ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1991/27
Karar Sayısı: 1991/50
Karar Günü: 12.12.1991
R.G. Tarih-Sayı :29.01.1992-21126
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu adına Grup Başkanvekili Hasan Fehmi GÜNEŞ.
İPTAL DAVASININ KONUSU: 9.6.1991 günlü, 20896 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 6.6.1991 günlü, 3755 sayılı Kamu "Kurum ve
Kuruluşlarının Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Sosyal
Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu"nun TBMM Genel
Kurulu'nda ivedilikle görüşülmesi için ANAP Grup Başkanvekili tarafından
verilen önergenin Kabulüne ilişkin 6.6.1991 günlü TBMM kararının Anayasa'nın
88. ve Yasa'nın tümüyle ayrı ayrı maddelerinin biçim ve öz yönünden yine
Anayasa'nın Başlangıç bölümüyle 2., 7., 8., 11., 87., 88., 91., 113., 123. ve
153. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.
II- YASA METİNLERİ:
A. İptali istenilen 3755 sayılı Yasa aynen şöyledir:
"Amaç
Madde 1- Bu Kanunun amacı, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personelin
çalışmalarında etkinliği artırmak, kamu hizmetlerinin düzenli, süratli ve
verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere bunların mali ve sosyal
haklarında iyileştirmeler yapmak; yürütme organ' bünyesindeki kamu kurum ve
kuruluşlarının (Genelkurmay Başkanlığı hariç) kuruluş, görev ve yetkilerine
ilişkin konularda düzenlemelerde bulunmak amacıyla Bakanlar Kuruluna Kanun
Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermektir.
Kapsam
Madde 2. - Bu Kanuna göre çıkarılacak Kanun Hükmünde Kararnameler
;
a) Genel Bütçeli Daireler ve Katma Bütçeli İdareler, İl Özel
İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler
ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunla kurulan fonlarda ve
kefalet sandıklarında istihdam edilen memurlar, Kamu İktisadi Teşebbüsleri veya
iktisadi Devlet Teşekkülleri ile G57 sayılı Devlet Memurları Kanununun geçici
ve ek geçici maddelerine göre aylık ödeyen kuruluşlarda çalışanların mali ve
sosyal haklarını düzenleyen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin münhasıran
özlük haklarına ilişkin hükümleriyle özel kanunlarında veya teşkilat
kanunlarında mevcut mali ve sosyal haklara dair olan hükümlerinde,
b) Kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilatlanmalarına ilişkin
olarak, kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasında bölünüşüne,'bakanlık ve bağlı
veya ilgili kuruluşlar kurulmasına, Sosyal Sigortalar Kurumu, İş ve İşçi Bulma
Kurumu ile Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumunun teşkilatlan dışında özel hukuk hükümlerine göre yönetilenler hariç
olmak üzere mevcut kamu kurum ve kuruluşlarının birleştirilmesine veya
kaldırılmasına, bunların görev, yetki ve teşkilatlarında,
Yapılacak değişiklik ve düzenlemeleri kapsar.
İlkeler
Madde 3.- Bakanlar Kurulu l inci madde ile verilen yetkiyi kullanırken;
a) Kamu hizmetlerinin verimli ve etkin bir şekilde yürütülmesini;
ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu dikkate alarak ücret sistemini adil bir
şekilde geliştirmeyi; memurlar ve diğer personelin mali ve sosyal haklarında
hizmetin özellik ve gereklerine uygun iyileştirmeler yapmayı,
b) Başbakanlık, bakanlıklar ve bunlara bağlı kuruluşlar eliyle,
genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken kamu hizmetlerinde iş bölümü ve
koordinasyonun sağlanmasını; bir hizmetin tek kuruluş veya birim tarafından yürütülmesini
ve kaynak kullanımında israfın önlenmesini,
c) Teşkilatların, hizmetlerin özelliğinden kaynaklanan zorunlu
farklılıklar faklı kalmak kaydı ile, hiyerarşik bağlılık ve unvan
standardizasyonu sağlanacak şekilde düzenlenmesini,
Göz önünde bulundurur. Ayrıca;
d) Bu Kanunun 2 nci maddesinin (b) bendinde yazılı yetkiler
kullanılırken, sadece mer'i mevzuatta mevcut yetkilerin yeniden dağılımı,
toplanması veya kaldırılması esastır.
e) Bu Yetki Kanunu ileancak bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte
bulunan kanun veya kanun hükmünde kararnameler ile bunların ilgili maddelerinde
düzenleme yapılabilir.
f) Bu Yetki Kanununun uygulanmasında biri diğerinden ilişkisiz
konular aynı kanun hükmünde kararname metninde yer alamaz.
Yetki Süresi
Madde 4.- Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun
yayımından itibaren on ay süre ile geçerlidir. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu
birden fazla kanun hükmünde kararname çıkartabilir.
Yürürlük
Madde 5.- Bu Kanunyayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları:
iptal gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları da şöyledir:
1- Anayasa'nın Başlangıç bölümünden:
"- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız
şartsız Türk milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili
kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi
ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayırımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı Medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;"
2- "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçla belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3- "Madde 7'.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
4- "Madde 11.-- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
5- "Madde 87.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve
Bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını
görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek;
milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Anayasanın 14 üncü
maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere, genel ve özel
af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine
getirilmesine karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri
kullanmak ve görevleri yerine getirmektir."
6- "Madde 88.- Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve
milletvekilleri yetkilidir.
Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülme usul ve esasları İçtüzükle düzenlenir."
7- "Madde 91.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan teme] haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasİ haklar ve ödevlerkanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını,
kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla
kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin
bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin
hükümler saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün
yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede, yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir
tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte, yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmi Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
8. "Madde 113.- Bakanlıkların kurulması, kaldırılması,
görevleri, yetkileri ve teşkilatı kanunla düzenlenir.
Açık olan bakanlıklarla izinli veya özürlü olan bir bakana, diğer
bir bakan geçici olarak vekillik eder. Ancak, bir bakan birden fazlasına
vekillik edemez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir
bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana şevki halinde hükümet istifa
etmiş sayılır.
Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç onbeş gün içinde
atama yapılır."
9. "Madde 123.- İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür
ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve
yerinden yönetim esaslarına dayanır.
Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği
yetkiye dayanılarak kurulur."
10. "Madde 153.- Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir,
iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, kanun hükmündekararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
içtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir.Bu tarih,
kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu
dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
iptal kararlan geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarım, gerçek ve tüzelkişileri
bağlar."
III- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, Selçuk
TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Haşim KILIÇ ve Yalçın
ACARGÜN'ün katılmalarıyla 19.7.1991 günü yapılan ilk inceleme toplantısında
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, biçim yönünden
yapılan başvuruya ilişkin koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin esas
inceleme evresinde ele alınmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
işin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi ve ekleri, iptali
istenilen Yasa kurallarıyla dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri
ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
A. Davanın Kapsamı:
Dava dilekçesinde, 3755 sayılı Yasa'nın görüşülmesine ilişkin TBMM
kararının yeni bir içtüzük düzenlemesi niteliğinde olduğundan Anayasa'nın 88.
maddesine aykırı düştüğü belirtildikten sonra, "... kararın ve yasanın
iptali gerekir," denilerek önce kararın sonra da buna bağlı olarak Yasa' n
in iptali istenilmektedir.
Bir yasa tasarısının TBMM'nde görüşülme yöntemine ilişkin bir
kural, o yasanın "biçim" öğesi ile ilgilidir. Bu nedenle davacının
ortaya koyduğu yasaya yönelik iptal istemi, yasanın "biçim" yönünden
de denetimini gerektirmektedir.
Ayrıca, dava dilekçesinde, 3755 sayılı Yasa'nın "esas
yönünden" Anayasa'nın Başlangıç Bölümü ile 2., 7., 8., 11., 87., 88., 91.,
113., 123. ve 153. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptali
istenmiştir.
Anayasa'nın Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini belirleyen
148. maddesinin birinci fıkrasında, yasaların biçim ve esas yönünden
denetlenmesinin Anayasa Mahkemesi'nin görevi içinde olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında biçim yönünden
denetimin, son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı hususu ile
sınırlı olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı sınırlama 2949 sayılı Yasa'nın 21.
maddesinde de getirtmiş bulunmaktadır.
Dava dilekçesinde, 3755 sayılı Yasa'nın son oylama nedeniyle
değil, Yasa'nın TBMM Genel Kurulu'nda ivedilikle görüşülmesini sağlayan karar
nedeniyle biçim yönünden anayasal denetim yapılması istenilmektedir.
Bu durumda Anayasa'ya biçim ve esas yönünden uygunluk denetiminin
öncelikle 3755 sayılı Yasa'nın görüşülmesine ilişkin TBMM karan, sonra da yasa
ile ilgili olarak yapılması gerekmektedir.
1- TBMM Kararı Yönünden inceleme:
1. Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkileri genel olarak Anayasa'
mn 148. maddesinde gösterilmiştir. Bu maddeye göre Anayasa Mahkemesi, yasalar
ve KHK'ler yanında TBMM içtüzüğü'nün de Anayasa'ya uygunluğunu denetlemektedir.
Anayasa'nın 85. maddesi uyarınca, TBMM üyelerinin yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ya da üyeliklerinin düşmesine ilişkin kararlar Anayasa
Mahkemesi'nin denetim alanına girmekle, TBMM kararlarının Anayasa Mahkemesi'nin
denetimine bağlı olmama kuralına ayrıklık oluştururlar.
Dava dilekçesinde 6.6.1991 günlü TBMM kararının iptali
istenildiğine ve bu karar dokunulmazlığın kaldırılması ya da üyeliğin
düşürülmesiyle ilgili olmadığına göre, iş bir içtüzük düzenlemesi niteliğinde
ise kuşkusuz Anayasa Mahkemesi'nce denetlenebilecektir. Bu durumda, anılan
kararın içeriğinin içtüzük düzenlemesi niteliğinde olup olmadığının incelenmesi
gerekmektedir.
TBMM kararının İçtüzük düzenlemesi niteliğinde sayılabilmesi için
o kararın "Meclis'in çalışmasıyla ilgili yöntem ve esaslara" ilişkin
olması gerekir. Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik içtihatları da bu doğrultudadır.
Buna göre çalışma yöntem ve esaslarına ilişkin konuları içeren kararlariçtüzük
düzenlemesi niteliğinde olup, bunun dışındakiler ise bu nitelikte değildir.
Anayasa'nın 95. maddesinde", TBMM'nin çalışmalarını kendi
yaptığı içtüzük kurallarına göre yürüteceği belirtilmiş; 88. maddesinde de,
yasa tasan ve tekliflerinin TBMM'nde görüşülme yöntem ve esaslarının İçtüzük'
te düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Bu kurallar gereğince, yasa tasarı ya da
tekliflerinin görüşülmesine ilişkin çalışma yöntem ve esaslarının içtüzükte yer
alması zorunludur. TBMM'nin dava konusu 6.6.1991 günlü kararı, ANAP Meclis
Grubu Başkanvekilinin önergesi üzerine alınmıştır. Önergenin içeriği bu yetki
yasası tasarısının kırksekiz saat geçmesi beklenilmeden gündeme alınması ve
hemen görüşülmesi ile ilgilidir.
TBMM İçtüzüğü'ne göre, kırksekiz saatlik bekleme süresini doldurup
görüşülmek üzere sıra bekleyen bir yasa tasarısının gündemdeki sırasının
değiştirilmesi ile bekleme süresini doldurmamış bir yasa tasarısının gündeme
alınıp görüşülmesinin sağlanması farklı konulardır.
Gündem sırasının saptanması ve bu sırada değişiklik yapılması
İçtüzüğün 50. ve 53. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde yer alan
düzenlemelere göre görüşme sırası- Başkanlıkça saptanmaktadır. Bu ana kuralın
iki istisnası bulunmaktadır; birinci istisnaya göre Danışma Kurulu sıra
değişikliği yapılmasını, ikinci istisnaya göre de Hükümet ya da esas komisyon
bir konunun gündemin birinci sırasına alınmasını Genci Kurul'a
önerebilmektedir.
