ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1994/90
Karar Sayısı : 1995/22
Karar Günü : 27.6.1995
R.G. Tarih-Sayı :10.08.1995-22370
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Yargıtay 10. Hukuk Dairesi.
İTİRAZIN KONUSU : 4.5.1994 günlü, 3986 sayılı "Ekonomik Denge
İçin Yeni Vergiler İhdası ile 1.7.1964 Tarihli ve 488 Sayılı, 2.7.1964 Tarihli
ve 492 Sayılı, 7.11.1984 Tarihli ve 3074 Sayılı, 25.10.1984 Tarihli ve 3065
Sayılı, 31.12.1960 Tarihli ve 193 Sayılı, 21.7.1953 Tarihli ve 6183 Sayılı,
2.2.1981 Tarihli ve 2380 Sayılı, 15.7.1963 Tarihli ve 277 Sayılı Kanunların
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un geçici 1.
maddesinin, Anayasa'nın 10. ve 60/2. maddelerine aykırı olduğu savıyla,
"Belediyeler" sözcükleri ile sınırlı olarak iptali istemidir.
I. OLAY
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun, işveren Belediye işyerinin ödenmeyen
prim ve gecikme zamları nedeniyle giriştiği icra kovuşturmasının, borçlu davacı
Belediyenin itirazıyla durdurulması üzerine açılan davanın reddine ilişkin iş
mahkemesi kararı, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nce bozulmuştur.
Bozma kararı uyarınca iş mahkemesinin kararına karşı yapılan
temyiz isteminin incelenmesi evresinde Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, itiraz
konusu kuralı Anayasa'ya aykırı görerek iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine
başvurmuştur.
III. YASA METİNLERİ
A. İptali İstenen Yasa Kuralı
4.5.1994 günlü, 3986 sayılı Yasanın "Belediyeler"
sözcükleri ile sınırlı olarak iptali istenen geçici 1. maddesi şöyledir:
"Geçici Madde 1- Büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il
özel idareleri, bunlara ait tüzel kişilerin veya bunlara bağlı müstakil bütçeli
ve kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşların 1.4.1994 tarihine kadar birikmiş
olan Sosyal Sigortalar Kurumu prim borçları asılları ve ferileri ile 6183 sayılı
Kanun Hükümlerine göre takip olunan amme borçları asılları 1.4.1994 tarihinden
itibaren herhangi bir zam, faiz uygulanmaksızın 2.2.1981 tarihli ve 2380
sayılı, 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Kanunlar uyarınca kendilerine verilen
paylardan ilk taksit Kanununyürürlüğe girdiği ayı takip eden aydan başlamak ve
eşit taksitlerle olmak üzere 36 ay süre ile ilgisine göre Maliye Bakanlığı veya
İller Bankası tarafından kesilerek belirlenecek hesaplara nakden veya hesaben
ödenir. Bu borçlara (Sosyal Sigortalar Kurumuna olanlar hariç) 1.4.1994
tarihine kadar uygulanan gecikme zammı, gecikme faizi ve vergi cezaları ile
diğer cezaların tahsilinden vazgeçilir."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin iptal istemi gerekçesine dayanak
yaptığı Anayasa kuralları şunlardır:
1. "MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
2. "MADDE 60 (İkinci fıkra).- Devlet, bu güvenliği sağlayacak
gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar."
IV. İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ,
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER ve Lütfi F. TUNCEL'in
katılmalarıyla 27.12.1994 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine Oybirliği ile karar
verilmiştir.
V. ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, itiraz
konusu yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve
öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu
İtiraz yoluna başvuran Daire, 4.5.1994 günlü, 3986 sayılı Yasa'nın
geçici 1. maddesinin "Belediyeler" sözcükleriyle sınırlı olarak
iptalini istemektedir.
Anayasanın 152. ve 2949 sayılı "Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 28. maddelerine göre, bir davaya
bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir yasa yada yasa hükmünde kararnamenin
hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık savının ciddî olduğu kanısına varırsa Anayasa Mahkemesi'ne
başvurabilir.
