ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1991/61
Karar Sayısı : 1992/34
Karar Günü : 20.5.1992
R.G. Tarih-Sayı :29.09.1994-22066
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Balıkesir İş Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu'nun 10. maddesinin son fıkrasındaki "... 26 ncı maddede yazılı
sorumluluk halleri aranmaksızın ..." sözcüklerinin Anayasa'nın 10., 38. ve
60. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davalıların miras bırakanlarının işlettiği marangoz atölyesine
4.4.1985 tarihinde bir uçağın düşmesi sonucu işyeri sahibi ile işyerinde
çalışan iki işçi ölmüştür. Bu işçilerin kazadan bir yıl kadar önce çırak olarak
işe başladıkları ancak çıraklık sözleşmeleri ile işe giriş bildirgelerinin
bulunmadığı anlaşılmıştır. Sosyal Sigortalar Kurumu her iki işçinin hak
sahiplerine yaptığı ödemeyi işverenin mirasçılarından talep etmiştir. Mahkemece
verilenhüküm, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nce istemden % 80 indirim yapılmak
suretiyle düzeltilerek onanmıştır.
Sosyal Sigortalar Kurumu, son yasa, kararname ve katsayı
yükselmelerinin uygulanması sonucu ölen işçilerin hak sahiplerinin gelirlerinde
meydana gelen artış nedeniyle bu tutarın % 20'si ile,
daha önce açılan davadaki istemin % 20'sinden hükmedilen tutar
düşülerek kalanın eklenmesiyle elde edilecek miktarın 506 sayılı Yasa'nın 10.
maddesi uyarınca tazmini istemiyle İş Mahkemesi'nde açtığı yeni davada
davalılar vekilinin Anayasa'ya aykırılık iddiası Mahkeme'ce ciddi bulunmuş, bu
maddede yer alan "... 26 ncı maddede yazılı sorumluluk halleri
aranmaksızın ..." ibaresinin iptaline karar verilmesi istemi ile Anayasa
Mahkemesi'ne başvurulmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A. İptali İstenilen Yasa Kuralı :
İptali istenen sözcükleri de içeren 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu'nun 10. maddesi şöyledir:
"Madde 10- Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde
Kuruma bildirmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı
çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş
kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta
yardımları Kurumca sağlanır.
Sigortalı çalıştırmaya başlandığı Kuruma bildirilmiş veya bu husus
Kurumca tespit edilmiş olmakla beraber, yeniden işe alınan sigortalılardan,
süresi içinde Kuruma bildirilmeyenler için de, iş kazası, meslek hastalığı,
hastalık ve analık hallerinde gerekli sigorta yardımları Kurumca sağlanır.
Ancak, yukarıki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve
ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir
bağlanırsa bu gelirlerin 22 nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek
sermaye değerleri tutarı, 26 ncı maddede yazılı sorumluluk halleri
aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir."
B. İlgili Yasa Kuralı :
Sosyal Sigortalar Yasası'nın konuyla ilgili 26. maddesi de
şöyledir:
"Madde 26- (Değişik birinci fıkra: 20/6/1987-3395/2 md.) İş
kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve
iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç
sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi
kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin
tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22 nci maddede belirtilen
tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı sigortalı veya hak sahibi
kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere kurumca
işverene ödettirilir. İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt
veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla
beraber zarara sebep olan 3 üncü kişilereve şayet kusuru varsa bunları
çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.
(Ek : 24/10/1983-2934/3 Md.) Ancak; iş kazası veya meslek
hastalıkları sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak her
türlü yardım ve ödemeler için, iş kazası veya meslek
hastalığının meydana gelmesinde kasdı veya kusuru bulunupda aynı
iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine
Kurumca rücu edilemez."
C. Dayanılan Anayasa Kuralları :
İptal isteminin gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları
şunlardır:
1. "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin
kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
2. "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda
da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsîdir.
Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir
müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
3. "MADDE 60.- Herkes, sosyal güvenlik hakkınasahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN,
Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Haşim KILIÇ ve Yalçın ACARGÜN'ün
katılmalarıyla 31.12.1991 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;
"Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine"
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali
istenilen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve
öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A) İtiraz Konusu Kuralın, Anlamı ve Kapsamı :
İş kazaları, meslek hastalıkları ve analık sigortası konusu toplu
olarak hukukumuzda ilk kez 27.6.1945 günlü, 4772 sayılı Yasa ile
düzenlenmiştir. Bu Yasa'nın 84. maddesinde işyerini bildirmeyen işverenin İşçi
Sigortaları İdaresi'ne karşı sorumluluğu konusu yer almıştır. Maddenin 1.3.1950
günlü, 5564 ve 18.2.1957 günlü, 6917 sayılı Yasa'larla değiştirilmiş biçimi
içerik olarak 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Bildirilmeyen sigortalılar
için yapılacak işlem" başlığını taşıyan 10. maddesine yansımıştır.
Anayasa'nın devlete sosyal güvenlik hakkı konusunda yüklediği ödev
doğrultusunda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun, iş kazalarıyla meslek
hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarında
tanınan hakların ve sağlanan yararların uluslararası ölçülere uygun olması
gerektiği,
yürürlükte bulunan kimi yasaların kapsamı dışında kalan
işyerlerinde çalışanların sosyal sigorta güvencesi altına alınmalarının zorunlu
olduğu düşüncesiyle hazırlandığı Yasa'nın genel gerekçesinde belirtilmiştir.
Sosyal Sigortalar Yasası'nın 2. maddesine göre bir hizmet akdine
dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar bu Yasa'ya göre
sigortalı sayılırlar. Çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden
"sigortalı" olurlar. Sigortalı sayılmada önemli olan, hizmet
ilişkisinin hukuken değil, eylemli biçimde
kurulmuş olmasıdır. Böylece sigortalılar ile işverenleri hakkında
sigorta hak ve yükümleri kişinin işe alındığı tarihte başlamaktadır.
Aynı Yasa'nın 8. maddesine işverenin işyerini bildirme
yükümlülüğü, 9. maddede ise, işverenin çalıştırdığı sigortalıları örneği
Kurumca hazırlanan bildirgelerle engeç bir ay içinde Kuruma bildirme
yükümlülüğü yer almaktadır. Böylece her sigortalı için ayrı bir dosya
oluşturularak Yasa'nın kapsadığı sosyal güvencenin sağlanması amaçlanmaktadır.
Sosyal Sigortalar Yasası'nın 10. maddesinde, başlıca iki husus
düzenlenmektedir. Bunlardan ilki Kurumun sosyal sigorta olayına uğramış
sigortalıya o olayın gerektirdiği sigorta yardımlarını yapmakla ödevli
bulunduğuna ilişkindir. İkincisi Kurumun yapmış olduğu yardımları işverene
ödettirme yetkisiyle ilgilidir. Başka bir anlatımla madde çalıştırılan
sigortalıların kendisine bildirilmemeleri durumunda Kurumun ne gibi ödevleri
yerine getirmekle yükümlü bulunduğunu, buna karşılık sahip olduğu haklar
düzenlenmektedir.
Sosyal Sigortalar Yasası'nın 10. maddesinin birinci fıkrası, 9.
