"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ :
Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin başvuru kararının gerekçe bölümü aynen şöyledir:
"Olayda, cezalandırılan şirketin, Türk Ticaret Yasası'na göre kurulmuş bir tüzel kişi olup başkasının eyleminden dolayı ve hem de kendini yeterince savunamamasına karşın, 26.5.1988 günlü, 3445 sayılı Yasa ile 5680 sayılı Basın Yasası'nın 16. maddesine eklenen son ve Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin değişik 8. fıkraları uyarınca sorumlu tutulmuştur.
Gerçekten davada uygulanmış ve uygulanacak olan bu Yasa kuralları şöyle düzenlenmiştir:
5680 sayılı Basın Yasası'nın 16. maddesine 26.5.1988 günlü, 3445 sayılı Yasa'yla eklenen son fıkrada: "Bu kanun ile diğer kanunların basılı eserin sahip veya yayınlatanını cezai veya hukuki bakımdan sorunlu kıldığı hallerde, sahip veya yayınlatan tüzel kişi ise, temsilen bir gerçek kişi gösterilmiş olsa bile, sorumluluk tüzel kişiye aittir" ve Türk Ceza Yasası'nın aynı Yasa ile değiştirilen 481. maddesinin 8. fıkrasında: "Ayrıca mevkute sahibi veya mevkute olmadığı takdirde yayınlatan hak-kanda yirmimilyon liradan yüzmilyon liraya kadar ağır para cezası verilir" denilmektedir.
Basın Yasası'na eklenen bu fıkrada sözü edilen "öbür yasalar"dan birinin de Türk Ceza Yasası olduğunda kuşku yoktur. Nitekim inceleme konusu davada, hakaret eylemine Türk Ceza Yasası'nın 480. maddesi aracılığıyla 481/8. maddesi uygulanmıştır. Bu uygulama ise, Ceza Yargılama Yasası'nın ve Türk Ceza Yasası'nın Anayasal düzeydeki ilkeleriyle çatışma durumundadır.
ilkin, Türk Ceza Yasası'nın 480. maddesindeki hakaret cürmü, sözle ya da yazıyla işlenebilen bir suçtur. Suçun faili olabilecek kimseler ancak ceza yeterliliği bulunan gerçek kişilerdir. Bu suçun tüzel kişi tarafından işlenmesi olanaksızdır. Oysa, yürürlükteki Yasa hükümlerine göre dava konusu olayda tüzelkişi cezalandırılmıştır. Zira, Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin değişik 8. fıkrasına göre basın yoluyla işlenen hakaret suçundan dolayı, ayrıca "mevkute sahibi" yada bu olmadığı takdirde "Yayınlatan" cezalandırılmakta. Basın Yasası'nın 16. maddesinin son fıkrasına göre de , sorumluluk tüzelkişiye ilişkin bulunmaktadır.
