"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ :
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 30.11.1990 günlü,
Esas: 1990/714 sayılı itiraz başvurusunun gerekçe bölümü aynen şöyledir:
"DS. Vekili Av. HC. tarafından Üniversitelerarası Kurul
Başkanlığına karşı 3.10.1989 günlü, 1474 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan
davada, Danıştay Sekizinci Dairesince verilen ve davanın reddine ilişkin
bulunan 5.6.1990 günlü, E: 1989/ 1197, K: 1990/653 sayılı karar, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun, 3622 sayılı Kanun'un 16 ncı maddesiyle
değişik 46. maddesinin l inci fıkrası hükmüne dayanılarak davacı vekilince
temyiz edilmiştir.
Danıştay Sekizinci Dairesinin 5.6.1990 günlü, E: 1989/1197, K:
1990/653 sayılı kararının, yürütülmesinin durdurulması istemini de içeren
temyiz dilekçesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun, 3622 sayılı
Kanun'un 17 nci maddesiyle değişik 48 inci maddesinin 5 inci bendi hükmü
uyarınca ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 3619 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi
ile değişik 38 inci maddesinin 1/b bendihükmüne göre görevli Danıştay İdari
Dava Daireleri Genel Kurulu'na gönderilmiştir.
Temyiz isteminde bulunan davacı vekilinin, yürütmenin
durdurulmasına yönelik istemi Danıştay Nöbetçi Dairesince karara bağlandıktan
ve dosya 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3622 sayılı Kanun'un 17
nci maddesiyle değişik 48 inci maddesine göre tekemmül ettirildikten sonra
İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, temyiz istemini incelemek üzere toplanmış;
Danıştay dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilenkararlara karşı
temyiz yolunu açan, buna bağlı olarak incelemeyi yapmakla görevli ve yetkili
yargı yerini belirleyen, temyiz incelemesinin usullerini düzenleyen ve bu
temyiz incelemesi sırasında, davacının temyiz başvurusunda bulunabilme
imkanından başlayarak, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nca aşama aşama
uygulanacak olan yasal kuralların, Anayasa'ya uygun olup olmadıkları re'sen
incelenmiştir.
2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun "Danıştay'ın Görevleri"
ile ilgili 23 üncü maddesinde 3619 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesi ile yapılan
değişiklik sonucunda Danıştay'ın, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da
görülen davalarla ilgili tararlara karşı temyiz istemlerini inceleyerek karara
bağlayacağı; 3619 sayılı Kanun'un 5 inci maddesi ile değişik 25 inci maddesindeilk
derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülen davalarla ilgili nihai kararların,
Danıştay'da temyiz yoluyla incelenip karara bağlanacağı; 2577 saydı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 46 ncı maddesinde, 3622 sayılı Kanun'un 16 ncı
maddesi ile yapılan değişiklikle, Danıştay dava daireleri kararlarının, başka
kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştay'da temyiz edilebileceği; 2575
sayılı Danıştay Kanunu'nun 3619 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi ile değişik 38
inci maddesinin l/b bendi hükmü uyarınca İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun,
İdari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararları,
temyizen inceleyeceği hükme bağlanmaktadır.
İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun, İdari dava dairelerinin ilk
derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyiz yoluyla incelenmesindeki
toplantı biçimi ve toplantı yeter sayısı ile ilgili oluşum kuralları 2575 saydı
Danıştay Kanunu'nun 17 nci maddesine 3619 sayılı Kanun'un l inci maddesiyle
eklenen 4 üncü fıkrasında belirlenmiş; temyiz yolu ve incelemesi ile ilgili
usul kuralları ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46, 48, 49, 50,
51, 52 nci maddelerinde 3622 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle
düzenlenmiştir.
2575 ve 2577 sayılı Kanunlarda, 3619 ve 3622 sayılı Kanunlarla
yapılan değişildik sonucunda, Danıştay Dava Dairelerinin, ilk derece mahkemesi
olarak baktıkları davalarda verdikleri nihai kararlara karşı temyiz yolunu açan
ve bu yolun esas ve usullerini belirleyen kanun hükümlerinin 2709 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Danıştay"kenar başlıklı 155 inci
maddesi ile "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" kenar
başlıklı 141 inci maddesinin son fıkrası hükmüne aykırılıkları aşağıda
incelenmiştir.
2709 sayılı TC. Anayasasının Üçüncü Kısım/Üçüncü Bölümünde Yüksek
Mahkemeler arasında yer verilen Danıştay'la ilgili 155 inci maddenin birinci
fıkrasında "Danıştay, İdari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir
İdari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.
Kanunla gösterilen belli davalara da ilk veson derece mahkemesi olarak
bakar." hükmü yer almış; takibe-den fıkralarda Danıştay'ın görevleri,
Danıştay Üyelerinin, Danıştay Başkanı, Başsavcısı, Başkanvekilleri ve Daire
Başkanlarının seçim usulleri düzenlenmiş, son fıkrasında da Danıştay'ın kuruluşunun,
işleyişinin Başkan, Başsavcı, Başkanvekilleri, Daire Başkanları ile Üyelerinin
niteliklerinin ve seçim usullerinin İdari yargının özelliği, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir.
Anayasa'dakonumuzla ilgili olarak, Danıştay için belirlenen
ilkeleri şöylece sıralayabiliriz.
1- Danıştay Yüksek Mahkemedir.
2- Danıştay İdari mahkemelerce verilen karar ve hükümlerin son
inceleme merciidir.
3- Danıştay kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar.
4- Danıştay'ın kuruluşu, işleyişi ve meslek mensuplarının
nitelikleri ve seçim usulleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına ve İdari Yargının özelliklerine göre yasa ile düzenlenir.
Anayasa'nın 155 inci maddesinden çıkan bu ilkelerden şu sonuçlara
varmak mümkündür.
