ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1990/31
Karar Sayısı: 1990/24
Karar Günü: 24.9.1990
R.G. Tarih-Sayı :22.01.1991-20763
İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkanı Erdal İNÖNÜ.
İPTAL DAVASININ KONUSU: Resmî Gazete'nin 14 Ağustos 1990 günlü,
20605. sayısında yayımlanan 12.8.1990 günlü, 107 sayılı "Anayasanın 92 nci
Maddesi Uyarınca Hükümete İzin Verilmesine Dair" ve yine Resmî Gazete'nin
7 Eylül 1990 günlü, 20628. sayısında yayımlanan 5.9. 1990 günlü, 108 sayılı
"Körfez Krizi Sebebiyle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yabancı Ülkelere
Gönderilmesine ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunmasına,
Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca İzin Verilmesine Dair" TBMM kararlarının,
Anayasa'nın Başlangıç Bölümü ile 2., 6., 7., 8., 11., 87., 92. ve 104.
maddelerine aykırılıkları savıyla iptali istemidir.
II- İLGİLİ YASA METİNLERİ:
A. İptali İstenilen TBMM Kararları:
1- TBMM'nin, 12.8.1990 günlü, 107 sayılı kararı şudur:
"Irak'ın Kuveyt'i işgali ve sonrasında meydana gelen ve
ülkemizi yakından ilgilendiren olaylar sebebiyle, Türk Devletinin ve
Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmesi muhtemel gelişmeler karşısında,
Anayasanın 117 nci maddesine göre millî güvenliğin sağlanmasından veSilahlı
Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Yüce Meclise karşı sorumlu
bulunan Hükümete; Ülkemize bir tecavüz vukuu halinde derhal mukabele edilmesi
maksadına münhasır olarak, savaş hali ilanı, Silahlı Kuvvetlerin kullanılması,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiye'de bulunması konularında Anayasa'nın 92 nci maddesi
uyarınca izin verilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12.8.1990 tarihli 126
nci Birleşiminde kararlaştırılmıştır".
2- TBMM'nin 5.9.1990 günlü, 108 sayılı kararı şöyledir:
"Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhak etmesi sonucu ortaya çıkan
Körfez Krizi sebebiyle, öncelikle Ortadoğuda barışın ve istikrarın yeniden
tesisini ve ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame
ettirilmesini sağlamak: kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek
gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde
kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamaya yönelik süratli ve dinamik birpolitika izlenmesine yardımcı
olmak üzere; lüzum, hudut ve şümulü Hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine ve yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca izin
verilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5.9.1990 tarihli 3 üncü Birleşiminde
kararlaştırılmıştır".
B. Dayanılan Anayasa Kuralları:
İptal gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları da şunlardır:
1- "BAŞLANGIÇ
(Beşinci ve altıncı paragraflar)
- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen, hürriyetçi demokrasi ve
bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;"
2- "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3- "Madde 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
4- "Madde 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
5- "Madde 8.- Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak- kullanılır ve
yerine getirilir."
6- "Madde 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk
kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
7- "Madde 87.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve
bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını
görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek;
milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak Anayasanın 14 üncü
maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere, genelve özel
af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine
getirilmesine karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri
kullanmak ve görevleri yerine getirmektir."
8- "Madde 92.- Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde
savaş hali ilânına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların
veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin
ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına
derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir."
9- "Madde 104.- Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara
uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:
...........................................................
b) Yürütme alanına ilişkin olanları:
...........................................................
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek,...".
III- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince yapılan ilk
inceleme toplantısında ilk incelemeye ilişkin rapor, dava dilekçesi ve ekleri,
İktidar Partisi Grubu adına Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Grup Başkanı
tarafından dava dilekçesine karşı gönderilen yazılı açıklama, iptali istenilen
TBMM kararları ve dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve ötekiyasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Tam metinleri ilgili bölümde yer alan TBMM'nin 12.8.1990 günlü,
107 sayılı ve 5.9.1990 günlü, 108 sayılı kararlarına yönelik, davacının iptal
istemini içeren dilekçesindeki Anayasa'ya aykırılık savlarının incelenmesinden
önce, bu konuda Anayasa Mahkemesi'nin görevli olup olmadığı, çözülmesi gereken
bir önsorun oluşturmaktadır. Bu saptamayı yapmak için de öncelikle Anayasa'nın
açık ve belirleyici kurallarına başvurulması gerekir.
AnayasaMahkemesi'nin "Görev ve yetkileri" Anayasa'nın
148. maddesinin birinci fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre, "Anayasa
Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler,
Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.
Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun
hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla,
Anayasa Mahkemesinde dâva açılamaz..."
Yine Anayasa'nın 85. maddesinde "Yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına veya üyeliğin düştüğüne Meclisçe karar verilmesi hallerinde,
karar tarihinden başlayarak bir hafta içinde, ilgili üye veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinden herhangi biri, bu kararın, Anayasa veya İçtüzük
hükümlerine aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Anayasa Mahkemesi, iptal istemini onbeş gün içinde karara bağlar."
biçiminde ayrık bir hüküm bulunmaktadır.
Anayasa'nın 148. maddesine koşut bir hüküm de, 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Görev
ve yetki" başlığını taşıyan 18. maddesinin birinci fıkrasında yer
almaktadır: "Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve
esas bakımından Anayasaya aykırılıkları iddiasıyla açılan iptal davalarına
bakmak;".
Anılan hükümlerden de anlaşılmaktadır ki, Anayasa'nın 85. maddesindeki
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya üyeliğin düşmesine ilişkin ayrık
kural dışında, Anayasa'da, TBMM'nin "karar" niteliğindeki işlemlerini
anayasal yargı denetimine tâbi tutan, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'ne bu
alanda da görev veren açık bir düzenlemeyoktur.
Önemle vurgulamak gerekir ki, bir yasama metnine verilen ad, o
metnin anayasal yargı denetimine tâbi olup olmayacağı konusunda tek ve yeterli
ölçüt değildir. Yasama metninin içeriğinin ve özünün de gözönünde
bulundurulması zorunludur. Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarında
benimsendiği gibi, Yasama Meclislerince Anayasa'da öngörülenler dışındaki adlar
altında ve başka yöntemler uygulanarak oluşturulan işlemlerin Anayasa
Mahkemesi'nin denetimine bağlı olup olmadığı saptanırken, uygulanan yöntemkadar
o metin veya belgenin içeriğinin niteliği üzerinde de durulup değer ve
etkisinin belirlenmesi gerekmekte ve bu açıdan yapılan değerlendirme, sözkonusu
metin veya belgenin, Anayasa'ca denetime bağlı tutulan işlemlerle eşdeğerde ve
etkinlikte olduğunuortaya koyuyorsa, onun da denetime bağlı tutulmasında
zorunluk vardır. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi'nin bu davada görevli olup
olmadığı sorununu sağlıklı bir çözüme kavuşturabilmek için yapılacak ilk iş,
Anayasa'ya uygunluk denetiminden geçirilmesi istenenTürkiye Büyük Millet
Meclisi'nin 107 ve 108 sayılı kararlarının niteliklerini belirlemek, Anayasa'ca
denetime bağlı tutulan işlemlerle eşdeğerde ve etkinlikte olup olmadıklarım
saptamaktır.
Anayasa, "Savaş hali ilânı ve silahlı kuvvet kullanılmasına
izin verme" başlıklı 92. maddesinde "Milletlerarası hukukun meşru
saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası
andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller
dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya
yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir." kuralını içermektedir. Irak'ın Kuveyt'i önce
işgal, sonra da ülkesine katması sonucunda ortaya çıkan "Körfez
Krizi"nedeniyle ve ülkemizle ilgili zorunlu önlemlerin alınması amacıyla
Anayasa'nın 92. maddesi uyarınca Hükümete izin veren Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin 107 ve 108 sayılı kararlarına yönelik davacının iptal istemi
gerekçesinde ve açıklamalarında yer alan savlarının özetlenerek dört kümede
toplanması, bunların kendi mantık yapıları içinde olduğu kadar, anayasal yargı
denetiminin gerekleri açısından da sırayla irdelenmesi yararlı görülmüştür.
1- Davacı tarafından TBMM'nin her iki Kararına ilişkin olarak,
esas itibariyle yasa niteliğini taşıdıkları, içerikleri bakımından da
Anayasa'ya aykırı bir düzenleme oluşturdukları için Anayasa Mahkemesi'nin
denetim alanına girdiği ileri sürülmüştür. TBMM'nde bir tasarının gerektirdiği
yasalaşma süreci ile bir metnin "karar" halini alabilmesi için
başvurulması gerekli usullerin en azından biçimsel yönden ayrı özellikleri
vardır. Asıl önemli olan, yasama organının bu iki işlemi arasındaki
farklılığın, uygulamada olduğu kadar, hukuk öğretisinde de ortak değerlendirmelerle
kabul edilmiş bulunmasıdır.
Bilindiği gibi, yasalar ya da yasalarla eşdeğerdeki pozitif hukuk
metinleri nesnel, soyut, genel ve sürekli nitelikteki hukuk kurallarını içeren,
etkileri yönünden de objektif hukuk alanında yeni bir durum yaratan ya da
varolan bir durumu düzenleyen veya ortadan kaldıran kııra1-işlemler bölümüne
girerler.
TBMM'nin 107 ve 108 sayılı kararlarının içerdikleri öğelerin özel,
somut, geçici ve sübjektif özellikleri bakımından ortaya koydukları hukuksal
yapıyı, birer kura1-işlem olarak kabule olanak yoktur. Bu kararlar, öznel işlem
yanı ağır basan, TBMM'nin irade açıklaması biçimindeki özel kurallarıdır. Bir
başka anlatımla, 107 sayılı karardaki "Irak'ın Kuveyt'i işgali ve
sonrasında meydana gelen ve ülkemizi yakından ilgilendiren olaylar..."
tümcesi, bireyselleşen somut nedeni oluşturmaktadır. Yine 107 sayılı karardaki
"... Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığım tehlikeye düşürmesi
muhtemel gelişmeler karşısında, Anayasanın 117 nci maddesine göre milli
güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına
hazırlanmasından Yüce Meclise karşı sorumlu bulunan Hükümete; ülkemize bir
tecavüz vukuu halinde derhal mukabele edilmesi..." biçimindeki ibareler,
özel ve geçici öğeler olarak bireyselleşmiş kapsamı, "... savaş hali
ilânı,Silahlı Kuvvetlerin kullanılması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması
konularında Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesi ..." ise,
belirgin ve öznel öğeler olarak amacıöngörmektedir. Aynı saptama, 108 sayılı
karar için de geçerlidir. Örneğin, "Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhak etmesi
sonucu ortaya çıkan Körfez Krizi..." tümcesi somut nedeni, "öncelikle
Ortadoğuda barışın ve istikrarın yeniden tesisini ve ülkemizin muhtemeltehlikelere
karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak; kriz süresince ve sonrasında
hâsıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini
etkili bir şekilde kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir
durumla karşılaşmamaya yönelik sür'atli ve dinamik bir politika izlenmesine
yardımcı olmak üzere..." biçimindeki anlatımlar, özel ve geçici öğeler
olarak kapsamı, "lüzum, hudut ve şümulü Hükümetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine ve yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına Anayasa'nın 92. maddesi uyarınca
izin verilmesi, ..." biçimindeki tümceler ise, yine belirgin ve öznel
öğeler olarak amacı göstermektedir.