İkinci olarak madde, yalnızca haklarında dava açılmadığı için mevkute sahibiyle yayınlatana ceza sorumluluğu getirmeyen Basın Yasası'nın sistemine; bir olay yükleyerek hakaret cürmünde (Türk Ceza Yasası, md. 480) hukuka uygunluk nedenini yok olması ya da var olmakla birlikte sınırının aşılması durumlarında, sanığın isteği üzerine, iddiayı temsil edenin karşı çıkmaya çağrılması nedeniyle yaratılan "karşılıklı yargılama" sonucufailin cezadan kurtulmasını sağlayan "kanıtlama hakkı" kurumunun (md. 481) mevkute sahibi ve yayınlatan iddia makamında temsil edilmediği için, yüzüne; sanık olarak hakkında dava açılmadığı, sorguya çekilmediği, kendisini savunamadığı, sanığın yokluğundayargılamayı öngördüğü ve yasal yollara bizzat başvuramadığı -nitekim olayımızda tüzelkişi olan şirketin yönetim kurulu başkanı ile yardımcısı temyiz yoluna başvurmuşlardır- için Ceza Yargılama Yasası'nın morfolojik yapısına ve temel mantığına (ratio legis)aykırı değil, bununda ötesinde Ana-yasa'nın savunma hakkını ve cezanın kişiselliğini vurgulayan 36. ve 38. maddelerine de aykırıdır. Şöyle ki:
1) Anayasa'nın "hak arama özgürlüğünü" düzenleyen 36. maddesine göre "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir". Buna karşın, mevkute sahibi ya da yayınlatan, kendine hiç savunma hakkı tanınmadığı halde; Basın Yasası'nın 16. maddesine eklenen son fıkrasıyla Türk CezaYasası'nın 481. maddesinin değişik sekizinci fıkrası gereğince cezalandırılmaktadır. Olayımızda bir tüzelkişi olan mevkute sahibi şirket, bu hükümlere göre, savunma hakkı tanınmadan cezalandırılmıştır. Oysa savunma hakkı, ceza yargılamasında susmayı bile hukuka uygun ve sanığı nesne ve yüklem olmaktan çıkarıp yargılamanın öznesi kılan, yargılamanın olmazsa olmaz kuralı sayılan ve bu yüzden de evrensel ve uluslararası nitelikteki bir çok insan haklan bildiri ve sözleşmelerinde yer alan, doğal, hatta kutsal bir haktır. O nedenle de, bu hakka ilişkin düzenlemelere yalnızca yargılama yasalarında değil, anayasal düzeyde korunma sağlanması için, Anayasa'nın hakların korunması ile ilgili hükümleri arasında ve "adil ve hakkaniyete uygun" yargılamayı amaçlayan 36. maddesinde de yer verilmiştir.
2) Anayasa'nın, temel haklan düzenleyen ikinci Kısmı'nın yine hakların korunması ile ilgili hükümleri arasında yer alan 38. maddesinin altıncı fıkrasına göre "Ceza sorumluluğu şahsidir" denilmektedir. Buna göre, bir suç nedeniyle ancak suçun faili cezalandırılabilecek; failin dışındaki kimseler cezalandırılmayacaktır. Çağdaş ceza hukuku kusur ilkesine dayanmaktadır. Buna göre, kusursuz suç ve de kusursuz ceza olmaz (nullum crimen sine culpa, nulla poena sine culpa). Failin sorumlu olabilmesi için, suçun işlenmesine katılması ve suçtan doğan sonuç ile failin davranışı arasında maddi ve psişik nedensellik bağının bulunması zorunludur. Bu koşullar gerçekleşmedikçe toptancı yöntemlerle yargılanarak adalet dağıtmak suretiyle bir kimsecezalandırılamaz.
Oysa, olayda uygulanan 5680 sayılı Yasa'nın 16. maddesinin son ve Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin değişik sekizinci fıkralarına göre cezalandırılan fail, yani mevkutenin sahibi olan tüzelkişi, yazıda yer alan küçük düşürücü olayların gerçek olduğunu kanıtlayamayan bir yazarın, hukuksal deyişle, başkasının eylemi nedeniyle sorumlu tutulmaktadır. Üstelik sorumlu tutulan kişi, çağdaş ceza hukukunda ancak ekonomik suçlarda fail olabilecekleri ileri sürülen bir insan olmamaları nedeniyleyapılan gereği sövme suçunu işlemeleri olanaksız bulunan tüzelkişilerdendir.
Görülüyor ki, sözü edilen maddeler uyarınca, inceleme konusu olayda gazetenin (mevkutenin) sahibi olan Şirket, Anayasa'nın savunma hakkı ve cezaların kişiselliği ilkelerini düzenleyen 36. ve 38. maddelerine aykırı olarak cezalandırılmıştır.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1991/2
Karar Sayısı: 1991/30
Karar Günü: 19.9.1991
R.G. Tarih-Sayı :16.09.1992-21347
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Yargıtay 4. Ceza Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 11.5.1988 günlü, 3445 sayılı Yasa ile değiştirilen 5680 sayılı Basın Yasası'nın 16. maddesinin son fıkrası ile Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasının Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerine aykırılığı deri sürülerek iptali istemidir.