İtiraz yoluna başvuran Daire'nin temyizen incelemekte olduğu dava,
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun, belediye iş yerine ait 15.2.1993 - 14.3.1993
dönemine ilişkin prim ve gecikme zamlarını tahsil edememesi nedeniyle 3986
sayılı Yasanın geçici 1. maddesinin, "belediyelerin" Sosyal
Sigortalar Kurumu pirim borçları asılları ve ferileri ile ilgili bölümünün,
uygulanmasından doğmuştur.
Bu nedenle, bakılmakta olan davada uygulanacak kural durumunda
bulunan 3986 sayılı Yasanın geçici 1. maddesine ilişkin esas inceleme, bu
maddedeki "belediyeler" sözcüğünün, "...Sosyal Sigortalar Kurumu
prim borçları asılları ve ferileri..." bölümüyle sınırlı olarak
yapılmalıdır.
B. Konu ve Kavramlar
1. Sosyal Güvenlik Kavramı
Sosyal güvenlik, sosyal hukuk devletinin dayanaklarından biridir.
Sosyal güvenlik hukuku alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal
devlet kavramı anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal hukuk Devleti,
niteliğinin gereği olarak, sosyal güvenlik kavramını yaşama geçirerek
somutlaştırır.
Sosyal güvenlik, kısaca, kişinin yarınından emin olma
gereksinmesini karşılayan bir kavramdır. Tehlikeyle karşılaşan ve yoksulluğa
düşen bireye asgarî bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş nedenidir.
Çağdaş hukuk sistemlerinde sosyal güvenlik, "sosyal risk" karşısında
uğranılan zararın giderilmesi düşüncesine dayanır. Sosyal güvenlik, bir
meslekî, fizyolojik ya da sosyoekonomik riskten ötürü geliri sürekli yada
geçici olarak kesilen kimselerin geçinme ve yaşamı devam ettirme
gereksinimlerini karşılamayı amaçlayan bir sistemdir.
Sosyal güvenlik, herşeyden önce, herhangi bir nedenle kısmen ya da
tamamen çalışamayanlara ve bu nedenle gelir kaybına uğrayarak muhtaç duruma
düşenlere, insan onuruna yaraşır asgarî bir hayat sürmeleri için gerekli olan
gelirin sağlanmasını öngörür. Sosyal güvenlik, ekonomik yönden güçsüzleri,
insanca yaşamak için yeterli geliriolmayanları koruyup kollar.
Sosyal güvenlik hizmeti, sosyal sigortalar ve sistemin uygulayıcı
kurumları yoluyla gerçekleşir. Bu kurumlar, sosyal sigorta tekniğine ve
"primli rejim"e uygun olarak çalışırlar. Sosyal sigorta kurumları
sigortalının karşılaştığı rizikoyu çok kişilere dağıtarak karşılarlar. Sigorta
şu iki öğeyi içinde taşımak zorundadır. Bunlardan birincisi, tehlike
ortaklığıdır. Yani aynı tehlikelere açık kişilerin bir arada toplanmış
olmasıdır. İkincisi, tehlike ortaklığı bütünlüğünde, bağımsız talep hakları ile
rizikonun denkleştirilmesidir. Sosyal sigorta, bireysel zararların sigortalı
çoğunluğa yayılması anlamına gelir.
Sosyal sigorta, özel bir tür sosyal güvenlik sağlar. Burada
rizikonun karşılanması yanında, sosyal denkleştirme de önem taşır. Esasen bu
yüzden primlerin ve yapılacak yardımların miktarı sosyal görüşler esas
tutularak saptanmıştır. Primler, kural olarak, sigorta edilen riskden çok,
sigortalının ödeme gücüne göre saptanır. Türk sosyal sigorta sistemi,
başlangıçtan beri, özelve isteğe bağlı sigortadan ayrı düzenlenmiş, sigortanın
ve sosyal yardım kurumlarının öğelerini içinde birleştirmiştir.
Anayasanın 60. maddesinde, "Herkes sosyal güvenlik hakkına
sahiptir" denilmekle, bireylere, gelecekte karşılaşacakları sosyal riskler
karşısında yoksulluğa düşmemeleri için asgarî ölçüde bir yaşam düzeyinin
amaçlandığı belirtilmektedir. Bu amaç, sosyal sigorta kuruluşlarınca, kendi
kuralları çerçevesinde gerçekleştirilir ve yerine getirilir.