Ayrıca işaret etmek gerekir ki, Anayasa'nın 92. maddesinin
içerdiği konular, Anayasa'nın yasayla düzenlenmesini öngördüğü alanın da
dışındadır.
Açıklanan nedenlerle, anılan her iki TBMM kararı, Anayasa
Mahkemesi'nce Anayasaya uygunluk denetimine bağlı tutulan işlemlerden, ayrıca
nitelik ve içerik yönünden bunlara eşdeğer metinlerden görülmediğinden,
Anayasa'ya aykırı olup olmadıklarını belirlemek için işin esasının incelenmesi
olanağı bulunamamıştır.
2- Anayasa'nın 92. maddesi ile yasama organına tanınan yetkinin,
ancak her olayın somut koşulları içinde TBMM'nde yapılacak değerlendirmeler
sonucunda kullanılmasının gerektiği yolundaki sav, hukuksal idealizm açısından
çekici ve doğru görülebilirse de, uygulamadan kaynaklanan gereksinmeler ve
gerçeklerle bağdaştırılması son derece güçtür.
Uluslararası boyutlarda önem kazanan, çok hızlı karar alma ve
uygulama sürecini gerektiren körfez krizinin her aşamasında belirecek ikincil
olayları yasama organının önüne getirip değerlendirmek ve alınacak karar
sonucuna göre uygulamaya geçmek, bu tür olayların doğasına da, mantığına da
uymaz. Hükümete verilen iznin kapsam ve amacını aşmamak üzere, diplomasiye ya
da Türk Silahlı 'Kuvvetlerinin harekâtına ilişkin strateji ve taktiklerin
geliştirilip uygulanmasının, Anayasa'nın 92. maddesi uyarınca TBMM tarafından,
yasama organının yetkileri kapsamındaki işlem türlerinden biri olan "karar"
ile kendisine "izin" verilmiş Hükümetin görevlendirilmesi,
Anayasa'nın 117. maddesinin amacı doğrultusunda uzmanlık ve yönetim tekniğinin
kaçınılmaz gereğidir. Şu halde, davacının bu yoldaki savının aksine, 107 ve 108
sayılı TBMM kararlarının, anayasal yargı denetimine bağlı tutulacak yasama
işlemlerinden olmadıkları için Anayasa'ya aykırı olup olmadıklarını saptamak
amacıyla esastan incelenmelerine gerek görülmemiştir.
3- TBMM'nin 107 ve 108 sayılı kararlar ile yetkisini Hükümete
devrettiği, bu nedenle de özünde Anayasa'yı değiştirme niteliği taşıdığı
savında ısrar da isabetli görülememiştir. Çünkü, bu kararla Hükümete verilen
"izin" yasama yetkisinin devri değil, izin kararının yerinegetirilmesidir.
Bu nedenle "Anayasayı değiştirme niteliği taşıdığı" kabul edilemez.
Aslında, yasama organınca 107 ve 108 sayılı kararlardaki somut
neden, kapsam ve amaçlarla Hükümete izin verilmesi, iznin gelişim seyri ya da
sonuçlarıyla TBMM'nin bağının kesildiği biçiminde yorumlanamaz. İzni veren
yasama organı sahip olduğu salt güç nedeniyle, gerektiğinde bu izni değiştirir
ya da geri alabilir. Ayrıca, saptanan içerik ve kapsamdaki izni kullanacak
Hükümetin uygun zaman aralıklarıyla yasama organım gelişmeler hakkında
bilgilendirmesi, parlamenter geleneğin doğal sonucudur.
Şu halde, açıklanan bu nedenlerle de, 107 ve 108 sayılı kararlar,
anayasaya uygunluk denetimine bağlı tutulacak metinlerden sayılamaz.
4- Anılan kararlarla Hükümete verilen yetkilerin tümüyle yoruma ve
öznel değerlendirmelere açık, belirsizlikler içinde bulunduğu, bu durumun ise
Anayasa'ya aykırılık sınırlarını da aşarak, Anayasa'yı değiştirme niteliğini
taşıdığı ... yolundaki savın da kabulü olanaklı görülememiştir.
"Belirsizlik" kuşkusunayol açabilecek 108 sayılı karardaki olası iki
neden üzerinde durmakta yarar görülmektedir.
Birinci neden, "Körfez Krizi" ibaresinden hangi körfezin
amaçlandığının belirtilmemiş olmasıdır. Hiç kuşku yok ki, sözü edilen Körfez,
kararda coğrafya öğeleri açıkça belirlenmiş, Irak ve Kuveyt'in de kıyısında
bulundukları Basra Körfezi'dir. Karardaki anlatım, başka körfezlerin
çağrışımına açık değildir.
ikinci neden ise, Hükümete verilen "izin"in sadece
"kriz süresince..." kullanılmasını değil, aynı zamanda "kriz
sonrası..." gibi belirsiz ve sınırsız bir zamana yayılabilme olasılığıdır.
Ancak, bu tür bir kuşkuyu ortadan kaldırabilecek yeterli açıklığı, Hükümete
verilen "izin"in dayanağını oluşturan Anayasa'nın 92. maddesinde
bulabilme olanağı vardır. Gerçekten, anılan bu madde uyarınca Hükümetin
TBMM'nden aldığı "izin"le savaş hâli ilânına başvurabilmesi, Türk
Silahlı Kuvvetlerini yabancı ülkelere gönderebilmesi ya da yabancı silahlı
kuvvetleri Türkiye'de bulundurabilmesi, kesin olarak "Milletlerarası
hukukun meşrusaydığı haller" koşuluna bağlıdır. Şu halde, 108 sayılı
karardaki "... kriz süresince" ibaresini izleyen ve tamamlayan
"... sonrasında ..." biçimindeki anlatım, söz konusu kararın sınırsız
süreyle kullanılabilme olanağını değil, ancak uluslararası ilişkilergeleneğinin
körfez krizi nedeniyle zorunlu kılabileceği, mâkul ve kabul edilebilir süredeki
meşru bir gereksinimi öngörmektedir. Bu koşullar, konu ve süre yönünden amaç
dışı uygulamalara olur vermez.
Öte yandan 107 ve 108 sayılı TBMM kararlarının öngörmeleri gereken
neden, kapsam ve amaç öğelerinin anlaşılabilir ölçülerin üstünde ayrıntılı bir
anlatıma kavuşturulması, üslûp sorunu ile ilgilidir. Bir bakıma Anayasa
Mahkemesi'nin görevi dışında kalan "yerindelik denetimi"ne girer.
Anlamı içeriğinden çıkarılabilen bir hukuksal metnin üslûbundaki yetersizlik,
geçersizlikle sonuçlanacak kesin bir yargının kanıtı olamaz. Kaldıki, söz
konusu kararların neden, kapsam ve sonuç öğelerinin nelerden oluştuğu,
zorlayıcı yorumlara gerek kalmayacak biçimde belirtilmiştir.Öznel
değerlendirmeyi aşamayan belirsizlik savı da, 107 ve 108 sayılı TBMM
kararlarının, anayasaya uygunluk denetimine bağlı tutulacak yasayla eşdeğerde
ve etkinlikte metinler olmadıklarını ve işin esasının incelenmesinin
gerekmediğini göstermektedir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Selçuk TÜZÜN ve Ahmet N.
SEZER bu görüşlere katılmamışlardır.
IV- SONUÇ:
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin; 12.8.1990 günlü, 107 sayılı
"Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca Hükümete İzin Verilmesine Dair"
ve 5.9.1990 günlü, 108 sayılı "Körfez Krizi Sebebiyle, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Yabancı Ülkelere Gönderilmesine ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin
Türkiye'de bulunmasına, Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca İzin Verilmesine
Dair" kararları, Anayasa Mahkemesi'nin biçim veöz yönünden denetleyeceği
Anayasa'nın 148. maddesinde sayılan düzenlemelerden ya da nitelik ve içerik
yönünden bunlara benzeyen metinlerden görülmediğinden iptal isteminin REDDİNE,
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Selçuk TÜZÜN ve Ahmet N. SEZER'inkarşıoyları
ve oyçokluğuyla,
24.9.1990 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Başkanvekili
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Erol
CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Güven
DİNÇER
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı: 1990/31
Karar Sayısı: 1990/24
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12.8.1990 günlü, 107 sayılı ve
5.9.1990 günlü, 108 sayılı kararlarına yönelik iptal isteminin reddine ilişkin
Anayasa Mahkemesi kararının oluşumunda kullandığım karşıoyun gerekçesini
açıklamaya önemli iki duruma değinerek başlıyorum.
A. Mahkeme'nin kararında açıkça belirtildiği üzere, yasama
organının iptali istenen ilci kararı, Anayasa Mahkemesi'nin biçim ve öz
yönünden denetlemek yetkisini taşıdığı yasa, KHK ve TBMM İçtüzüğü olmadığı gibi
nitelik ve içerik yönünden de bu düzenlemelerin benzerlerinden görülmemiştir.
Daha açık bir anlatımla, yasama organı işleminin "Karar" adını
taşıması, denetlenmesine engeldeğildir. Genelde ve temelde "Yasama organı
kararları" Anayasa Mahkemesi'nce denetlenmezse de, adı karar olmakla
birlikte içeriğiyle karar sınırlarını aşmışsa, yasa, KHK ya da TBMM İçtüzüğü
niteliğindeyse denetlenebilir. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında olduğu
gibi bu durumu vurgulamış bu konudaki tartışmaları olumlu biçimde sonuçlandırarak
kararların incelenebileceğini belirtmiştir. Bu bağlamda öz yönünden de inceleme
yapmış ve "Esasa girilmesine gerek olmadığına" değil, "...iptal
isteminin REDDİNE..." karar vermiştir. Kararların denetlenip
denetlenemeyeceği içerik ve niteliğinin saptanmasıyla olanaklıdır. İçerik ve
niteliğiyle "karar" olmaktan çıkan metinlerin denetleneceği bu
kararla yinelenerek sorunun bu yönüne açıklık getirildiğinden bilimde ve
uygulamada öne sürülen görüşlerin olumlu ve olumsuz yanları üzerinde durmaya
gerek kalmamıştır. İncelenen iki kararın iptalinin gerekmediği sonucuna,
Anayasa'ya aykırılık konusunda içerik yönünden ayrıntılı biçimde olmamakla
birlikte, karar niteliği ve içeriğinin aşılıp aşılmadığı konusunda öz yönünden
denetleme yapılarak varıldığından, kararda "yetki devri..."
niteliğinde görülmediği anlatımının-bana göre yanlışlığını ele alacağım.