Bekleme süresini doldurmayan bir konunun gündeme alınması ise,
yine içtüzüğün 53. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, Genel Kurul'a
sevk edilen bir komisyon raporu, aksine karar alınmadıkça dağıtım tarihinden
itibaren kırksekiz saat geçmeden görüşülmemektedir. Bir yasa tasarısının
kırksekiz saat geçmeden gündeme alınması ancak Hükümet ya da esas komisyonun
gerekçeli önerisi ile olanaklıdır.
Görüldüğü gibi Genel kurul'da gerek bekleme süresini doldurmayan
bir konunun gündeme alınmasını, gerek bir konunun gündemin birinci sırasına
alınıp hemen görüşülmesini önermeye yetkili organ hükümet ya da esas
komisyondur.
TBMM'nin dava konusu 6.6.1991 günlü karan, ANAP Grup Başkanvekilinin
önergesi üzerine alınmıştır. Bu önerge dava konusu yetki yasası tasarısının
kırksekiz saat geçmesi beklenilmeden gündeme alınması ve hemen görüşülmesi
konularını içermektedir. Önergenin, yukarıda açıklanan iki konuyu birlikte
içerdiği görülmektedir. Ne var ki, öneri içtüzükte belirtilenden başka bir
organca yapılmıştır.
Bunlardan Yasa tasarısının gündemin birinci sırasına alınmasına
ilişkin siyasal parti grubunun istemi içtüzüğe aykırı değildir. Çünkü içtüzüğün
50. maddesinde, gündemdeki içlerin görüşme sırasının Danışma Kurulu'nca Genel
Kurula önerilebileceği öngörüldüğünde koşulların oluşması durumunda 19. maddeye
göre ANAP Meclis Grubu, Danışma Kurulu yerine tasarının birinci sıraya
alınmasını isteyebilir, içtüzüğün 19. maddesinde siyasal parti gruplarının
istemlerini doğrudan Genel Kurul'a sunabilmeleri, Danışma Kurulu'nun ilk
çağrıda toplanamaması ya da toplanıp da oybirliğiyle karar alamaması koşuluna
bağlanmıştır. Yetki Yasası'nın gündemin birinci sırasına alınarak hemen
görüşülmesinin sağlanması, konusunun Danışma Kurulu'nun 6.6.1991 günlü
toplantısında ele alınmasına karşın siyasal parti grupları arasında görüş
birliği sağlanamadığı için 19. maddenin aradığı koşul gerçekleşmiş olmaktadır.
Ancak, tasarının kırksekiz saatlik süre beklenmeden görüşülebilmesi
için önerinin mutlaka Hükümetçe ya da esas komisyonca yapılması gerekmektedir.
Bunun dışındaki bir organca öneride bulunabilmesi, İçtüzük değişikliğini
gerektirir. Çünkü, içtüzüğün herhangi bir maddesinde buna olur veren bir
düzenleme bulunmamaktadır.
İçtüzüğün yasa tasarılarının görüşülmesine ilişkin öngördüğü
yöntemden farklı bir biçimde oluşturulan dava konusu TBMM kararı, doğrudan
Meclis'in çalışma yöntem ve esası ile ilgili bulunmakta ve 53. maddeyi
değiştirir nitelik taşımaktadır. Böyle bir uygulamanın, içtüzük değişikliği
olarak görülmemesi TBMM'nin çalışmalarında içtüzükteki kurallara uyma
zorunluluğunu giderek zayıflatacak ve bu da eylemli uygulamaların yerleşik
durumageçmesine neden olacaktır.
Bu karar alınırken içtüzüğün değiştirilmesine ilişkin, yine 157.
maddedeki yönteme uyulmamışsa da bir kararın çözümlediği konunun ve gördüğü
işin açık ve kesin anlamı, o karara içtüzük kuralı niteliği kazandırmaya
yeterli olmakta; kararın alınmasında içtüzüğün değiştirilmesine ilişkin yönteme
uyulmaması kararın niceliğini değiştirmemektedir.
Öte yandan, bu tür kararların belirli bir olaya ilişkin olarak
alındığı, sürekli biçimde içtüzüğe bir kural getirmediği, bu nedenle içtüzük
düzenlemesi niteliğinde görülmeyeceği savunması ileri sürülemez.
Bu nedenlerle dava konusu 6.6.1991 günlü TBMM kararı eylemli bir
içtüzük değişikliği niteliğindedir.
Güven DİNÇER, Erol CANSEL ve Yavuz NAZAROĞLU bu görüşe
katılmamışlardır.
2- Dava dilekçesinde "... ANAP Grubunun önergesi üzerine
tasarının görüşülme'i ile ilgili karar yeni bir içtüzük düzenlemesi niteliğinde
olduğundan Anayasa'nın 88. maddesine aykırıdır ve bu nedenle de kararın ve
yasanın iptali gerekir." denilerek, TBMM kararının, Yetki Yasası"ndan
ayrı ve bağımsız olarak anayasal denetime bağlı tutulması istenilmektedir.
Görüldüğü gibi dava dilekçesi, biri TBMM kararına, öbürü 3755
sayılı Yasa'ya ilişkin olmak üzere iki ayrı iptal istemini içermektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, dava dilekçesinde olduğu gibi içtüzük
değişikliği niteliğindeki TBMM kararının hem de Yasa'nın iptalinin
istenilmesine bir engel bulunmamaktadır. 6.6.1991 günlü dava konusu TBMM
kararıyla 3755 sayılı Yasa'y1birbirleriyle ilişkisi olmayan metinler
saymaya olanak yoktur. Gerçi her iki metin birbirinden tümüyle bağımsızdır.
Ancak, sözü edilen kararın yasa tasarısının aynı gün görüşülmesini ve
yasalaşmasını sağladığı da bir gerçektir. Anılan TBMM kararı ile Yasa
arasındaki bu sıkı ilişki, birlikte dava edilebilmelerine olanak vermektedir.
Dava dilekçesinde kararın iptaline bağlı olarak yasanın iptalinin de istenilmiş
olması bunu bir bakıma zorunlu da kılmaktadır.
Bu duruma göre içtüzük değişikliği konusunda açılmış bir dava
bulunmaktadır.
Güven DİNÇER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ile Haşim KILIÇ bu
görüşe katılmamışlardır.
3- Eylemli bir içtüzük değişikliği niteliğinde olan 6.6.1991 günlü
TBMM kararı, 3755 sayılı Yasa'nın öncelikle ve ivedilikle görüşülmesini
sağlamıştır. Dava dilekçesinde kararın iptaline bağlı olarak Yasa'nın da iptali
istenilmektedir, iptali istenen Yasa ile aralarındaki yakın ilgi nedeniyle ve
2. kısımda açıklanan gerekçelerle Sosyaldemokrat Halkçı Parti TBMM Grubu'nca
verilen dava açma yetkisi kuşkusuz söz konusu TBMM kararını da kapsamaktadır.
Güven DİNÇER, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ve
Haşim KILIÇ bu görüşe katılmamışlardır.
4- Anayasa'nın 148. maddesinde biçim yönünden dava açmak için
getirilen 10 günlük kısıtlayıcı süre sadece yasaları kapsamaktadır. Ayrıca,
2949 sayılı Yasa'nın 22. maddesinde de içtüzük konusundaki davaların 60 gün
içinde açılacağı belirtilmiştir.
Bu yönden içtüzük değişikliği niteliğindeki TBMM kararına yönelik
dava 60 günlük yasal süresi içinde açılmıştır.
5. Anayasa'ya aykırılık sorununa gelince, dava dilekçesinde Yetki
Yasası'nın öncelikle ve ivedilikle görüşülmesine neden olan TBMM kararının
Anayasa'nın 88. maddesine aykırı olması nedeniyle iptali istenilmektedir.
TBMM içtüzüğü esasım ve gücünü Anayasa'dan alır ve Anayasa'ya
aykırı hüküm içeremez. Bu yüzden Anayasa Mahkemesi'nin denetimine bağlı
tutulmuştur.
TBMM içtüzüğü ile ilgili olarak Anayasa'nın öngördüğü düzenleme
henüz yapılmamıştır. Ancak, Anayasa'nın geçici 6. maddesi uyarınca 12 Eylül
1980'den önce yürürlükte olan Millet Meclisi içtüzüğü'nün Anayasa' ya aykırı
olmayan hükümlerinin uygulanması sürdürülmektedir.
Anayasa'nın 88. maddesinde, yasa tasarılarının TBMM'nde görüşülme
yöntem ve esasları belirlenmemiş, bu yöntem ve esasların saptanması içtüzüğe
bırakılmıştır. Anayasa'nın öbür maddelerinde de yasa tasarılarının görüşülme
yöntem ve esaslarına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bir yasa tasarısının, gündemin birinci maddesine alınması
(öncelikle görüşme) ile kırksekiz saatlik bekleme süresini doldurmadan
görüşülmesi (ivedilikle görüşme) yöntemi İçtüzük'te belirtilmiştir. Bu yönteme
göre özellikle, ivedilikle görüşme için Genel Kurul'dan istemde bulunma yetkisi
Hükümet ya da esas komisyonundur. Dava konusu TBMM karan ise, -bu yöntemden
farklı olarak ANAP Grup Başkanvekili'nin önerisi üzerinealınmıştır. Ne var ki,
bu karar, yukarıda da belirtildiği üzere yeni bir "içtüzük
düzenlemesi", daha açık anlatımıyla bir içtüzük değişikliği
niteliğindedir.
İçtüzükteki yönteme uyulmadan alınan "İçtüzük değişikliği
niteliğindeki" TBMM kararının, salt bu nedenle Anayasa'ya aykırılığı ve
içtüzük hükümlerine uymayan her davranışın Anayasa'ya aykırılık oluşturduğu
kabul edilemez.
Öte yandan, Anayasa'nın 91. maddesinde, yetki yasalarının TBMM
komisyonları ve Genel Kurulu'nda öncelik ve ivedilikle görüşüleceği
belirtilmiştir. Dava konusu TBMM kararı, Anayasa'nın bu hükmünün yerine
getirilmesini sağlamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle söz konusu TBMM kararı biçim ve öz
yönünden Anayasa'ya aykırı değildir, iptal isteminin reddi gerekir.
Erol CANSEL bu görüşe katılmamıştır.
C. 3755 Sayılı Yasa'nın Anayasa'ya Aykırılık Sorunu:
1- Biçim Yönünden:
Bir yasa tasarısının TBMM'nde görüşülme yöntemine ilişkin bir
kural o yasanın "biçim" öğesi ile ilgilidir. Bu nedenle davacının,
başvuru dilekçesinde ortaya koyduğu yasaya ilişkin iptal istemi, yasanın
"biçim" yönünden denetimini gerektirmektedir.
a) Görev Sorunu:
Konunun Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olup olmadığı
hususu (A) bölümünde açıklanmış olup bu yönden bir sorun bulunmamaktadır.
b) Yetki Sorunu:
Yasaların biçim yönünden Anayasa'ya aykırılıkları nedeniyle
iptalleri isteminde bulunabileceklere ilişkin olarak Anayasa'nın 148. ve 150.
maddelerimde farklı hükümler bulunmaktadır. 148. maddenin ikinci fıkrasında,
yasaların biçim yönünden denetlenmesinin ancak Cumhurbaşkanı'nca ya da TBMM
üyelerinin beşte biri tarafından istenebileceği hükme bağlanmış ve iktidar ve
anamuhalefet partileri Meclis gruplarından söz edilmemişken; 150. maddede,
yasaların biçim ve esas yönünden Anayasa'ya aykırılığı savıyla Anayasa
Mahkemesi'nde doğrudan doğruya iptal davası açabilecekler arasında iktidar ve
anamuhalefet partileri Meclis grupları da sayılmıştır.
Anayasa'nın 148. ve 150. maddelerindeki bu farklı hükümler
yasaların biçim yönünden iptalleri konusunda değişik yorumlara yol açmaktadır.
Anayasa'nın 148. maddesinde yer alan dava açma yetkisiyle ilgili
hükmün, 150. maddeye göre daha özel içerik taşıması nedeniyle esas kabul
edilmesi gerekmektedir. Nitekim, yasakoyucu da seçimini 148. madde yönünden
yapmış ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Yasa'nın 20. maddesinde, iktidar ve anamuhalefet partileri Meclis
gruplarına yasaların biçim yönünden denetlenmesi için dava açma hakkını
vermemiştir.
