ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1989/11
Karar Sayısı: 1989/48
Karar Günü: 12.12.1989
R.G. Tarih-Sayı :22.01.1990-20410
İPTAL DAVASIN AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkanvekili Hikmet ÇETİN
İPTAL DAVASININ KONUSU : 16.2.1989 günlü, 3522 sayılı "506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna
Bir Geçici Madde Eklenmesine; 308 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici
Maddesinin Değiştirilmesine ve 352 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun"un, Anayasa'nın 2., 5., 10., 13.,
60., 121., 122. ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürülen 2. ve 5.
maddelerinin iptali istemidir,
II- YASA METİNLERİ:
A. İptali İstenen Yasa Kuralları:
16.2.1989 günlü, 3522 sayılı Yasa'nın iptali istenen maddeleri
şunlardır :
1- "Madde 2.- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 75.- Geçici 70 inci madde uyarınca, geçici gösterge
aylığına hak kazananların, malullük, yaşlılık ve ölüm aylıklarının Aralık 1988
tarihindeki gösterge tabloları ile memur aylıklarına uygulanan 100 katsayıya ve
53.000 lira olarak tespit edilmiş sosyal yardım zammına göre hesaplanacak
tutarları üzerinden aşağıda belirtilen esaslar dahilinde ödenmesine devam
olunur.
A) Bu aylıklarda; katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım
zammındaki değişiklikler nedeniyle herhangi bir artış yapılmaz.
B) Bu madde kapsamındaki aylıkların, geçici 70 inci maddeye göre
borçlanma hakkından yararlanmamış olsalardı, almaya hak kazanacakları (sosyal
yardım zammı dahil) aylık tutarları, kendilerine ödenmekte olan (sosyal yardım
zammı dahil) aylık tutarlarını geçeceği tarihten itibaren, bu ödemeler yerine;
cari katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım zammı esas alınmaksuretiyle
hesaplanacak aylık tutarları üzerinden ödeme yapılır."
2- "Madde 5.- Bu Kanun 29.12.1988 tarihinden geçerli olmak
üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer."
B. İlgili Yasa Kuralı:
20.6.1987 günlü, 3395 sayılı Yasa'nın, Anayasa Mahkemesi'nin
26.10.1988 günlü, Esas 1988/19, Karar 1988/33 sayılı kararıyla iptal edilen
Geçici 5. Maddesi şudur:
"Geçici Madde 5.- A) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte,
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 991 sayılı Kanuna göre malullük,
yaşlılık ve Ölüm sigortalarından gösterge tablosunun en üst göstergesinden
aylık almakta olanlar ile aylık talebinde bulunmuş olup, henüz işlemleri
tamamlanmamış olanlardan gösterge tablosunun en üst göstergesinden aylık
bağlanmaya hak kazananlar;
1. Bakanlar Kurulunca tespit edilecekgeçici gösterge tablosundaki
derece ve kademelerden hangisi üzerinden borçlanarak prim ödeyeceklerini tespit
ederek altı ay içinde kuruma yazılı olara-k bildirmek,
2. Müracaat tarihini takip eden ay başından başlamak üzere her ay
için 30 gün itibariyle ve l inci bende göre seçeceği derece ve kademenin
karşılığı göstergenin, aynı tarihte yürürlükte olan katsayı ile çarpımına göre
bulunacak borçlanmaya esas matrah üzerinden % 20 oranında prim ödemek,
3. Zamanaşımı içerisindeki süreler için prime esas azami kazancın
üzerinde ücret aklığını belgelemek,
4. Zamanaşımı süreleri dışında kalan süreler için ise ücretini
beyan etmek, şartı ile borçlanabilirler.
Aylıklıya, seçtiği derece ve kademe üzerinden, hesaplanacak 5
yıllık prim tutarı tebliğ edilir.
Tebliğ edilen borcun azami beş yıl içinde ve her yıla isabet eden
bölümünün o yılın sonuna kadar ödenmesi şarttır. Primlerin süresi içinde
ödenmemesi halinde, primi ödenmeyen ilk aydan itibaren borçlanma hakkı düşer.
Borçlanma hakkı düşenler bu maddeye göre yeniden borçlanma
yapamazlar.
Aylıklının borç ödeme süresi içinde ölümü halinde borçlanmaya ait
primlerin bakiyesi aynı süre içinde olmak şartıyla hak sahipleri tarafından
ödenebilir.
Borçlanma sebebiyle, prim veya kesenek ödemek suretiyle geçmiş
veya daha önce borçlanılmış hizmetlere hizmet ilavesi yapılımız.
B) Borçlanmak suretiyle prim ödeyenlerin geçici göstergeleri ve
geçici göstergelere göre bağlanacak aylıkları aşağıda belirtilen şekilde tespit
edilir.
a) Geçici Göstergenin Tespiti:
1. Tebliğ edilen borcun tamamı süresi içinde ödendiği takdirde,
aylıklının borçlandırıldığı derece ve kademenin karşılığı olan geçici gösterge
esası alınır.
2. Tebliğ edilen borcun bir bölümünün süresi içinde ödenmemesi
sebebiyle borçlanma hakkı düşenlerle bakiye borcunu ödemeyeceğini yazılı olarak
kuruma bildirenlerin geçici göstergesi, ödediği miktarın borcun tamamına oranı
esas alınarak tespit edilir.
Bu şekilde tespit edilen sayının geçici gösterge tablosunda eşiti
yoksa, buna en yakın geçici gösterge esas alınır.
b) Geçici Gösterge Aylığının Bağlanması:
1. Tespit edilen geçici göstergelerin cari katsayı ile çarpılması
sonucu bulunacak matrah üzerinden geçici gösterge aylığı bağlanır.
2. Borçlandırılan aylıklının geçici gösterge aylığının
hesaplanmasında' da almakta olduğu Malullük, Yaşlılık veya Ölüm aylığı bağlama
oranı nazara alınır.
