ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1995/46
Karar Sayısı : 1995/49
Karar Günü : 21.9.1995
R.G. Tarih-Sayı :27.12.1996-22860
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İstanbul 4. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdarî Yargılama
Usulü Yasası'nın 10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle
değiştirilen 2. maddesinin 1. bendinin (a) altbendi ile, aynı Yasa'ya eklenen
geçici 2. maddenin Anayasa'nın 5., 13., 36., 38. ve 125. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Bütünleme sınavından başarısız sayılan ST.'nin yaptığı itiraz
üzerine, Dekanlıkça kurulan komisyon, sınav kağıdındaki notu yükselterek
ilgiliyi bu dersten başarılı kabûl etmiştir. Dekanlık işlemine karşı dersin
öğretim üyesi tarafından açılan davada bilirkişiler aracılığıyla sınav
kağıdının incelenmesi sonucu öğrencinin sınavda başarısız olduğu saptanarak
Dekanlık işleminin iptaline karar verilmiştir. Davalı idarenin temyizi üzerine
Danıştay Sekizinci Dairesi'nce, idarî işlem davacı öğretim üyesinin kişisel
haklarını ihlâl etmediğinden, 18.6.1994 gününde yürürlüğe giren 4001 sayılı
Yasa'nın 1. ve geçici 2. maddeleri uyarınca davanın ehliyet yönünden reddi
gerekeceği gerekçesiyle bu karar bozulmuştur.
Bozma kararından sonra İstanbul 4. İdare Mahkemesi, uyuşmazlıkta
uygulanması gereken 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 4001 sayılı
Yasa'yla değişik 2. maddesinin 1. bendinin (a) altbendi ile bu Yasa'ya 4001
sayılı Yasa'yla eklenen geçici 2. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
vararak bu maddelerin iptali istemiyle doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne
başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
İptali istenilen 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 4001
sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin birinci bendinin (a) alt bendi ile geçici
madde 2 aynen şöyledir :
1- "MADDE 2- 1. İdarî dava türleri şunlardır :
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için, çevre,
tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını
yakından ilgilendiren hususlar hariç olmak üzere, kişisel hakları ihlal
edilenler tarafından açılan iptal davaları,"
2- "GEÇİCİ MADDE 2- Değiştirilmiş olan 2 nci maddenin hükmü
bu Kanunun yürürlüğünden evvel açılmış olup devam eden veya hükme bağlanmış
olup da kesinleşmemiş bulunan davalarda da uygulanır."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
2- "MADDE 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgilimaddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
3- "MADDE 36.- Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz."
4- "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda
da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini veya kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan
bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsîdir.
Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir
müeyyide uygulayamaz. Silahlı kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
5- "MADDE 125.- İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî
Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim
tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun
denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve
esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem
niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların
doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte
gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar
verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş
halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile
yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür."
C- İlgili Anayasa Kuralı
"MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Samia AKBULUT, Haşim
KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER ve Lütfi F.
TUNCEL'in katılmalarıyla 6.9.1995 günü yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülen Yasa kurallarıyla itiraza dayanak yapılan Anayasa
kuralları, bununla ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A- 2577 Sayılı Yasa'nın Değişik 2. Maddesinin 1. Bendinin (a)
Altbendinin İncelenmesi
1- Anlam ve Kapsamı
İdarî dâva türleri ve bu dâvaların kimler tarafından açılabileceği
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesinde gösterilmiştir. Bu
madde ile getirilen düzenleme, aynı Yasa ile yürürlükten kaldırılan 521 sayılı
Danıştay Yasası'nın 30. maddesinin (A) bendi ile aynı doğrultudadır. Her iki
yasa kuralında da idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırılıkları nedeniyle menfaati ihlâl edilenler
tarafındaniptal davası açılabileceği öngörülmüştür. Anılan yasalardaki tanımlar
arasındaki fark, 521 sayılı Yasa'daki "kanuna aykırı"lığın yerine
2577 sayılı Yasa'da "hukuka aykırı"lığın kullanılmış olmasıdır. 2577
sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın kimi maddelerinin değişikliğine ilişkin
tasarıda, iptali istenilen Yasa kuralına yer verilmemiş ise de, bir
milletvekilinin teklifi sonucu 2. madde değiştirilecekler arasına alınmıştır.
