"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mahkemenin başvuru kararının gerekçesi aynen şöyledir:
"4008 Sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önce 213 sayılı kanunun gerek vergi kaçakçılığı suçları hakkında uygulanan 359 ve gerekse vergi kaçakçılığına teşebbüs suçları hakkında uygulanan 360. maddelerinde hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya çevrilmesinde sanayi sektörü için belirlenen asgari ücretin bir aylık tutarının yarısı esas alınmakta idi.
4008 sayılı Kanunun 21. maddesiyle 213 sayılı Kanunun 360. maddesi değiştirilirken paraya çevirmedeki bu esas korunurken, aynı kanunun vergi kaçakçılığı suçları ile ilgili 359. maddesi hükmü de değiştirilmiş ve maddenin 1. fıkrası değişiklikten önce:
"344. maddenin 1-6 ncı bentlerinde yazılı fiilleri işleyenler hakkında 345. maddede yazılı vergi cezalarından ayrı olarak 3 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile bu kadar müddet ticaret, sanat ve meslek icrasından hükmolunması halinde, para cezası tutarı hesabında, hapis cezasının her bir günü için sanayi sektörü için belirlenen, yürürlükteki asgari ücretin bir aylık tutarının yarısı esas alınır" şeklinde iken,
4008 Sayılı Kanunun 20. maddesiyle "344. maddenin 1-6 numaralı bentlerinde yazılı kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında 345. maddelerinde yazılı vergi cezalarından ayrı olarak 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile bu kadar müddet ticaret, sanat ve meslek icrasından mahrumiyete hükmolunur." şekline dönüştürülmüştür.
Kanun koyucu 4008 sayılı kanunla değişiklik yaparken vergi kaçakçılığına teşebbüs suçlarında paraya çevirme halinde bu cezanın ertelemeyeceği hususunda bir kural getirirken, vergi kaçakçılığı suçlarının paraya çevrilemeyeceği ya da ertelenemeyeceği hususunda bir kural koymamıştır.
"Vergi kaçakçılığının "eylem olarak "Vergi kaçakçılığına teşebbüs"ten daha ağır nitelikte olduğu ve daha ağır müeyyidelerle karşılanması gerektiğinin tartışılmasına dahi yer olmadığı düşünülmüştür.
4008 Sayılı Kanunla 213 sayılı kanunun 359. maddesinin 1. fıkrasında yapılan değişiklikle, aynı kanunun Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülen 360. maddesinde hiç değişiklik yapılmasaydı bile mevcut durum aynen ortaya çıkacaktı. Başka bir ifade ile 213 sayılı Kanunun 360. maddesinin 2. fıkrası, 213 sayılı kanunun 359. maddesinde 4008 sayılı Kanunun 20. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı hale gelmiştir.
Çok daha vahim olan vergi kaçakçılığı suçlarında hükmedilecek hürriyeti bağlayıcı ceza paraya çevrilirken cezanın 1 günlüğü 647 sayılı Kanunun 4. maddesindeki günlük en çok 10.000. lira üzerinden hesap edilirken, daha hafif nitelikteki vergi kaçakçılığına teşebbüs suçlarında başvuru tarihi itibariyle 4008 sayılı kanun tümü itibariyle günlük 2.086.875.- lira esas alınacaktır.
Başvuru tarihi itibariyle 4008 sayılı Kanun tümüyle yürürlüğe girmiştir.
Bir örnek verilirse başvuru tarihi itibariyle vergi kaçakçılığı suçunu işleyen bir kimseye verilecek 6 ay hapis cezasının paraya çevrilmesinde 647 sayılı kanunun 4/1 maddesindeki en üst sınır olan günlük 10.000.- lira uygulanarak 1.800.000.-lira hükmedilebilecek iken vergi kaçakçılığına teşebbüs eden kimse hakkında hükmedilecek 3 ay hapis cezası zorunlu olarak 187.818.750.- liraya dönüştürülecektir.
