ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1993/8
Karar Sayısı : 1993/31
Karar Günü : 22.9.1993
R.G. Tarih-Sayı :16.04.1994-21907
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İstanbul 2 No'lu İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 46.
maddesinin son fıkrasının Anayasa'nın 13., 35., 46. ve 168. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY :
Bir vakfın taşınmazı, yanındaki kömür ocağının işletme ruhsatına
sahip bir şirket tarafından değişik tarihlerde mal sahiplerinden satın alınmak
istenmiş, tarafların anlaşamaması üzerine, şirket, kamulaştırma yapılması
istemiyle Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı'na başvurmuştur. Bakanlıkça,
taşınmazın altında bulunan kömür rezervinin ekonomiye katkısı gözetilerek 3213
sayılı Maden Yasası'nın 46. ve 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 5/c
maddeleri uyarıncaişletme ruhsatı sahibi şirketçe kullanılmasında kamu yararı
bulunduğu belirtilerek 6.11.1991 günlü Bakan onayı ile kamulaştırılmasına
ilişkin işlem tamamlanmıştır. Bu işlemin iptali istemiyle Vakıf tarafından
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı'na İstanbul 2 No'lu İdare Mahkemesi'nde
dâva açılmıştır.
Dâvacı vekilinin dâva dilekçesinde ileri sürdüğü, Maden Yasası'nın
46. maddesinin son fıkrasının Anayasa'ya aykırılık savı, İdare Mahkemesi'nce de
ciddî bulunmuş ve anılan kuralın iptali için Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulmasına karar 24.12.1992 gününde karar verilmiştir.
III-YASA METİNLERİ :
A.İptali İstenen Yasa Kuralı
3213 sayılı Maden Yasası'nın 46. maddesinin itiraz konusu son
fıkrası şöyledir:
"İşletme ruhsatı safhasında işletme sahası özel mülkiyete
konu gayrimenkul, taraflarca anlaşma sağlanmaması halinde ruhsat sahibinin
talebi üzerine Bakanlıkça 2942 sayılı Kanun hükümlerine göre
kamulaştırılabilir."
B.Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:
1. "MADDE 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi vemilletiyle
bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu
düzeninin, genel asayişin kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın
korunması amacı ile ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel
sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
2."MADDE 35.- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
3. "MADDE 46.- Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette
bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir.
Kamulaştırma bedelinin hesaplanma tarz ve usulleri kanunla
belirlenir. Kanun kamulaştırma bedelinin tespitinde vergi beyanını,
kamulaştırma tarihindeki resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
taşınmaz malların birim fiyatlarını ve yapı maliyet hesaplarını ve diğer
objektif ölçüleri dikkate alır. Bu bedel ile vergi beyanındaki kıymet
arasındaki farkın nasıl vergilendirileceği kanunla gösterilir.
Kamulaştırma bedeli, nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak tarım
reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir ve peşin
ödenmeyen kısım Devlet borçları için öngörülen en yüksek faiz haddine bağlanır.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük
çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir."
4. "MADDE 168.- Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm
ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.
Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir.
Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve
tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle
yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin
uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları
ve müeyyideler kanunda gösterilir."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör
ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN, İhsan
PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN ve Mustafa
BUMİN'in katılmalarıyla 4.3.1993 günü yapılan ilk inceleme toplantısında,
"Dosyadaki eksiklik giderildiğinden işin esasının incelenmesine"
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları,
bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A.İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
Anayasa'nın 168. maddesine göre, Devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan doğal servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi hakkı
da Devletindir. Devlet bu hakkını bizzat kullanabileceği gibi, belli bir süre
için gerçek ya da tüzelkişilere de devredebilir. Aynı kural uyarınca, hangi
doğal servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve
tüzelkişilerle ortak olarak ya da doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle
yapılabileceği, yasanın açık iznine bağlı tutulmuştur. Bu durumda gerçek ve
tüzelkişilerin uyacakları koşulların, Devletçe yapılacak gözetim ve denetimin
yöntem ve esasları ile yaptırımlarının yasada yer alması zorunlu görülmüştür.
Anayasa'nın 168. maddesinde öngörülen düzenlemelerden birisi de
3213 sayılı Maden Yasası'dır.
Devletin, kendi hüküm ve tasarrufu altındaki doğal servetlerin ve
kaynakların aranması ve işletilmesine ilişkin öncelikli hakkının, belli süre ve
koşullarla da olsa, gerçek kişilere ya da tüzelkişilere devredilebilmesine
olanak sağlayan böylesine ağırlıklı önem ve kapsamdaki bir anayasal kural,
özünde hukuksal irdeleme gereksinimini de taşımaktadır.
Devlete ait, "ilke-anakural" olan arama ve işletme
hakkının gerçek ve tüzel kişilere devredilmesine olanak veren Anayasa'nın 168.
maddesinin gerekçesinde şöyle denilmektedir: "...Devletin arama ve
işletmeyi süresinde gerçekleştirememesi sonucu özel teşebbüs de devreye
girmektedir. Amaç, millî servetin işletilmesini ve millî gelirin artırılmasını
bir an önce sağlamaktadır."