maddede öngörülen bir aylık süre içinde sigortalı çalıştırıldığının Kuruma bildirilmemesi
durumunda, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının
Kurumca tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı
ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımlarının Kurumca sağlanacağını
belirtmektedir. Görüldüğü gibi bu fıkrada, işverenin çalıştırdığı sigortalıyı
bildirme yükümü düzenlenmiştir. Kurumun bu maddeye dayanan ödev ve hakları ise
iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortalarına ilişkin
bulunmakta, tüm sigorta olaylarını kapsamamaktadır. İşverenin Kurum
harcamalarından sorumlu tutulabilmesi için sigorta olayının belli bir zaman
dilimi içinde meydana gelmiş olması gereklidir. Bu zaman dilimi Sosyal
Sigortalar Yasası'nın 9. maddesinde öngörülen bir aylık bildirge verme süresinin
bitimiyle başlar; bildirgenin verilmesi ya da Kurumcasigortalı
çalıştırıldığının saptanmasıyla son bulur. Kurumun meydana gelen sigorta
olayından dolayı yardım ödevi, Yasanın sigortalı saydığı kişiler ile bu
kişilerin hak sahiplerini kapsamaktadır. Böylece, 10. maddenin birinci
fıkrasıyla, süresinde bildirgesi verilmemiş sigortalıları ve onların
yakınlarını Sosyal Sigortalar Yasası'nın tanıdığı haklar açısından,
bildirgeleri verilmiş olsaydı hangi durumda bulunacak idiyseler o duruma
getirmek ve kayba uğramaktan korumak amaçlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrası ile de, yeniden işe alınan sigortalılardan
süresi içinde Kuruma bildirilmeyenlere de aynı haklar tanınmıştır.
Maddenin son fıkrasında Kurumun, meydana gelen sigorta olayı
nedeniyle yaptığı ve ileride yapacağı her türlü harcamayı 26. maddede yazılı
sorumluluk durumları aranmaksızın işverene ödettireceği hükmü yer almıştır.
Başka bir anlatımla maddede Kurumun sigortalıya yaptığı yardımları işverene
ödettirme hakkı ve bunun nasıl sağlanacağı açıklanmaktadır. Sosyal Sigortalar
Yasası'nın 26. maddesi esas olarak çalıştırdığı kişiyi sigorta ettiren
işverenin sorumluluğuna ilişkindir. Bu maddenin birinci fıkrasında, işverenin
sorumluluğu; meydana gelen sigorta olayında, kasdının iş güvenliği ile ilgili
kurallara aykırı davranışının ya da suç sayılır bir eyleminin bulunmasına
bağlıdır. 10. maddede ise, işveren o anlamda kusurlu olsun-olmasın sorumludur.
Sorumluluğunun nedeni 9. maddede öngörülmüş olan bildirme yükümünü yerine
getirmemiş olmasıdır.
İtiraz konusu kuralın anlam ve kapsamına ilişkin açıklamalardan ve
öğretideki görüşlerin değerlendirilmesinden anlaşılacağı üzere, 506 sayılı
Yasa'nın 10. maddesinin son fıkrasında öngörülen işverenin sorumluluğu; sigorta
olayından bağımsız, işverenin çalıştırdığı kişiyi Kuruma bildirme yükümlülüğünü
yerine getirmemesinden doğan ve bir yaptırım (müeyyide) niteliği taşıyan sosyal
sigortalar sistemine özgü bir sorumluluktur.
B) Anayasa'ya Aykırılık Sorunu :
1- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme :
İtiraz eden Mahkeme'nin başvuru kararında, çalıştırdığı işçiyi
Kuruma bildirmeyen işverenin işyerinde meydana gelen kazada kusursuz da olsa ya
da iş kazası işçinin kusurundan veya kaçınılmaz bir olaydan da doğsa Kuruma
karşı zararın tümünden sorumlu tutulduğu, ayrıca bildirim yükümlülüğünü yerine
getirmediği için aynı Kanun'un140. maddesine göre cezalandırıldığı; oysa 26.
maddede işverenin işyerinde meydana gelen iş kazasında kusuru oranında sorumlu
tutulduğu, bu durumun işverenler açısından açık bir eşitsizlik yarattığı ileri
sürülmektedir.
Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez.
Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe
yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez. Bu mutlak yasak, birbirinin
aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve
toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene
dayanılarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturmaz. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar
için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir. Özellikler,
ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil
geçerli kılar. Aynı kurumda
olanlar için ayrı düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa'nın
amaçladığı eşitlik; eylemli değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar
aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın
öngördüğü eşitlik çiğnenmiş olmaz. Başka bir anlatımla, kişisel nitelikleri ve
durumları özdeş olanlar arasında yasalara konulan kurallarla değişik
uygulamalar yapılamaz. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu
yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar
getirilmesi durumunda Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu
çıkarılamaz. Eşitliği bozduğu savıyla iptali istenen kural, haklı bir nedene
dayanmakta ya da kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulmuş ise bu kuralın eşitlik
ilkesini zedelediğinden söz edilemez.
Sosyal Sigortalar Yasası'nın 10. maddesindeki işveren, işyerinde
çalıştırdığı işçiyi yasal süresi içinde Kuruma bildirmeyen işverendir. Buna
karşılık 26. maddedeki işveren ise bu yükümlülüğünü yerine getiren işverendir.
Yasa'nın 10. ve 26. maddeleri kapsamına giren işverenler arasındaki temel
farklılık, söz konusu bildirim yükümlülüğünü yerine getirip getirmeme durumunda
toplanmaktadır. 10. maddedeki işveren, işyerinde meydana gelen sigorta
olayından doğan zararı,kusurlu olsun olmasın Kuruma ödemekle yükümlüdür. 26.
maddedeki işveren ise, ancak kasdı, işçilerin sağlığını koruma ya da
işgüvenliği ile ilgili kurallara aykırı davranışı veya suç sayılır bir eylemi
sonucunda, işyerinde meydana gelen sigorta olayından doğan zararı kusuru
oranında Kuruma karşı tazminle yükümlüdür. Yasakoyucunun, her iki madde
kapsamına giren işverenler yönünden, ayrı hukuksal durumları ayrı kurallara
bağlı tutmasında, eşitlik ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 10. ve 26. maddelerdeki işverenler
arasında, tazmin sorumluluğu bakımından eşitsizlik meydana geldiğini ileri
sürerken, 10. madde kapsamına giren işverenlerin tazmin sorumluluklarına ek
olarak, bildirimde bulunmamış olmaları nedeniyle, ayrıca 140. maddeuyarınca
para cezası ile cezalandırılacaklarına da değinmektedir.
506 sayılı Yasa'nın 9. maddesine göre, işveren çalıştırdığı
sigortalıları örneği Kurumca hazırlanacak bildirgelerle en geç bir ay içinde
Kuruma bildirmek zorundadır. Bu yükümlülüğü yerine getirmemenin yaptırımı, aynı
Yasa'nın 140/a maddesinde işverene para cezası verilmesi biçiminde
öngörülmüştür. 10. madde kapsamına giren işverenin ise, bildirim yükümlülüğünü
yerine getirmemiş olmanın yanı sıra, işyerinde meydana gelen sigorta olayından
dolayı Kuruma karşı tazmin sorumluluğu da bulunmaktadır. Bu durumda, 9. ve 10.
maddelerin bağlandığı hukukî sonuçların birbirinden farklı olması nedeniyle, bu
iki madde arasında ilişki kurularak eşitlik ilkesi yönünden karşılaştırma
yapmak olanaksızdır.
Bu nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa'nın 10. maddesindeki
eşitlik ilkesine aykırı görülmemiştir.
2- Anayasa'nın 38. Maddesi Yönünden İnceleme:
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin başvuru kararında;
"26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın"
ibaresinin Anayasa'nın ... suç ve ceza arasındaki kurulması gereken muvazene
ilkesine ve cezanın kişiselliği ilkesiyle aynı suça aynı cezanın verilmesi
ilkesine aykırılığının ciddî olduğu sonucuna varıldığı belirtilse de; itiraz
konusu kuralın Anayasa'nın 38. maddesine aykırılığı ileri sürülmüştür.
Ancak, 506 sayılı Yasa'nın itiraz konusu 10. maddesinin son
fıkrası "çalıştırdığı işçiyi Kuruma bildirmeyen işverenin, işyerinde doğan
zararı kuruma karşı tazmin" sorumluluğuna ilişkindir. Bu nedenle, tazmin
sorunuyla ilgili bir düzenlemeyi içeren itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın suç
ve cezalara ilişkin genel esasları belirleyen 38. maddesiyle ilgisi
bulunmamaktadır.
3- Anayasa'nın 60. Maddesi Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir
hukuk devletidir. Sosyal devlet, vatandaşların sosyal durum ve refahlarıyla
ilgilenen, onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamakla kendini görevli sayan
devlettir. Anayasa'nın "devletin temel amaç ve görevleri" başlığını
taşıyan5. maddesinde de; kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmak, insanın maddîve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları
hazırlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında gösterilmiştir.
Bu amaçları gerçekleştirmenin en etkin araçlarından birisini de
sosyal güvenlik hakkı oluşturmaktadır. Anayasa'nın 60. maddesinin birinci
fıkrasında, "Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir" kuralına yer
verilmiştir. Bu kural, bireylere yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malüllük
gibi sosyal riskler karşısında asgari ölçüde bir yaşam düzeyi sağlama amacını
gerçekleştirmeye yöneliktir.
Yaşamın kaçınılmaz bir sonucu olarak karşılaşılan tehlikelerden
korunma ve geleceğe güven içinde bakabilme isteği, insanlığın en eski
özlemlerinden biri olmasına karşın, sosyal güvenlik düşüncesi, özellikle sanayi
toplumu olmuş ya da olma yoluna girmiş toplumların gereksinimlerinden
doğmuştur. Sosyal güvenliğin sağlanması bir gelecek güvencesini yaratmakta ve
böylece modern toplumda bireyin mutluluğuna hizmet eden en temel araçlardan
biri olmaktadır. Günümüzde sosyal hukuk devleti, bireyleri, toplumsal risklere
karşı korumak ve geleceğe güvenle bakmalarını sağlama
görevini üstlenmiştir.
Anayasa'nın 60. maddesinin 2. fıkrasında: "Devlet, bu
güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilâtını kurar"
denilmektedir. Bu madde ile devlete yüklenen sosyal güvenliği sağlama ödevini
yerine getirmek üzere kurulmuş kurumlardan birisi de Sosyal Sigortalar
Kurumu'dur. Kurum, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'yla düzenlenen sosyal
sigorta sistemini yürütmekle ödevlidir.
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun üstlendiği sosyal yardımları
sağlayarak sigortalıların sosyal güvenliğinin gerçekleştirebilmesi için sağlam
bir gelir kaynağının bulunması gerekmektedir. Burada en önemli kaynağı 506
sayılı Yasa uyarınca ve sigorta yardımını zorunlu kılan riskin özelliğine göre,
sigortalı ya da işverenden alınan primler oluşturmaktadır. Bu nedenle, Sosyal
Sigortalar Kurumu'nun
kendisinden beklenen sosyal yardımları yaparak, sosyal güvenlik
işlevini yerine getirebilmesi sigorta primlerinin yükümlülerce zamanında
aksamadan ödenmesine ve böylece gelir kaynağının sürekli
olarak güçlenmesine bağlıdır. Primlerle yaşamını sürdüren Kurumun
çalışanların karşılaşacağı sosyal riskleri gereğince, karşılayabilmesi için her
işyerinin sistem içinde ve sisteme katkıda bulunması büyük önem taşır. Bu
katkının da, işverenin herşeyden önce işyerinde çalıştırdığı işçileri Yasa'da
öngörülen süre içinde Kuruma bildirmesi ve daha sonra Yasa'da öngörülen
primleri de zamanında eksiksiz ödemesi ile gerçekleşeceği açıktır.
İşyerinde çalıştırdığı işçiyi bildirmeyen (kaçak işçi çalıştıran)
işveren, doğal olarak prim ödeme yükümlülüğünü de yerine getirmemektedir.
İşyerinde meydana gelecek sigorta olayından çalışanların gördüğü zararları
sosyal güvenlik hakkı uyarınca Kurum üstlenmektedir. Çünkü, 506 sayılı Yasa'nın
işverene yüklenen yükümlülüklerin işveren tarafından yerine getirilmemesi,
sigortalının Yasa gereği kendiliğinden doğan sigorta ilişkisine dayanan sosyal
yardımlardan yararlanma hakkını etkilememektedir. Bu kural gereği, çalıştırdığı
işçiyi bildirmeyen işvereninişyerindeki işçiler de sosyal güvenlik hakkından
yararlandırılmaktadır. Bu durumda, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun önceden elde
ettiği gelir (prim) kaynaklarından yapmış olduğu sosyal yardım harcamalarını
bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemiş işverendenistemesi, sosyal sigorta
sisteminin gereğidir. Yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenin, geçmiş döneme
ilişkin primi ödemek zorunda olması Sosyal Sigortalar Kurumu'nun tazminat
istemini engellemez. Çünkü, hiç kimse bir sigorta olayının meydana gelmesindensonra
geçmişe dönük olarak prim ödeyerek kendisini sorumluluk dışında tutamaz.
Belirtilen nedenlerle, itiraz konusu kural, Anayasa'nın 60.
maddesine aykırılık oluşturmamaktadır.
İtirazın reddi gerekir.
Güven DİNÇER bu görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ
17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 10.
maddesinin son fıkrasındaki "... 26. maddede yazılı sorumluluk halleri
aranmaksızın ..." sözcüklerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Güven DİNÇER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
20.5.1992 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
|
|
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz NAZAROĞLU
|
|
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1991/61
Karar Sayısı : 1992/34
Anayasa'nın 60. maddesinde; herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip
olacağı ve Devletin sosyal güvenliği sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı
ve teşkilat kuracağı öngörülmüştür
Anayasamız gereği sosyal güvenlik ve sigorta sistemi Devlet
tarafından kurulmuş ve sosyal sigortaların kuralları da yasalarla
düzenlenmiştir. Sosyal sigorta sözleşmeyle değil yasalarla ve yasal ölçülerle
kurulmuş bir sistem olup, kamu gücüyle düzenlenmiştir. Sosyal Sigortalar
Kanunu'nda sigortanın kapsamı, sigorta primleri ile karşılanan risk
belirlenmiştir. Sistemin temel özelliği mecburi olmasıdır.
Sosyal sigortaların özel sigortalardan farkı, onların özel sigorta
sistemi tarafından karşılanmayan riskleri karşılaması ve toplumun zayıf
kesimlerini koruyabilmesidir.
Modern toplumda kişilerin karşılaştığı riskler, işyerinde veya
dışında her gün daha değişik biçimler göstermektedir. İşyerlerindeki iş
kazaları yalnız çalışma şartlarından değil olayda olduğu gibi bir uçağın
işyerine düşmesi gibi çok değişik bir nedenlerle de olabilmektedir.
Küçük işyerleri ve onların işverenleri toplumda işçiler gibi özel
olarak korunmaya muhtaçtır. Onları korumayan bir sosyal güvenlik sistemi işçiyi
korumayan bir sosyal güvenlik sistemi gibidir. Sosyal sigorta yasalarında küçük
işverenlerin ve işyerlerinin bağımsızlıklarını kaybettirecek düzenleme ve yorum
yapılmamalıdır.
Yanında çalışanların sigortası yaptırılması görevinin getirdiği
hukuki yükümlülüğü ihmalden başka hiçbir sorumluluğu olmayan işveren, dava
konusu kural yüzünden uçak kazasının hukuki sonuçlarına sanki uçağın sahibi
veya düşmesinden o sorumluymuş gibi katlanmak zorunda kalmaktadır.
Başkasının fiili sonucunda nasıl bir kimse cezalandırılmazsa başka
birinin neden olduğu kaza nedeniyle bir kimse nedensellik bağı kurulmadan
sorumlu tutulamaz.
Herkes kendi fiilinin hukuki sonuçlarına katlanır, bunu reddeden
bir yasa kuralının hukuk Devletinde yeri olamaz.
İşyerine uçak düşen işveren yönünden dava konusu kural, borçlar
hukukumuzun sorumluluk anlayışının çok gerisindedir ve sosyal sigortanın ve
getirdiği güvenlik sisteminin olmamasını temenni ettirecek niteliktedir.
Dava konusu bu kural, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın hukuk
Devleti olduğunu belirleyen 2. maddesine ve sosyal güvenliği düzenleyen 60.
maddesine aykırılığı nedeniyle iptal edilmelidir.
Güven
DİNÇER
Başkanvekili
|