Anayasanın 60. maddesinin ikinci fıkrası, devlete bu güvenliği
sağlayacak gerekli önlemleri alma ve teşkilatını kurma görevini vermiştir. Bu
kuruluşlar, Anayasal görevlerini yapabilmek için, önceden gelir (prim) elde
etmek ve bu gelirleri finans yöntemlerine göre değerlendirmek, sonuçta,
risklere mâruz kalanlara, kendi ilkelerine göre dağıtmakla yükümlüdürler.
Sosyal sigorta kuruluşları, yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, zorunlu
olarak sosyal sigorta hukukunun temel ilkelerini uygularlar.
Sosyal güvenlik, uluslararası hukuk belgelerinde ve çağdaş
anayasalarda temel bir hak niteliğinde görülerek, "ekonomik ve sosyal
haklar" bölümü içinde düzenlenmiştir. Toplumun tüm bireylerini kapsamına
alma çabalarının bir sonucu olarak sosyal güvenlik, temelde insan haklarının
bir unsuru görünümünü kazanmıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948'de
kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 22. maddesinde, "Her
kişinin, toplumun üyesi olarak sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu"
ilkesi konulduktan sonra, bu hakkın gelişimi için gerekli ekonomik, sosyal ve
kültürel hakların her ülkenin ekonomik kaynakları gözönünde tutularak, ulusal
çaba ve uluslararası işbirliğinin katkısıyla sağlanabileceği vurgulanmıştır.
Bu sözleşmede de belirtildiği gibi, sosyal güvenliğin sağlanması
her şeyden önce finansman sorununun çözümüne bağlıdır. Her ülke, konuya kendi
ekonomik olanaklarının elverdiği oranda yaklaşır.
1982 Anayasası, sosyal güvenlik görevini, Devletin malî gücü ile
sınırlamıştır. Bu maddeye göre Devletin sosyal güvenliği sağlama görevine iki
sınır çizilmiştir. Bu sınırlardan biri, Devletin, kişilere, malî kaynaklarının
yeterliliği ölçüsünde sosyal güvenlik sağlamasıdır. İkinci sınır ise Devletin,
sosyal güvenliğe malî kaynaklarını ayırırken, ekonomik istikrarın bozulmamasınadikkat
etmesi ve sosyal güvenlik alanına, ekonomik istikrarı bozmayacak derecede malî
kaynak aktarılması ile yetinmesidir.
2. Sosyal Sigortalar Kurumu ve Prim Esası
Ülkemizde primli sosyal güvenlik rejimi içinde yer alan Sosyal
Sigortalar Kurumu, 4792 sayılı Yasa ile kurulmuş olup, hizmet aktiyle
çalışanların sosyal güvenliğini sağlamak amacını gütmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun, amacına uygun etkinlikte
bulunabilmesi büyük oranda sahip olacağı parasal kaynaklarına bağlıdır.
Sosyal sigortalarsistemi, çalışanların ücretlerinden kesilen işçi
payı ile işverence ödenen paydan oluşan sigorta primi esasına dayanır. Sosyal
Sigortalar Kurumu'nun en önemli kaynağını prim gelirleri oluşturmaktadır. 506
sayılı Yasaya göre, iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık,
malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her türlü yardım ve
ödemelerini ve her çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere, Kurum'ca prim
alınacaktır (md.72). Sosyal Sigortalar primi, Yasanın öngördüğü sosyal
risklerdenbirinin gerçekleşmesi durumunda sigortalıya yapılacak yardım ile
kurum yönetim giderleri karşılığı olarak sigortalı ve işverenden işçinin
kazancına göre, belli bir oranda alınan paydır.