I- 155 inci maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinden
anlaşılacağı üzere ülkemizde İdari yargı düzeninde genel yetkili mahkemeler
İdare mahkemeleri(*); bu mahkemelerin verdiği karar ve hükümlerin
son inceleme mercii ise Danıştay'dır. Anayasa'nın "son inceleme"
deyimi ile "temyiz yolu ile inceleme"yi ifade ettiği tartışmaya yer
vermeyecek kadar açıktır. Şu halde İdari yargı düzenimizde Danıştay esas
itibariyle temyiz mahkemesidir, tik cümlenin metninden açıkça anlaşılacağı
üzere Danıştay'ın "son inceleme" yani temyiz incelemesi görevi sadece
İdare mahkemelerinden verilen karar ve hükümlerle sınırlıdır. Son inceleme
görevinin İdare mahkemeleri dışındaki yargı yerlerinden verilen kararlara
taşırılması, Anayasa ile belli sınırlar içinde verilen son inceleme görevinin
kapsam olarak genişletilmesi sonucunu doğurur ki, bu durum, Anayasa'ya
aykırılık oluşturur.
II- 155 inci maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesine göre
Danıştay Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi
olarak bakar.
Bu hükmün anlamını ortaya koyabilmek için cümlede yer alan bazı
kavramlara açıklık getirmek gerekmektedir.
a) 155 inci maddenin birinci fıkrasındaki görevler için, yani
İdare mahkemelerinin kararlarını temyiz yolu ile incelemek ve belli davalara
ilk ve son derecede bakmakla, "Danıştay" görevli kılınmıştır. Yine
aynı maddenin ikinci fıkrasında, 1961 Anayasası'nın 140 inci maddesinin ikinci
fıkrasında olduğu gibi, "Danıştay"ın görevlerinden söz edilmektedir.
Anayasa'da sözü edilen "DANIŞTAY", özellikle yargısal işlevini yerine
getirirken nasıl bir kuruluştur' Yapısal özellikleri nelerdir' Bunun cevabını
122 seneden beri süre gelen uygulamada ve bu uygulamaya hem kaynaklık eden, hem
de onu aynen sürdüren kuruluş yasalarında aramak gerekmektedir.
Anayasa'dan önce, 20.1.1982 tarihinde, yürürlüğe girmiş olan ve
Anayasa'nın İdari yargı ile ilgili düzenlemelerine (örneğin 125., 155.
maddeler) kaynak teşkil eden 2575 sayılı Danıştay Kanunu'na göre Danıştay
anayasal ve yasal görevlerini, bünyesinde yer alan organlar vasıtasıyla yerine
getiren yüksek İdare mahkemesi, danışma ve inceleme merciidir. Yargısal
işlevinin yerine getirilmesinde bu organlar daireler ve kurullardır. Dairelerin
kendi aralarında ve dairelerle kurullar arasında ast-üst mahkeme ilişkisi
olmayıp bunların hepsi de yüksek mahkemedir; bunların tümü Danıştay adına ve
ona izafeten karar verirler. Dolayısıyle bunların vermiş olduğu kararların
herbiri birbiri ile eşit hukuki değere ve güce sahiptir; bu kararların her biri
Danıştay kararıdır. Başka bir anlatımla, nasıl ki Anayasa'nın 149 uncu ve 2949
sayılı Yasa'nın 41 inci maddelerinin birinci fıkralarına göre oluşan yüksek
mahkeme yargısal işlevi bakımından Anayasa Mahkemesi ise, Danıştay'da yargısal
karar veren daire ve kurulların her biri de yüksek İdare mahkemesidir,
Danıştay'dır. Aradaki fark, İdari davaların nicelik ve nitelik yönünden çok ve
birbirinden farklı olması ve görülen işlerin uzmanlığı gerektirmesi
nedenleriyle kuruluşta yargı görevi ifa eden birden fazla yüksek mahkemeye yer
verilmiş olmasıdır.
Hatırlamak gerekir ki; Danıştay'ın dairelere ve kurullara
ayrılması ve görevini bunlar eliyle yerine getirmesi kuruluştan beri benimsenen
ve uygulanan bir ilkedir. Örneğin 21.12.1938 günlü 3546 sayılı Danıştay
Kanunu'nun l inci maddesinin ikinci fıkrasında Danıştay'ın üçü İdare ve üçü
dava işlerine bakan altı daireye ayrıldığı; Danıştay'ın görevi başlıklı l l/D
maddesinde Danıştay'ın İdari davaları niyet ve halledeceği belirtildikten sonra
İdare davalarına Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Dava Daireleriyle Dava Daireleri
Genel Kurulunda bakılacağı, bu daireler ve kurulun bağımsız mahkeme niteliğine
ve yetkisine sahip olduğu vurgulanmıştır. Daha sonra yürürlüğe giren 24,12.1964
günlü, 521 sayılı Danıştay Kanunu (5., 29., 32. maddeler) ile 6.1.1992 günlü,
2575 saydı Danıştay Kanunu'nda (5., 13., 23/a, b, 26. maddeler) da aynı ilkeler
benimsenmiş; yasanın deyimi ile karar organları, daireler ve kurullar olarak
herbiri bağımsız yüksek İdare mahkemesi niteliği ile Danıştay adına yargısal
karar vermişlerdir, vermektedirler.
b) 155 inci maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde
Danıştay'ın kanunlarda gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi
olarak bakacağı açıklanmıştır. Cümlede yer alan "ilk ve son derece"
kavramının Fransızca "enpremier et dernier ressort" deyiminden
esinlenilerek kullanıldığı anlaşılmaktadır. Fransızca'da bu deyim (statuer en
premier et dernier ressort sur un litige: Bir davayı ilk ve son derecede kesin
karara bağlamak; La competence en premier et dernier ressort: ilk ve son
derecede "yargılama" yetkisi; jugement en dernier ressort kesin yargı
kararı gibi) mahkemenin yargısal yetkisini ve yetkinin niteliğini belirleyici
bir anlam taşımaktadır. Örneğin Büyük Fransızca Türkçe Sözlük'te (Tahsin Saraç,
Adam Yayınlan, 1976, Sh: 1223) Juger en dernier ressort deyimi için, "salt
yetki ile yargılamak, verdiği karar kesin olmak" anlamı verilmiştir, ilk
ve son derece mahkemesi deyimi, ister Fransızca bir deyimden esinlenerek alınmış
olsun ister tümüyle Türkçe bir kavram olarak kabul edilsin, bir davayı ilk
derecede ve son ve kesin yetki ile görmek anlamını taşımaktadır.