Teklifin gerekçesinde, "6.1.1982 tarih ve 2577 sayılı İdarî
Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesi genel hukuk sistemine aykırı biçimde
gelişmiştir. İdarî dâvalarda taraf ehliyeti hususundaki usulsüzlük idarî
mahkemelerde ve Danıştay'da iş hacmini gereksiz biçimde artırmıştır. Bu durum,
hususi hukuktaki hak ve ehliyetin tatbikatındada eşitsizlik doğurmuştur. Taraf
ehliyeti, dâvada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti, medenî hukuktaki
medenî haklardan istifade ehliyetinin medenî usul hukukundaki büründüğü
şekildir. Gerçekten kimlerin taraf ehliyetine sahip oldukları Hukuk UsulüMuhakemeleri
Kanunu'nun 38. maddesi ile Medenî Kanun'un 8. ve 46. maddelerinde
açıklanmıştır. Bu genel kaideye rağmen 6.1.1982 tarih ve 2577 sayılı
"İdarî Yargılama Usulü Kanunu"nun başta 2. maddesi olmak üzere ilgili
maddelerinde dâva ve taraf ehliyetiyanlış değerlendirilmiş ve (menfaatleri
ihlâl edilenler) deyimi geniş yorumlanarak, esasta dâva ehliyetine sahip
olmayan kişilerin de, idarî yargıda iptal ve tam yargı dâvaları açma talepleri
kabul edilmiş ve dâvalar buna göre görülerek hükme bağlanmıştır.Yasa teklifi
ile dâva açma hakkına ve taraf olma ehliyetine bir kısıtlama getirilmeden
..." denilerek; "menfaatleri ihlâl edilenler" yerine
"kişisel menfaatleri doğrudan ihlâl edilenler" önerilmiştir.
Bu teklif, Adalet Komisyonu'nca aynen benimsendiktensonra tasarı
TBMM Genel Kurulu'nda iken, yeniden görüşülmek üzere İçtüzüğün 89. maddesi
uyarınca Komisyon'ca geri çekilmiştir. Adalet Komisyonu'nun 24.2.1994 günlü, 16
sayılı birleşiminde değişiklik tasarısının sadece 1. maddesi üzerinde görüşme
yapılarakkural "İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve
maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için,
çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu
yararını yakından ilgilendiren hususlarhariç olmak üzere, kişisel hakları ihlâl
edilenler tarafından açılan iptal davaları" biçimine dönüştürülmüştür.
TBMM Genel Kurulu'nda maddenin görüşülmesi sırasında, oturumu yöneten Başkan
Vekilinin, söz konusu kural ile dâva açma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığı
hususundaki açıklama isteği çeşitli itirazlarla karşılaşmış ve Komisyon da
açıklama yapmamıştır. Bu konuda başkaca görüşme de olmadığından madde oylanarak
aynen kabul edilmiştir.
Değişiklikten önce, idarî dava türlerinin en yaygını olan
"iptal davaları"nda dâva açabilmek için "menfaat ihlâli"
yeterli iken, yapılan değişiklik sonucu çevre, tarihî ve kültürel değerlerin
korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendirenler
dışındaki konularda dâva açılabilmesi "kişisel hak ihlâli" koşuluna
bağlı kılınmıştır.
İdare, özel hukuk kişilerinin sahip olduğu yetkilerin dışında ve
üstünde birçok yetkilere sahiptir. İdareye özgü olan bu yetkilerle, kişilerin
üzerinde, tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal etkiler doğuracak eylem ve
işlemler yapabilir. Bu işlemlerin yerine getirilmesi için, başka bir makam ya
da merciin yardımına gereksinim olmadan kişiler çeşitli yükümlülükler altına
sokulabilir.
Öte yandan, idarî işlemler yasallık karinesinden yararlanır ve bu
karine gereği, idarî işlemlerin yerindeliği ve hukuka uygun olduğu varsayılır.