Bu durumda, 3755 sayılı Yasa'nın iptali istemini içeren dava
Anamuhalefet Partisi TBMM Grubu tarafından açıldığından, iptale ilişkin istemin
bu bölümünün reddedilmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır.
c) Süre Sorunu:
Anayasa'nın 151. maddesinde, biçim ve esas ayrımı yapılmadan,
doğrudan doğruya iptal davası açma hakkının, iptali istenen yasanın
yayımlanmasından başlayarak altmış gün sonra düşeceği belirtilmişken; 148.
maddesinin ikinci fıkrasında, yasanın yayımlandığı günden itibaren on gün
geçtikten sonra, biçim bozukluğuna dayalı iptal davası açılamayacağı hükme
bağlanmıştır.
Yukarda yetki sorunu başlıklı bölümde yazılı gerekçelerle 148.
madde hükmünün esas alınması gerektiği kanısına varılmaktadır. Nitekim 2949
sayılı Yasa'nın 22. maddesinde de bu doğrultuda düzenleme yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik görüşü de bu yoldadır. 3755 sayılı
Yetki Yasası'nın biçim ve esas yönlerinden denetimine ilişkin dava, Yasa'nın
Resmi Gazete'de yayımlandığı 9.6.1991 gününden başlayarak 31. günde açılmıştır.
Bu durumda davanın biçim denetimine ilişkin bölümünün süre yönünden de
reddedilmesi gerekir.
Yukarda açıklanan nedenlerle Anamuhalefet Partisi bu konuda dava
açmaya yetkili olmadığı ve başvuru süresi içinde yapılmadığı için Yasanın
tümünün biçim yönünden iptali isteminin reddi gerekir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yavuz NAZAROĞLU ile Yalçın
ACARGÜN bu görüşlere katılmamışlardır.
2- Öz Yönünden:
a) Anlam ve Kapsam:
Dava konusu 3755 sayılı Yetki Yasası, kısaca belirtilmek gerekirse
personelin mali ve sosyal haklarında iyileştirmeler yapmak ve örgütlenme
konularında yürütme organına KHK'ler çıkarma yetkisi vermektedir.
Yürütme organına daha önce benzer konularda KHK çıkarma yetkisi
veren 3479 sayılı Yetki Yasası ile idari Usul ve İşlemlerin Yeniden
Düzenlenmesi ile ilgili 3481 sayılı Yetki Yasası, Anayasa Mahkemesi'nin
1.2.1990 günlü, Esas: 1988/64, Karar: 1990/2 sayılı ve 6.2.1990 günlü, Esas:
1988/62, Karar: 1990/3 sayılı kararlarıyla iptal edilmiştir. Söz konusu
kararların gerekçelerinde belirtildiği gibi TBMM Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma
yetkisiniancak somut konularda, önemli, zorunlu ve ivedi durumlarda kısa süreli
olarak verebilir.
Gerçekten, Anayasa'nın 7. maddesi, yasama yetkisinin, Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu ve bu yetkinin
devredilemeyeceği kuralını getirmiştir. Anayasa, egemenliğin kullanılmasında
yetkili organları belirlemiş ve kuvvetler ayrımını temel ilke yapmıştır. Bu
ilke Türkiye Cumhuriyeti'nin, Anayasa'nın 2. maddesinde sayılan, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayalı demokratik, lâik ve sosyalhukuk devleti
niteliklerinin de dayanağıdır. Anayasa'nın Başlangıç Bölümü'nün altıncı
paragrafında belirtildiği gibi, kuvvetler ayırımı, devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetkilerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı Medeni bir işbölümü ve işbirliğidir.
Üstünlük ancak Anayasa ve yasalardadır.
Yasama yetkisi asli bir yetki olup bu yetki TBMM'ne aittir.
Anayasa'ca verilen KHK çıkarma yetkisi kendine özgü ve ayrık bir yetkidir. Bu
yetki kullanılırken yasama yetkisinin devri anlamına gelecek ya da bu izlenimi
verecek biçimde güncelleştirilip sık sık bu yola başvurulmamalıdır.
Nitekim, maddenin Danışma Meclisi'nde görüşülmesi sırasında Kanun
Hükmünde Kararname çıkarılabilmesi için hükümete yetki verilebilmesi-nin nedeni
Anayasa Komisyonu sözcüsü tarafından, "... çok acele hallerde hükümetin
elinde uygulanacak bir seri kural olmadığı için, acele olarak çıkarılıp ve
hemen olayın üstüne gidilmesi gereken hallerde çıkarılması için bu düzenleme
getirilmiştir ..." biçiminde açıklanmış; Anayasa Komisyonu Başkanı'nca da,
"... Kanun Hükmünde Kararname ... Yasama Meclisinin acil bir durumda,
kanun yapmak için geçecek sürede çıkaracağı kanun ihtiyacı, halledilmesi
gereken meseleyi çözemeyeceğine; o zaman çok geç kalınacağıendişesinden
kaynaklanan bir müessesedir ve bu müessese bunun için konmuştur." denilmek
suretiyle aynı doğrultuda görüş bildirilmiştir. Öte yandan, Anayasa'nın 87.
maddesinde, "belli konularda" KHK çıkarılacağı hükme bağlanmıştır. Bu
hüküm karşısında TBMM,Bakanlar Kurulu'na ancak somut konularda KHK çıkarma
yetkisi verebilir.
Yine Anayasa'nın 91. maddesinde yetki kanunlarında,, çıkarılacak
KHK'lerin amacının, kapsamının, ilkelerinin ve kullanma süresinin gösterilmesi
koşulu getirilmiştir. Buna göre, yetki yasalarının amacı, kapsamı ve konusu
geniş içerikli her yöne çekebilecek yuvarlak ve genel anlatımlarla
gösterilmemeli, değişik şekillerde yorumlara elverişli olmamalıdır.
KHK uygulamasının yaygınlaştırılması, yetki yasalarına kullanma
süreleri uzatılarak süreklilik kazandırılması ve hemen her konuda KHK'lerle
yeni düzenlemelere gidilmesi, "önemli, zorunlu ve ivedi durumlar"
koşuluna uyulmaması yasama yetkisinin devri anlamına gelir. Böylece üç kamu
erki arasındaki denge bozulur yürütme organı yasama organına karşı üstün bir
duruma gelir. TBMM'ne güven gücü etkilenir. KHK çıkarma yetkisi ayrık bir durum
iken asıl yetki olan yasa yetkisinin yerini alır. Bu durum Anayasa ve hukuka
aykırıdır.
b) Anayasa'ya Aykırılık Sorununun, Yasa'nın Tümü Yönünden
incelenmesi:
Dava dilekçesinde; Anayasa'ya aykırılığı Anayasa Mahkemesi kararlan
ile saptanmış yasalar, aynen ve benzeri kuralları bünyesine alarak yeniden
çıkarılırsa, devletin niteliğinin "hukuk devleti" olduğunu söylemenin
olanak dışında kalacağı belirtilmiş, bu yüzden dava konusu yetki yasasının
tümüyle ve bütün maddeleri yönünden Anayasa'nın 153. maddesine aykırı olduğu
öne sürülmüştür.
Bu savın yerinde görülmesi durumunda, yetki yasasının
"Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması" yönünden Anayasa'ya aykırı
bulunup iptal edilmesi gerekeceğinden, içerik yönünden Anayasa'nın diğer
maddelerine aykırılığın incelenmesine gerek kalmayacaktır. Bu yüzden 153.
maddeye aykırılık savı davada ön sorun niteliği taşımakta ve öncelikle
incelenmesi gerekmektedir.
Anayasa'nın 153. Maddesi Yönünden İnceleme:
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarım, gerçek
ve tüzelkişileri bağlayacağı belirtilmiştir.
Yasakoyucu, yasa düzenlemelerinde hukukve Anayasa'nın üstün
kurallarına bağlıdır. Buna göre Anayasa'ya aykırı bulunan kuralların yeniden
yasalaştırılmaması gerekir. Anayasa'ya aykırılığı Anayasa Mahkemesi'nce
saptanmış kuralların aynı amaç doğrultusunda yeniden yasalaştırılması, kararı
etkisizduruma düşürmek anlamına gelir.
Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarında da belirtildiği gibi
bağlayıcılık, kararların sonucu kadar gerekçeleri yönünden de geçerlidir. Bu
nedenle yasakoyucunun aynı konuda çıkaracağı yeni yasada Anayasa Mahkemesi
kararının sonucu ile birlikte gerekçesini de gözönünde bulundurması gerekmektedir.
Bir yasa kuralının Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına
aykırılığından söz edilebilmesi için, iptal edilen önceki kuralla içeriği
yönünden "aynı" ya da "benzeri" olup olmadığının
incelenmesi gerekmektedir. Burada iki kuralın özdeş olması yetmeyecek, kurallar
arasında "teknik içerik ve kapsam" bakımından da benzerlik
aranacaktır.
Teknik içerik ve kapsam bakımından benzerlik, iptal edilen yasa
ile yeniden çıkarılan yasanın sözcüğü sözcüğüne aynı olması anlamına gelmez.
Çünkü, böyle bir anlayış 153. maddenin son fıkrasındaki kuralı anlamsız ve
uygulanmaz kılar. Konu ve kapsam bakımından sözcüklerde farklılıklar olsa bile
ikinci yasanın aynı amaç doğrultusunda Anayasa Mahkemesi kararına karşın onu
etkisiz kılmak amacıyla çıkarıldığının saptanması aranan koşulun gerçekleşmiş
sayılması için yeterlidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personele ve bu kurum ve
kuruluşların örgütlenmesine ilişkin 3347 sayılı Yasayla değişik 3268 sayılı
Yasa'nın süresini uzatan ve bu Yasa'da değişiklik yapan 3479 sayılı Yetki
yasası ile idari Usul ve işlemelerin Yeniden Düzenlenmesine ilişkin 3481 sayılı
Yetki Yasası, Anayasa Mahkemesi'nce yukarda (a) bölümünde belirtildiği üzere
kapsamının çok genişolması, genel bir düzenlemeyi amaçlayan konuların somut
olarak belirlenmemiş bulunması, KHK'ler için uyulması gereken önemli, zorunlu
ve ivedi durumlara özgülenmemesi ve verilen yetkinin uzun süreli olması
nedeniyle iptal edilmişlerdir.
Dava konusu Yetki Yasası da iptal edilen yasalarda olduğu gibi,
kamu personeline ve kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin düzenlemeleri
kapsamaktadır.
Bu Yasa'da öncekilerden farklı olarak kapsama giren personel
ayrıntılı biçimde belirtilmiştir. Bunun nedeni yetki çerçevesinde değişiklik
yapılacak yasa ya da KHK'lerin tek tek sayılmamış olmasıdır. Sonuçta söz konusu
yasalarda kapsama giren kamu görevlilerinin çerçevesi eş düzeydedir. Tüm kamu
görevlilerini kapsamaktadır. Düzenleniş biçimindeki fark sonuca etkili
değildir.
Kamu kurum ve kuruluşlarının örgütlenmesi ile ilgili olarak
verilen yetki biraz daraltılsa bile, özde benzerliğini sürdürmektedir. Çünkü
verilen yetki ile;
- Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasında bölünüşü yemden
yapılabilecek,
- Bakanlık ve bağlı ya da ilgili kuruluşlar kurulabilecek,
- Mevcut kamu kurum ve kuruluşlarının birleştirilmesine ya da
kaldırılmasına, bunların görev, yetki ve örgütlerine ilişkin hükümlerde
değişiklik ya da yeni düzenleme yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi iptal edilen yetki yasası ile dava konusu yetki
yasası konu, kapsam ve özellikle amaç bakımından benzer niteliktedir. Çünkü söz
konusu yetki yasalarında amaç, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personelin
çalışmalarında etkinliği arttırmak ve kamu hizmetinin düzenli, hızlı ve verimli
biçimde yürütülmesini sağlamak olarak belirtilmiştir. Mevcut kimi farklılıklar,
değişik anlatımlar genelde tesbit edilen bu benzerliği kaldıracak nitelikte
değildir.
