ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1988/37
Karar Sayısı: 1989/36
Karar Günü: 8.9.1989
R.G. Tarih-Sayı :18.01.1990-20406
İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkanı Erdal İNÖNÜ
İPTAL DAVASININ KONUSU : 27.5.1988 günlü, 3454 sayılı "Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Fonu Kurulmasına Dair Kanun"un 1., 2., 3., 4. ve
5. maddelerinin Anayasa'nın Başlangıç Bölümüyle 2., 5., 6., 7., 9., 13., 36.,
73., 87., 124., 138., 140., 161. ve 163. maddelerine aykırılığı nedeniyle
iptali istemidir.
II- YASA METİNLERİ:
A. İptali İstenilen Yasa Kuralları:
27.5.1988 günlü, 3454 sayılı "Adalet Teşkilatım Güçlendirme
Fonu Kurulmasına Dair Kanun"un iptali istenilen maddeleri şunlardır:
1- "Madde 1.- Bu Kanunun amaç;, adalet hizmetlerinin süratli
ve etkin bir şekilde yürütülebilmesi için Adalet Bakanlığı merkez: ve taşra
teşkilatıyla bağlı kuruluşları, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin bina,
eğitim tesisi, konut, araç, gereç ve tefriş ihtiyaçlarının karşılanmasına
yardımcı olmak için gerekli kaynakların sağlanmasıdır."
2- "Madde 2.- Bu Kanunun amacının gerçekleştirilebilmesi için
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası nezdinde, Adalet Bakanlığı emrinde Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Fonu kurulmuştur."
3- "Madde 3.- Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonunun
kaynakları şunlardır:
a) 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (1) ve (3) sayılı tarifelere
göre alınan yargı harçlarının % 50'si,
b) 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (2) sayılı tarifede yazılı
noter işlemlerinden alınan harçların % 50'si,
c) idari nitelikteki para cezalanile 5680 sayılı Basın Kanunu ve
1117 sayılı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanununa istinaden tahsil
edilecek para cezaları hariç olmak üzere para cezalarının % 25'i,
d) Genel, katma ve mahallî idareler dışında, kuruluşlara ve
kişilere, başvurulan üzerine verilecek adlî sicil kayıtları sebebiyle alınacak
ücretler,
e) Adli yargıda asliye hukuk, sulh hukuk, kadastro, ticaret ve iş
mahkemelerine açılan davalarda icra ceza davaları hariç olmak üzere icra tetkik
mercilerince bakılan iş ve davalarda; idarî yargıda, idare ve vergi
mahkemelerinde açılan davalarda; icra ve iflas dairelerinde, talimat dahil her
icra işinde; izale-i şüyu satış memurlukları, tereke mümessillikleri ile Adalet
Bakanlığınca kurulmuş ticaret sicili memurluklarında kullanılacak dosya
gömlekleri ve basılı evraktan alınacak ücretler,
f) Adalet Bakanlığı yayın hizmetlerinden elde edilen gelirler,
g) Faiz ve sair gelirler,
h) Bağış ve yardımlar.
(a), (b) ve (c) bentlerindeki gelirler, bir önceki yıl kesin
hesabına göre tespit edilen toplam miktar esas alınarak yılı içinde Maliye ve
Gümrük Bakanlığınca Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu hesabına aktarılır.
(e) Bendinde belirtilen iş ve davalarda yalnız Adalet Bakanlığınca
bastırılan veya temin edilen dosya gömlekleri kullanılır, (d) ve (e) bentlerine
göre alınacak ücretler, her yıl Ocak ayında bu Bakanlıkça belirlenir."
4- "Madde 4.- Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonundan,
Kanunun amacına uygun olarak kullanılmak üzere Adalet Bakanının veya yetkili
kılacağı kişilerin onayı ile harcama yapılır."
5- "Madde 5.- Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu çalışma
usul ve esasları ile diğer hususlar, Adalet Bakanlığınca Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içinde çıkarılacak yönetmelikte
gösterilir."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları:
İptal istemine dayanak gösterilen Anayasa kuralları da şunlardır:
1. Başlangıç Bölümü (6. Paragraf) "Kuvvetler ayrımının,
Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet
yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve
işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;"
2. "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3. "Madde 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gereklişartları
hazırlamaya çalışmaktır."
4. "Madde 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, Hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
5. "Madde 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
6. "Madde 9.- Yargı yetkisi, Türk milleti âdına bağımsız
mahkemelerce kullanılır."
7. "Madde 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın özüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerinin tümü için geçerlidir."
8. "Madde 36.- Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz."
9. "Madde 73.- Herkes, kamu giderlerim karşılamak üzere, malî
gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı," maliye
politikasının sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.
Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık,
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna
verilebilir."
10. "Madde 87.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve
bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını
görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek;
milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Anayasanın 14 üncü
maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere, genel ve özel
af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine
karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve
görevleri yerine getirmektir."
11. "Madde 124.- Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu
tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin
uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler
çıkarabilirler.
Hangi yönetmeliklerin Resmî Gazetede yayımlanacağı kanunda
belirtilir."
12. "Madde 138.- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
13. "Madde 140.- Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı
hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve
savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre görev ifa ederler.
Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri,
aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin
geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması
açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri
sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına
karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik
halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı
ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
Hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet
görürler: askerî hâkimlerin yaş haddi, yükselme ve emeklilikleri kanunda
gösterilir.
Hâkimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmî ve
özel hiçbir görev alamazlar.
Hâkimler ve savcılar, idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına
bağlıdırlar.
Hâkim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idarî görevlerde
çalışanlar, hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar,
hâkimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve
derecelendirilirler, hâkimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan
yararlanırlar."
14. "Madde 161.- Devletin ve kamu iktisadî teşebbüsleri
dışındaki kamu tüzelkişilerinin harcamaları, yıllık bütçelerle yapılır.
Malî yıl başlangıcı ile genel ve katma bütçelerin nasıl
hazırlanacağı ve uygulanacağı kanunla belirlenir.
Kanun, kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre veusuller koyabilir.
Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamaz."
15. "Madde 163.- Genel ve katma bütçelerle verilen ödenek,
harcanabilecek miktarın sınırını gösterir. Harcanabilecek miktar sınırının
Bakanlar Kurulu kararıyla aşılabileceğine dair bütçelere hüküm konulamaz.
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak
yetkisi verilemez. Cari yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören değişiklik
tasarılarında ve carî ve ileriki yıl bütçelerine malî yük getirecek nitelikteki
kanun tasan ve tekliflerinde, belirtilen giderleri karşılayabilecek malî kaynak
gösterilmesi zorunludur."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi îçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Mahmut C.
CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer
TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, Vural Fuat SAVAŞ, Oğuz
AKDOĞANLI ve Selçuk TÜZÜN'ün katılmalarıyla 15.9.1988 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
Davanın esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenilen
Yasa maddeleri ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve ilgili
öteki yasama belgeleriyle 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 31. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca
Anavatan Partisi TBMM. Grubu adına verilmiş 5.9.1988 kayıt günlü yazılı düşünce
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. 3454 sayılı Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu Kurulmasına
Dair Kanunun genel gerekçesinde "Adalet Bakanlığı merkez ve taşra
teşkilatı ile bağlı kuruluşların bina, eğitim tesisi, konut, araç ve gereç gibi
ihtiyaçlarının kısa sürede genel bütçeden karşılanamayacağı herkesin malûmudur.
Adalet hizmetlerinin süratli ve etkin olarak yürütülebilmesi için sayılan
ihtiyaçların bir an önce giderilmesi gereklidir. Bu nedenle Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Fonu kurulması yoluna gidilmiştir." denilmektedir.
Adalet Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatı ile ilgili söz
konusu ihtiyaçların önemi üzerinde 5. ve 6. Beş Yıllık Kalkınma Planlarında da
durularak takip olunacak ilke ve politikalar belirlenmiştir.
1985-1989 yıllarını kapsayan Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın
Beşinci Bölümünde, adalet hizmetlerine ilişkin ilkeler ve politikalar şöylece
toplanmıştır.
"818. Hâkim ve cumhuriyet savcıları ile avukatların meslek
öncesi eğitimlerinin en iyi biçimde sağlanabilmesi için "Eğitim
Merkezi" kurulacaktır.
819. Mahkeme binaları ile bunların tefriş ve standardizasyonunun
yargı görevine yaraşır bir düzeye getirilmesi sağlanacaktır.
823. İyi halli hükümlülerin daha serbest şartlar içinde
çalışmaları ve ıslah edilmeleri amacına yönelik olarak, iş esası üzerine kurulu
ceza infaz kurumlan artırılacak, mevcut iş yurdu çalışmaları genişletilerek,
hükümlü ve tutukluların işgüçleri değerlendirilecektir."
1990-1994 yıllarını kapsayan Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın
yine Beşinci Bölümünden bu hususlar:
"1125. Yargı sisteminin hızlı, nitelikli ve adil sonuç almaya
elverişli bir düzene kavuşturulabilmesi için personel, yapı, araç ve gereç
bakımından iyileştirilmesi esas olacak, kurumlar ve hukuk kuralları bu esasa
göre geliştirilecektir.
1126. Yargı mesleğinin özendirici hale getirilerek adli ve idari
yargıdaki hâkim-savcı açığının kapatılması ile meslek personelinin eğitimi ve
meslekte kalıcılığının sağlanması için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
1127. Gene! olarak ihtilafları azaltıcı ve davaları süratle çözüme
bağlayıcı yönde mevzuat iyileştirmeleri yanında, uygulamaya kolaylık sağlayacak
emsal kararların bilgisayarlarda depolanması, uzlaşma sisteminin
yaygınlaştırılarak işlerlik kazandırılması Plan döneminde gerçekleştirilecektir.
1129. Ceza infaz kurumlarının, hükümlüleri topluma yeniden
kazandırıcı ve sistem dışına çıkarılmasını önleyici yönde geliştirilmesi ve
iyileştirilmesine, özellikle çocuk hükümlülerin ıslahı ve yetiştirilmesine önem
verilecektir.
1130. Adli sicil kayıtlarının modern usullerle tutulması ve
izlenmesi sağlanacaktır." şeklinde yer almıştır.
Kalkınma Planlarında yer alan bu hususların gerçekleştirilmesi
için gerekli kaynakları sağlamak üzere Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu
kurulmuştur.
Bu fonun, 3454 sayılı Yasa'nın "Amaç" başlıklı 1.
maddesinde belirtilen hususlar dışında kullanılması, şahıslara yarar sağlayacak
bir uygulamaya yönlendirilmesi düşünülemez.
Fon terimi, çeşitli anlamlarda kullanılmakla beraber, genel
olarak, belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için ayrılmış olan ve
gerektiğinde kullanılmak üzere bir hesapta tutulan parayı ifade etmektedir.
Daha teknik bir anlatımla fon, genel mevzuat ve kimi yönlerden bütçe prosedürü
dışında, özelliği olan bazı devlet görevlerinin yürütülmesi ve
gerçekleştirilmesi amacıyla bütçeden ya da bütçe dışı olanaklarla sağlanan para
ve kıymetlerdir.
Anında karar alıp süratli harcama yapmak ve ek finansman sağlama
zorunluluklarını gidermek, böylece bütçenin sınırlı ve kısıtlı olanakları ve
kendisine özgü bürokrasisi içinde çözümlenemeyecek veya uzun sürede
çözümlenecek sorunlara tezelden köklü ve kalıcı çözümler getirmek için,
ihtiyaca göre, genel ve katma bütçeler dışında da fon tesisi yoluna
gidilmiştir.
Bu hususun Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrası ile tanınan
ve bütçe dışı harcama yapılmasına olanak veren "özel usuller"
deyiminin kapsamı içinde düşünülmesi gerekmektedir.
Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrası, "Kanun, kalkınma
planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler
için özel süre ve usuller koyabilir." biçimindedir. Bu fıkranın aynı olan
1961 Anayasası'nın 126. maddesinin ikinci fıkrasının gerekçesi şöyledir:
"...... Devletin ve bu tüzelkişilerin tamamlanması birkaç yıl
süren
yatırımlara girişmesi ve müddeti bir yılı aşan kalkınma
planlarının yapılması yıllık bütçe prensibinin, az çok bir elastikiyete
kavuşturulmasını lüzumlu kılmaktadır. Maddenin ikinci fıkrası, kalkınma
planlarıyla ilgili yatırımlar için kanunla özel süreveusuller konmasını
derpiş ederek, bu ihtiyacı karşılamaktadır ......"
Bu gerekçeden de anlaşıldığı üzere, fon tesisine Anayasa'nın 161.
maddesinin üçüncü fıkrası anayasal dayanak oluşturmaktadır.
Ancak, yıllık bütçe prensipleri ve disiplini dışına çıkılması
haklı bir nedenle dayanmalı ve kamu yararına uygun olmalıdır.
B. Anayasa'ya Aykırılık Sorunu: 1- Yasa'nın 1. ve 2. Maddeleri:
3454 Sayılı Yasa'nın iptal davasına konu olan 1. ve 2.
maddelerinin Anayasa'nın 138., 140., 9., 6., 5., 2., 13., 161., 163., 7. ve 87.
maddeleriyle Başlangıç Bölümüne aykırı olduğu ileri sürülmüştür, işin niteliği
gözönünde tutularak, Anayasa'nın 161. ve 163. maddeleri yönünden incelemeye
öncelik tanınması yararlı olacaktır.
a) Anayasa'nın 161. ve 163. Maddeleri Yönünden inceleme:
'1. ve 2. maddelerin Anayasa'nın 161. ve 163. maddelerine
aykırılığı konusunda dava dilekçesinde şu görüşlere yer verilmektedir:
"Adalet hizmetlerinin süratli ve etkin bir şekilde
yürütülebilmesi bir devlet hizmetidir. Egemenlik denen gücün bir bölümünü teşkil
eden yargı gücünün işidir. Bunun fonlarla yürütülüp yönlendirilmesi mümkün
değildir. Çünkü fon, temelde, bütçe dışı kamu harcamasıdır.
Anayasa'nın 161. maddesinin birinci fıkrası; devletin ve kamu
iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzelkişilerinin harcamalarının yıllık
bütçelerle yapılması gereğini açıkça belirlemektedir. Bir devlet hizmeti olduğu
açıkça belli olan bu hizmetle ilgili harcama ancak ve yalnızca bütçe ile
yapılma zorunluluğundadır.
Bütçelerdeki ödenekler, Anayasa'nın 163. maddesinde belirtildiği
gibi, harcanabilecek miktarın sınırını göstermektedir. Oysa, fon yönetiminde
böyle bir sınırlı harcama söz konusu değildir. Anayasa'nın 163 üncü maddesi
Bakanlar Kurulu'na dahi bu esasları değiştirme veya bu esaslar dışında hareket
etme olanağı tanımamıştır."
