ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1988/50
Karar Sayısı : 1989/27
Karar Günü : 23.6.1989
R.G. Tarih-Sayı :04.10.1989-20302
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 5 Nolu İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 19.3.1969 günlü, 1136 sayılı "Avukatlık
Kanunu" nün 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin Anayasa'nın 11.,
17., 48., 49. ve 135. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
I- OLAY:
Türk Ceza Kanunu'nun 141 / 1. maddesine aykırı davrandığı savıyla
İstanbul 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askeri Mahkemesi'nce
çarptırıldığı sekiz yıl ağır hapis cezası kesinleşen davacı avukat hakkında,
üyesi olduğu Baro'nun 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendiyle 74. maddesi uyarınca işlem yapması gerektiğine ilişkin
Adalet Bakanlığı yazısı yerel Cumhuriyet Savcılığı kanalıyla gönderildiğinde
Baro Yönetim Kurulu, mahkumiyet kararının meslekle ilgili bir suça bağlı
olmadığından 1136 sayılı Yasa'nın 74. maddesinin uygulanmasına ve avukatın
ruhsatnamesinin geri alınmasına yer olmadığına karar vermiş, bu karar üzerine
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü, yine Cumhuriyet Savcılığı
kanalıyla Baro'ya gönderdiği yazısıyla 1136 sayılı Yasa'nın 5/a ve 74.
maddeleri uyarınca işlem yapılmazsa Baro Yönetim Kurulu hakkında sözü edilen
Yasa gereğince işlem yapılacağını bildirince, Baro Yönetim Kurulu, aldığı
ikinci kararla, önceki kararını kaldırıp avukatın ruhsatnamesinin iptalini ve
bir daha yazılmamak üzere Baro Levhası'ndan kaydının silinmesini
kararlaştırmıştır.
Davacı avukatın bu karara karşı 1136 sayılı Yasa'nın 74. maddesi
uyarınca yaptığı itirazı, Baro Yönetim Kurulu'nun 27.11.1986 günlü ve
ruhsatnamenin geri alınmamasına ilişkin kararının ilgili avukat için kazanılmış
hak oluşturduğunu, idarî yargı kararı alınmaksızın kaldırılamaya cağını
belirterek yerinde bulan Türkiye Barolar Birliği kararını Adalet Bakanlığı'nın
onanmaması üzerine ruhsatnamenin iptali ve bir daha yazılmamak üzere Baro
Levhası'ndan kaydın silinmesine ilişkin Baro Yönetim Kurulu'nun kesinleşen
21.5.1987 günlü ikinci kararının iptali için açılan davada davacının ileri
sürdüğü Anayasa'ya aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varan idare
Mahkemesi, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak 1136 sayılı Yasa'nın
5/a maddesinin iptali isteminde bulunmuştur.
III- YASA METİNLERİ:
A. iptali istenen Yasa Kuralı:
19.3.1969 günlü, 1136 sayılı "Avukatlık Kanunu" nün
"Avukatlığa kabulde engeller" başlıklı 5. maddesinin birinci
fıkrasının iptali istenilen (a) bendini de içeren, 3256 sayılı Yasa ile değişik
son biçimi şöyledir:
"Madde 5.- Aşağıda yazılı durumlardan birinin varlığı
halinde, avukatlık meslekine kabul istemi reddolunur:
a) Kesinleşmiş bir kararla yüz kızartıcı bir suçtan veya ağır
hapsi gerektiren bir cürümden mutlak olarak yahut kasdi bir cürümden bir sene
veya daha ziyade hapis cezası ile hüküm giymek,
b) (22.1.1986-3256) Kesinleşmiş bir disiplin kararı sonucunda
hâkim, memur veya avukat olma niteliğini kaybetmiş olmak,
c) Avukatlık meslekine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince
bilinmiş olmak,
d) Avukatlık mesleki ile birleşemeyen bir işle uğraşmak,
e) Mahkeme kararı ile kısıtlanmış olmak,
f) iflâs etmiş olup da itibarı iade edilmemiş bulunmak (Taksiratlı
ve hileli müflisler itibarları iade edilmiş olsa dahi kabul olunmazlar),
g) Hakkında aciz vesikası verilmiş olup da bunu kaldırmamış
bulunmak,
h) Avukatlığı sürekli olarak gereği gibi yapmaya engel vücut veya
akılca malul olmak,
(22.1.1986-3256) Taksirli suçlar hariç olmak üzere beş yıldan
fazla hapis veya ağır hapis cezasıyla veya zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanmak ve dolanlı iflâs
suçlarından biri ile kesin olarak hüküm giymiş olanlar affa uğramış olsalar da
avukatlığa kabul edilmezler.
(22.1.1986-3256) Adayın birinci fıkranın (a) bendinde yazılı
cezalardan birini gerektiren bir suçtan kovuşturma altında bulunması halinde,
avukatlığa alınması isteği hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna kadar
bekletilmesine karar verilebilir. Şu kadar ki, ceza kovuşturmasının sonucu ne
olursa olsun avukatlığa kabul isteğinin geri çevrilmesi gereken hallerde, sonuç
beklenmeden istek karara bağlanır."
B. İlgili Yasa Kuralları:
Avukatlık Yasası'nın konuyla ilgili "Bir daha yazılmamak
üzere levhadan silinme" başlıklı 74. ile "Baroların kuruluşu ve
nitelikleri" başlıklı 76. maddeleri de şöyledir:
1- "Madde 74.- Cezai veya disipline ilişkin bir karar sonunda
meslekten çıkarılanlarla 5 inci maddenin (a) bendinde yazılı suçlardan kesin
olarak hüküm giyenlerin ruhsatnamesi baro yönetim kurulunca geri alınarak iptal
ve adları bir daha yazılmamak üzere levhadan silinir.
Bu işlemin uygulanması, kararın kesinleşmiş olmasına bağlıdır.
