ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1991/24
Karar Sayısı: 1991/40
Karar Günü: 31.10.1991
R.G. Tarih-Sayı :01.03.1992-21158
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Bartın Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 1337 (1921) tarihli, 151 sayılı "Ereğli
Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun"un 7.
maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa'nın 10. maddesine aykırı olduğu savıyla
iptali istemidir.
I- OLAY :
31.05.1990günü, Amasra Taşkömürü
İşletmesi'ndeki grizu patlamasında işçilerden beşi ölmüş, üçü de yaralanmıştır.
Bartın Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü hazırlık soruşturması sonucunda
işletme görevlileri olayda dikkatsizlik ve tedbirsizlikle ölüme neden oldukları
savıyla, eylemlerine uyan Türk Ceza Yasası'nın 455. ve 151 sayılı Kanunu'nun 7.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu dâvası
açılmıştır.
Yargılama sırasında alınan bilirkişi düşüncesinde hernekadar
olayda işletme kusurlu bulunmuş, kusurları ile ölüme ve yaralanmaya neden olan
sanıklar hakkında "dikkatsizlik ve tedbirsizlikle ölüme sebebiyet"
suçundan cezalandırılmaları gerektiği bildirilmiş ise de, 1337(1921)tarihli, 151 sayılı Yasa karşısında,
Zonguldak ve yöresinde Türk Ceza Yasası'nın 455. maddesinin uygulanması
olanaksız ve bu durum Anayasa'nın 10. maddesine aykırı görülerek Cumhuriyet
Başsavcılığının iddianamesindeki gerekçe doğrultusunda sözü edilen 151 sayılı
Yasa'nın 7. maddesinin ikinci fıkrasının iptali için yerel mahkeme doğrudan
Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ :
A. İPTALİ İSTENEN YASA KURALI
10.9.1337(1921)kabul tarihli, 151
sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun'un
iptali istenen ikinci fıkrayı da içeren 7. maddesi şudur :
"Madde 7- Havzai Fahmiyede sayü amelden dolayı kazazede
olanlarla vefat edenlerin varisleri veya amele müfettişliği veyahutİktisatVekaleti tarafından tazminat davası
ikame olunur. İşbu tazminat dâvası miktarı kaç kuruştan ibaret olursa olsun
Sulh Hâkimleri hakkındaki kanuna tevfikan sulh mahkemelerince kabili temyiz
olmak üzere rüyet olunur. Tazminat miktarı tarafeynden alelusul müntehap erbabı
vukuftan teşekkül edecek heyetin vereceği rapora istinat eder.
Kaza vukuu âmil veya mültezimlerin sui idaresinden veya fennen ifası
lâzım gelen hususatın ademi ifasından neşet etmiş ise tazminattan maada işbu
âmil veya mültezimlerden beşyüz liradan beşbin liraya kadar cezayı nakdî
alınır.
(Ek fıkralar :5.6.1930-1687/1md.)
A- Mahkeme bu maddenin tatbikında Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 3 üncü maddesine göre, aralarında irtibat mevcut sayılan suçların
dâvalarını birleştirmeksizin tetkik ile hükme rapteder.
B- İşten ve matlubattan mütevellit dâvalarda, havzai fahmiye
idaresi müşavir avukatı, amele birliğinde kayıtlı cüzdanlı amelenin kanuni
mümessili olarak, vekâletname ibrazına hacet kalmaksızın mahkemede ameleyi
temsil eder."
B- İLGİLİ YASA KURALLARI
Türk Ceza Yasası'nın konuyla ilgili maddeleri şunlardır :
1. "Madde 455- Tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya meslek ve
san'atta acemilik veya nizamat ve evamir ve talimata riayetsizlik ile bir
kimsenin ölümüne sebebiyet veren şahıs iki seneden beş seneye kadar hapse ve
ikiyüzelli liradan ikibinbeşyüz liraya kadar ağır para cezasına mahkûm olur.
Eğer, fiil birkaç kişinin ölümünü mucip olmuş veya bir kişinin
ölümü ile beraber bir veya birkaç kişinin de mecruhiyetine sebebiyet vermiş ve
bu yaralanma 456 ncı maddenin ikinci fıkrasında beyan olunan derecede bulunmuş
ise dört seneden on seneye kadar hapis ve bin liradan aşağı olmamak üzere ağır
para cezası ile mahkûm olur.
Yukarıdaki fıkralarda beyan olunan cezalar, kusurun derecesine
göre sekizde birine kadar indirilebilir."
2. "Madde 459- Herkim, tedbirsizlik veya dikkatsizlik yahut
meslek ve san'atta acemilik veya nizam, talimat' ve emirlere riayetsizlik
neticesi olarak bir şahsa cismen eza verecek veya sıhhatini ihlâl edecek bir
zarar iras eder yahut aklî melekelerinde teşevvüş husulüne sebebiyet verirse:
1. 456 ncı maddenin birinci ve dördüncü fıkralarındaki hallerde
takibat icrası şikâyete bağlı olmak şartıyla, üç aya kadar hapis veya elli
liraya kadar ağır para cezası,
2. 456 ncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki hallerde, üç
aydan yirmi aya kadar hapis ve yüz liradan beşyüz liraya kadar ağır para cezası
hükmolunur.
