yetki yasasına hem de
Anayasa'ya uygun olmak zorundadır.
KHK'lerin Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş bir yetki
yasasına uygun olup olmadığının incelenmesi ise denetimi anlamsız kılar. Çünkü,
Anayasa'ya uygunluk denetiminde dayanak, Anayasa'dır. Yasa, yasayla değil,
Anayasa'yla karşılaştırılarak denetlenir. Ayrıca, Anayasa'ya aykırı bir yetki
yasasına dayanılarak çıkartılan KHK'lerin Anayasa'ya uygun görülmesi
olanaksızdır.
Bir yetki yasasına dayanmadan çıkartılan, yetki yasasının kapsamı
dışında kalan, dayandığı yetki yasası iptal edilen KHK'lerin anayasal konumları
birbirinden farksızdır. Böyle durumlarda, KHK'ler anayasal dayanaktan yoksun
bulunduklarından içerikleri Anayasa'ya aykırı bulunmasa bile dava açıldığında
iptalleri gerekir.
Bu nedenlerle, iptaline karar verilen bir yetki yasasına
dayanılarak çıkarılan KHK'lerin, Anayasa'nın Başlangıç'ındaki "Hiçbir kişi
ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla
belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı", 2. maddesindeki "Hukuk
devleti" ilkeleriyle 6. maddesindeki "Hiç kimse veya organ kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz" kuralı ve KHK çıkarma
yetkisine ilişkin 91. maddesiyle bağdaştırılmaları olanaksızdır.
3- 537 sayılı KHK'nin İtiraz Konusu Kurallarının Anayasa'ya
Aykırılığı Sorunu
537 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 1.6.1994 günlü, 3991 sayılı
Yetki Yasası'na dayanılarak çıkartılmıştır. KHK'nin dayandığı 3991 sayılı Yetki
Yasası, Anayasa Mahkemesi'nin 29.11.1994 günlü, Esas 1994/68, Karar 1994/80
sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Böylece, 537 sayılı KHK anayasal dayanaktan
yoksun kalmıştır.
KHK'lerin yargısal denetim bölümünde açıklanan nedenlerle,
Anayasa'ya aykırı görülerek iptal edilen 3991 sayılı Yetki Yasası'na
dayanılarak çıkarılmış bulunan 537 sayılı KHK Anayasa'nın Başlangıç'ında yer
alan kayıtsız şartsız Türk Milleti'nin olan egemenliği "... millet adına
kullanmağa yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa'da gösterilen
hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına
çıkamayacağı;" 2. maddesindeki "hukuk devleti", 6. maddesindeki
"Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz" ilkeleriyle, KHK çıkarma yetkisine ilişkin 91. maddesine aykırıdır.
Bu durum karşısında, 537 sayılı KHK'nin 2. ve 3. maddeleriyle değiştirilen Türk
Ticaret Yasası'nın 1295 ve 1297. maddelerinin ikinci fıkralarının iptali
gerekir.
Güven DİNÇER, bu görüşe katılmamıştır.
B- İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesiyle 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 53. maddesi uyarınca, yasa,
kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların belirli madde veya hükümleri iptal kararının Resmî Gazete'de
yayımlandığı gün yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa Mahkemesi, iptal kararı ile
doğacak hukuksal boşluğu, kamu düzenini tehdit ya da kamu yararını ihlâl edici
nitelikte görürse, doldurulması için iptal kararının yürürlüğe gireceği günü
ayrıca kararlaştırabilir.
Türk Ticaret Yasası'nın 537 sayılı KHK ile değiştirilen 1295 ve
1297. maddelerinin iptali sonucunda doğacak hukuksal boşluk, kamu yararını
bozucu niteliktedir. Bu nedenle, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü, 2949
sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal
kararının, Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesi uygun görülmüştür.
VI- SONUÇ
A- 29.6.1956 günlü, 6762 sayılı "Türk Ticaret Kanunu"nun
537 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. ve 3. maddeleri ile değiştirilen
1295. ve 1297. maddelerinin ikinci fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, Güven DİNÇER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- İptal edilen fıkraların doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını
ihlâl edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrasıyla, 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları
gereğince İPTAL KARARININ, RESMİ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY
SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
11.3.1997 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
|
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
|
|
|
|
Düzeltme: 21.11.1997 günlü, 23177 sayılı RG.'de 13.3.1997 günü
yazılan tarih 11.3.1997 olarak değiştirilmiştir.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1997/24
Karar Sayısı : 1997/35
Anayasa Mahkemesi'nin 29.11.1994 günlü, Esas : 1994/68, Karar :
1994/80 sayılı kararındaki iptal gerekçesi :
"537 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 1.6.1994 günlü, 3991
sayılı Yetki Yasası'na dayanılarak çıkartılmıştır. 3991 sayılı Yetki Yasası'nın
537 sayılı KHK'nin dayanağını oluşturan bölümü Anayasa Mahkemesi'nin 29.11.1994
günlü, Esas: 1994/68, Karar: 1994/80 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Böylece, 537 sayılı KHK anayasal dayanaktan yoksun
kalmıştır."