Kurulda "Yetki devridir, bu nedenle Anayasa'ya aykırıdır ama içerik ve
nitelik yönünden yasa, KHK ve İçtüzük ya da bunların benzerlerinden olmadığından,
karar niteliği dışına çıkmadığından istemin reddi zorunluluğu"nda çoğunluk
birleşmiş, karşıoyda kalanlar ise denetlenebilecek metin niteliğinde olduğunu
benimsemişlerdi. Karar ise"Yetki devri sayılamaz" görüşünü de
içerecek biçimde yazılmıştır. Kurulu, Başkanvekili olarak yönetirken saptadığım
-yanılmıyorsam- bu hususa değiniyorum ki gelecekte çoğunluğun ya da karşıoy
sahiplerinin yanılgıya düşmemelerine daha çok özen gösterilsin.
B. 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri, Hakkında Yasa'nın "Tebligat" başlıklı 31. maddesinin üçüncü
fıkrasına göre, iptal davası açma hakkına sahip siyasal parti grupları, dava
konusu düzenlemelerin Anayasaya aykırı olmadığı kanısını taşıyorlarsa 2949
sayılı Yasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrası uyarınca grup genel kurullarının
üye tam sayısının salt çoğunluğuyla alacakları karar üzerine grup
başkanları ya da başkanvekillerince Anayasa Mahkemesi'ne yazılı
düşünce verebilirler.
Dosyaya konulması için 19.9.1990 gününde havale edilen
"Yıldırım AKBULUT, TBMM İktidar Grubu Genel Başkanı" imzalı tarihsiz
dilekçe, "Ek" olarak gösterilen "grup kararı, onaylı belge ve
kanun listesi" incelendiğinde okunulması ve dayanılması gereksiz birbaşvuru
olduğu açık-seçik saptanmaktadır. Şöyle ki:
1- "TBMM Anavatan Partisi Grup Başkanlığı" yazısını
taşıyan basılı kâğıda 4.9.1990 günü ve 04-90/07 sayısıyla "Grup
Kararı" başlığıyla alınan metinde "... ekli listede adları ve
numaraları yazılı Kanunların..." belirtmesinden sonra "Grubumuzca
4.9.1990 tarihinde, iştirak edenlerin oybirliğiyle kararlaştırılmıştır."
denilmekte ve Grup Başkanvekiliyle iki kâtip üyenin imzaları yer almaktadır.
2- "Anayasa Mahkemesince Görüş Bildirilecek Kanunların
Listesi" başlıklı (bundaki "ce" eki yazılı başvurudaki Grup
Başkanı yerine "Genel Başkan" denilmesi gibi yanlıştır) dizinde ilk
sırada "Başvuru Tarihi", karşısında da "İptali İstenen
Kanunlar" gösterilmiştir. İki yapraktan oluşan listenin ikinci yaprağında,
10. sırada, başvuru tarihi olarak "11.9.1990", karşısında da daha
sonra yazıldığı biçimiyle belli olan dava konusu iki kararın gün, sayı ve
adları yazılıdır.
Bu durumlar karşısında:
a) Grup kararında "TBMM kararları" açıklığı yoktur.
Yalnız yasalar için düşünce verilmesi karar alınmış, Grup Başkanına bu yolda
yetki verilmiştir. Yetki alınmadan kararlar için yazılı düşünce gönderilmiştir.
Başvuru yetkisiz yapılmıştır.
b) Grup kararı, 4.9.1990 günlüdür. Bu günde, 11.9.1990 da Anayasa
Mahkemesi'ne başvuruda bulunulacağı nasıl bilinir ve belli olabilir ki düşünce
verilecek Yasalara ilişkin listeye 10. sırada 11.9.1990 günü yazılır' Kaldıki,
108 sayılı karar, grup kararından bir gün sonra 5.9.1990 da TBMM'nce
alınmıştır. Listenin başında da "Karar..." açıklığı yoktur.
Sıkıştırılmış satırlar, listeye, yetki olmadan, 5.9.1990 daki karar için "Karar
alınacaksa -Dava açılacaksa..." açıklıkları bulunmadan, dava açılacağı gün
bilinmeden, kararların gün, sayı ve ad olarak sonradan eklendiğini, böylece
gerçek dışı bir düzenlemeyledilekçenin Anayasa Mahkemesi'ne bir çekinme
duyulmadan sunulduğunu göstermektedir.
3- Yazılı düşüncenin, yargıya, Anayasa Mahkemesi'ne saygıyla
bağdaşmayan, düşünce türü dışında ağır eleştiri ve gözdağı niteliği taşıyan
kimi bölümleri üzerinde durmuyorum. Anayasal erkler arasındaki uyuma özen
gösterilmesi gereğini devlet hizmeti için yararlı bir ilke sayarak konuya
değindim.
Olasılıklara karşı önceden verilmiş geniş kapsamlı bir oluru ve
108 sayılı karardan sonra da bu kararı içine alan ek oluru öngörmediği gibi,
çok önceki 107 sayılı karara hiç yer vermeyen, TBMM kararlarından konu olarak
bile sözetmeyen ANAP grup kararına dayanılarak, inceleme konusu kararlar için
düşünce bildirilemez, bildirilse de değerlendirmeye alınamaz. Siyasal nitelikli
yönler taşıyan yazılı düşüncede "savaş, savaş hâli, savaş ilânı"
konularında çelişkili görüşler yanında "karar ve izin" kurumlarının
biri-birine karıştırılarak gereksiz tartışmalara yer verilmiştir. TBMM'nin
somut verilere dayanan bir izni savunulurken tersine olan durumun varlığı
savında da bulunularak tutarlı sayılması olanaksız görüşler de sıralanmıştır.
Böyle bir düşüncenin okunmaması ve kararda Yasa'ya aykırı
niteliğinin de belirtilmesi gerekirdi.
II. Yasama organının işlemler (düzenlemeleri)nin oluşturulmasında
uygulanan yöntemlerle birlikte içeriğine bakılarak yargı denetimine bağlı olup
olmayacağı saptanır. Anayasa Mahkemesi'nce denetlenecek metinlerle eşdeğer ve
aym etkinlikte ise oluşum yöntemi, evreleri ve adı engel sayılmaz. İçerik
gözetilerek varılan sonuç,kökleşmiş bir kararlılık düzeyine gelmiş, bu da
şimdiki kararda yinelenmiş olduğuna göre öbür yönleri sırasıyla ele alacağım.
Yargı denetimini ayrık durumlarla daraltmak, kimi bağışıklıklarda sınırlamak
hukuk devleti yönünden sakıncalı bir anlayıştır. Öğretide birleşilen önerilere
değer vererek denetim alanını genişletmek demokratikleşmede daha yararlı
edinimler getirecektir. Bu nedenle, yasama organı kararının niteliğine önem ve
ağırlık vererek denetim gereğini belirlemek ilke durumuna geldiğinden içerikve
niteliği doyurucu biçimde irdelemek zorunludur. Böylece sonuca varılacaktır:
A. Önce, öbür karşıoylarda açıklanan görüşlerin bu karşıoyumla
aynı doğrultuda olan bölümlerine katıldığımı belirtiyorum.
B. Tarihsel olaylarda deneyimler gözetilerek gerçekleştirildiği
varsayılan savaş konusundaki düzenlemelerden sorunla ilgili Anayasa'nın 92.
maddesi, 1961 Anayasası'nın 66. maddesini birinci fıkra alarak oldukça kapsamlı
biçimde yürürlüğe konulmuştur. Önce de, şimdi de "... savaş ilânına ve
silâhlı kuvvet kullanılmasına izin vermek yetkisi" açık ve kesin biçimde
yalnız ve ancak TBMM'nindir.
Sözü edilen maddenin birinci fıkrasındaki "izin vermek"
sözcükleri ile ikinci fıkrasında iki kez geçen "karar vermek"
sözcüklerinin, konu ve amaç gözetildiğinde, "karar vermek" anlamında
kullanıldıkları anlaşılmaktadır. İzin de bu kararla verilecektir. TBMM'nin
kararı bir iznin, bir istencin (iradenin) açıklanışıdır. Bu konudaki kararların
açıklanma biçimi, TBMM'ninkinde yasa yoluyla, Cumhurbaşkanınınkinde ise,
Anayasa'nın 104. maddesinin (b) / 7 ye göre, tek imzalı kararnameyle olmalıdır.
TBMM'nin izninin yasayla değil, olağan bir kararla olabileceği de
düşünülebilir. Böyle olunca, karar niteliği dışına çıkmayan bir istenç
açıklamasıyla yetinilmişse, ancak bu durumda Anayasaya uygunluk denetimine
bağlı tutulamaz. Savaş ilânı yetkisi "karar" konusu gösterilerek
yargısal denetim dışında çıkarılamaz. Adı "karar" olan işlem, başka
aykırılıklar taşıyorsa, karar niteliğini değiştirecek genişliklere, örneğin
yasayla düzenlenecek başka konulara yer veriyorsa olağan bir karar kabul
edilemez. Bir kararın, denetim sonucunda bir yasa bulunabilecek aykırılıkları
taşıdığı saptanırsa Anayasa'nın egemenliğini sağlamak, aykırılığı gidermek için
iptali yönüne gidilmelidir. Aykırılık bulunup bulunmadığını saptamak için:
1- Konuyu kendi yapısı içinde ele almak gerekir.
92. maddenin TBMM'ne verdiği yetki, hukuk dilinde "münhasır
yetki" adı verilen ve yalnızca yetkili kılınanın kullanacağı, başkasına
devredilemeyeceği türde bir yetki kurumudur. Bu yetki, başka bir organla
birlikte de kullanılamaz. Ortaklık, birliktelik, bölüşüm ve adına kullanmayı
olanaksız kılan yetki niteliği, anılan maddenin ikinci fıkrasıyla da
doğrulanmaktadır. İkinci fıkrayı oluşturan ayrık kural, birinci fıkrada
TBMM'nin yetkiyi doğrudan kullanmasının değişik biçimidir. TBMM yetkiyi kendisi
kullan-masaydı ayrık kurala gerek görülmezdi. TBMM dinlencede (tatilde) ya da
ara vermede iken ansızın silâhlı saldırı olmasında Cumhurbaşkanının da yetkili
kılınması bir ayrık durumdur. Bunun öngörülmesi birinci fıkradaki yetkisinin öz
yetki, temel yetki olduğunun kanıtıdır.