I- OLAY :
"K" ilinde yayımlanan ve "M.B.S." A.Ş.'ne ait "TY." adlı gazetenin 1.5.1989 ile 24.5.1989 günlü sayılarında, yazan belli olmayan yazılarla yakmana hakaret edildiği savıyla hakkında açılan kamu davasında, gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü sanık, ispat hakkını kullanmak istemiş ancak savunmalarını ispatlayamayınca bu kez anonim şirketin temsilcisi hakkında da TCK'nun 481/1. maddesi gereğince cezalandırılması istemi ile ek iddianame ile kamu davası açılmıştır. Yargılama sonunda Asliye Ceza Mahkemesi'nin Türk Ceza Kanunu'nun 481. maddesinin sekizinci fıkrası ve 119. maddeleri gereğince sonuç olarak 30.000.000.- TL ağır para cezası de cezalandırılmaya ilişkin kararının, şirket Başkan Yardımcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 5680 sayılı BasınYasası'nın 16. maddesinin son fıkrası de Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasının Anayasa'nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin altıncı fıkralarına aykırı olduğunu deri sürerek iptalleri için 15.1.1991 gününde itiraz yoluna başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ :
A. İPTALİ İSTENEN YASA KURALLARI :
1. 765 sayılı Türk Ceza Yasası'nın iptali istenen sekizinci fıkrayı da içeren
481. maddesi şöyledir :.
"MADDE 481- (Değişik : 29.11.1960-144/1 md.)
Geçen maddede beyan olunan cürmün faili beraat etmek için isnat ettiği fiilin sıhhatini veya şayi veya mütevatır olduğunu ispat etmek isterse bu iddiası kabul olunmaz.
Ancak isnat edilen fiilin hakikat olduğunu ispat talebi:
1- Tecavüz olunun şahıs bir memur veya kamu hizmeti gören bir kimse olup da 266, 267 ve 288 inci maddelerde beyan olunan haller müstesna olmak üzere isnat olunun fiil icra ettiği memuriyete veya gördüğü kamu hizmetine taallûk eylediği,
2- isnat olunan fiilden dolayı tecavüz olunan şahsın hakkında kovuşturma icrasına başlanmış olduğu,
3- isnat edilen fiilin ispatında kamu yaran bulunduğuna mahkemece karar verildiği,
4- Müşteki ikame ettiği davadan dolayı icra kılınan yargılamayı kendisine isnat olunan fiilin sıhhat ve ademi sıhhatine dahi teşmil etmeyi açık olarak bizzat talep eylediği,
takdirde kabul olunur.
Hakikati maddenin ispatı talebi, müşteki özel bir soruşturma veya yargılama usulüne tabi veya başka bir mercide yargılanması gereken bir kimse olsa dahi, hakaret davasına bakan mahkemece kabul ve tetkik olunur.
İspat talebinin kabulüne karar verilmesini müteakip 15 gün içinde bu talepte ilgili bütün deliller ikame ve varsa vesikaların asıl veya suretleri mahkemeye tevdi olunur.
ikame ve ibraz olunan delil ve vesikalar beş gün içinde mukabil delillerini ikame ve vesikalarım ibraz etmek üzere müştekiye ve Cumhuriyet Savcısına tebliği olunur.
Taraflar bu suretle iddia ve delillerini bildirdikten sonra mahkeme duruşma için en yakın bir gün tayin eder. Zaruret olmadıkça müteakip talikler bir haftayı geçemez.
isnat ispat olunur veya bundan dolayı isnatta bulunan şahıs mahkûm edilirse sanık hakkında dava ve ceza düşer.
