"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ :
İtiraz yoluna başvuran Nevşehir Asliye Ceza Mahkemesi'nin gerekçesi özetle şöyledir:
"213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 367. maddesinin birinci fıkrasında; kaçakçılık ve kaçakçılığa teşebbüs suçlarını tesbit eden maliye müfettişleri, hesap uzmanları ve bunların muavinleri ile gelirler kontrolörleri tarafından doğrudan doğruya, bunların dışında vergi incelemesine yetkili olan diğer memurlar tarafından ise ilgili defterdarlığın mütalaası ile durumun yetkili Cumhuriyet savcılığına bildirilmesi mecburiyeti öngörülmüştür. Ayrıca yasa metni, defterdarlık mütalaasını şart kabul etmiş olup başka bir sebeple suç tesbit eden Cumhuriyet savcısının dava açmasını inceleme neticesinin Cumhuriyet savcılığına bildirilmesine kadar talik edileceğini kabul etmiştir.
Uygulamada Yargıtay'ın bu konudaki yerleşmiş içtihatları yasa metnini değiştirir niteliğe dönüşmüş olup Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesinin 23.10.1989 tarih, 1989/2376 Esas; 4230 Karar sayılı ilamında "213 sayılı Vergi Usul Kanunu 367. maddesi uyarınca defterdarlık mütalaası alınmadan açılan davaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi. . . uygun olmadığından bozulmasına" yine aynı Dairenin 21.11.1989 tarihli, 1989/2841-4533 sayılı kararında "10.10.1988 günlü ihbar yazısında varlığından bahsolunan defterdarlık mütalaa yazısının asıl veya örneğinin dosyaya celp edilerekyargılama şartının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun tespitinden sonra karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi... sebebiyle bozulmasına" karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan Yargıtay kararlan ve daha birçok Yargıtay kararlan defterdarlık mütalaasının yargılama şanı olduğunu, gerçekleşmemesi halinde yargılamanın yapılamayacağını belirtmiştir.
Vergi Usul Kanunu'nun 367. maddesi incelendiğinde Anayasa'nın 10. maddesinde gösterilen kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır. idare makamları bu Yasanın uygulanmasında çeşitli eşitsizlikler ortaya serebilmektedir. Vergi memurlarının yaptıkları kontroller sırasında suç tesbit etmeleri halinde davanın açılıp açılmaması hususunda yetki defterdara ait olması karşısında Türkiye'deki çeşitli illerde ve aynı il veyailçe içinde suç işleyen çeşitli vergi mükellefleri hakkında dava açılıp açılmaması hususu defterdarlığının ve bizzat defterdarın mütalaasına kalmaktadır.
Bir kişi için olur veren defterdarın yasa gereği diğer kişiye olur vermemesi mümkündür. Buna göre kanun önünde eşitlik ilkesi zedelenmektedir. Bu husus siyasal iktidarın etkisine de maruz kalmakta örneğin seçimlere yakın zamanlarda uygulanan olur vermemek veya geç vermek şekline de dönüşmektedir.
Anayasa'nın 11. maddesi gereğince kanunların Anayasa'ya aykırı olmaması gerekir. 213 sayılı Yasa'nın 367. maddesi Anayasa'nın 10. ve 138. maddelerine aykırıdır.
Ayrıca, Anayasa'nın 138. maddesi hiçbir organ, makam, merci ve kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını öngörmüştür. Anayasa'nın bu açık hükmüne rağmen davanın açılma şartının defterdarlık mütalaasına ve dolayısı ile oluruna bağlı olması Anayasa'nın 138. maddesi karşısında kabul edilemez bir husus olup bu yönden de213 sayılı Yasa'nın 367. maddesi Anayasa'ya aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı gibi Anayasa'nın 10, 11 ve 138. maddelerine aylan olan 213 sayılı Yasa'nın 367. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırılığı hususunun incelenmesi yönünden itirazen iptal talebimizin kabulü ile maddenin uygulamadan kaldırılması arz ve talep olunur.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1992/21
Karar Sayısı : 1992/19
Karar Günü : 17.3.1992
R.G. Tarih-Sayı :27.05.1992-21240
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Nevşehir Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 sayılı "Vergi Usul Kanunu"nun 23.6.1982 günlü, 2686 sayılı Kanunla değişik 367. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'nın 10., 11. ve 138. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptali istenmektedir.
I- OLAY :
Nakliyecilik yapan ve 1986 takvim yılında gerçek akaryakıt alımı olmadığı halde akaryakıt almış gibi sahte fatura düzenleyerek defter kayıtlarına gider yazan sanık hakkında, vergi kontrol memurunca düzenlenen 8.10.1991 tarihli rapor ve 21.10.1991 tarihli defterdarlık oluru ile Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusu yapılmış ve bunun üzerine 213 sayılı Yasa'nın 344/2 ve 355. maddelerine göre kamu davası açılmıştır. Kamu davasının görülmesi sırasında 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın değişik 367. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Nevşehir Asliye Ceza Mahkemesi, bu kuralın iptali istemiyle 27.2.1992 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ :
A. iptali istenen Yasa Kuralı :
4.1.1961 günlü, 213 sayılı "Vergi Usul Kanunu"nun 23.6.1982 günlü, 2686 sayılı Kanunla değişik ve itiraz konusu hükmü içeren 367. maddesi şöyledir:
"MADDE 367.- Yaptıkları inceleme sırasında 344 üncü maddenin 1-6 numaralı bentlerinde yazılı kaçakçılık suçlarını veya kaçakçılığa teşebbüs suçlarını tespit eden maliye müfettişleri, hesap uzmanları ile bunların muavinleri ve gelirler kontrolörleri tarafından doğrudan doğruya ve vergi incelemesine yetkili olan diğer memurlar tarafından ilgili vergi dairesinin bağlı bulunduğu defterdarlığın mütalaasıyla, keyfiyetin yetkili Cumhuriyet Savcılığına bildirilmesi mecburidir.
Yukarıda belirtilen kaçakçılık suçunun işlendiğine sair suretlerle ıttıla hâsıl eden Cumhuriyet Savcılığı hemen ilgili vergi dairesini haberdar ederek inceleme yapılmasını talep eder.
Amme davasının açılması inceleme neticesinin Cumhuriyet Savcılığına bildirilmesine talik olunur.
359 ve 360 inci maddelerde uygulanan hapis cezası ile ticaret, sanat ve meslek icrasından mahrumiyet cezalan, kaçakçılık, ağır kusur, kusur veya usulsüzlük cezalarının ayrıca uygulanmasına mani değildir.
Ceza mahkemesinden sadır olacak kararlar, bu Kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmının 1-3 üncü bölümlerinde yazılı vergi cezalarını uygulayacak makam ve merciler muamele ve kararlarına müessir olmadığı gibi bu makam ve mercilerce ittihaz edilecek kararlar da ceza yargıcını bağlamaz."
B. itirazda Dayanılan Anayasa Kuralları :
1- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
2- MADDE 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
3- "MADDE 138.- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz...
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarım hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
C. ilgili Anayasa Kuralı :
" GEÇİCİ MADDE 15.- 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanım oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar baklanda da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Bu dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya aykırılığı iddia edilemez."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında, ilk incelemeye ilişkin rapor, itiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin gerekçesi, iptali istenen Yasa kuralı ve ilgili Anayasa kurallarıyla bunların gerekçeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüpdüşünüldü :
itiraz yoluna başvuran Nevşehir Asliye Ceza Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırılık savlarını değerlendirmeden önce itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu savında bulunulup bulunulamayacağı sorunu üzerinde durulmalıdır.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 28. maddelerine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, o davada uygulanacak yasa hükümlerini Anayasa'ya aykırı görür ya da taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savınınciddi olduğu kanısına varırsa, bu konuda bir karar verilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidir.
İtiraz yoluna başvuran Nevşehir Asliye Ceza Mahkemesi'nin bakmakta olduğu ve görevi kapsamına giren bir dava bulunduğu gibi iptali istenen yasa kuralı da o davada uygulanacak kural durumundadır. Ancak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun iptali istenen 367. maddenin birinci fıkrasını değiştiren 2686 sayılı Yasa 23.6.1982 gününde kabul edilmiştir. Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 1980'den, ilkgenel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk Milleti adına kullanan, Milli Güvenlik Konseyi'nin çıkardığı yasaların Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulamayacağını öngörmektedir. Bu durumda 23.6.1982 günlü, 2686 sayılı Yasa'nın Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyecek ve iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacaktır.
Anayasa Mahkemesi'nin 16.10.1990 günlü, Esas 1990/32, Karar 1990/25 saydı kararında da belirtildiği gibi, madde metninde, 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde çıkarılan yasalar kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Yasa uyarınca alınan kararla yapılan işlemlerin Anayasa'ya aykırı olduğu savında bulunulamaz. Bu durum karşısında, söz konusu dönemde çıkarılan yasalar hakkında Anayasa Mahkemesi'nde doğrudan iptal davası açılamayacağı gibi itiraz yoluyla bile Anayasa'ya aykırılık savında bulunulamaz.
7 Kasım 1982'de halkoyu ile kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü biçimde yapılan ilk seçimler sonucu oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk Başkanlık Divanı 6.12.1983'de toplanmış ve böylece yasama görevinin kullanılması, yeni bir düzene bağlanarak, ulusal istenci temsil eden yasama meclisine bırakılmıştır.
Anayasakoyucunun, söz konusu kural ile Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi'nin yasama yetkisini tek başına ya da birlikte kullandığı dönemde kabul edilen bütün yasalar ve kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Yasa uyarınca alınan karar ve yapılan işlemleri Anayasa Mahkemesi'nin denetimi dışında tutmak amacında olduğu anlaşılmaktadır.
27.10.1980 günlü, 2324 sayılı "Anayasa Düzeni Hakkında Kanun"un 4. maddesinde; "Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali" isteminin ileri sürülemeyeceği öngörülmekte, 6. maddesinde de; "Milli Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer" denilmektedir. Buradaki amaç hiç kuşkusuz, olağanüstü dönemin olağanüstü koşullarının gerektirdiği işlemlere yasal kolaylık sağlayabilmektir. Anayasa Düzeni Hakkında Yasa, 1982 Anayasası'nın Geçici 3. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığı için Anayasa'nın Geçici 15. maddesinin konulmasına gereksinim duyulmuştur.
Anayasa'da genel nitelikleri belirli konulan düzenleyen kurallar yanında, belirli konulan düzenleyen özel kurallar da vardır. Bilindiği üzere bir konu, kendine özgü kurallarla düzenlenmemişse sorunların çözümünde genel kurallara gidilir, ancak o konuda özel düzenlemeler varsa ve bu düzenlemeler açık seçikse artık genel kurallara başvurulması düşünülmez.
Anayasa kural ve ilkeleri, etki ve değer bakımından eşit olup hangi nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün tutulmasına olanak bulunmadığından, bunların bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanmaları zorunludur. Sözü edilen Geçici 15. maddenin de bir Anayasa kuralı olarak, Anayasa'da yer almış bulunandiğer kurallarla etki ve değer bakımından eşit olduğunda kuşku yoktur. Bu bakımdan, Anayasa'da yer alan bu ve bunun gibi belli bir konuya ilişkin kuralların Anayasa'da varolan genel ilkelerden ayrı nitelikte oldukları ileri sürülerek Anayasa'ya aykırılıklarından söz edilemez. Anayasa'da belli bir konuyu düzenleyen özel ilke varken, o konuyu da kapsamı içine alabilecek nitelikte bir genel ilke bulunsa bile onun değil, konuya özgü Anayasa ilkelerinin uygulanması gerekir.
Söz konusu maddenin, "Geçici madde" olarak adlandırılmış bulunması etki ve değer bakımından Anayasa'nın öteki maddelerinden daha zayıf ve önemsiz olduğu biçimde yorumlanmasına neden olamaz. Çünkü, geçici maddeler genellikle geçiş dönemlerine ilişkin işlemlerin uygulama yöntemini ve kapsamını gösteren ayrık hükümleri içerirler. Hukukta genel kural olarak, yasalar, yayımından sonraki olaylara ve durumlara uygulanırlar. Bu ilkenin en çarpıcı ayrıklığı, yasalardaki geçici kurallardır. Bu nedenle yasaların geçici maddeleri ile esas maddeleri arasındaçelişildik varsa, özel niteliği nedeniyle, esas maddeden önce uygulanırlar. Çünkü, yasakoyucu, kuralın ayrıklığında kamu yaran görmüştür. Bilindiği gibi, özel düzenlemenin genel düzenlemeden önce geleceği hukukun genel bir ilkesidir. Bu nedenle, bir yasada öncelik alan geçici maddeler uygulanıp sonuçlan tümüyle alındıktan sonra yürürlükten kalkmış olurlar. Aksi takdirde, yasalardaki geçici maddeler, yasanın bir ayrıklık olarak kapsadıktan konularla birlikte geçerliliklerini sürdürürler. Başka bir anlatımla, yasakoyucunun yasa tekniği, kamu hizmetinin niteliği, yasama politikasının gereği olarak ayrık kurallar koyabileceğinde duraksanamaz.
Yasalar herşeyden önce, sözü ile uygulanır. Yasa metinlerinin, kullanılan sözcüklerin hukuk dilindeki anlamlarına göre anlaşılması gerekir. Yasa kuralının, günün sosyal ve ekonomik gerekleriyle çeliştiği sanılsa bile yürürlükte kaldığı sürece uygulanması, hukukun gereğidir. Kimi düşünce ve gerekçelerle bu kuralın dışına çıkılması, metinlerin anlamlarından başka biçimlerdeyorumlanması, metnin bir tür düzeltilmesine kalkışılması, aslında yasada Olmayanı yasaya yakıştırmak ve yorum yoluyla amacını değiştirmek ya da yasakoyucunun yerini almak olur.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık savını incelerken, öbür yargı organları da denetimlerini yapar ya da bir yasayı uygularken öncelikle yasaların sözel içeriklerini gözönünde tutmaktadırlar. Öte yandan Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi, Anayasa'nın 11. maddesinde; "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." biçiminde açıklanmıştır. Anayasa'nın bu temel ilke ve buyruğuna uygun ve anayasal koruma altında bulunan yasa kurallarının Anayasa'ya aykırılığı elbette düşünülemez.
Anayasanın uluslararası andlaşmaları uygun bulma ile ilgili 90. maddesinde de; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz." hükmü yer almaktadır. Bu ve Geçici 15. maddedeki düzenleme, Anayasa'da yer alan genel hukuk ilkelerinin ayrıklığını oluşturan ulusal ve uluslararası uzlaşmalarla ilgili siyasal ağırlıklı kurallardır.
Geçici 15. maddenin tümü dikkatli olarakincelendiğinde, yapılan düzenlemede konu edilen yasalar için mutlak bir dokunulmazlığın sağlandığını söylemek güçtür. Her şeyden önce Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi buna olur vermez. Bu madde kapsamındaki, olağanüstü yönetimin olağanüstü koşullan altında çıkarılan yasalarla yasa hükmündeki kararnamelerin geçilen demokratik düzen içinde değiştirilmesine ya da yürürlükten kaldırılmasına değin Anayasa'ya uygunluk denetimi yolu ile belirtilen dönemin tartışma konusu yapılmamasında kamu yaran görülmüştür: Ancak yasakoyucu, siyasal ve sosyal gelişmelere ve gereksinimlere göre, söz konusu yasal kurallardan gerekli gördüklerini değiştireceği ya da kaldırabileceği gibi Anayasa'da öngörülen koşullara uyarak Anayasa'daki geçici maddeleri de kaldırabilir. Bunlar dışında bir yargı organının Anayasa'yı dışlayan bir yorumla Geçici 15. maddeyi etkisiz duruma getirmesi olanaksızdır.
Anayasa'nın "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz." açıklığını taşıyan 6. maddesi de çok önemli temel bir ilke getirmiştir. Bu ilke tüm yetkilerin kaynağını Anayasa'dan alma zorunluluğunu, böyle olmadıkça geçersiz sayılacağını göstermektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa, geçici 15. maddesi ile bir dönemin yasal işlemlerinin Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulmasını uygun görmemiş, bir anlamda yasaklamıştır. Ancak bunların hukuk devleti ilkesine uygun biçimde yargı denetimine açılması, Anayasa'ya aykırılık savında bulunma ve inceleme yasağının kaldırılmasına bağlı olup bu da Anayasa'nın 87. maddesi uyarınca doğrudan yasama organının görev ve yetkisi kapsamına girmektedir.
Bu durumda söz konusu kural hakkında, Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına Anayasa'nın geçici 15. maddesi olanak vermediğinden itirazın, başvuran Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Güven DİNÇER bu görüşe katılmamıştır.
V- SONUÇ :
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun değişik 367. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasının davada uygulanacak kural olduğuna OYBİRLİĞİYLE, ancak Anayasa'nın geçici 15. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bulunduğundan başvuran mahkemenin yetkisizliği yönünden itirazın REDDİNE, Güven DİNÇER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
17.3.1992 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör ÖZDEN
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Servet TÜZÜN
Mustafa ŞAHİN
İhsan PEKEL
Selçuk TÜZÜN
Ahmet N. SEZER
Erol CANSEL
Yavuz NAZAROĞLU
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN
KARŞIOY YAZISI
I- 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar geçen süre içinde çıkarılan Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca çıkarılankarar ve tasarrufların Anayasa'ya aykırılığının iddia edilemeyeceği yolundaki Anayasa'nın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasındaki kuralın, maddenin bütünü ile birlikte değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekir.
Anayasa'nın geçici 15 inci maddesi, belirli bir dönemde fevkalade şartlar altında siyasal görev yapan Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi Üyeleri ile bu dönemde alınan kararlan uygulayan kamu görevlilerini cezai, mali ve hukuki sorumluluktan koruyan kurallar bütünüdür.
Bu dönemde çıkarılan Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin Anayasa'ya aykırılığının iddia edilememesi, o dönem karar ve tasarruflarının daha sonra Anayasa'ya aykırılık yoluyla hukuki tartışma konusu yapılmasını önlemeye yöneliktir. Yoksa, bu olağanüstü dönem aşıldıktan ve demokratik ve normal anayasal döneme geçildikten sonra 1980 - 1983 yıllan arasında çıkan kanunların uygulanması nedeni ile mahkemelerin itiraz yoluyla yaptıkları Anayasa'ya aykırılık başvuruların önlemeye yönelik değildir. Nitekim, 1961 Anayasası'nın 1982 Anayasası'nın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasına paralel olan geçici 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Anayasa Mahkemesi'ne itiraz yolunu kapatmak için çok ayrıntılı bir düzenleme yapmıştır. Geçici 15 inci madde bu derece ayrıntılı ve kapsamlı düzenlenmemiştir. 1961 ve 1982 Anayasaları'nın, bu iki maddesinin mukayesesi, geçici 15 inci maddenin Anayasa'ya aykırılık iddiasını önlemek için değil hukuki sorumluluk konusunu çözümlemek için konulduğunu açıkça göstermektedir.
II- Anayasa'nın geçici 15 inci maddesinin Anayasa'nın yürürlüğü ile ilgili 177 inci maddesi ile birlikte yorumlanması gerekir. Sözü edilen madde hükümleri yürürlükte olan ve Anayasa'ya aykırılık taşıyan tüm hukuk kurallarının yeni anayasa dönemi içindeki durumunu ele almakta ve açıklığakavuşturmaktadır. 177 inci maddenin (e) bendi hükmüne göre, Anayasa hükümlerinin mevcut kurum ve kurallarla olan çelişkileri doğrudan doğruya Anayasa hükümlerinin uygulanması ile çözümlenebilecektir.
Anayasa'nın 177 inci maddesinin (e) bendi hükmü ile Anayasa'nın geçici 15 inci maddesindeki Anayasa'ya aykırılık iddiasını engelleyen hüküm, 12 Eylül 1980 ile TBMM'nin açılışı arasındaki tesis edilen tasarrufların tartışılması dışında bütün Anayasa'ya aykırılık iddialarına imkan verici anlamdadır.
III- Geçici 15 inci madde ile ilgili olarak yapılacak engelleyici bir yorum 1980-1983 yıllarında yürürlüğe konulan sayılan sekizyüzü bulan güncel bir yasal düzenleme grubunun anayasal denetimini sürekli engelleme demektir. 1961 Anayasası'nın geçici 4 üncü maddesi ilebaşlayan ve 1982 Anayasası'nın geçici 15 inci maddesi ile sürdürülen bu durum, pek çok konuda Türkiye'yi Anayasası ile değil anayasanın yasaklayıcı geçici hükümleri ile yönetilen bir ülke olma yükü altında bırakmaktadır. Anayasal yorumlarda anayasal hakların eksiksiz kullanılması ve anayasal müesseselerin bütünüyle çalışması temel yorum kuralı olmalıdır. Anayasa kurallarında belirsizlik ve uyumsuzluk hallerinde Anayasa hükümlerinin bu yönde yorumlanması ve Anayasa'nın geçici 15 inci ve 177 inci maddelerininbu anlayışla ele alınarak Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılması gerekir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 152 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28 inci maddesine göre Mahkemenin itiraz başvurusunun esastan incelenmesi gerektiği oyuyla karara karşıyım.