6309 sayılı Maden Yasası'nı yürürlükten kaldıran 3213 sayılı Maden
Yasası'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulan genel gerekçe bölümünde de,
Anayasa'nın 168. maddesinin gerekçesine koşut olarak daha somut biçimdeki şu
açıklamalara yer verilmiştir: "Madencilik, sürat ve ileri teknoloji
isteyen, dış rekabet sistemine bağlı olarak çalışması gereken, yüksek sermaye ve
kredi ihtiyacı ile geniş çevresi olan bir sektördür. Mevcut Kanunla Türkiye'nin
maden potansiyeli atıl kalma durumuna kadar gerilemiştir. Arama ve işletme
safhasında potansiyeli bilinen 40-50 bin maden sahasından bu gün için yaklaşık
5000 adedi faal durumdadır. Bu sebeplerle Kanunun uygulanmasında karşılaşılan
güçlükler de dikkate alınarak, madencilik faaliyetlerine hız, yön ve verimlilik
getirmek amaçlanmıştır."
İki gerekçede de belirginleşen temel amaç, kamusal ya da özel
girişim ayırımı yapmaksızın, doğal servetlerin ve kaynakların, bu arada
madenlerin, ekonomik kurallara dayalı "hız", "yön" ve
"verimlilik" koşullarıyla, yararlanılabilir değerlere dönüştürülmesi
ve ulusal gelire yeterince katkılarının sağlanmasıdır. Hiç kuşkusuz, bu tür bir
hukuksal rejimin özünde, ulusal ekonomiyi güçlendirip kamusal hizmetlere akacak
kaynakları zenginleştirme beklentisi ağırlık kazanacağından, kamu yararı
vardır. Bu alandaki kamu yararı, bir yandan ekonomik gelişme ve büyümenin yasal
dinamiğini, öte yandan hukuksallığın vazgeçilmez ölçü-normunu oluşturmaktadır.
Bir başka anlatımla, devlete ait bulunan doğal servetlerin aranması ve
işletilmesi hakkının kamudan özel sektöre devredilebilmesinin yasallığı, kamu
yararının varlığıyla sınırlı ve geçerlidir. Bu nedenle, 3213 sayılı Maden
Yasası'nın 46. maddesinin iptali istenen son fıkrasında, özel mülkiyet konusu
taşınmazın satışı hakkında anlaşma sağlanamaması durumunda, işletme ruhsatı
sahibi özel girişimci lehine ilgili Bakanlığın 2942 sayılı Kamulaştırma
Yasası'nı uygulayabilme olanağının bulunması, kamu yararı dışında kabul
edilebilir hiçbir nedene dayandırılamaz. Kamu yararının varlığı, kamulaştırmakonusunun
da belirleyicisidir. Nitekim, itiraz konusu kuralın, kamulaştırmayı
gerçekleştirebilmek için göndermede bulunduğu Kamulaştırma Yasası'nın
"Kamu yararı kararı verecek merciler" başlığı altındaki 5. maddesinin
(c) fıkrası ile "Onay mercii" başlığını taşıyan 6. maddesinin (h)
fıkrasının üçüncü bendindeki düzenleyici saptamalar, kamu yararı öğesinin
vazgeçilmezliğini ve işlevsel önemini kanıtlamaktadır.
İşletme ruhsatı konusu madenin tükenmesinin, ruhsat süresinin sona
ermesinin ya da herhangi bir evrede maden alanının maden çıkarma amacı dışında
kullanılmasının, dayanılan kamu yararı etkeninin haklılığını ve kabul
edilebilirliğini de sona erdirmesi gerekir. Böyle bir durumun ortaya
çıkmasıyla, taşınmazı gerçek kişiler ya da özel hukuk tüzelkişileri yararına
kamulaştırılmış olan malikin, taşınmazını geri isteme hakkı doğmalıdır.
Gerçi, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 23. maddesinde genel
nitelikli ve yalnız kamu yönetimlerinin yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerini yerine getirebilmek için yapılan kamulaştırmalara yönelik bir
güvence vardır. Bu kurala göre, kamulaştırmayı yapan yönetimce, kamulaştırma ve
aynı Yasa'nın 22. maddesinde sözü edilen "devir" amacına uygun bir
işlem ya da tesisat yapılmaması ya da kamu yararlı bir gereksinime
"tahsis" edilmemesi durumunda, mal sahibi ya da mirasçılarının
"geri alma hakkı" doğmaktadır. Bu hak, doğmasından başlayarak bir yıl
içindekullanılmazsa düşmektedir.