Mahkememizin görmekte olduğu davadaki suç tarihi itibariyle ortaya çıkacak sonuç her iki suç için aynı oranda değişmekle birlikte miktar biraz daha az olacaktır. Başka bir ifade ile eşitsizlikte değişiklik olmayacaktır. Üstelik olayımızda uygulama yeri suç tarihi itibariyle bulunmamakla birlikte vergikaçakçılığına teşebbüs suçları paraya çevrildiğinde erteleme de mümkün olmayacaktır.
Ceza hükümleri yönünden daha hafif nitelikte suçların daha hafif cezalarla, daha ağır suçların ise daha ağır cezalarla karşılanması Anayasamızın eşitlik kuralının bir gereği olmak lazımdır.
Belki kanun koyucu 4008 sayılı kanunla 213 sayılı kanunun 359. maddesinde değişiklik yaparken hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya çevrilmesi hususunda bir hüküm getirmemek suretiyle, çevirmenin önüne geçmeyi düşünmüştür. Ancak paraya çevirmeye ilişkin 647 sayılı Kanunun genel nitelikteki 4. maddesi yürürlükte olduğu ve 213 sayılı Kanunun 359. maddesine bir yasaklama hükmü konulmadığı sürece mahkemelerin paraya çevirmeye hükmedilebilecekleri kuşkusuzdur.
Sonuç : 213 sayılı Kanun 4008 sayılı kanunla değiştirilirken Kanunun 359 ve 360. maddelerine getirilen hükümlerle daha ağır suça daha hafif ceza ve daha hafif suça daha ağır ceza öngörülmüş ve kanunun 359. maddesine getirilen değişiklikle 360. maddenin 2. fıkrası Anayasamızın 10. maddesindeki eşitlik kuralına aykırı bir şekle dönüşmüştür.
Bu nedenle 213 sayılı Kanunun değişik 360. maddesi 2. fıkrasının Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali Yüksek Anayasa Mahkemesinin takdirlerine arz olunur.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1995/21
Karar Sayısı : 1995/36
Karar Günü : 15.8.1995
R.G. Tarih-Sayı :18.08.1996-22731
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 24.6.1994 günlü, 4008 sayılı Yasa nın 21. maddesiyle değişik 360. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 10. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanığın iş yerinde ödeme kaydedici cihaz kullanmadığı ve 3100 sayılı Yasa'nın, 24.6.1994 günlü, 4008 sayılı Yasa'nın 38. maddesiyle değişik mükerrer 8. maddesinin birinci fıkrası yoluyla 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 360. maddesine aykırı davrandığı savıyla ve bu maddeye göre cezalandırılması için açılan kamu davasında, maddenin ikinci fıkrasını Anayasa'ya aykırı gören Mahkeme, iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralı
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 24.6.1994 günlü, 4008 sayılı Yasa'nın 21. maddesiyle değişik 360. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Kaçakçılığa teşebbüs suçu nedeniyle hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi halinde, para cezası tutarının hesabında; hapis cezasının her bir günü için sanayi sektöründe çalışan 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen yürürlükteki asgari ücretin bir aylık brüt tutarının yarısı esas alınır ve hükmolunan bu para cezası ertelenemez."
B- Dayanılan Anayasa Kuralı
İptal gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralı şudur:
"MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
C- İlgili Anayasa Kuralı
Olayla doğrudan ilgili Anayasa maddesi de şudur:
"MADDE 38- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini veya kanunda gösterilen yakınlarını suçlayanbir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı kuvvetlerin iç düzeni bakımından buhükme kanunla istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER ve Lütfi F. TUNCEL'in katılmalarıyla 30.5.1995 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında; "Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine" oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali istenilen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralı, bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Vergi Suçve Cezaları Hakkında Genel Açıklama
Kamu yönetimleri, yükümlü oldukları hizmetlerin hızlı, verimli ve doyurucu biçimde gerçekleştirilmesinden sorumludurlar. Bu sorumluluğun belirtilen ilkeler doğrultusunda yerine getirilebilmesi için de, kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı parasal kaynakların kamuya aktarılmış olması gerekmektedir. Kaynak ve hizmet ilişkisini sağlıklı ve dengeli olarak kurmuş olan yönetimlerin başarıları açıktır. Söz konusu ilişkideki kaynak unsurunun ağırlıklı bölümünü ise vergi gelirleri oluşturmaktadır.
