"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ:
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin bu konudaki ara kararının gerekçe bölümü aynen şöyledir:
1- İptali istenen yasa hükmü davada uygulanacak hüküm niteliğindedir.
Anayasa 152. maddesi hükmünce; bir davaya bakmakta olan mahkeme uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Dava konusu edilentapu, 766 sayılı Tapulama Kanunu uyarınca maliye hazinesi adına 31.3.1973 tarihinde tescil edilmiştir. Tapunun tescil tarihi veya tesbitin kesinleşmesi tarihinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu açıktır. Ancak 766sayılı Tapulama Kanunu ve diğer Kadastro Kanunlarını yürürlükten kaldıran 3402 sayılı Kadastro Kanununun Geçici 4/3. maddesi hükmünce, 2613 sayılı Kadastro Kanunu ve Tapu Tahrir Kanunu ile diğer kanunlar gereğince özel Kadastrosu yapılan ve tutanakları kesinleşmiş bulunan taşınmazlar için 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş olması durumunda hak sahiplerine dava açabilmeleri için bir yıllık ek süre tanınmıştır.
Belirtilen yasa metninden açıkça anlaşılacağı gibi, yeni yasa ile tanınan l yıllık ek dava açma süresi, 2613 sayılı Kadastro Kanunu ve Tapu Tahrir Kanunu ile diğer kanunlar gereğince ÖZEL KADASTRO yapılan taşınmazlar için hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra açılacak davalarda uygulanabilir. 766 sayılı Tapulama Kanunu, yani Kadastro Kanununun iptal konusu edilen maddesi kapsamına dahil edilmediğinden; Tapulama Yasası yönünden ve hak düşürücü süresinin geçmesinden sonra açılacak davalarda bir yıllık ek dava süresi uygulanamayacaktır. Nitekim Yüksek Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin benzer olay hakkında verdiği 14.12.1987 gün ve 1987/ 15451-14696 sayılı kararında, 3402 sayılı Yasanın geçici 4. maddesi ile getirilen l yıl içerisinde dava açma hakkının Tapulama Yasası ile ilgili olmayıp, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile diğer- özel Kadastro Kanunlarından doğan davalar ile ilgili olduğunu kabul ederek bu hakkın 766 sayılı Yasa yönünden tanımamış olduğuna karar vermiştir.
Kamu düzeni niteliğinde olan hak düşürücü süre kuralı, taraflarca ileri sürülmemiş olsa bile mahkemelerce re'sen uygulanması zorunlu olduğundan iptali istenen yasa hükmü olayımızda ve davamızda uygulanabilir hüküm niteliğindedir. Ayrıca iptal konusu edilen yasa hükmünün ortadan kalkması halinde, 3402 sayılı Yasanın geçici 4/3. maddesi ile bir kısım hak sahiplerine tanınan ek dava açmasüresi olayımızda da uygulanıp dava koşullan gerçekleşmiş olacağından davanın esasına girilebilecektir.
2- İptali istenen yasa kuralı Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşitlik prensibine aykırıdır;
Anayasanın 10. maddesi hükmünce "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiç bir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3402 sayılı Kadastro Kanunu ve bundan önceki aynı nitelikteki yasaların ortak amacı, memleketin Kadastral topoğrafik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tesbit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanununun öngördüğü Tapu Sicilini kurmaktır. (3402 sayılı Yasa Mad. 1) Bu yolla meydana getirilen tapu kayıtlarında ve Tapu Sicillerinde kararlılığı sağlamak ve sicillerin rasgele bozulmamasını, herkesin tapu kütüklerine karşı duyması gerekli güvenin sarsılmaması. Özellikle taşınmaz mallar ve bunlar ile ilgili tapu kayıtları hakkında dava ve ihtilâfların sürüp gitmemesi ve bir an önce neticelenmesi için diğer yasalarda yer almayan "Hak düşürücüsüre" kuralı kanun koyucu tarafından kabul edilmiştir. Kadastro Kanunlarının amacını sağlayan bu kuralın Anayasanın eşitlik ilkesi gereği aynı nitelikteki hak sahiplerine karşı eşit şekilde kullanılması zorunludur.
Nitekim 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 4. maddesi ile getirilen 10 yıllık hak düşürücü süre tüm Kadastro Kanunları hükmünce oluşturulan tapu kayıtlarına karşı kabul edilmişken ayrı maddenin 3. fıkrası ile bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce kesinleşip ve 10 yıllık hak düşürücü süre geçen bir kısım kayıtlar hakkında hak sahiplerine tanınan bir yıllık ek dava açma süresi 766 sayılı yasa yönünden kabul edilmemiştir. Bu da Anayasanın yukarıda belirtilen eşitlik ilkesine açık bir aykırılıktır.