(Değişik : 11/5/1988-3445/4 md.) isnat, ispat olunmadığı takdirde faile 480 inci maddede yazılı para cezalan on misli, şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalar yansı oranında artırılarak hükmolunur.
(Değişik : 11/5/1988-3445/4 md.) ayrıca mevkute sahibi veya mevkute olmadığı takdirde yayınlatan hakkında yirmimilyon liradan yüzmilyon liraya kadar ağır para cezası verilir.
Şu kadar ki, bu maddedeki istisnaların uygulanması için tecavüzün aşağıdaki maddede bildirilen cürmü teşkil etmemesi icap eder.
İspat iddiası, yasama organları üyeleri seçimlerinde oy verme gününden önceki 30 gün içinde kabul olunmaz."
2. 5680 sayılı Basın Yasası'nın iptali istenen son fıkrasını da içeren 16. maddesi ise şöyledir:
"MADDE 16- (Değişik : 10/11/1983-2950/5 md.)
Basın yoluyla işlenen suçlardan dolayı ceza sorumluluğu :
1. Mevkutelerle işlenen suçlardan sorumluluk, suçu vücuda getiren yazıyı veya haberi yazan veya resmi veya karikatürü yapan kimse ile beraber bu mevkutenin ilgili sorumlu müdürüne aittir. Ancak, sorumlu müdürler için verilen hürriyeti bağlayıcı cezalar, sürelerine bakılmaksızın para cezasına çevrilerek hükmolunur. Para cezasının hesabında 647 sayılı Cezaların infazı Hakkında Kanun'un 4 üncü maddesinin birinci bendinde belirtilen miktarın aşağı haddi esas alınır. Sorumlu müdürler için emniyet gözetimi altında bulundurma cezası verilmez.
2. Sorumlu müdür, mevkutelerde müstear adla veya imzasız veya remizli imza ile yayınlanan yazı veya haber veya resim veya karikatür sahiplerinin adlarını bildirmek zorunda değildir. Sahibi belli olmayan veya sorumlu müdür tarafından en geç mahkemece yapılacak birinci sorgusu sırasında sahibi doğru şekilde açıklanmayan yazı veya haber veya resim veya karikatüründen dolayı sorumluluk birinci bent hükmüne bakılmaksızın, suçu vücuda geline yazıyı veya haberi yazan veya resmi veya karikatürü yapan kimse gibi, sorumlu müdüre aittir.
3. Sorumlu müdür mevkutenin sahibi tarafından, rızasına aykırı olarak yayınlanan yazı veya haber veya resim veya karikatürden sorumlu değildir. Bu takdirde sorumlu müdür hakkındaki ceza sorumluluğu, yazı veya haber veya resim veya karikatürü yayınlatana aittir.
4. Mevkute tanımına girmeyen basılmış eserlerle' işlenen suçlarda ceza sorumluluğu suçu oluşturan eserin yazan, çevireni veya çizeni ile birlikte yayınlatana aittir. Ancak, yayınlatanlar için verilen hürriyeti bağlayıcı cezalar sürelerine bakılmaksızın para cezasına çevrilerek hükmolunur. Para cezasının hesabında 647 sayılı Cezaların infazı Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci bendinde belirtilen miktarın aşağı haddi esas alınır. Yayınlatanlar için emniyet gözetimi altında bulundurma cezası verilmez.
Mevkute tanımına girmeyen basılı eserin sahibinin belli olmaması halinde sorumluluk, yukarıdaki fıkra hükmüne bakılmaksızın yayınlatana aittir. Eser, yazan,çevireni ve çizeninin bilgi ve izni dışında yayınlandığı takdimde sadece yayınlatan, eseri vücuda getiren gibi sorumluolur.
Yukarıda yazılı kişiler belli olmadığı veya bu kimseler aleyhine Türk Mahkemelerinde dava açılamadığı takdirde sorumluluk, basana, basan da belli olmadığı takdirde satan ve dağıtana aittir.