155 inci maddenin ikinci cümlesindeki "DANIŞTAY" ve
"İLK ve SON DERECE MAHKEMESİ" kavramlarının belirtilen anlamlarına
göre, Danıştay dava dairelerinden herhangi birinden ilk derecede verilen bir
kararın, Danıştay içinde bile olsa, bir başka kurulda temyizen incelenmesinin
Anayasa'ya aykırı olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
c) 155 inci maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan "son inceleme" kavramının temyiz incelemesi anlamında
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu kavrama cümlenin anlam ve içeriği dikkate
alındığında başka bir karşılık bulmak mümkün değildir. Belki, daha yumuşak bir
ifade ile yüksekmahkemelerdeki "son inceleme"nin en azından temyiz
incelemesini de kapsadığı söylenebilir. Ancak, Ana-yasa'nın hiçbir maddesinde
temyiz incelemesinin nasıl yapılacağı ve usulü hakkında bir açıklama yoktur.
Konuya yeniden dönmek üzere, önce, son değişiklikle İdari
yargılama usulünde öngörülen temyiz yolu ile inceleme usulünü, konumuzu
ilgilendirdiği ölçüde, kısaca anlatmak gerekecektir:
Danıştay dava daireleri ile İdare ve vergi mahkemelerinin nihai
kararları, tebliğ tarihin izleyen otuz gün içinde, Danıştay'da temyiz
edilebilir (İYUK m. 46). 49 uncu maddeye göre temyiz incelemesi sonunda
Danıştay yasada belirtilen sebepler mevcut ise incelediği kararı bozar; kararın
bozulması halinde mahkeme dosyayı inceler ve yeniden karar verir. Bu noktadan
itibaren yasa;İdare mahkemeleri ile birinci derecede karar veren ve kararı
ilgili kurulda temyizen incelenip bozulan Danıştay dava dairesi hakkında
birbirinden farklı ve çelişkili bir düzenleme getirmiştir: İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 49/4 üncü maddesine göre İdare mahkemesi bozmaya uymayarak
eski kararında ısrar edebilir. Israr kararının ilgili tarafından temyizi
halinde, dava, konusuna göre Danıştay İdari ve Vergi Dava Daireleri Genel
Kurulu'nca incelenir. Aynı maddenin 6 ncı fıkrasında ise Danıştay'ın ilk derecemahkemesi
olarak baktığı davaların temyizen incelenmesinde de bu maddenin dördüncü
fıkrası hariç diğer fıkralar kıyasen uygulanacağı açıklanmıştır. Daha açık bir
anlatımla Danıştay dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak baktığı
davaların temyizenincelenmesinde ilgili kurulun bozma kararı vermesi halinde
kararı bozulan dairenin ısrar hakkı elinden alınmıştır. Bu düzenlemeden ortaya
çıkan hukuki sonuçlar şunlardır:
1- Temyiz yolu ile inceleme kurumu öncelikle birinci derece
mahkemesi, temyiz mahkemesi, başka bir deyimle alt mahkeme-üst mahkeme
ilişkilerini gerektirir. Eğer bir Danıştay dava dairesinin ilk derecede verdiği
bir karar bir başka kurulda temyiz yolu ile incelenebiliyorsa Danıştay'ın o
dairesi alt mahkeme, temyiz incelemesi yapan kurul daüst mahkeme durumundadır.
Oysa, yukarda II/a bölümünde açıklamaya çalıştığımız gibi Danıştay'ın yargı
kararı veren daireleri ve kurulları arasında ast-üst mahkeme ilişkisi
bulunmadığı gibi, bunların herbiri Türk Milleti Adına yüksek İdare mahkemesi olarakkarar
verirler. Bunun sonucu olarak da ilk derecede karar veren Danıştay dava
dairesinin kararı başka bir yargı yerinde temyiz yolu ile incelenemez.
2- 49 uncu maddenin altıncı fıkrası, kararı bozulan Danıştay dava
dairesine ısrar hakkı tanımamış, bu maddenin diğer fıkralarının kıyasen
uygulanacağını belirtmekle beraber bozma kararından sonra ilgili dava
dairesinin ne yünde karar vereceği konusunda ne fıkranın kendi içinde, ne de
maddenin gönderme yapılan diğer fıkralarında herhangi bir açıklama yapılmamıştır.
Danıştay dava dairesine ısrar hakkı vermeyen hükmün karşıt anlamından kararı
bozulan dava dairesinin bu karara uymak zorunda olduğu gibi bir sonuca
varılmaktadır, tik derece mahkemesi olarak kararı bozulan İdare mahkemelerine
ısrar hakkı tanınan bir yargı düzeninde bu durum, her biri yüksek İdare
mahkemesi olan Danıştay dava dairelerinin, bırakınız yüksek mahkeme sıfatını,
mahkeme sıfatını dahi tartışmalı hale getirmektedir. Kuşkusuz bu çelişkili
durum İdari yargılama usulünün doğasına aykırı ve yapay olarak getirilmiş olan
bir düzenlemenin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Danıştay dava
dairesinin ısrarı ve ısrar kararının temyizi halinde bu isteği inceleyecek
yargısal bir mercii bulunmamaktadır.
Kararı bozulan Danıştay dava dairesinin ısrar hakkını açıkça
ortadan kaldıran yasanın Adalet Komisyonu raporunda yer alan "ısrar"
hakkına ilişkin görüşleri 49 uncu maddenin gerekçesinden, yorumsuz olarak,
aynen sunuyoruz :
"2577 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrası,
temyiz incelemesi sonunda maddi vakıalar hakkında edinilen bilgi yeterli
görülürse veya uyuşmazlık sadece hukuki noktalara ilişkin ise karar bozulmakla
beraber işin esası hakkında da karar verilmesini amirdir.