Baro yönetim kurullarının bu maddeye dayanarak verdiği kararlara
karşı avukat, kararın kendisine tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde
Türkiye Barolar Birliğine itiraz edebilir. Türkiye Barolar Birliğinin itiraz
üzerine verdiği kararlar Adalet Bakanlığının onaylaması ile kesinleşir. 8 inci
maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları hükümleri burada da uygulanır."
2- "Madde 76.- (8.5.1984-3003) Barolar, bu Kanunda yazılı
esaslar uyarınca avukatlık mesleğine mensup olanların; müşterek ihtiyaçlarım
karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel
menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri
ile ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak
üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kurulan tüzelkişiliğe
sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.
(8.5.1984-3003) Barolar, kuruluş amaçları ve Kanunda belirtilenler
dışında hiçbir faaliyet gösteremezler; kendilerine kanunla verileri görevlerin
yerine getirilmesiyle ilgili olmayan toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleyemezler; siyasetle uğraşamazlar; siyasî partiler, sendikalar ve
derneklerle ortak hareket edemezler; siyasî partilere maddî yardım yapamazlar;
onlarla siyasî ilişki ve işbirliği içinde bulunamazlar; milletvekili ve mahallî
idarelerin seçimlerinde belli adayları destekleyemezler.
Resmî törenlerde barolar İl Cumhuriyet Savcısının yanında yer
alırlar."
C. Dayanılan Anayasa Kuralları:
1- "Madde 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
2- "Madde 17.- Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin
vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi
tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile
meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir
tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın
bastırılması sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği
emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği
zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü
dışındadır."
3- "Madde 48.- Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak
tedbirleri alır."
4- "Madde 49.- Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği
önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır.
Devlet, işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını
kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır."
5- "Madde 135.- Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere
uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk
ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini
ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri
tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla
seçilen kamu tüzelkişilikleridir.
Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadî teşebbüslerinde aslî
ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti
aranmaz.
Meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyet
gösteremezler; siyasetle uğraşamazlar, siyasî partiler, sendikalar ve
derneklerle ortak hareket edemezler.
Siyasî partiler, sendikalar ve sendika üst kuruluşları; meslek
kuruluşlarının ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde aday gösteremezler
ve belirli adayların leh veya aleyhlerinde faaliyette bulunamazlar ve
propaganda yapamazlar.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kanunda gösterildiği
şekilde Devletin idarî ve malî denetimine tâbidir.
Amaçları dışında faaliyet gösteren ve siyasetle uğraşan meslek
kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirttiği merciin istemi
üzerine, mahkeme kararı ile son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.
Türk Devletinin varlık ve bağımsızlığının, ülkenin ve milletin
bölünmez bütünlüğünün, toplumun huzurunun korunması ve Devletin Anayasada
belirtilen temel niteliklerini tehdit edici faaliyetlerin önlenmesi bakımından
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mahallin en büyük mülki amiri bu
organları geçici olarak görevden uzaklaştırabilir.
Görevden uzaklaştırma kararı; üç gün içinde mahkemeye bildirilir.
Mahkeme görevden uzaklaştırma kararının yerinde olup olmadığına en geç on gün
içinde karar verir."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Mahmut C.
CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Muammer TURAN, Mehmet ÇINARLI,
Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, Mehmet Şerif ATALAY, Oğuz AKDOĞANLI, İhsan PEKEL
ve Selçuk TÜZÜN'ün katılmalarıyla 29.11.1988 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
sınırlama sorununun esasla birlikte düşünülmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali
istenilen Yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve
öbür yasama belgeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu:
İlk inceleme kararında esasla birlikte düşünülmesi öngörüldüğü
için sınırlama sorunu öncelikle ele alınmıştır.
Avukatlık Yasası'nın 74. maddesi gereğinin yerine getirilmesi
sonucu, ruhsatnamenin geri alınarak iptal edilmesinin ve ilgilinin adının bir
daha yazılmamak üzere levhadan silinmesinin nedeni; aynı Yasa'nın 5. maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı olduğu üzere, kesinleşmiş bir kararla
yüz kızartıcı bir suçtan ya da ağır hapsi gerektiren bir cürümden mutlak olarak
yahut kasdi bir cürümden bir yıl veya daha fazla hapis cezası ile hüküm
giymektir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, sözü edilen (a) bendinin Anayasa'ya
aykırı olduğu savının ciddî olduğu kanısına vararak tümüyle iptali isteminde
bulunmuştur.
Oysa, olay, yukarıda da değinildiği üzere "ağır hapsi
gerektiren bir cürümden" hüküm giymeye ilişkindir. Anılan bentteki
"Kesinleşmiş bir kararla" sözcükleri aynı zamanda "... yüz
kızartıcı suçtan . . .." ibaresiyle ilgili olduğu gibi ".... yahut
kasdi bir cürümden bir sene veya daha ziyade hapis cezasıyla .. .."
ibaresiyle de ilgilidir. Bu bakımdan, ".... ağır hapsi gerektiren bir
cürümden ...." ibaresi dışındaki hükümler, bakılmakta olan davada
uygulanacak kural durumunda değildir. Davanın dayanağı ".... ağır hapsi
gerektiren bir cürümden ...." ibaresidir.
Sınırsız bir inceleme, ilgisiz ibarelerin olası iptaline, bu da
amaç dışı sonuçlara yol açabilir.
Bu sakıncaları önlemek üzere itiraz konusu hükme ilişkin esas
inceleme, ".... ağır hapsi gerektiren bir cürümden ....." ibaresiyle
sınırlı olarak yapılmalıdır.
B. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5. Maddesinin Birinci
Fıkrasında Yer Alan inceleme Konusu Hükmün Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu:
Sınırlama kararı gereğince, (a) bendinin "... ağır hapsi
gerektiren bir cürümden ...." ibaresi, itiraza dayanak gösterilen Anayasa
maddeleriyle itiraz gerekçesinde ayrıca tartışılan Anayasa'nın 10. maddesi
yönünden, sırasına göre incelenecektir.
1- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden inceleme:
itiraz yoluna başvuran İdare Mahkemesi, sorunu eşitlik ilkesi
yönünden tartışarak iptali istenilen hükmün, "..... anayasal düzen
içerisinde değişik serbest meslek mensupları arasında avukatlar aleyhine haksız
ve eşitliğe aykırı bir uygulamaya neden olduğu ...." kanısına varmıştır.
Anayasa'nın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10.
maddesinin birinci fıkrasının öngördüğü, ayırım gözetilmeksizin yasa önünde
eşitlik, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarıyla bütünlük oluşturmaktadır.
Anayasa'nın bu maddesinin mutlak olarak yasakladığı, yasaların uygulamasında
dil, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
nedenlerle ayırım gözetilmesi ve böylece eşitsizliğe yol açılması, ayrıcalıklı
kişi ya da topluluklara olanak tanınmasıdır. Aynı durumda olanlara ayrı
kurallar uygulanamayacağı gibi ayrı durumda olanlara da aynı kurallar
uygulanamaz. Durumları ayrı olanlara ayrı kuralların uygulanması eşitlik
ilkesine aykırılık oluşturmaz. Anayasa'nın 10. maddesinin öngördüğü yasa önünde
eşitlik, tüm yurttaşların hepsinin, her yönden aynı hükümlere bağlı tutulmaları
olmayıp, kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanmak koşuluyla değişik
hükümlere bağlı tutulabilmeleridir. Madde, aynı durumda bulunan kişiler
arasında haklı nedene dayanmayan ayırımları önlemeyi amaçlamıştır. Bu gerekler
gözetildiğinde, serbest mesleklerin işlev ve görev alanlarındaki değişiklikler
nedeniyle avukatları öbür serbest meslek mensuplarıyla bir tutmak olanaksızdır.
Her serbest mesleğin kendine özgü yanları, birbirinden ayrılıkları bulunduğu
gibi uzmanlık alanlarının farklılığı, farklı uygulamaları doğal, hattâ zorunlu
kılar. Avukatların, savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin gerçekleşmesine
katkıları, mesleğinin özelliği sayılmakta ve kimi kısıtlamalara bağlı
tutulmalarının haklı nedenlerini oluşturmaktadır. Avukatlık mesleğini
seçenlerin, avukatlık adına uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle
yerine getirmeleri, avukatlık unvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni
koruyup güçlendirmenin başta gelen koşullarından biridir. Böyle olunca da,
adalet dağıtımında, yargı alanında görev üstlenen avukatların, öbür serbest
meslek mensuplarından farklı hükümlere bağlı tutulmaları haklı nedenlere dayanmakta
ve Anayasa'nın eşitlik ilkesiyle çelişmemektedir.
Açıklanan bu durum karşısında itiraz konusu kuralın Anayasa'nın
10. maddesine aykırı bir yanı yoktur.
2- Anayasa'nın 17. Maddesi Yönünden İnceleme:
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
başlıklı Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının herkese tanıdığı yaşama,
maddî ve manevi varlığına koruma ve geliştirme hakkıyla, ikinci ve üçüncü
fıkralarının yasakladığı durumların itiraz konusu hükümle bir ilgisi
bulunmamakta, maddenin dördüncü fıkrası ise birinci fıkra dışında bırakılan
öldürme eylemlerini belirtmektedir. Avukatlık Yasası'nın 5. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamına giren bir hüküm giyme nedeniyle uygulanan
levhadan silme işleminin, yaşama, kişinin maddî ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkıyla bağlantısı kurulamaz. Avukatlık mesleğinin gereklerine
aykırı durumlar nedeniyle bu mesleği yapmaktan yasal olarak alıkonulmak,
Anayasa'nın 17. maddesinde öngörülen hakların ortadan kaldırılması anlamına
gelemeyeceği gibi bütün eylemlerden dolayı meslekle ilişkinin kesilmesi, temel
anayasal haklarla ilişkinin kesilmesi değildir. Kaldıki, başka alanlarda
çalışıp uğraş verilerek yaşam sürdürülebilir, maddî ve manevî varlık korunup
geliştirilebilir. Bu nedenle itirazın, Anayasa'nın 17. maddesiyle ilgisi
bulunamamıştır.
3- Anayasa'nın 48. ve 49. Maddeleri Yönünden İnceleme:
Mahkeme, itiraz gerekçesinde, ruhsatnamenin iptal edilmesine
olanak sağlayan ve çalışma özgürlüğünü sınırlayan itiraz konusu kuralın,
Anayasa'nın 135. maddesindeki amaçları aştığını, söz konusu düzenlemenin ancak
işlenen suçun meslek disiplin ve ahlâkına aykırı olması durumunda Baroların
kuruluş amacıyla bağdaşabileceği savına yer vermiştir. Avukatlık yapmak
hakkının temelli olarak elden alınmasının Anayasa'nın 48. ve 49. maddeleriyle
çeliştiği görüşüne dayanan bu sav yalnız genel sınırlama nedenlerine bağlıdır.
Oysa, Anayasa'nın 13. maddesinin birinci fıkrasında açıklandığı gibi temel hak
ve özgürlükler, "... Anayasa'nın ilgili maddelerinde öngörülen özel
sebeplerle..." de yasayla sınırlanabilmektedir. Anayasa'nın 135.
maddesindeki amacın gerçekleşmesi için yapılan düzenleme kapsamında
Yasakoyucunun gerekli bulduğu bir koşul ya da önlem, "Anayasa'nın sözüne
ve ruhuna uygun" oldukça, "demokratik toplum düzeninin
gereklerine" aykırı olmadıkça ve "öngörüldükleri amaç dışında"
kullanılmadıkça, Anayasa'ya ters düşmeyen özel nedenli sınırlamadır.