Ne var ki, bu güvence kuralının özel kişiler adını yapılan
kamulaştırmalarda da uygulanabilmesi için, daha önce de Anayasa Mahkemesi'nin
kararına dayanılarak vurgulandığı üzere, itiraz konusu kuralı içeren Yasa'nın,
Kamulaştırma Yasası'na açıkça göndermede bulunması zorunludur. Oysa, 3213
sayılı Maden Yasası'nda bu anlamda bir kural öngörülmemiştir.Buna karşın,
yürürlükten kaldırılmış bulunan 6309 sayılı Maden Yasası'nın 125. maddesinde,
geri isteme hakkına ilişkin yasal güvence açıkça ve ayrıntılı olarak şu biçimde
belirtilmişti: "İstimlâk edilen gayrimenkul üzerinde maden işletme hakkı
sahibinin maden işletmesiyle alâkalı olmayan tasarruflarda bulunmasına mani
olmak üzere gayrimenkulün kaydına şerh verilmesi Ekonomi ve Ticaret Vekâleti
tarafından tapu sicil muhafızlığına bildirilir.
Bir madenin işletilmesi için istimlâk edilen yere lüzum kalmadığı
takdirde, işletme hakkı sahibi istimlâk edilmiş olan o yeri eski sahibine iade
edeceğini tebliğ etmeye mecburdur. Mezkûr yerin eski sahibi de, madenin
işletilmesi için lüzum kalmadığı Vekâletçe kabul edilen yerin kendisine
iadesini isteyebilir.
... gerek işletme hakkı sahibinin yerin eski sahibine yapacağı
tebliğ ve gerek yerin eski sahibinin işletme hakkı sahibine bu husustaki muvafakatını
bildiren cevabı, noter marifetiyle tebliğ edilir..."
Sözü edilen geri alma istemine ilişkin eksikliği giderici bir
düzenlemenin, kamulaştırmaya göndermede bulunan 3213 sayılı Yasa'nın 46.
maddesinin ilgili kuralında yer almasının hukuksal zorunluluğu şu noktada
ortaya çıkmaktadır: Mülkiyeti Devlete ait araziler üzerinde de gerçek kişiler
ya da özel hukuk tüzelkişileri lehine işletme ruhsatı verilebilir. Ancak,
taşınmazın mülkiyeti yine Devlette kalır. Oysa, itiraz konusu kural uyarınca
özel mülkiyetteki taşınmazların aynı amaçla kamulaştırılması sonunda mülkiyet
hakkı, yararına kamulaştırma yapılan işletme ruhsatı sahibigerçek kişi ya da
özel hukuk tüzelkişisi adına tescil edilir. Bu durum ise, kamulaştırma
amacından sapmalara, dolayısıyla mülkiyet hakkının özüne dokunan sınırlamalara
yol açar.
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin, 3213 sayılı Maden Yasası'nın
46. maddesinin son fıkrasına yönelik Anayasa'ya aykırılık savı da bu noktada
odaklaşmaktadır.
B.Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1-Anayasa'nın 46. maddesi yönünden inceleme
Mahkeme'nin gerekçeli kararında, özel mülkiyet konusu taşınmaz
malikiyle işletme ruhsatı sahibinin satışta anlaşamamaları durumunda
kamulaştırılabilmesine olanak sağlayan 3213 sayılı Maden Yasası'nın 46.
maddesinin son fıkrasının, Anayasa'nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Temel öğesinin "kamu yararı" olduğu öğretide de sıkça
vurgulanan kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının, kamu yararı
için ve karşılığı ödenmek koşuluyla yönetimce kaldırılmasıdır, biçiminde
tanımlanmaktadır. Kamulaştırmanın bir başka tanımlaması ise kamu yararı adına,
bir taşınmazın takdir edilen bedeli peşin verilmek üzere malikinin rızasına
bakılmaksızın elinden alınması olarak belirtilmektedir. Diğer benzer bir
anlatımla kamulaştırma, kamu yararlarının korunması ve kamu hizmetlerinin
görülmesi için devlete tanınmış yetkilerden ve taşınmaz üzerinde özel mülkiyet
hakkını ortadan kaldıran ya da bu hak üzerine konulmuş bir sınırlamadır. Ancak,
bu yetki genelde yasalarda belirlenen kamu kurum ve kuruluşları yararına ayrık
olarak bazı özel girişimler yararına, kuşkusuz yine yasalarla belirlenen
koşullar ve yöntemler çerçevesinde devletçe kullanılabilir.
Kamulaştırma, öz yönünden devlet ve kamu tüzelkişileri yararına
tanınmış bir yetkidir. Ancak, genel yararın gerektirdiği durumlarda gerçek
kişilerle özel hukuk tüzel kişileri yararına da kamulaştırma yapılabilir. Bunun
için de hangi tür çalışmalarda bulunan özel kişiler yararına da kamulaştırma
yapılabileceğini özel bir yasanın belirleyip açıklaması gerekir. Yasada açıklık
olmadıkça yönetimin özel bir kişi yararına kamulaştırma yapma yetkisiyoktur.
Yasada yararına kamulaştırma yetkisi tanınan özel kişinin başvurusu üzerine,
çalışmalarını denetleyecek kamu yönetimince kamulaştırma yapılabilir. Ayrık
olarak Devletçe gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişileri yararına
kamulaştırılan taşınmazlar,genel kamulaştırmaya göre özel bir durum
oluşturmaktadır.
Anayasa'nın "Kamulaştırma"yı düzenleyen 46. maddesinin
birinci fıkrasına göre, "Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette
bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir."