Kamu harcamalarının yıllık bütçelerle yapılması esastır. Ancak,
yıllık bütçenin sınırlı olanakları ve kendine özgü bürokrasisi içinde
çözümlenemeyecek veya uzun sürede çözümlenecek önemli sorunlara tezelden köklü
ve kalıcı çözümler getirmek amacıyla Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü
fıkrası, yukarıda da belirtildiği üzere, yıllık bütçeler dışı kamu harcamaları
için yasal düzenlemelere olanak vermektedir.
Burada cevaplandırılması gereken hususlar, 3454 sayılı Yasa'nın 1.
maddesinde belirtilen işlerin yıllık bütçe uygulamaları ile kısa sürede
tamamlanması mümkün müdür' Ayrıca, bu işlerin kısa zamanda tamamlanmasında kamu
yararı var mıdır'
İnceleme konusu Yasa'nın iptali dava edilen 1. maddesi ile
belirlenen fon amaçlan, genel bütçe kalemleri arasında da yer almaktadır. Bu
tür yatırım iş ve hizmetler, diğer kuruluşların ve bakanlıkların bütçelerinde
de vardır.
Burada konuyu farklı kılan yön şudur:
Yasakoyucu, adalet hizmetlerinin süratli ve etkin bir şekilde
yürütülebilmesi için, Adalet Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatıyla bağlı
kuruluşları, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin bina, eğitim tesisi, konut,
araç, gereç ve tefriş ihtiyaçlarının kısa zamanda karşılanmasını ve Türk yargı
sisteminin Avrupa standartlarına getirilmesini zorunlu görmüştür. Adalet
Teşkilatı'nın çalışma şartları, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin son
derece yetersiz olduğu, güvenlik ve sağlık yönlerinden de endişe verici
durumların bulunduğu bilinen hususlardır. Amaç bütün bunların Türkiye genelinde
çağdaş bir düzeye getirilmesidir. Konuya bir bina yapımı ve bir araç alımı
şeklinde bakılmamalıdır. Bu ihtiyaçlarla ilgili projeler, amaç maddesinde
belirtilen hususlar Türkiye genelinde tamamlanıncaya kadar sürecektir. Bu
işlerin bir yılda tamamlanamayacağı ve özel yöntemleri gerektirdiği açıkça
anlaşılmaktadır. Bunların yıllık bütçelerde yer alması da gayet doğaldır.
Bununla birlikte yıllık bütçelerde ayrılan ödeneklerle köklü ve kalıcı bir
neticeye yanlamadığı için fon kurulması yoluna gidilmiştir.
Yıllık bütçelerde, söz konusu kalemlere her bakanlık için
belirlenen bir ölçü dahilinde ödenek ayrılmakta ve bunların sonraki yıllarda
artırılması ise bütün bakanlıklar bakımından prensiplere bağlanan yüzdeler
oranında sağlanabilmektedir. Yıllık bütçelerin bilinen bu ölçü ve prensipleri
içinde sağlanabilecek ödeneklerle söz konusu gereksinimlerin kısa sürede
karşılanmasına olanak görülmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin gelmiş geçmiş
hükümetlerince yıllık bütçelerden sağlanabilen olanaklarla geri kalmışlığı çok
belirgin olan bu günkü duruma gelinebilmiştir.
Bu nedenle uzun süreli işleri başarabilmek için bütçe
prensiplerinden bazen ayrılmak, yeni idarî ve malî önlemlere başvurmak
gerekmektedir.
Ayrıca, yargı yetkisi, Anayasa'nın kabul ettiği esaslar
içerisinde, Devlet'e verilen üç temel yetkiden birini oluşturmaktadır. Bu
yetkinin gereğince kullanılabilmesinin ise adalet hizmetlerinin yerine
getirilmesine ilişkin güncel durum ile ilgisi belirgindir. Anılan hizmetlerin
sür'atli ve etkin biçimde sağlanamadığı bir düzende, Anayasa'nın Devlet'e
verdiği vazgeçilmez Yargı Görevi'nin istenilen düzeyde gerçekleştirildiği iddia
edilemez.
Yargı görevinin kendine özgü anayasal konumu, işlevinin istenilen
düzeyde gerçekleştirilememesi ve geciktirilmesi durumunda oluşturacağı zararlar
gözönünde tutulunca, adalet hizmetlerinin süratli ve etkin biçimde yürütülmesi
için söz konusu işlerin tamamlanmasının kamu yararına olacağı kesindir.
Bu nedenlerle yargı sorunlarına tezelden köklü ve kalıcı çözümler
getirmek amacıyla düzenlenen 1. ve 2. maddelerin, Anayasa'nın 161. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla tanınan ve yıllık bütçeler dışı kamu harcaması yapılmasına
olanak veren "özel usuller"in kapsamı içinde düşünülmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, 3454 sayılı Yasa'nın 1. ve 2. maddelerinin
Anayasa'nın 161. ve 163. maddelerine aykırı olduğu yolundaki sav yerinde
görülmemiştir.
b) Anayasa'nın 138. Maddesi Yönünden înceleme:
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 138. maddesine aykırılık konusunda
özetle :
Yargıcın iç dünyasını, iradesini etkileyecek, onun vicdani
kanaatlerine göre karar vermesini engelleyecek her etken, yargıç güvencesini
zedeler. Böyle bir fon kurulması yargıcın vicdanî kanaatine göre, bağımsız
olarak karar vermesi ilkesine uygun düşmez.
Adalet Bakanı ile Müsteşarının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu'nda bulunmaları yetmiyormuş gibi, yargıçların ve savcıların ekonomik ve
sosyal yaşamını doğrudan ilgilendiren genel bütçe dışında parasal bir
mekanizmanın kullanılması da Bakan'a bırakılmıştır.
Nezdinde fon kurulan TC. Ziraat Bankası'nın ve fon yönetiminin tüm
işlem ve eylemleri kuşkusuz yargı denetimine bağlıdır. Yargı denetiminde olan
bu kuruluşların yargıya kaynak sağlaması yargı bağımsızlığı ve yargıcın vicdanî
kanaatine göre karar verme esasını zedeleyecek ve bu anlayışla bağdaşmayacak
bir düzenlemedir, denilmekte, 34-54 sayılı Yasa'nın "Amaç" ve
"Fon tesisi" başlığını taşıyan 1. ve 2. maddelerinin bu nedenlerle
iptali istenmektedir.
"Mahkemelerin bağımsızlığı" başlığını taşıyan
Anayasa'nın 138. maddesinin kurala bağladığı hâkim bağımsızlığı konusu
incelenirken bu maddenin yalın bir biçimde yorumlanmaması gerekir. Başka bir
deyişle, maddenin yalnızca sözüyle yetinilmemeli, hâkimlerin Anayasa'ya, yasaya
ve hukuku uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm vermelerini engelleyen,
ya da yargı yetkisinin kullanılmasında emir, talimat, tavsiye ve telkin
niteliğini taşıyan dolaylı-dolaysız her türlü düzenlemenin, hâkim bağımsızlığı
ilkesini zedelediği kabul edilmelidir.
138. maddenin amacı, yargı yerlerini dışarıdan gelecek etkilerden
korumak ve olayı yalnız hukuksal ölçülere göre değerlendirerek kendi kamlarınca
hükme bağlamalarını sağlamaktır.
3454 sayılı Yasa'nın 1. maddesi, Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Fonunun, adalet hizmetlerinin süratli ve etkin bir şekilde yürütülebilmesi için
bina, eğitim tesisi, konut, araç, gereç ve tefriş ihtiyaçlarının karşılanmasına
yardımcı olmayı amaçlamakta, 2. maddesi de bu amaçla TC. Ziraat Bankası
nezdinde Adalet Bakanlığı emrinde bir fon kurulmasını öngörmektedir.
Genel Bütçe içinde de zaten Adalet Bakanlığı bütçesi ile yürütülen
yargının alt yapı hizmetlerine fon desteğinin sağlanmasının hâkim bağımsızlığım
etkilediğini söylemek yerinde olmaz. Fonun gerçekleştirmeyi amaçladığı işlerle
hâkime kişisel bir yarar sağlanması söz konusu değildir. Bunlar, cezaevi
binası, mahkeme binası yapım ve onarımı, tefrişi gibi esasen devletin
üstlenmesi gereken, hâkimin şahsı ile ilgili olmayan işlerdir.
Fonun amaçlan arasında konut (lojman) sağlanması da yer almakta
ise de, devletin sosyal politikası içinde değerlendirilmesi gereken bu olgunun,
hâkimleri kararlarında etkilemek amacıyla kullanılabileceğini düşünmek, olayı
çok şüpheci bir yaklaşımla değerlendirmekolur. Böyle sağlıksız bir varsayımı,
bizi genel bütçe olanaklarıyla alınan lojmanlar için de aynı sakıncanın
doğacağı sonucuna götürür.
Dava dilekçesinde, yargı denetimine bağlı bir bankanın yargıya
kaynak sağlamasının yargı bağımsızlığını zedeleyeceği de ileri sürülmekte ise
de, bu görüşe katılmak mümkün görülmemiştir.
3454 sayılı Yasa'nın 2. maddesi, TC. Ziraat Bankası nezdinde,
Adalet Bakanlığı emrinde Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu kurulmasını
öngörmektedir. Fonların genellikle Merkez Bankası nezdinde kuruldukları
gözlenmekle birlikte, bunun istisnaları da vardır. Belirtmek gerekir ki, TC.
Ziraat Bankasının olduğu kadar Merkez Bankası'nın işlemleri de yargı denetimine
bağlıdır. Öte yandan, Bankanın yargıya kaynak sağlaması değil, olsa olsa, Fonun
Bankaya kaynak sağlaması söz konusudur. Ayrıca, TC. Ziraat Bankası, kamu
hizmeti niteliği ağır basan kamu iktisadî teşebbüslerinden biridir. Doğrudan
yasa ile veya yasanın verdiği açık yetkiye dayanılarak Yürütme Organı tasarrufu
ile bu kuruluşa Devlete ilişkin kimi hizmetlerin yürütülmesi görevi verilebilir.
Öte yandan, bu kuruluşun; malî, idarî ve teknik yönlerden sürekli denetimi,
Anayasa'nın öngördüğü çerçeve içerisinde yerine getirilmektedir.
Bu bakımdan Banka-Fon ilişkisinin hâkim bağımsızlığını
etkileyeceği görüşü de yerinde değildir.
c) Anayasa'nın 140. Maddesi Yönünden inceleme:
Dava dilekçesinde bu konuda başlıca şu görüşlere yer verilmiştir:
Yargıç güvencesi olmadan mahkeme bağımsızlığını düşünmek olası
değildir.
Yasanın 1. ve 2. maddeleriyle yapılan, yargıç güvencesini
zedeleyecek ve hatta ortadan kaldırabilecek nitelikteki böyle bir düzenleme
Anayasa'nın 140. maddesine de aykırıdır.
Anayasa'nın 138. maddesine aykırılık bölümünde sunulan tüm
gerekçeler burada da aynen geçerli bulunmaktadır.
iptali istenilen 1. ve 2. maddelerle Anayasa'nın "Hâkimlik ve
savcılık mesleği" başlıklı 140. maddesi arasında doğrudan bir ilgi kurmak
güçtür. 1 ve 2. maddelerle Anayasa'nın 140. maddesinin, "Hâkimler,
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa
ederler." biçimindeki, mahkemelerin bağımsızlığına değinen ikinci fıkrası
arasında dolaylı bir ilişki bulunduğu söylenebilirse de, bu konu Anayasa'nın
138. maddesi yönünden yapılan inceleme bölümünde ele alınmış, düzenlemenin
Anayasa'ya aykırıbir içerik taşımadığı belirtilmiştir.
Sonuç olarak, dava konusu 1. ve 2. maddelerin Anayasa'nın 140.
maddesiyle çelişen bir yönü bulunmamaktadır.
d) Anayasa'nın 9. Maddesi Yönünden inceleme:
Dava dilekçesinde Anayasa'nın 9. maddesine aykırılık konusunda
görüş özetle şöyledir:
Yasanın 1. ve 2. maddeleri, yargı hizmetlerinin gerçekleşmesinde,
daha doğrusu Yasanın 1. maddesinin deyimiyle adalet hizmetlerinin süratli ve
etkin bir biçimde yürütülmesini sağlamak amacıyla yürütmeye etkinlik
kazandırarak kuvvetler ayrılığı ilkesine ters düşen bir düzenleme yapmıştır.
Anayasa'nın 9. maddesi özel olarak, kuvvetler ayrılığı ilkesi
hakkında düzenleme öngören bir kural değildir. Gerçekten, Anayasa'nın Başlangıç
kısmında, kuvvetler ayrımından "... . Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;" biçiminde söz edilmektedir.
Görülüyor ki, Anayasa,kuvvetler ayrılığını katı bir ilke olarak
değerlendirmemiştir. Yürütmenin doğrudan yargı işleminin özünü etkileyecek
müdahaleleri bu ilkeyi etkiler. Ancak, bina alımı, araç, gereç temini, yardımcı
personel istihdamı gibi yargı yetkisinin kullanılmasıylailgili bulunmayan
işleri kapsayan "yargı idaresi" diyebileceğimiz alanda yürütmeye
yetki tanınmasının kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmayan bir yönü yoktur.
Nitekim, Anayasa'nın 140. maddesinin altıncı fıkrası, hâkim ve savcıların idarî
görevleri yönünden Adalet Bakanlığı'na bağlı olduğu yolunda kural içerdiği
gibi, 144. maddesi, denetimlerini bu Bakanlığın izniyle adalet müfettişlerine
bırakmıştır.
Şu halde, iptali istenen maddelerin kuvvetler ayrılığı ilkesine
uymayan bir yönü bulunmamaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, 1. ve 2. maddeler,
bağımsız mahkeme kavramı ile de çalışmamaktadır.
e) Anayasa'nın 6. Maddesi Yönünden inceleme:
Dava dilekçesinde bu konuda başlıca şu görüşler yer almaktadır:
".... Yargı hizmetini, Anayasa, yargı organına vermiştir.
Yürütme organının yargı organına ilişkin bu yetkiyi, devlet yetkisini
kullanması mümkün değildir. Bu maddeler, egemenliğin bir bölümü olan yargı
gücüne etkili olabilecek yetkileri devletin ana fonksiyonuna ilişkin görev
yapan organların dışında bir organa tevdi etmiştir. Bu nedenle Yasa'nın 1. ve
2. maddeleri Anayasa'nın 6. maddesine bu açıdan aykırıdır, iptali
gerekir."
Dava dilekçesinde, ayrıca, bir devlet yetkisi olan yargı
yetkisinin, bir bankada kurulan ve bütçe dışında tutulan bir fon idaresiyle
kullanılamayacağı gibi, bu yetkinin paylaşılmasının olanaksızlığından da söz
edilmektedir.
3454 sayılı Yasa'nın "Amaç" başlığı altındaki 1.
maddesinde de belirtildiği gibi Fona, bağımsız mahkemelere ait olan yargı
yetkisine katılma gibi bir görev verilmemiştir. Fonun amacı, adalet teşkilâtına
bina, eğitim tesisi, konut, araç, gereç sağlamaktır. Gerekli donatımın
sağlanmasıyla adalet hizmetlerinin süratli ve etkin bir biçimde yürütülmesi
beklenmektedir. Fonun, yargı yetkisinin kullanılmasına katılması, dolayısıyla,Anayasa'nın
koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanılması gereken egemenlik
hakkının Fon idaresine devri söz konusu değildir. Fonun işleri, yargı organının
idarî nitelikteki destek hizmetlerine malî kaynak sağlamak ve bu hizmetlerin
gerçekleşmesine katkıda bulunmakla sınırlıdır. Bu bakımdan, dava konusu 1. ve
2. maddelerin egemenlik konusunu kurala bağlayan Anayasa'nın 6. maddesine
aykırı olduğu görüşü yerinde değildir.
f) Anayasa'nın 5. Maddesi Yönünden inceleme:
Dava dilekçesinde; iptali dava edilen Yasanın getirdiği düzenlemenin,
devletin temel amaç ve görevlerine ters düştüğü, bu bakımdan 1. ve 2.
maddelerinin Anayasa'nın 5. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de, sözü
edilen maddelerle Anayasa'nın 5. maddesi arasında Anayasa'ya uygunluk ya da
aykırılık yönünden bir ilişki bulunmamaktadır.
g) Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden inceleme: Dava dilekçesinde bu
konuda şu görüşe yer verilmiştir:
"Yargı bağımsızlığı, mahkeme bağımsızlığı ve yargıç
güvencesi, demokratik sistemin ve hukuk devletinin vazgeçemeyeceği bir temel ilkedir.
Yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin bulunmadığı bir yerde hukukun
herhangi bir temel ilkesinin işlerlik içinde olacağını düşünmek olası
değildir."
Yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi kuşkusuz hukuk devleti
olmanın temel öğelerindendir. Ne var ki, 1. ve 2. maddelerle getirilen
düzenlemelerin, bu kavramları zedeleyen bir yönü olmadığı yukarda
belirtilmiştir. Aynı nedenlerle, Anayasa'nın 2. maddesine aykırılık da söz
konusu değildir.
h) Anayasa'nın Başlangıç Bölümü Yönünden İnceleme:
Dava dilekçesinde, 1. ve 2. maddelerle getirilen düzenlemeler ile
Anayasa'nın Başlangıç Bölümünde yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesinin gerekli
gördüğü işbölümünün zedelendiği, yürütmeye üstünlük sağlayan bir esas
getirildiği belirtilmektedir.
Kuvvetler ayrılığı konusu, Anayasa'nın 9. maddesi açısından
yapılan inceleme sırasında Başlangıçta yer alan tanım da gözetilerek
incelendiğinden burada ayrıca üzerinde durulmamıştır.
i) Anayasa'nın 13. Maddesi Yönünden İnceleme:
Konuya ilişkin olarak, dava dilekçesinde, kuvvetlerin tek elde
toplanmasının, kişi özgürlüklerinin güvencesini ortadan kaldırdığına -işaret
edildikten sonra, temel hak ve özgürlükler için güvence getiren Anayasa'nın 13.
maddesindeki ilkelerin, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin olmadığı
yerde anlamsız kalacağı üzerinde durulmaktadır.
Anayasa'nın 138. maddesi yönünden yapılan inceleme bölümünde, söz
konusu düzenlemelerin yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini etkileyen bir
niteliği olmadığı neticesine varıldığından konunun 13. madde ile ilişkili
olduğu söylenemez.
k) Anayasa'nın 7. ve 87. Maddeleri Yönünden İnceleme:
Dava dilekçesinde Anayasa'nın 7. ve 87. maddelerine aykırılık
konusunda başlıca şu görüşlere yer verilmektedir:
'"..... Devletharcamaları bütçe ile yapılabilmektedir. Bütçe
ise yasa ile yapılır, bir yasama konusudur .... Yasa'nın 1. ve 2. maddeleri
kanunla düzenlenmesi gereken bir konunun kanunla düzenlenmesinden vazgeçilmesi
ve bu yetkinin başkasına devredildiği sonucunu doğurmaktadır. Bu düzenleme en
azından yasama etkinliğinin zayıflatılmasına sebebiyet vermektedir. Gerçekte bu
durum ulusal egemenlik esasıyla, demokrasi ve hukuk devleti anlayışıyla
bağdaşmayan bir durumdur."
Anayasa'nın 7. maddesi, yasama yetkisinin Türk Milleti adına
TBMM'ne ait olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği kuralını koymaktadır. 87.
maddesinde ise kanun koymanın, değiştirmenin ve kaldırmanın TBMM'nin görevleri
arasında olduğu belirtilmektedir.
Devlet harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağı konusu
Anayasa'nın 161. maddesinin birinci fıkrasıyla özel olarak kurala bağlanmıştır.
Aynı maddenin üçüncü fıkrası bu ilkeye istisna olabilecek durumlar konusunda
hüküm içermektedir. Harcamaların yıllık bütçelerle yapılacağı ilkesine
aykırılık savları, Anayasa'nın 87. ve 7. maddeleri değil, konuyu özel olarak düzenleyen
161. ve 163. maddeleri esas alınarak incelenmelidir. Bu inceleme ise daha önce
yapılmıştır.
Yukarıda ilgili bölümlerde ayrıntılı olarak açıklanan nedenlerle
Yasa'nın 1. ve 2. maddeleri Anayasa'ya aykırı bulunmamaktadır.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mustafa
ŞAHİN ile Ahmet N. SEZER bu görüşe katılmamışlardır.
2- Yasa'nın 3. Maddesi:
Dava dilekçesinde, inceleme konusu kuralın, Anayasa'nın 161.,
163., 2., 5., 9., 138. ve 140. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
a) Anayasa'nın 161. ve 163. Maddeleri Yönünden İnceleme:
Dava dilekçesinde konuyla ilgili olarak; "..... fona
aktarılacak gelirlerin çok büyük bir bölümü bugüne kadar devlet bütçesine,
Hazineye intikal eden gelirlerdir. Bu gelirler devlet bütçesinden çıkarılarak,
Hazinenin elinden alınarak fona aktarılmaktadır.
Böylece bütçe dışı harcama kaynağı yaratılmaktadır. Özel ve tüzel
kişilerin yapacakları bağışlar, vergi matrahından düşüleceği için bu bağışların
da büyük bölümü vergi gelirlerinden düşecektir. Bu nedenle bunların bir bölümü
de devlet geliridir." denilmektedir.
Fonun kaynakları arasında yer alan gelirler incelendiğinde, büyük
bölümünün devlet gelirleri 'arasında yer aldığı görülür. Nitekim, 1989 Mali
Yılı Bütçe Kanunu'na bağlı "Genel Bütçenin Gelirleri"ni gösteren (B)
cetvelinde, yargı harçları, noter harçları ve para cezalarının yer aldığı
görülmektedir. "Devlet Gelirlerinin Dayandığı Temel Hükümleri''! gösteren
(C) cetvelinde, diğer yasalar yanında inceleme konusu 3454 sayılı Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Fonu Kurulmasına Dair Kanun'a da yer verilmek suretiyle bu Kanundan
kaynaklanan gelirlerin devlet geliri niteliğinde olduğu ilkesi benimsenmiştir.
Esasen, 3. maddenin (a), (b) ve (c) bentlerinde yeralan kaynaklar önce devlet
hazinesine yatırılacak, daha sonra Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca bir önceki
yıl kesinhesabına göre saptanacak miktar üzerinden Fon hesabına aktarılacaktır.
Bağış ve yardım gibi devlet geliri niteliğinde sayılmayabilecek
kaynaklar ise aynı Yasa'nın 6. maddesi gereği, devlet gelirlerini olumsuz yönde
etkileyecektir. Gerçekten de 6. maddeye göre yapılacak bağış ve yardımlar,
kurumlar ve gelir vergisi matrahından indirilebilecektir. Fon kaynaklarının
büyük bölümüyle Devlet geliri niteliğinde olduğunda kuşku bulunmadığına göre
burada çözümlenmesi gereken sorun, Anayasa'nın bu tür gelirler için nasıl bir
düzenleme öngördüğüdür. Konunun, Fonun kurulmasını ve amacını belirleyen 3454
sayılı Yasa'nın 1. ve 2maddeleriyle birlikte değerlendirilmesi gerekir.
1. ve 2. maddelerin incelenmesi sırasında, fonun, Anayasa'nın 161.
maddesinin üçüncü fıkrası ile tanınan ve yıllık bütçeler dışı kamu
harcamalarına olanak veren "özel usuller"in kapsamı içinde düşünülmüş
olması nedeniyle, aynı fıkra uyarınca kaynaklar hakkında da özel usuller konması,
Anayasa'nın 161. ve 163. maddelerine aykırı değildir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mustafa
ŞAHİN ile Ahmet N. SEZER bu görüşe katılmamışlardır.
b) Anayasa'nın 2., 5., 9., 36., 73., 138. ve 140. Maddeleri
Yönünden inceleme:
Dava dilekçesinde bu maddelere aykırılık konusundaki görüşler
yukarda özetlenmişti.
iptal isteminde, 3. maddenin (c), (d), (e) ve (h) bentleriyle
sonuncu fıkrasının Anayasa'nın 2., 5., 9., 36., 73., 138. ve 140. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmekte ise de, dolaylı ilgi kurulabilecek maddeler
yönünden 1. ve 2. maddelerin incelenmesinde gerekli açıklamalar yapıldığı için
burada her bent, dolaylı ilgi kurulabilecek Anayasa kuralları gözetilmeksizin,
doğrudan ilgiliolduğu Anayasa kuralları açısından incelenecektir:
aa) Maddenin para cezalarının % 25'inin Fona aktarılacağını
öngören (c) bendi, mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini kurala bağlayan
Anayasa'nın 138. maddesi yönünden incelenecektir. Mahkemelerin bağımsızlığı,
"Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
görev ifa ederler." biçimindeki 140. maddenin ikinci fıkrasıyla da kurala
bağlanmakta ise de, konu, 138. madde ile özel olarak düzenlendiğine göre
incelemede bu madde esas alınacaktır.
Yasanın 1. maddesiyle incelenirken, hâkim bağımsızlığının 138.
maddenin sözleriyle sınırlı olarak ele alınmamasından, hâkimlerin Anayasa'-ya,
kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm vermelerini
olumsuz yönde etkileyecek her hususun bu kavram içinde değerlendirilmesi
gerektiğinden söz edilmiştir. Hâkim bağımsızlığını sağlamaya yönelik objektif
koşulların hazırlanması, bir yandan hâkimlerin her türlü baskı ve kuşkudan uzak
karar vermelerine, diğer yandan yurttaşların, yargının hertürlü etki dışında
görev yapacağına inanç beslemesine yarayacaktır. Hâkim ne ölçüde dürüst, âdil,
yetenekli, tarafsız olursa olsun yurttaşların yargıya olan güvenim sarsacak
düzenlemeler varsa, o ülkede yargı töhmet ve şaibeden kurtulamaz. Şu halde,
yargı bağımsızlığı konusunda düzenlemeler yapılırken, hâkimlerin her türlü dış
etkiden uzak karar vermeleri koşullarının hazırlanması kadar, yurttaşların
yargıya olan güveninin sağlanmasına da özen gösterilmelidir.
Para cezalarının % 25'inin Fona aktarılması bu açıdan ele
alınmalıdır. Hiç bir hâkimin, "Fona gelir olsun" düşüncesiyle
gerekmediği halde para cezası belirlemeye yönelmesi olasılığı yoktur, îşe, sade
yurttaşlar açısından bakıldığında, aynı sonuca varmak çoğu kez mümkün
olmayabilir. Ceza davalarında genellikle mağdur ve sanık olmak üzere, yargılama
sonucundan çıkarları ters doğrultuda etkilenen, beklentileri çelişen iki taraf
vardır. Bunlar verilecek karara şüphe ile bakabilirler. İnceleme konusu
kuralın, bu şüpheyi, yargı organı kararlarına güvensizliğedönüştürmesi
olasılığı vardır. Gerçekten, mahkemeler para cezalan konusunda oldukça geniş
yetkilerle donatılmışlardır. Alt ve üst sınırlar arasında para cezasının
saptanması, kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi,
bu durumda birgün karşılığı para cezasının belirlenmesi, yasanın para cezası ya
da hapis cezası seçeneği tanıdığı durumlarda bu seçimin yapılması, verilen para
cezasının ertelenip ertelenmemesi hep bu yetki kapsamındadır.
Burada, fona sağlanacak kaynakların lojman, araç, gereç ve tefriş
gibi kısmen de olsa hâkim ve savcıların sosyal ihtiyaçlarıyla ilgili
harcamalarda kullanılacağı gözönüne alınarak her türlü kuşku ve duraksamanın
dışında tutulması gereken yargı güvencesinin zanla da olsa vatandaşlarımızın
indinde zayıflamasına yol açabilecek düzenlemelere yer verilmemesi
gerekmektedir. Bu nedenle 3. maddenin (c) bendi Anayasa'nın 138. maddesine
aykırıdır, iptal edilmelidir.
Mahmut C. CUHRUK, Necdet DARICIOĞLU, Servet TÜZÜN ile Erol CANSEL
bu görüşe katılmamışlardır.
bb)Fonun kaynakları arasında bağış ve yardımları da sayan 3.
maddenin (h) bendi de Anayasa'nın 138. maddesi yönünden incelenecektir. Fona
bağış ve yardım yapılması olgusu zihinlere, bağış ve yardımın hangi amaçla
yapıldığı sorusunu getirecek, iyi niyetle yapılan yardımlar bile, çeşitli
söylentilere neden olabilecektir. Yargı bağımsızlığının sağlanması, bu kavram
üzerine ulusça titizlik gösterilmesi ve bunu zedeleyecek en uzak olasılıkların
bile giderilmesiyle olanaklıdır.
Bu nedenle 3. maddenin (h) bendi de Anayasa'nın 138. maddesine
aykırıdır, iptal edilmelidir.
Necdet DARICIOĞLU ile Servet TÜZÜN bu görüşe katılmamışlardır.
cc) 3. maddenin, verilecek adlî sicil kayıtlan nedeniyle ücret
alınacağından ve bu ücretin miktarının her yıl ocak ayında Bakanlıkça
belirleneceğinden söz eden (d) bendi ve sonuncu fıkrası Anayasa'nın 36. ve 73.
maddeleri yönünden incelenecektir.
Dava dilekçesinde, adlî sicil kaydı alınmasının ücretli olmasının,
hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmektedir. Adlî sicil kaydı istenmesinin Anayasa'nın 36. maddesinde de
öngörüldüğü anlamda, yargı yerleri önünde davacı ya da davalı olarak sav ve
savunma hakkının kullanılmasıyla doğrudan ilgisi olmadığı, dava açmanın bile
harca bağlı olduğu düşünülürse bu düzenlemede 36. maddeye aykırı bir yön bulunmadığı
sonucuna varılır.
Kanunun Anayasa'nın 73. Maddesi Yönünden İncelenmesi: 73. maddenin
üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
"Vergi, resim, harç ve benzerî malî yükümlülükler kanunla
konulur, değiştirilir veya kaldırılır.
Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna
verilebilir."
Yasa'nın 3. maddesinin son fıkrası, verilecek adlî sicil kayıtları
nedeniyle alınacak ücretlerin miktarının her yıl Ocak ayında, Adalet
Bakanlığınca saptanacağı kuralını koymaktadır. Anayasa'ya uygunluk denetiminde
sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için alınanbu ücretin hukuksal niteliğinin
belirlenmesi, başka bir deyişle vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülüklerden olup olmadığının saptanması gerekir.
Anayasa Mahkemesi 18.2.1985 günlü, Esas: 1984/9, Karar: 1985/ 4
sayılı kararında, "Vergi ödevinde kişinin belirli bir hizmetten doğrudan
doğruya yararlanması karşılığı olarak bir ödemede bulunması değil, bütün kamu
hizmetleri giderlerine karşı anonim bir katılma payını üstüne alması"nın
söz konusu olduğu belirtilmiştir. Nitekim Anayasa'nın 73. maddesinde de,
verginin, kamu giderlerini karşılamak amacıyla ödeneceği biçiminde genel bir
ifade kullanılmıştır. Bu açıdan bakıldığında, adlî sicil kaydı karşılığı alınan
ücretin, vergi ya da vergi benzeri malî yükümlülük olarak nitelendirilmesine
olanak yoktur.
Söz konusu ücret, adalet hizmetleri alt yapısının geliştirilmesinde
kullanılmak üzere, hizmet karşılığı, miktarı az bir bedel olarak alınmakta
olup. bu ücretin hiçbir biçimde malî zorluk sayılabilecek düzeye getirilmesi
düşünülememektedir. Belirtilen nitelikleri bakımından resim, harç ve benzeri
malî yükümlülük de sayılamaz.
Yasa'nın 3. maddesinin (d) bendi bu nedenlerle Anayasa'nın 73.
maddesine aykırı değildir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mustafa
ŞAHİN ile Ahmet N. SEZER bu görüşe katılmamışlardır.
dd) 3. maddenin (c) bendi, kimi iş ve davalarda kullanılacak dosya
gömlekleri ve basılı evraktan alınacak ücreti de fon gelirleri arasında
saymaktadır. Maddenin son fıkrası; (e) bendinde belirtilen iş ve davalarda
yalnız Adalet Bakanlığı'nca bastırılan veya temin edilen dosya gömleklerinin
kullanılacağını ve dosya gömleği ve basılı kağıt ücretlerinin her yıl Ocak
ayında Adalet Bakanlığı'nca saptanacağını öngörmektedir.
Bu kural, Anayasa'nın 36. ve 73. maddeleri yönünden
incelenecektir.
İnceleme konusu kuralın, ceza davaları dışındaki adlî ve idarî
yargı davalarında, yalnız Bakanlıkça bastırılan ya da temin edilen ve ücret
karşılığı alınan dosya gömleği kullanılmasını öngörmesi hak arama özgürlüğünü
zedeler mi'
Belirtmek gerekir ki, maddenin(e) bendinde "basılı
evrak" ve "dosya gömleği"nden alınacak ücretten söz edilirken,
son fıkranın ilk cümlesinde; "(e) bendinde belirtilen iş ve davalarda
yalnız Adalet Bakanlığı'nca bastırılan veya temin edilen dosya gömlekleri
kullanılır" denilmek suretiyle "basılı evrak" bu uygulamanın
dışında bırakılmıştır.
Maddede, açılan dava ve görülen işlerde yalnız bu tür dosya
gömleklerinin kullanılacağı belirtilmişse de, bu gereğe uymamanın yaptırımı
gösterilmemiştir. Yargı hizmetlerinin tamamen parasız yürütüleceğine ilişkin
bir kural bulunmamasına, dava açılmasının esasen harca bağlı olmasına, dosya
gömleği ücretinin hiç bir zaman dava açılmasını engelleyecek ölçüde
yükselmeyeceğinin varsayılması gerekmesine göre, inceleme konusu kuralın.
Anayasa'nın 36. maddesine aykırılığından söz edilemez.
Maddenin (d) bendi ile ilgili açıklamalarda belirtilen nedenlerle
(e) bendi de Anayasa'nın 73. maddesine aykırı bir içerik taşımamaktadır.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mustafa
ŞAHİN ile Ahmet N. SEZER bu görüşe katılmamışlardır.
3- Yasa'nın 4. Maddesi:
Bu maddenin, Anayasa'ya aykırılığı konusunda dava dilekçesinde yer
alan görüşler:
Yasa maddesi, Adalet hizmetlerinin süratli ve etkin bir şekilde
yürütülebilmesi için Adalet Bakanına veya onun yetkili kılacağı bir başkasına
kamu gelirlerini harcama yetkisi vermektedir. Oysa Anayasa'nın 161. ile 163.
maddeleri, bu harcamaların yıllık bütçelerde belirlenen ödeneklerle sınırlı
olacağım öngörmektedir.
Anayasa, devlet parasının harcanmasının, Bütçe Kanunu'nda
gösterilen sınırlar içerisinde yapılacağını âmirdir. Yasa ile yapılması gereken
bir husus bu maddeyle yürütme organının iradesine bırakılmıştır. Yasama
organının görevini Bakan ya da onun görevlendireceği kişiler üstlenmektedir.
Bütün bu nedenler karşısında Yasa'nın 4. maddesi Anayasa'nın 7.,
87., 161. ve 163. maddelerine aykırıdır, biçiminde özetlenebilir.
Yasa'nın 4. maddesinin getirdiği düzenleme, fondan, Yasa'nın
amacına uygun olarak kullanılmak üzere Adalet Bakanının ya da yetkili kılacağı
kişilerin onayı ile harcama yapılacağının belirtilmesinden ibarettir. Madde bu
durumuyla, ne devlet harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağını öngören
Anayasa'nın 161. ne de harcanabilecek ödenek miktarının sınırının bütçe ile
gösterileceğini hükme bağlayan Anayasa'nın 163. maddesiyle doğrudan
ilişkilidir. Bu madde, doğrudan fon oluşumu ile ilgili olmadığından, bütçe ve
kesinhesap kanun tasarılarını görüşüp kabul etmenin TBMM'nin görevi olduğunu
öngören 87. maddesiyle de ilişkili değildir. 4. madde, Fondan yapılacak
harcamalara ilişkin bir kuraldır ve 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu'nun
"Devlet Hazinesi hesabına bir masrafın tahakkuku ancak bir Vekilin veya
vazifeten Vekil namına hareket eden bir memurun tasdiki ile tamam olur."
biçimindeki 69. maddesine benzer bir düzenleme getirmektedir. Maddenin bu
durumuyla, Anayasa'ya aykırılığı söz konusu değildir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN ile Ahmet
N. SEZER bu görüşe katılmamışlardır.
4- Yasa'nın5Maddesi:
Dava dilekçesinde maddenin Anayasa'ya aykırılığı konu unda başlıca
şu görüşlere yer verilerek, Fon'un çalışma usul ve esasları ile ilgili hiçbir
yasa hükmünün olmadığı, bu usul ve esasların tümüyle yönetmeliğe bırakıldığı,
bu durumun yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzereyönetmelikler
çıkarılacağını öngören Anayasa'nın 124. maddesine aykırı olduğu, yasama
yetkisinin devri niteliğindeki bu hükmün aynı zamanda Anayasa'nın 7. ve 87.
maddelerine de aykırı düştüğü ileri sürülmektedir.
İnceleme konusu kuralda, çıkarılacak yönetmelikte, Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Fonu'nun "çalışma usul ve esasları" ile "diğer
hususlar"-mm gösterileceği belirtilmektedir.
"Çalışma usul ve esasları" ibaresini, Anayasa'ya uygun
bir yorumla, dava konusu Yasa'nın uygulanmasını sağlamak amacıyla, bu Yasa'da
belirtilen esaslara uygun olarak yürürlüğe konacak kurallar biçiminde anlamak
gerekir.
"Diğer hususlara" ibaresi ise, yine bu Yasa'ya aykırı
olmamak kaydıyla Sayıştay denetimi gibi hususları kapsamaktadır.
Anayasa'nın 124. maddesinin ilk fıkrası, "Başbakanlık, bakanlıklar
ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve
tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla,
yönetmelikler çıkarabilirler." biçimindedir.
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu ile benzeri öteki fonlara
ilişkin çalışma usul ve esaslarını ve diğer hususları yasayla önceden
belirlemek her zaman olanaklı değildir, ilgili yasaya bağlı kalmak üzere bu
hususların yönetmeliklerle düzenlenmesi Anayasa'nın 124. maddesinin verdiği
yetki
kapsamı içindedir.
Fon, Adalet Bakanlığı tarafından çalıştırılacaktır. Adalet
Bakanlığı'-nın da teşkilat yasası vardır. Adalet Bakanlığı'nın bir kısım
personeli 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, bir kısmı da 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre çalışmaktadır. Bu bakımdan, Fon
yönetiminde Adalet Bakanlığı personeli dışında başka bir personel görev
yapmayacağından bu personelin nitelik, atama, görev ve yetkileri, aylık ve
ödenekleri ve diğer özlük hakları zaten mevzuatla düzenlenmiş bulunmaktadır.
Bu nedenlerle fonun çalışma usul ve esasları ile diğer hususların
yönetmelikle düzenlenmesinde Anayasa'ya aykırılık yoktur.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN ile Ahmet
N. SEZER bu görüşe katılmamışlardır.
5- 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29 maddesinin ikinci fıkrası, bir yasanın belirli madde ya da
hükümlerinin iptali, bu yasanın kimi hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması
sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi'nin, bunların da iptaline karar
verebileceğim hükme bağlamaktadır.
Yasa'nın 3. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi iptal
edildiğinde ikinci fıkrasındaki "ve (c)" ile Geçici 1. Maddesindeki,
"(c)" yollamalarının uygulanma olanağı kalmamaktadır.
Bu nedenle söz konusu yollamaların da iptali gerekmektedir.
V- SONUÇ:
27.5.1988 günlü, 3454 sayılı "Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Fonu Kurulmasına Dair Kanun"un;
I- 1. ve 2. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOGLU, Muammer TURAN,
Mustafa ŞAHİN ile Ahmet N. SEZER'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
II- 3. maddesinin; A. Birinci fıkrasının,
1. (a), (b), (d), (e), (f), (g) bentlerinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOGLU,
Muammer TURAN, Mustafa ŞAHİN ile Ahmet N. SEZER'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
2. (c) bendinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Mahmut C.
CUHRUK, Necdet DARICIOĞLU, Servet TÜZÜN ile Erol CANSEL'in karşıoyları ve
oyçokluğuyla,
3. (h) bendinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Necdet
DARICIOĞLU ile Servet TÜZÜN'ün karşıoyları ve oyçokluğuyla,
B. İkinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOGLU, Muammer
TURAN, Mustafa ŞAHİN ile Ahmet N. SEZER'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
III- 4. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN ile Ahmet N.
SEZER'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
IV- 5. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN ile Ahmet N.
SEZER'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
V- Yasa'nın 3. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin iptal
edilmesi ikinci fıkradaki "ve (c)" ile geçici 1. maddedeki,
"(c)" yollamalarının uygulanmaması sonucunu doğurduğundan 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29.
maddesinin ikinci fıkrası gereğince, bu "ve (c)" ve "(c)"
yollamalarının İPTALLERİNE oybirliğiyle,
8.9.1989 gününde karar verildi.
Başkan
Mahmut
C. CUHRUK
|
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Erol
CANSEL
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/37
Karar Sayısı: 1989/ 36
Adalet Bakanlığı Merkez ve Taşra teşkilatı ile mahkeme binaları,
ceza ve infaz kurumları, tutuk evleri, eğitim tesisleri ve lojman ihtiyaçları
ile araç, gereç ve bu yerlerin tefrişi işlerinde kaynak olarak kullanılmak
üzere 27.5.1988 günlü, 3454 sayılı Kanun ile tesis olunan, "Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Fonu Kurulmasına Dair Kanun"un Fonun kaynaklarını
belirleyen 3. maddesinde tahsil edilen bir kısım para cezalarının % 25'-inin
Hazinece Fona aktarılmasını öngören (C) bendi hükmünün Anayasa'ya, Kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermek mevkiinde bulunan
hakimleri şu ya da bu yoldaetkileyebileceği düşüncesi kabul edilemez.
Bu itibarla çoğunluğun hükmün iptaline ilişkin görüşlerine
katılmıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı: 1988/ 37
Karar Sayısı: 1989/36
Bu konuda, Tanıtma Fonu ile Savunma Sanayii Fonu hakkında Anayasa
Mahkemesi'nin, Resmî Gazete'nin 12.11.1987 günlü, 19632. ile 21.11.1987 günlü,
19641. sayılarında yayımlanan 24.2.1987 günlü, Esas 1985/24, Karar 1987/6 ve
5.5.1987 günlü, Esas 1986/1, Karar 1987/ 10 sayılı kararlarına ilişkin
karşıoylarımı yineliyor, açıklanan öbür karşıoylara da katılıyorum. Yollama
yaptığım karşıoylarımla öbür üyelerin önceki ve şimdiki karşıoylarına ek olarak
yine Anayasa Mahkemesi'nin 3239 sayılı Yasa için verdiği ve 12.11.1987 günlü,
19632 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan19.3.1987 günlü, Esas 1986/5, Karar
1987/7 sayılı kararında Vergi idaresi Geliştirme Fonu hakkındaki iptal
nedenlerine de dayanıyorum. Bunların dışındaki aykırılık nedenlerini de aşağıda
belirtiyorum:
1- "Fon" kurumunun varlığını, Anayasa'da yasaklayıcı
kural bulunmadığı görüşüne bağlayan yargıya katılmak olanaksızdır. Devlet
harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağını öngören Anayasa'nın 161. maddesi
karşısında, bütçeler dışında harcamalar yapılması sonucunu doğuran her yöntem
Anayasa'ya aykırı düşer.Genel kural 161. madde olarak konulunca, fon
kurulmasının yasaklandığının özel olarak belirtilmesine gerek yoktur.
Anayasa'nın kalkınma planlarıyla ilgili yatırımlarla bir yıldan fazla sürecek
iş ve hikmetler için yasayla özel süre ve yöntemler konulabileceğini öngören
161. maddesinin üçüncü fıkrası ayrık bir kural olup fonların bu madde kapsamına
alınamayacağı tarihsel gelişimle bellidir. Fonların kaynağı bu fıkra değildir.
Anayasa'nın 166. maddesindeki "Plân" kavramıyla, kaynakların
kişise1-kimi zaman keyfi değerlendirmelerle gereksiz güçlere ayrılmasına yol
açan "fon" kurumunu bağdaştırmak güçtür. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma
Plânı'nın "Adalet Hizmetlerine ilişkin ilkeler ve Politikalar"
bölümüyle fonun gerçekleştirmeyi amaçladığı konuların yalnızca bir bölümü
arasında bağ kurulabilir. Ortak yönler açıktır. Geleneksel bütçe kalemleriyle
fon amaçlarının birlikteliği belirgindir. Adalet Bakanlığı bütçesiyle
gerçekleştirilecek iş ve hizmetleri yeterli ve doyurucu bir denetimden uzak
fona bırakmak, bütçe ile yürütülecek işi kimi nedenlerle fonla yerine getirmek,
hukuksal gereklere uygun düşmemektedir. Anayasa'nın 101. maddesinin birinci ve
üçüncü fıkraları karşısında Yasa'nın 1. ve 2. maddeleri iptal edilmelidir.
Bunun gibi, genel bütçe gelirlerinden kesinti yapılarak fon oluşturulup Adalet
Bakanlığı'nın süregelen (câri) harcamalarına ayrılması bu Bakanlığa bütçeyle
verilen harcanabilecek ödenek sınırının aşılması anlamına geleceğinden,
Yasa'nın 1. ve 2. maddeleri Anayasa'nın 163. maddesiyle de bağdaşamaz.
2- Anayasa Mahkemesi, fon konusundaki önceki kararında, "....
anında karar alıp süratle harcama yapma ve ek finansman sağlama zorluklarını
giderebilecek, bütçenin sınırlı ve kısıtlı olanakları ve kendine özgü
bürokrasisi içinde çözümlemeyecek yahut uzun sürede zorlukla çözülecek önemli
sorunlara tezelden köklü ve kalıcı çözümler . . . ." getirebilme
biçiminde, Anayasa'da yeri olmayan yeni bir ölçü-norm geliştirmiştir (E. 1985/
24, K. 1987/6). Anayasa'yla kurala bağlanan bir konuda ölçü-norm konulması, fon
konusunda olduğu gibi, kimi durumlarda Anayasa'ya aykırı sonuçlar
doğurabilmektedir. Kaldıki, inceleme konusu fon, ölçü-normla belirlenen
ilkelere de uymamaktadır. Fonun gerçekleştirmeyi amaçladığı konuların tümü
genel bütçede de yer almaktadır. Bu bakımdan, "...anında karar alıp
süratle harcama yapma ...." ve ".... bütçenin kendine özgü
bürokrasisi içinde çözümlemeyecek ...." gibi ölçütler genel bütçede yer
alan herhangi bir gider türü için ne ölçüde geçerliyse burada da ancak o ölçüde
geçerlidir. Sür'atle harcama yapılmasını sağlamak uğruna, uzun deneyimler
sonucu oluşan bürokratik işlemlerin gözden çıkarılması kimi yolsuzlukları ve
yolsuzlukların yoğunlaşması sonucunu da birlikte getirir. Aynı biçimde,
".... ek finansman sağlama ....", ".... bütçenin sınırlı vekısıtlı
olanakları ...." nı aşma gibi kavramlar da bu fon yönünden geçerli
değildir. Çünkü fona bağış ve yardım yapılmasına ilişkin kural, Anayasa'ya
aykırı bulunarak, iptal edilmiştir. Geriye kalan kaynaklar ise tümüyle devlet
geliridir. Hattâ, fonun temel gelir kaynaklarını oluşturan yargı harçları,
noter harçları, önce devlet hazinesine yatırılıp bütçe gelirleri arasında yer
alacak, daha sonra, bir önceki yıl kesinhesabı esas alınarak saptanacak miktar,
Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca fona aktarılacaktır.Böylece, fon gelirleri, yine
"sınırlı ve kısıtlı" olduğu belirtilen bütçe olanaklarından sağlanmış
olmaktadır.
Amaçlarının tümü gene) bütçede yer alan Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Fonu'nun, Anayasa Mahkemesi'nin daha önce benzer konuda verdiği
kararlardan ayrılarak Anayasa'ya uygun bulunmasıyla, her Bakanlık ve kuruluşun
genel bütçe yanında, dilediği gibi tasarrufta bulunacağı birer fon oluşturmaları,
istenmeyen, ancak kaçınılmaz sonuç olarak karşımıza çıkacaktır. Anayasa'da açık
bir kurala dayanmadıkçafonlara geçerlik tanımak hukuksal, siyasal ve ekonomik
yönden birçok sakıncaları getirecektir.
3- Türk Ceza Yasası'nın kimi maddelerini değişten 7.12.1988 günlü,
3506 sayılı Yasa ile para cezaları, öngörüldükleri yasaların yürürlük tarihine
göre 3 mislinden 300 misline kadar artırılmış, ayrıca 84 rakamı temel alınıp,
Bütçe Yasası'yla memur maaş katsayısında her 30 puan artış bir birim olarak kabul
edilerek, para cezalarının, birim sayıyla çarpılması suretiyle belirleneceği
ilkesi benimsenmiştir. Bunun yanında, kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezanın
süresi bir yıla yükseltilmiş, bu cezaların para cezalarına çevrilmesi durumunda
beher gün karşılığı, kabahatlerde 3000 den 5000 liraya hafif, cürümlerde
beşbinden onbin liraya ağır para cezasına çıkartılmıştır. İnceleme konusu3454:sayılı
Yasa'dan bir süre sonra kabul edilen ve yasayla para cezalarının, genellikle
zaten maddi olanaksızlıklar içinde bulunan hükümlüleri, cezalarını ödeyebilmek
için yeniden suça itercesine yüksek tutulmasında, ceza politikalarından çok,
fonun kaynaklan arasında para cezalarının da yer aldığı gözetilirse, malî
düşüncelerin etkili olduğu anlaşılmaktadır.
4- Davacı siyasal partinin iptal istemi de su yönlerden
yerindedir:
A. Yasa'nın 3. maddesinin adlî sicil kayıtlarıyla ilgili (d)
bendiyle, dosya gömlekleri ve basılı belgelerle ilgili (e) bendi; vergi, resim,
harç ve benzeri malî yükümlülüklerin bağışıklık, ayrıklık ve indirimleriyle
oranlarına ilişkin kurallarında yasanın belirttiği alt ve üst sınırlar içinde
değişiklik yapmak yetkisini, adli sicil kaydı ve dosya gömleği nedeniyle
ödenecek ücretin saptanmasını üstelik alt-üst sınırlan belirtilmeksizin,
Bakanlar Kurulu yerine Adalet Bakanlığı'na bıraktığından, Anayasa'nın 73.
maddesinin son fıkrasına aykırıdır. Başka dosya gömleği alınması önlenip
Bakanlıkça hazırlatılacak dosyaların alınması zorunluluğu getirilmekle
kalınmamış, ayrıca bu dosyaların ederinin de kamu gücüne dayanarak Adalet
Bakanlığı'nca belirlenmesi öngörülmüştür. Bu durumda dosya gömleği sağlamak
görünümüyle alınan para,tam bir harç ya da resim olarak nitelendirilemese bile
"benzeri malî yükümlülük" sayılabilir. Amaç tek tip dosya düzeni olsa
idi, standart bildirilip iş sahibi dilediği yerden almakta serbest bırakılırdı.
Adlî sicil kaydı ücreti de bu türdendir.
B. Yasa'nın 4. maddesi dış görünümü ve somut yapısıyla bir
aykırılık taşımamaktaysa da yönetmeliğin 12. maddesiyle Bakanlıkça belirlenecek
bir hâkime taşradaki fon işleri için görev verilebilmesi yasa kuralının nasıl
sakıncalı uygulamaya dayanak yapıldığını göstermektedir. Konuya açıklık
getirmek için bu hususa değinmekle yetiniyorum.
C. Yasa'nın 5. maddesi, çalışma yöntem ve ilkeleri dışında
".... diğer hususlar ..."in Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikte
göstermesini öngörmekle geniş bir alanda düzenleyici kurallar koyma yetkisini
Adalet Bakanlığı'na tanımıştır. Yasa'da, yöntem ve ilkelere ilişkin bir
belirleme olmadığı gibi yasayı da aşan öbür hususları düzenlemek hem
Anayasa'nın 7. ve 87. maddelerine aykırı biçimde yasama organının yetkisini
yürütme organına devirniteliğindedir.
D. Adalet örgütünün, Adalet Bakanlığı'ndan mahkemelere, ceza
uygulama ve iyileştirme kurumlarına kadar yoksunluklar içinde bulunduğu,
gereksinimlerinin büyük boyutlara ulaştığı ve sorunlarının yoğunlaştığı bir
gerçektir. Devletin temeli olan adaleti dağıtmakla görevli kuruluşların ve
özveriyle çalışan görevlilerinin, işlevlerini doyurucu düzeyde yerine
getirmesinin ortam ve koşulları ağır, kimi yerde de üzücü ve inciticidir.
Bunları gidererek adalet kavramının yüceliğine, Türk Adliyesi'ninonuruna
yaraşır biçime kavuşturmak şerefli bir görevdir. Ancak bunu yaparken yargı
bağımsızlığı ile yargıç güvencesini olumsuz yönde etkileyecek, kuşku, endişe,
söylenti konusu olabilecek durumlardan özenle kaçınmak, yansızlığı her zaman,
her koşulda, herdurumda, her adalet-yargı işinde korumak gerekir. Yüksek
mahkemelerin kendi bütçelerini Maliye Bakanlığı olurlarıyla kullandığı bir
düzende yargı bağımsızlığı tam olarak gerçekleştiği tartışılırken, Bütçe
Yasası'yla kotarılacak işleri, denetim ve sorumluluktan kaçınarak fonlara
bırakmak Anayasa'nın öngördüğü sistemin özüne aykırıdır, iptal kararı verilen
bentler için söz konusu olan aykırılıklar, Yasa'nın yukarda karşıoy kullandığım
kuralları için de geçerlidir. Gereksinimler için genel bütçeye yeterli ödenek
koymak yerine fon kurumunu yeğlemek, bütçe dışı oluşumların seçildiğini, bunda
yarar görüldüğünü anlatmaktadır. Bütçe güçlüklerini, bürokrasi sorumlarını,
kimi tıkanıklıkları giderip etkin bir denetim süzgeci sağlamak olanaklıyken fon
kolaylıklarına ağırlık vermek, özel bir bütçe yapısında, özelleştirme türü bir
uygulamadır.
Olabildiğince hızlı, az giderli ve doyurucu adalet, giderek paralı
ve pahalı duruma getirilmekle akçalı işlemlerin söylentilerine açık
bırakılmaktadır. Adalet Bakanlığı'nın 22.3.1987 günlü, 02/52-1820 sayılı
genelgesinin yasa kuralına dönüşmesi, biçimindeki düzenleme, hâkimleri,
Bakanlık dosyaları için tartışma alanına sokmaktadır. Mahkemelere buyruk
niteliğindeki bu istek, kanımca, Anayasa'nın 138. maddesiyle bağdaşmamaktadır.
Yasaile getirilmesi zorunlu malî yükümlülükleri kararlarla yargı alanına
taşırmak, yargıya duyulan inan ve güveni de olumsuz yönde etkileyebilecektir.
Tekdüzeliği sağlamak için Anayasa'ya aykırı yöntemler izlenemez. Devletin temel
işlevlerini fonlara gördürmekyolu devletin saygınlığı için de düşündürücüdür.
Bütçe dışı kaynak yaratmak, bütçeden aktarmalarla gerçekleştirilemez.
Ekonominin sağlıklı gelişmesi fonlarla sağlanamaz. Demokratik hukuk devletinde
yargı bağımsızlığı yurttaşın en etkin güvencesidir. Adalethizmetini başlıca
amacı saymayan devletle bu alanda karşılaşılacak çelişkiler devleti yaralar.
Yargı bağımsızlığı yargıç güvencesi, yargı denetimine açık olmak ve yargı
kararlarına saygı devletin erdemini, gücünü ve çağdaş yapısını özetleyen
olgulardır.Adaletin anlamı ve onuru bu konuda hiçbir ödüne elvermez Fon
uygulaması, rejimin türü, Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü konusunda
tarihsel sorumluluklarımızı düşündürerek hiç değilse denetimi bakımından etkin
önlemleri gerektirmelidir. Adalet Bakanları eliyle siyasal etkileme,
yönlendirme ve baskı aracı olarak kullanılması olasılığı da gözardı edilemez.
Yargıyı, yalnız "Adalet Bakanlığı merkez ve taşra örgütü" olarak
sınırlayan anlayış, gerçekten adalet, yargı hizmetleri için düzenleme
yapılmadığını dagöstermektedir. Uygun çözümler için sayısız yol ve yöntem
bulunurken adalet konusunda özlem ve dileklere uygun nice düzenlemeler olanağı
varken, Anayasal gereklere aykırı yapılanmalara geçerlik tanınmamalıdır.
Sağlık, yargı, eğitim, savunma gibi devlet hizmetleri, genelde
birbirinden önemli ve öncelikli olmamakla birlikte adalet yargı alanı, bunların
içinde en çok duyarlık isteyeni, özelliği bulunanıdır. Devletin kimi
kuruluşlarında fon bulunmadan yapılan uygulamalar, tanınan olanaklar, sağlanan
haklar, yargıda da fona dayanmadan atılımlar, yenilikler ve değişiklikler
yapılabileceğini kanıtlar, yargıç ve cumhuriyet savcılarını, yargı görevleri
dışında işlere katmak, alım-yapım gibi işlemler nedeniyle olası sakıncalı
ilişkilerde bir yan olmaya itmek, bağımsızlığını tam olarak gerçekleşmesi
özlenen Adliye için (kişisel ve genel) yeni sorunlar yaratacaktır. Anayasa'nın
138. ve 140. maddelerinde temel ilkeleri öngörülen hâkimlik ve savcılık mesleği
böylesi durumlara asla elvermez. Hukuk devletinde yargının özgünbir konumu,
üstün bir değeri vardır, yargı ilgililerinin de buna uygun nitelikleri aranır.
Devletin gücü her şeye yeter. Özetlediğim bu nedenlerle kararı uygun
bulmuyorum.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/37
Karar Sayısı: 1989/ 36
Adalet Bakanlığı merkez ve taşra örgütüyle bağlı kuruluşları, ceza
infaz kurumlan ve tutukevlerinin bina, eğitim tesisi, konut, araç, gereç ve
tefriş ihtiyaçlarının kısa sürede genel bütçeden karşılanamamakta olması
karşısında, adalet hizmetlerinin sür'atli ve etkin biçimde yürütülebilmesine
katkıda bulunmak amacıyla kurulan Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu'nun
kaynaklarından biri, 3454 sayılı Yasa'nın 3. maddesinin (c) bendinde
gösterilmiştir. Böylece, "îdarî nitelikteki para cezaları ile5680 sayılı
Basın Kanunu ve 1117 sayılı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanununa
istinaden tahsil edilecek para cezaları hariç olmak üzere para cezalarının %
25'i"ne Fon'un gelirleri arasında yer verilmiş olmaktadır.
3454 sayılı Yasa'nın 2. ve 4. maddelerinin açık ifadelerine göre;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası nezdinde kurulan, Adalet Bakanlığı emrindeki
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu'nun inceleme konusu gelirleri de, öteki
gelirleri gibi, anılan Yasa'nın amacına uygun olarak kullanılmak üzere Adalet
Bakanı'nın ya da yetkili kılacağı kişilerin onayı ile harcanacaktır. Fon'dan
yapılacak harcamalara ilişkin işlemlerin gerçekleşmesinde, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre yargı görevi ifa eden
hakimlerin ve savcılık güvencesiyle donatılan savcıların doğrudan, hatta
dolaylı ilgileri yoktur. Fon'un amacı doğrultusundaki etkinlikleri, hâkim ve
savcıların sorumluluğu altında yürütülen hizmetler kapsamı içinde yer
almamaktadır.
Bu yoldan sağlanan gelirlerin kısmen hâkim ve savcıların sosyal
gereksinmeleriyle ilgili harcamalarda kullanılmakta olmasının, mahkemelerin
bağımsızlığını hâkimlik ve savcılık güvencelerini olumsuz doğrultuda
etkileyeceği endişesine katılmak olanaksızdır. Yargı organlarının, yargı
yetkisini kullanan hâkimlerin, muhakeme hukuku sürelerinden olan ve Devlet
adına ceza iddiası görevini yerine getiren savcıların anayasal konumları;
mahkemelerin kuruluşuna, görev ve yetkilerine, yargılama usullerine, hâkim ve savcıların
niteliklerine, atanmalarına, haklarıylaödevlerine ve tüm özlük işlerine egemen
olan temel esas ve ilkeler ve Türk yargı sisteminin bütünlüğü, itiraz konusu
(c) bendiyle ilgili düzenleme yönünden duyulan endişeyi haklı kılmamaktadır.
3454 sayılı Yasa nın 3. maddesinin iptali istenen (c) bendi,
Anayasa'nın özellikle 138. ve 139. maddelerine aykırı bir ifade içermemekte,
görevlerinde bağımsız olan hâkimlerin, Anayasa'ya, yasalara ve hukuka uygun
olarak vicdanî kanaatlarına göre hüküm vermelerini; savcıların da
"herhangi bir düşünce ve fütura kapılmadan tamamen vicdan rahatlığı
içerisinde" görev yapmalarını engelleyen, kamuoyunda bu yönden kuşku
yaratan, duraksamalara yol açan bir içerik taşımamaktadır.
"Fonun kaynakları" başlıklı 3. maddenin "bağış ve yardımlar"ı
gelir kaynakları arasında sayan (h) bendi açısından da durum aynıdır.
Bağışlayanın, malvarlığından yaptığı kazandırıcı bir işlem
niteliğindeki bağışlamanın; bağışlayanla bağışlanan arasında kurulan ve 818
sayılı Borçlar Kanunu'nun 234. maddesine göre iki tarafın icap ve kabulü
üzerine tamamlanan bir sözleşme olması itibariyle, sözleşmede doğrudan taraf
olmayan hâkim ve savcılar yönünden, mahkeme bağımsızlığını, hâkimlik ve
savcılık güvencesini zedeleyecek herhangi bir sonuç doğuracağı düşünülemez.
Borçlar Kanunu'nun 234. ve müteakip maddeleriçerçevesinde usulüne
uygun olarak tekemmül ettirilen işlemlerle, ayrıca, değişik türdeki yardımlar
yoluyla Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu'na intikal eden değerlerin de, 3454
sayılı Yasa'nın amacına uygun olarak Adalet Bakanı'nın veya yetkili kılacağı
kişilerin onayı ile harcanacağı bu Yasa'nın 4. maddesinin buyurucu hükmü
gereğidir.
Bağışın ve öteki yardımların kabulü ve Fon'un malvarlığını artıran
değerlerin kullanılması ve harcanması işlemlerinde, bu nedenle, yargı yetkisini
Türk Milleti adına kullanan hâkimlerin bağımsızlığını etkileyecek, hâkimlik ve
savcılık güvencesini ortadan kaldıracak ya da zayıflatacak bir nitelik
gözlenmemektedir.
Adalet Bakanlığı Teşkilâtını Güçlendirme Vakfı'nın da aynı amaçları
gerçekleştirmeye yönelik olarak bağış kabul etmekte ve Vakıf kaynaklarının
şimdi bile belirtilen doğrultudaki giderlere katkısını sürdürmekte olması
gözönünde tutulduğunda, "bağış ve yardımlar"ın mahkeme ve
savcılıklarda dış etki ve baskılara neden olacağı, etki ve baskılardan uzak
karar verilemeyeceği ve görev yapılamayacağı yolunda beliren gereksiz kuşku ve
endişelerin geçersizliği belirginleşecektir.
Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Fonu'nun doğrudan hizmete yönelik
bir işlevi üstlenmesi; etkinlik alanına giren iş ve hizmetlerin finansmanının,
normal bütçe usûl ve olanakları ve ertesi senesi bilinmeyen bir yıllık
gelirlerle başarılmasındaki güçlükler gözetilerek kimi para cezalarından
ayrılacak % 25 oranındaki paylar ile "bağış ve yardımlar"a da Fon'un
gelir kaynakları arasında yer verilmesiAnayasa ile çelişen ve çatışan bir
düzenleme sayılamaz.
8.9.1989 günlü, Esas: 1988/37 ve Karar: 1989/36 sayılı Kararın II.
Bölümü'nün 3454 sayılı Yasa'nın 3. maddesinin (c) ve (h) bentleriyle ilgili 2.
ve 3. Kısımlarına bu nedenlerle katılmamaktayız.
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/37
Karar Sayısı: 1989/36
Kamu giderleri, kamu hizmetlerinin parasal göstergesidir. Bu
giderlerin sektörler arasında nasıl dağıtıldığının, hangi hizmetlere öncelik
verildiğinin, bu hizmetlerin topluma parasal maliyetlerinin ne olduğunun
anlaşılması böylece, etkin bir malî araç olarak yarattıkları sonuçların
gözlenmesi gerekir. Bu da ancak, parlamentonun onayladığı ve denetlediği
"ulusal bir bütçe" ile olanaklıdır. Kamu gelirleri ise, büyük
kesimiyle devletin egemenlik hakkına dayanarak sağlanırlar. Belirli bir dönem
için kamu gelirleri ve giderleri tahminlerinin bir metinde toplanması ve bu
metnin parlamentoca onanması (bütçe), parlamenter demokratik sistemin temel
öğelerinden biridir. Bütçenin, genellik ilkesine göre hazırlanması, yani kamu
gelir ve giderlerinin gayrisafi miktarlarıyla gösterilmesi ve belirli
gelirlerin belirli giderler için ayrılmaması (ademi tahsis ilkesi), bütçenin
tek, açık ve doğru (öznel ve nesnel doğruluk) olması,bütçenin vazgeçilemeyecek
ilkeleridir. Bütçe ilkelerine uyulması, egemenlik hakkına dayanarak devletçe
toplanan paraların ne yolda harcandığının, Sayıştay ve Parlamento denetimine
ilaveten kamu oyu yoluyla da izlenmesini sağlar. Kamusal kaynakların, bütçeyerine
belirli fonlarda toplanması bütçe ilkelerine aykırı düşer, denetimi kaldırır,
keyfiliği egemen kılar.
Devlet, ayrıca, kamu maliyesinin araçları olan vergi, borçlanma ve
harcama yoluyla ekonomik ve sosyal yapıyı dilediği yönde etkilemek olanağına
sahiptir. Kamu gelirlerinin bütçe yerine fonlarda toplanması durumunda devlet,
bu olanağı sadece belirli bir amaç için kullanmış, genel politika ve ekonomik
düzeyde bu araçtan vazgeçmiş olur. Fon yoluyla yapılan harcamalar, çoğunlukla,
parlamentonun ve kamunun gözetiminden ve denetiminden uzaklaşmış, hatta bazı
durumlarda genel politikayı belirleyen organların dahi bilgisi dışında kalmış
olabilir. Kaldı ki, bütçe, yatırım harcamaları yoluyla ve program bütçe
modeliyle kalkınma planlarının uygulama aracıdır. Bütçeye dahil edilmesi
gereken kaynakların, fonlara aktarılması ekonomik, sosyal ve kültürel
kalkınmanın bir plan dahilinde gerçekleşmesini tehlikeye düşürür.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere konunun önemi
nedeniyle Anayasamız, bütçe, kesinhesap ve kamu iktisadi teşebbüslerinin
denetimini, "Malî Hükümler" başlıklı bölümde temel kurallar koyarak
belirlemiştir.
Anayasa'nın 161. maddesinin birinci fıkrasına göre, Devletin ve
kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerin harcamaları yıllık
bütçelerle yapılacaktır. Bu hükme göre, kamu harcamalarının yıllık bütçe ile
yapılması bir temel kuraldır.
Üçüncü fıkrada, ikinci fıkrada sözü geçen yasanın, kalkınma
planlan ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler
için özel süre ve usuller koyabileceği belirlenmiştir.
Üçüncü fıkranın, kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir
yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için bütçe içi kaynakların başka bir yerde,
örneğin bir fonda, toplanmasına ve buradan harcama yapılmasına olanak tanıdığı
görüşü, Anayasa'yla, Anayasa'nın öngördüğü ilkelerle bağdaşmaz. Çünkü, bu
anlayış, 161. maddenin birinci fıkrasındaki Devletin ve Kamu iktisadi
teşebbüsleri dışında Kamu tüzelkişilerinin harcamalarının bütçelerle
yapılmasına ilişkin hükmeaykırı düşeceği gibi, Anayasa'nın 166. maddesinde
öngörülen, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın, ülke kaynaklarının döküm
ve değerlendirilmesi yapılarak, yatırımların toplum yararları ve gerekleri
gözetilerek, kaynakların verimli şekilde kullanılmasıyla bir plan dahilinde
gerçekleştirilmesi yönündeki kurala uyulmaması sonucunu da doğuracaktır. Planlı
kalkınmanın uygulama aracı bütçedir. Kalkınma planlarıyla ilgili yatırım
harcamalarının bütçe içinde yer alması, program bütçe uygulamasının da
gereğidir.
Nitekim 1050 Sayılı "Muhasebe-i Umumiye Kanunu"nun 28.
maddesinde, "Her malî yılda Devletçe toplanacak gelirler ile ödenecek
giderler bütçe kanununda belli edilir." denilerek, devlet gelir ve
giderlerinin bütçe yasasında yer alması gerekliliği bu yasada da
belirlenmiştir. Aynı maddede, "Bütçeler, kalkınma plan ve programlarının
gerekleri ile fayda ve maliyet unsurları gözönünde tutularak verimlilik ve
tutumluluk ilkelerine göre hazırlanır ve uygulanır." biçimindeki hüküm
ile, bütçenin plan ve programlarınuygulama aracı olduğu, kamusal kaynakların
bütçe içinde verimlilik ve tutumluluk ilkelerine göre kullanılması gerektiği
hususları öngörülmüştür.
Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrasında, sadece, kalkınma
planlarıyla ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler
için özel süre ve usuller konulabileceği, örneğin bir yılı aşkın süreler için
yüklenimler yapılmasına izin verilebileceğini belirlenerek, ikinci fıkrada geçen
yasanın düzenleme alanına bu yönde açıklık ve bu konuda "yıllık
bütçe" ilkesine istisna getirilmiştir. Nitekim, bütçelerde, gelecek
yıllara ilişkin geçici yüklenimlere girişmeye izin verilen hizmetler (G)
cetvelinde gösterilmektedir.
Öte yandan, Anayasa'nın 163. maddesi, Genel ve Katma bütçelerde
verilen ödeneklerin, harcanabilecek miktarın sınırını gösterdiğini hükme
bağlamıştır. Aynı maddenin takip eden cümlesine göre, harcanabilecek miktar
sınırının Bakanlar Kurulu Kararı'yla aşılabileceğine dair bütçeye hüküm dahi
konulamayacaktır. Bu açık hükme karşın, bütçe gelirlerinin bir bölümünün
fonlara aktarılması, bu ödeneklerin, değil Bakanlar Kurulu Kararı'yla, bir
bakanın oluruyla kolayca aşılması ya da bu anayasal ilkenin işlemez hale
getirilmesi anlamına gelir ve bu durum Anayasa'yla bağdaşmaz. Böylece,
bütçedeki ödeneklerin, fon yoluyla, Anayasa'ya aykırı bir biçimde TBMM'nin
kararına gerek kalmaksızın aşılması olanaklı hale gelmiş olur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu
kurulmasına dair 3454 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddeleri anayasa'ya aykırıdır.
Sonuç olarak, bütçeden kimi kaynakların belirli amaçlı fonlara
aktarılması ve fon uygulamasının yaygınlaştırılması, Anayasa'nın öngördüğü
temel ilkelere aykırı düşer. Bu yolla, kamu gelir ve giderleri üzerinde
parlamento denetimi etkisizleşir, kamu harcamalarının ekonomik ve sosyal
etkilerini ölçmek güçleşir, kaynakların plan ve programlara göre kullanılması
zorlaşır ve böylece Anayasa'nın öngördüğü planlı, kalkınma kuralı büyük oranda
zedelenir. Bu uygulama aynı zamanda kamu kaynaklarının savurgancakullanımına da
neden olur.
3454 sayılı Yasanın 3. maddesinin (a) ve (b) bentlerine gelince;
bu bentlere göre yargı ve noter harçlarının % 50'si Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Fonu'nun kaynakları arasındadır. Sözkonusu harçlar "bütçe
geliri" niteliğindedir. Bu gelirlerin bütçeden çıkarılarak belirli amaçlı
bir fona aktarılması yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle Anayasa'nın
161. ve 163. maddelerine aykırı düşer. Kaldı ki Anayasa'nın 73. maddesinin
birinci fıkrasına göre vergi, resim, harç ve benzerimali yükümlülükler ancak
"Kamu giderini karşılamak" üzere toplanabilir. Aynı fondan, 1989 Yılı
Bütçe Yasası'nın 64. maddesi ile hâkimlere konut için kredi verile-bilme
olanağının sağlanması, bu fondan yapılacak harcamaların bir bölümünün kamu
gideri olmaniteliğini de tartışmalı hale getirir.
Aynı maddenin (d) ve (c) bentlerine göre alınan ücretler, belirli
bir kamu hizmeti karşılığında alınmakta ve ücretin miktarı Adalet Bakanlığı'nın
tek yanlı ve egemenlik gücüne dayalı kararıyla belirlenmektedir. Bu durumda bu
ücretler, resim ya da benzeri malî yüküm konumundadır ve Anayasa'nın 73.
maddelerine göre aşağı ve yukarı sınırlarının yasayla belirlenmesi ve bu
sınırlar içinde değişiklik yapabilme yetkisinin ise Bakanlar Kurulu'na
verilmesi gerekirdi.
3454 sayılı Yasanın 5. maddesine göre, Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Fonu çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar, Adalet
Bakanlığı'nca çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilecektir.
Anayasa'nın 124. maddesine göre, Başbakanlık, Bakanlıklar ve Kamu
Tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren yasaların ve tüzüklerin
uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak üzere, yönetmelikler
çıkarabilecektir. Ancak, Anayasa'nın tanıdığı yetki, yasalarının ve tüzüklerin
"uygulanmasını sağlamak ve bunlara aykırı olmamak"la sınırlıdır.
Maddedeki "çalışma usul ve esasları" ibaresinin,
yasaların uygulanmasını sağlamak amacıyla ve yasada belirtilen esaslara uygun
bir yönetmelik çıkarılması anlamına geleceği kabul edilebilir. Ancak, maddedeki
"diğer hususlar" deyimi, belirsiz ve kapsamı istenildiği ölçüde
genişletilebilecek bir niteliktedir ve Anayasa'nın 124. maddesine aykırı düşer.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 3454 sayılı Yasanın 1., 2.
maddeleri ile 3. maddenin Anayasa Mahkemesi'nce iptaline karar verilmemiş
bentlerinin, 4. ve 5. maddelerinin iptaline karar verilmesi gerektiği oyu ile
verilen karara karşıyız.
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/37
Karar Sayısı: 1989/36
27.5.1988 günlü ve3454 sayılı "Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Fonu Kurulmasına Dair Kanun"un 1, 2, 3, 4 ve 5. maddelerinin Anayasa'nın
Başlangıç Bölümüne ve 2, 5, 6, 7, 9, 13, 36, 73, 87, 124, 138, 140, 161 ve 163.
maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istenmiştir.
Adalet hizmetlerinin süratli ve etkin bir biçimde yürütülebilmesi
amacıyla kurulmuş bulunan Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonuna, Adalet
Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatıyla bağlı kuruluşları ve tutukevlerinin
bina, eğitim tesisi, konut, araç-gereç ve tefriş ihtiyaçlarının karşılanmasına
yardımcı olmak için gerekli kaynakların sağlanması yanında, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay ve Danıştay Üyeleri ile hâkim ve savcılara ve bu kurumlarla Adalet
Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında görevli personele, Yüksek Planlama
Kurulunca tespit edilecek şartlar içerisinde mesken kredisi verilmesi işlevi de
yüklenmiştir.
Sözü edilen Yasa'nın l ve 2. maddelerinin Anayasa'nın 161 ve 163.
maddelerine aykırılığı konusunda dava dilekçesinde şu görüşlere yer
verilmektedir:
"Adalet hizmetlerinin süratli ve etkin bir şekilde
yürütebilmesi bir devlet hizmetidir. Egemenlik denen gücün bir bölümünü teşkil
eden yargı gücünün işidir. Bunun fonlarla yürütülüp yönlendirilmesi mümkün
değildir. Çünkü fon temelde bütçe dışı kamu harcamasıdır.
Anayasa'nın 161. maddesinin birinci fıkrası; devletin ve kamu
iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu tüzelkişilerinin harcamalarının yıllık
bütçelerle yapılması gereğini açıkça belirlemektedir. Bir devlet hizmeti olduğu
açıkça belli olan bu hizmetle ilgili harcama ancak ve yalnızca bütçeyle
yapılması zorunludur.
Bütçelerdeki ödenekler Anayasa'nın 163. maddesinde belirtildiği
gibi harcanabilecek miktarın sınırını göstermektedir. Oysa ki fon yönetiminde
böyle bir sınırlı harcama sözkonusu değildir. Anayasa'nın 163. maddesi Bakanlar
Kurulu'na dahi bu esasları değiştirme veya bu esaslar dışında hareket etme
olanağı tanımamıştır."
Aynı konuda, iktidar Partisi grubu adına grup başkanlığınca
yollanan yazıda ise şu noktalara değinilmektedir:
"Adalet hizmetlerinin süratli ve etkili bir şekilde
yürütülmesinin bir Devlet hizmeti olduğunda şüphe yoktur. Yargı kuvvetinin
egemenliğin bir rüknü olduğu da kuşkusuzdur. 3454 sayılı kanunla yürütülmek
istenen hizmet bizatihi yargı hizmeti olmayıp, Yargılama hizmetinin daha
süratlive etkin yürütülmesi
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu da özelliği olan bazı Devlet
görevlerinin genel malı mevzuat ve bütçe prosedürü dışında yürüdüğü, BÜTÇE
DİSİPLİNİNE BAĞLI OLMAKSIZIN YERİNE GETİRMEYİ AMAÇLAMAKTADIR.
Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu
tüzelkişilerinin ı harcamalarını yıllık bütçelerle yapmaları zorunluluğu
Anayasa'nın 161. maddesinin birinci fıkrasında genel kural olarak yer almakta
ise de; aynı maddenin üçüncü fıkrası bu genel kuralın istisnasını da kanunların
kalkınma planı ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler
için özel süre ve usuller koyabileceği hükmüyle belirtmiştir.
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu ile yerine getirilmesi
öngörülen görevler, kalkınma planıyla ilgili ve mahiyeti bakımından bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetlerin tipik örneğini oluşturmaktadır.
Özelliği olan bu tür hizmetlerin gerekli kıldığı, anında karar
alıp süratle harcama yapma ve ek finansman sağlama zorunluluklarını
karşılayabilecek bütçenin sınırlı ve kısıtlı imkânları ve kendine has
bürokrasisi içinde çözülemeyecek yahut uzun sürede zorlukla çözülecek önemli
sorunlara te-zelden köklü ve kalıcı çözümlergetirebilecek nitelikteki 3454
sayılı Kanun'-un, bu bakımdan, Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrasıyla
tanınan bütçe dışı harcama yapılmasına imkan veren "özel usuller" uygulamasının
kapsamı içinde mütalaa edilmesi gerekir".
Genel ve katma bütçeler yanında fon oluşturulmasına anayasal
açıdan olanak var mıdır' Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
"Kanun, kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla
sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir." biçimindeki
kural, 1961 Anayasası'nın 126. maddesinin ikinci fıkrasından aynen alınmıştır.
1961 Anayasası Öntasarısında böyle bir kural yer almamaktaydı.
Bütçenin geçerliği bir yıldır. Kanun kalkınma planları ile ilgili yatırımlar
için özel süre ve usuller koyabilir." biçimindeki kural, ilk kez, Siyasal
Bilgiler Fakültesi İdari Bilimler Enstitüsü'nce hazırlanan Anayasa Tasarısında
yer almıştır. Bu kural, Temsilciler Meclisinin iktisat ve Maliye ile ilgili
Hükümler Alt Komisyonu'nca benimsenmiştir.
Alt Komisyon Raporunda, "185 inci maddenin 2 nci fıkrasında,
Bütçe Kanunu ile ancak ilgili olduğu yıl içinde uygulanacak hükümler
konulabilir yolundaki hükmün kaldırılmasına taraftarız. Zira bu ifadeye göre
müstakbel senelere sâri ve şâmil harcamalar imkânsız kılınmış olur ki, bilhassa
Kalkınma Planı rejiminde bu doğru olmaz" denilmiş ve Öntasarı Siyasal
Bilgiler Fakültesi Tasarısında benimsenen formül doğrultusunda
değiştirilmiştir. Değişiklik gerekçesinde, "Bu maddenin ikinci fıkrasıyla,
bütçenin, birkaç yıla sâritaahhütleri ihtiva edebileceği esası kabul
olunmuştur. Plânlı ve plânsız bütün ekonomilerde, tamamlanması birkaç yıl süren
yatırımların mahiyeti icabı bu yola gidilmiştir." denilmektedir.
Maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında verilen bir
önergenin benimsenmesiyle kalkınma planları ile ilgili yatırımlar yanında bir
yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için de özel süre ve usuller
konulabileceği ilkesi kabul edilmiştir.
Önerge sahibi yaptığı konuşmada "bir yıldan fazla sürecek iş
ve hizmetlerin" fıkraya eklenmesindeki amacı şöyle açıklamaktadır:
"Kalkınmaya girmeyen fakat bir seneden fazla müddete ait tahsisat
olabilir. Bir sene zarfında bitmeyecek işler için tahsisatın devam etmesi ve
bütün tahsisat yekûnunun bir arada görülmesi gibi faydası olan bir sistemdir.
Anayasa ile bunu yıllık diye bağlamak doğru değildir. Muhasebei Umumiye Kanuna
genişlik verilmesi, bir yıldan fazla sürecek işler için usuller konulması
muvafık olur."
1961 Anayasasındaki 126. maddenin gerekçesi de konuyu açıklayacak
niteliktedir: "Devletin ve kamu tüzel kişilerinin tamamlanması birkaç yıl
süren yatırımlara girişmesi ve müddeti bir yılı aşan kalkınma plânlarının
yapılması yıllık bütçe prensibinin, az çok bir elastikiyete kavuşturulmasını
lüzumlu kılmaktadır. Maddenin ikinci fıkrası, kalkınma planlarıyla ilgili
yatırımlar için, kanunla özel süre ve usuller konmasını derpiş ederek, bu
ihtiyacı karşılamaktadır."
Bu gerekçe, fıkranın "veya bir yıldan fazla sürecek iş ve
hizmetler" ibaresi eklenmeden önceki haline aittir. Sonradan yapılan
eklemeyle kalkınma plânlan ile ilgili yatırımlar yanında, bir yıldan fazla
sürecek iş ve hizmetlerin de fıkra kapsamına alınması sağlanmıştır. Nitekim, bu
iki kavram "veya" sözcüğüyle birbirine bağlanmaktadır. Şu halde, 1961
Anayasası'nın 126.maddesinden aynen aktarılan 1982 Anayasası'nın 161.
maddesinin üçüncü fıkrasının, kalkınma planlarıyla ilgili işlerle bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler olmak üzere iki ayrı durumda uygulanması söz
konusudur.
Görülüyor ki, 1982 Anayasası'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrasına
alınan 1961 Anayasası'nın 126. maddesinin ikinci fıkrası, bir yıldan fazla
sürecek kalkınma planlarıyla ilgili yatırımlarla, bu plânlarda yer almasa da
bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için genel bütçenin katı kurallarındanuzaklaşıp
özel süre ve yöntemler konulmasını sağlamayı amaçlamıştır.
1924 Anayasası'nın 96. maddesinde yer alan, "Devlet
emvalinden muvazene haricinde sarfiyat caiz değildir." ve 97. maddesinde
yer alan, "Muvazenei Umumiye Kanununun hükmü bir seneye mahsustur."
biçimindeki katı kurallara tepki olarak böyle bir anayasal düzenleme
getirilmiştir. Gerçekte, bir yıldan fazla sürecek iş, hizmet ve yatırımlar için
özel kurallar 1961 Anayasası'ndan önceki mevzuatta da yer almıştır.
Ancak, bu, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu'nun 51. maddesinde
olduğu gibi, "Hükmü müteaddit senelere sâri inşaat ve imalat taahhüdatı,
her sene sarf edilecek miktarın karşılığı o sene bütçesine vazolunmak şartıyla,
bir kanun istihsaline mütevakkıftır" biçiminde gerçekleşmesi güç koşula
bağlamıştır.
Aynı şekilde, 15.6.1957 günlü, 7020 sayılı Yasa ile bazı konularda
belli miktarları aşmamak koşuluyla "Gelecek yıllara sâri taahhütlere
girişmeye Nafıa Vekili" yetkili kılınmıştır.
1961 Anayasası'nın kabulünden sonra ise, 126, maddesinin ikinci
fıkrası da gözetilerek 25. 1. 1965 günlü, 527 sayılı Yasa çıkartılmıştır.
Yasanın 1. maddesinde, "Kalkınma Plânının yıllık programlarında genel
bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin öngörülen ve bir bütçe yılı
içinde tamamlanması mümkün olmayan yatırım projelerinin sonraki yıllara ait
giderleri tutarında gelecek yıllara geçici yüklenmelere girişmeye ilgili
bakanlık ve idareler yetkilidir." denilmektedir.
Binaenaleyh, Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrası, bu tarihi
gelişimi içinde değerlendirildiğinde; fıkranın fon oluşturulmasını sağlamak
amacıyla konulduğu yolunda bir sonuca varmak olanağı yoktur. Ne gerekçede, ne
de görüşmelerde fondan söz edilmemiştir. Fıkra, kalkınma plânlan ve bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller konabileceğini
öngörmektedir. Bu sebeple mevcut istinaden fon oluşturulmasının mümkün
olabileceği yolundaki anlayış isabetli değildir.
"Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
-Kalkınma plânı ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve
hizmetler için özel süre ve usuller- kabul edilebileceğine ilişkin hüküm, bütçe
içinde süresi bir yılı aşan programlara yer verilebilmesi amacıyla kabul
edilmiş bir hükümdür. Bu hüküm bir bakıma bütçenin (G) cetvelinin anayasal
dayanağını oluşturmaktadır. Bütçenin (G) cetvelinde gelecek yıllara sirayet
eden harcamaların yasal dayanakları yer almaktadır. 1961 Anayasası'nın
gerekçesinde bu hükümle bütçenin, plânlama gerektirdiği esnekliğe
kavuşturulduğu belirtilmiştir. Dolayısıyle, kalkınma plânı ile ilgili
yatırımlar ve bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için öngörülecek ö/el
süre ve usulleri, bütçe çerçevesi içinde ve Anayasa'nın 161. maddesinin birinci
fıkrası dışına çıkmadan düşünmek gerekmektedir. Nitekim bu Anayasa hükmüne
dayanılarak çıkarılan 527 sayılı Gelecek Yıllara Yüklenmelere Dair Kanun ile
idareye yatırım projeleri için gelecek yıllara taşan geçici yükleme yetkisi
verilmiştir. Öte yandan fonlar aracılığı ile bütçe dışında kamu harcamaları
yapılması, Anayasa'nın 163. maddesine aykırı olarak bütçe ödeneklerinin
öngördüğü sınırların aşılması anlamını da taşımaktadır. Yürütme organı, bütçe
dışı fonlardan yasama organı tarafından onaylanan ödenekler dışında kamu
harcaması yaptığından kamu harcamalarının kapsamını ve sınırlarını da
belirlemiş olmaktadır."
Anayasa Mahkemesi'nin 19.3.1987 günlü ve E. 86 / 5, K. 87/ 7
sayılı kararında (AMKD. 23/155) :
"Bu nedenle Vergi idaresini Geliştirme Fonu'ndan yapılacak
harcamaların kalkınma plânları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla
sürecek iş ve hizmetlerden olup olmadığı önem taşımaktadır. Gerek bu maddenin
gerekçesinde ve gerekse maddenin dördüncü fıkrasında, bu Fon'dan yapılacak
harcamaların; bina yapımı, satın alınması veya kiralanması, taşıt, demirbaş
alımı, otomasyon, eğitim, uygulama, tanıtma çalışmaları gibi hizmetlerin
gerektirdiği giderler ile vergi inceleme, yoklama faaliyetleri sırasında
yapılacak harcamalar ve Maliye ve Gümrük Bakanlığı personeline görevleri
nedeniyle ve daha verimli çalıştırılmalarını sağlamak gayesiile yapılacak ek
ödemelerde kullanılacağı açıklanmaktadır. Her ne kadar Beşinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı vergi idaresi ile ilgili 148. sıra sayısında Vergi idaresi
organize edilecek, otomasyon artırılarak mevcut personel ile daha etkili hizmet
verilmesisağlanacaktır. Hedefini öngörmekteyse de, yukarıda sayılan hizmetlerin
hiçbirisi 161. maddenin üçüncü fıkrasında sözü edilen nitelikteki hizmetlerden
değildir. Aksine bu hizmetlerin hepsi yıllık bütçelerde tek tek belirlenen ve
ödenek tahsisi mümkün olanharcamalar niteliğindedir. Bu nedenle, Vergi
idaresini Geliştirme Fonu kurulmasını öngören mükerrer 415. maddenin birinci
fıkrası Anayasa'nın 161. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına aykırı bir
düzenleme getirmiş bulunmaktadır.
Öte yandan Anayasa'nın 163. maddesinin birinci cümlesinde aynen
şöyle denilmektedir:
Genel ve katma bütçelerle verilen ödenek, harcanabilecek miktarın
sınırını gösterir. . . Genel bütçeli daireler içinde bulunan Maliye ve Gümrük
Bakanlığı'na genel bütçe gelirlerinden kesinti yaparak fon oluşturulması ve
bakanlık bütçesinin carî harcamalarına tahsis edilmesi; bu Bakanlığa bütçe ile
verilen ödeneğin artırılması anlamını taşır. Bu açıdan da, 36. maddenin birinci
fıkrası, Anayasa'nın 163. maddesine aykırı bulunmaktadır." denilmektedir.
1985-1989 yıllarım kapsayan Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Plânının
beşinci bölümünde adalet hizmetlerine ilişkin ilkeler ve politikalar
saptanmaktadır. Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu'nun "Adalet Bakanlığı
merkez ve taşra teşkilatıyla bağlı kuruluşları, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinin bina, eğitim tesisi, konut araç, gereç ve tefriş ihtiyaçlarının
karşılanmasına yardımcı olmak" amacıyla kurulduğu gözetilirse, Beşinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı'nın Adalet Hizmetlerine ilişkin ilke ve politikalarıile
Fonun amacı arasında bazı ortak noktaların bulunması ve bunların bir yıldan
fazla sürecek işvehizmetlerden olması mümkündür. Ancak bunların 527
sayılı Yasa'nın ve Bütçe Yasası ekindeki gelecek yıllara geçici yüklenmelere
girişmeye izin veren hizmetlere ilişkin (G) cetvelinde belirtilen esaslar
dairesinde genel bütçe içerisinde gerçekleştirilmesi olanağı da vardır.
Dava konusu Yasanın 1. maddesinde amaçlanan konuların, bütçenin
temel maddelerini oluşturduğu inkâr olunamaz. Bu tür yatırım, iş ve hizmetler,
yalnızca Adalet Bakanlığı'nın değil, diğer tüm kuruluş ve bakanlıkların da
yıllık bütçelerinde yer alan ve hep genel bütçe içinde gerçekleştirilen bütçe
maddeleridir. Bütçe ile yürütülebilen bir iş için, ayrıca fon kurulmasının
anayasal dayanağı bulunmamaktadır. Adliye binalarıyla, infaz kurumlarıyla,
eğitim merkezleriyle, personelinin nitelik ve niceliğiyle yargı hizmetlerinin
alt yapısının son derece yetersiz olduğu bilinmektedir. Ancak, bu sorun,
anayasal dayanağı tartışmalı fon yolu ile değil, genelbütçe içinde yargıya
işlevinin önemi gözetilerek ihtiyaçlarını karşılayacak oranda ödenek ayrılması
yoluyla çözüme kavuşturulabilir.
Şu durumda, çoğunluğun benimsediği fon kurulmasının anayasal
dayanağı, Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrasının oluşturduğu kabul
edilse bile, fıkradaki koşullar inceleme konusu fon açısından
gerçekleşmemiştir. Fonun amacım oluşturan yatırım, iş ve hizmetlerin hepsi
yıllık bütçelerde tek tek belirlenen ve genel bütçe içinde ödenek ayrılması
mümkün olan harcamalardır. Devletin en önemli işlevlerinden birisi olan yargı
yetkisinin, süratli ve etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamayı amaçlayan bu
tür devlet harcamalarının Anayasa'nın 161. maddesinin birinci fıkrası uyarınca
yıllık bütçelerle yapılması gerekir. Devletin ve kamu tüzelkişilerinin
harcamalarının yıllık bütçelerle yapılması, bir Anayasa buyruğu olduğuna göre,
bütçe ile yürütülmesi olanağı bulunan yatırım, iş ve hizmetlerin, gerçek
anlamda parlamenter denetimin, tüm aşamaları ile uygulanmasının söz konusu
olmadığıfonlarla yürütülmesine izin veren, iptal konusu Yasanın 1. ve 2.
maddeleri Anayasa'nın 161. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarıyla bağdaşmaz.
Adli sicil kayıtları için alınan ücret, belli bir iş için kamu
gücüne dayanılarak tek taraflı irade ile saptandığına göre, kişinin adli sicil
kaydının çıkarılması karşılığı ödediği ücretin, Anayasa'nın 73. maddesinde sözü
edilen benzeri mali yükümlülüklerin kapsamında olduğunun kabulü gerekir.
3. maddenin (a) ve (b) bentlerine göre 492 sayılı Harçlar
Yasası'na bağlı (1) ve (3) sayılı tarifeler gereğince alman yargı harçlarının
ve aynı Yasaya bağlı (2 sayılı tarifede yazılı noter işlemlerinden alınan
harçların % 50 si, Fon hesabına aktarılır.
Maddenin (d) bendi, genel, katma ve yerel yönetimler dışındaki
kuruluşlara ve kişilere, verilecek adlî sicil kayıtları nedeniyle alınacak
ücretleri de Fon gelirleri arasında saymaktadır. Aynı maddeye göre bu bend
uyarınca alınacak ücret her yıl Ocak ayında Adalet Bakanlığı'nca
belirlenecektir.
Maddenin (e) bendi, ceza davaları gibi kimi istisnalar dışında,
adlî ve idarî yargıda yürütülen dava ve işler için kullanılacak dosya
gömlekleri ve basılı evrak ücretlerinin Fonun bir başka kaynağını
oluşturacağını öngörmektedir. Bu ücretler her yıl Ocak ayında Bakanlıkça
belirlenecektir.
Bubentte yazılı iş ve davalarda yalnız Adalet Bakanlığı'nca
bastırılan veya temin edilen dosya gömlekleri kullanılacaktır.
Maddenin (f), (g) ve (h) bentlerine göre Fonun diğer kaynakları
Adalet Bakanlığı yayın hizmetlerinden elde edilen gelirler ile faiz ve sair
bağış ve yardımlardan ibarettir.
Fonun kaynakları arasında yer alan gelirler incelendiğinde, büyük
bölümünün devlet gelirleri arasında yer aldığı görülür. Nitekim, 1989 Mali Yılı
Bütçe Kanunu'na bağlı "Genel Bütçenin Gelirleri"ni gösteren
(B) Cetvelinde, yargı harçları, noter harçları ve para cezalarının
yer aldığı görülmektedir. "Devlet Gelirlerinin Dayandığı Temel
Hükümleri"i gösteren
(C) Cetvelinde diğer yasalar yanında inceleme konusu 3454 sayılı
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu Kurulması Hakkında Kanun'a yer verilmek
suretiyle bu Kanundan kaynaklanan gelirlerin de devlet geliri niteliğinde
olduğu ilkesi benimsenmiştir. Esasen, 3. maddenin (a), (b) ve (c) bentlerinde
yer alan kaynaklar önce devlet hazinesine yatırılacak, daha sonra Maliye ve
Gümrük Bakanlığı'nca bir önceki yıl kesinhesabına göre saptanacak miktar
üzerinden fon hesabına aktarılacaktır. Yasanın fon kuruluşunu öngören 1. ve 2.
maddeleri yukarıda belirtilen nedenlerle, Anayasa'yla bağdaşmadığına göre, buna
bağlı olarak, birtakım devlet gelirlerinin fona kaynak olarak tahsis edilip,
Anayasa'nın öngördüğü düzenlemenin dışına çıkılması da hiç kuşkusuz Anayasa'yla
bağdaşmayacaktır.
Anayasa'nın 161. maddesi, Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri
dışındaki kamu tüzelkişilerinin harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağı
kuralını koymaktadır.
163. madde ise cari yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören değişiklik
tasarılarında, belirtilen giderleri karşılayabilecek malî kaynak gösterilmesi
şart kılınmaktadır. Görülüyor ki, Anayasamız, kamu harcamalarının yıllık
bütçelerle yapılmasını ve bütçelerde malî kaynakların gösterilmesini ilke
olarak benimsemiştir.
Şu halde, devletin gelirlerinin şenel ve katma bütçeler içinde yer
alması gerekir. Bir kısım gelirlerin oluşumu Anayasa'ya uygun bulunmayan Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Fonuna tahsis edilmesi, Anayasa'nın 161. ve 163.
maddelerinde öngörülen ilkelerle bağdaşamaz.
Dava konusu Yasanın 3. maddesinin (e) bendi, kimi iş ve davalarda
kullanılacak dosya gömlekleri ve basılı evraktan alınacak ücreti de fon
gelirleri arasında saymaktadır. Maddenin son fıkrası, (e) bendinde belirtilen
iş ve davalarda yalnız Adalet Bakanlığı'nca bastırılan veya temin edilen dosya
gömleklerinin kullanılacağım ve dosya gömleği ve basılı kağıt ücretlerinin her
yıl Ocak ayında Adalet Bakanlığı'nca saptanacağını öngörmektedir.
Adalet Bakanlığı'nca bastırılan ya da temin edilen dosya gömleği
kullanılması zorunluluğunun, ülke çapında birlik sağlamak ve belli standartta
malzeme kullanmak kaygısından kaynaklandığı iddia edilemez.
Burada amaç, dosya gömleği sağlamak değil böyle bir imkândan
yararlanarak adalet hizmetlerinin daha etkin ve süratli yürütülmesini amaçlayan
Fona kaynak sağlamaktır. Şu durumda, yargı yerlerinde dava açacak ya da iş
yürütecek kimselerin, dosya gömleği temini görünümü altında, bu hizmetlerin
gerektirdiği masraflara katkısı söz konusudur ve kişinin almak zorunda bulunduğu
bu dosyaların ücreti de kamu gücüne dayanarak Adalet Bakanlığı'nca
belirlenecektir.
Bu durumda, dosya gömleği temini görünümü altında alınan para, tam
bir harç ya da resim olarak nitelenmese bile, bunun adlî sicil kaydı karşılığı
alınan ücret gibi, Anayasa nın 73. maddesinde sözü edilen "benzeri mali
yükümlülükler"den olduğundan şüphe edilemez. Vergi, resim, harç ve benzeri
mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin
hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik
yapmak yetkisinin Bakanlar Kuruluna ait olması Anayasa'nın 73. maddesinin
sonuncu fıkrası gereğidir. Bu durum karşısında, adli sicil kaydı ve dosya
gömleği nedeniyle ödenecek ücretlerin saptanmasını, alt üst sınırları
belirtilmeksizin Bakanlar Kurulu yerine Adalet Bakanlığı'na bırakan 3. maddenin
son fıkrasında yer alan, "(d) ve (e) bentlerine göre alınacak ücretler,
heryıl Ocak ayında bu Bakanlıkça belirlenir" biçimindeki hüküm de,
Anayasa'nın 73. maddesinin son fıkrasıyla çelişmektedir.
Sonuç:
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 3454 sayılı "Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Fonu Kurulmasına Dair Kanun"un, 1. ve 2.
maddelerinin Anayasa'nın 161. ve 163. maddelerine aykırı olduğu, 3. maddesinin
de tümüyle yine Anayasa'nın 161. ve 163. maddelerine ve ayrıca "(d) ve (e)
bentlerine göre alınacak ücretler, her yıl Ocak ayında bu Bakanlıkça
belirlenir" biçimindeki cümlenin Anayasa'nın73. maddesine aykırı
olduğundan iptaline karar verilmesi gerektiği inancıyla aksi yönde çoğunluğu
oluşturan karara muhalif kaldım.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/37
Karar Sayısı: 1989/36
3454 sayılı "Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Fonu Kurulmasına
Dair Kanun"un 3. maddesinin (c) bendinde, para cezalarının % 25'inin fona
aktarılacağının öngörülmesinin, Anayasa'nın 138. maddesinde düzenlenen
"hâkimlerin bağımsızlığı"nı ihlâl eden bir yönü olmayacağı; bir
hakimin fona gelir temini kaygısıyla asla para cezasına hükmetmeyeceği, uzun
açıklanmasına ihtiyaç göstermeyen bir husustur.
Soruna toplum yönünden bakıldığı zaman, vatandaşın, para cezasına
hükmeden bir hâkime "Adalet Fonuna gelir sağlamak için ceza veriyor"
gözüyle baktığını kabullenmek de doğru değildir. Nasıl ki, hâkim vatandaşın
Devlete ödediği vergilerden maaşım almasına rağmen vatandaşın davasını tarafsız
yürütüyor veya tarafların ödedikleri keşif ücreti karşılığında ancak adaletin
ve hakkın gerçekleşmesi için keşfe gidiyorsa ve vatandaş da bunun bilinci içinde
ise, hâkimin para cezasına hükmetmesi halinde de vatandaşın, işlediği suçun
cezasını ödediğini bilmesi gerekir.
Ayrıca, Adalet Fonu'na aktarılarak 3454 sayılı Kanunun 1.
maddesinde belirlenen "Adalet Bakanlığı merkez ve taşra teşkilâtıyla bağlı
kuruluşların ceza ve infaz kurumları ve tutukevlerinin bina, eğitim tesisi,
konut, araç gereç ve tefriş ihtiyaçlarına" harcanacak bu paraların sarf
yetkisinin, para cezasına hükmeden hâkimin şahsıyla doğrudan ilgisini kurmak
mümkün değildir. Zira Fon yönetimi, adı geçen Kanunun 5. ve Adalet Teşkilâtını
Güçlendirme Fonu yönetmeliğinin (RG. 11 Ağustos 1988 tarih, 19896 sayı) 7. ve
devamı maddelerinde ayrıca düzenlenmiş olup, fonun Kanunun amacına uygun olarak
kullanılması sorumluluğu bu yöneticilere bırakılmıştır.
Bu gerekçelerle Kanunun 3. maddesinin (c) bendinin iptali
doğrultusundaki çoğunluk görüşüne karşıyım.