Anayasa'nın 87. maddesinde TBMM'nin görev ve yetkileri genel
olarak sayılırken yan tümcelerin sonunda kullanılan "denetlemek, yetki
vermek, kabul etmek, karar vermek, uygun bulmak" gibi sözcüklerle
anlatılmak istenen, TBMM İçtüzüğü'ne yansıyıp uygulama gelenekleriyle
belirginlik kazanan, yasa yoluyla istenci açıklamaktır. Daha açık bir
anlatımla, bu yetkilerin yasa yoluyla, yasa çıkarılarak, yasayla düzenlenerek
kullanılmasıdır. Bu maddede öngörülen "... ve savaş ilânına karar vermek."
yetkisi hiç kuşkusuz yasa ile kullanılacaktır. Savaş konusunda yalnızca
TBMM'nin olan yetkiyi başka hiçbir organ ve makamın kullanması, kullandırması
ya da kullandırmaması düşünülmez. "Savaşilânı"yla buna karşıt
görünümde, Anayasa'nın 92. maddesinin de geçen ve uluslararası hukukun geçerli
saydığı durumlar koşuluna bağlanan "... savaş hali ilânı..."
arasındaki sıkı ilişki, 4 Kasım 1983 günlü, 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş
Hali Yasası (Resmî Gazete, 8.11.1983-18215)'nın savaş durumunun, savaşın ilânı
ile başladığını belirtmesiyle, kurulmaktadır. Bu durumda, 87. ve 92. maddelerin
yazılış biçimleri gözönünde tutulursa, savaş durumunun ilânı gibi asker
gönderme ya da yabancı silâhlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme
yetkisi bir yasayla belirlenmelidir. Anayasa Mahkemesi öncelikle bu temel
geçerlik koşulunu uygun biçimde değerlendirememiştir. 92. maddedeki durumların
savaş ilânı anlamına geldiği de açıktır. Bilgi ve görgü artırma, araştırma ve
inceleme, deneyim, tören, karşılıklı dostluk ziyareti, konukluk ya da turistik
gezi amaçlanmadığına göre "Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası
andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller
dışında" Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesinin başka
anlamı olamaz. Gönderilmesi savaş düşünülmesine ve amaçlanmasına bağlı olmasa
bile gönderilen ülkenin yorumu, karşılayışı ve davranışı savaş sonucunu
getirebilir. Bu olasılığı gözardı etmek olanaksızdır.
TBMM, yetkisini kullanırken, açık ya da kapalı oturumda her durumu
ayrıntısıyla ele alacak, Silahlı Kuvvetlerin görüşlerine ve önerilerine önem
vererek olasılıkları değerlendirecektir. Sonuçtaki özgörüsü (takdiri), Anayasa
dışına çıkılmadıkça yargı denetimidışındadır ama özgörüyü yansıtma aracı, işlem
türü, dava durumunda yargısal değerlendirme konusudur. Yasayla yapılması
gereken işlem, kararla gerçekleştirilemez. Karar yerine yasa olmasının hiçbir
sakıncası yokken, yasa yerine karar uygulaması, anayasal aykırılığı gündeme
getirir.
92. maddenin birinci fıkrasında açıkça "... izin verme
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir." denilmesi, yasama organının
ortak kabul etmez, vazgeçilmez ve devredilemez yetkisini kesinlikle belirttiği
gibi bunun yasa yoluyla kullanılacağında da duraksama olmamak gerekir. Bu
sonuç, 22.7.1981 günlü, 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Yasa (Resmî Gazete 24.7.1981-17410) ile
18.12.1981 günlü, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgelerve Güvenlik Bölgeleri Yasası
(Resmî Gazete 22.12.1981-17552)'nın TBMM'nin Cumhurbaşkanının ve Bakanlar
Kurulu'nun ayrılan yetkileriyle de doğrulanmaktadır. İşin niteliği ve ivediliği
yasa yöntemini olanaksız kılsa bile -ki İçtüzük'le istenilen yöntem ve hızverilebilir-
karar da, karar sınırları içinde kalmalı, yasa niteliği ve içeriğini
taşımamalıdır. Kaldıki, öğretide ve uygulamada yasa yöntemini zorunlu bulan,
(örneğin Prof. Dr. Erdoğan TEZİ Ç, Coşkun KIRCA) güçlü görüşler vardır. Olayın
ve konunun nitelediği yasa yolunu gerektirmektedir. Yasa ve karar türü,
hukuksal tartışmalara elverişli olmakla birlikte, tartışma götürmeyecek olgu
TBMM'nin yetkisidir. Anayasa Mahkemesi de, yasama organındaki siyasal
çoğunluğun tutumu ne olursa olsun, hattâ onun bilinçli-bilinçsiz yasamanın
yerini değiştirmesine karşın TBMM'nin yetkisini koruyacak, Anayasa çerçevesi
dışında, bu yetkinin sınırlanmasını, engellenmesini devrini önleyerek hukuk
devletini -demokrasiyi güçlendirecek, Anayasa'nın bağlayıcılığını ve
üstünlüğünüsağlayacaktır. İktidar baskısı ya da oyçokluğuyla Anayasa'nın
savsaklanmasına, Anayasa'ya aykırılıklara, rejimin yozlaşmasına olur
vermeyecektir. İktidarlar geçici TBMM kalıcıdır. İktidar, TBMM demek olmadığı
gibi, demokrasi de TBMM çoğunluğu demek değildir. TBMM'ni iktidarla
özdeşleştirmek rejimin temelini sarsar. Böyle değerlendirilince parlamenter
düzen sözde kalır. Sayısa1-siyasal çoğunlukla Anayasa işlemez duruma
düşürülebilir ve yetki aşımları nedeniyle de anayasal denge ortadan kalkabilir.
Bunlar aslasiyasal değerlendirme olmayıp yargısal denetimin ölçütleri olan
hukuksal değerlendirmelerin güncel konularıdır. Anlaşılmaktadır ki ister
yasayla olsun, ister kararla olsun, yalnız ve ancak TBMM'nin olan yetkiyi başka
organ kullanamaz, bu yetki başka organa bırakılamaz. Yetkiyi kullanacak
TBMM'nin devri de yetkisiz olur. Anayasa'nın 6. maddesinin hiçbir kimse ya da
organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını,
7- maddesinin de yasama yetkisinin devredilemeyeceğini öngörmesikarşısında
TBMM'nin kendi öz yetkisini kullanmayı hangi neden, durum, zaman ve koşulla
olursa olsun Bakanlar Kurulu'na bırakması geçersizdir. İnceleme konusu
kararlarla Bakanlar Kurulu'na verilen yetkiyle, aşama-kademe getirilmiştir.
İzin, ikili sisteme bağlanmıştır. TBMM yerine Bakanlar Kurulu duruma göre
davranacaktır. Oysa, Anayasa, silâhlı kuvvetlerin yabancı ülkelere
gönderilmesiyle yabancı silâhlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına (Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası andlaşmalarla uluslararası nezaket kurallarının
gerektirdiği durumlar dışında) izin verirken, her ayrıntıyı, tüm yönleriyle
ayrı ayrı değerlendirerek sonuca varmakla TBMM'ni yükümlü kılmıştır. Savaşa
neden olan, savaşla karşılaştıran işlemlerin özel bir özen ve duyarlık istediği
açıktır.Bir yasama organının ulusal yaşamı doğrudan ilgilendiren böyle bir durumdan
daha önemli pek az görevi olabilir. Anayasa Mahkemesi'nin, "olağanüstü
yönetim usulleri"nin (Anayasa 119, 120, özellikle 122. madde)
uygulanmasını gerektirebilecek durumlarda yetki kurumuna ağırlık vermesi, daha
özenli ve daha duyarlı davranması zorunludur. İnceleme konusu 107 ve 108 no.lu
Kararlarla "... Hükümete..." yetki verildiği açıktır. 107 no.lu
Kararın içeriği, saldırıyı karşılamak, savaş hâli ilânı, silahlı kuvvet
kullanılması, yabancı ülkelere silâhlı kuvvet göndermek, yabancı silâhlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunması durumlarıyla bir savaşın tüm tanımlarını kapsayan yetkiyi
göstermektedir. Bu karar ayrıca, Anayasa'nın 92. maddesinin ikinci fıkrasıyla
Cumhurbaşkanına tanınan yetkiyi de dışlamakta, bu yetkiyi de Hükümete
devretmektedir. Cumhurbaşkanı yetkisine sahip çıkarsa, ikili yetki ya da yetki
çatışması, sahip çıkmazsa yeni bir Anayasa'ya aykırılık söz konusu olabilir.
Sonuçta, TBMM'nin Hükümete devredilen yetkisi, Cumhurbaşkanı'nın başkanlık
yapacağı Bakanlar Kurulu'nda alınan kararlar yoluyla ya da Cumhurbaşkanının
denetlenmeyen eylemi işlemleriyle Cumhurbaşkanı'na devredilmiş olacaktır. Bu
durumun demokrasi, hukuk devleti, özellikle Parlamenter düzen yönünden sayısızsakıncaları
vardır. Anayasa değişmedikçe herkesin andıyla, sadakat borcuyla üst kurallara
bağlılığı, ona uygun davranma özeni bağsız-koşulsuz bir onurlu görevdir. Sözel
olarak savaş durumu ilânına yer vermeyen 108 no.lu kararın, Cumhurbaşkanı'nın
1.9.1990da TBMM'ni açış sözlerinde 107 no.lu kararı yeterli bulamamasından
kaynaklanan önerisinin yasama organındaki çoğunlukça bir buyruk sayılarak
alındığı anlaşılmaktadır. Bu kez, orta-doğuda barış ve kararlılığın yeniden
kurulması, körfez krizi süresi ve sonrasındaki gelişmeler, Türkiye'nin yüksek
yararları, dinamik politika eklen-tileriyle kararın boyutları genişletilmiştir.
Kararlarda yazılı öğeler, çözümü ve gerçekleşmesi umulup amaçlanan durumların
hepsi birer yasa konusu olacak niteliktedir. Bu konular Bakanlar Kurulu'nun
ancak yerine getirip gerçekleştireceği hususlardır, takdir edip
kararlaştıracağı değil, yetkiyi Bakanlar Kurulu'nun TBMM kararıyla üstlenmesi
de ona geçerlik kazandıramaz. Olağan biçimde, saldırıları özel bir yasa ya da
karar olmadan karşılamak, ülkeyi savunmak, bu doğrultuda her zaman gereken
önlemleri almak Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin günlük ve en doğal görevidir.
Olağanlığı, doğallığı aşan yetkiyi de Türk Ulusu adına TBMM verir. Bu yetkiyi
başka organa-organlara bırakamaz. Anayasa ve yasaların Bakanlar Kurulu'na
tanımadığı bir yetkiyi bir kararla tanımak, bu kararı Anayasa ve yasa yerine
hattâ üzerine çıkarmak demektir. TBMM bu kararlarla yeni bir kural koymuştur.
Kural koyma yetkisi de yalnızca TBMM'nindir. Bu yetki de ancak yasa ile
kullanılır, kural yasa ile konulur. Kaldıki yetki devri de, Anayasa'nın öngördüğü
belirgin ve çok ender sınırlarla yine yasayla olabilir. KHK'lerde olduğu gibi
bu düzenlemelere de TBMM'nin olan yasama yetkisinin devri (bu yetki hiç
devredilemez) değil, yetkilibulunan organın özel yetkilendirilmesi demek daha
doğru olur.
İçerikleri özetlenen 107 ve 108 no.lu kararların, 92. maddenin
geniş anlamda bir karar olarak değerlendirilmesinde bile böyle bir karar
niteliğini aştığı, bir yasa etkinliğinde ve düzeyinde olduğu bellidir. Yöntem
saptırmasıyla kararlarla yasa niteliğinde işlemler yapılamaz. Bu durumlarıyla,
yetki devri yasağını çiğnedikleri gözetilerek sonuca varılması gerekirdi.
Güçler ayrılığı ilkesini, denge ve uyumu bozan işlem ve düzenlemelere, geçerlik
tanınamaz. Anayasa Mahkemesi'nin yinelemesine gerek görmediğim birçok kararında
boyutlar yenileştirerek uygulanan hukuk devleti ilkesi, devletin temelidir.
Yönetsel nitelikli kararlar dışındaki işlem ve düzenlemelerin denetiminden
kaçırılması olarak algılanması, ayrıcalıklı işlem değerlendirmesi ya da her
işlemin denetime bağlı tutulması yanlış olacağı gibi büsbütün denetim dışı
bırakılması da yanlıştır.
2. Somut olayları, yine güncel, ivedi, zorunlu, somut durumları,
tüm koşulları saptanamadan olasılıklar için önceden izin vermek, bir anlamda da
sağgörü (basiret)ye bağlanamaz. Genelde her saldırı için hazır bekleyen silâhlı
kuvvetlerin varlığı, uyanıklığı ve gücü inceleme konusu yasama kararlarındaki
ayrıntıyı gereksiz kıldığı gibi önceden önlemi de fazla kılmaktadır. KHK
çıkarılması işlemini andırır biçimde önceden izin açık-seçik bir yetkî
devridir. Bu durum, ayrıca Anayasa'nın 117. maddesinde TBMM'ne karşı sorumlu
olan Bakanlar Kurulu'nun bu olayda sorumsuzluğuna yol açacak biçimde TBMM'nin
denetiminin ortadan kaldırıldığını da göstermektedir. Denetimsizlik, bir boşluk
ve karanlıktır. Yargı denetimi, demokrasinin başlıca özelliklerindendir. Hiçbir
organ, makam ve kimse Anayasa'nın dışında ve üstünde olmadığı için, denetim
yoluyla bu tür sapma olasılıkları önlenmelidir. TBMM'nin yetkisinin devrine
yolaçan bir düzenlemeyi hoşgörüyle karşılamak, denetim yetkisinden ödün vermek,
yeni yetki aşımlarını, yetkisiz işlem ve eylemlerle sorumsuzlukları özendirici
bir anlam taşır.
3. Daha önceki, 16.3.1964 günlü 93; 17.11.1967 günlü, 148 ve 20.7.
1974 günlü 303 sayılı TBMM kararlarından ilkinde Hükümetin devreye konulması ya
da adının geçirilmesi söz konusu olmamıştır. Hükümet (anayasal adıyla Bakanlar
Kurulu) yasama organının istem ve kararını yerine getirmekle doğal yükümlüdür.
Ama yasama organının yerine geçip onun adına öngörme, onun adına buyurma, onun
adına izini verme yetkisi yoktur. Sonraki iki kararda, şimdikilere benzeyen bir
anlatımın bulunması, bugün de onların izlenmesini gerektirmez, îki dönemin
Anayasası, koşulları, karar konusu ayrı olduğu gibi, önceki üç karar yargı
denetimine sunulmamıştır. Bu bakımdan, hukuksal niteliğine kesinlik verilemez.
Her durum için ancak TBMM karar verir. Kaldıki 1974 de Hükümete yetki
verildiğinde Türk Silâhlı Kuvvetleri Kıbrıs'açıkmıştı. Kararın daha çok,
Yunanistan'ın Nikos Samsar'a arka çıkmaması için caydırıcı amaç taşıdığı
anlaşılmaktadır. Bunlarda önlem niteliği varken şimdiki 107 ve 108 no.lu
Kararlarda geniş, sınırlanması güç olduğundan belirsiz bir yetki ve tam bir
yetkidevri vardır. Artık hukukta "egemenlik işlemleri" ayrımı
öğretinin bir örneklemesi olarak anlatılıp ayrıcalık ve bağışıklığı kalmadığına
göre TBMM'nin son iki kararını, yetkiyi sahibine geri vermek ya da onun geri
alıp doğrudan (bizzat) kendisinin kullanmasını sağlamak üzere iptal etmek
gerekirdi. Anlaşmalarla tanınan hakların kullanıldığı Kıbrıs olayı, Körfez için
hukuksal uygulamalar yönünden sağlıklı bir örnek oluşturamaz. Önceden alınan
izinle, varlığı, saygınlığı ve etkinliği her zaman korunmak gereken TBMM'nin
dışlanarak istenildiği zaman, istenildiği gibi davranmak serbestisinin
sağlanması amacı güdüldüğü anlaşılmaktadır. Parlamenter düzende yasama
organının silâhlı kuvvet kullanılma kararına ilişkin tekeli ancak dinlence
sırasında kalkar, başka yolkapalıdır.
4. Konunun siyasal, askerî, ekonomik, uluslararası ya da ülkenin
konunun yükü incelemeyle ilgili değildir. Bu ve ilgili-bağlantılı konulardaki
siyasal özgörü ve seçim, Anayasa dışına çıkılmadıkça, yargı denetimine de bağlı
değildir. Ne var ki yargıçlar, bilgi birikimleriyle genelde bu konuları da
kanılarında değerlendirecek düzeyde kişilerdir. Krizin değişken, kritik ve
belirsiz oluşu yargıyı etkilemez. Bakanlar Kurulu kararlarıyla uygulama yolu
açılmış olan girişimler yaşamsal önemdedir. Kararların kurduğu ilinti, yasayla
gerçekleşmesi gereken durumlar karar konusuna indirgemiştir. Savaşın hak
verdirip olanaklı kılacağı anayasal önlemler de bu nedenle alınabilecektir.
Sonuçta yasama organının özel bir karan olmadan da savaşa girebilecektir.
Kararlarda geçen gerek (lüzum), sınır (hudut) ve kapsamı (şümulü) özgörü ve belirleme
yetkisi TBMM'nindir. Ülkesi, koşulları, süresi ve gereği belli olmadan
kullanılacak yetki yasama işlemine karışmak, elatmaktır. Yasa ya da karar
olması sonucu değiştirmemekte,TBMM'nin izni ayrı bir işlem, Bakanlar Kurulu'nun
bu izni kullanma kararı ikinci bir işlemdir. Cumhurbaşkanının öneri, öğüt
(tavsiye) ya da istemiyle yasama organının yetkisini devretmesi, Bakanlar
Kurulu'nun bunu benimsemesi hukuksallık için asla yeterlideğildir. Savaş ilânı
durumunda işi yürütmeye bırakıp çekilmekle bir sayılır. Oy çoğunluğunun
bulunması bu çelişkiyi ortadan kaldıramaz. TBMM'nin, yetkisini devir yetkisi
yoktur. Savaşın yaşamsal zorunluluk olmadıkça yeğlenmemesi ilkesi de konumuz
dışındadır. Olması ya da olmaması yasama organının özgörüşündedir, ancak Ana-yasa'ya
uygun olarak Yasama organı işleminin amacı kapsamı ve dayanağı tam bir uygunluk
taşımalıdır. Önlem dışında peşin yetki olamayacağı, olası durumlar için değil
somut olaylar ve belirgin olgular için TBMM'nin istencini belirteceği
görüşündeyim. Bu arada bu kararlarla bir tür Anayasa değişikliğinin eylemli
biçimde gerçekleştirildiği görüşü de yabana atılamaz. Denetimde, biçim öncü
etken değildir. Biçime dayanılarak kurulacak yargı doyurucu olamaz. Aynı
odaktan kaynaklanan iki kararın içerik ağırlığı belirgindir. Anayasa'nın 92.
maddesinin birinci fıkrasında öngörülen durumları tümüyle kapsayıp her
olasılığı karşılayacak sınırsızlıkta olan kararların gelişim öyküsü TBMM
görüşme tutanaklarındadır. 1976 Kanunî Esasisi'nin 7., 1924 Teşkilâtı Esasiye
Kanunu'nun 26. ve 1961 Anayasası'nın 66. maddeleri, başlangıçtan beri
Padişah'ın ve TBMM'nin öz yetkisi içinde bulunan işlerin Hükümete
bırakılmasının yerinde olmadığını tarihsel yönden de açıklamaktadır. Dinlence
sırasında bile TBMM toplantıya çağrılmak, kaçınılmaz durumda Cumhurbaşkanı
karar vermelidir. Bu ayrık durum, ayrık yetkilendirme, asıl yetkiyi ortadan
kaldıramaz. Her durum için yasama organı ayrıca düzenleme yapmalı, karar
almalıdır.Önce de belirtmeye çalıştığım gibi bu konularda Bakanlar Kurulu için
Anayasa'da bir yetki öngörülmemiştir.
5. Kararların kura1-işlem yanları ağır basan iki kararın
özne1-işlem sayılması güçtür. Amaç ne olursa olsun anayasal uygunluk öncelik
alır. Kararın 13. sayfasına rastlayan 1. sıranın son paragrafında esasın
incelenmesi olanağının bulunmadığı yazılmıştır. Oysa, başta açıkladığım gibi
kararların niteliği ve inceleme özelliği, öz yönünden konu üzerinde durmaya
zorunlu kılmış, bu inceleme yapıldığı için denitelik ve içerik yönünden
uygunluk denetimine bağlı tutulan işlemlerden ya da bunlara eşdeğer me*
tinlerden görülmemiştir. Öz yönünden de ele alınmasaydı çoğunluk bu sonuca
varmaz, azlık oyu da belki başka nedenle oluşurdu.
6. Kararın 14. sayfasında, 3. sıranın ikinci tümcesini oluşturan
"Çünkü bu kararla Hükümete verilen izin, yasama yetkisinin devri değil,
izin kararının yerine getirilmesidir" gerekçesine katılmak olanağı yoktur.
Anayasa'nın 92. maddesindeki yetki bir yönetsel yasama işlemi ürünü değil,bir
kural işlemdir. Yasa ya da kararla kullanılabilecek bir yetkidir. Bu maddeye
aykırı davranış öncelikle Anayasa'nın 6. maddesine aykırılığı getirir. Yasama
yetkisinin kullanımı genelde yasayla olur.
III- Denetlemede çok açık olmayan, dayanılması güç durumlarda
sözel yoruma değil amaçsal yoruma ağırlık verilmelidir. Anayasa'nın 92.
maddesindeki yetkinin 87. maddeye, konunun özel önemine ve örneklerine
bakılarak yasayla düzenlenmesi benimsenmese, karar biçimi ve yöntemi yeterli
görülse bile, yetkinin TBMM'nin olduğunda kuşkuya yer yoktur. Bu durumda TBMM
kararının yargı denetimine bağlı olamayacağı savları, Anayasa Mahkemesi'nin
kökleşmiş inancaları (içtihatlar-kararlar) karşısında dayanaksız kalmıştır.
Ancak hukuk devletinde salt yönetsel olmayan kararları tartışmasız denetim
kapsamında gösteren açık kurallar daha yararlı olacak, dava ekonomisini de
zaman öğesini de olumlu yönde etkileyecektir. Bu husus gerçekleşmese bile,
nasıl ABD. Federal Yüksek Mahkemesi, ABD. Anayasası'nda "yasalar
Anayasa'ya aykırı olamaz" ve "Federal Mahkeme yasaların Anayasa'ya
uygunluğunu denetler" gibi kurallar bulunmamasına karşın, yarım yüzyılı
geçen bir süreden beri kararlarıyla, yasaların anayasaya uygunluğunu
duraksamadan denetlemesi yolunu açmışsa ve buna ABD. Kongresi (Senato,
Temsilciler Meclisi) ve Cumhurbaşkanı karşı çıkmıyor, beğeniyle karşılanan
büyük bir saygı duyuyorlarsa, Türkiye'mizde de Anayasa Mahkemesi ad-biçim
engelini aşma durumunu geniş yorumla, içerik ve nitelikle de göstermelidir.
Mahkeme, kendi yetkisini kendisinin daraltması-sınırlandırması görünümünde bir
çekingenliği bırakıp yasama organını güçlendiren kararlar almalı, düzeni sarsıp
bozacak, Anayasa değişmeden sistemi değiştirecek, eylemli biçimde başkanlık ya
da başkacı sistemlere geçişe yarayacak sakıncalı yetki devirlerini
durdurmalıdır. Yargı denetimde ayrıklık ya da bağışıklık sınırı genişledim
emeli, bu anlama gelecek kararlardan kaçınılmalıdır. İşlemler, düzenlemeler
ister yasa, ister karar türünde olsun denetlendikçe geçerli ve güçlü olur,
denetlenen de o ölçüde aklanır. TBMM'nin yetkilerine ortak özen gösterilmezse, hükümetler
ve onlara egemen olanlarca yasama organı giderek dışlanır, Anayasa'yla
bağdaşmayan eylemli yönetim biçimleri ortaya çıkar. Üç devlet erki birbirine
karşı olmayacağı gibi hiçbir anayasal organ kendi kendisini etkisiz kılamaz.
Anayasal dinamikler oluşturan demokratik kurumlar, tutumlarıyla anayasayı
anlamlı kılıp yaşatırlar. Bu kurumların başında yargı organları gelir. Hangi
biçim ve yöntemle ve ne boyutla olursa, olsun, anayasaldüzeyde yetki devirleri
ağır birer yetki aşımı olarak gözardı edilmesi olanaksız anayasaya aykırılık
nedenidirler. Bu aykırılıkların konusu olan işlem, düzenleme ve tüm oluşumlar
geçersizdir.
İçeriği yetki devrini öngören bir düzenlemenin yasa ya da karar
türünde olmasına bakılmaksızın aykırı niteliği nedeniyle yargı denetimine bağlı
tutularak anayasal çelişkinin giderilmesi gerekir. "Karar"
adı-biçimiyle gerçekleştirilerek denetimin engellenmesi oyunları önleneceği
gibi aykırılığı saptamaya karşın hukukiçinde korumak ikilemi de ortadan kalkar.
Hem yetki devrini görmek, hem de bunu yürürlükte tutarak geçerli kılmak Anayasa
Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırı tutumu sayılır. Aykırılıklar çağdaş yorumlarla
önlenmelidir. Anayasa Mahkemesi oldukça aykırılık olmamalıdır (sürmemelidir).
Saptanan aykırılığa dokunamamak hukuktan ödün vermek anlamındadır. Yetki
aşımını durdurup önlememek yeni ve daha ağır yetki aşımlarına neden olmak
sorumluluğunu getirir. İptal kararları, TBMM. nin üstünde olmak, kendini onun
yerine koymak değildir. Anayasa'nın unutulup gözardı edilmesinde ya da bilinerek
savsaklanmasında Anayasa'yı anımsatmak, tüm anayasal organları Anayasa
saygısına çağırmaktır. Kuşkusuz egemenlik, bağımsız-koşulsuz Türk Ulusu'nundur.
Yasama organı ulusal egemenliğikullanmakla yetkili tek organ olmayıp egemenlik
kapsamındaki yargılama yetkisini ulus adına ancak bağımsız mahkemeler kullanır.
Bilime ve yürürlükteki Anayasa kurallarına aykırı haksız ve gereksiz
eleştirilerle amaçlı sataşmalara bakmadan yargı denetimini,bağımsızlığına uygun
biçimde, sürdürmek gerekir.
V- Yukarda belirtilen nedenler ve durumlar karşısında, inceleme
konusu 107 ve 108 no.lu "Karar" adlı yasama işlemlerini, yasa yerine
karar yolu seçildiğinden, karar yolu uygun bulunsa da yasa konularını
kapsayarak yasa içerik ve niteliğinde bulunduğundan, bu yolla yasama yetkisinin
devrini öngördüğünden Anayasa'nın 2., 6., 7., 87., 92. ve 104. maddelerine
aykırı buluyorum.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1990/31
Karar Sayısı: 1990/24
TBMM'nin 12.8.1990 günlü, 107 sayılı ve 5.9.1990 günlü, 108 sayılı
kararlarının iptali istemiyle dava açılmıştır.
Anayasanın, Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini belirleyen
148. maddesinde, TBMM kararlarının, Anayasada belirtilen ayrık durumlar (M. 85)
dışında Anayasaya uygunluk denetimine bağlı tutulacağına ilişkin bir kural
bulunmamaktadır. Ancak, Anayasa Mahkemesi, daha önceki bir çok kararında da
belirtildiği gibi, Anayasaca Anayasaya uygunluk denetiminebağlı kılınan işlere
eşdeğer etkinlikteki ya da değer ve etki bakımından içtüzük düzenlemesi veya yasa
niteliğindeki TBMM kararlarını görevi içinde görerek Anayasal denetime bağlı
tutmakta, böylece Meclis Kararları yoluyla, yasa ya da içtüzük değer ve
etkinliğindeki tasarrufların Anayasal denetim dışında kalmasına olanak
vermemektedir.
Anayasanın 92. maddesinin birinci fıkrasında "Milletlerarası
hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türkiye'nin taraf olduğu
milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının
gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin
verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir." denilmektedir.
Bu fıkrada açıkça görüldüğü üzere, savaş hali ilânına ve maddede
sayılan ayrık durum dışında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere
gönderilmesine veya silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme
yetkisi münhasıran TBMM'ne aittir.
"İzin verme", doğal olarak öncelikle "izin
istemi"ni gerekli kılar. Yürütme organı, bu maddeye göre, lüzum, amaç ve
kapsamı belirli bir istekle TBMM'ne başvurur, TBMM, yürütme organınca
belirlenen hususları değerlendirerek Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı
ülkelere gönderilmesine izin verir ya da sebepleri geçerli görmezse bu isteği
reddeder. İşin özelliği ve ivediliği gözönüne alınırsa bu maddeye göre
verilecek, iznin Meclis kararı niteliğinde olması ve bu nitelikteki Meclis
Kararının da Anayasal yargı denetimi dışında kalması gerekir.
Anayasal yargı denetimi dışında tutulan TBMM'nin, bu bağlamda,
silahlı kuvvetlerin yabancı ülkelere ya da yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunmasına ilişkin izin verme kararıdır. Çünkü Anayasaya uygun
olarak verilecek izin işlemi bireysel bir işlem niteliğindedir, kesindir ve
hukuksal sonuçlarım hemen gösterir.
Ancak, amaç ve kapsam belirlemeden ve herhangi bir süreyle
sınırlamadan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkeye gönderilmesine ve
yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulundurulmasına karar verilmesi işinin
ve bu konudaki değerlendirmenin hükümete bırakılması, TBMM'ne ait olan
"izin verme yetkisinin" hükümete devredilmesi anlamına gelir.
Anayasanın 92. maddesiyle TBMM'ne verilen bu münhasır yetkinin
yürütmeye ve devredilmesi Meclis kararıyla yapılamaz.
Nitekim, Anayasanın 8. maddesine göre yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve yasalara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir. Meclisin izin verme kararı, tamamlayıcı ve
bireysel işlem olmaktan çok, ileriye dönük ve kural koyucu özellikte ise;
silahlı kuvvet göndermenin kapsam, lüzum ve zamanını değerlendirmeyi bir süre
sınırı da getirilmeden yürütmeye bırakıyorsa yetki devri niteliğine dönüşür. Bu
tür meclis kararı, yasadeğer ve etkinliğinde bir işlem kabul edilerek Anayasal
yargı denetimine bağlı tutulmalıdır. Nitekim Anayasa, KHK çıkarma yetkisinin
bir yasayla verilmesini öngörmüştür. Ote-yandan, söz konusu izin vermenin,
Anayasaya göre, TBMM'ne ait münhasır bir yetki olması nedeniyle yasayla devrine
dahil olanak bulunmadığı haklı olarak ileri sürülebilir ise de, bu konunun işin
esasının incelenmesi aşamasında ele alınması gerekir.
TBMM'nin 7.9.1990 günlü, 108 sayılı karan "Irak'ın Kuveyt'i
işgal ve ilhak etmesi sonucunda ortaya çıkan körfez krizi sebebiyle, öncelikle
Ortadoğu'da barışın ve istikrarın yeniden tesisini ve Ülkemizin muhtemel
tehlikelere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve
sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek
menfaatlerini etkili bir şekilde kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride
telâfisi güç bir durumla karşılaşmamaya yönelik süratli ve dinamik bir politika
izlenmesine yardımcı olmak üzere; lüzum, hudut ve şümulü Hükümet'ce takdir ve
tayinolunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere
gönderilmesine ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına Anayasanın
92. maddesi uyarınca izin verilmesi" biçimindedir.
Bu karara göre, yabancı ülkelere asker gönderilmesi ya da yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulundurulup bulundurulmaması, tamamen
Hükümet'in takdirine ve değerlendirmesine bırakılmıştır. Bu yetkinin
kullanılması bir süreyle sınırlı değildir. Hükümet, uygun gördüğü kapsamda ve
zamanda, körfez kriziyle ilgili herhangi bir ülkeye Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
gönderilmesine ya da yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına
"izin" verebilecektir. Böylece Anayasanın 92. maddesine göre TBMM
kendisine ait olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yabancı ülkelere gönderilmesinin
ya da yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye'de bulunmasının gerekip
gerekmeyeceğini değerlendirme ve izin verme yetkisi bu kararla, bir süre sınırı
da getirilmeden Hükümete devredilmiştir. Nitekim Bakanlar Kurulu'nun bu konuda
Meclise gönderdiği teskerede "izin"den değil, "yetki"
verilmesinden söz edilmektedir. Bu durum, Anayasanın 92. maddesinin birinci
fıkrasının, bir anlamda, değiştirilmesi sonucunu da doğurmuştur.
Öte yandan, bu karar Anayasanın 92. maddesinin ikinci fıkrasını da
etkilemiştir. Bu fıkraya göre, TBMM tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani
bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına
derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması durumunda Cumhurbaşkanı da, Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin kullanılmasına kararverebilir. 108 saydı karardan sonra,
TBMM tatilde ve ara vermede iken, Cumhurbaşkanı'ndan başka, Hükümet de, bu
konuda karar verebilecek duruma girmiştir. Dolayısıyla Anayasa da olmayan bir
yetki Hükümete verilmiş ve bu karar bu anlamda Anayasanın 92. maddesinin ikinci
fıkrasında da değişiklik yapmıştır.
Yukarıda açıklandığı biçimde bir yetki yasası niteliğinde olan,
hatta Anayasanın 92. maddesini bir anlamda değiştiren, TBMM'nin söz konusu 107
ve 108 sayılı kararlan, ileriye dönük hükümler taşımaları ve kural koyucu
nitelikleri nedeniyle yasa değer ve etkisindedirler. Bu kararlarla, Anayasaya
göre TBMM'ne ait olan "izin verme yetkisi" belirli bir süreyle de
sınırlandırılmadan Hükümete devredilmiş, Anayasanın 92. maddesine değişik anlam
kazandırılmıştır. Budeğer ve etkinlikteki kararların Anayasanın 92. maddesinde
öngörülen "izin verme" amacına dönük TBMM karârı olarak kabul edilip
Anayasal yargı denetimi dışında tutulması, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk
devleti olma niteliğiyle de bağdaşmaz.
Sonuç olarak, bukararların Anayasaya uygunluk denetiminin
yapılması Anayasa Mahkemesi'nin görevi içindedir. Anayasa Mahkemesi görevini,
önüne getirilen bir yasama işlemine ne ad verildiğine bakarak değil, içeriği ve
niteliğiyle belirlemelidir.
Verilen karara, açıklanan nedenlerle, işin esasının incelenmesine
geçilmesi gerektiği görüşüyle karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1990/31
Karar Sayısı: 1990/24
TBMM'nin 12.8.1990 günlü, 107 sayılı ve 5.9.1990 günlü, 108 sayılı
kararlarının Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tabi olup olmadığının öncelikle
saptanması gerekmektedir.
Bu kararlar Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tabi ise esasa
geçilip dava dilekçesindeki Anayasa'ya aykırılık savlan incelenecek, tabi
değilse için esasının incelenmesinin gerekmediği sonucuna varılacaktır.
Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkileri Anayasa'nın 148.
maddesinde belirtilmiştir. Aynı doğrultuda bir hükümde 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Görev ve
yetki" başlığını taşıyan 18. maddesinde yer almaktadır.
Anayasa'nın 85. maddesinde yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
veya üyeliğin düştüğüne Meclisçe karar verilmesi hallerinde bu kararın, Anayasa
veya İçtüzük hükümlerine aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulabileceği, "Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" başlığı
altında 90. maddenin son fıkrasında; usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu belirlendikten sonra bunlar
hakkındaAnayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacağı
öngörülmüştür.
Dava konusu edilen TBMM kararlan denetime bağlı tutulan yasama
belgeleri arasında gösterilmemiştir.
Yasama Meclisi'nce Anayasa'da belirtilen adlara ve yöntemlere
uygulanarak yapılan işlemlerin Anayasa Mahkemesi'nin denetimine bağlı olup
olmadığının saptanmasında Anayasa'nın açık kurallarına başvurulması doğaldır.
Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin bazı kararlarında belirlendiği gibi;
Yasama Meclisi'nce Anayasa'da öngörülenler dışındaki adlar altında ve başka
yöntemler uygulanarak meydana getirilen metnin veya belgenin Anayasa
Mahkemesi'nin denetimine tabi olup olmadığının saptanmasında uygulanan yöntem
kadar içeriğinin niteliği üzerinde durulması, değer ve etkisinin ortaya
konulması, sonuçta bu metin veya belge Anayasa denetimine tabi tutulan
işlemlerle eş değerde ve etkinlikte ise denetime bağlı olduğunun kabul edilmesi
zorunludur.
Yasa niteliğinde kurallar koyan metinler bakımından da aynı
doğrultuda düşünmek gerekir.
Şekil yönünden bütün parlamento kararları Anayasa Mahkemesi'nce denetlenebilir.
Maddî yönden dava konusu işlemin niteliği gözönünde tutulmalıdır. Aksi halde
Meclis kararları ile "kanun niteliğinde" işlemler yapma olasıdır.
Anayasa'nın 92. maddesi uyarınca çıkarıldıkları belirlenen 107 ve
108
sayılı TBMM kararları nitelikleri itibariyle Anayasa Mahkemesi'nce
Anayasa'ya uygunluk denetimine tabi tutulan işlemlerle eşdeğerde ve
etkinliktedir.
Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılması için işin esasının
incelenmesi gerektiği kanısında olduğumdan. Sayın çoğunluk kararma katılmıyorum.
KARŞ1OY
YAZISI
Esas Sayısı : 1990/31
Karar Sayısı: 1990/24
I- Anayasa'nın 92. Maddesinin Öngördüğü Düzenleme:
Anayasa'nın 87. maddesinde, TBMM'nin görev ve yetkileri genel
olarak belirtilirken "savaş ilânına karar vermek"te Meclisin
yetkileri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 92. maddeside savaş hali ilam
konusunda TBMM'ne verdiği yetkinin kullanım koşullarını ve biçimini ayrıntılı
olarak göstermiştir.
1. fıkrası 1961 Anayasası'nın 66. maddesinden aynen alınan 1982
Anayasası'nın 92. maddesi şöyledir: "Milletlerarası hukukun meşru saydığı
hallerde savaş hali ilânına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası
andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller
dışında, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine veya
yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nindir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin
ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına
derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin kullanılmasına karar verebilir."
Anayasa'da savaş ilânı ve silahlı kuvvet kullanılması gibi
yetkilerin ayrıntılı bir düzenleme ile TBMM'ne verilmesinin nedenlerini daha
önce yaşanan olaylardan edinilen deneyimlerde aramak gerekir.
Nitekim 1961 Anayasası'na ilişkin Kurucu Meclis görüşmeleri
incelendiğinde TBMM'ne yetki veren böyle ayrıntılı bir düzenleme getirilmesinde
Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı'na yetkililerin çoğunun bilgisi
dışında yalnızca birkaç kişinin kararı ile sürüklenerek kendisini bir oldu
bitti içinde bulması ve 1950 yılında da Kore'ye asker gönderme kararının TBMM
toplantıya çağrılmaksızın, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı'nca
verilmesi gibi olaylar etkin olmuştur.
Cumhuriyet Anayasalarımızın tümünde, savaş ilânı ve Silahlı
Kuvvetler'in kullanılmasına karar verme yetkisi TBMM'ne verilmiştir. 1924
Anayasası da 26. maddesinde savaş ilânını TBMM'nin "bizzat kendi ifa
ettiği" görevler arasında saymıştır.
Anayasa'nın bu hükmüne göre savaş hali ilânına TBMM yetkilidir.
Ancak, Anayasa bu yetkinin kullanılmasını "Milletlerarası hukukun meşru
saydığı" haller için öngörmüştür.
Savaşa karar vermek ve savaş ilân etmek yetkisi yalnızca TBMM'ne
ait olduğuna göre Hükümetin, savaşı kışkırtıcı nitelikteki davranışlarıyla,
meclisi savaş ilânına zorunlu kılacak durumlara düşürmemesi ve onu oldu bitti
karşısında bırakmaması gerekir. Bu nedenledir ki, 92. madde ile Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunması TBMM'nin iznine bağlı tutulmuştur. Ancak aynı madde
"Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası
nezaket kurallarının gerektirdiği hallerde" meclisin iznine gerek
görmemiştir.
Hangi devlete veya devletlere savaş ilân edileceğine TBMM'nin
kendisi karar vereceği gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri yabancı ülkeye
gönderilecekse bu ülke veya ülkelerin hangileri olacağını da TBMM saptamalıdır.
Hangi devlet veya devletlerin silahlı kuvvetlerinin Türkiye'de bulunabileceğine
karar vermesi gereken organda yalnızca TBMM'nin kendisidir.
Türkiye'nin taraf olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı
ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de
bulundurulabilmesine olanak veren andlaşmalar önceden meclisin onayından
geçtiğinden onun bilgisi içinde olacaktır. Çünkü bu durumda Türk Silahlı
Kuvvetleri' ningönderilebileceği yabancı ülkeler ile gönderme nedenleri ile
Türkiye'de bulunabilecek yabancı kuvvetlerin hangi ülkelere ait olacağı ve
Türkiye'de bulunma nedenleri önceden bilinmektedir. Ayrıca Milletlerarası
nezaket kurallarının gereği olarak silahlı kuvvet göndermek ve kabul etmek
içinde meclisten karar almak gerekli görülmemiştir.
Bu ayrık durumlar için gerekli koşulların Anayasa'nın yalnızca
yasama organını yetkili kıldığı konularda öncelikle aranması zorunludur.
92. maddenin 2. fıkrası ile ülkenin ani bir silahlı saldırıya
uğraması ve bu nedenle silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin
kaçınılmaz olması durumunda Cumhurbaşkanının da silahlı kuvvetlerin
kullanılmasına karar verebileceği öngörülmüş; ancak, bu ayrık durum TBMM'nin
tatildeveya ara vermede olması ve ülkenin silahlı bir saldırıya uğraması koşullarına
bağlanmıştır.