"Bu durum karşısında dava dilekçesinde ileri sürülen diğer
aykırılık savları üzerinde durulmaksızın 537 sayılı KHK'nin iptali
gerekir." biçimindedir.
Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmasına yetki verilmesi,
Anayasa'nın 87. ve 91. maddelerine dayanmaktadır. 87. maddede Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin görev ve yetkileri arasında "Bakanlar Kuruluna belli
konularda Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermek"te sayılmış, 91.
maddede de, Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmasına yetki veren yasada bulunacak
ögeler belirtilmiş, bu maddenin son bendinde ise "kanun hükmünde
kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak,
kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir tarih de
gösterilebilir." Hükmü getirilmiştir.
Anayasa'nın hiçbir hükmünde, "Yetki yasalarının iptali
halinde, bu yetki yasalarının hukuken var olduğu dönemde, bu yasalara göre
çıkarılmış kanun hükmünde kararnamelerin esasının incelenmesine gerek kalmadan
iptal edileceği yolunda" doğrudan bir kural bulunmamaktadır. Bu husus
çoğunluğun anayasal bir yorumu olarak ortaya çıkmaktadır.
Kanun hükmünde kararnameler çıktığı tarihte, yasal olan bir yetki
yasasına göre çıkarılmaktadır. Bu yetki yasası o tarihte yürürlüktedir ve
geçerlidir. Buna dayanılarak çıkarılan KHK'nin de bir hukuki dayanağı vardır.
İptal veya itiraz yoluyla konu Anayasa Mahkemesi'nin önüne getirilip karar
verilinceye kadar da bu kanun hükmünde kararname yürürlüktedir.
Burada asıl olan KHK'nin, çıktığı tarihte yasal olarak kabul
edilen, bir yetki yasasına dayanıp dayanmadığıdır. İncelenmesi gereken esas
unsur bu olmalıdır. Eğer yetki yasası yürürlükte ise, herhangi bir nedenle
iptal edilmemiş ya da yürürlük süresi dolmamışsa, çıkarılmış KHK de Anayasal
dayanağa oturmuş demektir. Sonradan o yetki yasasının yürürlükten kaldırılması
ya da yürürlük süresinin sona ermesi KHK'nin anayasal dayanaktan yoksun kaldığı
anlamına gelmez.
Ayrıca Yetki Yasası'nın iptali nedeniyle KHK'nin de anayasal
dayanağının kalmadığı yolundaki görüş, iptal kararının etkisini KHK'nin çıkış
tarihine kadar çekmek anlamını taşır. Halbuki Anayasa'nın 153. maddesinin
beşinci bendinde "iptal kararları geriye yürümez" denilmektedir. Bu
nedenle bu yoldaki bir kararın Anayasa'nın 153. maddesinin belirlediği kuralla
da bağdaşmadığı görüşündeyim.
1.6.1994 günlü, 3991 sayılı Yetki Yasası esastan incelenerek,
kararda belirtilen nedenlerle Anayasa'ya aykırı bulunmuştur. Bu husus
elbetteki, bu yetki yasasına dayanılarak çıkarılan KHK'leri de etkileyecektir.
Ancak bu durum esasa geçilmeden anlaşılamaz. Konunun esasa geçilerek
incelenmesi ve varsa Anayasa'ya aykırılıkların bu evrede ortaya konulması
gerekirdi.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu 537 sayılı KHK'nin esasının
incelenmesine geçilerek anayasal denetiminin yapılması ve Anayasa'ya aykırı bir
yönü varsa iptal edilmesi gerekirdi. Yalnızca KHK'nin yasal dayanağını teşkil
eden 3991 sayılı Yetki Yasası'nın iptal edilmiş olması nedeniyle,
"Anayasal dayanaktan yoksun kalındığı" gerekçesine dayanılarak, işin
esasına geçilmeden iptal kararı verilmesinde isabet görülmemektedir.
Bu nedenle 21.6.1994 günlü ve 537 sayılı KHK'nin esasına
girilmeden "anayasal dayanaktan yoksun kalındığı" gerekçesiyle
verilen iptal kararına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|