Maddenin öteki fıkralarında da gerçek kişiler ya da özel hukuk
tüzelkişileri yararına kamulaştırmadan sözedilmemektedir. Ne var ki,
Anayasakoyucu tarafından bu konuda engelleyici ya da yasaklayıcı bir kural da
konulmamıştır. Sadece, Devlet ve kamu tüzelkişilerinin yasayla gösterilen esas
ve yöntemlere göre kamulaştırmaya yetkili olduklarının belirtilmesiyle
yetinilmiş, gerekli öteki düzenlemeler yasaya bırakılmıştır. Bu nedenle,
Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen esas ve yöntemler, 2942
sayılı Kamulaştırma Yasası'nda ayrıntılı biçimde yeralmıştır.
Kamu yararı ekseninde hukuksal güç ve geçerlilik kazanan gerçek
kişi ya da özel hukuk tüzelkişileri yararına kamulaştırma yapabilme olanağı da
Kamulaştırma Yasası'nın 1. maddesinin ikinci fıkrasından kaynaklanmaktadır. Bu
fıkraya göre, "Özel kanunlarına dayanılarak gerçek veözel hukuk
tüzelkişileri adına yapılacak kamulaştırmalarda da bu Kanun hükümleri
uygulanır."
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin Anayasa'ya aykırılığı kanısında
bulunduğu 3213 sayılı Maden Yasası'nın 46. maddesinin son fıkrası, ruhsat
sahibi özel girişimciler adına kamulaştırma yapılabilmesi için göndermede
bulunduğu Kamulaştırma Yasası'nın önkoşul olarak aradığı "Özel yasa"
dayanağını oluşturmaktadır. Bu yapısıyla ve içeriğiyle anılan fıkranın,
"İtiraz Konusu Kuralın Anlamı ve Kapsamı" bölümünde açıklandığıüzere,
ulusal ekonomiye sağlayacağı olumlu katkılar bakımından, kamulaştırmanın
vazgeçilmez öğesi olan kamu yararını da öngördüğü kuşku götürmez. Bu yönden
Anayasa'nın 46. maddesine aykırılığı sözkonusu değildir.
Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ile Sacit ADALI bu görüşe
katılmamışlardır.
2.Anayasa'nın 35. maddesi yönünden inceleme
Mahkeme, itiraz başvurusunda madenlerin arama ve işletme hakkının
Devlete ait olduğunu, bu hakkın madenciye belli bir süre için devredildiğini,
işletme hakkının ise arzın mülkiyetinin devrini gerektirmediğini, madencinin bu
işten kazanç sağladığını, bu nedenle mülkiyet devrinin başka bir kişi yararına
sonuç doğurduğunu, maden faaliyeti bittikten sonra ya da kamulaştırma amacı
dışında kullanılması durumunda taşınmaz mülkiyetinin eski sahibine
devredilmemesinin mülkiyet güvencesi kuralını ihlal ettiğini, dolayısıyle itiraz
konusu kuralın Anayasa'nın 35. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa'nın "KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ"ni içeren
İKİNCİ BÖLÜM'ünde yer alan "Mülkiyet hakkı" 35. maddede şöyle
düzenlenmiştir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarında vurgulandığı üzere,
mülkiyet hakkı genel olarak, "bir kimsenin, başkasının hakkına zarar
vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara da uymak koşuluyla bir şey üzerinde
dilediği biçimde kullanma, ürünlerinden yararlanma, tasarruf etme (başkasına
devretme, biçimini değiştirme, harcama ve tüketme hattâ yok etme) yetkilerini
anlatır."
Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrası ile 13. maddesinin
birinci fıkrası birlikte okunduğunda, mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla,
Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak yasayla sınırlanabileceğine kuşku
yoktur. Bu durumda, yasa koyucunun mülkiyet hakkını sınırlayan
düzenlemelerinin, Anayasa'nın 46. ve 13. maddelerine ilişkin irdelemelerde de
açıklanan nedenlerle, herşeyden önce kamu yararına dayanması zorunludur.
Kısacası, kamu yararı amacıyla mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların
Anayasa'ya uygunluğu, bunların hem demokratik toplum düzeninin gereklerine
aykırı olmamaları, hem de öngörüldükleri amaç dışında kullanılmamaları koşuluna
bağlıdır.
Daha önce de belirtildiği üzere, Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik
kararlarına göre, taşınmaz malikinin kamulaştırma yolu ile değiştirilmesinin
nedeni, kamu yararının karşılanması zorunluluğunun, özel mülkiyet hakkının
korunmasından daha üstün tutulmasıdır. Buna göre kamulaştırma yapıldıktan ve
işin niteliği bakımından belli süre içinde taşınmaz malın kamu yararının
gerektirdiği yönde kullanılmaya başlanılmamış olması durumunda kamu yararının
zorunlu kıldığı gereksinimin kalmamış ya da gerçekleşmemiş olması sonucu
doğmakta ve dolayısıyla kamulaştırmayı haklı gösteren neden ortadan kalkmış
bulunmaktadır. Bu durumda özel mülkiyet hakkının korunmasını engelleyen neden
ortadan kalkınca taşınmazın önceki malike geri verilerek mülkiyet güvencesi
kuralına uyulması zorunluğu belirmektedir.