Bu durum, söz konusu yetki yasaların içerik olarak aynı nitelikte
olduğunu göstermektedir. Yasalar arasındaki ayniyet yetki yasasının TBMM Genel
Kurul görüşmeleri sırasında da dile getirilmiştir.
Hükümeti temsile yetkili Devlet Bakanı'nca TBMM Genel Kurulu'nda
yapılan konuşmada şöyle denilmektedir:
"Anayasakoyucunun, teferruatlı bir şekilde düzenlediği söz
konusu maddeye, gerek yetki süresini kısıtlayan ve gerekse kanun hükmünde
kararname çıkarmayı ivedi ve zorunlu hallerde kullanabileceğine dair hüküm
konmamış olmasını, bu hususları düşünmediği veya unuttuğu ve bu suretle de bu
konulardaortada boşluk bulunduğu tarzında yorumlamak isabetli bir yaklaşım
değildir."
Bu yorumdan sonra aynı Bakan tarafından şu eleştiride
bulunulmuştur:
"... Bakanlar Kurulu'na tanınacak olan kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisinde, yetki süresinin kısıtlanmaması ve ivedi ve
zorunlu hallere bağlanmaması keyfiyeti, Anayasakoyucu tarafından, bu hükmün
işlerliğine mani olmamak bakımından, bilinçli olarak kural haline
getirilmiştir. Aksine düşünce tarzının ise bu maddeyi işlemez hale getireceği
bir vakıadır ki, budurum, Anayasakoyucunun iradesine ters düşmektedir."
Bu açıklamalar, Yasa'nın Anayasa Mahkemesi kararlarına karşın,
önceki yetki yasalarıyla aynı amaç, konu ve kapsamda Bakanlar Kurulu'na yeniden
yetki vermek düşüncesiyle çıkarıldığını ortaya koymaktadır. Gerçekten, 3755
sayılı Yetki Yasası'nda da, daha önce Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen 3479
ve 3481 sayılı Yetki Yasalarının iptal gerekçelerine uyulmamış ; konular somut
olarak belirlenmeden ve önemli, zorunlu ve ivedi durumlar, kısa süreli olma
koşuludikkate alınmadan aynı amacı sağlamak üzere Bakanlar Kurulu'na yeniden
bir yetki verilmiştir.
Bu durum, Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırı
davranıldığına ilişkin yeterli bir gerekçedir. Çünkü, Anayasa Mahkemesi'nin
iptal ettiği bir yasa ile verilen KHK çıkarma yetkisi, aynı amaç ve içerikle bu
kez dava konusu yasa ile yinelenmektedir. Böylece, yasama organı KHK çıkarma
konusundaki yetkisini, kendini de bağlayan Anayasa Mahkemesi kararını etkisiz
kılmak için kullanmış olmaktadır.
Kuşkusuz, Anayasa'nın 91. maddesine göre TBMM'ne yetki yasasıyla
Bakanlar Kurulu'na belli konularda KHK çıkarma yetkisi verebilir. Ne var ki,
TBMM bu yetkisini ancak anayasal sınırlar içinde kullanabilir. Anayasa'nın 153.
maddesindeki kural da, bu "anayasal sınır" kapsamındadır. Başka bir
anlatımla, eğer Anayasa Mahkemesi, KHK çıkarma yetkisini kimi anayasal sınırlar
içinde bulmazsa, artık yasama organının aynı biçimde ve içerikte yeniden yetki
yasası çıkarmaması gerekir. Tersine tutum Anayasa'nın 153. maddesindeki Anayasa
Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesine aykırı olur.
Yukarıdaki açıklamalar karşısında, dava konusu Yetki Yasası
Anayasa' nın 153. maddesinin son fıkrasındaki kuralla bağdaşmamaktadır. Bu
nedenle anılan Yasa'nın iptal edilmesi gerekir.
Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN ile Haşim KILIÇ bu görüşe
katılmamışlardır.
V- SONUÇ:
6.6.1991 günlü, 3755 sayılı "Kamu Kurum, ve Kuruluşlarının
Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu"nun;
A- Tasarı evresinde:
1- Plân ve Bütçe Komisyonu'nca gönderilmesi üzerine, Anavatan
Partisi TBMM Grubu Önergesi benimsenerek, dağıtımından başlayarak kırk-sekiz
saat geçmeden aynı gün gündeme alınıp görüşülmesine olanak veren 6.6.1991 günlü
TBMM Kararı'nın eylemli bir İçtüzük değişikliği niteliğinde olduğuna, Güven
DİNÇER, Erol CANSEL ile Yavuz NAZAROĞLU'nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- İçtüzük değişikliğinin iptali konusunda açılmış bir dava
bulunduğuna Güven DİNÇER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ile Haşim KILIÇ'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- Sosyaldemokrat Halkçı Parti TBMM Grup Başkanvekili'ne verilen
dâva açma yetkisinin TBMM Kararı'nı da kapsadığına, Güven DİNÇER, Ahmet N.
SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ile Haşim KILIÇ'ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
4- içtüzük değişikliği niteliğindeki TBMM Kararı'na yönelik
davanın 60 günlük yasal süresi içinde açıldığına, OYNİRLİĞİYLE,
5- Söz konusu TBMM Kararı'nın biçim ve öz yönünden Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Erol CANSEL'in karşı-oyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yasalaşmasından Sonra:
l- Tümünün biçim yönünden iptali isteminin yasal süresi içinde
olmadığına ve başvuran Anamuhalefet Partisi'nin bu konuda dava açmaya yetkili
bulunmadığına Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yavuz NAZAROĞLU ile Yalçın
ACARGÜN'ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Tümünün öz yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN ile Haşim KILIÇ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUGUYLA,
12.12.1991 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı : 1991/27
Karar Sayısı: 1991/50
Genelde katıldığımız sonuçlarda ayrışık oyda kaldığımız bölüm,
yasaların biçim yönünden Anayasa'ya aykırılığı savıyla iptal davalarını
kimlerin ve kaç günlük sürede açabileceklerine ilişkin karar maddesidir.
Çoğunluğun bu konudaki görüşü, yasaların biçim yönünden iptali
istemiyle Anamuhalefet Partisi'nin başvuramayacağı ve biçim yönünden
başvuruların ancak yasanın Resmi Gazete'de yayımlanmasından sonra on gün içinde
yapılabileceğidir.
Bu görüş, Anayasa'nın ilgili 148. ve 150. maddeleri karşısında
doyurucu gerekçeye dayanmamakta, Anayasa kuralları arasında bir ayrımı,
özellikle Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında 2949
sayılı Yasa'nın konuyla ilgili 22. maddesinin Anayasa'nın yukarda gözü edilen
maddelerine yeğlenmesini yansıtmaktadır.
Paylaşılmasını olanaksız bulduğumuz çoğunluk görüşüne karşı
kullandığımız karşıoylarımızın ortak gerekçesini şöyle açıklıyoruz:
1. Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında, yasaların biçim'
yönünden denetlenmesinin ancak Cumhurbaşkanınca ya da TBMM üyelerinin beşte
birince yayım gününden başlayarak on gün içinde istenebileceği Öngörülmüştür.
2. Yine Anayasa'nın "İptal davası" başlıklı 150.
maddesinde, yasaların, KHK'lerin, TBMM İçtüzüğü'nün ya da bunların belirli
madde ve hükümlerinin biçim ve öz yönünden Anayasa'ya aykırılığı savıyla
Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan iptal davası açabilme hakkı Cumhurbaşkanına,
iktidar ve anamuhalefet partisi Meclis grupları ile TBMM üye tamsayısının en az
beşte biri sayısındaki milletvekillerine tanınmıştır.
3. Bu iki kuralın karşılaştırılmasından çıkan sonuçlar şöyle
özetlenebilir :
A. Anayasa değişikliğine ilişkin olanlar da içinde, tüm yasaların
biçim yönünden denetlenmesini Cumhurbaşkanı ve TBMM üyelerinin beşte biri
isteyebilir.
B. Bu istem, yasanın yayımından başlayarak on gün içinde
yapılabilir.
C. Yasaların, KHK'lerin, TBMM İçtüzüğü'nün biçim ve öz yönünden
Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptalini ise, 148. maddedeki Cumhurbaşkanı ve
TBMM üyelerinin beşte birine ek olarak iktidar ve anamuhalefet partisi Meclis
grupları da isteyebilir.
D. Bu başvuru, Anayasa'nın 151. maddesi gereğince adları
belirtilen düzenlemelerin Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altmış
gün içinde yapılabilir.
4- Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasının salt biçim
yönünden iptali düzenlediğinde, bunun için de on günlük süre tanındığında
tartışmaya yer yoktur. Tartışılan konu, Anayasa'nın 150. maddesindeki "...
şekil ve esas bakımından..." sözcüklerinin anlamı, amacı ve kapsamıdır.
Kanımızca, Anayasa'nın 148. maddesi bağımsız salt biçim yönünden iptal
isteminin, 150. maddesi de özle birlikte olmak koşuluyla biçim yönünden ve öz
yönünden iptal isteminin yöntemini düzenlemektedir. Biçim hiç söz konusu
olmasaydı, özle birlikte biçim yönünden de iptal isteminde bulunma hakkı
tanınmasaydı150. maddede "şekil" sözcüğü hiç kullanılmazdı. 150.
maddede yasa, KHK, TBMM içtüzüğü ayrımı yapılmamıştır ki 2949 sayılı Yasa'nın
22. maddesindeki KHK'lerle TBMM içtüzüğü için biçim ve öz, yasalar için
"sadece" denilerek yalnız öz yönünden denetim ayrımıuygun olabilsin.
Açıkça ortadadır ki Kuruluş Yasası, Anayasa'ya aykırı bir düzenleme
getirmiştir. Uygunluk denetiminde yasaların yasalara göre denetlenemeyeceğinden
daha ağır durum, Anayasa'nın bir yasaya göre yorumlanamayacağıdır. Bu nedenle
2949 sayılıYasa'nın 22. maddesi üzerinde durmayı ve Anayasa'nın açıklığı
karşısında bu kuralı tartışmayı gereksiz buluyoruz.
5- Anayasa'nın 150. maddesi, "şekil ve esas"
sözcükleriyle biçim ve özü ayrı ayrı değil, birlikte amaçlamıştır. Maddedeki
"ve" bağlacı "veya" yani "ya da" anlamında
değildir. Özle birlikte olmak koşuluyla biçim yönünden de denetim ve iptal
isteminde bulunulabilir. Yalnızca öz yönünden denetim ve iptal istemek
yetkilerinin en doğal hakkıdır. 148. maddede sayılmayan KHK'lerle, TBMM
İçtüzüğü 150. maddede sayılmıştır. Bunların biçim ve öz yönünden iptali olanağı
benimsenirken, yasalar için 150. maddeye karşın 2949 sayılı Yasa'nın 22.
maddesiyle bu olanağı tanımamak çelişki olmaktadır. Üstelik, TBMM üyelerinin
beşte birinden daha fazla olacak iktidarya da daha fazla olabilecek
anamuhalefet partisine bu hakkı vermemek çelişkisine düşerek. Daha küçük bir
sayıya 148. maddeyle tanınan biçim yönünden dava hakkı, hem de yasa olmayıp bu
düzeyde sayılan KHK ile TBMM İçtüzüğü için, daha büyük gruplardan, iktidar ve
anamuhalefet partilerinin Meclis gruplarından esirgenmektedir. Neden ve niçin'
bu sorular karşılıksız kalmasa da, yanıtları, doyurucu biçimde
verilememektedir.