Vergi gelirlerinin zamanında ve eksiksiz toplanabilmesi amacıyla özel düzenlemeleri içeren Vergi Usul Yasası'nda, yükümlülerin belirlenen yer, zaman ve biçimde ödevlerini yapmamaları durumunda iki tür yaptırım öngörülmüştür. Birincisi vergi idarelerinin uyguladıkları para ve işyeri kapatma cezaları gibi idarî nitelikteki cezalar, ikincisi ise, yükümlünün Vergi Usul Yasası'nın kimi maddelerinde öngörülen eylemlerinden dolayı ceza hukuku kapsamında kalan yaptırımlardır.
Yasaların etkinliğini sağlamak için, vergi suç ve cezaları getirilmiştir.
Vergi Usul Yasası'nın 344. - 347. maddelerinde kaçakçılık, 347.- 350. maddelerinde ağır kusur ve kusur, 351. - 356. maddelerinde usulsüzlük suçları ve bu suçlara uygulanacak para cezası kesme ya da işyeri kapatma gibi idarî nitelikli cezalar düzenlenmiştir. 358. - 363. maddelerinde ise ceza mahkemelerinde yargılanacak ve bu nedenle kişiler yönünden yasal bir güvence oluşturacak suçlarla cezalarına yer verilmiştir. Nitekim, Yasa'da bu eylemlerle bunlar için uygulanacak yaptırımlar "Ceza Mahkemelerince yargılanacak suçlar ve cezalar" başlığı altında toplanmıştır.
B- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
Cezaların İnfazı Hakkında 647 sayılı Yasa'nın değişik 4. maddesiyle, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların her gününün en çok on bin lira hesabıyla para cezasına çevrilebilmesi olanağı getirilmiştir.
Vergi Usul Yasası'nın itiraz konusu 360. maddesinin ikinci fıkrasında ise, vergi kaçakçılığına teşebbüsten dolayı hapis cezasına hükmolunması ve bu cezanın paraya çevrilmesine karar verilmesi durumunda, her bir günlük hapis cezası için, sanayi sektöründe çalışan 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen yürürlükteki asgarî ücretin bir aylık brüt tutarının yarısının esas alınacağı öngörülmüştür.
647 sayılı Yasa'nın değişik 4. maddesi genel nitelikli olup suçlunun ve suçun işlenmesindeki özellikleri gözönünde bulundurulmaktadır. Oysa Vergi Usul Yasası'nın 360. maddesinin ikinci fıkrası, vergi kaçakçılığına teşebbüs gibi çok özel bir durumu düzenlemekte ve de bu yöndeki kaybın önlenmesi için daha caydırıcı ve etkin önlemler getirmektedir.
Ayrıca 360. maddenin ikinci fıkrasıyla getirilen ve her yıl belirlenen asgarî ücret ölçüsü, ekonomik alanda yaşanan yıllık para değerindeki kaybın para cezalarına yansımasına da olanak sağlamakta ve suç ve ceza arasında bulunması gereken duyarlı dengeyi kurmaktadır.
Hapis cezasından çevrilen para cezasının ödenmemesi durumunda, bu para cezasının yeniden özgürlüğü bağlayıcı cezaya dönüştürülmesi biçimi, bu aşamada mahkemece uygulanacak kural niteliğinde bulunmadığından itiraz kapsamında görülmeyerek ayrıca irdelenmemiştir.