3. Bir kaç kişi cürümden mutazarrır olmuş ise, (1) numaralı bentte
hapis cezası altı ay ve ağır para cezası ikiyüz liraya kadar, (2) numaralı
bentte hapis, altı aydan otuz aya kadar ve ağır para cezası yüzelli liradan
aşağı olmamak üzere hükmolunur.
Yukarıdaki fıkralarda beyan olunan cezalar, kusurun derecesine
göre sekizde birine kadar indirilebilir."
3. "Madde 590-1274 tarihli Ceza Kanunu ve zeyilleri ilga
edilmiştir. Sair Kanunların da bu kanuna muhalif ahkâmı mülgadır."
C. DAYANILAN ANAYASA KURALLARI
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları da şunlardır:
1."Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
2."Madde 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini. Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır."
3.Madde 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyası düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör
ÖZDEN, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, MustafaŞAHİN,İhsan
PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Haşim KILIÇ
ve Yalçın ACARGÜN'ün katılmalarıyla21.6.1991gününde
yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülen Yasa kuralı, itiraza dayanak yapılan Anayasa
kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
İlk adı "Maden Amelesi Hakkında Kanun" olan ve 7.
maddesinin ikinci fıkrası iptal istemine konu edilen10.9.1337(1921)tarih ve 151 sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden
Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun, 1865 tarihli "Maden Nizamnamesinin
yerine yürürlüğe konulmuştur. Yasa'nın gerekçesinden de anlaşıldığı üzere,
Maden Nizamnamesi, koruyucu nitelikte yeterli hukuksal düzenlemeleri
içermediğinden böyle bir yasanın yapılması gereği ortaya çıkmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk ve büyük kömür yöresi olan Ereğli ve
Zonguldak havzasındaki kötü çalışma koşullarının neden olduğu kazalar sonucunda
oldukça çok sayıda can kaybı ve sakat kalmalar nedeniyle işçileri ve ailelerini
içine düştükleri yoksulluktan bir ölçüde de olsa kurtarmak ve emeklerinden
başka sermayeleri olmayan işçilere daha iyi çalışma koşulları getirebilmek,
işvereni de kazaları önleyici önlemler almaya zorlamak amacıyla 151 sayılı Yasa
çıkarılmıştır.
Adından da anlaşıldığı gibi, yürürlük alanı "Ereğli Havzai
Fahmiyesi" ile sınırlanan bu özel Yasa, yasalaştığı yılların koşulları
içinde iş hukuku açısından oldukça ileri ve uygar hükümler getirmiş, 7.
maddesinin birinci fıkrasında tazminat, ikinci fıkrasında ise para cezası
yaptırımını öngörmüştür.
Çalışma hukukunda zaman içinde görülen hızlı gelişmeler Türk
çalışma yaşamını da etkilemiş, uluslararası standartlar giderek ulusal
düzenlemelere egemen olmuştur. Nitekim,8.6.1936günlü,
3008 sayılı İş Kanunu'nun 147. maddesi ile 151 sayılı Yasa'nın aykırı kimi
hükümleri yürürlükten kaldırılmış daha sonra25.8.1971günlü,
1475 sayılı İş Kanunu yürürlüğe konulmuştur.
Gerek 3008 sayılı İş Yasası'nın147.,gerek
1475 sayılı İş Yasası'nın 110. maddesinde yürürlükten kaldırıldığı belirtilen
yasalar ya da bu yasaların kimi kuralları arasında 151 sayılı Yasa'nın, bir
ceza yaptırımı olan ve itiraz yoluyla iptal istemine konu edilen 7. maddesinin
ikinci fıkrası bulunmamaktadır. Ne var ki, sözü edilen bu fıkraya göre
"Havzai Fahmiye" de ölümle ya da yaralanma ile sonuçlanan
"taksirli suç" niteliğindeki eylemlerle meydana gelen iş kazaları,
"âmil veya mültezimlerin" kötü yönetiminden ya da "fennen"
yapılması gereken işlerin yapılmamış olmasından meydana gelmiş ise, 7. maddenin
birinci fıkrasında öngörülen tazminattan ayrı olarak "âmil veya
mültezimleri" hakkında para cezasına da hükmolunmaktadır.