Primli sosyal sigorta sisteminde primlerin zamanında ödenmesi ile
sosyal güvenlik hizmetlerinin sağlanması arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Bu sistemde sosyal güvenlik, prim varsa vardır. Öte yandan, sosyal güvenliğin,
kişiler ve sosyal riskler açısından kapsamının genişlemesi, yapılan yardımların
artması ve özellikle sağlık yardımlarının pahalı olması, ayrıca erken
emekliliğe özendirme ve sosyal yardım zammı uygulamaları, günümüzde finansman
sorununa ciddî boyut kazandırmıştır. Özellikle Sosyal Sigortalar Kurumu
yönünden çeşitli zamanlarda çıkarılan ve kuruma yük getiren yasalar ve emekli
sayısının sürekli artması nedeniyle aktif/pasif sigortalı oranı sürekli kurum
aleyhine bozulmuştur. Örneğin 1970 yılında 9.03 çalışan bir emekliyi finanse
ederken bu oran 1993 de 1.86 ya düşmüştür. Sosyal Güvenlik hizmetinin
yapılabilmesi, kuşkusuz, her şeyden önce yeterli finansman gereksiniminin
karşılanmasına bağlıdır. 506 sayılı Yasanın 137. maddesine göre, her hesap yılı
sonunda o yıl içinde elde edilen primlerden ve öteki gelirlerinden yasada
öngörülen karşılıkları ayırarak aktuaryal hesaplarını yapmak durumunda bulunan
Kurum'un, gelirlerini elde edememesi durumunda söz konusu karşılıkları ayıramaz
duruma düşecektir. Primlerin ödenmemesi, sistemin işlerliğini tehlikeye
düşürür.
3. Süresinde Ödenmeyen Primlerin Tahsili Konusu
Sosyal Sigortalar Kurumunun en önemli parasal kaynağını oluşturan
pirimler, Sigortalılar ve İşverenlerden alınır. Sosyal Sigortalar Kurumu
açısından işveren; 506 sayılı Yasa'nın 2. maddesinde belirtilen sigortalıları
çalıştıran gerçek veya tüzel kişilerdir. İşverenin gerçek veya tüzel kişi ya da
özel hukuk veya kamu hukuku tüzel kişisi olmasının prim borcu açısından önemi
yoktur. 506 sayılı Yasanın 80/1. maddesine göre işveren, kendine ait prim
borcunu sigortalının primleri ile birlikte en geç ertesi ayınsonuna kadar
kuruma ödemesi gerekir.
Süresinde ödenmeyen sigorta primi için Sosyal Sigortalar Kurumu,
İcra İflâs Yasası hükümlerine göre tahsilât yaparken, 1.12.1993 günlü, 3917
sayılı Yasa, 506 sayılı Yasanın 80. maddesini değiştirerek, "Kurumun
süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih
ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri
uygulanır. Kurum söz konusu kanun uygulamasında Maliye Bakanlığı, Kamu Kurum ve
Kuruluşları ve mercilere verilenyetkileri kullanır." kuralını getirmiştir.
Maddeye göre, yetkilerin kullanılmasına ilişkin yöntem ve ilkeler
yönetmelikle düzenlenecektir.
506 sayılı Yasaya, 3917 sayılı Yasanın 2. maddesi ile eklenen
geçici 79. maddeye göre ise, yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar açılmış olan
icra kovuşturmaları önceki hükümlere göre sonuçlandırılacaktır.
Söz konusu yönetmelik, yayımlanarak, 1.10.1994'de yürürlüğe
girmiştir.
Öte yandan 3986 sayılı Yasa'nın 17. maddesi ile 2380 sayılı
Yasa'ya eklenen "Ek Madde 4"e göre, Belediyelerin Sosyal Sigortalar
Kurumuna olan prim borçlarının, bundan böyle, İller Bankası tarafından
dağıtılan belediye payından kesilerek ödenmesi yöntemi getirilmiştir.
Bunun yanında, 3986 sayılı Yasa'nın 18. maddesi ile, "5237
sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile Diğer Kanunlarla Belediyelere Verilen
Payların Belediye Vergi ve Resimleri Hükmünde Olduğuna Dair 15.7.1963 tarih ve
277 sayılı Kanun"un 1. maddesi değiştirilmiş ve yeni düzenlemeye göre,
belediyelere verilmekte olan tüm payların, belediye vergi ve resimleri hükmünde
olduğu, ancak, belediyelerin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulû
Hakkında Yasa hükümlerine göre tahsili gereken borçları nedeniyle
haczedilebileceği kuralı getirilmiştir.