Tebliğ edilen borcun tamamı, süresinden önce ödendiği takdirde,
ödemenin yapıldığı tarihi takibeden aybaşından itibaren,
(B) fıkrasının (a) bendinin 2 nci alt bendine göre kısmî ödeme
yapanlara da ödemenin sona erdiği tarihi takibeden aybaşından itibaren,
Geçici gösterge aylığı bağlanır.
3. Borçlanma talebinde bulunanların tahsisi yapılmış aylıklarının
ödenmesine devam edilir."
C. Dayanılan Anayasa Kuralları:
1- "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı. Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "Madde 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır."
3- "Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
4- "Madde 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
5- "Madde 60.- Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar."
6- "Madde 121.- Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca
olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede
yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye
Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağrılır. Meclis, olağanüstü
hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında
dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
119 uncu madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde
vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü
hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci
maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve
ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği,
görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü
yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanununda düzenlenir.
Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde
kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı
gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayınasunulur; bunların Meclisçe
onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir."
7- "Madde 122.- Anayasanın tanıdığı hür demokrasi düzenini
veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen ve olağanüstü hal
ilânını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması
veya savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun başgöstermesi, ayaklanma
olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın
veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren
şiddet hareketlerinin yaygınlaşması sebepleriyle, Cumhurbaşkanı başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra,
süresi altı ayı aşmamak üzere yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya
bütününde sıkıyönetim ilân edebilir. Bu karar, derhal Resmî Gazetede yayımlanır
ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi gerekli gördüğütakdirde sıkıyönetim süresini kısaltabilir,
uzatabilir veya sıkıyönetimi kaldırabilir.
Sıkıyönetim süresinde, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu sıkıyönetim halinin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde
kararname çıkarabilir.
Bu kararnameler Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Bunların Meclisçe onaylanmasına
ilişkin süre ve usul içtüzükte belirlenir.
Sıkıyönetimin her defasında dört ayı aşmamak üzere uzatılması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararına bağlıdır. Savaş hallerinde bu dört
aylık süre aranmaz.
Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde hangi hükümlerin
uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği, idare ile olan ilişkileri,
hürriyetlerin nasıl kısıtlanacağı veya durdurulacağı ve savaş veya savaşı
gerektirecek bir durumun başgöstermesi halinde vatandaşlar için getirilecek
yükümlülükler kanunla düzenlenir.
Sıkıyönetim komutanları Genelkurmay Başkanlığına bağlı olarak
görev yaparlar."
8- "Madde 153.- Anayasa Mahkemesinin kararlan kesindir, îptal
kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede
"yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa
Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu
tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
îptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukukî boşluğu
dolduracak kanun tasan veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar."
III- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör
ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mehmet ÇINARLI,
Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER ve Erol
CANSEL'in katılmalarıyla 29.3.1989 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi ve ekleri, iptali
istenilen Yasa kuralıyla dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri Ve
öbür yasama belgeleri, okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anayasa'ya uygunluk denetiminde sağlıklı bir sonuca
ulaşılabilmesi için iptali istenen kuralların anlam ve kapsamının açık ve kesin
bir biçimde belirlenmesi gerekmektedir.
Dava konusu 2. ve 5. maddelerin yer aldığı 16.2.1989 günlü, 3522
sayılı Yasa, 20.6.1987 günlü, 3395 sayılı Yasa'nın 17. maddesiyle 506 sayılı
Yasa'ya eklenen geçici 5. maddenin Anayasa Mahkemesi'nin 26.10. 1988 günlü,
Esas 1988/ 19, Karar 1988/ 33 sayılı kararıyla iptal edilmesinden doğan boşluğu
doldurmak üzere çıkarılmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin bu konudaki iptal gerekçesi esasta,
Anayasa'-nın 2. ve 60. maddeleri yönünden, ".... Aynı sosyal güvenlik
kurumu içerisinde yer alarak bütünleşmiş, kaynaşmış ve aynı amaçlar için riziko
ortaklığına girmiş sigortalılardan derecesi ne olursa olsun, bir gurubun,
diğerinden ayrılarak kendilerine "özel" denilebilecek bir güvenliğin
sağlanması ve yine temeldebirbirinden çok farklı olmayan yakın derece ve
göstergede bulunanlar için çok farklı boyutlarda sosyal güvence öngörülerek
Kurumun kaynaklarının dengesiz bir biçimde tahsisi, sosyal güvenliğin dayandığı
ilkelerle bağdaşmaz . . . itiraz konusu madde ile bir grup sigortalının yaşam
düzeylerinin ötekilere oranla çok farklı bir biçimde yükseltilmesi yoluna
gidilmiştir ..";
' Anayasa'nın 10. maddesi yönünden ise, "Bir sosyal güvenlik
kuruluşu olan Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamı içerisinde bulunan sigortalılar
aynı hukukî statü içerisinde özdeş durumunda bulunan kişilerdir .... sosyal
sigorta kapsamına giren sigortalılar, gelir düzeyleri ne olursa olsun, sosyal
sigortalar ilkeleri gereği saptanmış bulunan alt ve üst sınırlar içerisinde
derecelenmiş ve bütünlükgösteren bir sistemde yer almışlardır .... Aynı durumda
bulunan kişilerin yasanın öngördüğü haklardan aynı esaslara göre yararlanmaları
eşitlik ilkesinin gereğidir.
Geçici 5. madde, özel bir hak niteliğinde düzenlediği borçlanmayı
haklı bir nedene dayanmaksızın 3395 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte
en üst göstergeden malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı alanlarla bu tarihe kadar
aylık talebinde bulunmuş olup, henüz işlemi tamamlanmamış olanlardan gösterge
tablosunun en üst göstergesinden aylık almayahak kazananlara tanımıştır.