Hak düşürücü süre kuralının 2613 sayılı Yasanın 22/H maddesinde de önceden yer aldığını, ancak Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile bu hükümde yer alan 10 yıllık hak düşürücü sürenin iptal edildiğini, iptal kararından sonra 2613 sayılı yasa yönünden açılan davaların hak düşürücü süreye tabi olmadığı buitibarla yeni yasaya getirilen hak düşürücü süre kuralının 2613 sayılı yasa yönünden hak sahiplerinin haklarını sınırlamış olduğu hatta ortadan kaldırdığı düşünülerek anılan yasalara göre 10 yıllık hak düşürücü süreyi geçiren hak sahiplerinin yasadan evvelki haklarının yok olmaması için son getirilen kanunda tanınan l yıllık ek dava açma süresinin eşitlik ilkesini korumuş olduğu düşünülebilir ise de, böyle bir düşüncenin kabulü mümkün değildir.
Zira 2613 sayılı Kadastro Kanununun 22/H maddesi Yüksek Anayasa Mahkemesinin 10.2.1970 gün, 1969/60 esas, 1970/8 sayılı kararı ile kısmen iptal edilmiştir. Yüksek mahkemenin iptal kararı gerekçesinde ve hükmünde açıklanmış ve kabul edilmiş olduğu gibi 2613 sayılı Kanunun 22/H bendindeki "10 seneye kadar" deyimi yalnıztapulu taşınmazlar yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Buna göre tapuya dayanmaksızın Kadastrodan evvelki zilyetlik ve diğer nedenlere dayanılarak açılan davalarda yine 2613 sayılı yasadaki 10 yıllık hak düşürücü süre kuralı yürürlükteve uygulanabilir nitelikte bulunmakta idi. Bu duruma göre Anayasa Mahkemesinin anılan iptal hükmü ile 2613 sayılı yasa yönünden iki farklı uygulama yapılmış, bunlardan tapuya dayanılarak (Kadastrodan önce) açılan iptal davalarında 10 yıllık hak düşürücü süre kuralı uygulanmaz iken zilyetliğe dayanılarak açılan tapu iptal davalarında dava hakkı 10 yıllık süre ile kısıtlanmış bulunmaktadır.
İptal konusu edilen 3402 sayılı Yasanın geçici 4/ 3. maddesinde 2613 sayılı yasa hükmünce oluşturulan tapulara karşı açılacak davaların yukarıda belirtilen farklılık nazara alınmaksızın bu yasaya göre oluşturulan tapulara karşı tüm hak sahiplerine tanınmış iken 766 sayılı Tapulama Kanununa göre oluşturulan tapulara karşı açılacak davalarda hak sahiplerine de tanınmamış olmasının eşitlik kuralı ile açıklanması mümkün bulunmamaktadır.
Bu itibarla açıklanan nedenlerle iptal konusu edilen yasa kuralının Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşitlik kuralına aykırı olduğu inancındayız.
3- iptali istenen Yasa kuralı Anayasanın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkına da aykırıdır.
Anayasanın 35. maddesi "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacı ile kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." hükmünce yeni Kadastro Kanunu ile kabul edilen hak düşürücü süre kuralı Anayasanın kişilere tanıdığı mülkiyet hakkını hiç bir kamu yararına aykırı yönünü göstermeden sınırlamış olması Anayasaya aykırı bulunduğu gibi böyle bir tabi hakkın elde edilmesi için açılacak davalarda da dava hakkının sınırlandırılmış olması yine belirtilen Anayasa hükmüne açıkça aykırıdır.
4- îptali istenen Yasa kuralı Anayasanın 36. maddesinde yer alan hak arama hürriyeti kuralına da aykırıdır.
Anayasa 36. maddesi "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. ..." hükmünce kişilerin yargı mercileri önünde yasalardan yararlanmak suretiyle hak arama hürriyetini tanımışken iptal konusu edilen 3402 sayılıyasanın geçici 4/3. maddesinde yer alan ek dava açma süresinin 766 sayılı Yasa yönünden tanınmamış olması Anayasanın belirtilen kuralına açıkça aykırı bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle iptal konusu 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 4. maddesinin 3. fıkrasında yer alan "2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile diğer kanunlar gereğince ÖZEL kadastrosu yapılan ve tutanakları kesinleşmiş bulunan taşınmazlar için 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş ise, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibarenlyıl içinde hak sahipleri dava açabilirler." hükmü Anayasanın haklı bir nedene dayanmadan kişiler arasında ayırım yapılmasını yasaklayan 10. ve mülkiyet hakkı ile hak arama hürriyetini koruyan 35 ve 36. maddelerine aykırı görülmüştür. İptal konusu edilengeçici 4. maddenin 3. fıkrasında yer alan "ÖZEL" deyiminin iptal edilmesi halinde aynı madde ile kabul edilen, 1 yıllık dava açma süresi olayımızda da olduğu gibi benzer eşitsizlik ve haksızlıkları önleyeceği kişilerin geçerli hakkı var ise bunu yargı mercileri önünde elde etmesine imkan sağlayacağından ilgili hükmün Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görüldüğünden iptalinin istenmesine karar verilmiştir.