II- Savaş Hali İlânı ve Silahlı Kuvvet Kullanılması Konusunda
TBMM'nin Yapacağı İşlemin Biçimi ve İçeriği:
Anayasa'nın 92. maddesinin 1. fıkrası, milletlerarası hukukun
meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de
bulunmasına izin verme yetkisinin TBMM'ne ait olduğunu belirtmektedir,
maddedeki izin verme ifadesi karar verme anlamındadır. Nitekim 2. fıkrada kimi
koşullarda Cumhurbaşkanı'nın da silahlı kuvvetlerin kullanılmasına karar
verebileceğinden, TBMM'nin görev ve yetkilerini genel olarak gösteren 87. maddede
ise "savaş ilânına karar vermek"ten söz edilmektedir.
92. maddenin 1. fıkrası 1961 Anayasası'nın 66. maddesinden aynen
alınmıştır. 1961 Anayasası'na ilişkin TBMM'ni, Birleşik Toplantısı içtüzüğü (M.
24, 25), bu konudaki yasama işleminin bir meclis kararı ile oluşacağını açıkça
göstermiştir. Nitekim 1961 Anayasası'nın TBMM'nin görev ve yetkileri ile ilgili
64. maddesinin gerekçesinde "savaş hali ilânı kararı"nın mahiyeti
icabı kazaî murakabeye tabi olamayan kararlardan olduğu açıkça belirtilmiştir.
1982 Anayasası'nda da bu yasama işleminin niteliğinin değiştirildiğine ilişkin
bir açıklık yoktur.
Diğer yönden Anayasa'da bu işlemin yasa biçiminde yapılacağına
ilişkin bir kuralda bulunmamaktadır. İşlemin niteliğinde bunun bir karar
şeklinde oluşmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenlerle 92. maddedeki işlemler,
TBMM'nin yasa prosedürü içinde değil karar biçiminde gerçekleştirilmesi gereken
işlemlerdir. Bu işlemler, yani savaş hali ilânı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de
bulunmasına izin verme konusunda TBMM işlemi karar niteliğinde olacağından
bunlar Anayasa'nın öngördüğü biçim ve içerikte ise Anayasa'ya uygunluk
denetimine bağlı olmayacaklardır.
Bu aşamada 92. maddenin düzenlediği konularda alınmış bir meclis
kararının Anayasa'nın öngördüğü nitelikte bir karar olup olmadığının
saptanabilmesi için bu kararın içeriği üzerinde durmak gerekir.
Savaş ilânına ilişkin kararda, hangi ülke veya ülkelere savaş ilân
edildiğinin; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi veya
yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına gerek duyulduğunda bu
konulardaki meclis kararlarında ise yer, süre ve koşulların açıkça belirtilmesi
zorunludur. Bu gibi durumlarda TBMM meydana gelen olayın somut koşullan içinde
yapacağı değerlendirme sonucu kendisine tanınan yetkiyi kullanır. Ülke, yer ve
süre belirtmeyen, koşulsuz bir meclis kararı belirsiz ve dolayısıyla sınırsız
olacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi söz
konusu olduğunda, bu ülke veya ülkelerin hangileri olduğu, gönderilecek
kuvvetin niteliği ve ne kadar süre için gönderildiğinin; yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verilmesi durumunda da bu kuvvetin
niteliği, hangi ülke veya ülkelerden ne kadar süre için geleceğinin TBMM
kararında belirtilmesi ve kararınbu verilere dayandırılması zorunludur.
J11- Dava Konusu 12.8.1990 Gün ve 107 Sayılı TBMM Kararı ile
7.9.1990 Gün ve 108 Sayılı TBMM Kararı ve Bunların Hukukî Nitelikleri:
1- 12.8.1990 Gün ve 107 Sayılı Karar:
12.8.1990 gün ve 107 sayılı Kararla TBMM'nin, Hükümete, Ülkemize
bir tecavüz vukuunda, savaş hali ilânına, silahlı kuvvetlerin kullanılması,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiye'de bulunması konularında izin verildiği belirtilmektedir.
Oysa,Anayasa'nın 92. maddesinin 2. fıkrası TBMM tatilde veya ara
vermede iken ülkenin ani bir saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet
kullanmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde
Cumhurbaşkanının silahlı kuvvet kullanılmasına kararverebileceğini hüküm altına
almıştır. Bu kararla TBMM, Anayasa'nın "Meclis tatilde veya ara vermede
iken", ivedi ve "kaçınılmaz durumlar" için Cumhurbaşkanına
verdiği yetkiyi bu koşulların hiçbiri yokken Hükümete (Bakanlar Kuruluna)
vermektedir.
Herşeyden önce Bakanlar Kurulu, TBMM'nin kendisine verdiği bu
yetkiyi, yalnızca parlamentonun tatilde veya ara verme halinde değil,
toplantıda olduğu sırada kullanabileceği gibi bu kararla Hükümete yalnız savaş
ilânı değil onun yanında yabancı ülkeye asker göndermeveya ülkede yabancı asker
bulundurma yetkisi de verilmektedir. Karar bu biçimi ile Anayasa'nın çok daha
sınırlı olarak Cumhurbaşkanına verdiği bir yetkiyi daha genişletilmiş olarak
Hükümete tanımaktadır.
Bu nedenle 107 sayılı karar Anayasa'nın 92. maddesinin 2.
fıkrasının içeriğini değiştirir niteliktedir. Bakanlar Kurulu'na Türk silahlı
Kuvvet-leri'ni sınırsız kullanma yetkisi veren bir yasama işlemini kendisine
verilen and ne olursa olsun başka bir biçimde anlamak olanaksızdır.
2- 7.9.1990 Gün ve 108 Sayılı Karar:
5.9.1990 gün ve 108 sayılı TBMM kararı ise Türk Silahlı
Kuvvetleu'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunmasına karar verme konusunda Anayasa'nın 92. maddesi 1.
fıkrasının TBMM'ne verdiği yetkiyi hükümete devretmektedir. Karar içeriğine
göre, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine ve yabancı
silahlı küvetleri Türkiye'de bulunmasının "lüzum, hudut ve şümulü'-'
Hükümetçe takdir ve tayin olunacaktır. Böylece ortada somut bir olay
bulunmaksızın meclise ait bir yetki çok uzun ve belirsiz bir süre için Hükümete
verilmektedir. 108 nolu kararın bu biçimi ile, meclis tatilde veya ara vermede
olmadığı durumlarda da Hükümet bu yetkiyi doğrudan doğruya kullanabilecektir.
Oysa 92. maddenin 2. fıkrası silahlı kuvvet kullanılmasına TBMM'si dışında
kimin, hangi koşullarda karar verebileceğini saptamıştır. 2. fıkrada öngörülen
durum ve koşullar dışında karar kesinlikle TBMM tarafından verilecektir. Silahlı
kuvvet kullanılmasının "lüzum, hudut ve şümulü"nü Hükümete bırakan
bir meclis işleminin Anayasa'nın 92. maddesinin öngördüğü nitelikte bir karar
olarak anlamak olanaksızdır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri ülke dışına
gönderilecekse, hangi ülkeye ne miktarda ve ne kadar bir süre için
gönderileceği ya dayabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına gerek
görülüyorsa hangi ülkeden ne kadar kuvvetin, ne kadar bir süre için geleceğini
TBMM'nin bilmesi ve kararını bu somut verilere göre vermesi gerekir. Kararda
ülke dışına silahlı kuvvet gönderme veya ülkeye yabancı silahlı kuvvet kabulü
de nitelik veya miktar yönünden bir sınırlandırma yapılmamıştır. Karardaki bu
sınırsızlık onun 92. maddeye uygun bir karar olmaktan çıkarıp Anayasa'nın
yalnızca TBMM'ne tanıdığı bir yetkinin Bakanlar Kurulu'na devrine olanak veren
bir yasa olarak kabulünü zorunlu kılmaktadır,
IV- SONUÇ:
Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkileri Anayasa'nın 148.
maddesinde gösterilmiştir. Buna göre;
"Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün Anayasa'ya şekil ve esas
bakımından uygunluğunu denetler."
Anayasa'da 85. maddesindeki yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına veya üyeliğin düşmesine ilişkin ayrık kural dışında TBMM'nin
"karar" türündeki işlemlerinin Anayasa Mahkemesi'nin denetimine bağlı
olacağını belirleyen bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin
yerleşmiş görüşüne göre Yasama Meclisi'nce Anayasa'da öngörülenler dışındaki
adlar altında ve başla yöntemler uygulanarak oluşturulan işlemlerin Anayasa
Mahkemesi'nin denetimine bağlı olup olmadığının saptanmasında meydana getirilen
metnin veya belgenin oluşturulmasında uygulanan yöntem kadar içeriğinin
niteliği üzerinde durulması, değer ve etkisinin ortaya konulması ve bu metin
veya belge, denetime bağlı tutulan işlemlerle eşdeğerde ve etkinlikte ise,
denetime bağlı olduğunun kabul edilmesi zorunludur. O halde dava konusu yasama
işleminin adı değil içeriği önemlidir. Eğer yasama işlemi karar biçiminde oluşsa
dahi içeriği bir yasa veya içtüzük düzenlemesiniortaya koyuyorsa anayasa
uygunluk denetimine bağlıdır.
1- Şu durumda yukarıda açıklandığı gibi 12.8.1990 gün ve 107
sayılı yasama işlemi TBMM Kararı adını taşımakta ise de içeriği yönünden,
Anayasa'nın yalnızca TBMM'ne ve bazı sınırlı durum ve koşullarda da
Cumhurbaşkanı'na verdiği 92. maddesindeki yetkileri Hükümete devretmektedir.
107 sayılı TBMM kararı bu içeriği nedeniyle Anayasa'nın 92. maddesini
değiştiren bir yasa niteliğinde olduğundan Anayasa Mahkemesi'nin denetimine
bağlıdır.
2- Anayasa, 7. maddesindeki yasama yetkisinin devredilmezliği
ilkesine karşın, yasamanın yürütme organına kural dışı olarak kimi konularda
yetki verebileceğini açıkça belirtmiştir. Bu ayrık durumlarda TBMM kendisine
ait bir yetkiyi Bakanlar Kurulu'na ancak bir yasa ile devredebilir. 7.9.1990
gün ve 108 sayılı TBMM kararı adındaki işlemle Meclis, Anayasa'nın 92.
maddesinin kendisine tanıdığı ve yalnızca kendisi tarafından kullanılabilecek
yetkileri Hükümete (Bakanlar Kuruluna) devrettiğine göre 107 sayılı Karar da
içeriği yönünden yasa niteliğindedir; ve bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin
denetimine bağlıdır.
Bu nedenlerle esasın incelenmesi gerekeceğinden çoğunluğun
görüşüne katılmıyorum.