C- İptali İstenen Yasa Kuralının Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu
1- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa'nın, 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesiyle aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı kurallara bağlı tutulacağı, değişik hukuksal durumda olanların ise değişik kurallara bağlı tutulmasının bir aykırılık oluşturmayacağı öngörülmüş, yasa önünde eşitlik, herkesin her yöndenaynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez. Bu mutlak yasak,birbirinin aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplumların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Durumve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir. Özelliklere, ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılar. Aynı durumda olanlariçin ayrı düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik, eylemli değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik çiğnenmiş olmaz. Başka bir anlatımla, kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılamaz. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklarla, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi durumunda Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu çıkarılamaz.
Kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların para cezasına çevrilmesi, çağdaş ceza hukukunun getirdiği insancıl bir anlayıştır. Bu kuralın uygulanma koşul, sınır ve kapsamı, 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesi ile Türk Ceza Yasası'nın değişik 119. maddesinde belirlenmiştir.
Gerek Türk Ceza Yasası'nda gerekse ceza kurallarını içeren öbür yasalarda özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilebilme olanağını ortadan kaldıran ve daha güç koşullara bağlayan ayrık kurallara da yer verildiği görülmektedir.
Zaman içinde toplumsal gereksinmeleri karşılamak kişi ve toplum yararının zorunlu kıldığı düzenlemeleri yapmak, toplumdaki değişikliklere koşut olarak bu suretle alınan önlemleri güçlendiren, geliştiren, etkilerini daha çok artıran ya da tam tersine bunları hafifleten ya da büsbütün ortadan kaldıran işlemlerde bulunmak yetkisi, yasakoyucu için kaçınılmaz bir görevdir.
Kaçakçılığa teşebbüs nedeniyle öngörülen hapis cezasının paraya çevrilmesi durumunda uygulanacak 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 360. maddesinin ikinci fıkrası ile kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine uygulanabilecek ceza ve önlemleri belirleyen Cezaların İnfazı Hakkında 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesinde, suçların nitelik ve kapsamları ile cezalandırmadaki amaç gözetilerek farklı kurallar konulmuştur.
Bu nedenle, yasakoyucunun, para cezasının ağırlaştırılmış biçimiyle kişide yaratacağı korkutuculuk ve caydırıcılıktan toplum adına yararlanmayı düşünerek, özgürlüğü bağlayıcı cezanın, para cezasına çevrilmesinde ayrı kural kabûl etmesinin eşitlik ilkesine aykırı bir yönü yoktur.
2- Anayasa'nın 38. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında 2949 sayılı Yasa'nın 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, yasaların Anayasa'ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle,konu ile yakın ilişkisi gözetilerek Anayasa'nın 38. maddesi yönünden de ayrıca incelenmiştir.
Anayasa'nın 38. maddesinde suç ve cezaların yasallığıyla ceza sorumluluğunun kişiselliği ilkesi benimsenmiştir. Suç ve cezalara ilişkin bu ilkeler toplum ve bireyler yönünden güvencedir.
Anayasa'nın başlıca birkaç ceza ilkesini belirtmekle yetinerek, bunların dışında kalan ceza konuları ve özellikle belli bir zamanda ne gibi eylemlerin suç sayılıp o suçlara ne miktar ve ne çeşit ceza verileceğini, hangi ceza ve güvenlik önlemlerinin ne yolda uygulanacağını saptama yetkisini bıraktığı yasakoyucu, bu konuda başta Anayasa'nın buyurucu ve yasaklayıcı kuralları ile koyduğu güvenceler olmak üzere, ceza hukukunun ilkeleri" toplum yaşantısının zorunlulukları ve yasalarının gereklerine bağlı kalarak takdirini kullanabilecektir.