Öğretideki görüşlerin çoğunluğu, 148. maddenin özellikle yasaların
biçim yönünden denetimine ilişkin olduğunu doğrulamakla birlikte 150. maddenin
özle birlikte biçim yönünden denetimi de öngördüğünü açıklamaktadır. 150.
maddenin uzun ilk tümcesiyle yasa, KHK ve TBMM İçtüzüğü ayrımı yapılmadan konu
düzenlenmiştir. Kuruluş Yasası'nın bu tümceyi bölerek ayrıma gitmesi yanlış ve
anlamsızdır. Nitekim Anayasa' nın 151. maddesi hepsi için 60 günlük süreyi
öngörmüştür. 2949 sayılı Yasa' nın 20. maddesinin son fıkrasında, iktidar ve
anamuhalefet partilerinin Anayasa değişiklikleriyle yasaların biçim
bozuklukları nedeniyle iptal davası açamayacaklarının belirtilmesi de salt
biçimle sınırlı istemler için anlaşılmak gerekir. Anlatım zayıflığı,
anlaşılmayı güçleştirmiştir. Anayasa'nın 148. maddesine dayanan Yasa'nın bu
maddesi, Anayasa değişikliğini fazladanyazmaktadır. Çünkü Anayasa değişikliği
de bir yasayla yapılır. Yalnız biçim yönünden denetimi iktidar ve anamuhalefet
partileri isteyemezler. Bu açıktır. Anayasa değişikliği de öz yönünden dava
edilemez. Bu durum, iptalle ilgili yasa maddesinde belirtilebilirdi. Demek ki
20. madde yalnızca biçim yönünden denetim istemine ilişkin olarak anlaşılacak,
yasaların hiçbir zaman biçim yönünden iktidar ve anamuhalefet partilerince
iptallerinin istenemeyeceği çelişkisine dayanak yapılmayacaktır. Çoğunluk
görüşü, bu iki büyük Meclis Grubu için yasaların biçim yönünden iptal istemiyle
denetim başvurusuna olanak tanımamaktadır. KHK ile TBMM İçtüzüğünden daha
önemli iki düzenleme için bu yolu kapamayı devingen, çağdaş, usçu ve hukuku
üstün tutan anlayışla bağdaştırmak güçtür. Anayasa'nın tanıdığı bir hak, yasa
ile iktidar ve anamuhalefet partileri Meclis gruplarından alınamaz.
6- Anayasa'nın 148. maddesinde süresi belirtilerek Cumhurbaşkanına
ve TBMM üyelerinin beşte birine tanınan hak, özle birlikte iktidar ve
ana-muhalefet partileri Meclis Gruplarına da tanınmıştır. Bu yolu kapatmak
demokratik gelişimleri Anayasa'ya aykırılıkları giderme girişimlerini önlemek
olur. Biçim yönünden denetim süresini geçirenin bundan yararlanması
düşünülemez. Çünkü, 148. maddede iktidar ve anamuhalefet partilerine salt biçim
yönünden dava hakkı tanınmamıştır. 150. madde ile bu hak, özle birlikte
verilmiştir. Cumhurbaşkanı ile TBMM'nin beşte biri sayısındaki üyesine ise
KHK'lerle TBMM İçtüzüğü için 148. maddede verilmeyen hak, ilgili 150. maddede
özle birlikte verilmiştir. Yani 148. maddede Cumhurbaşkanı ile TBMM üyelerine
verilmeyen KHK ve İçtüzük için başvuru 150. maddeyle, aynı biçimde iktidar ve
anamuhalefet partisine 148. maddede verilmeyen yasa için başvuru da yine 150.
maddeyle verilmiştir. Başka bir anlatımla 150. madde, 148. maddenin yalnız
biçim nedeniyle tanıdığı denetim isteme hakkını, her yetkili için ve her
düzenleme bakımından öngörerek birleştirilmiş, deneyi kurmuştur. Bu bir
genişletme değil, amaca uygun yapının doğal sonucudur.Kuruluş Yasası'nın 22.
maddesi "şekil ve esas"ın kapsamından "yasa"yı çıkarmış,
yasayı yalnız öz yönünde denetim ayrımına almıştır. Oysa Anayasa'nın 150.
maddesinin ilk tümcesi "Kanunların. ..." sözcüğüyle başlayarak
"şekil ve esas bakımından" sözcükleriyledenetimi düzenleyip
tamamlamaktadır. Yasa'nın "kanun" adını "şekil ve esas"
yönünden denetim dışında tutması acık bir yanlışlık ya da yanılgıdır.
7. Tersine bir anlayış geçerli olsa idi 150. maddenin 148.
maddeden önce yazılması, iptal kurumunun genelde düzenlenmesinden sonra ayrık
durumun düzenlenmesi gerekirdi. Ya da 150. madde yalnızca öz yönünden denetimi
düzenlerdi. Kaldıki KHK ile TBMM İçtüzüğü için biçim ve öz yönünden başvuru
süresini bir tutmak da, Yasa'nın 22. maddesinde olduğu gibi, gerekmezdi.Anayasa'nın
151. maddesi de böyle bir ayrım yapmamış, yasayı, KHK'yi ve TBMM İçtüzüğünü
birarada saymıştır.
8. Yasa yeğlenirse, "Cumhurbaşkanı ya da beşte bir
milletvekili on günlük süreyi kaçırınca bir daha biçim yönünü ileri
sürçmesinler" diye, siyasal parti gruplarından biçim yönünde davacı olmak
hakkı yasa ile alınmış olmaktadır. Tanınmış bir hakkı süreyi kaçırana yeniden
kullanma olanağı vererek tanımak hatâ ise (ki burda 148 deki davacılar
nedeniyle yasa sözcüğü kaldırılıyor), tanınmamış bir hakkı (148. maddede KHK.
ve içtüzük için hak yok) başka nedenlerle 148. maddedeki davacılara 150 de
tanımak da hatâ olur. Anayasa'nın hatâ yaptığı söylenemez. Bu nedenle 150.
madde tekrar sayılmaz. Çünkü 150. maddeye 148 de olmayan yeni iki davacı grup
katılmıştır.
150. madde "şekil ve esas" demiştir. "Hem şekil,
hem esas" dememiştir. Bundan "Esasla birlikte şekil" anlaşılmak
gerekir. Çünkü, biçim bağımsız olarak ayrı davacılar, ayrı süre koşulu ve ayrı
metin (yalnızca Anayasa değişikliğiyle yasa) için ayrı maddede (148)
düzenlenmiştir. Özel koşullara bağlıdır, davacıları da sınırlıdır. Kaldıki,
"hem şekil, hem esas" ayrı ayrı anlaşılsa, o zaman özü dava etmeyip
istediğini seçer, yalnız biçimi altmış gün içinde dava edebilir. Amaç bu değil,
özü dava nedeni yapmaktır. Biçim, yalnızca altmış gün içinde dava edilebilseydi
ayrı bir maddede düzenlenmezdi. 148. maddede öz düzenlenmiş olsaydı, 150.
maddede biçimle birlikte özün dava edilebilirliği düşünülürdü. Demek ki, öz
dava edilirken özle birlikte olmak koşuluyla biçimde dava edilebilecektir.
Sakıncası yoktur. Tekrar da olmaz. Çünkü, davacıları değişik ve fazladır. Bu
yeni iki gruba da biçim yönünü dava etmek hakkı, koşulu olarak (özle birlikte)
tanınmıştır. Böyle olmasa idi, KHK ve İçtüzük için tanınan hak yasa için
engellenir, "yasa" sözcüğü Anayasa'da olmazdı. KHK. ve İçtüzük için
özle birlikte biçimin de dava edilebilirliği, bu yöntem kabul edilince yasa
için önlenmesinin anlamı da yoktur. Anayasa hakları genişletir, daraltmaz.
Anayasa'ya, "Cumhurbaşkanı ve beşte birsayıda milletvekili yasa için öz
yönünden dava açarken, önce biçim yönünden dava açmamışsa bir daha biçimi öne
süremez" demek fazla olurdu. Bunlar için önlenirken parti gruplarım haktan
yoksun kılmak, hukuksal düzenlemeye de uygun düşmemektedir.
2949 noluYasa'nın "yasa" sözcüğü Anayasa'nın 150.
maddesinde yokmuş gibi düzenleme yapması bu sonucu getirmektedir.
9. Biçim çok belirgin koşulları matematiksel açıklıkta olduğundan
10 günlük kısa sürede Cumhurbaşkanı da dava açabilir, beşte bir imza da kısa
bir çalışma için toplanabilir. Yani çalışma daha az zaman, imza işi biraz daha
fazla zaman alabilir. İkisi için 10 gün yeterli görülmüştür. Biçimin
incelenmesi de ivedi olacaktır. İvedi incelenebilir olduğundan. Öz, daha
karışık ve ağırdır. Bunun için altmış günverilmiştir. Ama, Anayasa
değişikliğinde dava hakkı daha üstün tutulan güçlere tanınmıştır. Özü dava
edilemediğinden biçimi için iki davacıya hak verilmiştir. 150. maddede özün davacıları
genişletilerek Anayasa değişikliğine yalnız biçim için iptal hakkıverdiğinden
bu maddeye alınmamıştır. Ayrıca önce biçim için dava hakkı verilmeyen iki yeni
düzenleme buraya konulmuştur (KHK. ve İçtüzük). Bu seçim, Anayasakoyucunun
istencidir. Anayasa maddesi "Kanun" sözcüğüyle başladığına, KHK ve
İçtüzük için kabul edildiğine göre, özle birlikte biçim yönünden de yasalar
için dava hakkı bulunduğunu kabul etmek Anayasa'nın hem ruhuna hem de amaca
uygun düşecektir. Böylece "tekrar, yanlış, fazla" yakıştırmasından da
Anayasa kurtarılacaktır. Nasıl 148. maddede KHK ile İçtüzük olmadığından 150.
madde ile Cumhurbaşkanına ve beşte bir milletvekiline bunlar için hak
tanınmışsa, 148. maddeye alınmayan parti grupları 150. maddeye alınarak bunlara
da yasa için biçim yönünden dava hakkı verilmiştir.
Öz yönünden dava açanın daha az önemli olan biçim yönüne
değinmesinin sakıncası yoktur. Kimi durumlarda iki aykırılık nedeni içiçedir,
birbirine bağlıdır ve ayrılması da güçtür. Öz yönünden iptal isteminde bulunurken
biçim yönünü ileri sürmenin gereksizliği de savunulamaz. Daha ağır ve kapsamlı
bir istemde bulunanın daha az ve dar bir istekte bulunması, hakkına karsı
çıkılamaz. Olayda süresi içinde öz yönünden denetim isteyen anamuhalefet
partisi, bununla birlikte biçim yönünden de denetim isteyebilir. Anamuhalefet
partisi yasaların biçimyönünden denetimini isteyebileceği gibi, öz yönünden
denetimle birlikte ve aynı sürede bu nedenle başvurabilir. Anayasa'da bu istemi
engelleyen bir kural bulunmamakta, tersine bu hakkı doğrulayan açıklık yer
almaktadır. Belirginlik karşısında Kuruluş Yasası'na dayanılamaz.
Açıkladığımız nedenlerle, kararın B/l maddesindeki çoğunluk
görüşüne katılamıyoruz.
Başkan
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Yalçın
ACARGÜN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1991/27
Karar Sayısı: 1991/50
A. İçtüzük:
1- Anayasa'nın 148. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin görev ve
yetkileri sayılmıştır. Buna göre; Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde
kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün şekil ve esas
bakımından Anayasaya uygunluğunu denetler.
Anayasa'nın 95. maddesi, TBMM'nin çalışmalarını kendi yaptığı
içtüzük hükümlerine göre yürüteceğini öngörmüştür.
Anayasa'nın 148. maddesi, TBMM İçtüzüğünü yasal bir düzenleme
olarak kanunlar gibi Anayasal denetime tabi tutmuştur. Denetime tâbi tutulan,
TBMM de kanunlar gibi kabul edilen ve başkaca hiçbir işleme tâbi olmaksızın
yayınlanıp yürürlüğe giren içtüzük metinleridir. Anayasa Mahkemesi'nin
süregelen yorumları ile içtüzük hükmü mahiyetinde olan ve TBMM komisyon, Kurul
ve Genel Kurulunca kabul edilen değişik şekil ve isimler altındaki metinler de
içtüzük sayılmakta ve içtüzük gibi Anayasa Mahkemesi'nce Anayasaya uygunluk
denetimine tâbi tutulmaktadır.
Bir kuruluş olarak TBMM'nin kendi iç yönetimi ile ilgili içtüzük
uygulamaları, hukuksal niteliği bakımından idaridir. TBMM nin yasama erki ile
ilgili olarak yaptığı çalışmalar ise siyasidir. Bu yüzden de komisyonlar ve
genel kurulda yapılan içtüzük uygulamalarının yaptırımı genelde siyasidir.