Netice: Yukarıda açıklanan nedenlerle ve Yüce Mahkemenin yerinde göreceği sair sebeplerle; 9.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 4. maddesinin 3. fıkrasında yer alan "2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile diğer kanunlar gereğince özel kadastrosu yapılan ve tutanakları kesinleşmiş bulunan taşınmazlar için 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş ise, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren l yıl içinde hak sahipleri dava açabilirler." hükmündeki "ÖZEL" deyiminin Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline, karar verilmesi istenmiştir.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1988/33
Karar Sayısı: 1989/17
Karar Günü: 15.3.1989
R.G. Tarih-Sayı :22.06.1989-20203
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Nizip Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Geçici 4. Maddesinin üçüncü fıkrasındaki "... özel ...." sözcüğünün Anayasa'nın 10., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
I- OLAY:
Tapulama Komisyonu tarafından bir başka parselin miktar fazlası olarak Hazine adına tesbitinin kesinleşmesi üzerine Hazineye karşı tapu iptali davası açarak uzun zamandan beri malik sıfatıyla zilyed bulundukları 499 sayılı parselin adlarına tescil isteyen davacıların Anayasa'ya aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varan yerel mahkeme 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Geçici 4. Maddesinin üçüncü fıkrasındaki "....özel ...." sözcüğünün Anayasa'nın 10., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ:
A.İptali İstenilen Yasa Kuralı:
21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun iptali istenilen sözcüğü de içeren üçüncü fıkrasıyla birlikte Geçici 4. Maddesi şudur:
"Geçici Madde 4.- Tapulama ve kadastro mahkemelerince bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kesin hükme bağlanmış uyuşmazlıklara bu Kanun uygulanmaz. Tapulama mahkemeleri ile kadastro mahkemesi sıfatıyla görev yapan asliye mahkemelerinde, halen görülmekte olan davalar ile 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılacak davalara bu Kanun hükümleri uygulanır.
Bu Kanunun yürürlüğünden Önce düzenlenmiş tapulama tutanakları ve kadastro beyannameleri ile verilmiş bulunan komisyon kararları geçerliliklerini korurlar. Bunlara süresi içinde itiraz durumunda bu Kanun hükümleri uygulanır.
2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile diğer kanunlar gereğince özel kadastrosu yapılan ve tutanakları kesinleşmiş bulunan taşınmazlar için 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde hak sahipleri dava açabilirler.
Tapulama ve kadastrosu yapılıp tespit dışı bırakılan yerlerde tapulu taşınmazların maliklerinin talep etmesi halinde, bu Kanun hükümlerine göre bunların kadastrosu yapılır."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları:
1- "Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
2- "Madde 35.- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
3- "Madde 36.-Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde davaya bakmaktan kaçı-namaz."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Mahmut C. CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mehmet ÇINARLI, Mustafa GÖNÜL, Mehmet Şerif ATALAY, Oğuz AKDOĞANLI, ihsan PEKEL ve Selçuk TÜZÜN'ün katılmalarıyla 14.7.1988 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Geçici 4. Maddesinin üçüncü fıkrasında, "2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile diğer kanunlar gereğince özel kadastrosu yapılan ve tutanakları kesinleşmiş bulunan taşınmazlar için on yıllık hak düşürücü süre geçmişse, bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde hak sahipleri dava açabilirler." hükmü getirilmiştir.
Bu kuralla Yasakoyucu, hak düşürücü süreyi öngören 22. maddesinin (H) bendinin tapulu taşınmazlar açısından, Anayasa Mahkemesinin 10.2.1970 günlü, 1969/ 60 Esas, 1970/ 8 Karar sayılı kararı ile iptal edilmesi nedeniyle hak düşürücü süreyle ilgili bir hüküm içermez duruma gelen, 2613 sayılı Yasayı ve hak düşürücü sürelere yer vermeyen öbür özel (Kadastro) yasalarını amaçlamak istemiştir. Bu hükmün, 31. maddesi ile on yıllık hak düşürücü süreyi öngörmüş bulunan 766 sayılı Tapulama Kanunu'na göre yapılan tesbit ve tescillerle birilişkisi bulunmamaktadır. Aksi durumda, 766 sayılı Kanun'un 31. maddesindeki hak düşürücü sürenin varlığından doğan hukuksal sonuçların hiçbir değeri kalmazdı.