Böylece en üst göstergedekiler arasında 9.7.1987 tarihine kadar
talepte bulunanlarla, bulunmayanlar şeklinde farklı bir uygulamaya neden
olunmuştur .... Ayrıca en üst göstergede bulunanlarla diğer göstergelerde
bulunanlar arasında sosyal güvenlik hakkı yönünden çok farklı hak durumlar
yaratılmıştır . .. ."
biçiminde görüşlere dayandırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, iptal kararında, sadece, geçici 5. maddenin
iptaliyle yetinmemiş, iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi Anayasa'nın
öngördüğü sınır içerisinde ileri bir tarihe ertelemiş ve bu arada, iptal edilen
maddenin düzenlediği alanda oluşacak yasal boşluğun doldurulması gerektiğini
hüküm altına almış; öncelikle iptal edilen yasal düzenlemenin, Mahkeme
kararının yayımından başlayarak bir süre daha uygulamada kalmasını
kararlaştırarak, konunun kamu düzeni ve sosyal güvenlik hukuku açısından
önemini vurgulamıştır.
Belirtilmelidir ki, Yasakoyucu, ortaya çıkan hukuksal boşluğu
doldurma sırasında, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararında üzerinde durulan
ilkeler doğrultusunda;
a) Aynı sosyal güvenlik kurumu içerisinde yer alan ve temelde
birbirine yakın statü içerisinde bulunan sigortalılar arasında çok farklı
boyutlarda sosyal güvenliğin öngörülmediği,
b) Sosyal Sigortalar Kurumu kaynaklarının dengesiz biçimde
tahsisinin önlendiği,
c) Sosyal sigortalar hukukunda öngörülen ve gelirleri artırmayı
amaçlayan hukuksal yöntemlere ters düşmeyen,
d) Sosyal güvenlik alanında getirilecek bir haktan, dengeli ve
makul ölçüler içerisinde tüm sigortalıların yararlanmasını öngören,
Yeni bir düzenleme yapmak yetkisine de sahip bulunmakta iken bu
kez, 3522 sayılı Yasa'nın gerekçesinden de anlaşıldığı üzere, 3395 sayılı Yasa
ile getirilen düzenlemeyi tüm sigortalılara yayarak devam ettirmeyi sosyal
güvenlik ilkeleri ve devletin malî kaynakları itibariyle olanaklı görmediğinden
geçici 5. madde ile ortaya çıkan Anayasa'ya aykırı durumun giderilmesini
amaçladığı görülmektedir.
Getirilen bu düzenleme ile, geçici 70. madde uyarınca, geçici
gösterge aylığına hak kazananların, malûllük, yaşlılık ve ölüm aylıklarının,
1988 yılı Aralık ayındaki gösterge tabloları ile memur aylıklarına uygulanan
100 katsayıya ve 53.000 lira olarak tespit edilmiş sosyal yardım zammına göre
hesaplanacak tutarları üzerinden ödenmesine devam edileceği, ancak bu
aylıklarda; katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım zammındaki değişiklikler
nedeniyle herhangi bir artış yapılmayacağı; borçlanma hakkından yararlanmamış
en üst göstergeden aylık alanların, bu madde kapsamındaki aylıklara yetişmesi
durumunda cari katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım zammı esas alınmak
suretiyle hesaplanacak aylık tutarı üzerinden ödeme yapılması böylece iki grup
arasında eşitliğin sağlanması yanında ilgililerin mağduriyetlerinin
önlenmesinin de amaçlandığı gözlenmektedir.
B. Anayasa'ya Aykırılık Sorunu:
1- Yasa'nın 2. Maddesi:
a) Anayasa'nın 2., 5., 10. ve 60. Maddeleri Yönünden İnceleme:
Dava dilekçesinde, 3522 sayılı Yasa'da, Anayasa Mahkemesi'nce
iptal edilen geçici 5. maddede benimsenen sistemin bir süre daha uygulanması
devam ettirilerek Anayasa'ya aykırılığın sürdürüldüğü ve ayrıca aylıkların
dondurulması biçiminde sosyal güvenliğe uygun olmayan bir yöntemin kabul
edildiği, böylece hukukun temel ilkelerine ve Anayasa hükümlerine aykırı
davranıldığı ilerisürülmüştür.
Yasa temelde, Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine
getirmeyi ve Mahkeme kararı sonucu ortaya çıkan hukuki boşluğu doldurmayı ve bu
arada bozulan sosyal güvenlik ve eşitliği sağlamayı öngörmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen geçici 5. madde (geçici 70.
madde) bir kısım sigortalı için farklı sosyal güvenlik sistemini süresiz bir
biçimde düzenlemiş iken yeni Yasa, katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım
zamlarındaki artışları uygulamamak yoluyla bu farklılığı zaman içinde gidermeyi
amaçlamaktadır.
Bu durumda ilke ve amaçlan arasında büyük farklılıklar bulunan iki
Yasanın aynı nitelikte olduğuna ilişkin sav yerinde değildir.
Anayasa'ya aykırı olduğu saptanan farklı ödemenin derhal
durdurulması yerine inceleme konusu madde, ilgililerin daha önce ödedikleri
para nedeniyle mağduriyetlerinin önlenmesini amaçlamaktadır. Bu bakımdan,
düzenleme, Anayasa'ya aykırı bir yasanın bir süre daha uygulanmasını devam
ettirme anlamına gelmez.
Belirtilen nedenlerle, Anayasa'ya aykırı yasal düzenlemeyle ilgili
sonuçları kaldırmak için yürürlüğe konulan inceleme konusu kuralın sosyal devlet,
sosyal güvenlik ve eşitlik ilkeleri ile devletin temel amaç ve görevlerine
aykırı bir yanı görülmemiştir.