Kanunların ve içtüzük metinlerinin yasalaşması yöntemi ile ilgili olarak
sınırlı bir hukuksal denetim yolu mevcuttur. Bu da şekil yönünden Anayasa
Mahkemesi'nce yapılan Anayasa'ya uygunluk denetimidir. Bu denetim TBMM'nin öz
iradesinin yasalara yansımasını sağlama yönünden yapılan sınırlı bir denetim
yoludur.
Mahkememiz, kararında, Hükümetçe ve komisyonca verilmesi gerekli
bir önergenin bir parti grubunca verilerek görüşmelerin öne alınması suretiyle
yapılan hatalı uygulamayı içtüzük değişikliği olarak kabul etmiştir.
içtüzüğün uygulanmasında kurallara aykırılık varsa bunun çözümü
siyasidir ve TBMM içindedir. Oturum yöneten başkanvekilinin usul tartışmaları
sebebiyle açıkladığı gibi uygulamanın hatalı bulunması halinde konunun Danışma
Kuruluna götürülerek düzenleme tartışması (içtüzüktartışması) haline
getirilebilmesi mümkündür. Yoksa içtüzüğe aykırı bir uygulamanın, herhangi bir
içtüzük düzenlemesiymiş gibi Anayasa Mahkemesi'ne getirilebilmesi mümkün
değildir.
içtüzük uygulamalarındaki içtüzük kurallarına aykırılık ancak
Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrası ile sınırlı konularda yapılabilir.
içtüzük hükümlerinin yanlış yorumlanması ve uygulanması içtüzük
değişikliği ve yeni içtüzük kuralı konulması şeklinde değerlendirilemez.
içtüzük uygulamalarının Anayasa Mahkemesi'nce denetimi, Anayasal
denetim yetkisi dışında kalan bir alanın denetimi anlamına gelir.
2- Anayasa'da, Anayasa'ya uygunluk denetiminde başvurulan
"itiraz" ve "dava" biçiminde olması öngörülmüştür. Bu yüzden
Anayasa Mahkemesi'ne açılan iptal davalarında, dava ile ilgili genel kabul
gören anlayış ve yorumları benimsemek gerekir. "Dava", istemle
sınırlıdır. Bu Sınırın mahkemece genişletilmesi düşünülemez. Dava dilekçesinin,
davanın "özet" bölümü ile "sonuç" bölümünde davanın açık
olarak yetki kanununa karşı açıldığı anlaşılmaktadır. Gerekçe bölümündeki
açıklamaları istem kabul etmek mümkün değildir.
Bu nedenlerle içtüzük değişikliği yapıldığı ve bunun aleyhine de
dava açıldığı yolundaki karara karşıyım.
B. Yetki Yasası:
1- Anayasa'nın 87. maddesi TBMM'nce belli konularla sınırlı olmak
üzere Bakanlar Kuruluna, KHK çıkarmak yetkisinin verilebileceğini öngörmüştür.
Anayasa'nın 91. maddesi ise KHK çıkarma yetkisinin sınırlarını ve kullanım
şeklini belirlemiştir.
KHK ile ilgili olarak Bakanlar Kuruluna verilecek görev ve
Bakanlar Kurulunca kullanılacak yetkinin esasları ve sınırları Anayasa
maddelerinde gösterilmiştir. Konunun temellerini ve sınırlamalarını Anayasa
maddelerinde aramak gerekir.
Mahkememizin yetki kanunları ile ilgili iki iptal kararında
getirilen "önemli, zorunlu ve ivedi olma" ölçütleri Anayasa'da mevcut
değildir. Anayasa'da yer almayan yeni yeni ölçütlerin Anayasa Mahkemesi
kararlan ile getirilmesi Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi dışındadır.
2- Aynı konuda çıkarılan ve sürekli uzatılan yetki kanunları,
Mahkememizi daha önceki kararlarında belirtildiği gibi TBMM yetkilerinin
yürütme organına devri niteliğindedir, İptal kararlarının gerekçesinin bu
bölümüne katılmakla beraber dava konusu 3755 sayılı Yetki Kanunu için böyle bir
gerekçe ileri sürülemez; Zira 3755 sayılı Kanun iptal kararlarının
gerekçelerine uygun olarak hazırlanmış aynı konuyu düzenleyen fakat kapsamı ve
sınırları farklı olan bir kanundur.
3- Anayasa'nın 153. maddesinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Bu hükmün yasama organı yönünden
anlamı, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararları üzerine aynı
konunun TBMM'nce yeniden yasalaştırılması sırasında yasama organının kararın
gerekçesi ile hüküm fıkrasına uygun bir düzenleme yapma zorunluluğudur. Yasama
organının buna aykırı davranışı Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve
Anayasa kurallarının üstünlüğü ilkesine aykırıdır.
3755 sayılı Yetki Kanunu şüphesiz iptal edilen yetki kanunlarıyla
düzenlenen "personel" ve "idari yetki" alanlarını
düzenlemektedir. Ancak, yeni düzenlemenin kapsam ve boyutları iptal edilen
yasalardan farklıdır. 3755 sayılı Yetki Kanunu daha önce verilen iptal
kararları gözönünde tutularak düzenlenmiştir, itamın hükmünde kararname
çıkarılması için yetki verilen konuların kapsamı daraltılmış, sınırı daha açık
bir şekilde belirlenmiş ve verilen yetkinin süresi de kısaltılmıştır.
Bu nedenlerle dava konusu yetki kanunu ile Anayasa'nın 153.
maddesine aykırı hareket edilmemiştir.
4- Yetki kanunlarının Anayasaya uygunluk denetimi diğer yasaların
denetimine göre daha biçimsel bir denetimdir. Genelde bu denetim, yetkinin
Anayasal sınırlar ve ölçüler içinde verilip verilmediği yönünden yapılmaktadır.
Bu denetimin biçimsel yönden yapılan bütün denetimler gibi öze etkisi ile
sınırlı bir anlayış içinde yapılması gerekir. Zira önemli olan yetki kanununa
göre çıkarılan KHK'lerin Anayasaya uygunluğudur. Bu konuda ise geniş denetim
imkanı mevcuttur.
Yetki kanununun denetimi, maksadı aşan bir duyarlıkta yapılmıştır.
Aşırı bir biçimsel denetime Anayasal gerek ve ihtiyaç yoktur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle iptal kararma karşıyım.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1991/27
Karar Sayısı: 1991/50
Kamu hizmetlerinin yürütülmesinde müessiriyeti artırmak, kamu
görevlilerine yeterli ve adil bir ücret seviyesi saptayarak mali ve sosyal
haklarında hizmetin özellik ve gereklerine uygun iyileşmeler yapmak ve kamu
kurum ve kuruluşlarına kuruluş ve teşkilatlanmalarında gerekli düzenlemelere
gitmek üzere hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren 3268 ve
3347 sayılı Kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki 12.10.1988 günlü, 3479
sayılı Kanun'un 1. ve 2. maddelerinin iptali için AnamuhalefetPartisi
(Sosyaldemokrat Halkçı Parti) Meclis Grubunca açılan dava sonunda, Anayasa
Mahkemesi'nce anılan Yasa'nın bu iki maddesi Anayasa'ya aykırı bulunarak
1.2.1990 günlü, Esas: 1988/64, Karar: 1990/2 sayılı kararla iptal edilmiştir.
Yine 20.10.1988 günlü,3481 sayılı "idari Usul ve İşlemelerin
Yeniden Düzenlenmeleri ile ilgili Yetki Kanunu" yukarıda sözü edilen
Anamuhalefet Partisi Meclis Grubunca açılan iptal davası üzerine denetlenmiş ve
Anayasa'ya aykırı bulunarak 6.2.1990 günlü, Esas: 1988/62, Karar:1990/3 sayılı
kararla iptal edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce yeniden aynı amaç doğrultusunda
kabul edilen 3755 sayılı Kanuna ilişkin olarak dava dilekçesinde; bu Yetki
Yasasının önceki Yetki Yasalarıyla aynı olduğu, yasama organının Anayasa'ya
aykırılığı saptanmış hükümlerin yeniden yasalaştığı, bu suretle Anayasa
Mahkemesi'nin iptal kararlarını geçersiz kıldığı ve ortadan kaldırdığı ileri
sürülerek 3755 sayılı Yasa'nın öncelikle bu bakımdan ve Anayasa'nın Başlangıç
bölümü ile 2., 7., 8., 11., 87., 88., 91., 113., 125. ve 153. maddelerine
aykırı düşmesi nedeniyle iptali istenmiştir.
Mahkemece, Anayasa'nın 153. maddesine aykırılık sorununun, ön
sorun niteliği taşıdığı kabul edilerek, öncelikle bu husus üzerinde durulmuş ve
dava konusu Yetki Yasası'nın, Anayasa'nın 153. maddesi son fıkrasındaki kuralla
bağdaşmadığı sonucuna varılarak, bu nedenle iptaline karar verilmiştir.
ileri sürülen iddiaların yerinde olup olmadığını saptayabilmek
için evvelce iptal edilen 3479 ve 3481 sayılı Yetki Yasaları ile bu defa iptali
istenen, 3755 sayılı Yetki Yasası'nın birbirinin aynı veya benzeri olup
olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira, Anayasa Mahkemesi'nin 20.4. 1971
günlü, Esas: 1970/31, Karar: 1971/44 sayılı kararında da vurgulandığı üzere
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı nedeniyle Yasama Meclisinin bu
kararlara aykırı işlem yaparak yasa çıkarmış olmalarının söz konusu
edilebilmesi için Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği yasa ile sonradan kabul
edilen yasanm içeriği bakımından aynı nitelikte bulunması zorunludur. Böyle bir
durum gerçekleşmedikçe Anayasa'nın 153. maddesine aykırılık gerekçeleriyle
iptal kararı verilmesi düşünülemez.
iptal edilen önceki sözü edilen yasalar ile dava konusu 3755
sayılı Yasa nın düzenledikleri konular bakımından özdeş oldukları sonucuna
varılabilmek için, öncelikle "Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
verme" müessesesinin mahiyet ve niteliğinin gözönünde tutularak, işbu
yasaların kapsam, ilke ve Bakanlar Kuruluna tanınan yetkiler yönünden
incelenmesi gerekir.
Gerek değişik 1961, gerek 1982 Anayasalarına göre KHK çıkarma
yetkisi Bakanlar Kurulu'nundur. Yürütme Organının başka herhangi bir unsuru KHK
çıkaramaz ve Yetki Kanunuyla kendisine böyle bir yetki verilemez. Bakanlar
Kurulu'nun KHK çıkarma yetkisi "Sıkıyönetimve olağanüstü hal
KHK'leri" istisna edilirse doğrudan doğruya Anayasa'dan değil, Bakanlar
Kurulu'na bu yetkiyi veren Yetki Kanunundan doğar. Önceden bir Yetki Kanunuyla
yetkilendirilmedikçe, Bakanlar Kurulu kendiliğinden KHK çıkaramaz.
Anayasa'nın KHK'lerle ilgili hükümleri arasında yer alan 87.
maddesinde "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görev ve yetkileri; ...
Bakanlar Kuruluna belli konularda, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
vermek; ..." biçiminde belirtilmiş, 91. maddesinde de "Türkiye BüyükMillet
Meclisi Bakanlar Kuruluna Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verebilir.
Ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci
kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve
ödevleri ile dördüncü bölümde yer alan siyasİ haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacını,
kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla
kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir." hükmüne yer verilmiştir.
Sözü edilen kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verme ile
ilgili Anayasa'nın 87. ve 91. maddelerindeki hükümler birlikte incelendiğinde;
Anayasa Koyucunun Anayasa'nın 91. maddesinde yer alan koşullar ile KHK'nin
sınırlarını oluşturduğu anlaşılmaktadır. Anayasa'ya göre, KHK, yetki kanununun
koyduğu amaç, ilke, kapsam ve süre ile sınırlı olarak çıkarılabilecektir. Yetki
Kanunu, çıkarılacak KHK'lerin sınırlarım oluşturmak bakımından bir çerçeve
kanunu niteliğindedir. Anayasa'nın 91. maddesinde "yetki yasasında
çıkarılacak kararnamenin amacının, kapsamının, ilkelerinin, kullanma süresinin
ve bu süre içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılmayacağının gösterileceği"
belirtildiğine göre, KHK'ler belli biramaç, ilke, kapsam ve süre ile sınırlı
olmak zorundadır. Anayasa'da öngörülen ve yukarıda açıklanan konu ile ilgili bu
sınırlamalar dışında ek koşullar aranmamalıdır.