Bu duruma göre; Sosyal Sigortalar Kurumu'nun gecikmiş primlerinin
borçlu kuruluşlardan tahsilinde;
a) Gecikmiş prim borçları için icra işlemine başlananlar, aynı
yolla kovuşturulacak;
Henüz icra kovuşturmasına başlanmamış gecikmiş prim borçlarının
tahsilinde, 3986 sayılı Yasanın yürürlük tarihine kadar, İcra İflas Yasasına
göre hareket edilecektir.
b) 3986 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden sonra ise,
Belediyeler ile bunlara ait tüzel kişilerin veya bunlara bağlı müstakil bütçeli
ve kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşların borçları öncelikle İller
Bankası'ndan alacakları paylardan kesilmek suretiyle, ya da gerektiğinde 6183
sayılı Yasa'ya göre alınacaktır.
C. İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
3986 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinin "Belediyeler"
sözcükleriyle sınırlı olarak itiraz edilen kuralı, belediyelerin 1.4.1994'e
kadar birikmiş olan Sosyal Sigortalar Kurumu prim borçları asılları ve ferileri
için 1.4.1994 tarihinden başlayarak herhangi bir zam, faiz uygulanmaksızın 2380
sayılı Yasa uyarınca kendilerine verilen paylardan ilk taksit, Yasanın
yürürlüğe girdiği ayı izleyen aydan başlamak ve eşit taksitlerle olmak üzere 36
ay süre ile İller Bankası tarafından kesilerek belirlenecek hesaplara nakden ve
hesaben ödeneceğini öngörmektedir.
Bu maddenin son tümcesine göre, hernekadar, belediyelerin Sosyal
Sigortalar Kurumuna olan prim borçları asılları ve ferilerine 1.4.1994 tarihine
kadarki dönem için gecikme zammı, gecikme faizi uygulanacak ise de; 1.4.1994
tarihinden sonraki dönemde 36 aylık tahsil süresi için zam ve faiz
uygulanmayacaktır.
D. Anayasaya Aykırılık Sorunu
1- 10. Madde Yönünden İnceleme
İtiraz yoluna başvuran Yargıtay 10. Hukuk Dairesi; tüm
işverenlerin, durumları ne olursa olsun, sosyal sigortalar hukuku sistemi
içinde yükümlülüklerini yerine getirmede, Sosyal Sigortalar Kurumu'na karşı,
aynı konumda ve aynı hukuksal statüde bulunmalarına karşın, itiraz konusu
kuralın, belediyeleri sosyal sigorta prim borçlarını ödemede özel ve öteki kamu
kuruluşları karşısında ayrıcalıklı bir duruma getirdiğini ve bu durumun haklı
bir nedeni de bulunmadığını ve bu yönüyle Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı
düştüğünü ileri sürmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında vurgulandığı gibi,
Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden
aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Yasaların uygulanmasında dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı
gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe, yol açılması Anayasa katında geçerli
görülemez. Bu mutlak yasak, birbirinin aynı durumda olanlara ayrı kuralların
uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanılarak değişik
kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Durum vekonumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik
uygulamaları gerekli kılabilir. Özellikle, aykırılıklara dayandığı için haklı
olan nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılar. Aynı durumda
olanlar içinayrı düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik,
eylemli değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik çiğnenmiş
olmaz. Başka bir anlatımla,kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar
arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılamaz.
Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu yararı ya da başka
haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi durumunda
Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu çıkarılamaz. Anayasa
Mahkemesi'nin yerleşik kararlarına göre, eşitliği bozduğu iddia edilen kural
haklı bir nedene dayanmakta veya kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulmuş ise bu
kuralın eşitlikilkesini zedelediğinden söz edilemez.
İtiraz konusu kural ile, birikmiş borçların ödenmesi yönünden
belediyelerin ayrıcalıklı bir duruma getirilmesinin haklı bir nedeni olup,
olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Belediyelerin de içinde yer aldığı yerel yönetimler Anayasa'nın
127. maddesinde, "il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak üzere kanunla belirlenen ve karar organları, gene
kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu
tüzelkişileridir" biçiminde tanımlanmıştır.
