"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ:
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin, bu konudaki15.5.1990 günlükararının gerekçe bölümü aynen şöyledir:
"Davacı, dava dilekçesi ile; Geceli köyü 191 parsel numarası ile hazine adına tesbit gören taşınmaz içinde hazine tarafından 4753 sayılı kanun gereğince tesbitten sonra toprak dağıtıldığını, kendisine de 137 numara ile 8250 m2tarla verildiğini, tapusunun da verildiğini, 1962 yılından yapılan bu tevziden bu yana kendisinin malı gibi zilyet olduğunu, halen ziraat arazisi olarak kullandığını söyleyerek dağıtım paftası ve tapusuna göre kullandığı kısımdaki bu yer kadastro paftasına işleyip kendisine intikal ettirilmediğinden bu kısmın hazine tapusu iptal edilerek, kendi adına tescilini istemiş delil olarak dağıtım paftası, tapu kaydı, keşif ve bilirkişi beyanınadayanmıştır.
Davalı hazine, 3402 sayılı kanunun 46/son maddesi gereğince bu tür davaların 3402 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıllık hak düşürücü süreye tabi olup süre9.10.1989 da bitiğinden davanın reddini istemiştir.
Dağıtım paftası, ve davacı tapusu ile 191 parselin tapu kaydı getirtilmiş mahallin de keşif yapılmıştır.
Mahalli bilirkişinin yeminli beyanı ve zemine uygulanan diğer delillerle nizalı yerin nisan 1959 tarih 869 nolu toplu kaydı ile 4753 sayılı kanun gereğince hazine tarafından el konulduğu ve sonradan mahallinden geçen tapulama kadastrosu ile hazine adına tesbit gördüğü, tesbitin9.7.1962tarihinde kesinleşip tescil edildiği, tescil tarihinden bir ay kadar sonra tevzi edilip davacıya 6.8.1962 tarih 50 nolu tapu ile nizalı yerin verildiği, halen kamu hizmetine tahsis edilmemiş olup tevziden bu yana malik gibi ziraat arazisi olarak kullanıldığı tesbit edilmiştir.
3402 sayılı kanunun 46/2. maddesi "Hazine adına tescil edilmiş taşınmazmallardan ... toprak tevzi suretiyle verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve tescil oluna-nacağım..."söylemiş,46/3 ile tescil edilmesi için hazinenin mülkiyetindençıkmamış olması ve kamu hizmetine tahsis edilmemiş olması ayrıca; 46 / son ile de kadastrosu yapılan yerlerde ilgililerin talep ve dava hakkını iki yıllık hak düşürücü süre içinde kullanılması şartlarını aramıştır... Hak düşürücü süre kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlamakta ve bu süre9.10.1989 tarihinde sona ermektedir. Dava ise 26.2.1990 tarihinde açıldığından hak düşürücü süre geçmiştir. Davanın hak düşürücü süre içinde açılması dışında diğer bütün şartlar gerçekleşmiştir, taşınmaz halen hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine ayrılmamıştır ve tevzi yolu ile davacıya verilmiştir. Hak düşürücü süre söz konusu olmazsa davacı adına tesciline imkan vardır.
- 1982 Anayasasının44/1. maddesi Devlet "...topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacı ile gerekli tedbirleri alır..."
- 44/2.maddesi "Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez, miras hükümleri dışında başkasınadevredilemez..."
- 35/3.maddesi "mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz".
- 36 / 1. maddesi "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmaksuretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptirler...."
- Demekte ayrıca, 14. madde Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamayacağını 10. maddede Herkesin devlet organları önünde eşit olduğunu düzenlemektedir.
Devlet 1962 yılında Anayasanın 44. maddesindeki kendisine verilen ödevlerini yapmış topraksız köylüye toprak sağlamış ve halen bu toprak ilk tevzi edilen kişi tarafından ziraat arazisi olarak kullanılmakta olup kamu hizmetine tahsis edilmemiştir. Ancak yapılan tevzii kadastro paftasına göre intikal ettirilmemiş ve tevzi edilenlere temlik işlemleri tamamlanmamıştır. Halen, mülkiyet hazine üzerinedir. 3402 sayılı kanunun 46 / son maddesine göre iktisap edebilmesi için gerekli olan hak düşürücü süreyi geçirmiştir, halen hak düşürücü süreden sonra açılan mahkememizde ve Asliye Hukuk Mahkemesinde tescil davaları vardır, gene bütün yurt düzeyinde de bu durumda binlerce vatandaş olması gerekir; kanunları yeterince takip edemediklerinden, haberleri olmadığından süreyi kaçırmışlar, hazineye güvendiklerinden böyle bir hak düşürücü kural çıkıp topraklarının ellerinden alınabileceği akıllarına gelmeden topraklarını işlemeye devam etmişlerdir.