İdarî davalar, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal
yolla denetlenmesi, kamu hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hizmetin
gereklerine uygun biçimde yapılmasının sağlanması, kamuhizmetlerinin getirdiği
yarar ve zararların bireyler üzerindeki etkilerinin adaletli biçimde
dengelenmesi için vatandaşlara tanınmış bir haktır. İdarî dâvalar, idare
hukukuyla birlikte hukukun üstünlüğü, Devletin hukuka bağlılığı ilkesinin
sonucu olarak hukuk alanına girmiştir.
İdarî yargıda "idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep,
konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan dâvalar"
olarak tanımlanan iptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayarak
hukuk devletini gerçekleştiren önemli yollardandır. İptal davası kolay işleyen
ve karmaşık olmayan niteliğiyle yargısal bir denetim yolu olarak öngörülmüştür.
İptal davaları ile idarî işlemlerin hukuk kurallarına uygunluğu
incelenir. Aykırılığın saptanmasında işlem ortadan kaldırılır. Böylece,
idarenin hukuk kurallarına uygun şekilde hareket etmesi sağlanarak hukuk düzeni
korunur.
İptal davaları, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki idarî
işlemler hakkında açılabilir. Böyle bir idarî işlemin iptalinin istenilebilmesi
için davacının menfaatinin ihlâl edilmiş olması gerekir. Yargı kararlarında ve
öğretide "menfaat", dâvacı ile iptalini istediği idarî işlem
arasındaki bağı, ilgiyi anlatır. İdarî işlem iledâva açan kişi arasında geçerli
(meşrû) güncel ve ciddî bir ilişki sözkonusu ise dâvada menfaat bağı bulunduğu
kabul edilmektedir. Bunun dışında öznel bir hakkın ihlâl edilmesi koşulu
aranmaz.
Hak, hukukun koruduğu menfaattir. Özel hukukta her menfaat
korunmaz. Kamu hukukunda iptal dâvaları yoluyla korunması zorunludur. Tam yargı
dâvalarının tersine iptal dâvalarında dâva açabilmek için menfaat ihlâlinin
yeterli sayılması, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlamak amacına
yöneliktir. Her ne kadar bu amacın tam olarak gerçekleşebilmesi için menfaat
ihlâli koşulunun aranmaması düşünülebilirse de, bu durumda, idarî işlemlerle
ilgisi bulunmayan kişilerin dâva açması sonucu idare devamlı dâva tehdidi
altında kalır ve böylece idarenin işleyişi olumsuz yöndeetkilenir.
Dâva ehliyeti için aranan "menfaat ihlâli" koşulu, her
olaya özgü irdelenmiş ve dâva konusu işlemin davacıyı etkilemiş olması, idarî
yargıda menfaat ihlâlinin varlığı için yeterli sayılmıştır. İtiraza konu yasa
kuralında geçen "kişisel hak" kavramıyla, genel, soyut ve gayrişahsî
düzenleyici kuralların kişilere uygulanarak somutlaşması ve hukuksal sonuçlar
doğurması amaçlanmıştır. İdarî yargıda kişisel hak ihlâli, tam yargı davası açabilmenin
ölçütüdür. Tam yargı davaları ile, idareden, ihlâlettiği bir hakkı yerine
getirmesi ya da neden olduğu zararı gidermesi istenir.
İptal davalarında, hukuka aykırılığının saptanması durumunda idarî
işlemin iptal edilmesi, tam yargı davalarında ise idarî işlem ve eylemin
uygulanmasından ve yürütülmesinden doğan zararların tazmini söz konusudur. Bu
iki dâva türündeki farklılık ve gerçekleştirilmek istenilen amaç nedeniyledir
ki, iptal davasında davacı olabilmek için "menfaat ihlâli" yeterli
görülmüş iken; tam yargı davalarında idarî eylem ve işlemlerden dolayı
davacının "hakkının ihlâl" edilmesi gerekmektedir.
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 4001 sayılı Yasa ile
değiştirilen 2. maddesinin birinci bendinin (a) alt bendinde, Yasa'da sayılan
ayrık durumlar dışında, iptal davalarının "kişisel hakları ihlâl
edilenler" tarafından açılabileceği belirtilmiş, (b) alt bendinde ise,
idarî eylem ve işlemlerden dolayı "kişisel hakları doğrudan muhtel
olanlar" tarafından tam yargı davaları açılacağı kuralına yer verilmiştir.