Öte yandan 4792 sayılı Yasa ile 1945 yılında kurulan Sosyal
Sigortalar Kurumu da, hizmet aktiyle çalışanların sosyal güvenliğini sağlamak
amacıyla çalışan bir sosyal güvenlik kuruluşu olup, iş kazaları, meslek
hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarında
götürmeye çalıştığı hizmeti, öteki gelirleri yanında ağırlıklı olarak işçi ve
işverenlerin ödedikleri primlerle sağlamaya çalışmakta ve bu yolla kamu hizmeti
yapmaktadır.
506 sayılı Yasa'da, Sosyal Sigortalar primlerinin kovuşturma ve
alımında gerçek ve tüzel kişiler ile özel ve kamu tüzel kişileri arasında hiç
bir ayırım bulunmamaktadır. Bu duruma göre, gerçek ve tüzel kişiler ile özel ve
kamu tüzelkişileri arasında Kurum'a karşı yükümlülükleriniyerine getirmede ve
ödenmeyen prim alacaklarının tahsilinde bir ayırım yoktur.
Belediyelerin, Kurum'a borçlu öteki işverenlerden ayrı statüye
sokularak 1.4.1994 tarihine kadarki birikmiş prim borçları ve gecikme
zamlarının eşit taksitlerle 36 ayda İller Bankası tarafından ilgili kuruluşlara
verilen paylardan kesilerek kuruma ödenmesi ve ayrıca 1.4.1994 tarihinden
itibaren gecikme zammı ve faizinin uygulanmaması suretiyle sağlanan ayrıcalığın
haklı bir nedeni bulunamadığından, itiraz konusu kuralın sınırlı biçimde
incelenen bölümü Anayasanın 10. maddesine aykırıdır.
2. 60. Madde Yönünden İnceleme
Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi başvuru kararında, itiraz konusu
kuralın Sosyal Sigortalar Kurumunu, gelirleri yönünden dar boğaza sokacak bir
düzenleme öngördüğünü ve bu kural nedeniyle belediyeler gibi, çok yaygın bir
biçimde ve çok sayıda sigortalıyı içeren kuruluşların işveren olarak prim
borçlarını ödemelerinin yıllara yayıldığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu'nun gelir
kaybına uğratıldığını, bu durumun Anayasa'nın 60. maddesinin ikinci
fıkrasındaki, devletin sosyal güvenliği sağlamak yönündeki gerekli önlemleri
almak ve bu alanda örgüt kurmak yükümüne aykırı düştüğü ileri sürülmektedir.
Anayasa'nın "Sosyal güvenlik hakkı" başlıklı 60.
maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes sosyal güvenlik hakkına
sahiptir.", ikinci fıkrasında da "Devlet, bu güvenliği sağlayacak
gerekli tedbirleri alır ve teşkilâtı kurar" denilmektedir.
Bu kural bireylere yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malûllük gibi
sosyal riskler karşısında asgarî ölçüde bir yaşam düzeyi sağlamak amacını
gerçekleştirmeye yöneliktir. Maddenin ikinci fıkrasında bu görevin Devlet
tarafından oluşturulacak kuruluşlar yoluyla yerine getirileceği öngörülmüştür.
Bu zorunluluk, madde gerekçesinde; "Sosyal güvenlik hakkı çalışanların
yarını ve güvencesidir. Devlet, esasen gerekli teşkilâtı kurmuştur. Maddede
kurulması öngörülen teşkilâtın modernleştirilmesini rasyonel çalışmasını
sağlamak, Devlet tarafından gerçekleştirilecektir." biçiminde
belirtilmektedir.
Çağdaş uygarlığın simgesi olarak tüm toplumlarca benimsenmiş ve
evrensellik kazanmış olan sosyal güvenlik kavramı, özde bireyin karşılaşacağı
tehlikelere karşı güvence arayışının ürünüdür. Bireye, güç günlerinde asgarî
bir güvence sağlamak sosyal güvenliğin temelamacıdır. Günümüzde, sosyal
güvenlik politikalarının temelini, sosyal risklerin, bireyler üzerindeki
etkilerinin giderilmesi çabaları oluşturmaktadır.
Sosyal Sigortalar Kurumu, ülkemizde sosyal güvenliği sağlayan
kurumların başında gelir. Kurum, yasaların yüklediği alanda iş kazaları, meslek
hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarında
hizmet vermektedir. Kurum, Anayasa'nın 60. maddesinin tüm yurttaşlar yararına
Devlete yüklediği sosyal güvenlik hakkını sağlamak ödeviniyurttaşlardan bir
bölümü yönünden yerine getirmek ve yine Anayasa'nın 49. maddesinin ikinci
fıkrasına göre, Devlete çalışma hayatı ve çalışanlar yararına yüklenen ödevleri
hizmet aktiyle çalışanlar bakımından gerçekleştirmek üzere kurulmuştur.
Anayasa'nın 2. maddesi uyarınca, sosyal devlet, vatandaşların
sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen, onlara asgarî bir yaşam düzeyi
sağlamakla kendini görevli sayan devlettir. Anayasanın 5. maddesinde de, ...
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunusağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak Devletintemel
amaç ve görevleri arasında olduğu sayılmıştır.
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun sosyal sigorta alanında kendisine
yasayla verilen görevi yerine getirebilmesi, büyük oranda, işçi ve işverenlerin
ödemeleri gereken primleri tahsil edebilmesine bağlıdır.
Bu amaçla, 506 sayılı Yasa primlerin tahsil edilebilmesinin
güvence altına alınmasına ve yükümlülüklerini yerine getirmeyenler hakkında
çeşitli yaptırımlar uygulanmasına ilişkin kurallar getirmiştir.
Kurumun temel gelir kaynağı olan primlerin zamanında ve eksiksiz
tahsil edilebilmesi kurumun yasayla kendisine yüklenen sosyal güvenlik hizmetini
yerine getirmesi açısından yaşamsal önem arzetmektedir.
İtiraz konusu kural, belediyelerin 1.4.1994 tarihine kadar
birikmiş Sosyal Sigortalar Kurumu prim borçları asılları ve ferilerinin
1.4.1994 tarihinden itibaren herhangi bir zam, faiz uygulanmaksızın 36 ay
vadeye bağlı olarak eşit taksitlerle ödenmesini öngörmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun sunduğu dosyadaki belgeye göre
belediye, başkanlıklarının, 1.4.1994 tarihi itibariyle ödenmeyen prim ve
gecikme zamları toplamı 10.185.178.945.133 TL.dır ve bu miktar kurum toplam
alacağının % 43.44 ünü oluşturmaktadır.
Belediye başkanlıklarının belirtilen borçlarının uzun vadede
takside bağlanmasının, gecikme zammı ile faiz alacağının dondurulmasının,
aktuaryal dengenin bozulmasına, kurumunun, % 100'leri aşan enflâsyon oranı
karşısında iş yapamaz duruma düşmesine neden olacağı açıktır. Kurum böylece
Anayasal görevini yerine getiremez duruma düşecektir. İncelenenkural bu yönüyle
Anayasa'nın 60. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle 3986 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinin,
sınırlama kararı kapsamı içinde incelenen bölümünün iptali gerekir.
VI- SONUÇ
Sınırlama kararı uyarınca incelenen 4.5.1994 günlü, 3986 sayılı
"Ekonomik Denge İçin Yeni Vergiler İhdası ile 1.7.1964 Tarihli ve 488 Sayılı,
2.7.1964 Tarihli ve 492 Sayılı, 7.11.1984 Tarihli ve 3074 Sayılı, 25.10.1984
Tarihli ve 3065 Sayılı, 31.12.1960 Tarihli ve 193 Sayılı, 21.7.1953 Tarihlive
6183 Sayılı, 2.2.1981 Tarihli ve 2380 Sayılı, 15.7.1963 Tarihli ve 277 Sayılı
Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un geçici
1. maddesindeki "... Belediyeler, ...." sözcüğünün aynı maddedeki
"... Sosyal Sigortalar Kurumu primborçları asılları ve ferileri ..."
sözcükleri yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
27.6.1995 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
İhsan PEKEL
|
|
|
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Samia AKBULUT
|
|
|
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
|
|
Üye
Ali HÜNER
|
Üye
Nurettin TURAN
|
|
|
|
|