Süreyi geçirdikleri için topraklarının ellerinden alınması ve tescilisteyememeleri Anayasanın 44 / 1-2. maddelerindeki topraksız köylünün topraklandırılması hükmüne aykırıdır. Mülkiyet hazine üzerinde olduğundan yeniden hazine tarafından el konulduğu taktirde toplum düzeni bozulacağından devlete güven sarsılacağından, Anayasanın35/3 deki mülkiyethakkının toplum yararına aykırı kullanılamayacağı hükmüne de aykırıdır.
Gene Anayasa 36 / l deki herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde davacı veya davalı olabileceğinden ve 14. madde gereğince temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması gerektiğinden hazinenin bu davada hak düşürücü süreye dayanması bu nedenle davanın reddini istemesi hakkın kötüye kullanılması ve toplumun huzuru yönünden gayrımeşru olduğundan bu maddelere de hak düşürücü süredekikural aykırıdır.
Ayrıca, hak düşürücü süre kadastrosu yeni yapılan yerlerde uygulanmadığı hallerde önceden yapılan yerlerde uygulandığından eşitsizlik yarattığı gibiikiyıliçinde dava açanlara tescil imkanı verip süre geçtikten sonra bu imkanı tanımamak eşitlik ve haksızlığa sebep olduğundan Anayasanın eşitlik konusundaki 10. maddesine de aykırıdır.
3402 sayılı kanunun 46/son maddesindeki hak düşürücü süre anılan sebeplerle Anayasaya aykırı olduğundan ve iptali halinde bir tür yerlerintevzi yolu ile kullananlara tescil imkanı vereceğinden aşağıdaki kararın verilmesi kanaatine varılmıştır.
Karar:.
3402 sayılı kanunun 46/sonmaddesindeki hükümler (hak düşürücü süre) anayasanın44/1-2, 35/3, 36/1,14 ve 10. maddelerine aykırı olduğundan iptali için dosyanın ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMESİNE; Anayasa Mahkemesinin bu konudaki kararının beklenilmesine.
Davacı ve davalı temsilcisinin yüzüne karşı karar verildi.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1990/21
Karar Sayısı:1990/15
Karar Günü: 28.6.1990
R.G. Tarih-Sayı :20.07.1990-20586
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Türkoğlu Sulh Hukuk Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU:21.6.1987günlü, 3402 sayılı "Kadastro Kanunu"nun, Anayasa'nın 10.. 14. maddeleriyle 35. maddesinin üçüncü, 36. maddesinin birinci 44. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına aykırılığı savıyla 46. maddesinin iptali istemidir.
I- OLAY:
26.2.1990günlü dilekçeyle açtığı davada; 4753 sayılı Yasa gereğincekendisine verilen 8250 m2'lik tarlayı tarım arazisi olarak 1962 yılından berimalik gibi kullandığını belirten davacı bu yere ilişkin Hazine tapusunun iptaliyle taşınmazın kendi adına tescilini, davalı Hazine temsilcisi ise 28.11.1966 günlü komisyon kararıyla dağıtılan dava konusu yerin Kadastro Komisyonu'nca 14.11.1959'da Hazine adına tesbit edilip9.7.1962 de tapudatescilinin yapıldığını, 3402 sayılı Yasa'nın 46. maddesinin son fıkrası gereğince bu tür davalarda sözü edilen Yasa'nın yürürlüğünden başlayarak geçen iki yıllık hak düşürücü sürenin9.10.1989 da dolduğunu savunarak davanın reddini istemiş, bu hak düşürücü süreyi içeren 3402 sayılı Yasa'nın 16. maddesinin son fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan yerel mahkeme iptal istemiyle doğrudan Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
III-YASA METİNLERİ:
A. İPTALİ İSTENEN YASA KURALI
3402 sayılı Kadastro Yasası'nın iptali istenen son fıkrasıyla birlikte 46. maddesi şöyledir:
"Hazine adına kayıtlı taşınmaz mallarda iktisap:
Madde 46.- Kadastrosu yapılacak veya daha önce tapulama veya kadastrosu tamamlanmış bulunan yerlerde, 766 sayılı Kanunun 37. maddesi veya 4753 sayılı Kanun ile ek ve tadilleri uyarınca Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallar bu kanun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tespit ve tescil olunur.
Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskân suretiyle veyatoprak tevzii suretiyle verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmaksızın, hak sahipleri adına tespit ve tescil olunur. Bu şekilde hak sahipleri adına tespit ve tescil işlemleri gerçekleşinceye kadarkisüre içinde evvelce tahakkuk ettirilenler de dahil olmak üzere ecrimisilalınmaz.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hazinenin mülkiyetinden çıkmış bulunan veya amme hizmetine tahsis edilen taşınmaz mallar hakkında bumadde uygulanmaz.