Bu fıkranın uygulamasında, Danıştay dosyanın incelenmesi sırasında,
maddi vak'alar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya uyuşmazlık sadece
hukuki noktalara ilişkin ise kararı bozmakla beraber işin esasını karara
bağlamaktadır. Bu durumda, mahkemeye maddenin (4) numaralı fıkrası ile tanınmış
olan Danıştay'ın bozmakararına uymayarak eski kararında ısrar edebilme hakkı
fiilen ortadan kalkmış olmaktadır. Halbuki, yargılama hukukunda esas olan
kararı veren mahkemeden başka mahkeme veya dairede incelenme imkanının
tanınması suretiyle adli hataların önlenmesidir. Bu sebeple, dairenin bozma
kararına mahkemenin ısrar edebilmesine işlerlik kazandırmak amacıyla Tasarının
çerçeve 19 uncu maddesiyle değiştirilen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 49 uncu maddesinin (2) numaralı, bu fıkrada yapılan değişikliğin
tabiisonucu olarak (3) numaralı, Tasarının çerçeve 2 nci maddesinde yapılan
değişiklik sebebiyle de (6) numaralı fıkralarında gerekli değişiklikler
yapılmıştır." (Dönem: 18, Yasama Yılı : 3, TBMM S. Sayısı: 120'ye 1. Ek,
Adalet Komisyonunun 18.1.1990 günlü, E:1/415, K: 16 sayılı kararı, Sh: 3)
III- 155 inci maddenin son fıkrası hükmü Danıştay'ın kuruluşunun
işleyişinin, meslek mensuplarının niteliklerinin ve seçim usullerinin yasa ile
düzenlenmesinde mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esasları yanında
"İDARİ YARGININ ÖZELLİĞİ"nin de gözönünde bulundurulmasını
buyurmuştur.
a) İdari yargının bazı özelliklerini kısaca ve satır başlan ile
belirtmeden önce, özel hukuk işlemi ile kamu hukuku işlemlerinin ve bunlara
bağlı olarak oluşan İdari yargının işlevi ile özel hukuk alanındaki yargı
işlevinin niteliklerine ve farklılıklarına değinmek gerekecektir. Çünkü bunlar
İdari yargının özelliklerinin belirleyici unsurlarıdır.
Özel hukuk alanındaki yargı işlevinin konusu ve amacı ile
boyutlarını belirleyen, özel hukukda kural olarak eşit iradelerin söz konusu
olması ve kamu düzenine ilişkin yönlerin sınırlı sayıda bulunmasıdır. Özel
hukuk alanındaki hukuki işlemlerin kurucu unsurları arasında "ehil
irade" ile "mümkün ve meşru konu"dan başka aranan ve uyuşmazlık
durumunda yargı yoluyla belirlenecek başka bir husus yoktur. Şekil kamu düzeni
ile ilişkisi oranında aranır. Sebep-maksat ise, kamu düzeni ile doğrudan
bağlantılı olmadığı sürece özel hukuk işlemini-ilişkisini etkileyen, yargı yolu
ile araştırılacak bir unsurdeğildir.
Kamu hukuku alanında, ehil iradenin karşılığı olan
"yetki" ise yasal bir unsurdur. Özel hukuk alanında "ehil
irade", "mümkün ve meşru" her konuda tasarrufta bulunabilir;
kamu hukuku alanında ise yetki, ancak yasanın ya da yasaya dayanan düzenleyici
tasarrufun saptadığı makam tarafından, verildiği konu için ve belirlenmiş
usullere uygun olarak kullanılabilir. Yine kamu hukukunda "şekil ve
usul" ve "sebep" unsurları önceden bellidir; sebebi yasada
belirtilmemiş işlemlerde İdari makamın yetkisini hizmet gereklerine ve kamu
yararına uygun biçimde kullanması gerekir. Kamu hukukunda maksat unsuru daima
"kamu yaran"dır. Yetki kamu yaran amacı dışında kullanılamaz.
Genelleştirilerek söylemek gerekirse İdari işlemlerin unsurları hukuki metinlerle
genellikleönceden belirlenmiş ve İdari işlemlerin amacı daima kamu yaran olduğu
(başka bir anlatımla İdare kamu yaran dışında kişisel, siyasi, felsefi, dini
vs. amaçlarla işlem yapamayacağı) için İdarenin her türlü işlemlerinde bu
kurallara uygun hareket etmesi gerekir. Bu nedenle İdari yargıda ağırlıklı
olarak yer alan iptal davalarının amacı, hukuka uygunluğun sağlanmasıdır ve
İdari yargının işlevi İdari işlemleri yargısal yolla denetleyerek İdarenin
hukuk alanında yaptığı ihlalleri saptamak ve gidermek İdareyi hukuk alanı
içinde tutmaktır.
Toplumun ekonomik, kültürel ve siyasal yönlerden gelişmesi ve
değişmesi; teknolojinin artan biçimde günlük yaşama girmesi; bireysel hakların
giderek ön plana çıkması İdarenin görev ve sorumluluklarını da artırmış;
İdarenin bu gelişmeye ayak uydurabilmesi için dinamik bir yapıya kavuşması,
karar, işlem ve eylemlerinde süratli, eşit ve ölçülü davranması, güvenilir ve
kararlı olması gereği ortaya çıkmıştır. Bu arada İdarenin takdir yetkisi de
doğal olarak artmıştır.
Kamu hukuku işlemlerinin, bu arada İdari işlemlerin, yukarıda
açıklanan hukuki yapılan, öte yandan yüklendiği görevlerin İdarede bulunmasını
gerekli kılan nitelik ve özellikleri doğal olarak İdari yargıya da yansımış ve
onu diğer yargı düzenlerinden farklı bir yapıya kavuşturmuştur. Örneğin İdari
yargıda mahkemelerin gerektiğinde tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı
kalmayarak re'sen araştırma yapma yetkisi doğrudan iptal davalarının amacı
(hukuka uygunluk denetimi) ile ilgilidir, iptal davası açılmış olmasının davakonusu
işlemin yürütülmesini etkilememesi ve iptal davası ile temyiz istemi süresinin
çok kısa tutulması, böylece İdari işlemlerin uzun süre dava tehdidi altında
bırakılmaması "İdarede ve işlemlerinde istikrar" ilkesi ile çok
yakından ilgili olduğu gibi İdareye güveni sağlama amacını da gütmektedir.
Şüphesiz "istikrar" ve "güvenilirlik" ilkeleri iptal
davalarının süratle incelenip sonuçlandırılması da zorunlu kılar. Çünkü bir çok
hallerde iptal kararlarının uygulanması üçüncü kişileri ilgilendiren ya da
onların sübjektif haklarını ihlal edebilecek yeni İdari işlemlerin yapılmasını
gerektirebilir. Örneğin bir atama, emekliye sevk işleminin iptali kararının
uygulanması, yani atanan ya da emekliye sevk edilen kişinin eski görev yerine
atanması, o kadroyu halenişgal eden kişinin başka bir göreve verilmesini,
giderek üçüncü kişilerin de görev yerlerinin değişmesini zorunlu kılabilir. Bir
imar planının iptali kararının uygulanması, beldede, yine çok sayıda kişiyi
doğrudan veya dolaylı ilgilendiren yeni düzenlemeleri gerektirebilir. Bu
nedenle iptal davalarının kısa sürede açılması kadar, kısa sürede incelenerek
karara bağlanması "İDARİ YARGININ ÖZELLİĞİ"nin zorunlu bir sonucudur.
b) Bu noktada yeni düzenleme ile, yani Danıştay dava dairelerinin
birinci derecede inceledikleri davalarda verdikleri yürütmenin durdurulması
kararma karşı itiraz, iptal kararlarına karşı temyiz yolu ile, konusuna göre,
İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na veya Vergi Dava Daireleri Genel
Kurullarına başvurma olanağı tanınmış olmasının Danıştay'a getirdiği iş yükünü
belirlemek gerekir.
1- İdari Dava Dairelerinde son üç yılda ilk derecede açılan dava
sayısı aşağıda gösterilmiştir.
DAİRESİ
|
1988
|
1989
|
1990(*)
|
5.
DAİRE
|
484
|
571
|
725
|
6.
DAİRE
A
|
65
|
28
|
64
|
8.
DAİRE
|
156
|
341
|
345
|
10.DAİRE
|
148
|
107
|
397
|
İ.D.D.
GEN. KUR.
|
145
|
450
|
678
|
TOPLAM
|
997
|
1497
|
2209
|
2- 2575 sayıIı Danıştay Kanunu'nun 24 üncü maddesine göre;
Danıştay ilk derece mahkemesi olarak :
- Bakanlar Kurulu Kararlarına,
- Müşterek Kararnamelere,
- Başbakanca alınan kararlara,
- Bakanlıkların düzenleyici işlemleri ile kamu kuruluşları veya
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında
uygulanacak düzenleyici işlemlere,
- Danıştay İdari dairelerince veya İdari işler Kurulu'nca verilen
kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemlere,
- Birden çok İdare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren
işlere,
- Yabancı ülkelerde görevli makamlarca alınan kararlara,
- Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararlarına,
- Yükseköğretim Kurulu, Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci
Seçme ve Yerleştirme Merkezi, Üniversitelerarası Kurul kararlarına,
- Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme
taleplerinin reddine ilişkin işlemlere,
Karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile imtiyaz
sözleşmelerinden doğan İdari davaları çözümler,
- Danıştay, belediyeler ile il özel İdarelerinin seçimle gelen
organlarının organlık sıfatlarını kaybetmeleri hakkındaki istemleri inceler ve
karara bağlar.
3- Konuların incelenmesinden anlaşılacağı üzere Danıştay'da ilk
derecede görülecek davalar, bir kısmı düzenleyici nitelikte olmak üzere, önemli
ve büyük davalardır; herbirinin üzerinde ayrıntılı ve titiz bir biçimde
çalışmak gerekir. Süratli ve sağlıklı bir sonuca ulaşmak için, örneğin memur
hukuku ile ilgilibir tüzüğe karşı açılacak bir davada memur hukukunu ve
mevzuatını bir bütün olarak bilmek zorunludur. Yükseköğretim Kurulu,
Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi,
Üniversitelerarası Kurul kararlarına karşı açılan davaları süratle
sonuçlandırmanın ilk şartı, yönetmelikleri ve ilke kararları dahil,
yükseköğrenim mevzuatına bütünüyle hâkim olmaktır, İdarenin çok çeşitli
alanlarda görevli olmasına bağlı olarak çok çeşitli ve değişik kararlar alması
ve işlemler yapması İdarede olduğu kadar bu kararlara karşı açılacak davalarda
son merci olan Danıştay'da da uzmanlaşmayı gerekli kılmaktadır. Şimdiye kadar
yürürlüğe konulmuş olan Danıştay'la ilgili kanunlarda bu husus gözönünde
tutulmuş, belli konularla ilgili davalar belli dairelereverilmek suretiyle
Danıştay'ın görevlerinin uzmanlık esasına göre paylaşılması ve yürütülmesi
sağlanmıştır.
4- Öte yandan yurttaşlarımızın dava yollarım sonuna kadar izleme
yönündeki eğilimleri ile İdarenin kaybettiği davaların hemen hemen tümünde
kanun yollarına başvurma zorunluluğu ya da geleneği gözönüne alındığında
birinci derecede incelenip karara bağlanan davaların çoğunda temyiz yoluna
başvurulacağını söylemek abartma sayılmamalıdır.
Tüm bu olgular ve değerlendirmeler birlikte ele alındığında,
örneğin 1990 senesinde Danıştay'ın İdari dava dairelerine ilk derecede açılmış
2209 adet dava için verilecek kararlardan çok büyük bir kısmının İdari Dava
Daireleri Genel Kurulu'nda temyizen inceleneceği sonucuna varılmaktadır.
Danıştay Kanunu'nun 17 nci maddesine 3619 sayılı Kanun'la eklenen
fıkra uyarınca İdari ve Vergi Dava Dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak
verdikleri kararların temyiz veya itiraz yoluyla incelenmesinde, bu dairelerde
bükme müessir olacak hukuki işlemlerin yapıldığı toplantıda bulunmuşveya karara
katılmış olanlar Kurul'da bulunamayacaklardır. işin uzmanlarının temyiz
incelemesine katılamamaları ve Kurul'da daire görevine giren konularda yetişmiş
yeterli sayıda tetkik hâkimi bulunmaması (şu anda genel kurulda bir tetkik
hâkimi vardır) vebu açığın kısa sürede giderilmesinin olanaksız olması (şu anda
Danıştay'da 94 adet tetkik hâkimi açığı vardır) karşısında genel kuruldaki
temyiz incelemesinin uzun zaman alacağı ve ilk derecede verilen kararların temyizen
incelenebilmesi için Kurul'un haftada en az iki-üç kez toplanmak zorunda
kalacağı, bu durumun dairelerin çalışma düzenlerini de doğrudan doğruya
etkileyeceği açıktır. Başka bir anlatımla, dava daireleri mensuplarının, İdari
Dava Daireleri Genel Kurulu'ndaki temyiz incelemesine katılmaları nedeniyle,
asli görevlerini (İdare mahkemelerinden birinci derecede verilen kararları
temyiz yolu ile incelemek ve ilk derecede Danıştay'da açılıp görevine giren
davaları karara bağlamak) yerine getirmek için yeterli zamanı bulamayacaklar,
halen iki-üç senelik birikimlerle görev yapan dairelerin dosya birikimleri daha
da artacaktır. Özetle ve kesin bir ifade ile son düzenleme Danıştay'daki yargı
faaliyetini büyük ölçüde aksatacaktır, İdari yargıdaki bu gecikme ve aksama
İdareye de yansıyacak, bir İdari işleme karşı açılan iptal davası ancak,
ortalama olarak, 5-6 sene gibi uzunca bir sürede sonuçlanabilecektir. Bu süre
sonunda verilen iptal kararlarının, başka bir deyimle geç ve güç gelen adaletin
ilgilileri ne dereceye kadar tatmin edebileceği tartışması bir yana bunların
seneler sonra infazının İdarede yeni sorunlar yaratması, iptal edilen işlemden
önceki hukuki durumun sağlanması için alınan kararların yeni hak ihlâllerine
yol açması kaçınılmazdır. Hemen belirtmek gerekir ki, aslında bazı iptal
kararlarının uygulanması her zaman az veya çok yeni sorunlara yol açar; ancak
işlemin yapıldığı tarih ile iptal kararının uygulanması arasındaki sürenin
uzaması bu sorunları nicelik ve nitelik olarak artırır; boyutlarını genişletir.
Bu sorunu sadece bir yargısal işleyiş sorunu olarak ele almak
mümkün değildir; açıklamaya çalıştığımız nedenlerle, ortaya çıkan durum
"İdarede ve işlemlerinde istikrar", "güvenilir İdare"
ilkeleriyle çatıştığı için İdari yargının özelliklerine aykırı düşmekte ve
anayasal bir sorun niteliğide kazanmaktadır.
c) Anayasa'nın 141 inci maddesinin son fıkrasında, davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevi olarak
belirtilmiştir. Böylece davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılması
anayasal bir ilke olarak da karşımıza çıkmaktadır. Yargı organları kadar,
yasakoyucu da yargının kuruluş ve işleyişine ilişkin yasaları hazırlarken bu
ilkeye uymak, gereksiz yere yargılamanın uzamasına neden olacak düzenlemelerden
kaçınmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi'nin 20.1.1986 günlü, 2 sayılı kararında
(16 Nisan 1986 günlü, 19080 sayılı RG.) da belirtildiği gibi "Anayasada
bütün mahkeme kararlarının bir ayrım gözetilmeksizin üst mahkemeden geçmesini
(temyiz yolu ile incelemede ilk mahkeme-üst mahkeme ilişkisinin bulunması
gereği karşısında yüksek mahkeme pek haklı olarak üst mahkeme deyimini
kullanıyor) zorunlu kılan bir hüküm mevcut bulunmamaktadır. Esasen yargı
denetiminde sonsuzluk hiçbir zaman söz konusu olamaz; bir yerde kesilmesi gerekir.
Kimi kanunlarda kanun yollan gereklere göre düzenlenmiş ve kimi kararların
kesin olduğu belirtilmiştir."
Herbiri yüksek İdare mahkemesi olarak görev yapan Danıştay Dava
Daireleri'nin kararlarına karşı temyiz yolunu açmak ve sistem içinde zorunlu
nedenlere dayansa da, daireleri ısrar hakkından yoksun bırakmak yüksek mahkeme
hâkimlerine güvensizliğin bir ifadesidir. Danıştay'a bu güvensizliğin, bugüne
kadarki uygulaması içinde, haklı hiçbir nedeni bulunmamaktadır.
d) iptalini istemiş olduğumuz hükümler, Danıştay Kanunu'nda ve
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda yapılan değişikliklerin amacı ile de
bağdaşmamaktadır, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun Adalet Komisyonu raporundan
(Dönem : 18, Yasama Yılı : 2, S. Sayısı 120) alınan aşağıdaki cümleler ve
bunlara uygun düzenlemeler yasanın İdari davaların bir an önce
sonuçlandırılmasını ve İdari istikran sağlamayı hedef aldığını açıkça
göstermektedir:
"Bu tasarı, ... İdari Yargılama Usulü Kanununun davaların
uzun zaman sürüncemede kalmasına ve hemen yürütülmesi lüzumlu bulunan İdari
işlemlerin askıda tutulmasına sebep olan hükümlerin değiştirilmesi amacıyla
hazırlanmıştır." (Sh. 1)
Kanunun 10 uncu maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan "...
ibare, uyuşmazlıkların bir an önce sonuçlanmasını ve İdarede istikran sağlama^
amacıyla metinden çıkarılmıştır." (Sh.2)
"Maddenin 46/2 nci fıkrasında da, birinci fıkraya paralel
düzenleme yapılmakta, altmış günlük temyiz süresi, davaların bir an önce kesin
sonuca bağlanması ve İdari istikrarın sağlanması, işlerin süratlendirilmesi
amacıyla otuz güne indirilmektedir." (Sh. 5)
Oysa iptalini istediğimiz hükümlerin öngördüğü yeni usulün, yani
Danıştay dava dairelerinden ilk derecede verilen kararlara karşı temyiz yoluna
başvurulabilme-sinin, Danıştay'a getireceği iş yükü ve bunun Danıştay dava
dairelerinin çalışmasına yapacağı olumsuz etkiler tam tersi sonucu doğuracak,
işlerin süratlenmesine değil aksamasına ve giderek durmasına neden olacaktır.