Yasakoyucunun ceza alanında yasama yetkisini kullanırken Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmaması, suç sayılırsa hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanmaları gerektiği, hangi durum ve davranışların ağırlaştırıcı ya da hafifletici öge olarak kabul edileceği konularında takdir yetkisi vardır.
İptali istenen Yasa kuralı uyarınca, kaçakçılığa teşebbüs nedeniyle hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi durumunda, para cezasının tutarının hesabında hapis cezasının her bir günü için sanayi sektöründe 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen yürürlükteki asgarî ücretin bir aylık tutarının yarısıesas alınacağından, kişiye suç işlediği zaman o suç için öngörülen ceza, suç gününden önce belirlenmiştir. Bu düzenlemenin cezaların yasallığı ilkesine ve Anayasa'nın 38. maddesine aykırı bir yönü görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Ahmet N. SEZER, Yalçın ACARGÜN ve Ali HÜNER bu görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun, 24.6.1994 günlü, 4008 sayılı Yasa'nın 21. maddesiyle değiştirilen 360. maddesinin ikinci fıkrasının "... ve hükmolunan bu para cezası ertelenemez." sözcükleri dışında kalan itiraz konusu bölümün, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Ahmet N. SEZER, Yalçın ACARGÜN ile Ali HÜNER'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
15.8.1995 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör ÖZDEN
Başkanvekili
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU
Üye
İhsan PEKEL
Selçuk TÜZÜN
Ahmet N. SEZER
Samia AKBULUT
Yalçın ACARGÜN
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Lütfi F. TUNCEL
Nurettin TURAN
KARŞIOY GEREKÇESİ
Vergi Usul Yasası'nın 360. maddesinin, itiraz yolu izlenerek iptali istenen, ikinci fıkrasında "...yürürlükteki asgarî ücretin bir aylık tutarının ..." yarısının para cezasının hesabında esas alınacağı öngörülmüştür. 647 sayılı Yasa'ya ve Türk Ceza Yasası'na göre özel nitelikli bir kural durumundaki fıkranın yukarıya ayraç içerisine alınan bölümü, Asgarî Ücret Tespit Komisyonu'nca belirlenecek tutara yollama yapmaktadır. 1475 sayılı İş Yasası'nın 33. maddesi uyarınca yürürlüğe konulan asgarî ücret, yasama organının öngördüğü yöntemle saptansa da doğrudan yasama organının belirlediği bir ölçü değildir. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" başlıklı 38. maddesinin üçüncü fıkrasında, ceza ve ceza yerine geçecek güvenlik önlemlerinin ancak yasayla konulacağı açıklığı, hiçbir tartışmaya olanak bırakmayacak biçimde yer almıştır.
İncelenen fıkra, para cezasının tutarının hesabına ilişkin bir kural olduğundan, daha açık bir anlatımla, para cezasından söz ettiğinden, sorun doğrudan bir cezanın belirlenmesidir. Böyle bir yaptırım ancak yasayla konulabilir. Bir yasanın, herhangi bir yöntemi getirmesi, önermesi, bir başka yönteme yollama yapması cezanın-yaptırımın doğrudan yasaile getirilmesi zorunluluğuna uyulduğunu göstermez. Anayasa'nın yasayla düzenlenmesini öngördüğü konuların, yasa adı altında gerçekleştirilmesi bir biçim değil, öz sorunudur. Yasa, konuyu kendisi düzenleyip çözmeli, kendisi öngörüp belirlemelidir. Yasa'daokonudan sözedilmesi yeterli değildir. İtiraz konusu kural, yasama organı yerine Asgarî Ücret Tespit Komisyonu'nu geçirmiştir. Bu Komisyonun değişken kararları, her yıl artması gerekli görülen ceza tutarı için bir yöntem olarak benimsenecekse, yasakoyucubu düzeni-yöntemi kendisi yapmalıydı. Cezayı bir başka kurula, onun istencine bırakmak, Anayasa'nın 38. maddesine aykırı olduğu gibi yasama yetkisinin devredilemeyeceğini bildiren 7. maddesine de aykırıdır. Yasakoyucu, yasakoyma, yasa ile ceza belirleme yetkisini başka bir organın (yürütme gücünün egemenliğinde) eline bırakamaz.