Bir "özel yasa" olan 151 sayılı Yasa'dan sonra, bir
"genel yasa" olan ve 1 Mart 1926 tarihinde kabul edilip tüm ülke
düzeyinde yürürlüğe konulmuş bulunan 765 sayılı Türk Ceza Yasası'nın, yine
"taksirli suçlar" kapsamındaki "Tedbirsizlik veya dikkatsizlik
veya meslek ve san'atta acemilik veya nizamat ve evamir ve talimata
riayetsizlik ile bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren ..." kimse için 455.
maddesiyle, yaralanmasına neden olması durumunda ise 459. maddesiyle hem hapis,
hem de para cezası öngörülmektedir. Her iki Yasa'nın birbirine koşut ya da
birbiriyle çakışan nitelikteki öğelerden oluşan eş konumdaki eylemler için
farklı yaptırımlar içermesi, esasın incelenmesinden önce, beliren bir önsorunun
irdelenmesini zorunlu kılmaktadır.
A. ÖNSORUN :
Türk Ceza Yasası'nın 590. maddesinin ikinci tümcesindeki
"Sair kanunların da bu kanuna muhalif ahkâmı mülgadır." Kuralı
karşısında, 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci fıkrasına yönelik bir açık
ya da örtülü yürürlükten kaldırmanın bulunup bulunmadığı ÖNSORUN olarak ortaya
çıkmaktadır.
Konunun önemi, tedbirsizlik ya da dikkatsizlik sonucu ölüme ya da
yaralanmaya neden olan eylemler için 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci
fıkrası ile Türk Ceza Yasası'nın455.ve
459. maddelerinde farklı cezalara yer verilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Gerçekten Türk Ceza Yasası'nda ölümle ya da yaralanma ile sonuçlanan eylemlerin
sanıkları için anılan maddeleriyle hem hapis, hem de ağır para cezası
öngörülmesine karşın 151 sayılı Yasa, 7. maddesinin birinci fıkrasında
tazminata, ikinci fıkrasında ise, sadece para cezasına yer vermekle
yetinmiştir. Benzer konuda iki düzenlemenin varlığı, mutlaka sonrakinin
öncekini yürürlükten kaldırdığının kabulünü gerektirmemekle birlikte, 151
sayılı Yasa'daki kuralın, bu Yasa'dan sonra yürürlüğe girmiş Türk Ceza
Yasası'ndaki ilgili kurallarla çatıştığı, dolayısıyla bu Yasa'nın 590.
maddesinin ikinci tümcesindeki "Sair kanunların da bu kanuna muhalif
ahkâmı mülgadır." hükmü karşısında yürürlükten kalkmış olması gerekeceği
savını tartışmaya açmaktadır.
Bir yasa kuralının, başka bir yasa kuralıyla açıkça yürürlükten
kaldırıldığının belirtilmesine açık yürürlükten kaldırma (sarih ilga) aynı
konuyu, önceki yasanın yeniden ve değişik biçimde düzenlemesine ise dolaylı
yürürlükten kaldırma(sarihilga)
denilmektedir. Türk Ceza Yasası'nın 590. maddesinin ikinci tümcesinde, 151
sayılı Yasa'nın sözü edilen kuralının kaldırıldığına ya da değiştirildiğine
ilişkin bir açıklık bulunmadığı için açık yürürlükten kaldırma söz konusu
değildir. Aynı konuda dolaylı bir yürürlükten kaldırma olasılığı ise
irdelenmeğe değer görülmektedir.
Dolaylı yürürlükten kaldırma, sonraki kuralın önceki kuralı ancak
uygulama alanı dışına çıkardığı yorumuyla geçerlilik kazandığı durumdur. Türk
Ceza Yasası'nın 590. maddesinin 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci
fıkrasını dolaylı biçimde yürürlükten kaldırdığının varsayılmasına karşın bu
hükmün uygulanması hâla sürüp gidiyorsa, kamu düzenini ciddi boyutlarda bozan
sakıncaların doğabileceğini kabul etmek gerekecektir. Bu durumda, Yasakoyucunun
hiç gecikmeden önlem alması zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Ancak, 1926 yılından
bu yana çok kez değişikliğe uğrayan Türk Ceza Kanunu'nda, 151 sayılı Yasa'ya
ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Buna karşılık, 3008 sayılı İş
Yasası'nın 147. maddesinde doğrudan, 1175 sayılı İş Yasası'nın 110. maddesinde
ise dolaylı olarak 151 sayılı Yasa'nın, bu Yasalara aykırı hükümlerinin yürürlükten
kaldırıldığı belirtilmiştir.
Yine 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesine,5.6.1930günlü, 1687 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle eklenen
aşağıdaki fıkralar da, soruna bir başka yönden açıklık getirmektedir:
"A- Mahkeme bu maddenin tatbikatında. Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 3 üncü maddesine göre, aralarında irtibat mevcut sayılan suçların
dâvalarını birleştirmeksizin tetkik ile hükme rapteder.
B- işten ve matlubattan mütevellit dâvalarda, havzai fahmiye
idaresi müşavir avukatı, amele birliğinde kayıtlı cüzdanlı amelenin kanuni
mümessili olarak, vekâletname ibrazına hacet kalmaksızın mahkemede ameleyi
temsil eder."
İleri sürülen sav doğrultusunda anılan kural yürürlükten
kaldırılmış olsaydı, Yasakoyucunun 1751 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin sonuna
yukarıdaki iki fıkrayı eklemesine, kuşkusuz, gerek kalmayacaktı.