Hukuki tasarrufların tüm unsurlarım taşıyan yasaların yargısal
denetiminde, Anayasa Mahkemesi'nin amaç (maksat) unsuru üzerinde de duracağı ve
Anayasa'ya aykırılığı saptadığında bunu itiraz edilen yasanın iptal sebebi
sayacağı açıktır. Nitekim, Anayasa'nın bu yolda denetim yaptığım gösteren
kararları mevcuttur. III-c bölümünde kendisinden alıntı yaptığımız karara esas
olan davada Kütahya iş Mahkemesi 1086 say ıh Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun 423 üncü maddesinin 3156 sayılı Yasa ile değişik ikinci fıkrasındaki
"Miktar veya Değeri yüzbin lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına
ilişkin nihai kararlar kesindir." hükmünün iptalini istemiş; Yüksek
Mahkeme itirazı reddetmekle birlikte kararında "itiraz konusu kuralla,
DAVALARIN SÜRATLENDİRİLMESİ VE YARGITAY'IN YÜKÜNÜN BİR ÖLÇÜDE AZALTILMASI
AMAÇLANMIŞTIR; YAPILAN SINIRLAMA KAMU YARARINA YÖNELiK BULUNMAKTADIR." ve
"... kimi kanunlarda kanun yolları GEREKLERE göre düzenlenmiş ve kimi
kararların kesin olduğu belirtilmiştir." gerekçeleri ile yasayı amaç
(maksat) unsuru yönünden denetlemiş ve değerlendirmiştir.
Danıştay'ın bir dava dairesinden, yani bir yüksek İdare
mahkemesinden, son derecede verilen bir kararın (Anayasa'nın 155 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve bunların temyiz edilebilmelerine
olanak tanımayan hüküm bir an için ihmal edilse bile) temyizen İdari Dava
Daireleri Genel Kurulları'nda görüşülmesinde, yukarıdave III-b bölümünde
açıkladığımız nedenlerle, hiçbir kamusal yarardan ve buna bağlı olarak da
yapılan düzenlemenin amaç unsuru yönünden Anayasa'ya uygunluğundan söz
edilemez.
Yapılan değişiklik yasalaşmadan önce kamuoyu önünde yapılan
değerlendirmelerde, bazı çevreler söz konusu temyiz hakkının hak arama
hürriyetini genişlettiğini savunmuşlar ve konuyu Anayasa'nın "Hak arama
hürriyeti"ni düzenleyen 36 ncı maddesi ile olumlu yönden ilgilendirmek
istemişlerdir. 36 ncı madde salt bu yönden değerlendirildiğinde,nihai kararlara
karşı başvuru yollarını artırdıkça hak arama hürriyetinin genişleyeceği gibi
bir sonuca ulaşılır. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin de, yukarıda değinilen
kararında benimsediği gibi yargı denetiminde sonsuzluk söz konusu
olamayacağından bunu biryerde kesmek ve kanun yollarını GEREKLERE göre
düzenlemek zorunludur. Bu çerçevede bazı yargı kararlarını, kanun yollarına
başvuru yollarım açmadan, kesin olarak nitelendirmek de mümkündür. Nitekim
Anayasa bunu kendi içinde yapmış, 155 inci maddenin birincifıkrasında
Danıştay'ı kanunla gösterilen belli davalarda, ilk ve son derece mahkemesi
olarak görevlendirmek suretiyle bu davalarda verdiği kararların kesin olduğunu
vurgulamıştır. Bu hükmün 155 inci maddede yer almaması ve konunun salt hak
arama hürriyeti, hizmetin gerekleri ve yasanın amaç unsuru açısından
incelenmesi halinde dahi, itiraz konusu hükümleri Anayasa ile bağdaştırmak
olanağı yoktur. Kısaca, konunun uzmanı kıdemli yüksek yargıçlardan oluşan bir üst
mahkeme kararının, bu mahkemeye ısrar hakkıvermeden, sayıca daha geniş ancak
konunun uzmanı olmayan bir kurulda incelenmesini sağlamak hangi kamu yararını
getirecektir' Üstelik bu incelemenin bedeli, o yargı düzenindeki tüm işleri
olumsuz yönde doğrudan veya dolaylı olarak etkilemek; düzenli çalışmasını
yavaşlatmak ve durma noktasına kadar getirmek olursa(*). . .
IV- Anayasa, 155 inci maddesinde, Danıştay'ın kuruluş ve işleyişin
yasa ile düzenlenmesinde İdari yargının özelliklerinin de gözönünde bulundurulacağını
buyurduğuna göre, İdari yargı sistemini aldığımız Fransa'daki durumu kısaca
incelemek gerekli ve yararlıdır. Çünkü halen her iki ülkedeki İdari yargı
düzeninin ve bu düzenin en üstünde yer alan DANIŞTAY VE CONSEİL D'ETAT'nın
yapısı, kuruluşu ve işleyişi ile bu kurumların İdari yargıda uyguladığı ilkeler
arasında, temelde, büyük benzerlikler vardır. Bu bakımdan CONSEİL D'ETAT'daki
uygulama İDARİ YARGININ ÖZELLİKLERİNE ışık tutacak bir nitelik taşımaktadır.
CONSEİL D'ETAT beşi İdari, biri yargı dairesi (section du
contentieux) olmak üzere altı daireye; yargı dairesi de on alt bölüme (sous
section) ayrılmıştır. Bunun dışında dava dairesi kurulu (assemblee du
contentieux) olarak tercüme edebileceğimiz ve yargısal işlevi bulunan bir kurul
mevcuttur, İdari davalar kural olarak Sous Section'larda,özellikle bunların
ikisinin veya üçünün birlikte oluşturduğu Sous Section reunieslerde görüşülüp
karara bağlanır. Danıştay Başkanının (vice presedent du Conseil D'Etat), dava
dairesi başkanının, davanın incelenmekte olduğu alt bölümün (Sous section veya
sous sections reunies) veya bunun başkanının veya kanun sözcüsünün isteği
halinde dava dosyası dava dairesine veya dava dairesi kuruluna gönderilir. Dava
Dairesi Başkanı'nın nazırlık incelemesini (instruction) dava dairesine verdiği
işlerde, yargılama Dava Dairesi Kurulu'nca yapılır. Şu çok kısa açıklamadan
anlaşılacağı üzere CONSEİL D'ETAT'da yargı görevi yargısal işlevi olan birimler
arasında paylaştırılmıştır; davalar işin önemine, büyüklüğüne ve yeni bir içtihadı
gerektirip gerektirmemesine göre sous section, sous section rfcunles, section
du contentieux ve assemblee du contentieux'de görüşülüp karara bağlanmaktadır.