Sahibinin rızası olmadıkça Türkiye'de yayımlanan yayınlardan aynen yapılacak iktibaslarda sorumluluk, iktibas edene aittir.
Kanunla yasaklanmış herhangi bir dille yayın yapılması halinde, sorumlu müdürlerle yayınlatanlar hakkında bu maddede öngörülen para cezasına çevrilerek hükmedilmeye ve emniyet gözetimi altında bulundurma cezası verilemeyeceğine ilişkin hükümler uygulanmaz.
(Ek : 11/5/1988-3445/6 md.) Bu Kanun ile diğer kanunların basılı eserin sahip veya yayınlatanını cezai veya hukuki bakımdan sorumlu kıldığı hallerde, sahip veya yayınlatan tüzelkişi ise, temsilen bir gerçek kişi gösterilmiş olsa bile sorumluluk tüzelkişiye aittir."
B- DAYANILAN ANAYASA KURALLARI :
1. "MADDE 36.- Herkes , meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
2. "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimse suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve Ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçlan konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir. Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Küvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Necdet DARICIOĞLU Yekta Güngör ÖZDEN, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, ihsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Güven DİNÇER ve Haşim KILIÇ'ın katılmalarıyla 28.2.1991 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ :
A- Sınırlandırma Sorunu :
5680 sayılı Basın Yasası'nın 16. maddesi Basın yoluyla işlenen suçlarda sorumluluğun kimlere ait olacağını düzenlemekte olup maddenin son fıkrası ile Basın Yasası ve diğer yasalarda basılı eserin sahip ve yayınlatanın cezai ya da hukuki bakımdan sorumlu olacağının belirtildiği hallerde basılı eserin sahibi veya yayınlatanın tüzelkişi ise, temsilen gerçek bir kişi göstermiş olsa bile, sorumluluğun bu tüzelkişiye ait olacağı öngörülmüştür.
Tüzelkişilere yapılarına uygun olan para cezası gibi ekonomik cezalar verilebileceği, bunun dışında kalan cezaların örneğin, hürriyeti bağlayıcı cezaların verilmeyeceği gerçeği karşısında; olayda tüzelkişi için yasada öngörülen cezanın ağır para cezası olduğu gözönüne alındığında, bu cezanın tüzelkişinin yapısına uygun olduğu açıktır: Davada Basın Yasası'nın 16. maddesinin son fıkrası, Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrası dolayısıyla uygulanmak durumundadır. Anayasa'ya aykırılık savı, "itiraz" yoluyla ileri sürüldüğünden, başvuran Mahkemenin yetkisi de bakmakta olduğu davada, uygulamak durumunda olduğu yasa kuralıyla sınırlıdır. Bu nedenle Basın Yasası'nın 16. maddesinin son fıkrasının Anayasa'ya uygunluk denetiminin, Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasıyla sınırlı olarak yapılması gerekmiştir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu :
Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasının tümünün, Basın Yasası'nın 16. maddesinin son fıkrasının ise, sınırlama karan uyarınca, Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasıyla sınırlı olarak esastan incelenmesi gerektiğinden itiraz konusu her iki yasa kuralının Anayasa'ya aykırılık sorunları birlikte ele alınacaktır.
1- Anayasa'nın 36. MaddesiYönünden inceleme :
İtiraz yoluna başvuran Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Türk Ceza Yasası'nın 480. maddesindeki hakaret suçunun sözle ya da yazıyla ve ancak gerçek kişilerce işlenebileceğini, çağdaş ceza hukukunda tüzelkişilerin ancak ekonomik suçlan işleyebileceklerini, gerçek kişi olmamaları nedeniyle ve yapılan gereği sövme suçunu işleyemeyeceklerini, olayda cezalandırılan tüzelkişinin davada sanık olarak temsil edilmediğini, sorgu ve savunmasının alınmadığını, kendisine yeterli savunma olanağı verilmedencezalandırılmasına karar verilmesinin, ceza yargılama yasasının morfolojik yapısına ve temel mantığına, dolayısıyle de "adil ve hakkaniyete uygun" yargılamayı amaçlayıp buyuran Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek, itiraz konusu yasa kurallarının iptalini istemiştir.