Yasama yetkisi, özenle, duyarlıkla ve hiçbir ödün verilmeden kullanılacak özgün bir yetkidir. Başka bir güce ya da organa geçici de olsa, az da olsa asla devredilemez, devir niteliğinde bırakılamaz. Kimi KHK'lerde olduğu gibi itiraz konusu kuralda da yasama yetkisinin devri sayılacak bir nitelik vardır.
Anayasa'nın bağlayıcılığını, öncelik ve üstünlüğünü, Anayasa'ya uygunluk denetimi yoluyla sağlayarak hukuk devletini gerçekleştirmekle yükümlü Anayasa Mahkemesi, yasama organını Anayasa sınırları içinde tutmak görevini yasama yetkisi konusunda özel bir özenle yerine getirmelidir. Bu anlayışımıza uymayan karara katılmıyoruz. 15.8.1995
KARŞIOY YAZISI
Türk Ceza Yasası'nın 1. maddesinde "Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz" denilerek suçta ve cezada yasallık ilkeleri açıkça belirtilmiştir.
Suçta ve cezada yasallık ilkesi, çağdaş hukukta, ceza hukukuna özgü bir kural olmaktan çıkarak kamu hukukunun bir ilkesi durumuna gelmiştir. Gerçekten bu ilke artık hukuk devletinin başta gelen öğelerinden birini oluşturmaktadır.
Anayasa'nın 38. maddesinde, suçta ve cezada yasallık ilkesine ve bu ilkeyi tamamlayan ceza yasalarının geçmişe etkili olamayacakları kuralına yer verilmiştir. Maddenin ilk üç fıkrasında "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur" denilmektedir.
Vergi Usul Yasası'nın 360. maddesinin itiraz konusu ikinci fıkrasında "Kaçakçılığa teşebbüs suçu nedeniyle hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi halinde, para cezasının tutarının hesabında; hapis cezasının her bir günü için sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için belirlenen yürürlükteki asgari ücretin bir aylık brüt tutarının yarısı esas alınacağı" öngörülmüştür. Buna göre, Asgari Ücret Tesbit Komisyonu'nca yapılacak belirlemeye yapılan yollama nedeniyle para cezasının tutarı asgari ücrete göre hesaplanmakta; hapis cezasının her bir günü için ödenecek para cezası yasa tarafından saptanmamaktadır. Böylece, düzenlemecezanın yasallığı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Öte yandan, Anayasa'nın 2. maddesinde, "Türkiye Cumhuriyetinin Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, bir Devlet" olduğu vurgulanmış; "Başlangıç" bölümünde ise, güçler ayrılığı ilkesine yer verilmiştir. Bu ilke gereği, yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kullanacak organlar Anayasa'nın 7., 8. ve 9. maddelerinde gösterilmiştir. Bu bağlamda, Anayasa'nın 7. maddesinde, "Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez" denilmiştir. Bu kural gereğince, Anayasa'da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organının sübjektif hakları etkileyen bir kural koyma yetkisi bulunmamaktadır. Böyle bir yetkinin yasayla verilmiş olması da sonuca etkili değildir. Yasakoyucuya aitolan ceza saptama yetkisi itiraz konusu kuralla Asgari Ücret Tespit Komisyonu'na geçmektedir. Bu yönüyle de kural Anayasa'ya aykırıdır.
Bu nedenlerle, itiraz konusu kural, Anayasa'nın 38. maddesinde öngörülen cezanın yasallığı ilkesine aykırı olduğu gibi yasama yetkisi devredilemeyeceği bildirilen 7. maddesine de aykırıdır. İptali gerekir. Çoğunluk düşüncesine katılmıyorum.