Öte yandan,27.10.1988günlü,
3488 sayılı "Uygulanma İmkânı Kalmamış Olan Kanunların Yürürlükten
Kaldırılması Hakkında Kanun"a ekli listede 151 sayılı yasa yer
almamaktadır. Demek oluyor ki, Yasakoyucunun istenci, itiraz yoluyla iptali
istenen kuralın yürürlükten kalkmış olduğu görüşüyle uyuşmamaktadır.
Soruna, yargı kararları ışığında yaklaşmakta da yarar
görülmektedir. Türk Ceza Yasası'ndan.. beş yıl önce yürürlüğe girmiş 151 sayılı
Yasa ve ilgili kuralı, günümüze dek "Havzai Fahmiye"deki
mahkemelerce, hak ve yükümlülükler doğuracak biçimde, tutarlı ve sürekli olarak
uygulanagelmiş, verilen kararlar, yöntemince Yargıtay'da incelenerek onanmış ya
da bozulmuş, gerektiğinde içtihadı birleştirme kararlarına konu olmuştur. Bu
süreçte, Bartın Asliye Ceza Mahkemesi'nin itiraz yoluna başvurmasına değin,
anılan kuralın, Türk Ceza Yasası'nın 590. maddesiyle yürürlükten kalktığına
ilişkin bir karar ya da işlem görülmemiştir. Bir bakıma bu durum, kuralın
"ilgası" değil, yargısal kararlarla dolaylı biçimde doğrulanması,
başka bir anlatımla yaşatılması ve uygulanmasının sürdürülmesi demektir.
Değişik tarihlerde yargı yerlerince verilen aşağıdaki örnek karar özetleri, bu
kanıyı pekiştirmektedir.
1. Yargıtay'ın 4 Aralık 1929 günlü. Esas: 1, Karar: 5 sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararı:
151 sayılı Yasa'nın diğer maden işçilerine de teşmil edileceğini
kabul eden Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ile, bu Yasa'nın Ereğli Havzai Fahmiyesi
işçilerinden başkasına uygulanamayacağına ilişkin Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin
kararının ortaya çıkardığı anlaşmazlık, Yasa'nın adına ve TBMM'nin 31.1.1340
günlü Yorum Kararına gönderme yapılarak, anılan Yasa'nın yalnız Ereğli ve
Zonguldak Havzai Fahmiyesi'ne ait olduğuna ve hükümlerinin de buradaki işçilere
uygulanacağına karar verilmek suretiyle kesin çözüme bağlanmıştır.
2. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun25.9.1961günlü.
Esas 118 İtiraz, Karar 114 sayılı kararı: "151 sayılı Yasa'nın 7.
maddesine göre kendi kusurundan dolayı açılacak ceza dâvaları Asliye Ceza
Mahkemelerinde görülür."
Buraya kadar yapılan açıklamalar ve alınan yargı kararları 151
sayılı Yasa'nın 7. maddesinin halâ yürürlükte bulunduğunun kanıtlarıdır. Servet
TÜZÜN bu görüşlere katılmamıştır.
B.İTİRAZKONUSU KURALIN
ANAYASA'YAAYKIRILIĞISORUNU
1- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme :
Başvurma kararında yer alan ve itiraz konusu kuralın Anayasa'nın
"Kanun önünde eşitlik" ilkesini belirleyen 10. maddesine aykırı
olduğu yolundaki gerekçede özetle:
Genelde, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme neden olma
suçlarından dolayı yargılanma Asliye Ceza Mahkemelerinin görevlerindendir. Bu
eylemlerin sanıkları suçlarının kanıtlanması durumunda Türk Ceza Yasası'nın
455.maddesine göre cezalandırılırlar. Oysa, Zonguldak ve havalisi maden kömürü
havzasında meydana gelen taksirli ölüme neden olma olaylarına münhasır 151
sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci fıkrası, olayın sanıkları için ayrı
yargılama yöntemini ve yalnızca para cezasını öngörmektedir. Yurdun diğer
yörelerinde de faaliyette bulunan kömür madenlerinde meydana gelen bu tür
eylemlerde ise, içeriğinde hapis cezası da bulunan Türk Ceza Yasası'nın 455.
maddesi uygulanmaktadır. Örneğin, Amasya İli'ndeki Çeltek Kömür Madenlerinde
meydana gelen taksirli ölüme neden olma suçunun faillerine hapis cezası, buna
karşın Zonguldak yöresindeki Amasra Kömür Madenlerinde meydana gelen olayın
faillerine ise, sadece para cezası verilebilmektedir. Bu durumda, yasa önünde
eşitlik ilkesini düzenleyen ve hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamayacağını belirleyen Anayasa'nın 10. maddesi hükmüne aykırılık vardır,
denilmektedir.
Anayasa'nın bu hükmü ile, aynı hukuksal durumda olan kişilerin
aynı kurala bağlı tutulacağını, değişik hukuksal durumda olanların ise değişik
kurallara bağlı tutulmasının bir aykırılık oluşturmayacağı kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin bir çok kararında vurgulandığı gibi, yasa
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına
gelmez. Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce,
felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe
yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez. Bu mutlak yasak, birbirinin
aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların
yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanarak
değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir. Özelliklere, ayrılıklara
dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil, geçerli
kılar. Aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme aykırılık oluşturur.
Anayasa'nın amaçladığı eşitlik, eylemli değil, hukuksal eşitliktir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa'nın öngördüğü eşitlik, çiğnenmiş olmaz. Başka bir anlatımla, kişisel
nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla değişik
uygulamalar yapılamaz. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu
yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar
getirilmesi durumunda, Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu
çıkarılamaz.
O halde, eşitliği bozduğu ileri sürelen kural, haklı bir nedene
dayanmaktaysa ya da kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulmuş ise, bu kuralın
eşitlik ilkesini zedelediğinden söz edilemez.
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının anlam ve öneminin tüm
ağırlığını taşıyan "haklı neden" ve "kamu yararı"
kavramlarına, öğretide, eşitliği bozduğu ileri sürülen sınıflandırma ya da
ayrımın, a) ANLAŞILABİLİR, b) AMAÇLA İLGİLİ, c) MÂKUL VE ÂDİL olması
ölçütleriyle hakuksal biçim ve içerik kazandırılmaktadır. Getirilen düzenleme
herhangi bir biçimde, birbirini tamamlayan, birbirini doğrulayan ve birbirini
güçlendiren bu üç ölçütten birine uymuyorsa, eşitlik ilkesine aykırı bir yön
vardır, denebilir. Çünkü, eşitliği bozduğu ileri sürülen kural, haklı bir
nedene dayanmamakta ya da kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulmamış olmaktadır.
Başlangiçta varolan uyum içindeki bu koşullar, zamanla aralarındaki bağın
çözülmesi halinde de Anayasa kurallarına aykırı hale gelebilirler.
Daha önce de açıklandığı gibi, 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin
ikinci fıkrası, Ereğli ve Zonguldak yöresinde taksir ile dikkatsizlik ve
tedbirsizlik sonucu ölüme neden olma suçlarında sadece para cezası
getirmektedir. 1921 yılında çıkarılmış bulunan bu Yasa, o günlerin koşullarında
işveren karşısında son derece zayıf durumda bulunan maden işçisini korumak
amacını gütmektedir. Ancak, Türk Ceza Yasası'nın kabul edilmesinden ve sosyal
devleti gerçekleştirmek çabaları içinde işçiler yararına çeşitli yasal
düzenlemeler yapılmasından, aynı doğrultuda uluslararası sözleşmelerle
iyileştirme yükümlülüklerinin üstlenilmesinden sonra, bu Yasa'nın 7. maddesinin
ikinci fıkrası, artık Anayasa'ya aykırı bir konuma gelmiştir. Çünkü, günümüzde
sosyal devletin amacı, 151 sayılı Yasa'da öngörülenlerin çok ötesine varmıştır.
Ülkenin Ereğli ve Zonguldak yöresindeki kömür madenleri işletmesi dışında
meydana gelen aynı tür ve yapıdaki eylemlerin sanıkları hakkında Türk Ceza
Yasası'nın 455. ve 159. maddeleri uygulanırken, Ereğli ve Zonguldak yöresindeki
aynı eylemlerin sanıkları için 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci
fıkrasının uygulanması, artık ANLAŞILABİLİR olmaktan çıkmıştır. Ayrıca, bu
kural, bugün için artık gerçekleştirilmek istenen AMAÇLA İLGİLİ de değildir.
Nihayet bu kural, artık MAKUL VE ÂDİL olmaktan da uzaktır.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 10. maddesinin öngördüğü
"yasa önünde eşitlik ilkesi"ne aykırı konuma gelmiş bulunan 151
sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun'un 7.
maddesinin ikinci fıkrasının iptali gerekmektedir.
Servet TÜZÜN bu görüşe katılmamıştır.
2. Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın yasa önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10.
maddesindeki kurala aykırı düşen bir yasa hükmü, "Cumhuriyetin
nitelikleri"ni belirleyen Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti
kavramı karşısında geçerliliğini sürdüremez. Çünkü, Anayasa Mahkemesi'nin
yerleşik kararlarında sık sık vurgulandığı gibi, hukuk devleti, her eylem ve
işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların
üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu
bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlettir. Anayasa'nın 10.
maddesine aykırılığı saptanan 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci fıkrası.
Anayasa Mahkemesi'nin buyurucu ve bağlayıcı hukuk devleti tanımıyla da bağdaşmamaktadır.
Nasıl ki, çıkarılması için kamu yararı bulunmayan bir yasa kuralı,
Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olur ve dâva açıldığında iptali gerekirse,
çıkarıldığı zaman için kamu yararına dayanan bir kuralın, koşulların değişmesi
sonucunda kamu yararını karşılayamaz duruma geldiğinde de iptali gerekir.
Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti
ilkesine de aykırı görülen 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci fıkrasının
iptali gerekmektedir.
Servet TÜZÜN bu görüşe katılmamıştır.
3. Anayasa'nın 5. Maddesi Yönünden İnceleme :
Demokratik, sosyal bir hukuk devletinde, hukuksal yaşam,
Anayasa'ya aykırı kurallardan arındırılmalıdır. Anayasa'nın 5. maddesi uyarınca
"Devletin temel amaç ve görevleri ...; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
Anayasa'nın bu kuralına göre. Devlet, bireyin yaşam savaşını
kolaylaştırmak, insan onuruna yaraşır bir ortam içinde yaşamasını sağlamak
yükümlülüğü altındadır. Sosyal devletin, önde gelen vazgeçilmez niteliği budur.
151 sayılı Yasa'nın, Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik
ilkesine, 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı bulunan itiraz konusu
kuralı, Türk Ceza Yasası dışında ve adalet anlayışıyla uyumsuz bir uygulamanın
sürdürülmesine neden olduğu için Anayasa'nın 5. maddesine de aykırıdır.
Bu nedenle anılan itirazlı kuralın iptali gerekmektedir.
Servet TÜZÜN bu görüşe katılmamıştır.
4. Uygulamada Doğabilecek Boşluk Sorunu :
Anayasa'nın 153. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın53.maddesinde
öngörülen iptal sonrası "kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal
edici mahiyette ..." bir hukuksal boşluk meydana gelmeyeceğinden, iptal
hükmünün yürürlüğe gireceği günün ayrıca belirtilmesine gerek görülmemektedir.
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ :
A- 10.9.1921 günlü, 151 sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden
Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrasının
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline. Servet TÜZÜN'ün "Sözü edilen 151
sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrası 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
590. maddesi ikinci fıkrası ile yürürlükten kalkmış olduğu cihetle konusu
bulunmayan itirazın reddi gerekeceği" yolundaki karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- Konunun niteliği gereği, kararın yürürlüğe girmesi için
Anayasa'nın 153. ve 2949 sayılı Kanun'un 53. maddelerinde öngörülen sürenin
verilmesine gerek olmadığına Yılmaz ALİEFENDİOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
31.10.1991 gününde karar verildi.
Başkanvekili
|
Üye
|
Üye
|
Güven
DİNÇER
|
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Servet
TÜZÜN
|
Üye
|
Üye
|
Üye
|
Mustafa
GÖNÜL
|
Mustafa ŞAHİN
|
İhsan
PEKEL
|
|
|
Üye
|
Selçuk
TÜZÜN
|
Ahmet N. SEZER
|
Erol
CANSEL
|
Üye
|
Üye
|
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Haşim KILIÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
AYRI GEREKÇE
"Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna
Müteallik"10.9.1337günlü, 151
sayılı Yasanın 7. maddesinin itiraz konusu ikinci fıkrasında, "kaza vukuu,
âmil veya mültezimlerin sui idaresinden veya fennen ifası lâzım gelen hususunun
ademi ifasından neşet etmiş ise, tazminattan maada, işbu âmil veya
mültezimlerinden beşyüz liradan beşbin liraya kadar cezayı nakdî alınır."
denilmektedir. Bu fıkraya göre, bir kaza, âmil veya mültezimlerin başka bir
deyişle işi yapanların, (işletmeyi yönetenlerin) kötü yönetiminden ya da teknik
gerekenlerin yerine getirilmemesinden doğmuş ise, tazminattan başka bu âmil
veya mültezimlerinden para cezası alınacaktır (Bu ceza mevcut yasalarla90.000liraya yükselmiştir). Maddede geçen
âmil ya da mültezim işi yapan, işletmenin sahibi kişi veya tüzelkişidir. Âmil
veya mültezimin cezalandırılmasının koşulu, bir kazanın meydana gelmesi, bir
zararın olması ve bu kazanın işletmenin kötü yönetiminden ya da teknik açıdan
yeterli ve gerekli teknolojinin kullanılmamasıdır. Bu unsurlar, kişisel kusura
da bağlı olabilir ya da belirli bir oranda kişiye, başka bir oranda da
işletmeye ya da tümüyle işletmeye ait olabilir. Bu durumda kişisel kusur TCK'na
kurumsal kusur ise, 151 sayılı Yasanın 7. maddesinin itiraz konusu fıkrasına
göre cezalandırmayı gerektirecektir.
Öte yandan TCK'nun 455. maddesi, tedbirsizlik veya dikkatsizlik
veya meslek ve san'atta acemilik veya nizamat ve evamir ve talimata
riayetsizlik ile bir kimsenin ölümüne sebebiyet nedeniyle;459.maddesi ise, aynı nedenlerle bir şahsa
cismen eza verilmesi ya da yaralanmasına sebebiyet verilmesi durumlarında
uygulanacak ve suçluya hapis ve para cezasının verilmesini gerektirecektir. Bu
maddelerin uygulanması tüzelkişiler yönünden hapis cezası verilemeyeceğine göre
sadece kişisel kusur halinde gerçek kişiler yönünden söz konusu olabilecektir.
Böylece kişisel kusura ilişkin sorumluluk TCK'na; kurumsal sorumluluk ise, 151
sayılı Yasaya göre belirlenecektir.
TCK'nun 455. ve459.maddelerinde
sayılan suçun unsurları ile 151 sayılı Yasanın itiraz konusu edilen
fıkrasındaki suçun unsurları ayrıdır. Suçun yasallığı ilkesi, suçun sayılan
unsurlarının da yasayla belirlenmesini gerekli kılar. Bu açıdan, bu maddelerde
sayılan unsurları değiştirmek ya da arttırmak olanaklı değildir.
Yasal unsurları, düzenleme amaçları, öngördükleri cezalar ve
cezanın sujeleri ayrı olan bu iki yasadan daha sonra yürürlüğe giren ve genel
nitelikli bir yasa durumunda bulunan TCK 455. ve459.maddelerinin, 151 sayılı Yasayı yürürlükten kaldırdığı
düşünülemez.
TCK'nun 455. maddesi ile 151 sayılı Yasanın unsurlarının ayrı,
sorumluluk alanlarının başka olması Anayasa'ya aykırılık itirazını yapan
mahkemenin görmekte olduğu davada, 151 sayılı Yasanın 7. maddesi ikinci
fıkrasının uygulanacak kural olup olmadığının incelenmesini gerektirecektir:
Olayda, dava dosyasında mevcut bilirkişi raporundan ve iddianameden
sorumluluğun hem kuruma ve hem de kişilere ilişkin bulunduğu ve bu nedenle
TCK'nun 455. maddesinin ve 151 sayılı Yasanın itiraz konusu fıkrasının
uygulanacak kural durumunda bulunduğu, başvurunun Anayasa'nın 152. maddesine
uygun yapıldığı anlaşılmaktadır.
İtiraz konusu kuralın Anayasa'ya uygun bulunup bulunmadığı
sorununa gelince;10.9.1337sayılı
Yasa, Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna ilişkin bulunmaktadır.
İtiraz konusu fıkra, sadece bu bölgedeki kömür madenlerinde bir kaza meydana
gelmesi durumunda, işletmenin (tüzelkişi ya da gerçek kişi), fıkrada sayılı
unsurlara göre sorumlu bulunması durumunda nakden cezalandırılmasını
öngörmektedir. Halbuki bu bölgenin dışında, aynı koşullarda oluşacak bir başka
kazada bu işletmelerin "âmil ya da mültezimlerine" karşı bir dava
açılmasına ve nakdî ceza verilmesine olanak yoktur. Böylece bölge dışında kalan
başka kömür ocaklarında çalışanlar açısından daha az korunma ve eksik düzenleme
söz konusu olmaktadır. Bu durum, Ereğli kömür bölgesinde çalışanlarla, bu
bölgenin dışındaki kömür ocaklarında çalışanlar açısından Anayasa'nın öngördüğü
eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Kaldıki, itiraz konusu fıkrada
öngörülen nakdi cezanın günümüz koşullarında, caydırıcı etkisi büyük oranda azalmıştır.
Eksik düzenlemeyle oluşan eşitsizlik Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı
düşmekte ve Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen kuralın iptali
gerekmektedir. Bu hükmün iptali, ülkenin bütünü için geçerli, günün koşullarına
uygun bir düzenleme yapılmasına olanak sağlayacaktır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın eşitlik ilkesine
aykırılığı nedeniyle iptali; iptal hükmünün yürürlüğe gireceği zamanın ayrıca
belirlenmesi gerektiği düşünülmektedir.
Üye
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU
KARŞIOY YAZISI
10.9.1337tarihli, 151 sayılı Ereğli
Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun'un 7. maddesinde,
"Havzai Fahmiyede sanayii amelden dolayı kazazade alanlarla vefat
edenlerin varisleri veya amele müfettişliği veyahut İktisat Vekâleti tarafından
tazminat davası ikame olunur. İşbu tazminat davası miktarı kaç kuruştan ibaret
olursa olsun Sulh Hâkimleri hakkındaki kanuna tevfikan sulh mahkemelerince
kabili temyiz almak üzere rüyet olunur." Tazminat miktarı tarafeynden
alelusul müntehap erbabı vukuftan teşekkül edecek heyetin vereceği rapora
istinat eder.
Kaza vukuu âmil veya mültezimlerin sui idaresinden veya fennen
ifası lâzım gelen hususatın ademi ifasından neşet etmiş ise tazminattan maada
işbu âmil veya mültezimlerden beşyüzliradan beş bin liraya kadarcezayı nakdi
alınır."biçiminde hüküm yer almaktadır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme,10.9.1337tarih
ve 151 sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik
Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri
sürerek, iptaline karar verilmesini istemektedir.
İtiraz konusu 10.9.1337 tarihli ve 151 sayılı kanundan sonra
yürürlüğe giren 1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 590.
maddesinde, "1274 tarihli Ceza Kanunu ve zeyilleri ilga edilmiştir. Sair
kanunların da bu kanuna muhalif ahkâmi mülgadır." denildiğine ve sözü
edilen Yasa'nın 7. maddeleri ikinci fıkrasında bazı eylemler suç sayılıp, maddi
ceza hukukuna ilişkin düzenleme yoluna gidildiğine göre, burada önemli olan,
başvuruya konu olan hükmün, yürürlükte olup olmadığının, ön sorun niteliği
taşıdığı kabul edilerek, öncelikle bu hususun incelenip açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir.
Ceza yasaları da, diğer yasalar gibi yürürlüğe girdikleri
tarihten, ilga tarihine kadar yürürlükte kalırlar. Ceza yasaları, ancak bir
yasa hükmü ile yürürlükten kaldırılabilir. Yürürlükten kaldırma ya sarih, ya da
zımni olur. Sonradan yürürlüğe giren bir yasada mevcut açık bir hükümle,
evvelki yasa veya bir yasa hükmü kaldırılmış ise, bu durumda "sarih kaldırma"
vardır. Sonraki yasa ile evvelki yasa hükümleri arasında birbirine aykırılık
mevcut olduğu takdirde, sonraki yasa, bu hususta sarih bir kayıt ihtiva etmese
bile, evvelki yasayı yürürlükten zimni olarak kaldırmış olur. Her iki yasanın
umumî veya hususi" veya birinin umumî diğerinin hususî oluşuna göre,
yürürlükten zimni olarak kaldırma durumunun hal şekli de değişir.
İtiraza konu olan 151 sayılı yasa hususî yasa olup, işbu yasanın
ilgili maddesini değiştirmesi söz konusu olanT.C.K.nun590.
maddesi, sonraki umumî yasada yer aldığına göre, bu maddenin içeriği itibariyle
151 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ikinci fıkrası hükmünü yürürlükten kaldırma
bakımından etkili olup olmıyacağının değerlendirilmesi gerekir.T.C.K.nun590. maddesi ikinci bendinde
aynen, "Sair kanunların da bu kanuna mahalif ahkâmı mülgadır."
denildiğine göre, dava konusu olayın biri umumî, diğeri hususî olan her iki
yasada mevcut hükümler yönünden ele alınıp incelenmesi gerekir.
Bartın C. Başsavcılığınca tanzim olunan iddianame münderecatından,31.5.1990günü Amasra taşkömürü işletmesinde
meydana gelen grizu patlaması sonucu baş işçinin öldüğü ve üçününde yaralandığı
ve adı geçen işletmede görevli iki kişinin bu olayda dikkatsizlik ve
tadbirsizliklerinin saptandığından bahisle işbu kişiler hakkındaT.C.K.nun455. ve 151 sayılı Kanunun 7.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası
açıldığı anlaşılmaktadır. Sanıklar hakkında uygulanması istenen 151 sayılı
Yasa'nın 7. maddesi ikinci fıkrasında maddi ve manevi unsurları tesbit olunan
suçlara konu olan eylemler, daha da geniş kapsamlı biçimdeT.C.K.'nun455.ve 459. maddelerinde
Dikkatsizlik ve Tedbirsizlik nedeni ile ölüme veya yaralanmaya sebebiyet verme
suçları olarak kabul edildiği, her iki yasanın ilgili maddeleri içerdiğinden
anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, dava konusu
eylem, umumî yasa olanT.C.K.'nun455.
ve özel yasa olan 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesi ikinci fıkrasında suç olarak
kabul edildiğine ve ancak her iki yasa hükümleri arasında tesbit olunan cezalar
yönünden gerek nev'i ve gerek miktarlarına ilişkin olarak aykırılık mevcut
olduğuna göre, T.C.K. nun 590. maddesi ikinci bendindeki açık hüküm karşısında,
sonraki yasada iş bu hükmün, evvelki yasa olan 151 sayılı Yasa'nın 7. maddesi ikinci
fıkrasını yürürlükten kaldırmış olduğunun kabulü gerekir.
İtiraz konusu 10.9.1337 Tarihli ve 151 Sayılı Kanun'un 7. maddesi
ikinci fıkrası daha sonra yürürlüğe giren1.3.1926günlü,
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 590. maddesi ikinci bendi hükmü ile yürürlükten
kaldırıldığı cihetle, mahkemece uygulanması söz konusu olmıyan iş bu kanun
maddesi hükmüne ilişkin itirazın reddi gerekir.
Çoğunluğun 10.9.1921 günlü, 151 sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi
Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanunun 7. maddesinin ikinci fıkrasının
Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin görüşüne bu nedenlerle katılmıyorum.
Üye
Servet TÜZÜN