Her iki dava türünde de davacı olabilmenin ön koşulu, "kişisel hak
ihlâli" olup, sadece tam yargı davaları için kişisel hakları
"doğrudan muhtel olanlar" denilmiştir.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
İtiraz başvurusunda, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın
2. maddesinde 4001 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklik sonucunda, önceleri dava
konusu yapılabilen birçok işleme karşı dava açılamayacağı için, idarî
işlemlerden bir bölümünün yargı denetiminin dışında bırakılmasının Anayasa'nın
5. maddesine, temel hak ve hürriyetlere ilişkin genel ve özel sınırlamaların
demokratik toplum düzeni gereklerine aykırı olamayacağına, "hak arama
hürriyeti"ne ve "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolu açık olduğuna ilişkin Anayasa'nın 13., 36. ve 125. maddelerine aykırı
olduğu savıylaiptali istenilmiştir.
a- Anayasa'nın 2., 5., 13. ve 36. Maddeleri Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiş, 5. maddesinde, Türk Milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak Devletin
temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu
adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün
etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı
denetimine bağlı olan devlet demektir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama,
yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde
kalması, temel hak ve özgürlüklerin, Anayasal güvenceye bağlanmasıyla
olanaklıdır.
Başta hukuk devleti ilkesiyle hak arama özgürlüğü olmak üzere tüm
anayasal gereklere uyarak iptal davasının koşullarını belirlemeye yasakoyucu
yetkilidir.
Devletin, hak arama özgürlüğünü daraltan bütün sınırlamaları
kaldırması ve bu yolla yargı denetimini yaygınlaştırarak adaletin
gerçekleştirilmesini sağlaması hukuk devleti ilkesine yer veren Anayasa'nın 5.
maddesi gereğidir.
Anayasa'da, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti
niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine
bağlı olması amaçlanmıştır. Çünkü, yargı denetimi, hukuk devletinin
"olmazsa olmaz" koşuludur.
Anayasa'nın 12. maddesinde, herkesin, kişiliğine bağlı,
dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu
belirtildikten sonra, 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin,
millî güvenliğin, kamu düzeninin,genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın
ve genel sağlığın korunması amacıyla ve ayrıca Anayasa'nın ilgili maddelerinde
öngörülen özel nedenlerle, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak yasayla
sınırlanabileceği, temel hak ve hürriyetlerle ilgiligenel ve özel
sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve
öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Bu kurallardan anlaşılacağı gibi, kişiliğe bağlı, temel hak ve özgürlükler
ancak Anayasa'nın 13. maddesinde sayılan durumların varlığı halinde yasayla
sınırlandırılabilir. Oysa, değişik 2. madde ile getirilen kuralla dâva hakkı
sınırlandırılmamış, kimi işlemler için ortadan kaldırılmıştır.
Dâva hakkı, kişinin temel haklarından olup, bu hakkın Anayasa'da
öngörülen koşulların varlığı gözetilmeksizin daraltılması Anayasa'nın 13.
maddesine aykırılık oluşturur.
Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36.
maddesinde, herkesin gerekli araç ve yollardan yararlanarak yargı organları
önünde dâvacı ya da dâvalı olarak sav ve savunma hakkı bulunduğu
belirtilmektedir.
İtiraz konusu yasa kuralıyla, idarî işlemlere karşı iptal davası
açabilmek için, idare hukukunun genel esaslarına aykırı biçimde idarî işlemin
davacının "kişisel hakkını ihlâl" etmiş olması koşulu getirilerek hak
arama özgürlüğü kısıtlanmış ve birçok işleme karşı dava yolu kapatılmıştır.