Kamulaştırmada, bir yanda kamunun yararı, diğer yanda
kamulaştırılan taşınmaz malikinin hakları vardır. Bundan dolayı mülkiyet
hakkının anayasal güvenceye bağlandığı bir hukuk düzeninde kamulaştırma yetkisi
kullanılırken, karşılıklı hak ve yararların bağdaştırılması gerektiğine kuşku
yoktur. Çok ayrık bir yöntem olarak uygulanan gerçek kişi ya da özel hukuk
tüzelkişisi yararına kamulaştırmada, özel mülkiyet konusu bir taşınmazın kamu
gücü kullanılarak özel kişiler arasında el değiştirilmesinin nedeni, işletme
ruhsatı sahibi özel girişimcilerin yararlarının, taşınmaz maliklerinin kişisel
yararlarından üstün tutulması biçiminde algılanamaz. Burada ancak, işletme
ruhsatı sahibi kişiler eliyle yürütülen belli süreli maden işletme çalışmaları
konusunda gerçekleştirilecek kamu yararının karşılanması gereksiniminin, eski
malikin yararından üstün tutulması sözkonusudur. Bu yöntemle kamulaştırılan
özel mülkiyete konu taşınmaz, başka bir kamu hizmetine de özgülenemeyeceğinden,
işletme ruhsatı sahibinin mülkiyetinegeçecektir. Bu durumda, taşınmazın işletme
ruhsatı sahibi adına kamulaştırılması yapıldıktan sonra, kamulaştırma amacının
sona ermesiyle ya da daha kârlı görülen amaç dışı bir kullanıma açılmasıyla,
kamu yararı koşulu da hukuksal varlığını yitirmiş olacaktır.
Kamulaştırma Yasası'nın 23. maddesinde öngörülen kimi koşulların
gerçekleşmesi durumunda önceki malike tanınan taşınmazı geri alma hakkı, Maden
Yasası'nın 46. maddesi gereğince üçüncü kişiler yararına yapılan
kamulaştırmalarda da bu tür kamulaştırmanın niteliğine uygun biçimde öncelikle
düzenlenmelidir.
İtiraz konusu kuralda, maden işletme ruhsatı sahibi gerçek kişiler
ya da özel hukuk tüzelkişileri yararına yapılan kamulaştırma sonunda, taşınmaz
özel hukuk kişilerinin adına tescil edilmektedir. Onların mülkü olmaktadır. Bu
sonuç, taşınmazın kamu yararı kalmamış olsa da kamulaştırma amacının dışında
kullanılmasını olanaklı kılmakta, önceki malîkin ve kamu yönetimleri adına
yapılan kamulaştırmalarda geçerli olan ölçüde, koşulları yasayla belirlenmesi
gereken taşınmazını geri alma hakkının bulunmaması nedeniyle mülkiyet hakkı
güvencesinin ihlâline yol açmaktadır.
Açıklanan nedenlerle 3213 sayılı Maden Yasası'nın 46. maddesinin
son fıkrası, Anayasa'nın 35. maddesine aykırı görüldüğünden iptali
gerekmektedir.
Ahmet N. SEZER, Samia AKBULUT ve Haşim KILIÇ; itiraz konusu
kuralın bu evrede uygulanmayacağı gerekçesiyle bu görüşe katılmamışlardır.
3.Anayasa'nın 13. maddesi yönünden inceleme
Mahkeme, yürürlükten kaldırılmış bulunan 6309 sayılı Maden
Yasası'nın 125. maddesinde yer alan ve herhangi bir madenin işletilmesi için
kamulaştırılan yere daha sonra gerek kalmaması yada amaç dışında kullanılması
durumunda, eski sahibinin taşınmazın kendisine geri verilmesini isteyebilme
hakkının 3213 sayılı Maden Yasası'nın konuyla ilgili 46. maddesinde
öngörülmemiş olmasını, Anayasa'nın 13. maddesine aykırılık oluşturduğunu ileri
sürmüştür.
Anayasa'nın 13. maddesinin birinci fıkrasında açıklandığı üzere,
temel hak ve özgürlükler, sayılı ve belli temel nedenlere dayalı olduğu kadar,
kamu yararının korunması amacıyla da, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak
yasayla sınırlanabilir.
Ancak, Anayasakoyucu bu sınırlamayı belli ve sayılı nedenlere ve
yasayla yapılabilmesi koşuluna bağlamakla yetinmemiş, maddenin ikinci
fıkrasında sınırlamanın da sınırlarını çizmeyi zorunlu görmüştür. Bu fıkraya
göre, "Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz."
3213 sayılı Yasa'nın 46. maddesinin son fıkrasındaki itiraz konusu
kurala ilişkin ve ilgili bölümlerde irdelemesi yapılan kamu yararı, Anayasa'nın
13. maddesinin "genel ve özel sınırlamalar"dansözeden ikinci
fıkrasının da çekim alanındadır. Başka bir anlatımla, dâvalı kuralın, maden
işletmesi ruhsat sahibi özel girişimciler lehine Kamulaştırma Yasası'na
göndermede bulunarak Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınmış
"Mülkiyet hakkı"nı, kamu yararı gerekçesiyle sınırlaması olanaklıdır.