İlgililerin,,daha önceki kadastrosu yapılan yerlerdebu maddeye dayanan talep ve dava hakkı, bu Kanunun yürürlüğe girmesi tarihinden itibaren 2 yıl geçmekle düşer."
B. İLGİLİ YASA KURALI :
3402 sayılı Yasa'nın konuyla ilgili kuralı da şudur.
"Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre:
Madde12.- 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir.
Kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararı; kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedilir.
Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastronunönceki hukukî sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.
Kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtlan, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz.
Kesinleşmemiş tutanaklar herhangi bir nedenle tapuya tescil edilmişse, iddia ve taşınmazın niteliğine bakılmaksızın, taşınmazı tescil tarihinden itibaren 20 yıl müddetle malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduranlar ile bunların akdi ve kanuni halefleri açılmış ve açılacak olan davalarda MedeniKanunun tapuya itimat prensibinden yararlanırlar."
C. DAYANILAN ANAYASA KURALLARI:
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin iptal istemini dayandırdığı Anayasa kuralları da şunlardır:
1. "Madde 10.- Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
2. "Madde 14.- Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri,Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletini ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırım yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bir kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar.
Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını, bu yolda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler, kanununla düzenlenir. Anayasanın hiçbir hükmü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz.
3. "Madde 35 (Üçüncü fıkra).- Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
4. "Madde 36 (Birinci fıkra).- Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir."
5. "Madde 44.- Devlet toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla, değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tespit edebilir. Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması, üretimin düşürülmesi,ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz.
Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez, miras hükümleri dışında başkalarına devredilemez ve ancak dağıtılan çiftçilerle mirasçıları tarafından işletilebilir. Bu şartların kaybı halinde, dağıtılan toprağın Devletçe geri alınmasına ilişkin esaslar kanunla düzenlenir."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Necdet DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Mehmet ÇINARLI, Mustafa GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL,Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Lemi ÖZATAKAN ile Yavuz NAZAROĞLU'nun katılmalarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında; ilk inceleme raporu, başvuru kararı ve ekleri, iptali istenilen Yasa kuralıyla dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve ilgili öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava konusu taşınmaz için 14.11.1959 da düzenlenen tapulama tutanağının kesinleşmesinden önce Valiliğin 1.12.1960 günlü oluruyla dağıtım işleminin tamamlandığı, tapulama tutanağının 7.7.1962 de kesinleşmesi üzerine9.7.1962de Hazine adına tapuya tescil edildiği, davacı adına tescilin ise6.8.1962 de yapıldığı saptanmıştır.
Davacı, dava konusu taşınmaz kendisine, tapulama tutanağının düzenlenmesinden sonra iskân suretiyle verildiğine göre davada kadastro işleminden önceki hukuksal nedene dayanamayacağından hakkında 766 sayılı Tapulama Yasası'nın 31. ve onun yerine geçen 3402 sayılı Kadastro Yasası'nın 12. maddesindeki on yıllık hak düşümü süresi uygulanamaz.
Davacıya, 6.8.1962 günlü, 50 sıra no.lu tapunun tapulamadan sonra kesinleşen idarî kararla verildiği gözetilirse, dava hakkını yitirmiş kişilerin tamamlanmamış iskân işlemlerine dayanarak açacakları davada uygulanacak 46. maddenin son fıkrasındaki ikiyıllık süreden de yararlanması söz konusu olamaz. Bu hükmün uygulanması için on yıllık sürenin geçmemiş olması gerekir. Bu durumda, iptali istenilen fıkra hükmü, davada uygulanacak kural niteliğinde değildir.
Bir mahkemenin Anayasa'ya aykırı görerek iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne götüreceği yasa kuralının bakmakta olduğu davada uygulanacak kural olması, Anayasa'nın 153. maddesinin birinci ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"-un 28. maddesinin birinci fıkrasının gereğidir. Bu zorunluluğa aykırı başvuruların kabulü olanaksızdır. Bakmakta olduğu davada uygulanması söz konusu olmayan bir kuralın iptalini istemeye mahkemeler yetkili değildir.
İtiraz yoluna başvuran yerel mahkemenin istemi bu nedenle reddedilmelidir.
V-SONUÇ:
İtiraz konusu kural davada uygulanma durumunda bulunmadığından başvuran Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle istemin REDDİNE,
28.6.1990gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan
Necdet DARICIOĞLU
Başkanvekili
Yekta Güngör ÖZDEN
Üye
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU
Mehmet ÇINARLI
Mustafa GÖNÜL
Mustafa ŞAHİN
İhsan PEKEL
Ahmet N. SEZER
Erol CANSEL
Lemi ÖZATAKAN
Yavuz NAZAROĞLU