İdarî yargı denetimini sınırlayan itiraz konusu kural Anayasa'nın
2., 5., 13. ve 36. maddelerine de aykırıdır.
b- Anayasa'nın 125. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, ikinci
fıkrasında ise Cumhurbaşkanı'nın tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî
Şûranın kararları yargı denetiminindışında tutulmuştur. Anayasa'nın 159.
maddesinin dördüncü fıkrasıyla da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları,
idarî işlem niteliğinde olmalarına karşın, yargı denetimi dışında
bırakılmıştır. Anayasa'nın 125. maddesinin ikinci fıkrası ile ayrık tutulanlar
dışındaki tüm idarî işlemlerin yargı denetimine bağlı olması Anayasa
buyruğudur. Anayasa'da sayılan ayrık durumlar dışında idarenin eylem ve
işlemlerinden kimilerinin yargı denetimine bağlı olmaması sonucunu doğuracak
nitelikteki bir yasal düzenleme, Anayasa'nın 125. maddesinin birinci
fıkrasındaki buyruğa aykırı düşer. İtiraz konusu kuralla, idarî işlemlerin
kimileri hakkında dâvacı olabilme "kişisel hak ihlâli" koşuluna
bağlanarak Anayasa'nın 125. maddesine aykırılık oluşmuştur.
1602 sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Yasası'nın 21. maddesine
göre, iptal davası açabilmek için "menfaat ihlâli" yeterli iken, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesinin (1-a) bendinde yapılan
değişiklik sonucu, bu Yasa'nın uygulanması bakımından,"kişisel hak
ihlâli"nin davacı olabilmenin koşulu olarak kabul edilmesi yargı düzenleri
arasında açıklanabilmesi olanaksız farklılık da yaratmıştır.
İdarî işlemlere karşı dava açılabilmesi için "kişisel hakkın
ihlâl edilmesi" koşulunun getirilmesiyle soyut, genel ve nesnel
"düzenleyici tasarruflar"a karşı yargı yolu daraltılmıştır. Böylece,
idarenin düzenleyici işlemlerine karşı uygulanmalar beklenmeden dava açılması
güçleştirilmekle, Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına aykırılık
oluşturulmaktadır.
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 4001 sayılı Yasa ile
değişik 2. maddesinin 1. bendinin (a) altbendi, Anayasa Mahkemesi'nin 21.9.1995
günlü, Esas: 1995/27, Karar: 1995/47 sayılı kararıyla yukarıda açıklanan
gerekçelerle iptal edildiğinden, aynı konuda yeniden karar verilmesine gerek
görülmemiştir.
B- 2577 Sayılı Yasa'nın Geçici Madde 2'nin İncelenmesi
Başvuru kararında, geçici madde 2'nin Anayasa'nın "hak arama
hürriyeti"ni düzenleyen 36. maddesiyle "temel hak ve hürriyetlerle
ilgili genel ve özel sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine
aykırı olamayacağı"nı öngören 13. maddesine, "İdarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır" biçimindeki 125. maddesine
ve 2. maddesindeki "hukuk devleti" ilkesine ve Anayasa'nın 38. maddesine
aykırılık oluşturduğu savıyla iptali istenilmiştir.
Yasa'nın geçici madde 2'sinde, "Değiştirilmiş olan 2 nci
maddenin hükmü bu Kanunun yürürlüğünden evvel açılmış olup devam eden veya
hükme bağlanmış olup da kesinleşmemiş bulunan davalarda da uygulanır"
denilmektedir.
Anayasa'ya aykırılığı saptanmış bir kuralın geriye doğru
yürürlüğünü sağlamak, Anayasa'ya aykırılığın sürdürülmesine olanak verir.
Bu nedenle, geçici madde 2'nin iptali gerekir.
Öte yandan başvuru kararında, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü
Yasası'nın geçici madde 2'nin Anayasa'nın 38. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de, geçici madde 2 ile, suç ve cezalara ilişkin esasları
düzenleyen Anayasa'nın 38. maddesi arasında ilgi kurulamamıştır.
VI- SONUÇ
A- 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu'nun,
10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin
1. bendinin (a) altbendi, Anayasa Mahkemesi'nin 21.9.1995 günlü, Esas 1995/27,
Karar 1995/47 sayılı kararıyla iptal edildiğinden bu konuda bir karar
verilmesine yer olmadığına,
B- İdarî Yargılama Usulü Yasası'na 4001 sayılı Yasa'yla eklenen
"Geçici Madde 2"nin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
21.9.1995 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
|
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Nurettin TURAN
|
|
|
|
|