Özel mülkiyete yönelik kamu yararı gereksinimi varoldukça, kamulaştırmayla
gerçekleşen sınırlamalar da anayasal geçerliliklerini sürdüreceklerdir. Bunun
için de kamulaştırma gereksiniminin özünü oluşturan kamu yararı, kaynaklandığı
yasa kuralında hukuksallığı kuşku ve kaygılara açık olumsuz öğelerden
arındırılmalıdır. Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulandığı üzere, hukuk devletinin
vazgeçilmez öğeleri içinde yer alan yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle
bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan kamu yararı
düşüncesininyasalara egemen olması, yasakoyucunun bu esası gözardı etmemesi
zorunludur.
Yapılan bu özet açıklamalara karşın, itirazlı Yasa kuralı, yine
önceki bölümlerde üzerinde durulan nedenlerle, kamu gücü kullanılarak ve kamu
yararı gerekçesiyle, özel hukuk alanındaki bireyler ya da kuruluşlar arasında
taşınmaz mülkiyetinin el değiştirmesine kadar varabilecek bir yolu açık
tutmaktadır. Çünkü, kamulaştırma amacının herhangi bir evrede sona ermesi ya da
maden işletme ruhsatı kapsam ve konusu dışında daha kârlı projelere
dönüştürülmesi durumunda, önceki malikin taşınmazını geri alma hakkının,
Kamulaştırma Yasası'nın 23. maddesi kapsamında, gerçek kişiler ya da özel hukuk
tüzelkişileri adına yapılan kamulaştırmalarda da geçerli olabileceği itirazlı
kuralda öngörülmemiştir. Oysa, Anayasa'nın 13. maddesinin ikinci fıkrasına
göre, temel hak ve özgürlüklerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
"öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz." Aksine bir durumda,
Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun düşmeyen bir sınırlamayla, anayasalgüvence
altındaki mülkiyet hakkının özüne dokunulmuş olur. İtirazlı kural bu
sakıncalara açıktır.
Belirtilen nedenlerle 3213 sayılı Maden Yasası'nın 46. maddesinin
son fıkrası, Anayasa'nın 13. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı görüldüğünden
iptali gerekmektedir.
Ahmet N. SEZER, Samia AKBULUT ve Haşim KILIÇ bu görüşe
katılmamışlardır.
4.Anayasa'nın 168. maddesi yönünden inceleme
Mahkeme'nin başvuru kararında itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın
168. maddesine de aykırı olduğu şu gerekçelere dayandırılmaktadır:
Anayasa'nın 168. maddesine göre, madenler devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır. Madeni işletme hakkı belli bir süreyle özel kişilere de
devredilebilir. 3213 sayılı Maden Yasası'nın 4. maddesinde vurgulandığı üzere,
"Madenler... içinde bulundukları arzın mülkiyetine tâbi değildir."
Başka bir anlatımla işletme hakkı, arzın mülkiyetini gerektirmez. Bu hak,
madenin bulunduğu arz üzerinde işletme hakkı sahibi lehine, gerekli tesisleri
kurmak ve maden çıkarmak için "yararlanma (intifa) hakkı"ndan
ibarettir. Devlete ait topraklar üzerinde maden işletme hakkı verildiğinde, bu
yerlerin mülkiyeti yine devlette kalmaktadır. Buna karşın özel mülkiyetteki bir
taşınmaz, itiraz konusu kural uyarınca kamulaştırıldığında mülkiyet, madeni
işletme hakkını elinde bulunduranageçmektedir. Bu durum, Anayasa'nın 168.
maddesine aykırıdır.
Anayasa'nın 168. maddesi yönünden irdelenebilecek bir öğe de,
Devlete ait bulunan doğal servetler kapsamındaki madenlerin aranması ve
işletilmesi hakkının "belli bir süre için", gerçek kişilere ya da
özel hukuk tüzelkişilerine devrine olanak sağlayan kuraldır.
Maden cevherlerinin bir gün mutlaka tükeneceğini gözönüne alan
Anayasakoyucu, işletme hakkını da, kamu yararı yanında, cevherin varlığına ve
işletilebilme olanağına bağlı olarak süreyle sınırlama gereğini duymuştur.
Böylece, maden rezervinin tükenmesi, ekonomik olma değerini yitirmesi ya da
madenin bulunduğu taşınmazın maden işletilmesi dışında bir kullanıma açılması
durumunda, Devlete ait işletme hakkının özel girişimcilere devrine dayanak olan
kamu yararı ortadan kalkmış, "belli bir süre" sona ermiş olacaktır.
Anayasa'nın 168. maddesinin öngördüğü ve Devletin, kendisine ait
bulunan madenleri arama ve işletme hakkını, kamu yararı gereksinimiyle özel
hukuktaki kişilere devrinin "belli bir süre" koşuluna bağlanması,
dava konusu durumu etkilememektedir. Olayın özelliği, 168. maddeyle bağlantı
kurulmasına elverişli değildir.