Bu birimlerden verilen kararların hepsi de nihai ve kesin karardır. Ancak,
kararı veren yargı birimi önünde kanun yollarına (recours en revision, recours
en rectification d'erreur materielle, tierce oppositon) başvurulabilir; bu
birimlerden verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurmak mümkün değildir.
Görüldüğü üzere İdari yargı sistemim kendisinden aldığımız ve
uygulamada etkisini halen sürdürmekte olan Fransa'da, üst İdare mahkemesinin
herhangi bir yargısal birimden verilen kararlara karşı temyiz yolu İDARİ
YARGININ ÖZELLİKLERİ içinde düşünülmemiştir.
V- Yasanın hazırlık çalışmalarında bazı çevreler konuyu Yargıtay
modelini esas alarak incelemişler ve bu yüksek mahkemede de daire kararlarına
karşı temyiz yolunun açık olması karşısında, itiraz ettiğimiz yasa hükümlerinin
Anayasa'ya aykırı olmadığı görüşünü savunmuşlardır.
Gerçekten Anayasa'nın Yargıtay'la ilgili 154 üncü maddesinin ilk
fıkrası ile Danıştay'la ilgili 155 inci maddesinin ilk fıkrası birbirine koşut
kuralları içermektedir. Her iki yüksek mahkeme de, söz konusu fıkralarda gerek
temyiz mahkemesi, gerekse ilk ve son derece mahkemesi olarak aynı nitelikteki
görev ve yetkilerle donatılmışlardır.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 13/2 nci maddesinde Yargıtay
Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden
doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve
kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak
Yargıtay'ın; 15/3 üncü maddesinde de "ilk mahkeme olarak özel dairelerce
verilen hüküm ve kararların temyiz ve itiraz yoluyla incelenmesini yapmak"
Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri arasında sayılmıştır. Bu hükümlerden
anlaşılacağı üzere Yargıtay özel dairelerinden ilk derecede verilen kararlara
karşı temyiz yoluna başvurmak mümkündür; bu başvurular da konusuna göre Hukuk
veya Ceza Genel Kurullarında incelenmektedir.
Ancak Yargıtay Kanunu'ndaki bu düzenlemenin ve Yargıtay'da bu
hükümlere dayanan uygulamanın konumuzun çözümlenmesinde belirleyici bir etkisi
olacağını kabul etmek mümkün bulunmamaktadır:
1- Yargıtay Kanunu'nda yer alan bu hükümlerin, Anayasa hükümleri
karşısındaki durumu henüz değerlendirilmiş değildir; Anayasa Mahkemesi'nce bu
konuda verilmiş bir karar yoktur. Salt yasa hükümlerinden yola çıkarak ve
bunlar esas alınarak Anayasa'ya aykırılık sorunu çözülemez. .
2-Her ne kadar 154 ve 155 inci maddelerin ilk fıkraları koşut
hükümler içermekte iseler de, Yargıtay'ın ve Danıştay'ın kuruluş ve işleyişinin
yasa ile düzenlenmesinde Anayasa'nın esas aldığı ölçütler farklıdır. 155 inci
maddesi hükmünde Anayasa, Yargıtay ileilgili düzenlemesinden farklı olarak,
"İDARİ YARGININ ÖZELLİĞİ"ni Danıştay'ın kuruluş ve işleyişinde
belirleyici bir unsur olarak kabul etmiştir. Anayasa'nın belli kurum ve
müesseselerin düzenlenmesinde kabul ettiği ölçütler farklı olunca, bu kurum ve
müesseselerin birbirleri ile karşılaştırılması ve bu yolla, sonuca varılması
uygun değildir. Böyle bir yöntemle varılacak sonucun yanıltıcı nitelikte
olacağı meydandadır.
İdari yargının konu ile ilgili özellikleri yukarıda yeterince
açıklanmış, bu arada Danıştay'da dava dairelerine ilk derecede açılan dava
sayısı bir tabloda belirtilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlığından
aldığımız ve (Yargıtay) özel dairelerce verilip bu Kurul'da temyizen incelenen
dava sayısını gösteren bilgiler de seneler itibariyle şöyledir:
1980
|
3
|
1985
|
4
|
1981
|
3
|
1986
|
7
|
1982
|
6
|
1987
|
4
|
1983
|
7
|
1988
|
2
|
1984
|
4
|
1989
|
6
|
|
|
1990
|
1
|
Anayasa'nın her iki yüksek mahkemenin kuruluş ve işleyişinde kabul
ettiği ölçütlerin farklılığı bir yana, yukarıdaki tabloda yer alan sayısal
bilgilerle de doğrulanan Yargıtay'daki çok dar ve sınırlı bir uygulamanın
Danıştay'daki uygulamaya esas alınamayacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 23 üncü
maddesinin (a) bendine 3619 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesiyle, 25 inci
maddesine 3619 sayılı Kanun'un 5 inci maddesiyle, 38 inci maddesinin l/b
bendine 3619 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesiyle; 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 46 ncı maddesine 3622 sayılı Kanun'un 16 ncı maddesiyle
eklenen hükümlerin Anayasa'nın 141 inci maddesinin son fıkrasına ve 155 inci
maddesine aykırı olduğu kanısına varıldığından, anılan madde hükümlerinin
iptali; bunların iptali sonucunda, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ile 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda uygulanma olanağı kalmayacak olan maddehükümlerinin
de iptali istemiyle anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına, OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.""