Daha önce Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen 3479 ve 3481 sayılı
Yetki Yasaları ile dava konusu 3755 sayılı Yetki Yasası amaç bakımından özdeş
oldukları halde, kapsam, ilke, kullanma süresi ve netice itibariyle Bakanlar
Kuruluna tanınan yetkiler bakımından önemli farklılıklar içermektedirler.
Şöyle ki:
1- 3479 sayılı Yetki Yasası ile 3268 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin
(A) fıkrasının (K) bendine 78 sayılı Kanun Hükmünde Kararname dahil edilmekte,
(B) fıkrasının (a) bendine ise "Yeni Bakanlık" kurulması ilavesi
yapılmaktadır, işbu düzenleme ile genelde, 3268 sayılı Yetki Yasası'na bazı
yeni ilaveler yapılması suretiyle kapsamı genişletilip, yetki süresi
uzatılmaktadır.
3481 sayılı Yasa'nın Bakanlar Kurulu'na verilen yetkinin hangi
amaç için ne kapsamda olduğunu gösteren 1. ve 2. maddelerinde yetkinin
"Kamu hizmetlerinin süratli, düzenli, etkin, verimli ve ekonomik
yürüyebilmesi için, kişilerin kamu kurum ve kuruluşlarıyla, kamu kurum ve
kuruluşlarının da birbirleriyle olan ilişkilerini kolaylaştırmak maksadıyla bu
konuları düzenleyen idari usul ve işlemlerin yeniden düzenlenmesi için ihtiyaca
cevap vermeyen kanunların veya bazı hükümlerinin kaldırılmasını veya
değiştirilmesini kapsayacağı" belirtilmektedir.
2- 3268, 3347, 3479 ve 3481 sayılı Yetki Kanunlarında, kamu kurum
ve kuruluşlarında çalışan personelin mali ve sosyal haklarında düzenleme
yapılmasına ilişkin olarak Bakanlar Kuruluna tanınan yetkiler, 3755 sayılı
Yetki Kanunu'nun 2. maddesi (a) fıkrasında "... kuruluşlarda çalışanların
mali ve sosyal haklarını düzenleyen kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin
münhasıran özlük haklarına ilişkinhükümleriyle özel kanunlarında veya teşkilat
kanunlarında mevcut mali ve sosyal haklara dair olan hükümleri"
koşullarına bağlanmıştır, İşbu fıkraya göre, Bakanlar Kurulu sözü edilen
personelin mali ve sosyal haklarına ilişkin düzenleme yaparken, bu koşulların
varlığını arayacaktır.
3755 sayılı Yasanın 2. maddesi (b) fıkrasında da iptal edilen
yetki yasalarında Bakanlar Kuruluna kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve
yetkilerini düzenleme konusunda verilen yetki kapsamı, getirilen yeni
koşullarla değiştirilmekte ve bazı kısıtlamalara gidilmektedir.
Dava konusu Yetki Yasası'nın ilkeler bölümünü düzenleyen 3.
maddesi (d), (e) ve (f) fıkralarında iptal edilen yetki yasalarında bulunmayan
"Bu Kanunun 2 nci maddesinin (b) bendinde yazılı yetkiler kullanılırken
sadece mer'i mevzuatta mevcut yetkilerin yeniden dağıtımı, toplanması veya
kaldırılması esastır.", "Bu yetki Kanunu ile ancak bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan kanun veya kanun hükmünde kararnameler
ile bunların ilgili maddelerinde düzenleme yapılabilir.", "Bu Yetki
Kanununun uygulanmasında biri diğerinden ilişkisiz konular aynı kanun hükmünde
kararname metninde yer alamaz." biçimindeki kurallar ile Bakanlar Kuruluna
verilen yetkinin kullanılması sınırları daraltılmıştır. Ayrıca iptal edilen her
iki Kanun Hükmünde Kararnamede kullanma süreleri üç sene gibi uzun bir süre
olarak belirlendiği halde, dava konusu işbu kararnamede ise kullanma süresi,
iptal gerekçeleri arasında yer alan kullanma süresinin fazlalığı gözönünde
tutularak on ay gibikısa bir süre olarak gösterilmiştir.
Görüldüğü gibi 3755 sayılı Kanun konuyu, iptal edilen 3479 ve 3481
sayılı Yetki Yasalarından farklı biçimde düzenlemiştir. Bu durumda Yasama
Organının Anayasa Mahkemesi iptal kararlarına aykırı davrandığından söz
edilemez. Aksine bir görüşün kabulü halinde ise; 3479 ve 3481 sayılı Yetki
Yasaları Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiği için, işbu iki yetki yasalarından
içeriği bakımından farklı ve aynı nitelikte bulunmayan "Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan memurlarla diğer kamu görevlilerinin idari, mali ve
sosyal haklarına" ve ayrıca "Kamu kurum ve kuruluşlarının
teşkilatlanmalarına" ilişkin olarak Yasama Meclisince yeni bir yetki
yasası çıkarılamayacaktır.
Bu durumda da, Anayasa'nın 91. maddesi birinci fıkrası ile
getirilen ve Yetki Yasalarını konu yönünden sınırlayan koşullar dışında, bir
yetki yasasının Anayasa Mahkemesi'nce herhangi bir nedenle iptal edilmesi
halinde, amaç bakımından özdeş olan fakat kapsam ve Bakanlar Kuruluna tanınan
yetkiler bakımından önemli farklılıklar içeren yeni bir yetki yasasının Yasama
Meclisince çıkarılamayacağına dair Anayasa'nın sözü edilen maddesinde mevcut
olmayan KHK için ek sınırlama koşulu getirilmiş olacaktır.
Çoğunluğun 12/12/1991 günlü, 3755 sayılı "Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Sosyal
Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu'nun Anayasa'nın 153.
maddesinin son fıkrasına aykırı olduğuna ilişkin görüşüne yukarıda açıklanan nedenlerle
katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1991/27
Karar Sayısı : 1991/50
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 26. maddesinde, "Kanunların, kanun hükmünde
kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların
belirli madde veya hükümlerinin Anayasaya aykırılığı sebebiyle açılacak iptal
davası 20 nci maddenin (2) numaralı bendinde yazılı siyasİ parti gruplarının
genel kurullarının, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile alacakları karar
üzerine, grupbaşkanları veya vekilleri tarafından açılır." denilmekte; 27.
maddesi ikinci fıkrasında ise "Dava, ... siyasİ parti grupları tara-dan
açılmakta ise grup genel kurulu kararının tasdikli örnekleri ile dava
dilekçesinde imzası olanların grup başkanı veya vekili olduklarını belirleyen
onaylı belge örneklerini dava dilekçesi ile birlikte Genel Sekreterliğe
verilmeleri zorunludur." denilmektedir.
9.7.1991 günlü dava dilekçesinde, 3755 sayılı Yasa'nın TBMM Genel
Kurulu'nda ivedilikle görüşülmesiyle ilgili önergenin kabulüne ilişkin 6.6.
1991 günlü İçtüzük değişikliği niteliğinde olduğu ileri sürülen TBMM karan ile
3755 sayılı Yetki Yasası'nın Anayasa'ya aykırılıkları nedeniyle iptalleri
istenilmekte ve böylece başvuru iki davayı içermektedir.
5.7.1991 günlü SHP GrupGenel Kurulu'nun 43. birleşiminde alınan
karar yalnızca 3755 sayılı Yasa hakkında Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası
açılmasına ve bu konuda Genel Başkan'a yetki verilmesine ilişkindir. Nitekim
SHP Genel Başkanı da Grup Genel Kurulu'nun bu kararma uygun olarak yalnızca
3755 sayılı Yasa'nın iptali konusunda Anayasa Mahkemesi'ne dava açmak üzere
Grup Başkanvekilini görevli ve yetkili kılmıştır. Oysa, yukarıda sözü edilen
26. madde hükmü gereğince TBMM İçtüzüğü'nün iptali istemiyle dava açılabilmesi
için PartiGrup Genel Kurulu' nün kararı zorunludur. Şu durumda, 6.6.1991 günlü,
TBMM kararının iptali için Anayasa Mahkemesi'ne dava açılmasına ilişkin SHP
Grup Genel Kurulu'nun bir kararı bulunmamaktadır. Bu nedenle 6.6.1991 günlü,
TBMM karanının iptaline ilişkindavanın yetkisizlik nedeniyle reddine karar
verilmesi gerekir. Bu gerekçelerle çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1991/27
Karar Sayısı: 1991/50
1- 6.6.1991 günlü, 3755 sayılı "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu"nun tasan evresinde Bütçe
Komisyonu tarafından gönderilmesi üzerine, Anavatan Partisi TBMM Grubu Önergesi
benimsenerek, dağıtımından başlayarak kırksekiz saat geçmeden aynı gün gündeme
alınıp görüşülmesine olanak veren 6.6.1991 günlü TBMM Kararının eylemli bir
İçtüzük değişikliği niteliğinde olduğu biçimindeki çoğunluk görüşüne aşağıdaki
gerekçelerle katılmıyorum:
İçtüzüğün 53. maddesine göre Genel Kurula sevk edilen bir komisyon
raporu veya herhangi bir metin, aksine karar alınmadıkça dağıtımı tarihinden
itibaren kırksekiz saat geçmedikçe görüşülemez. Bu süre geçmeden gündeme
alınması, gündemdeki kanun tasan ve teklifleriile, komisyonlardan gelen diğer
işlerden birine öncelik verilerek bu kısmın ilk sırasına geçirilmesi, Hükümet
veya esas komisyon tarafından gerekçeli olarak Genel Kuruldan istenebilir.
Genel Kurul işaret oyuyla karar verir.
Olayda tasarının kırksekiz saat geçmeden gündeme alınarak
görüşülmesi teklifi Anavatan Partisi TBMM Grubunun önerisi, üzerine
gerçekleşmiştir, içtüzüğün 53. maddesine aykırı olan bu işlemin, salt
Anayasa'nın 148. maddesi gereği, içtüzüğün Anayasa'ya aykırılığı denetimini
gerçekleştirmekiçin bir içtüzük değişikliği olarak kabul edilmesini mümkün
göremiyorum. Zira Millet Meclisi içtüzüğü'nün değiştirilmesi yöntemi, 157 ve
sonraki maddelerde gösterilmiştir. Değişiklik teklifleri milletvekillerince (f.
1) veya Anayasa Komisyonunun içtüzükteöngördüğü boşluk ve aksaklıkların
giderilmeleri için önerilerini rapor halinde Meclis Başkanlığına vermesi ve
görüşlerin Başkanlık Divanınca benimsenmesi ve Meclis Başkanının içtüzükte
gerekli değişiklik tekliflerinin yapılması için Genel Kurulu uyarmasıüzerine
yine milletvekillerinin verecekleri tekliflerle gerçekleştirilir, (f. 2)
Teklifler Millet Meclisince kabul edilirse Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girer. Olayda bu prosedür işletilmemiştir. Şu halde kurallarına uygun
bir tüzük değişikliği söz konusu değildir.
içtüzüğe aykırı olan bu uygulamanın, teamüllere uygun olduğu savı
da geçerli olamaz. Önce, teamüli hukukun (örf ve âdet hukukunun) oluşa-"
bilmesi için, ilgililerin tutumlarının belli bir olay karşısında sürekli olarak
aynı biçimde tekrarlanmış olması; ayrıca, sürekli hale gelen bu tekrarın artık
gelenek haline geldiğine ve uyulması gerektiğine inanılması lâzımdır. Olayda bu
durum açıkça bilinmediği gibi; böyle olduğu anlaşılsa bile, parlamento hukuku
kurallarını ayrıntılı biçimde düzenleyen bir Anayasa ve içtüzük hükümleri
varken teamülün içtüzük hükmünü değiştirdiğini ve hattâ yeni bir içtüzük
hükmünü oluşturduğunu kabul etmek ve bu hükmü anayasal denetimin bir ölçüsü
olarak almak mümkün değildir (Bkz. Teziç, E. Türk Parlamento HukukununKaynakları
ve ilgili Anayasa Mahkemesi Kararlan, 1980, İstanbul, s. 72-73; Eroğul, C.