a- Öğretide ve uygulamada cezaların, tüzelkişilerin temsilcileri olan gerçek kişilere verilebileceği yolundaki yerleşik görüşün, gelişmeler karşısında çağdaş anlayışa uymadığı ve tüzelkişilere yapılarına uygun olmayan hürriyeti bağlayıcı cezalar türünde cezalar değil, ancak, kapatma, geçici süreyle çalışma yasağı ya da para cezası gibi, cezalar verilebileceği, kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin 16.6.1964 günlü, Esas : 1963/104, Karar: 1964/49 sayılı ve 14.2.1989 günlü,Esas : 1988/15, Karar: 1989/9 sayılı kararlarında da tüzelkişilere yapılarına uygun ceza verilmesinin Anayasa'ya aykırılık oluşturmayacağı benimsenmiştir.
b- Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde herkesin geçerli araç ve yollardan faydalanarak yargı yerlerinde davacı ya da davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu öngörülmüştür. "Sav ve savunma hakkı" birbirini tümleyen ve birbirinden ayrılması olanaksız bir kurum niteliğiyle hak arama özgürlüğünün temelidir. Yaşam hakkının karşı öğesi olmaktan ötede, bu hakka işlerlik ve anlam kazandıran önemiyle insanlık yaşamında yadsınmaz bir yeri olan hak arama özgürlüğü, toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri olmakla birlikte bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme uğraşının uygar yöntemidir. Uluslararası hukuk kaynaklarında özgün yeri bulunan, hak arama özgürlüğü, değişik alanlardaki özellikleriyle insan Haklan Evrensel Bildirgesi'nin 6.-12. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu özgürlük de, öbür hak ve özgürlükler gibi, ancak demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun biçimde yasa ile ve geçici olarak sınırlanabilir. Anayasa'ya aykırı olarak, açık ya da üstü kapalı sınırlamalar, hangi yolla yapılırsa yapılsın uygun karşılanamaz, insan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup geliştirmek amacıyla hukuksal olanaktan kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü, hukuk devletinin başlıca ölçütlerinden, demokrasinin en çağdaş gereklerinden, vazgeçilmez koşullarından biridir. Kullanılmasını yöntem, süre ve gerekler yönünden koşullara bağlayarak düzenleme dışında kısıtlama, engelleme ve olumsuz yönde etkileme hoşgörüyle karşılanamaz ve bu doğrultudaki düzenlemeler Anayasa'yla bağdaşamaz.
Dava konusu olayda, ilgili tüzelkişinin iddianamede sanık olarak gösterilmemesi, davanın tüzelkişinin temsilcisinin yokluğunda yürütülüp hüküm konulması sanığın savunma hakkından yoksun kılınmasının sonucudur. Bu hak tanınmayarak yürütülen uygulamanın güven verici ve inandırıcı olması beklenemez. Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrası, yargılama yöntemi ve savunmayla ilgili ayrıntılar düzenleyen bir kural olmamasına karşın yapısı bakımından sanığa kendisinin hiçbir katkısı geçmeden suç oluşturan bir eylem nedeniyle savunma olanağı vermemektedir. Sanığın ilgisine bağlı olmayan bir durumdan, üstelik bu konuda savunmasını almaya gerek duyulmayan ve olanak vermeyen biçimsel yönden var görünmesine karşın gerçekte ve özde savunma ve hak arama yolunu sınırlandırıp kaldıran kural Anayasa'nın 36. maddesine aykırı düşer. Bu nedenle, Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasının iptali gerekir.