Yasakoyucu, yasa kuralıyla, belirlediği suç, ceza ve durumları avukatlık
mesleğiyle doğrudan ilgili görmüştür. Bu, bir anlayış, değerlendirme, yorum
olabileceği gibi avukatlık mesleğini düşünüş ve kabul konusudur. Meslekle
bağdaşmasını uygun bulmadığı eylem ve durumları, meslek disiplin ve ahlâkı
kapsamında düşünen Yasakoyucunun takdirinde anayasal ilke ve kurallar yönünden
sakatlık yoksa buna karışılamaz. Mesleğin genel yararı, meslek mensuplarının
birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni egemen kılma
çabası, salt avukatlık işlemleriyle sınırlandırılamaz. Geniş biçimde
değerlendirilmesi mesleğin özelliği gereği olan bu alan, bir anlamda özel
yaşamı bile kapsar. İnan ve güven sarsıcı durumlar, kaçınılmaz olaylar
sonucunda ortaya çıksa da meslek üyesi, mesleği için özveride bulunarak
çekilebilecektir. Anayasa'nın 135. maddesinin amaçladığı düzeyi sağlayacak
düzenlemeleri, üzerinde önemle durduğu alanları ve anlamları daraltarak görev
suçlarıyla sınırlamak görüşüne katılmak olanaksızdır.
İtiraz konusu kuralı, amaç ve sınırlama orantısının korunmasıyla
ilgili "ölçülülük" temel ilkesinin alt ilkeleri olan yasal önlemin
sınırlama amacına ulaşmaya elverişli olup olmadığını saptamaya yönelik
"elverişlilik" sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşma
bakımından zorunlu olup olmadığını arayan "zorunluluk-gereklilik",
ayrıca amaç ve aracın ölçüsüz bir oranı kapsayıp kapsamadığını, bu yolla
ölçüsüz bir yükümlülük getirip getirmediğini belirleyen "oranlılık"
ilkeleriyle çatışan bir sınırlama sayan görüşler bu nedenlerle yerinde
bulunmamıştır. Bu bakımdan yasal yaptırıma ikinci bir ceza niteliği vermek de
uygun bir değerlendirme kabul edilemez. Eyleme uygulanan cezanın yönetimde,
yargıda, hattâ yasamada kimi hak yoksunluklarını getirdiği bir gerçektir. Bu
durum, biri öbürünün doğal sonucu olan, biri öbürüne bağlı bulunan yeterlik
koşullarının varlığını sürdürüp sürdürmemesi, niteliğin yitip yitmemesi
konusudur. Yasakoyucu, eylemin niteliğini değil bir ölçüt olarak ceza türünü
gözetmiş, takdirini bu yolda kullanmıştır. Bu düzenlemenin tersini de
yapabilirdi. Anayasa Mahkemesi, yasama çalışmalarına yasakoyucu yerine geçecek
biçimde el atamaz. Yasakoyucu, cezanın nedeni olan eylemi suç sayılmaktan
çıkarırsa sorun kendiliğinden çözülmüş olur. Takdir, yasama organınındır.
Yasama organının, meslek mensubunun taşıması gerekli nitelikleri mesleğin
gereklerinden kabul etmesi, dolaylı olsa da ilgili neden sayması Anayasa'ya
aykırı düşmemektedir. İtiraz konusu ibare, kişinin dilediği işte çalışma
özgürlüğünü ve çalışma hakkını demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı
biçimde sınırlama niteliğinde görülmemiştir. Önceden neden olacağı bilinen
durumdan kaçınmayan ilgili, kendi iradesiyle izlediği yolda karşılaşacağı
yoksunluklardan yakınamaz. Yasama belgelerine göre, sınırlamanın kaynağı,
Anayasa'nın 13. maddesi değil, dürüstlüğü ve güveni de öngören 135. maddesidir.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bu kuruluşların üyeleri için
öngörülen anayasal ilkelerin başka anayasal ilkelerle çatıştığı kabul edilemez.
Kaldıki düzenleme, "Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması"
başlıklı Anayasa'nın 14. maddesinin birinci fıkrasıyla da uyumludur.
Anayasa'nın 135. maddesinin kapsamı dışına çıkmayan düzenleme Anayasa'nın 48.
ve 49. maddelerine aykırı değildir.
4- Anayasa'nın 135. Maddesi Yönünden İnceleme:
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, iptalini istediği yasa kuralının,
meslek mensuplarının birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve
güveni sarsacak, meslek disiplin ve ahlâkına aykırı bir suç işlenmesi durumuyla
sınırlı olmadığı, Baroların kuruluş amacına uygun bulunmadığı görüşünü
taşıdığını kararının gerekçesinde açıklarken Anayasa Mahkemesi'nin 1136 sayılı
Avukatlık Yasası'yla ilgili olarak verdiği ve 17 Mayıs 1985 günlü, 18757 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan 1.3.1985 günlü, Esas: 1984/12, Karar: 1985/6 sayılı
kararına da dayanmıştır. İtiraz dayanağı olarak Anayasa'nın 135. maddesi
gösterilmiştir. Sorunu çözüme kavuşturmak için, itiraz konusu Yasa kuralının,
Anayasa'nın 135. maddesindeki amaçlara ters düşen bir nitelik taşıyıp taşı
madiğinin, bu amaçlara aykırı ya da aşırı bir sınırlama getirip getirmediğinin
saptanması önem taşımaktadır.
Anayasa'nın 135. maddesinin öngördüğü hususlara koşut biçimdeki
Avukatlık Yasası'nın "Baroların kuruluş ve nitelikleri" başlıklı, 76.
maddesinde, Baroların kuruluş amacı açıklanmakta, yükümlülükleri ve hukuksal
yapısı belirtilerek, sakınılması gereken durumlar sayılmaktadır. Anayasanın
135. maddesinin birinci fıkrasının yinelenmesi niteliğindeki bu düzenlemenin
Barolara verilen değere uygun olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa'ya uygunluk
denetimiyle Yasanın Anayasa karşısındaki durumu belirlendiğinden, öncelikle
Avukatlık Yasası'nın getiriliş amacına değinmek yararlı olacaktır.
Önceki, 1938 tarihli, 3499 sayılı Avukatlık Kanunu tasarısının
genel gerekçesinde; Cumhuriyet Adliyesinin sürekli gelişmesini sağlamaya
yarayan öğelerden hâkim ve mahkemeye olan güvenin sarsılmaz bir durumda
yerleşmesi, adaletin sürat ve sadelikle elde edilmesi, yasaların tam olarak
uygulanması, bu yoldaki çalışmaların esin kaynağını oluşturan belli başlı
ilkeler gösterildikten sonra, avukatın adalet örgütündeki rolü bu ilkelerin her
biriyle yakından ilgili sayılmış, hâkimin ve iş sahibinin tüm gerçekleri onun
ağzından dinleyeceği, vatandaşların ülkenin adaleti hakkında fikir ve
kanılarının onun eliyle yoğrulacağı, doğruluk ve nezaketi rehber edinmemiş bir
avukatın mahkeme hakkındaki şüpheli bir sözünün davacı üzerinde derin izler
bırakacağı, böylece bilimin, doğruluğun, bağımsızlık ve şerefin timsali olan
hâkimlerin de bu saldırıdan kurtulamayacağı, bu durumun Adliyeye vereceği
zararın her türlü tahminin üzerinde olduğu anlatılmış, avukatın varlığının,
bilgi ve doğruluğunun kendisinin güvencesi olmakla kalmayıp Adliyenin el
koymasını aza indirgeyen özelliği üzerinde durulmuş, yetkilerini hakka hizmet
yolunda kullanan ve hâkimin huzurunda yalnız yasanın ve vicdanının sesini
yükselttiği söylenen avukatın yargı görevini yerine getiren makinenin en
kuvvetli çarklarından biri olduğu açıklanmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun genel gerekçesinde de; 1938
yılından bu yana memleketin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamındaki büyük
gelişmelere koşut olarak adajet alanında, dolayısıyla avukatlık mesleğinin
biçim ve içeriğinde de geniş değişiklikler olduğu belirtildikten sonra,
avukatlığın bir kamu hizmeti olduğunun yasada açıklıkla yer alması gereğine,
avukatın bir kamu hizmetlisi olarak sahip bulunması gereken hak ve
sorumluluklarına değinilmiş ve devlet memurlarına, daha çok Cumhuriyet
Savcılarına olabildiğince yakın bir konuma getirildikleri üzerinde durulmuştur.
Tasarının TBMM. görüşmeleri evresinde ".... Hâkimlik gibi şerefli olan,
hattâ birçok milletlerde hâkimler de bunlar arasından seçilen ...... yargı
organı içinde adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında görev alan, âdil ölçülerin
insanı. . . ., .... toplumun menfaatlerini koruyan ve kalabalıklara millet olma
vasfını veren değerleri titiz bir itina ile haddeden geçirerek meslek haline
inkılâbettiren kimse .." olarak nitelenen avukatın, mesleğinin,
istenildiği gibi yapılan bir meslek olmadığı, mesleğin gereği olarak birçok
kayıtlamalara bağlı tutulmasının zorunluluğu, hâkimlerin yanında hakkın
tecellisi bakımından halka yardımcı olanların haysiyetlerinin ve sosyal
yaşamlarının düzen içinde bulunmasına yardım edici hükümlerin beğeniyle
karşılandığı vurgulanmıştır.
Avukatlık Yasası'nın 1. maddesine göre "... kamu hizmeti ve
serbest bir meslek..." olan avukatlık iki yönlüdür. Hem "kamu
hizmeti" hem "serbest meslek" nitelemesi, serbest meslek
çalışmalarını yürütürken görev yapılan alanın kamusal ağırlığına dayanmaktadır.
Adalet, yargı, hukuk işleri, kamu hizmetinin en yoğun olduğu "kamu"
kavramının anlam olarak en önde geldiği alandır. Avukatlık Yasası'nın
"Avukatlığın amacı" başlıklı 2. maddesi, bu gerçekleri uygulamaya
yansıtan özgün kuraldır. Tüm bu kurallar, yinelenmesinde yarar olmayan nice
tanım, anlatım ve değerlendirmeler, avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir
meslek olduğu gerçeğini doğrulamaktadır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle
adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk
kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve
kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki
yeri özellik taşımaktadır. Adaletin sav, savunma ve yargı öğelerinden savunma
bölümünün temsilcisi, başlıca görevlisi olan avukatın hem temsil ettiği
kişiler, hem de önlerinde görev yaptığı hâkim, savcı ve yetkili öbür kurul ve
kurumlarca inan, güven ve saygı ile karşılanması gerekir. Cezalandırma ya da
aklanma isterken, kendisinin herhangi bir suç nedeniyle hükümlü bulunması,
istemindeki içtenlikten kuşku duyuran, kendisini kendine karşı bile bağımsız
davranmaktan alıkoyan bir çelişki yaratır. Avukatlık Yasası'nın kimi
maddelerinde yerine getirilme koşullarıyla uyulması ve kaçınılması zorunlu
durumlar belirlenen avukatlık, tutum ve davranışlarda, giyimde, konuşmada, özel
yaşamda bile özen isteyen bir meslektir. Görevin doğrudan ilgili olduğu
yargı-adalet-hukuk kesimi, hiçbir gölge, kuşku ve söylentiye elverişli olmayan
yücelikler alanıdır. Mesleğin onuru, kuralları, Anayasa ve yasalardan başka hiç
kimseye bağlı olmayan avukatların bağımsızlığı ve özgürlüğü simgeleyen evrensel
nitelikleri hukukumuzda da benimsenmiştir. Avukatlık Yasası'nın 57. maddesinin,
görev sırasında ya da yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar için
bu suçların hâkimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağını
öngörmesi, 58. maddesinin ise görevlerinden doğan ya da görevleri sırasında
işledikleri suçlar nedeniyle avukatlar hakkında soruşturma yapılmasını Adalet
Bakanlığının iznine bağlı tutması, mesleğin özelliğini kamusal değerini ortaya
koyan dünyadaki kimi yasal örneklerden ikisidir.
Anayasa'nın 135. maddesinin birinci fıkrasında, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşlarının amacı ve hukuksal
yapıları belirlenirken sıralanan, belli bir mesleğe mensup olanların ". .
meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak
gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan
ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve
ahlâkını korumak..." maksadı, bir avukatta bulunması gereken ahlâk ve
bilgi düzeyi hakkında yeterli ölçülere temel alınacak boyuttadır. Avukatlık
Yasası'nın Barolara ve Türkiye Barolar Birliği'ne yüklediği görevler, tanıdığı
hak ve yetkilerle bu kuruluşların toplum ve devlet yaşamı için gözardı
edilmeyecek önemleri de düşünülürse, avukatların genel niteliklerine verilen
değer kendiliğinden ortaya çıkaktadır. İnan ve güven sağlayacak kimsenin
öncelikle kendisine inanılıp güvenilmelidir. Anayasa'nın 135. maddesinde
sıralanan, ulaşılmak ve sağlanmak istenilen durumların her biri ayrı bir
toplumsal kurum yapısıyla avukatlık niteliğini ilgilendirmektedir. Bu durumda,
bu üst kurala uygun yasa düzenlemesi nedeniyle, amaçla itiraz konusu ibare
arasında bir oransızlık söz konusu değildir.
Anayasa'nın anılan maddesindeki öğeler, yaptırımlarıyla Avukatlık
Yasası'na yansıtılmıştır. Yasa'nın 76. 74. ve 5. maddeleri bu uygulamayı bir
düzen içinde açıklamaktadır. Anayasal öğelerden ".... genel menfaatlere
uygun olarak gelişme. ....", "..... ilişkilerinde dürüstlüğü ve
güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak. ..." tan
söz edilince, kamunun yararına uygun durum, disiplin ve ahlâka uygun tutuna, bu
yolla suç işlemekten ve cezalandırılmaktan kaçınma hemen anımsanacak
davranışlardır. Belli olmaktadır ki, Yasakoyucu, avukatta aradığı nitelikleri
takdir ederken Anayasa'nın 135. maddesindeki amaçları, anayasal sınırı
aşmamıştır. Yasakoyucu yukarda da değinildiği gibi suç türünü değil, suç ne
olursa olsun cezayı esas almıştır. Anayasa'da öngörülen ilkelere ve öğelere
uygun oldukça yasal düzenlemelerin aykırılığından söz edilemez.
İtiraz konusu ibare, ağır hapsi gerektiren bir cürümden mutlak
olarak hüküm giymeyi, avukatlığı yasaklama nedeni sayan objektif bir kuraldır.
Savunmayı üstlenen kişilerin suç işlememiş ve ceza almamış olmaları
unvanlarının gerektirdiği saygıyı ve güveni sağlayabilir. Kamu yararına uygun
meslek gelişmesi, önce bu meslek üyelerinin kimi kurallara ve sınırlamalara
kendilerinin uyması ve sakıncalı durumlardan kaçınmalarıyla olanaklıdır.
Yargıyı tamamlayan olgulardan birisi olan savunma, seçkin, her yönden beğeni
toplayan, inan ve güven duyulan temsilcileriyle özlenen düzeye çıkabilir.
Suçlu, cezalı görevliler, özellikle yargı-adalet konularında beklenti içinde
olanları inandıramaz. Kendi istenciyle suç işleyip hüküm giyen bir meslek
mensubunun, bu suç için verilen cezanın meslekle ilişkiyi kesmesini öngören
yasal yaptırımı Anayasa'ya aykırı bulması uygun karşılanamaz. Yasakoyucu, salt
suç işlemeyi değil "kasıt" öğesini de gözetmiştir. Fıkraya eklenen
"kasdi" sözcüğüyle taksirli cürümler ayrılmıştır. Hapis cezasının
ağırlığı süreden çok anlamda toplanmaktadır. Adalet mesleğinde, suçlama
ötesinde, böyle bir hükümlülük ilgililerin olumsuz yargılarına neden olacaktır.
Yasakoyucu bu nedenlerle hüküm giymeyi, özellikle ağır hapis cezası almayı,
kimi sonuçlara bağlamıştır. Türk Ceza Yasası'nın 31. maddesi bu uygulamanın
genellik taşıyan bir örneğidir. Bilinçli suç işlemenin, avukatlık mesleğinin gerekleriyle
bağdaşabileceğini savunmak olanaklı görülmemektedir. Hâkimlik ve Cumhuriyet
Savcılığıyla eşdeğer, eş düzey sayıldığı öğretide ve kimi yargı kararlarında
kabul edilen avukatlığı, tam bir devlet görevi saymamakla birlikte, hizmetin
kamusal yönü bakımından onlardan ayrı tutmak çelişkili bir değerlendirme olur.
24.2.1983 günlü, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun "Adayların
nitelikleri" başlıklı 8. maddesinin (h) bendinde de, itiraz konusu ibareye
benzer koşullar bulunmaktadır. Sözü edilen Yasa'-nın 12. maddesi adaylığa
alındıktan sonra bu niteliklerden herhangi birini yitirmenin adaylık süresi
içinde göreve son vermeyi gerektirdiğini öngördüğü gibi 69. maddesi de 8.
maddenin (h) bendinde yazılı suçlardan biri ile kesin hüküm giymeyi meslekten çıkarma
cezasının nedeni saymıştır. Görülmektedir ki, adalet görevlileri için hâkim,
savcı, avukat ayırımı yapılmadan ağır hapis cezasına çarptırılmak meslekten
çıkarılmayı gerektiren bir neden kabul edilmiştir. Bu alanda görev yapanları
öbür serbest meslek üyeleriyle karşılaştırmak gereksizdir. Her serbest mesleğin
kendine özgü gerekleri olduğu gibi, bugün için yaptırım düşünülmemiş olanlara
yarınlarda yaptırım öngörülmeyeceği de şimdiden kestirilemez.
Serbest meslek üyesi de olsa, kamu hizmeti gören avukatın tutum ve
davranışlarında sorumluluk bilinciyle özenli davranması, mesleğin onurunu
ödünsüz, kuşkusuz koruyup sürdürmesi ve her yönden üstün nitelikler taşıması
kamunun beklediği bir husustur. Avukatların, genel yarara uygun biçimde
mesleklerinin gelişmesine katkıda bulunmaları için getirilen düzenlemelere,
ilgili kurallara uymaları, uygun davranışları yeğleyerek, gerekli nitelikleri
yitirmeden savunma görevini yürütmeleri amaçlanmıştır. Mesleğe alınmada engel
sayılan durumun, mesleğe alındıktan sonra ortaya çıkmasında da meslekle
ilişkinin kesilmesini gerektirmesi birbiriyle uyumlu birer uygulamadır. İtiraz
konusu kuraldaki cezalardan birisiyle hüküm giymek uygulamayı zorunlu kılmakta
olup takdire yer verilmemiştir. Avukat, meslek disiplin ve ahlâkını olumsuz
yönde etkileyecek her eylemden uzak duracak, genelde ve özelde meslek onurunu
güçlendirip yükseltecektir. Kamuoyunun eylemlere, suç ve cezalara bakışı
önemlidir. Hukuksal ölçütlerin meslek gerekleriyle çatışmadan belirlenmesi ona
saygının ilk koşuludur. Yasakoyucunun takdirini kullanırken bu sının
zorlamadığı durumlarda aykırılık savı, varsayımdan öteye geçemez. Kişinin maddî
ve manevî varlığını geliştirmek amacıyla ödevler yüklenilmesi nasıl bir Anayasa
kuralı ise, yine Anayasa'da öngörülen ilkelerle sınırlı olmak ve bir yasayla
düzenlenmek koşuluyla yasaklar, cezalar ve ceza önlemleri konulması ve böylece
bireylerin huzuruyla toplum yararının korunması da bir Anayasa kuralıdır. O
halde, anayasal sınırları aşmayan bir ceza kuralı karsında kişinin temel hak ve
özgürlüklerinin dokunulmazlığı ve kısıtlanmazlığı söz konusu olamaz. Aksi
görüşün savunulması, yasağa aykırı davranan kimselere toplum zararına sınırsız
özgürlükler tanımak ve devletin ceza koyma yetkisini sınırlamak anlamına gelir
ki böyle bir düşünce Anayasa'ya dayanılarak savunulamaz ve Anayasa'nın hiçbir
kuralı da buna elverişli değildir.
Siyasal düşünce suçunun mevzuatımızda kabulü ve Anayasa'ya
aykırılık savları konu dışında kalmaktadır. Yasaların daha uygun, daha
doyurucu, daha uygar kural taşımaları dileği, kimi sakıncalı uygulamaya yol
açtığı görüşleri Anayasa'ya aykırı oldukları anlamına gelemez. İtiraz konusu
kuralın suçların türünü esas alması, siyasal düşünce suçlarını kapsamaması
eleştirisi, Anayasa Mahkemesi'nin norm denetimi görevinin sınırlarını aşıp
yerindelik denetimine girmesi sakıncasını getirir. Kaldıki, Türk Ceza
Yasası'nda da siyasal suç-âdi suç ayrımı yapılmamıştır.
Ulusal istenci yasama alanında temsil eden Yasakoyucunun, aynı
zamanda bir kamu hizmeti sayılan avukatlık mesleğine, görevin gerektirdiği
nitelikleri Anayasa çerçevesinde kalarak saptaması, görevin ve ülkenin
gereklerine göre şerbetçe takdir etmesinde bir tutarsızlık yoktur. Anayasanın
öngördüğü amacın aşıldığı saptanamadığından 135. maddeye aykırılık savı da yerinde
görülmemiştir.
5- Anayasa'nın 11. Maddesi Yönünden İnceleme: '
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 1136 sayılı Yasa'nın 5/ a
maddesinde yer alan hükümlerin aykırı olduğunu ileri sürmüşse de özel bir
gerekçe göstermemiştir. Anayasa'nın 11. maddesi, Anayasa'nın bağlayıcılığı ve
başlığını taşımaktadır. Bu maddeye göre, yasalar, Anayasa'ya aykırı olamaz.
Yukarıdan beri süregelen incelemede, Yasa'nın iptali istenilen hükmünün
Anayasa'nın ilgili maddelerine aykırılığı saptanmamış olduğuna göre 11. maddeye
aykırı bir durumu bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle iptal istemi reddedilmelidir.
VI- SONUÇ:
A) 19.3.1969 günlü, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5. maddesinin
(a) bendinde yer alan itiraz konusu hükme ilişkin esas incelemenin "....
ağır hapsi gerektiren bir cürümden ...." ibaresiyle sınırlı olarak
yapılmasına,
B. Sınırlama kararı uyarınca incelenen ibarenin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE,
23.6.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Erol
CANSEL
|
|
|
|
|
DEĞİŞİK
GEREKÇE
Avukatlık Yasasının 74. maddesinde "... 5 inci maddenin (a)
bendinde yazılı suçlardan kesin olarak hüküm giyenlerin ruhsatnamesi baro
yönetim kurulunca geri alınarak iptal ve adları bir daha yazılmamak üzere
levhadan silinir." denilmektedir. Aynı yasanın 5. maddesinin (a) bendine
göre ise, "Kesinleşmiş bir kararla yüz kızartıcı bir suçtan veya ağır
hapsi gerektiren bir cürümden mutlak olarak yahut kasdî bir cürümden bir sene
veya daha ziyade hapis cezası ile hüküm giymek," hali, avukatlığa kabulü
engelleyici nedenler arasında sayılmıştır. Davada uygulanma durumunda olan ve
itiraz konusu edilen kural, "... ağır hapsi gerektiren bir
cürümden..." mutlak olarak hüküm giymek ibaresidir. Bu hükmün Anayasaya
uygunluk denetiminin yapılabilmesi için, öncelikle kapsamının ve anlamının
anlaşılması gerekir.
1136 Sayılı Avukatlık Yasası ile değiştirilen 1938 Tarihli 3499
Sayılı yasa tasarısının genel gerekçesi "Cumhuriyet adliyesinin devamlı
inkişafını temine yarayan tedbirlerden hâkim ve mahkemeye karşı olan itimadın
sarsılmaz bir halde yerleşmesi, adaletin sürat ve sadelikle temini, kanunların
tam olarak tatbiki, bu yoldaki mesainin mülhem bulunduğu belli başlı esasları
teşkil eder. Avukatın adlî teşkilattaki rolü bu esasların her biriyle yakından
alâkalıdır..." biçimindedir.
1136 Sayılı yasanın 5/a düzenlenmesinde, maddenin son ibaresi
başlangıçta "bir cürümden bir sene veya daha ziyade hapis cezası ile hüküm
giymek," biçiminde iken, geçici komisyonda bu ibarenin önüne
"kasdı" sözcüğü getirilirken, bu ilave hükümlülerin ahlâki
redaetlerinin farklı olduğu gerekçesine dayandırılmıştır.
Avukatlık yasasının 2. maddesinde Avukatlığın amacının "...
hukuki münasebetlerin düzenlenmesine, her türlü hukuki mesele ve
anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesine ve
genellikle hukuk kurallarının tam olarak uygulanması hususunda yargı organları
ve hakemlere resmî ve özel kurul ve kurumlara yardım etmek..." olduğu
belirtilmektedir. Aynı maddeye göre, Avukat bu amaçla hukukî bilgi ve
tecrübelerini adalet. hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis..."
edecektir.
Yukarıdaki maddelerden, avukatın, bilgi deneyimlerini adalet
hizmetine ve kişilerin yararlanmasına özgülerken, bir kamu hizmetini serbest
meslek faaliyetiyle yürüten kişi olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir mesleğin,
birbiriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılan ve
meslek disiplini ve ahlâkını koruyan kişilerce yürütülmesi o mesleğin onuru ve
haysiyetiyle ilgilidir. Bu açıdan meslek disiplini ve ahlâkını koruya-mayan
mesleğin onur ve haysiyetini zedeleyen suçlan işleyen kişilerin ruhsatlarının
iptal edilerek avukatlık mesleğinden uzaklaştırılması, yasanın bu meslek
mensuplarından aradığı koşullara ve mesleğin amacına uygun düşer. Ancak ağır
hapsi gerektiren tüm suçların meslek disiplini ve ahlâkını, mesleğin onur ve
haysiyetini zedeledikleri söylenemez. Özellikle silahlı eyleme dönüşmeyen
düşünce ya da siyasal suçlar, zaman ve duruma göre değişen değer yargılarına
bağlıdırlar. Bu tür suçlarda, genellikle, ahlâki bozukluk söz konusu olmadığı
gibi, tanımlarındaki belirsizlikler nedeniyle failin suç işleme kastının
varlığı da tartışılabilir. Bu suçların, çağdaş demokratik anlayışla
bağdaşmadığı gerçeği de dikkate alınırsa, faillerin meslek onuru ve
haysiyetini, meslek disiplinini ve ahlâkını bozdukları ileri sürülemez ve sırf
bu nedenle de meslekten kesin olarak uzaklaştırılmaları yasanın öngördüğü amaca
uygun düşmez. "Ağır hapsi gerektiren bir cürüm" ibaresinin, meslekle
ilgi kurulmadan her ağır hepsi gerektiren cürüm için avukatlık mesleğinden
kesin olarak uzaklaştırılma sebebi sayılması amacı aşan, biçimsel bir yorumlama
olur ve bir suçtan iki ayrı ceza verilmesi gibi bir sonuç da doğurur. Nitekim,
Anayasa'nın 135. maddesine göre kurulan diğer meslek odalarıyla ilgili
yasalarda, mesleğin kısıtlanması sadece mesleğin onur ve haysiyetini ihlal eden
eylemlerle sınırlı tutulmuştur. Bu durumda, 5. maddenin (a) bendindeki
Anayasa'ya aykırılık itirazıyla başvurulan "Ağır hapsi gerektiren
cürümden" ibaresini amaca uygun bir biçimde yorumlanması, bu hükmün, gerek
meslek mensuplarıyla gerek halkla olan ilişkilerde, dürüstlüğü ve güveni
tehlikeye düşüren, meslek disiplini ve ahlâkını gölgeleyen, mesleğin onurunu ve
haysiyetini bozan suçlarla sınırlandırılması gerekir.
Anayasa'nın 135. maddesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve üst kuruluşları, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile
olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak, meslek disiplini ve
ahlâkını korumakla görevlendirilmişlerdir. Bu açıdan Avukatlık yasasının5 ja
bendindeki "Ağır hapsi gerektiren" ibaresinin, amaca uygun yorumla,
meslek disiplini ve ahlâkını, meslek onurunu ve haysiyetini bozacak nitelikteki
"Ağır hapsi gerektiren bir cürümden" biçiminde anlaşılması koşuluyla,
Anayasa'nın 135. maddesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Düşünce suçları ve
siyasal suçlar 5 / a maddesi kapsamında ağır hapsi gerektiren cürümlerden
sayılmamalıdır.
itiraz konusu edilen ibarenin, bu kapsam ve anlamla Anayasa'nın
çalışma ve sözleşme özgürlüğüyle ilgili 48., çalışma hakkı ve sözleşme
özgürlüğüyle ilgili 49. maddelerine ve eşitlik ilkesine de aykırı bir yönü de
bulunmamaktadır.
itiraz yoluyla yapılan başvurunun, yukarıda açıklanan değişik
gerekçe ile reddi gerektiği düşünülmektedir.