Anayasayı Değiştirme Sorunu, SBF Yayını, 1974, s. 13; Aksi Fikir, Özbudun, E.
Türk Anayasa Hukuku, 1990, s. 196). Olayda Millet Meclisi İçtüzüğü'ne aykırı
olarak alınmış bir TBMM kararı söz konusudur. Bu tür kararlar ise Anayasa
Mahkemesi'nin denetimi dışındadır (Anayasa'nın 85. maddesi hariç). Ancak,
denetim dışı kalan bu tür kararlarla içtüzük hükümlerinin devamlı saptırılması
olasılığı da doğabileceğinden, sorunun, birAnayasa boşluğu olarak
nitelendirilip, Anayasa Mahkemesi'ne, usulsüz olarak verilen ve içtüzüğe
aykırılık oluşturan eylemli kararların da denetlenmesi yetkisi veren Anayasa
değişikliği getirilmesi yerinde olacaktır.
2- Kararı bir içtüzük değişikliği olarak kabule imkân olmadığına
göre, bu konuda açılmış bir iptal davası da söz konusu olamaz.
3- Sosyaldemokrat Halkçı Parti TBMM Grup Başkanvekili'ne verilen
dava açma yetkisi, TBMM Kararı'nı kapsamamaktadır. Zira ortada bir içtüzük
değişikliği yoktur. İçtüzüğe aykırı olarak verilmiş bir TBMM Kararı vardır. Bu
tür kararların Anayasa Mahkemesi'nce denetlenmesini öngören anayasal hükümler
getirilmedikçe, kararın Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle dava açma yetkisinin
söz konusu olmaması gerekir.
4- Söz konusu TBMM Kararı gerek biçim, gerekse öz yönünden
Anayasa'ya aykırıdır. Zira, Anayasa'nın 95. maddesi, TBMM çalışmalarını, kendi
yaptığı İçtüzük hükümlerine göre yürütür, demekte ve 88. maddenin ikinci
fıkrası da, kanun tasan ve tekliflerinin TBMM'de görüşülme usûlve esaslarının
içtüzükle düzenleneceğini hükme bağlamaktadır. Şu halde, halde, Anayasa'nın
buyruğuna göre hazırlanmış Meclis İçtüzüğü'nde belirlenen usul ve esaslara göre
yürütülmemiş bir yasama tasarrufu Anayasa' nın 88. maddesinin ikinci fıkrasına
ve 95.maddeye aykırı olur. Ancak, bu aykırılığın Anayasa Mahkemesi'nce bir
iptal sebebi yapılması yukarıda da belirttiğim gibi, Anayasa Mahkemesi'ne bu
konuda da yetki veren Anayasa değişikliği ile mümkündür. Aksi halde, TBMM
Kararı'nın içtüzüğü değiştirip değiştirmediği ve bu kararın tüzük değişikliği
olarak kabulü halinde Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tâbi olup olmayacağı
konularında Anayasa Mahkemesi de sınırsız bir takdir hakkı kullanımına mecbur
bırakılmaktadır.
AYRIK
GEREKÇE
Esas Sayısı: 1991/27
Karar Sayısı: 1991/50
Kararın IV, C, 2, b bendinde, KHK'nin ancak ivedi, zorunlu ve
önemli durumlarda çıkarılabileceği biçimindeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Bu konudaki görüşümü R.G.'nin 21 Nisan 1990 tarih, 20499 sayısında yayımlanmış
olan Anayasa Mahkemesi'nin E: 1988/64, K: 1990/2 sayılı kararındaki karşıoy
yazımda belirttiğim için (s. 38 vd.), bu yazıma yollama yapmakla yetiniyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1991/27
Karar Sayısı: 1991/50
1- 9.7.1991 günlü dava dilekçesinde, 3755 sayılı Yasa'nın TBMM
Genel Kurulu'nda ivedilikle görüşülmesiyle ilgili önergenin kabulüne ilişkin
6.6.1991 günlü İçtüzük değişikliği niteliğindeki TBMM Karan ile ilgili A. Necdet
SEZER'in karşıoyuna katılıyorum.
2- Çoğunluk gerekçesinde; Anayasa Mahkemesi'nin daha önce 3479 ve
3481 sayılı Yetki Yasalarının iptal gerekçesinde belirttiği anayasal
aykırılıklar dava konusu 3755 sayılı Yetki Yasası'nın iptal gerekçesi olarak da
tekrarlanmış olduğundan bu konudaki aksi görüşüm aşağıdadır.
Mahkememiz yukarıda belirtilen Yetki Yasalarını iptal ederken KHK
çıkarma yetkisinin ancak;
Zorunlu, önemli ve ivedi durumlarda kullanılması gereken bir yetki
olduğunu
- TBMM'nin Bakanlar Kurulu'na verdiği bu yetkinin
"yaygınlaştırılması" veya "sürekli" hale getirilmesinin,
Anayasa'nın 7. maddesinde belirtilen "Yasama Yetkisinin" devri
anlamına geldiğini bunun da Anayasa'ya aykırılık oluşturduğunu belirtmiştir.
TBMM'nin Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisi vermesi çeşitli
ihtiyaçlardan doğmuştur. Ekonomik ve sosyal yapıdaki hızlı değişikliklere karşı
etkili ve süratli kararlar almak, kanun tasarı ve teklifleri görüşülürken
Parlamento'da gereksiz ilave çıkarmaları önlemek suretiyle Yürütme Organı'nın
ihtiyaç duyduğu konulardadüzenlemeler yapmak, yürütme organını güçlü hale
getirmek gibi hedefler Anayasa'daki bu düzenlemeyi zorunlu kılmıştır.
Anayasa'nın 87. maddesi TBMM'nin Bakanlar Kurulu'na "belli
konularda" KHK çıkarma yetkisi verebileceğini belirttikten sonra 91.
maddesinde de bu yetkinin kapsamını ve KHK'lerin nasıl çıkarılacağını
açıklamıştır. Anayasakoyucu, ülkenin varlığını ve bütünlüğünü ilgilendiren
önemli konularda ivedi kararlar alabilmesi için TBMM'nden yetki alınmasına dahi
gerek kalmadan 121. ve 122. maddelerde belirtilen olağanüstü ve sıkıyönetim
durumlarında KHK çıkarma yetkisini doğrudan Bakanlar Kurulu'na vermiştir.
Mahkememizce yukarıda belirtilen iptal gerekçesindeki ölçütleri Anayasakoyucu
düşünmüş ivedi önemli ve zorunlu durumları belirten 119., 120., 121.ve 122.
maddelerdeki olağanüstü hal ve sıkıyönetim süresince KHK çıkarma yetkisini
Bakanlar Kurulu'na vermiştir.
Anayasa'nın 91. maddesinde belirtilen KHK çıkarma yetkisi olağan
durumlardaki düzenlemelerle ilgilidir. Bu madde gereğince çıkarılacak KHK'ler
ancak bir Yetki Kanunu'na dayanır. Bu Kanuna dayanılarak çıkarılacak KHK'ler
için iki şart getirilmiştir.
A. 91. maddenin birinci fıkrasında belirtilen temel haklarla,
siyasİ ve kişi hakları konusunda KHK çıkarılamaz.
B. Yetki Kanunu'nda çıkarılacak KHK'nin
- Amacı
- Kapsamı
- İlkeleri
- Kullanma Süresi
- Birden çok KHK çıkarılıp çıkarılmayacağı mutlaka
belirtilmelidir. Bu şartlar keyfi uygulamalara yol açacak belirsizlikleri
ortadan kaldıran bir çerçeve çizmektedir. Eğer yetki kanununda bu şartlar yoksa
Anayasa'ya aykırılık oluşturacaktır. Anayasakoyucu bu iki şık'ta sayılan
şartlar dışında herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Yorum yapmak suretiyle
Anayasakoyucunun arzu etmediği ölçütler getirmek de mümkün değildir.
Anayasa'nın 91. maddesi gereğince çıkarılarak TBMM'ne sevkedilen
KHK'lerin burada görüşülmemesi durumunda ne yapılacağı konusunda anayasal bir
düzenleme yapılmamıştır. Bu uygulamayı düzenleme TBMM' nin İçtüzüğü'ne
bırakılmıştır. Bugüne kadar İçtüzük'te bu konuda gerekli düzenlemenin
yapılmamışolması, ivedi önemli-zorunlu gibi ölçütler getirerek, Anayasa
Mahkemesi'ni uygulamadaki kötü yönleri düzeltici ve Yasama Organının
görevlerine al atma anlamındaki gerekçeler yazmayı haklı kılacak duruma
getiremez. Çoğunluk görüşünde belirtilen bu ölçütlerAnayasakoyucu'nun arzu
etmediği bilinçli olarak getirmek istemediği adeta Anayasa'ya yapılan
eklemelerdir.
Yetki Kanunu'nda; çıkarılacak KHK'lerin kapsamının ve süresinin
belirtileceği Anayasa hükmüdür. Kapsam konusunda getirilmiş tek sınırlama 91.
maddenin birinci fıkrasında belirtilen "haklar"la ilgili
yasaklamadır. Yani temel, siyasİ ve kişi haklan, konusunda KHK çıkarılamaz.
Bunun dışında TBMM isterse her konuda Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisi
verebilir. Kapsam konusunda "haklar" dışında hiçbirsınırlama
getirilmemişken, ivedi zorunlu - önemli gibi herkese göre değişebilecek çeşitli
yorumlar yapılmamasına yol açacak soyut ölçütler getirilmesi KHK çıkarına
yolunun kapatılması demektir.
Yasama Organınca; belirtilen kapsam içinde Bakanlar Kurulu'na KHK
çıkarma yetkisi verilmesi "Yasama Yetkisi'nin" devri anlamına da
gelemez. Yetki Kanunu'nda belirtilen "süre"nin uzunluğunu sebep
göstererek böyle bir yetkinin "süreklilik" kazandığı gerekçesiyle
Anayasa'ya aykırı olduğunu söylemek de mümkün değildir. Haklar konusunda
getirilen sınır dışında Yasakoyucu Yetki Kanununun "kapsamı"nı
serbestçe belirleyebileceğine göre, kapsamdaki konuların gerçekleştirilmesi
için ihtiyaç duyulan süreninde "kapsama uygun" biçimde verilmesi
gerekir. Bu süre uzun da olsa kısa da olsa Yasama Organının yetkilerini mutlak
anlamda devrettiği biçimde yorumlanamaz. Yasama Organı bu yetkiyi istediği
zaman geri alabileceği gibi buna dayanılarak çıkarılan KHK'leri TBMM'nde
kanunlaşma aşamasında değiştirebilir, kaldırabilir veya reddedebilir.
3- Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırılıktan söz
edilebilmesi için daha önce iptal edilen yasa kuralları ile dava konusu yasa
hükümlerinin aynı ya da benzeri olup olmadığının tesbit edilmesi gerekir. Çünkü
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının bağlayıcılığı bir ölçüde gerekçede
belirtilen aykırılıkları Yasakoyucunun ne ölçüde düzeltiğinin denetimi ile
sağlanabilir.
Dava konusu Yasa'nın "kapsam" maddesi daha önce iptal
edilen Yasa hükmüne göre oldukça daraltılmış, özellikle 3. maddesinin (d), (e)
ve (f) fıkralarında sınırlı yetkiler verilmiştir. Önceki yasalara göre
daraltılmış ve sınırlandırılmış bu yetkiye uygun olmak üzere "süre"
oldukça kısa tutulmuştur. Teknik içerik açısından belirtilen farklılıklar arzeden
dava konusu Yasa'nın daha önceiptal edilen Yasa metni ile aynı olduğunu
söylemek de mümkün değildir. Yasakoyucu iptal gerekçesinde belirtilen ölçütlere
uygun olarak kendi yorum ve takdiri ölçüsünde ivedi-zorunlu ve önemli gördüğü
konuları tesbit ederek Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisi vermiştir.
Belirtilen bu gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.