2- Anayasa'nın 38. Maddesi Yönünden inceleme :
Anayasa'nın 38. maddesinin altına fıkrasına göre, "ceza sorumluluğu şahsidir." Bu kural, ceza hukukunun temel ilkelerindendir. Evrensel nitelikli olan bu temel ilke, herkesin kendi eyleminden sorumlu olacağı, başka bir anlatımla başkalarının suç oluşturan eylemlerinden dolayı kimsenin cezalandırılmayacağı biçiminde tanımlanabilir.
Anayasa Mahkemesi de, "cezaların kişiselliği" ilkesini bu biçimde anlamış ve pek çok kararında bunu yineleyip vurgulamıştır.
Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin yedinci fıkrasında hakaret suçunu işlediği iddia edilen kişinin ispat hakkını kullanması, ancak isnadı ispat edememesi durumunda kendisine Türk Ceza Yasası'nın 480. maddesi gereğince verilmesi gereken cezanın yansı kadar artırılarak ceza verileceği öngörülmüştür, itiraz konusu Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasında ise, böyledurumlarda hakaret suçu yayın yoluyla işlenmiş ise-"mevkute sahibi, mevkute olmadığı takdirde naşiri hakkında" ayrıca ceza öngörülmüştür. Hakaret ettiği iddia olunan kişilerin anayasal bir hak olan "ispat hakkını" kullanmaları ve isnadı kanıtlayamamalarıdurumunda mevkute sahibi veya yayınlatan ceza tehdidiyle karşı karşıya bırakılmaktadır. Hakaret suçunu işlediği iddia edilen kişinin eyleminden dolayı sorumlu tutulması söz konusu olmayan, ancak sanığın ispat hakkını kullanması yüzünden bu hakkın kullanılması ile hiçbir ilgisi bulunmayan mevkute sahibi veya yayınlatanın cezalandırılması suç ve cezanın kişiselliği ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenlerle mevkute sahibi veya yayınlatan kendi eylemlerinden değil, başkalarının eylemlerinden ceza sorumluluğu altına sokulmaktadır ki, bu biçimdeki bir düzenlemenin cezaların kişiselliği kuralım içeren Anayasa'nın 38. maddesine aykırılığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrası Anayasa'ya aykırıolup, iptali gerekir.
Basın Yasası'nın 16. maddesinin son fıkrasında "Bu kanun ile diğer kanunların basılı eserin sahip ve yayınlatanını cezai veya hukuk bakımından sorumlu bulduğu hallerde, sahip ve yayınlatan tüzelkişi ise temsilen bir gerçek kişi gösterilmiş olsa bile sorumluluk tüzelkişiye aittir." denilmektedir. Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinin sekizinci fıkrasının açık anlatımı karşısında sınırlama karan uyarınca incelenen Basın Yasası'nın, 16. maddesinin son fıkrasının cezaların kişiselliği ilkesini öngören Anayasanın 38. maddesine ve iddia ve savunma hakkını düzenleyen 36. maddesine aykırı olduğu söylenemez.
Açıklanan nedenlerle Basın Yasası'nın 16. maddesinin son fıkrasının iptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ :
1. Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesine 11.5.1988 günlü, 3445 sayılı Yasa'yla eklenen 8. fıkradaki "Ayrıca mevkute sahibi veya mevkute olmadığı takdirde yayınlatan hakkında yirmimilyon liradan yüzmilyon liraya kadar para cezası verilir." kuralının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2. 5680 sayılı Basın Yasası'nın 16. maddesine 11.5.1988 günlü, 3445 sayılı Yasa'yla eklenen son fıkranın;
A. Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesine eklenen yukarıda belirtilen kuralla sınırlı olarak incelenmesine,
B. Sınırlama karan uyarınca incelenen kuralın Anayasa'ya aykırı olmadığından iptal isteminin REDDİNE,
19.9.1991 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör ÖZDEN
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Servet TÜZÜN
Mustafa ŞAHİN
İhsan PEKEL
Selçuk TÜZÜN
Ahmet N. SEZER
Erol CANSEL
Yavuz NAZAROĞLU
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN