ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1992/36
Karar Sayısı: 1993/4
Karar Günü: 20.1.1993
R.G. Tarih-Sayı :19.03.1993-21529
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Karacabey Sulh Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 13.6.1952 günlü, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla
Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun'un 20. ve 28.
maddelerinin Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5., 26., 27., 28. ve 29.
maddelerine aykırılığı savıyla iptaline karar verilmesi istemidir.
I OLAY :
Günlük olarak yayımlanan "Karacabey MELTEM" gazetesinin
Kurban Bayramı'nın ikinci günü olan 24 Haziran 1991 tarihinde yayımlanması
nedeniyle 5953 sayılı Yasa'nın 20. ve 28. maddelerine aykırı davranıldığı
savıyla gazete sahibinin aynı Yasa'nın 28. maddesi gereğince cezalandırılması
için Karacabey Sulh Ceza Mahkemesi'nde kamu davası açılmıştır.
Sanık, yargılanması sırasında, Yasa'nın değişik 20. ve 28.
maddelerinin Anayasa'ya aykırılığını ileri sürmüştür. Mahkeme de bu savın ciddi
olduğu kanısına vararak iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III YASA METİNLERİ :
A 13.5.1952günlü, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla
Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun'un İptali
İstenen Maddeleri Şunlardır :
1. "Madde 20. (Değişik 12/2/19546253/1 md.)
Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleriyle
Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar etmeleri
memnudur. Bu günlere mahsus gazete neşri hakkı, her vilayette, gazetecilerin
bağlı bulundukları mesleki teşekküllerden basın kartı hamili azası en fazla
olanına aittir.
Birinci fıkrada bahsi geçen gazete neşri hakkının tesbiti için
alakalı mesleki teşekküllerin Şeker ve Kurban bayramlarının ikinci günlerinden
en az (15) gün evvel mahallin en büyük mülkiye amirine müracaat ederek aza
durumlarını tevsik ettirmeleri mecburidir.Mülkiye amirine yapılacak müracaat
tarihinden sonra basın kartı hamili aza sayısında vaki olabilecek değişiklikler
neşir hakkının tesbitinde nazara alınmaz.
İki veya daha fazla mesleki teşekkülün basın kartı hamili
azalarının sayıları arasında eşitlik görüldüğü takdirde, gazete neşri hakkı bu
teşekküller tarafından müştereken kullanılır. Bu vaziyette bulunan mesleki
teşekküller gazeteyi müştereken çıkarmak hususunda anlaşamadıkları takdirde
kur'aya müracaat olunur. Kur'a en büyük mülkiye amirinin veya vazifelendireceği
zatın huzurunda yapılır.
Gazete neşir hakkının tesbit ve tevsiki işlerinin ne suretle
yapılacağını Çalışma Vekaleti tayin eder.
Birinci fıkrada bahsi geçen bayram günlerinde çalışılmamış olması
sebebiyle gazetecilerin ücretlerinden hiçbir suretle eksiltme yapılamaz."
2. "Madde 28. (Değişik : 4/1/1961212/1 md.)
Bu Kanunun 20 nci maddesiyle konulan neşir memnuiyeti mevcut
günlerde memnuiyete tabi gazetelerin veya mezkur maddede yazılı mesleki
teşekküllerden gayri şahıslar tarafından o günlere mahsus gazete neşri halinde
neşredenler ve basanlar hakkında her baskı için (10.000) liradan aşağı olmamak
üzere ayrı ayrı ağır para cezası hükmolunur.
Mükerrirler hakkında verilecek ceza iki katı olarak
hükmolunur."
B Dayanılan Anayasa Kuralları :
1. "BAŞLANGIÇ
Ebedi Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk
Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü ve
yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekatı sonucunda, Türk
Milletinin meşru temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Milli
Güvenlik Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabul ve tasvip
ve doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA:
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman
Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılap ve ilkeleri
doğrultusunda;
Dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddi ve manevi
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla
sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu;
Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve
manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği
kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılmayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli
sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde,
huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."
2. "MADDE 2. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3. MADDE 5. Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
4. "MADDE 26. Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine
bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan
herhangi bir dil kullanılamaz. Bu yasağa aykırı yazılı veya basılı kağıtlar,
plaklar, ses ve görüntü bantları ile diğer anlatım araç ve gereçleri usulüne
göre verilmiş hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
kanunla yetkili kılınan merciin emriyle toplattırılır. Toplatma kararını veren
merci bu kararını, yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir. Hakim bu
uygulamayı üç gün içinde karara bağlar.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin
düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz."
5. "MADDE 27. Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve
öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Yayma hakkı, Anayasanın 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri
hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz.
Bu madde hükmüyabancı yayınların ülkeye girmesi ve dağıtımının
kanunla düzenlenmesine engel değildir."
6. "MADDE 28. Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak
izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri
alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci
maddeleri hükümleri uygulanır.
Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik
eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü
haber veya yazıyı yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla basanlar,
başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleriuyarınca sorumlu olurlar.
Tedbir yolu ile dağıtım hakim kararıyla; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen
yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakimebildirir.
Yetkili hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı
önleme kararı hükümsüz sayılır.
Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için,
kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı
kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz.
Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların
soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hakim kararıyla;
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu
düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin
emriyle toplatılabilir. Toplatma kararı veren yetkili merci, bu kararını en geç
yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir; hakim bu kararı en geç kırksekiz
saat içinde onaylamazsa, toplatma kararı hükümsüz sayılır.
Süreli veya süresiz yayınların suç soruşturma ve kovuşturma
sebebiyle zapt ve müsaderesinde genel hükümler uygulanır.
Türkiye'de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe
ve genel ahlaka aykırı yayımlardan mahkum olma halinde, mahkeme kararıyla
geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkçadevamı niteliğini
taşıyan her türlü yayın yasaktır; bunlar hakim kararıyla toplatılır."
7. "MADDE 29. Süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve
mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Süreli yayın çıkarabilmek için kanunun gösterdiği bilgi ve
belgelerin, kanunda belirtilen yetkili mercie verilmesi yeterlidir.
Bu bilgi ve belgelerin kanuna aykırılığının tesbiti halinde
yetkili merci, yayının durdurulması için mahkemeye başvurur.
Süreli yayınların çıkarılması, yayım şartları, mali kaynakları ve
gazetecilik mesleği ile ilgili esaslar kanunla düzenlenir.
Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını
engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar
koyamaz.
Süreli yayınlar, Devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin veya
bunlara bağlı kurumların araç ve imkanlarından eşitlik esasına göre
yararlanır."
IV İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, Mustafa
ŞAHİN, Oğuz AKDOĞANLI, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER ve Haşim
KILIÇ'ın katılmalarıyla 7.7.1992 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında
"dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, sınırlama
sorununun bu evrede ele alınmasına" oybirliğiyle karar verilmiştir.
V ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararıyla ekleri, iptali istenilen
Yasa kuralları ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki
yasama belgeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu :
Anayasa'nın 152., 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu e
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesi uyarınca , bir davaya bakmakta
olan mahkeme, bir yasa veya yasa gücünde kararname kuralını Anayasa'ya aykırı
görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi
olduğu kanısına varırsa iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi
için söz konusu kuralın davada uygulanacak kural olması gerekir. Bu nedenle,
5953 sayılı Yasa'nın 20. ve 28. maddelerinin hangi kurallarının davada
uygulanacakları saptanmalıdır.
1 Yasa'nın 20. maddesi yönünden :
Maddenin birinci fıkrasının ilk tümcesiyle günlük gazetelerin,
Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleri ile Kurban Bayramının ikinci, üçüncü
ve dördüncü günleri yayımlanmaları yasaklanmaktadır. Maddenin öteki tümce ve
fıkralarıyla yayım yasağı bulunan günlerde gazete çıkarma yetkisinin her ilde
kime ait olduğu, yetkili meslek kuruluşunun nasıl saptanacağı, yayımın
yasaklandığı günlerde çalışmayan gazetecilerinücretlerinin hesaplanma biçimine
ilişkin düzenlemeler getirilmektedir.
Dava, günlük "Karacabey Meltem" gazetesinin Kurban
Bayramının ikinci gününe rastlayan 24.6.1991 günü yayımlanması nedeniyle dava
açıldığına göre, Mahkemenin uygulayacağı yasa kuralı, sözü edilen maddenin
birinci fıkrasının birinci tümcesidir. Bu nedenle esasa ilişkin incelemenin,
20. maddenin birinci fıkrasındaki "Günlük gazetelerin Şeker Bayramının
ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü
günlerinde intişar etmeleri memnudur." tümcesiyle sınırlı olarak yapılması
gerekir.
Güven DİNÇER "Sınırlamaya gerek olmadığı"nı, Yekta
Güngör ÖZDEN, Mustafa GÖNÜL ve Mustafa ŞAHİN ise "incelemenin birinci
fıkra ile sınırlandırılması gerektiği"ni belirtmişlerdir.
2 Yasa'nın 28. maddesi yönünden :
28 maddenin ilk fıkrasında dini bayram günlerinde günlük
gazetelerin yayımını sürdürmesi ya da 20. maddede belirtilen hak sahibi meslek
kuruluşları dışındaki kişilerce bu günlerde gazete yayımlanması durumunda
uygulanacak ikinci fıkrasında ise, mükerrirlere verilecek yaptırım
öngörülmektedir.
Dava 20. maddenin ilk tümcesinde yer alan Şeker ve Kurban
Bayramlarının belirli günlerinde günlük gazetelerin yayımlanması yasağına
uyulmaması nedeniyle açıldığından bu suç konusu eylem 28. maddenin birinci
fıkrasındaki "Bu Kanunun 20 nci maddesi ile konulan neşir memnuiyeti
mevcut günlerde memnuiyete tabi gazetelerin... neşri halinde neşredenler ve
basanlar..."ı kapsamaktadır. Bu nedenle esasa ilişkin incelemenin alınan
bölümüyle sınırlı olarakyapılması gerekir.
B. İtiraz Konusu 20. ve 28. Maddelerin İncelenmesi :
1 Yasa'nın 20. Maddesinin Birinci Fıkrasının İlk Tümcesinin Anlam
ve Kapsamı :
Bu tümcede "Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve
üçüncü günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde
intişar etmeleri memnudur." denilmektedir.
Ramazan (Şeker) ve Kurban Bayramları günlerinin tatillerle
kutlanması geleneği, 27.5.1935 günlü, 2739 sayılı Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkındaki Kanun'la "yasal" bir nitelik kazanmıştır.
17.3.1981 günlü, 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanun'un 2. maddesinin son fıkrasına göre, bu günlerden yalnızca 29
Ekim'de özel işyerlerinin de kapanması zorunludur.
Ancak, Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde çoğu özel işyerlerinin
kendi istekleriyle kapandıkları ve bu tatillerden yararlandıkları
bilinmektedir. 5953 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesine kadar, günlük gazeteler
de genellikle bu yolda hareket etmişlerdir.
Böylece, Şeker ve Kurban Bayramlarının kimi günlerinde günlük
gazetelerin yayımlanmayarak bunun yerine o günlerde bir dernek yararına gazete
çıkarılması "gelenek" halini almıştır. Bu geleneğe her zaman
uyulmamış, gazete sahipleri arasındaki yarışma yüzünden, bayram günlerinde
yayımların tatili konusunda görüş birliğine varılamamış, bunun sonucunda da
gazetecilerin bir bölümü bu tatillerden yararlanamamışlardır. Gerekçesine göre
5953 sayılı Yasa, bu olanağı tüm gazete çalışanlarına sağlamak ve bu geleneğe
yasal bir temel hazırlamak, bir başka anlatımla, "kurumsallaştırmak"
amacıyla çıkarılmıştır.
Yasa'nın 20. maddesiyle 6253 sayılı Yasa'yla değişinceye kadar,
Şeker Bayramının ilk iki, Kurban Bayramının da ilk üç günü günlük gazetelerin
yayımlanmaması, bu günlerde gazete yayımlama hakkının, gazetecilerin bağlı
bulundukları mesleki kuruluşlara ait olduğu öngörülmekteydi.
Bu madde, 6253 sayılı Yasa'yla değiştirilmiş, yayım yasağı, Şeker
Bayramı'nın ikinci ve üçüncü, Kurban Bayramı'nın ise ikinci, üçüncü ve dördüncü
günleriyle sınırlandırılmış, ayrıca bu günlerde gazete çıkarma yetkisi her ilde
gazetecilerin bağlı bulundukları mesleki kuruluşlardan basın kartı sahibi üyesi
en çok olanına verilmiş ve bunun nasıl saptanacağı ayrıntılarıyla kurala
bağlanmıştır. 20. maddedeki bu değişiklikte, gazetelerin daima bir gün önceden
hazırlanmaları zorunluluğu yanında, gazetecilerin de her yurttaş gibi anılan
bayramların ikinci gününden itibaren tatillerden yararlanmaları düşüncesi
egemen olmuştur.
2 Yasa'nın 28. Maddesinin Anlam ve Kapsamı :
Yasa'nın değişik 20. maddesinde yasak eylemi belirlenmekte,
4.1.1961 günlü, 212 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle değişik 28. maddesinde ise,
yasağa uymayanlar hakkında uygulanacak yaptırımı öngörülmektedir. Buna göre,
20. madde uyarınca gazete yayınlanmasının yasaklandığı günlerde mevcut
gazetelerin yayımının sürdürülmesi ya da basın kartı sahibi üye sayısı en fazla
olan mesleki kuruluş dışında bir kuruluşun ya da bir kişinin bu günlerde gazete
yayımlaması durumunda yayımlayanlarla basanlar hakkında, her baskı için onbin
liradan az olmamak üzere,ayrı ayrı ağır para cezası hükmolunur.
C ANAYASA'YA AYKIRILIK SORUNU :
Başvuruda bulunan Mahkeme, 5953 sayılı Yasa'nın itiraz konusu 20.
ve 28. maddelerinin kimi temel hak ve özgürlükleri sınırlamasının Anayasanın
Başlangıcıyla 2., 5., 26., 27., 28. ve 29. maddelerine aykırılık oluşturduğunu
belirterek kuralların iptalini istemektedir.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29. maddesinin birinci fıkrası hükmü gereğince Anayasa
Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen
gerekçelere dayanmak zorunda değildir. Bunun gibi, dava konusu kurallar hakkında
ilgililerin yaptıkları anayasal nitelemeler de Anayasa Mahkemesi'ni bağlamaz.
Mahkeme, başvurusunda, itiraz konusu 20. maddedeki düzenlemenin
Anayasa'nın 26., 27., 28. ve 29. maddelerinde öngörülen kimi temel hak ve
özgürlükleri sınırladığını kabul ederek bu sınırlamanın
Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Temel hak ve özgürlüklerin tümü için geçerli olan genel sınırlama
nedenleri ve ölçütleri Anayasa'nın "Genel Hükümler" bölümündeki 13.
maddesinde belirtilmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
durdurulması ve bunun koşulları ise 15. maddede düzenlenmiştir. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanması ile kullanılmalarının durdurulmasının anayasal
koşulları ve ilkeleri birbirinden farklıdır. Bu nedenle, öncelikle itiraz
konusu 20. maddeyle yapılan düzenlemenin kimi temel hak ve özgürlüklerin
sınırlanması ya da kullanılmalarının durdurulması olup olmadığının saptanması
gerekir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik yasal düzenlemelerde bunları
sınırlamanın veya kullanılmalarını durdurmanın söz konusu olup olmadığının
saptanabilmesi için, öncelikle, düzenlemenin içeriğine bakılmalıdır.
Sınırlama, belirli bir temel hak ve özgürlüğün Anayasa'da
öngörülen ya da belirlenen alanı içinde kişiye sağlanan olanakların Yasakoyucu
tarafından daraltılmasıdır. Başka bir anlatımla, sınırlamada, belirli bir temel
hak ve özgürlüğün kullanım olanakları sınırlamadan sonra da devam eder. Buna
karşılık, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması, bunlardan belirli bir süre
içinde yararlanılma veya kullanılmalarının olanaksızlığını anlatır. Bu nedenle,
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını durdurma, onları sınırlamanın
ötesinde ve onu aşan bir kavramdır. Temel hak ve özgürlüğü ortadan
kaldırmaksızın veya kullanılmaz duruma getirmeksizin bunlardan yararlanılmasının
ertelenmesi durdurmadır. Adından da anlaşılacağı gibi, durdurma sürelidir.
Diğer yönden yaşam hakkı, kişi ve konut dokunulmazlığı, işkenceve eziyet
yasağı, sansür yasağı, gibi kimi hak ve özgürlüklerin durdurulmaları bunların
nitelikleri gereği olanaksızdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü, seyahat
özgürlüğü, grev gibi belli tekrarlar biçimde kullanılabilen kimi hak ve
özgürlükler durdurulabilir.
İtiraz konusu 20. maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesinde
"Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban
Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar etmeleri
memnudur." denilmektedir. Böylece, günlük gazetelerin Yasa'da belirtilen
günlerde yayımlanmaları yasaklanmaktadır. Bu yasaklama, kuşkusuz gazete
sahipleri yönünden basın özgürlüğü (Any. M. 28) ve süreli yayın hakkı (Any. M.
29), gazete okuyucusu yönünden haber alma özgürlüğü (Any. M. 28), gazete yazar
veçizerleri yönünden de düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü (Any. M. 26) ile
doğrudan ilişkilidir. Gazetelerin yayımının belli günlerde yasaklanması da
yukarda belirtilen kimi hak ve özgürlüklerin durdurulması niteliğindedir.
Yasağın sona ermesinden sonragazetelerin yayımlarını sürdürmelerini, belirli
günlerde durdurulan kimi hak ve özgürlüklere sınırlama niteliği vermez. Bu
nedenle, itiraz konusu 5953 sayılı Yasa'nın 20. maddesiyle getirilen yasaklama
basın özgürlüğünün, süreli yayın hakkının, haber almave düşünceyi açıklama ve
yayma özgürlüğünün sınırlanması olmayıp, bunların durdurulması niteliğindedir.
Temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulmasının
koşulları ve ölçütleri Anayasa'nın "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı
ikinci kısmında düzenlenmiştir. Anayasa'nın 15. maddesinin birinci fıkrasında,
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası
hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği
ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen
durdurulabilir veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir." denilmektedir. Buna göre, temel hak ve
özgürlüklerin kullanılması, ancak olağanüstü durumlarda durdurulabilir.
Anayasa'da sayılan olağanüstü durumlar dışında, başka bir
anlatımla olağan dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılması
durdurulamaz. Olağan dönemlerde temel hak ve özgürlükler yalnızca
sınırlanabilir.
İtiraz konusu 20. maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesiyle
Şeker ve Kurban Bayramlarının belirli günlerinde günlük gazetelerin basımı ve
yayımı yasaklanarak olağanüstü durum söz konusu olmaksızın olağan dönemler için
kimi hak ve özgürlüklerin kullanılması durdurulmaktadır. Bu nedenle 20.
maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesi ve tümceyle getirilen yasağa
uymayanlar için yaptırım öngören 28. maddenin birinci, fıkrası Anayasa'nın 15.
ve 2. maddelerine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 15. ve 2. maddelerine aykırı
görülen 5953 sayılı Yasa'nın değişik 20. maddesinin birinci fıkrasının birinci
tümcesi ile, bu maddenin yaptırımını oluşturan değişik 28. maddesinin iptali
gerekir.
D. Sınırlama Dışındaki İlgili Kuralların İncelenmesi :
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrasında, "Ancak başvuru,
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya İçtüzüğün sadece belirli madde veya
hükümleri aleyhinde yapılmış olup da, bu belirli madde veya hükümlerin iptali
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya İçtüzüğün bazı hükümlerinin veya
tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi, keyfiyeti
gerekçesinde belirtmek şartıyla, kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya
İçtüzüğün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilir." denilmektedir.
5953 sayılı Yasa'nın sınırlamaya tabi tutulan 20. maddesinin
birinci fıkrasındaki "Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü
günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar
etmeleri memnudur." biçimindeki ilk tümce ile sınırlanan 28. maddesinin
birinci fıkrasındaki "Bu Kanunun 20 nci maddesiyle konulan neşir
memnuiyeti mevcut günlerde memnuiyete tabi gazetelerin... neşri halinde neşredenler
ve basanlar..." biçimindeki ibaresinin Anayasa'nın 15. ve 2. maddelerineaykırı
olmaları nedeniyle iptal edilmelerinin gerektiği kanısına varılmıştır. Ancak,
anılan kuralların iptali halinde, varlık nedenleri bunlara bağlı olan 20.
maddenin birinci fıkrasının ilk tümcesi dışında kalan kuralları ile bu maddenin
ikinci, üçüncü,dördüncü ve beşinci fıkralarının ve anılan Yasa'nın 28.
maddesinin birinci fıkrasının iptali gerekli ibaresi dışında kalan kurallarının
uygulanamaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bunların da iptalleri
gerekir.
Mustafa GÖNÜL ve Selçuk TÜZÜN, (C) ve(D) bölümlerindeki
irdelemelerle varılan İPTAL kararına DEĞİŞİK GEREKÇE ile katılmışlardır.
VI SONUÇ :
13.6.1952 günlü, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla
Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun'un değişik:
I. a) 20. maddesinin, birinci fıkrasının ilk tümcesiyle sınırlı
olarak incelenmesine, Güven DİNÇER'in "Sınırlamaya gerek olmadığı",
Yekta Güngör ÖZDEN, Mustafa GÖNÜL ile Mustafa ŞAHİN'in "İncelemenin
birinci fıkra ile sınırlandırılması" gerektiği yolundakikarşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
b) 28. maddesinin, birinci fıkrasının "Bu Kanunun 20 nci
maddesi ile konulan neşir memnuiyeti mevcut günlerde memnuiyete tabi
gazetelerin... neşri halinde neşredenler ve basanlar..." ibaresi ile
sınırlı olarak incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
II. a) 20. maddesinin birinci fıkrasının ilk tümcesini oluşturan
"Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban
Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar etmeleri
memnudur." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Güven
DİNÇER, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN ile İhsan PEKEL'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
b) 28. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Bu Kanunun 20
nci maddesi ile konulan neşir memnuiyeti mevcut günlerde memnuiyete tabi
gazetelerin neşri halinde neşredenler ve basanlar..." ibaresinin, fıkranın
sonunda yer alan "...neşri halinde neşredenler ve basanlar hakkında her
baskı için (10.000) liradan aşağı olmamak üzere ayrı ayrı ağır para cezası
hükmolunur." hükmü yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Güven
DİNÇER, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN ile İhsan PEKEL'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
III. a) 20. maddesinin birinci fıkrasının iptal edilen ilk tümcesi
dışında kalan hükümleri ile maddenin ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci
fıkralarının,
b) 28. maddesinin birinci fıkrasının iptal edilen hükümleri
dışında kalan hükümleri ile ikinci fıkrasının,
Yukarıda bu kararın II. sırasında iptal edilen kurallar nedeniyle
uygulanmalarına olanak kalmadığından 2949 sayılı Yasa'nın 29. maddesi gereğince
İPTALLERİNE, OYBİRLİĞİYLE,
20.1.1993 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa GÖNÜL
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı : 1992/36
Karar Sayısı : 1993/4
Esas inceleme evresinin başlangıcında, 5953 sayılı Yasa'nın 20.
maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesiyle sınırlı olarak inceleme
yapılmasına ilişkin kararda karşıoy kullanmamın gerekçesi şudur:
Sözü edilen birinci fıkranın ilk tümcesi günlük gazetelerin
yayımının yasaklanmasına, ikinci tümcesi de yayımı yasaklanan bu gazeteler
yerine ya da kendi adlarına kimlerin gazete yayımlama hakkına sahip
olabileceklerine ilişkindir. İki tümce nedensonuç bağlantısıyla birbirini
tamamlamakta, fıkra böylece yapı ve anlam yönünden tümlük kazanmaktadır.
Yasaklamanın karşıtı bir tutumla derneklere hak verilmektedir. Birinci tümce
olmayınca ikinci tümcenin uygulanması gereksizdir. Mahkemenin bakmakta olduğu
dava da yalnız yasağa ilişkin tümce değil, yayım hakkının kişilerden alınıp
ölçütü belirlenen derneğe verilmesi de uygulanacaktır. Sanık, salt yasaklanan
yayım eylemiyle değil, onunla birlikte derneğeverilen hakkı da kullandığı için
sorumludur. Kaldı ki, cezalandırılması
yalnız birinci tümceye değil, maddeye aykırı davranması nedeniyle
istenmiştir. İkinci tümce, birinci tümceyle uygulama yeteneğini taşıyacağından
sınırlamayı daraltmanın yararı da yoktur. Konu üzerinde daha kapsamlı düşünüp
tartışmayı da engelleyebilir. Yayın yasağı, derneklere ayrıcalık taşıyan kural
korunarak kapsamlı biçimde tartışılamaz. Red durumunda ikinci tümceye yönelik
dava gelebilir, bu da birinci tümcenin varlığında hukuksal yarar sağlamaz.
İptal durumunda da ikinci fıkranın dayanağı ve nedeni bulunamaz. O zaman 2949
sayılı Yasa'nın 29. maddesine başvurmak gerekir.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
AYRIŞIK
OY
Esas Sayısı : 1992/36
Karar Sayısı : 1993/4
Basın hürriyeti, bu hürriyeti doğrudan kullanan basın organları ve
basın mensupları kadar toplumu ve toplum bireylerini çok yakından ilgilendirmektedir.
Basın hürriyeti, hürriyet düzeninin güvencesi olarak hürriyetler içinde ayrı
bir yere sahiptir.
Bugün basının ulaştığı ekonomik ve teknolojik düzey ile iletişimin
kazandığı hız, yoğunluk ve güç karşısında basın hürriyeti, basının ve basın
mensuplarının siyasi iktidarlara karşı korunması işlevini çoktan aşmıştır.
Basında çalışanlar ile toplumun ve bireylerin, basındaki iç ve dış
sermaye gruplarına ve basın tekellerine karşı korunmaları basın hürriyetinin
yeni boyutlarıdır.
Basın mensupları ile basında çalışanların tatil ihtiyaçları
birlikte ele alınıp çözümlenmesi gerekli bir konudur. Basın mensupları ile
basında çalışanların, aynı zamanda tatil yapmaları bir zarurettir. Geleneklerle
ve toplumsal alışkanlıklarla düzenlemeyen konunun, ülkemizde kanunlarla
düzenlenmesi doğaldır. Yılın belirli günlerinde günlük gazetelerin yayınlarının
düzenlenmesi basın hürriyetinin, basın, basınmensupları, toplum ve bireyler
yönünden durdurulması değil, ekonomideki bir sektörün çalışanlar yönünden
düzenlenmesidir.
İptal gerekçesinde, konunun yalnız klasik basın hürriyeti ve
hürriyetler açısından ele alınması ve yapılan düzenlemenin temel hakların
durdurulması olarak nitelendirilmesi, basın hürriyetinin olası ve gerçek
tehdidini oluşturan basının yerli tekellerce ve yabancı sermaye gruplarınca ele
geçirilmesi tehlikesine karşı önlem alınması da dahil olmak üzere gelecekte
yapılacak gerekli yasal düzenlemeleri engelleyici niteliktedir.
Bu nedenlerle iptal kararına karşıyım.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1992/36
Karar Sayısı : 1993/4
Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki E: 1978/54, K: 1979/9 sayılı ve
8.2.1979 günlü kararında da belirtildiği üzere; basının giderek kamu hizmeti
niteliğini alması, büyük ölçülerde ayrıcalıklardan yararlanması, buna karşın
gazetelerin genellikle özel işletmeler niteliğinde olmaları ve basında
çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki ilişkilerin uyum içinde sürdürülmesinin
gereği, bu hakkın kullanılması konusunda yasal bir düzenleme yapılmasını
zorunlu kılmıştır.
5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki Kanun'un 20. ve 28. maddelerinin bu zorunlu
ortam içinde değerlendirilmesi gerekir.
Bu yasal kurallar; gerçekte gerek basın mesleğinde çalışanlar, gerekse
çalıştıranların arzularına dayalı olarak daha önceleri yerleşik duruma gelen
bir geleneğin çok azınlıkta kalanlarca bozulması üzerine çıkarılmış ve gazete
çıkarılması yasaklanan günlerde gazete çıkarma hakkı, gazetecilerin bağlı
bulundukları mesleki teşekküllere bırakılmıştır. Söz konusu düzenlemede; basın
topluluğunun çok ihtiyaç duyduğu mesleki beraberlik, dayanışma, çalışanlarla
çalıştıranlara bayram günleri kısmen tatil olanağı verilmesi, mesleki
kuruluşlarının desteklenerek ülke içi ve uluslararası kamuoyunun
güçlendirilmesi, birkaç günlüğüne bayramların birleştirici, hoşgörülü
havasının, sevinç ve neşesinin beraberce yaşanması gibi kamu yararları
hedeflenmiştir. Önceleri geleneğe dayalı olan sonra da yasaya bağlanan bu
uygulamanın devamının, bugün için de basın mesleğinde çalışanlarla
çalıştıranların çoğunluğunca istendiği görülmektedir. Bunun, geleneğe bağlı
olarak sürdürülmesidüşünce, kanı, basın ve haber alma özgürlüklerinin
engellenmesi sayılamayacağı gibi, bir yasaya bağlanması da aynı savları geçerli
kılmaz.
Günlük gazeteler, düşünce ve kanıları yayma araçlarından bir
bölümünü oluşturmaktadır. İnceleme konusu yasal düzenleme ile, ramazan ve
kurban bayramı günlerinde düşünce, kanı, basın ve haber alma özgürlüklerinin
başka yollarla kullanılması engellenmiş değildir. Örneğin, bayram gazeteleri,
kitap, günlük olmayan süreli yayın, bildiri, broşür, radyo, televizyon, resim,
sözile düşünce ve kanıların açıklanması olanağı vardır. Buna karşın, günün her
saatinde yürütülen çoğu kez fazla çalışma yapmayı gerektiren basın mesleğinde
yıpratıcı ve güç bir görev yapmak durumunda bulunan gazeteciler, gazetelerin
yönetim, ulaşım, basım vedizgi işleminde çalışanlar ve diğer ilgililer bu
düzenleme ile geleneklerimize göre özenle kutlanan bayram günlerini evlerinde
geçirmek ve dinlenmek olanağını bulacaklardır. Görüldüğü gibi söz konusu bayram
günlerinde günlük gazete çıkmaması ile yalnız gazeteciler değil, sayısı
yüzbinlerle ifade edilebilecek çalışan bir kesime dinlenme ve bayramı kutlama
olanağı sağlanmaktadır. Bu biçimde Anayasa'nın 50. maddesinin üçüncü fıkrasında
geçen "Dinlenmek, çalışanların hakkıdır." kuralı ile aynı maddenin
son fıkrasında geçen "...bayram tatili... kanunla düzenlenir."
kuralının gereği yerine getirilmiştir.
Kamu görevlilerine tam olarak tanınmış olan bayram tatilleri, işin
önemi gözetilerek basın mensuplarına kısmen tanınmıştır. Çok yönlü olumlu etki
ve yarar sağlayan bayram tatillerinin başka bir gün izin verilerek veya para
ile karşılanması kaybedilene denk veya doyurucu görülemez.
Düşünce ve kanıların inceleme konusu Yasa kuralında belirlenen
bayram günleri, bayram gazetelerinde veya başka iletişim araçlarıyla
açıklanması engellenmediğinden yasaklamanın düşünce, kanı, yayın ve yayımın
kendisine değil, sadece yayım aracına ve şartlarına ilişkin olduğu, bu itibarla
Anayasa'nın 26. ve 29. maddelerinde geçen "engelleme"den söz
edilemiyeceği ortaya çıkmaktadır. Buna dayanak olan Anayasa'nın, 26. maddesinin
son fıkrasında "Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler" getirilmesi öngörülmüş ve 29. maddesinin
üçüncü fıkrasında da "Süreli yayınların çıkarılması, yayım şartları, mali
kaynakları ve gazetecilik mesleği ile ilgili esaslar kanunla düzenlenir."
kuralı getirilmiştir. 26. maddenin gerekçesinde, son fıkrası ile ilgili olarak
"Buna örnek olarak Basın Kanunu'nun yazılı yayımı düzenleyen hükümlerini
gösterebiliriz." ifadesi yer almaktadır. Görüldüğü üzere, yukarıdaki
kurallarla 5953 sayılı Yasa'nın 20. ve 28. maddeleri Anayasa güvencesine
bağlanmıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere; basın topluluğunun büyük çoğunluğunca
devamı halen arzulanan geleneklere dayalı, kamu yararına yönelik, Anayasa'da
dayanağı olmakla birlikte temel hak ve özgürlüklerden birini engelleyici yönü
de bulunmayan, yayınla değil yayım aracıyla ilgili itiraz konusu, yasal
düzenlemenin; ancak savaş, sıkıyönetim yahut olağanüstü halin usulüne uygun
olarak ilan edildiğiyerlerde uygulanacak olan Anayasa'nın 15. maddesinde geçen
yayımın içeriği yayından kaynaklanan "durdurma" niteliğinde olmadığı
açıktır.
Bu nedenlerle Anayasa'ya aykırılık göremediğimizden iptal kararına
katılmıyoruz.
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
|
|
DEĞİŞİK
GEREKÇE YAZISI
Esas Sayısı : 1992/36
Karar Sayısı : 1993/4
Karar Günü : 20.1.1993
5953 sayılı "Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar
Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun"un değişik 20. maddesinin
birinci fıkrasının sınırlamaya tabi tutulan ilk tümcesindeki "günlük
gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban Bayramının
ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar etmeleri memnudur."
kuralının Anayasa'ya uygunluk denetimi sırasında, olağan yönetim dönemlerinde
yürürlükte bulunan bu kural, Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ve olağanüstü
yönetim türlerine özgü temel hak ve özgürlüklerin "uygulanmasının
durdurulması" gibi değerlendirilmiştir. Sözü edilen Yasa kurallarının
sonuç olarak iptallerine katılmaklaberaber, dini bayram günlerinde günlük
gazete yayımlanması yasağının, temel hak ve özgürlüklerin uygulanmasının
durdurulması biçimindeki değerlendirmeye katılmıyoruz.
Kanımızca, 5953 sayılı Yasa'nın değişik 20. maddesiyle getirilen
Şeker ve Kurban Bayramlarına özgü günlük gazete çıkarma yasağı, Anayasa'nın 13.
maddesinin öngördüğü "genel" ve 26., 28. ve 29. maddelerinin kendi
koşullarına uyum içinde düzenleme getirdiği "özel" nitelikteki temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanmaları kapsamında irdelenmesi gerekir.
Öğretiye göre, Anayasa'nın 13. maddesindeki temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanması ile 15. maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının durdurulması arasındaki farklılık, "...genellikle yetkinin
temel hak üzerindeki etkisi, genişliği yönünden vurgulanmaktadır. Buna göre,
sınırlama belli bir temel hakkın "norm alanının" daraltılması sonucunu
verir, durdurma ise kullanılmaması sonucunu doğurur." (Tekin AKILLIOĞLU,
Temel Hakların Durdurulması, BAHRİ SAVCI'YA ARMAĞAN, Ankara/1988, s.58). Şu
halde, sınırlamada hak ve özgürlüklerin kullanım alanları daraltılmakla
beraber, yaşayan ve uygulamada kalan, hakkın özünü yaşatan az ya da çok bir
alan dilimi kalmaktadır. Durdurmada ise kullanım alanı kısmen ya da tümüyle
kapatılmaktadır.
Anayasa'nın 13. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, "Temel
hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç dışında
kullanılamaz." Bu kural, sınırlamanın da sınırını çizmektedir. 15. maddede
ise "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun
gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen
durdurulabilir veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir." kuralına yer verilmiştir. Demek oluyor ki, 13.
maddede sınırlamalar için getirilen "demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olamaz" ve "öngörüldükleri amaç dışında
kullanılamaz." biçimindekikoşullar, anayasal bir güvence olarak
"sınırlamayı da sınırlamasına" karşın, 15. maddedeki "... temel
hak ve hürriyetler için... Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilir." kuralı, "durdurma" yetkisinin boyutlarını takdire
bağlı olarak yoğunlaştırıp yaygınlaştırabilmektedir.
Her iki uygulama türü arasındaki fark için zaman ögesi oldukça
önemli rol oynar. Sınırlamada zaman ögesi "düzenli"dir,
"sürekli"dir ve "belirgin"dir. Durdurmada ise, bu öge,
"geçici" ve "belirsiz" özelliktedir. 15. maddenin öngördüğü
savaş, seferberlik sıkıyönetim ya da olağanüstü durumların ne zaman, hangi boyutlarda
ortaya çıkacağı ve ne kadar süreceği önceden kestirilemez. Bazen aynı yıl
içinde bir kez ya da birden çok uygulanma zorunluluğu ortaya çıkabileceği
gibi,bazen da uzun yılları kapsayan bir zaman diliminde hiç uygulanma
gereksinimi duyulmayabilir.
Bu karşılaştırmalı açıklamaların ortaya koyduğu gerçek şudur: 5953
sayılı Yasa'nın değişik 20. maddesiyle Şeker ve Kurban Bayramlarının belli
günlerinde günlük gazetelerin yayımlanmalarının yasaklanması, bir temel hakkın
uygulanmasının durdurulması kapsamında değil, bir kesimi yine yürürlükte kalan
bir hak alanının daraltılması, yani sınırlanması kapsamında irdelenmesi
gerekir.
Yasaklama kuralı, her yıl, anılan bayram günlerinde periyodik
olarak yürürlüğe girdiği için zaman ögesi bakımından "belirgin"dir,
"sürekli"dir, "düzenli"dir. Olağanüstü yönetim dönemlerine
değil, olağan yönetimlere özgüdür ve "kalıcı" özelliktedir. Bir başka
anlatımla, yılın 365 günü varolması gereken günlük gazete çıkarma hakkı, zaman
ögesi bakımından beş günlük bir daraltmaya, sınırlamaya tabi tutulmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, anılan yasa kuralının öngördüğü yayım
yasağı, Anayasa'nın 13. maddesinin birinci fıkrasında sayılan ve temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasına olur veren genel nedenlerin dışında kalmaktadır.
Bu durumda, yine davalı kuralın, 13. maddede sözü edilen ve Anayasa'nın temel
hak ve özgürlükleri belirleyen, aynı zamanda değişik gerekçemizle ilgili
maddelerindeki "özel sınırlama nedenleri"yle uyum içinde olup
olmadığının irdelenmesi zorunluluğu doğmaktadır.
1. Anayasa'nın 26. Maddesi Yönünden İnceleme :
Düşünce özgürlüğünün üstün önemi ve vazgeçilmez değeri, sadece ona
sahip olmakla değil, aynı zamanda bu hak ve özgürlüğün her türlü meşru
araçlardan yararlanarak dışa vurulup yayabilme olanağında belirginleşir. Bu
nedenle öğretide, "düşüncelere ulaşabilme", "düşüncelerden ötürü
kınanmama" ve "bunları özgürce yayabilme" hakkının dayandığı üç
alanın bir bütün oluşturduğu "düşünce özgürlüğü"nden. "düşünce
ve açıklama özgürlüğü"nden ya da sadece "açıklama ifade özgürlüğü"nden
söz edilmektedir. (Bülent TANÖR, Türkiye'nin İnsan Hakları Sorunu,
İstanbul/1990. s.89).
Anayasa'nın 26. maddesine göre "Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar..."
Anayasa'nın 26. maddesinin öngördüğü bu hak ve özgürlüğe ilişkin
kural, ülkemizin de uygulama yükümlülüklerini 6366 sayılı Yasa ile üstlendiği
Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin 10.
maddesinde şöyle ifade edilmektedir:
"Herkesin, anlatma özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, görüş
edinme ve resmi makamlarca karışılmaksızın ve ülke sınırlarına bakılmaksızın
bilgi ve düşüncelerin alınıp verilme özgürlüğünü de içerir..."
Görülüyor ki, anayasal güvence altındaki düşünceyi açıklama ve
yayma özgürlüğünün niteliği, "ulusal" olmanın ötesinde aynı zamanda
"evrensel"dir. Bu hak ve özgürlüğün kullanım alanının kapsamında
olduğu kadar, sınırlanmalarının koşullarında da evrensel benzerlikler
görülmektedir. Anayasa'nın "Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması"
başlığı altındaki 13. maddeyle getirdiği ve "temel hak ve hürriyetlerin
tümü için geçerli" olan "genel sınırlama sebepleri" yanında,
yine her temel hak ve özgürlüğü düzenleyen özgün maddelerde de, bu arada 26.
madde için de "özel sınırlama nedenleri" öngörmektedir. Anılan 26.
maddenin ikinci fıkrasındaki "özel sınırlama nedenleri şöyle belirlenmiştir:
"Bu hürriyetlerin kullanılması, suçların önlenmesi,
suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş
bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile
hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla
sınırlanabilir."
Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. bendinde öngörülen sınırlama nedenleri ise şöyle
açıklanmıştır.
"Kullanılması ödev ve sorumluluklar içeren bu özgürlükler,
demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü, kamu güvenliğinin
gerekleri ile ve kamu düzeninin korunması ya da suçun önlenmesi, genel sağlık
ve ahlakın, başkalarının ün ve haklarının korunması, gizliliği olan bilgilerin
açıklanmasının önlenmesi ya da yargının otorite ve yansızlığının sağlanması
için gerekli olan ve yasayla konulan kural, koşul, kısıtlamave cezalara
bağlanabilir."
"Anayasa'nın, gerek 13. maddede öngördüğü "genel",
gerek 26. maddedeki "özel" sınırlama nedenlerini içeren
"ulusal" kural metni ile, anılan Sözleşme'nin sınırlamaya ilişkin
"ulusal üstü" (supra national) kural metni tam bir uyum içindedir.
Bir başka anlatımla, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün sınırlanabilmesi
her iki kaynakta da belirgin ve sayılı koşullara bağlanmıştır. Yine
Sözleşme'nin 10. maddesine yönelik Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ile Avrupa
İnsan Hakları Divanıkararlarına göre, sınırlamaya yol açan istisnalar, dar
biçimde yorumlanmalı ve sınırlama için gereklilik, inandırıcı olmalıdır.
5953 sayılı Yasa'nın itiraz yoluna başvuran Mahkemece iptal
istemine konu edilen değişik 20. maddesiyle, Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü
günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde günlük
gazetelerin yayımlarının yasaklanması, Anayasa'nın 26. maddesiyle düzenlenmiş
bulunan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanma alanını
daraltmaktadır. 26. maddedesayılan düşünceyi açıklama ve yayma araçlarından
birinin de günlük gazeteler olduğu kuşkusuzdur. Anılan Bayramların yasaklı
günlerinin yıl içinde toplam beş gün gibi kısa bir süreyi aşmaması ya da aynı
günlerde yetkili basın meslek kuruluşlarının gazeteçıkarması, bireyin düşünce
ve kanısına uygun gazetelerden haber alma ya da kendi gazetesini çıkaramadığından
haber verme hak ve özgürlüğünden yoksun kalma sakıncasını gideremez. İtirazlı
Yasa kuralının getirdiği bu yasaklama, Anayasa'nın 13. maddesinin birinci
fıkrasındaki "genel", 26. maddesinin ikinci fıkrasındaki
"özel" sınırlama nedenlerinden hiçbirine uymamaktadır. Yine 26.
maddenin son fıkrasındaki "Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler"in, bunların yayımını
engelleyemiyeceği biçimdeki buyurucu kuralla da bağdaşmamaktadır.
Yasakoyucu böylesine katı ve ağır sonuçlar doğuran bir yolu
tercihe götüren ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre
"anlaşılabilir", "amaçla ilgili", "makul ve adil"
ölçütlerle hukuksal biçim ve içerik kazanmış olan "haklı neden" ve
"kamu yararı" da bulunmamaktadır.
Basın meslek kuruluşlarının dini ya da resmi bayramlarda kendi
özgür istençleriyle ortaklaşa günlük gazete çıkarabilmeleri, kuşkusuz
olanaklıdır. Ancak, bu tür mesleki dayanışmaya katılması için özgür istenci
dışında kimse zorlanamaz.
Yaptığımız açıklamalar nedeniyle, 5953 sayılı Yasa'nın değişik 20.
maddesinin birinci fıkrasındaki "Günlük gazetelerin Şeker Bayramının
ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü
günlerinde intişar etmeleri memnudur." biçimindeki tümcenin, yine 20.
maddenin yaptırımını oluşturan değişik 28. maddenin birinci fıkrasındaki
"Bu Kanunun 20 nci maddesi ile konulan neşir memnuiyeti mevcut günlerde
memnuiyete tabi gazetelerin...neşri halinde neşredenler ve basanlar..."
ibaresinin Anayasa'nın 26. maddesine aykırılıkları nedeniyle iptali gerekir.
2. Anayasa'nın 28. Maddesi Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın "Basın hürriyeti" başlığı altındaki 28.
madde düzenlemeleri, daha çok yayım sonrasına ilişkindir. Bu aşamada sakıncalı
görülen süreli ya da süresiz yayınların tedbir yolu ile dağıtımının
önlenebilmesi ya da toplatılabilmesi "yargıç kararı", gecikmesinde
sakınca bulunan durumlarda ise Yasa'nın açıkça yetkilendirdiği "merciin
emri" koşuluna bağlanmıştır. Bu kapsamdaki bir düzenlemeden
"genel" ya da "özel" sınırlama nedenlerine uyumsuzluk
sonucuna varılamaz. Ancak, bu maddenin üçüncü fıkrasında yer alan "Devlet,
basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır." kuralının,Devlete
bu konuda önleyici, sınırlayıcı görevlerden çok, temel hak ve özgürlükleri
kısıtlamalardan, sınırlamalardan olabildiğince arındıracak yükümlülükler
getirdiği kuşkusuzdur. Davalı kuralın gerekliliğinin, böylesine bir gelişme
sürecine uyum içinde olduğu söylenemez.
Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. bendindeki sınırlamaya yol açan istisna
kurallarıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Divanının ilke kararlarına göre, basın
özgürlüğü söz konusu olduğunda bu kısıtlamalar, diğerleri yanında, "ulusal
güvenliğin sağlanması" ya da "yargı erkinin otoritesinin ve
yansızlığının sağlanması" için konan sınırları aşmamalıdır. Sözleşme'nin
yine aynı kuralındaki "demokratik bir toplulukta zorunlu önlemler"
ifadesi, "gerekli" ve "ivedi toplumsal bir gereğin varlığı
anlamında algılanmalıdır. Bu durumda, 5953 sayılı Yasa'nın itirazlı kuralının,
ulusal üstü (supra national) ilke sınırlarının da dışında kaldığı
görülmektedir.
Anayasa'nın 28. maddesinin dördüncü fıkrası, basın özgürlüğünün
sınırlanmasında, yine Anayasa'nın 26. ve 27. maddelerine göndermede
bulunmaktadır. 28. madde yayımdan önce yasaklama getirilemeyeceğini öngörmesine
karşın, bu amaçla bağdaşmayacak biçimde basın özgürlüğüne ilişkin temel bir hak
alanını daraltan davalı kurala yönelik olarak, 26. maddeyi irdelerken ortaya
konan Anayasa'ya aykırılık gerekçesi, 28. madde için de geçerlidir. Bu
nedenlerle Anayasa'nın 28. maddesine aykırı olan 5953 sayılı Yasa'nın 20.
maddesinin ilk tümcesi ile yine aynı Yasa'nın sınırlamaya tabi tutulan 28.
maddesinin birinci fıkrasındaki daha önce sözü edilen ibarenin iptali gerekir.