Dava dilekçesinde;süper emeklilikten yararlanan kimselerin, o
tarihte yürürlükteki yasanın öngördüğü gerekleri yerine getirmek suretiyle bu Yasa
hükmüne dayanarak hak sahibi oldukları, bu haktan yararlanabilmek için çeşitli
risklere girdikleri, oysa yeni Yasanın bu hakkı ortadan kaldırmasının
kazanılmış hak ilkesine de aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
Hukuk devletinin gerçek anlam ve amacı, devletin tüm işlem ve
eylemlerinin hukuk kurallarına uygun yürütülmesini gerekli kılar. Anayasa'nın,
devlet faaliyetlerinin yargısal denetime bağlı olarak yürütülmesini
öngörmesinin, yasama işlemlerinin de bu kapsamda olmasının nedeni budur.
Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla Anayasa'ya aykırılığı saptanan bir yasaya
dayanılarak ileriye yönelik hak kazanılması ve kazanılmış bir haktansöz
edilmesi olanaksızdır.
Temelde aslî bir yetkiye dayanılarak yürürlüğe konulan yasa ile
bağlı bir yetkiyle çıkarılan tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin genel
düzenleyici işlemlerini içeren kural işlemler, nesnel ve genel hukuksal
durumlar yaratırken düzenledikleri konularda statü oluştururlar. Kişilerin bu
statülere alınmaları özel ve kişisel bir işlemle (şart işlemle) olanaklıdır.
Nesnel ve genel hukuksal durumun bu şart işlemle özel hukuksal duruma dönüşmesi
kazanılmış hak yönünden yeterlideğildir. Nitekim bir kişinin memur yada
emeklilik statüsüne sokulması, bu statüde hiç bir halde değişiklik
yapılmayacağı anlamına gelmez. Kural işlemler her zaman değiştirilebilir ya da
yargı organları tarafından Anayasa'ya veya yasaya aykırı görülerek iptal
edilebilir. Kural işlemin değişmesi ya da ortadan kaldırılması, ona bağlı kişi
ile ilgili şart işlemi de etkiler. Bu durumda ilerisi için kazanılmış haktan
söz edilemez. Ancak kişi, yeni kural tasarrufa göre oluşan statüde yerini alır.
Kazanılmış hak,kişinin bulunduğu statüden doğan (maaş gibi), tahakkuk etmiş ve
kendisi yönünden kesinleşmiş, kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haklar için
söz konusudur.
Anayasa'ya göre Anayasa Mahkemesi kararları yasama organım da
bağladığından, Yasakoyucunun Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda işlem
yapması ve Anayasa'ya aykırı biçimde oluşmuş bir sistemin geçerliliğine son
verecek yasal düzenlemede bulunması gerekir.
Yukarıda ortaya konulduğu üzere, Anayasa'ya aykırılığı saptanan
yasa hükümlerine göre elde edilen haklar, ilerisi için kazanılmış hak
oluşturmaz ve uygulanma niteliğini yitirir.
Sonuç olarak Yasakoyucu, Anayasa Mahkemesi iptal kararının
gereğini yerine getirmek üzere takdir ve tercihini kullanmış, bu amaca yönelik
bir yöntem saptamıştır.
Bu nedenle söz konusu düzenlemenin kazanılmış hak kavramına ters
düşen bir yönü yoktur.
Öte yandan, hukuk devletinin en önemli niteliğinden biri de
"güvenilir" olmasıdır.
Anayasa'nın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri
arasında "Hukuk devleti" ilkesine de yer vermiştir. Hukuk devleti,
Devletin bütün faaliyetlerinde hukukun egemen olduğu devlettir. Bu tür Devlette
de "Hukuk güvenliği"ni sağlayan bir düzenin kurulması asıldır.
Devlet, görevlerini yerine getirirken, "Hukuk devleti" niteliğini
yitirmemeli, hukukun uygar ülkelerinde kabul edilen temel ilkelerini sürekli
gözönünde tutmalıdır. Böyle bir düzende, "Devlete güven" ilkesi vazgeçilmez
temel öğelerdendir. Devlete güven, hukuk devletinin sağlamak istediği huzurlu
ve istikrarlı bir ortamın sonucu olarak ortaya çıkar. Yasaların Anayasa'ya
uygunluğu karinesi asıldır. Yasalara gösterilen güven ve saygıdan kaynaklanan
oluşumların sonuçlarını korumak gerekir.
3395 sayılı Yasa, bir kısım sigortalıların Yasa'nın öngördüğü
ödemeyi yapmalarını bu sistemden yararlanmanın koşulu saymıştır. Böylece, bu
sigortalılardan alınan değerler Sosyal Sigortalar Kurumu'na aktarılmıştır.
Ne var ki, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ile ortaya yeni bir
olgu çıkmıştır. Kişiler, yürürlükteki Yasa'nın koşullarını yerine getirmelerine
ve prim olarak istenilen parayı ödemelerine karşın, bir süre sonra Yasa'nın
esaslarını düzenlediği farklı aylıkları alamaz duruma düşmüşlerdir. Bu Yasa'nın
Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmesi nedeniyle kazanılmış haktan söz
edilerek aynı statüde farklı aylıkların ödenmesini sürdürmek olanaklı değilse
de, yürürlükteki Yasaya dayanarak ödemelerini yapan bu kişilerin zararlarının
karşılanması "Devlete güven" ilkesinin bir gereğidir.
Söz konusu Yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptali sonucunda, kimi
kişilerin zarara uğraması ve ödedikleri paraların devlete kalması nedeniyle
karşılanamayan zararlarının giderilmesi kamu düzeni ve kamu yararı gereği
olarak ortaya çıkmaktadır.
insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, adalete ve eşitliğe
dayanan bir hukuk düzeni kurarak bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan,
tüm çalışmalarında hukuk kurallarına ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri
yargı denetimine bağlı olup toplum yaşamında, bireylerin haksızlığa
uğratılmamasını ve mutluluğunu amaç edinen bir devletibiçimleyen hukuk devleti
tanımını da devlete güven ilkesini de doğal olarak içerir. Devletin temel
niteliğinin öğelerinden biri de güvenirliğidir.
Devletin, yaptığı düzenlemelerle haksız bir edinim sağlaması ve
kişilerin haksızlığa uğratılması kabul edilemez.