Açıklanan nedenlerle, konunun Anayasa'nın 168. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
D.İptal Kuralının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
İtiraz konusu kuralın iptal edilmesiyle gerçek kişilerin ya da
özel hukuk tüzelkişilerinin sahip bulundukları işletme ruhsatlarına dayalı
olarak yürüttükleri maden çalışmaları dolayısıyla ortaya çıkan boşluğun
doldurulabilmesi için, Anayasa'nın 153. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 53. maddeleri gereğince iptal
hükmünün Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe
girmesi gerekli görülmüştür.
Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ile Sacit ADALI, "süre
verilmesine yer olmadığı" gerekçesiyle bu görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
4.6.1985günlü, 3213 sayılı Maden Yasası'nın;
A. 46. maddesinin son fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, Ahmet N. SEZER, Samia AKBULUT ile Haşim KILIÇ'ın "İtiraz yoluna
başvuran Mahkemede görülmekte olan dava, kamulaştırma işleminin iptaline
ilişkin olup, kamulaştırılan taşınmazın sahibine geri verilmesi hakkındaki
kuralın bu evrede "uygulanacak kural" olmadığı" biçimindeki
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yasa kuralının iptali nedeniyle oluşacak hukuki boşluğun
doldurulması için Anayasa'nın 153. ve 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddeleri
gereğince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak üç
ay sonra yürürlüğe girmesine Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ile Sacit
ADALI'nın "Süre verilmesine yer olmadığı", biçimindeki karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
22.9.1993 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Mustafa GÖNÜL
|
Üye
Oğuz AKDOĞANLI
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Samia AKBULUT
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
|
GEREKÇEDE
AYRIŞIK OY
Esas Sayısı: 1993/8
Karar Sayısı : 1993/31
İptal edilen yasa kuralı Anayasa'nın 46. maddesine aykırıdır.
Anayasa'nın mülkiyet hakkını düzenleyen ve güvence altına alan 35.
maddesinde;
-Herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu,
-Mülkiyet hakkının, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabileceği,
-Mülkiyet hakkının kullanılmasını toplum yararına aykırı
olamıyacağı,
öngörülmüştür.
Anayasa'nın "Kamulaştırmayı" düzenleyen 46. ve
"Devletleştirmeyi" düzenleyen 47. maddesinde ise taşınmazların ve
işletmelerin mülkiyet hakkının sahiplerinin iradelerine bırakmaksızın kamunun
tek taraflı iradesi ile kamuya geçmeleri düzenlenmiştir.
Özel mülkiyeti, sahibinin rızası dışında sona erdiren ve bu konuda
kamuyu yetkili kılan kurallar Anayasa'ya istisnaî olarak konulmuş hükümlerdir.
Bu istisnaî yetkinin, yasalarla ancak Anayasa'nın öngördüğü yönde ve çerçevede
kalınarak düzenlenmesi gerekir.Mülkiyet hakkının kişi iradesine bakılmaksızın
sona ermesi Anayasamızda yalnız kamu lehine tanınmış sınırlı bir yetkidir. Bu
yetkinin yasa ile kişi lehine genişletilmesi Anayasa'nın 46. maddesindeki
sınırlı yetkinin aşılması anlamındadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu madde Anayasa'nın 46. maddesine
aykırıdır.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
Üye
Sacit
ADALI
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1993/8
Karar Sayısı : 1993/31
Anayasanın 6. maddesine göre "Hiçbir kimse veya organ
kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz". Anayasanın
46. maddesinde "Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir." denilmektedir.
Anayasa, Devletin sahip olduğu kamulaştırma yetkisini ve temel
ilkeleri belirledikten sonra, kamulaştırmanın yapılabilmesi için gereken esas
ve usulleri yasaya bırakmıştır. Anayasaya göre, devlete ait kamulaştırma
yetkisi, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, ancak, devlet, başka bir
deyişle kamu kurum ve kuruluşları için kullanılabilir. Gerçek veya özel tüzel
kişiler yararına kamulaştırma yapılması, Anayasanın, yetkinin sınırlarını,
belirleyen ve kamulaştırmayı kamu yararına özgüleyen kuralıyla bağdaşmaz.
Anayasada özel kişiler yararına kamulaştırma yapılabileceğine ilişkin bir kural
bulunmamaktadır. Kaldıki, kamulaştırma, belirli bir hizmeti belirliyen bir
süreç olmayıp, sadece, kamu gücünün devlet eliyle kullanılması yoluyla
mülkiyetin el değiştirmesini sağlayan bir işlemdir. Özel kişi yararına yapılan,
kamulaştırmada kamu yararının bulunduğu savı da gerçekle uyuşmaz. Çünkü
kamulaştırma ile mülkiyetin değişmesi, yapılan işin denetimine ve kişisel çıkar
ve kamulaştırma amacı dışında kullanımlar karşısında, taşınmazın ilk sahibine
geri dönüşüne olanak vermemektedir
2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının birinci maddesinin son
fıkrasında "Gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri adına" yapılacak
kamulaştırmadan söz edilmesi durumu değiştirmez. Çünkü Anayasaya uygunluk
denetimi yapılırken yasayı-yasayla karşılaştırma yöntemi uygulanarak sonuca
varılamaz.