3. Anayasa'nın 29. Maddesi Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın 29. maddesine göre, "Süreli veya süresiz yayın
önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz." Süreli
yayınlardan günlük gazete çıkarma hakkı da, kuşkusuz bu "ilkekural"
kapsamındadır. Yasaların, haber, düşünce ve kanaatlerin özgürce yayımlanmasını
engelleyici ya da zorlaştırıcı siyasal, iktisadi, mali ve teknik koşullar
koyamayacağı da bu maddenin bir buyruğudur. Oysa, 5953 sayılı Yasa'nın 20.
maddesinin sınırlamaya tabi tutulan birinci fıkrasının ilk tümcesiyle getirilen
Şeker ve Kurban Bayramlarının belirli günlerinde günlük gazetelerin
yayımlanmasını yasaklayan, 28. maddesiylede bunu ağır para cezası yaptırımına
bağlayan kuralları, Anayasa'nın 29. maddesinin öngördüğü süreli yayınlardan
günlük gazete çıkarma hakkının zaman ögesi bakımından kullanım alanını
daraltmakta, yayımdan uzak kalınan günler için de akçalı zorluklar
doğurmaktadır. Buna karşılık; Anayasa'nın aynı maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci tümcesindeki kesin ve bağlayıcı kurala göre, "Kanun, haber, düşünce
ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal,
ekonomik, mali ve teknik şartlar koyamaz."
Sözü edilen günlük gazete yayım yasağının uygulandığı günlerin,
basında çalışan işçilerin de dinlenmeleri için yasal dayanak ve olanak
sağladığı, dolayısıyla yasaklamada bir kamu yararının bulunduğu savı da
yetersiz kalmaktadır. Çünkü, Anayasa'nın "Çalışma şartları ve dinlenme
hakkı" başlığı altındaki 50. maddesinin son fıkrasında yer alan "Ücretli
hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla
düzenlenir." kuralıyla, tüm çalışanları kapsayan "dinlenme
hakkı" anayasalgüvenceye kavuşturulmuştur. Günlük gazete çalışanları için
bu güvenceler, 1475 sayılı İş Kanunu ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanun hükümlerinde biçim ve öz olarak somutlaşmakta, Toplu
Sözleşme yöntemiyle de kurulan uzlaşma dengeleriyle gerçekleşmektedir. Yasaklı
Bayram günlerinde, basın meslek kuruluşlarından üyesi en fazla olana tanınan
gazete çıkarma ayrıcalığı, bu kuruluşların Anayasa'nın 135. maddesinde
öngörülen "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları"ndan
sayılmamaları, çalışmalarını özel hukuk kuralları içinde yürütmeleri nedeniyle
kamu yararına dayandırılamaz.
Ayrıca öğretide de işaret edildiği gibi, her temel hak ve özgürlük
için Anayasa maddeleriyle yapılan düzenlemeler, sınırları belli ve birbiriyle
karıştırılmaması gereken "koruma alanları" oluşturmuştur. Buna göre
Anayasa'nın 50. maddesinin sınırlarını çizdiği koruma alanındaki "dinlenme
hakkı"nın, 26., 28. ve 29. maddelerdeki temel hak ve özgürlüklere ilişkin
koruma alanlarına girmemesi gerekir.
Anayasa'nın 29. maddesinde, itirazlı Yasa kuralının Anayasa'ya
uygunluğunu geçerli kılacak herhangi bir "özel sınırlama nedeni" de
bulunmamaktadır.
Bu durumda, 5953 sayılı Yasa'nın değişik 20. maddesinin birinci
fıkrasının sınırlamaya tabi tutulan ilk tümcesi ile, 20. maddenin yaptırım
kuralını oluşturan aynı Yasa'nın 28. maddesinin birinci fıkrasındaki
sınırlamaya tabi tutulan "Bu Kanunun 20 nci maddesi ile konulan neşir
memnuiyeti mevcut günlerde memnuiyete tabi gazetelerin neşri halinde
neşredenler ve basanlar ..."biçimindeki ibare, Anayasa'nın 29. maddesine
de aykırı olduğundan iptali gerekir.
Anılan Yasa'nın sınırlamaya tabi itirazlı kurallarının Anayasa'nın
26., 28. ve 29. maddelerine aykırılıkları nedeniyle iptalleri sonucunda, varlık
nedenleri bunlara bağlı olan 20. maddenin birinci fıkrasının ilk tümcesi
dışında kalan kuralları ile bu maddenin ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci
fıkralarının ve anılan Yasa'nın 28. maddesinin birinci fıkrasının iptali
gerekli ibaresi dışında kalan kuralları da uygulanamaz hale geleceğinden 2929
sayılı Yasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptalleri gerekir.
Buraya kadar yaptığımız açıklamalar nedeniyle değişik gerekçe
kullanıyoruz.
Mustafa GÖNÜL
Üye
|
Selçuk TÜZÜN
Üye
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1992/36
Karar Sayısı: 1993/4
13.6.1952 günlü, 5953 sayılı "Basın Mesleğinde Çalışanlarla
Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun"un değişik
20. ve 28. maddelerinin Anayasa'nın 2., 5., 26., 22., 28. ve 29. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülerek, iptali talep olunmuştur.
Yasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında "Günlük
gazetelerin Şeker Bayramı'nın ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban Bayramı'nın
ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar etmeleri memnudur. Bu günlere
mahsus gazete neşri hakkı, her vilayette, gazetecilerin bağlı bulundukları
mesleki teşekkülden basın kartı hamili azası en fazla olanına aittir...."
denilmektedir.
Yasanın bu maddesi, nitelikçe,basın özgürlüğüne ilişkin haber,
düşünce ve görüşleri açıklamak, yorumlamak, analizini yapmak ve eleştirilerde
bulunmak özgürlüğünü belirli organların izin ve denetimine bağlı kılmadığı
gibi, serbestçe yayım faaliyetinde bulunulmasına engel olacak, bir içerik de
taşımamaktadır. Aksine, başta düşünce üretenler olmak üzere, basında
çalışanlarla, onları çalıştıranlar arasındaki dirliği ve birliği bozmadan,
üretilen düşüncenin sürekliliğini koruma amacına yönelik bulunmaktadır.
Maddenin yazılışı hernekadar ilk bakışta basın özgürlüğünün belli
süreler içinde durdurulması gibi bir izlenim vermekteyse de, gerçekte
kısıtlama, düşünce ve basın özgürlüğünün ardına gizlenmek istenen gazetelerin
belli günlere ait kazancı kaygısına ilişkindir.
Bayramlar, ulusal yaşamın ferah ve sevinç dolu dostluk ve beşeri
ilişkilerin pekiştirildiği günlerdir. Kamuoyunun oluşturulmasında ve
yansıtılmasında büyük rolü olan ve aralıksız çalışma zorunda kalan basın
mensuplarının da diğer vatandaşlar gibi, bu günlerin manevi haz ve
mutluluğundan pay almasını sağlamak, bayram gazetesinin gelirinden örgütlerinin
güçlenmesine katkıdabulunmak, dolaylı olarak yine basın mensuplarının hizmetine
yönelik bir uygulamadır. Bu haliyle yasanın, Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülen maddeleri, Anayasa'nın temel düzeni, hukuki, siyasi ve ekonomik sistemi
içinde, sosyal adalet kavramı ve hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda
Anayasa'ya uygun bir yoruma müsaittir.
Soruna bu açıdan bakıldığında, kamu yararına ve kamu düzeninin
gereklerine ve bu nedenle Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmayan yasa
hükümlerine karşı yapılan başvurunun reddi gerekeceği inancıyla, aksi yönde
kararı oluşturan çoğunluk görüşüne katılmadım.