Hemen açıklamak gerekir ki, iptal kararı sonunda gerçekleşen ve
kaçınılması olanaksız bu durum nedeniyle, Yasakoyucu'nun 3522 sayılı Yasa'nın
düzenlenmesi sırasında ilgililerin mağduriyetlerinin önlenmesini de bir ölçüde
gözetmesi ile konunun değişik yönlü ve uygulamaya yönelik olmasından,
Anayasa'ya aykırılık oluşturan bir nitelik görülmemekte ise de, uygulama sonuçlarının
yeniden değerlendirilerek mağduriyet konusunun yukarıda belirtilen esaslarla
genel hukuk ilke ve uygulamaları doğrultusunda adaletli ve güvenilir bir
biçimde çözümlenmesi zorunludur.
Bu nedenlerle 3522 sayılı Yasa'nın 2. maddesi, Anayasa'nın 2., 5.,
10. ve 60. maddelerine aykırı değildir.
b) Anayasa'nın 13., 121., 122. Maddeleri Yönünden İnceleme:
Dava dilekçesinde iptali istenilen veAnayasa'ya aykırı biçimde
verilen hakların uygulamadan kaldırılmasını amaçlayan söz konusu maddeyle,
temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasını ve olağanüstü yönetim usûllerini
düzenleyen Anayasa'nın 13., 121. ve 122. maddeleri arasında doğrudan ilişki
kurulamamıştır.
c) Anayasa'nın 153. Maddesi Yönünden inceleme:
Dava dilekçesinde, yasama ve yürütme organlarının Anayasa Mahkemesi'nce
verilen kararı ve bunun sonuçlarım bertaraf edemeyeceğine ve karara aykırı yeni
düzenlemeler yapamayacağına değinilerek, yasama organının bu Yasa ile 3395
sayılı Yasa'nın süper emeklilere verdiği farklı ücreti dondurarak korumuş
olmasına karşın süper emekliler dışında kalan emeklilere bir hak tanınmaması
nedeniyle Anayasa'nın 153. maddesine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmekte ise
de, Anayasa'nın 2., 5., 10. ve 60. maddeleri yönünden inceleme bölümünde
belirtilen hususlar nedeniyle bu sav haklı görülmemiştir.
Yine dava dilekçesinde, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan
"İptal kararları geriye yürümez." tikesine aykırı davranıldığından
söz edilerek iptal isteminde bulunulmuştur. Davacıya göre, "İptal
kararları geriye yürümez." ilkesinin anlamı, iptal kararlarından önceki
durumun aynen devam etmesi ve iptal edilen yasaya göre oluşan statülerin
değiştirilmeyerek kazanılmış hakların korunmasıdır. İptali istenen Yasa ise bu
ilkeyi gözetmemiştir. Gerçekten iptal istemine gerekçe yapılan ve Anayasa'nın
153. maddesinde yer alan kural, Anayasa Mahkemesi'nce verilen iptal
kararlarının zaman içinde etki alanını gösterme yönünden Anayasa'dayer
almıştır.
Anayasal sistemimiz içerisinde, Anayasa Mahkemesi'nin iptal
kararları Anayasa'ya aykırılığın bir yaptırımı olarak ortaya çıkmakta ve bu
yaptırımın etki alanının saptanması da bir anayasal sorun olarak belirmektedir.
Anayasa, iptal kararlarının zaman içerisinde etkisini gösteren
başka kuralları da içermektedir. Bu kuralların birlikte değerlendirilmesi
sonucunda, iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi ortaya çıkacaktır. Bu
kurallar şöyle belirtilebilir:
Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran
mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu
durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal
kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararma göre çözecek
vedoğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz
yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir.
îptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu,
Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler.
Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen
yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlar." yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer
alan kuralın sonucudur.
Öte yandan Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasına göre,
yasa, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Yukarıda gösterilen ve iptal kararlarının bağlayıcılığını
ortaya koyan kuralla bu kuralın birlikte değerlendirilmesi durumunda, iptal
kararlarının ileriye yönelik "derhal" etkisi tartışmasız biçimde
ortaya çıkar.
Böylece, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen bir yasanın
geleceğe yönelik tüm etkilerinin kaldırılması ve iptal kararına uyulması tüm
devlet kuruluşlarınca kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Sonuç olarak, iptal kararlarının kimi durumda geçmişi, fakat her
durumda geleceği etkilemesi asıldır.
Bu durumda, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan "îptal
kararlan geriye yürümez." kuralının anlamı ne olmak gerekir' Bu sorunun
yanıtı da sistemin içerisinden çıkmaktadır.
Anayasa'da, iptal kararlan idarî davalarda olduğu gibi
düşünülmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası
benimsenmemiştir. Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini
sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal
kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir.Böylece hukuksal ve
nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların,
iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması
sağlanmıştır.
Bir kural işlemle kurulan bir statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal
kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye
bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır.
Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük
haklar elde edilemez. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına
tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi,
Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulanma
alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi
böylece ortaya çıkmakta ve "İptal kararlan geriye yürümez." kuralı
belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır.
Bu nedenlerle iptali istenen Yasa kuralı Anayasa'nın 153.
maddesine de aykırı değildir.
Yasa'nın 2.maddesine yönelik iptal istemi reddedilmelidir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Muammer TURAN, Selçuk TÜZÜN ve Erol CANSEL bu
görüşe katılmamışlardır.
2- Yasa'nın 5. Maddesi:
Bu madde, 3522 sayılı Yasa'nın 29.12.1988'den geçerli olmak üzere,
yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini hükme bağlamıştır.
İptal dilekçesinde, sözü edilen maddenin Yasayı geriye yürür
biçimde bir sonuca götürdüğü, böylece Anayasa'ya aykırılığın oluştuğu ileri
sürülmektedir.
Yukarıda gösterildiği üzere sözü edilen Yasa, Anayasa
Mahkemesi'nce verilen iptal kararının gereğini yerine getirmek üzere
gerçekleştirilmiş bir düzenlemedir. Yürürlüğünün Resmî Gazete'de yayımlandığı
günden değil daha önceki bir tarihten başlatılması Yasa'nın amaçladığı durumun
gereği olarak görülmelidir. Burada gerçek anlamda bir geriye yürüme yoktur.
Bilindiği gibi, yasalar kamu düzeninin gerektirdiği durumlarda geriye
yürütülebilmekte ve önceye etkili olabilmektedir.
Dava konusu düzenlemede, Anayasa'ya aykırı bir uygulamanın sona
erdirilmesi ve bu alanda ortaya çıkan hukuksal sorunların çözümlenmesi
amaçlandığına göre Yasa uygulamasının daha önceki bir tarihten başlatılması,
kamu yararı ve kamu düzeni gereği olarak görülmüştür. Bu yönden Anayasa'ya
aykırılık düşünülemez.
Yasa'nın 5. maddesinin iptali istemi de reddedilmelidir.
Muammer TURAN bu görüşe katılmamıştır.
V- SONUÇ:
16.2.1989 günlü, 3522 sayılı "506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde
Eklenmesine; 308 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici Maddesinin
Değiştirilmesine ve 352 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Kanun"un;
A. 2. Maddesinin Anayasa'yaaykırı bulunmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Muammer TURAN, Selçuk TÜZÜN ve
Erol CANSEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla;
B. 5. maddesinin Anayasa'ya aykırı bulunmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Muammer TURAN'ın karşıoyu ve oyçokluğuyla;
12.12.1989 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Oğuz
AKDOGANLI
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Erol
CANSEL
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı : 1989/ 11
Karar Sayısı: 1989/48
Bu karara ilişkin öbür karşıoy gerekçelerine katılıyor, ayrıca yer
ve zaman almamak ve yinelemekten kaçınmak için, aşağıda vurgulanmasını yararlı
ve zorunlu gördüğüm hususlar dışında ayrıntılı karşıoy belirtmeyi gereksiz
buluyorum.
Kişisel haklar ile özlük haklan konularında aylık ya da üç aylık,
çalışanlara ya da emeklilere yapılan-yapılacak ödemelerin kazanılmış hak
sayılmasının olanaksızlığı öğretide ve uygulamada çoğunluğun paylaştığı bir
görüştür. Yasaların geriye yürümezliği ilkesi gibi Anayasa Mahkemesi
kararlarının geriye yürümezliğikuralının da zorunlu nedenlere dayanan ayrık
durumları, önceki kapsamının kaçınılmaz gerekleri vardır. Bilimsel ağırlıklı
hukuksal tartışmaların gündeme getireceği olumlu ya da olumsuz görüşler genelde
ilkeleri doğrularsa da özlük hakları içindeki ödemeleridışarda bırakır.
Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra, yasa yürürlükte iken
yöntemince yasal işlem tamamlansa bile, yürürlükten kalkan kurala dayanılarak
ödeme yapılması-alınması, kazanılmış hak savunması geçerli değildir. Kaynağı
ortadan kaldırılan ve her zaman azaltılıp yükseltilebilecek ödemeler kimse için
süreklilik taşımaz. Çoğunluk kararının bu sorunu işleyen bölümleri yerinde
olmakla birlikte, Anayasa'nın 2., 11., 138. ve 153. maddesinin gözardı
edildiğini, hukuk devleti niteliklerine uygun davranış özenine aykırı
işlemlerin yeterince üzerinde durulmamıştır.
Günlük konuşma dilinde "süper emekli" olarak anılan
emekli sigortalıların yitirdiği hakların çözümü de devletin görevidir. Süper
emeklilik olanaklarından yararlanmak, önceden alamadığı ama alması gereken
ödemeye kavuşmak, hizmet yılına göre göstergeyi kazanmak için zamanında ya da
önceden emekliliği seçenler, bir anlamda emekliliğe zorlananlarla olağan
emekliler ve çalışmakta olanlar arasında ayrılık yaratmayacak düzenlemelerinöngörülmemesi
iptal istemini haklı kılan yanlardır. Anayasa Mahkemesi öneri, uyarı türünde
karar alamaz, yeni bir uygulamaya yol açacak nitelikte karar veremez ve
yasakoyucu yerine geçecek biçimde davranamazsa da karar gerekçeleri sonuçla
birlikte tümlük oluşturduğundan yasama organını kesenkes bağlayıcıdır. Bu
sonuca uymamak da başlıca bir iptal nedenidir. Anayasa Mahkemesi kararlarını
etkisiz ve geçersiz duruma getirecek, sonucunu değiştirip savsaklayacak
düzenleme ve uygulamalar, yargı denetimini olanaksız kılacak, hak arama yolunu
daraltıp kapayacak hukuk dışı işlem ve eylemlerdir. Anayasa'ya bu yönüyle
aykırı metinlerin yürürlüğünü sürdürmesi düşünülemez.
Anayasa Mahkemesi, gereken durumlarda kararın yürürlüğe girişini
erteleyerek iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca belirlemiş, başka
bir anlatımla yasama organına doğan hukuksal boşluğu dolduracak yasa için süre
vermişse bu sürenin başlangıcında gereken yapılarak Anayasa'ya aykırılığı
saptanan kuralın uygulanması durdurulmalı, tasarı ya da öneri öncelikle değil
ivedilikle de yasalaştırılarak hukuka saygı ve bağlılığın örneği verilmelidir.
Haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlik ve aykırılıkları gidermek
yasakoyucu'-nun Anayasa Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda bir düzenleme yapma
zorunluluğuna özenle uymasını sağlamak, yargısal denetimin temel
amaçlarındandır. 3395 sayılı Yasa'yla ilgili iptalden sonra 29.12.1988 günlü ve
352 sayılı KHK. çıkarılması, daha sonra bu kez incelenen 3522 sayılı Yasa'nın
yürürlüğe konulması, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına uygun bir yasama
çalışması niteliğinde değildir. Nitelikli emeklilik konumunun giderilerek
eşitlik sağlanması, sigortalıların ödedikleriyle aldıkları ve gösterge
ayrılıklarının gözetilmesiyle çözümlenecekken zarar saptanmadan, karşılama yöntemi
belirlenmeden, sonuç gösterme yeni bir Ana-yasa'ya aykırılık olgusudur. Bu
gereklere uymayan, üstelik uygulamada olumlu ya da olumsuz bir sonuç
doğurmayacak sorunu ortada bırakan karar, sosyal güvenlik kavramı ve hukukun
ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bir haksızlık giderilmek istenirken başka bir
haksızlık yapılmamalıdır.
Başlıca bu nedenlerle, dava konusu yasa hükümlerinin iptali
gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararma katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1989/11
Karar Sayısı : 1989/48
I- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 70 inci maddesi,
Anayasa Mahkemesi'nin 26.11.1988 günlü ve 33 sayılı kararı ile iptal edilince,
16.2.1989 günlü, 3522 sayılı Kanunun 2 nti maddesiyle, dava konusu geçici 75
inci madde yürürlüğe konulmuştur. Bu madde de: "Geçici 70 inci madde
uyarınca, geçici gösterge aylığına hak kazananların malûllük, yaşlılık ve ölüm
aylıklarının .... ödenmesine devam olunur" denmektedir ki, bu hükmün
Anayasa'ya aykırılığı, fazla izahata ihtiyaç göstermeyecek kadar açık ve
ortadadır.
Anayasa'nın, 138 inci maddesi: "Yasama ve yürütme organları
ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez"; 153 üncü maddesi: "iptal edilen kanun yürürlükten
kalkar .... Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar" hükümlerini
taşımaktadırlar.
Halbuki, dava konusu kanun maddesi, iptal hükmünün yürürlüğe
girmesini geciktirmekte; iptal edilen kanun maddesinin, bazı şartlarla da olsa,
sonu belirsiz bir süre daha uygulanmasını öngörmektedir: Enflasyon olmasa,
mezkûr emekli aylıkları, "Aralık 1988 tarihindeki gösterge tabloları ile
memur aylıklarına uygulanan 100 katsayıya ve 53.000 lira olarak tespit edilmiş
sosyal yardım zammına göre hesaplanacak tutarları üzerinden .... ödenmesine
devam olunacaktır (ilelebet!) ki, Kanunkoyucunun, enflasyonun ilanihaye
süreceğini kesin saymaya; bu faraziyeyegöre de, "Mahkeme hükmünün yerine
getirilmesini, geciktirme" ye; iptal edilen kanun hükmünün uygulanmasına
"devam" olunacağım öngörmeye hakkı ve yetkisi yoktur.
II- Dava konusu geçici 75 inci maddenin (A) bendi: "Bu
aylıklarda; katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım zammındaki değişiklikler
nedeniyle herhangi bir artış yapılmaz"; (B) bendi: "Bu madde
kapsamındaki aylıkların, geçici 70 inci maddeye göre borçlanma hakkından
yararlanmamış olsalardı, almaya hak kapanacakları (sosyal yardımzammı dahil) aylık
tutarları, kendilerine ödenmekte olan (sosyal yardım zammı dahil) aylık
tutarlarını geçeceği tarihten itibaren, bu ödemeler yerine, cari katsayı,
gösterge tablosu ve sosyal yardım zammı esas alınmak suretiyle hesaplanacak
aylık tutarları üzerinden ödeme yapılır" hükümlerini içermektedirler.
Bu hükümler, iptal edilen "geçici 70 inci maddeye göre
borçlanma hakkından yararlanmış" olanları, yararlanmamışların seviyesine
indirmektedir. Dolayısıyla, gerek borçlananlar, gerekse evvelce malûllük,
yaşlılık, dul ve yetim aylıkları aldıkları halde borçlanamayanlar "geçici
ve üst gösterge" aylıklarından hiçbir zaman yararlanamayacaklardır.
Halbuki, yine 20.6.1987 günlü, 3395 sayılı Kanunun, 16 ncı
maddesiyle getirilen Ek Madde 2 (3520 sayılı Kanunla Ek Madde 34 olmuştur) ile,
17 nci maddesiyle getirilen geçici 4 üncü madde (3520 sayılı Kanunla geçici 69
uncu madde olmuştur), 9.7.1987 tarihinden sonra emekli olacaklara "üst
gösterge" den yararlanma hakkını tanımaktadır. Örneğin Ek 34 üncü maddenin
ikinci fıkrası: "Emekliliğine 5 yıldan fazla süre bulunanlardan üst
gösterge tablosuna göre malûllük ve yaşlılık aylıkları alanlar ile bunların hak
sahiplerine bağlanacak ölüm aylığının hesabına esas alınacak gösterge, bu
Kanunun yürürlük tarihinden sonra malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi
ödenmiş hizmet sürelerinin ortalamasına göre tespit edilir" hükmünü
öngörmektedir.
Bu hükümler gereğince, 9.7.1987 tarihinden önce emekli olanlar
ancak 1500 "gösterge" rakamına göre; 9.7.1987 tarihinden sonra emekli
olanlar ise 6400 "üst gösterge" rakamına göre aylık alabileceklerdir
.... Bu eşitsizlik ve imtiyaza (ayrıcalığa) ne sözü edilen Anayasa Mahkemesi
kararının lâfız ve ruhu (metin ve amacı) ne de Anayasa'nın kendi hükümleri
cevaz veremez.
Başlıca bu nedenlerle, dava konusu kanun hükümlerinin iptali
gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1989/11
Karar Sayısı : 1989/48
16.2.1989 günlü, 3522 Sayılı Yasanın, Anayasa Mahkemesi'nin 3395
Sayılı Yasanın 17. maddesiyle, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na eklenen
Geçici 5 maddenin iptaline ilişkin, 26.10.1988 gün ve 1988/ 19-33 sayılı
kararının gereğini yerine getirmeyi, doğan hukuki boşluğu doldurmayı amaçladığı
anlaşılmaktadır.
Getirilen bu düzenlemeile Geçici 70. Madde uyarınca, geçici
gösterge aylığına hak kazananların, malûllük, yaşlılık ve ölüm aylıklarının 1988
yılı Aralık ayındaki gösterge tabloları ile memur aylıklarına uygulanan 100
katsayıya ve 53.000.- lira olarak tespit edilmiş sosyal yardım zammına göre
hesaplanacak tutarları üzerinden ödenmesine devam edileceği, ancak bu
aylıklarda katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım zammındaki değişiklikler
nedeniyle herhangi bir artış yapılmayacağı, borçlanma hakkından yararlanmamış
en üst göstergeden aylık alanların, bu madde kapsamındaki aylıklara yetişmesi
durumunda cari katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım, zammı esas alınmak
suretiyle hesaplanacak aylık tutarların üzerinden ödeme yapılması esasının
benimsendiği görülmektedir.
Bu suretle,iptal kararının yürürlüğe girmesi geciktirilmiş, bazı
şartlarla tayini mümkün olmayan bir süre daha 3395 sayılı Yasa'dan
yararlananların diğerlerinden farklı ücret almalarının devamı sağlanmış,
katsayı, gösterge tablosu ve sosyal yardım zammındaki değişiklikler nedeni ile
aylıklarda herhangi bir artış yapılamayacağından bu sigortalıların sosyal
güvenliğin amacını sağlamaya yönelik bu araçlardan yararlanma olanağı
kaldırılmıştır.
Daha iyi sosyal güvenliğe kavuşmak gerekçesi ve amacıyla ödenen
paralar ve uğranılan zarar karşılanmamış, hukuk devleti ilkesine uygun,
kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak bir düzenleme yapılmamıştır.
Anayasa'da yer alan sosyal güvenlik ilkesi içerisinde yasada kabul
edildiği tarzda bir kavram yer almamıştır.
Madde Anayasa'nın sosyal devlet ve sosyal güvenlik ilkelerine
aykırıdır.
Eşitlik ilkesi sağlanmak istenirken Anayasa'ya aykırı bir yöntem
benimsenmiştir.
Başlıca bu nedenlerle, 16.2.1989 günlü, 3522 sayılı Yasanın 2.
maddesinin Anayasa'nın 2., 5., 10. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ve iptali
gerektiği kanısında olduğumdan, sayın çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1989/11
Karar Sayısı : 1989/48
Yüksek Mahkeme davayı reddederek, Anayasa'ya ve verdiği ilk hükme
aykırılık oluşturan bu durumu devam ettirecek yerde; 3522 sayılı Kanunun 2.
maddesini iptal etseydi, 26.11.1988 tarihli iptal kararının sonuçlarının,
geciktirilmiş olsa da, verilecek bir süre içinde iptal hükmünün özüne ve sözüne
uygun olarak Kurumca düzenlenmesiyoluna gidilecekti. Sonuçta, Anayasa'nın
özellikle âmir ve değiştirilemez kabul ettiği 2. maddesi ile eşitlik kuralını
içeren 10. maddesine aykırı bulunarak iptal edilen, 3395 sayılı Kanunun 17.
maddesi ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen geçici 5. maddesinin
yürürlükten kalkmasına rağmen iptal hükmü yokmuşçasına yapılan yeni
düzenlemeyle, miktarı dondurulmuş olsa da, devam ettirilen ödemelerin derhal
durdurulması mümkün olacaktı.
Ayrıca, bir taraftan sigortalının yüksek emekli aylığı elde etmek
için Devlete güvenerek Kuruma ödediği miktarın iadesi şartlan düzenlenirken,
diğer taraftan da, bizzat kanun koyucunun 3522 sayılı Kanunda yaptığı yeni
düzenlemeyle miktarım dondurmak (md. 2/A) ve bir süre sonra da sigortalı
emekliyi alacağı esas aylığına geçirip tamamen ortadan kaldırmak suretiyle (md.
2/B) ve esasen Anayasa Mahkemesi'nce özellikle Anayasa'nın değiştirilemeyen
hükmü olan 2. ve eşitlik ilkesini belirleyen 10. maddelerine aykırı bulunarak
iptal edilen -kanımızca bu yüzden yokluk yaptırımına uğratılan- 3395 sayılı
Kanuna dayanması dolayısıyla kazanılmış hak oluşturması mümkün olmayan ödenmiş
emekli aylığı fazlalarının, Kuruma ödenen meblağın iadesi sırasında ayrıca takas
ve mahsup işlemine tâbi olup olmayacağı düşünülmek gerekecekti.
İptal davasının reddi ile sigortalının ve Kurumun karşılıklı
menfaat çatışmasının çözümü belirsiz bir tarihe itildiği gibi, Anayasa
Mahkemesi ileride bu çatışmanın çözümü için süre vererek yasal bir düzenlemeye
kesin olarak ihtiyaç bulunduğuna işaret etmemiş olmakla tarafları genel yargı
yerlerinde hak arar duruma sokmuştur. Ayrıca Yüksek Mahkemenin 3395 sayılı
Kanunun 506 sayılı Kanuna eklediği geçici 5. maddeyi iptal etmesiyle Kurumun Anayasa'ya
aykırı bulunan ödemelerine bu defa 3522 sayılı Kanunun iptalinin reddi
kararıyla çelişkili olarak -devam yolu açık tutulmuş ve Kurumun sigortalıdan
aldığı meblağın ve iadeye tâbi tutulacaksa-ödediği fazla emekli aylıklarının
faiz, rayiç bedel gibi hesaplamalarla giderek büyümesine fırsat verilmiştir.
Bu gerekçelerlered kararını oluşturan çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.