Ayrıca, bir özel kişinin taşınmaz malının, bir devlet yetki sinin
kullanılmasına, başka bir deyişle kamulaştırma yoluyla kendi istenci dışında
elinden alınarak başka bir özel şahsa verilmesine ilişkin itiraz konusu kural,
Anayasanın 10. maddesinin eşitlik ilkesine ve "Hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" biçimindeki hükmüne de aykırılık
oluşturur.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın, Anayasanın 46. ve 10.
maddelerine aykırı bulunduğu;
Anayasaya aykırı bir yetkinin kullanılması için ayrıca süre
verilmesine de yer olmadığı;
Yönündeki oy ile verilen kararın bu kesimlerine karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1993/8
Karar Sayısı : 1993/31
1- İtiraz yoluna başvuran İdare Mahkemesi'nin bakmakta olduğu
dava, maden işletme ruhsatı sahibi şirket yararına, Maden Yasası'nın 46.
maddesi son fıkrasına göre yapılan kamulaştırmada kamu yararı bulunmadığı
savıyla kamulaştırma işleminin iptali davasıdır. Mahkeme, kamulaştırmanın
dayanağını oluşturan 3213 sayılı Maden Yasası'nın 46. maddesi son fıkrasının
Anayasa'nın 46., 168. 35.ve 13. maddelerine aykırılığını belirterek iptal
isteminde bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi, 3213 sayılı Yasa'nın 46. maddesinin itiraz
konusu son fıkrasını Anayasa'nın 168. maddesi ile ilgili görmemiş; "Devlet
ve kamu tüzelkişileri" dışında gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri yararına
kamulaştırma yapılabilmesini de Anayasa'nın 46. maddesine aykırı bulmamıştır.
Ancak, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 23. maddesinde öngörülen, kimi
koşulların gerçekleşmesi durumunda taşınmaz malın sahibine tanınan geri alma
hakkının itiraz konusu kuralda öngörülmemesini Anayasa'nın 35. ve 13.
maddelerine aykırı bularak 46. maddenin son fıkrası iptal edilmiştir.
Oysa, kimi koşulların gerçekleşmesi durumunda kamulaştırılan
taşınmaz malın sahibi tarafından açılabilecek taşınmazı geri isteme davasına
bakmakla görevli yargı mercii idarî yargı olmayıp adlî yargıdır. Böyle bir dava
hakkının varlığı veya koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği bu davaya
bakmakla görevli olan adliye mahkemesinde incelenir. Bu nedenle, itiraz konusukuralın,
başvuruda bulunan idare mahkemesince uygulanması olanaksız kimi düzenlemeleri
içermediği, başka bir anlatımla eksik düzenleme gerekçesiyle Anayasa'ya aykırı
görülerek iptal kararı verilmesi doğru değildir.
2- Kaldı ki, 3213 sayılı Maden Yasası'nın 46. maddesinin itiraz
konusu son fıkrasında, işletme sahası özel mülkiyete konu taşınmazın 2942
sayılı Yasa hükümlerine göre kamulaştırılabileceği öngörüldüğü gibi, 2942
sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 1. maddesinin ikinci fıkrasında da "özel
kanunlara dayanılarak gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri adına yapılacak
kamulaştırmalarda da bu Kanun hükümleri uygulanır." denilmektedir.
Bu nedenle, Maden Yasası'na göre yapılan kamulaştırmalarda da 2942
sayılı Kamulaştırma Yasası ve bu arada mal sahibinin geri alma hakkını
düzenleyen 23. maddesinin uygulanması zorunludur. Bu durumda, Maden Yasası'nın
46. maddesi gereğince gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri adına yapılan
kamulaştırmalarda mal sahibinin geri alma hakkının düzenlenmediğine ilişkin
çoğunluk görüşü doğruolmadığı gibi Maden Yasası'nın 46. maddesinin 2942 sayılı
Yasa'nın 23. maddesi yönünden Anayasa'ya uygunluğunun tartışılması gereken
yargı merci bu kuralı uygulama durumunda olmayan idarî yargı değil böyle bir
davayı görmekle yükümlü olan Adlî yargıdır.Bu nedenle, idare mahkemesinde
uygulanması sözkonusu olmayacak düzenlemeler nedeniyle Anayasa'nın 35. ve 13.
maddeleri yönünden işin esasına girilmesi doğru değildir.
3- Diğer yönden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 11. maddesinin
ikinci fıkrasında "Görev ve usul konularında azınlıkta kalanlar, esas
hakkındaki görüşme ve oylamaya katılmak zorundadır." denilmesine karşın,
Anayasa'nın 35. ve 13. maddeleri yönünden esas hakkında oylamaya katılmamızın
engellenmesi de İçtüzüğe aykırılık oluşturmuştur.
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Haşim
KILIÇ
|