2613 sayılı Yasa hükümlerince ya da öbür yasalar gereğince yapılan kesinleşmiş kadastro sınırlamasına karşı hak sahibi olduğunu ileri süren kişi, 3402 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce her zaman dava açmak hakkına sahip iken; 3402 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden sonra 12. maddede yeralan hüküm nedeniyle dava hakkı, on yıllık hak düşürücü süreile sınırlandığından, on yıl geçtikten sonra dava açılması durumunda, 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddesinin mahkemece doğrudan uygulanması zorunluğu karşısında bu dava retle sonuçlanacaktı. Yasakoyucu bu haksızlığı önlemek ve bu gibi durumlara uygulanması amacı ile Geçici 4. Maddeyle bir yıllık hak düşürücü süre öngörmüştür. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, üçüncü fıkranın, Anayasa Mahkemesi'nin 10.2.1970 günlü, 60/8 sayılı kararıyla iptal edilen, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu'nun 22. maddesinin(H) bendine de uygulanacağı kanısındadır. 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 31. maddesinde yer alan 10 yıllık hak düşürücü süreye ilişkin ilkenin 2613 sayılı Yasa'da yer almadığını belirten 3402 sayılı Yasa'nın genel gerekçesiyle, 12. ve Geçici 4. Maddelerinin gerekçelerinde yerel mahkemenin görüşünü doğrulayan bir açıklık yoktur.
Yasakoyucunun amacı, kararlılık sağlamak olduğuna, 3402 sayılı daha önce bir hak düşürücü süre ile sınırlanmamış olan durumlara bile hak düşümü getirdiğine göre, daha önce kararlılık sağlanmamış olan durumlarda bu ilkeden ayrılarak dava hakkını yeniden tanıması ve yenilemesi düşünülemez, incelenen üçüncü fıkranın yazılış biçimine, 2613 sayılı Yasa'nın 22. maddesindeki on yıllık sürenin başlangıcına ilişkin yorumlara göre değişik yargılara varılabilirse de Yargıtay kararlarıyla yerleşen uygulama Yasakoyucunun amacıyla birlikte gözetildiğinde 3402 sayılı Yasa'nın Geçici 4. Maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen l yıllık ek süreden, 2613 sayılı Yasa'nın 22. maddesinin (H) bendine göre Hazine adına tescil edilen taşınmazlarda hak ileri sürenlerin yararlanamayacağı kabul edilmelidir.
B. 3402 Sayılı Yasa'nın Geçici 4. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu:
1- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden inceleme:
Yukarıda belirtilen nedenlerle, gerek 766, gerek 2613 sayılı Yasalara göre kadastrosu yapılan yerlerde, hak düşürücü süre daha önce kabul edilmişse ek dava süresi getirilmediğinden herhangi bir eşitsizlik söz konusu değildir.
3402 sayılı Yasa'nın 12. ve Geçici 4. Maddesi birlikte değerlendirildiğinde, kadastrosu yapılan bölgelerde daha önce hak düşürücü süre kabul edilmeyen yerlerin, hak düşürücü süre kapsamına alındığı anlaşılmaktadır. Yasa'nın yürürlüğe girmesine kadar dava hakkı bulunan kimsenin dava açma hakkı, geçmişe yürür biçimde elinden alınmıştır. Bu durumdaki taşınmazlar hakkında, kadastrodan önceki hukuksal nedenlerle dava açma hakkı elinden alınan kimselere yeni bir olanak tanınması hukuksal yönden uygun karşılanmalıdır. Bu bakımdan, Geçici 4. Maddedeki ek sürenin 766 sayılı Yasa uyarınca tapulaması yapılan taşınmazlarda hak sahibi olduğunu ileri sürenlere tanınması Anayasa'ya aykırı değildir. Çünkü, haklarında değişik düzenleme getirilen taşınmazlarda hak sahibi olduğunu ileri sürenlerin hukuksal durumları birbirininaynı olmayıp ayrıdır. Ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlanması eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Anayasa Mahkemesi 8.2.1973 günlü, 52/5 sayılı kararında, kadastroya dayanılarak düzenlenen plânların ve tapu sicilleriyle belirlenmiş olan hukuksal durumun kararlılık içinde süregelmesi, bunların düzenlemesinden önce hukuksal ve eylemli duruma dayanılarak kullanılacak dava haklarını, hakkın özüne dokunmayacak, ancak kararlılığı da bozmayacak bir ölçüyle sınırlandırarak gerçekleşebileceğini bildirirken başka kadastro yasalarında itiraz kısıtlamasının olmadığı durumlarda 7fi6 sayılı yasa'nın 31. maddesiyle getirilen kısıtlamayı Anayasa'ya aykırı bulmamıştır.
Kamu düzeni amacıyla yürürlüğe konulan Kadastro Kanunu ile kararlılık sağlamak için kesinleşen tutanaklara belli bir süre geçtikten sonra itiraz edilemeyeceği öngörülmüştür. Bu düzenleme yapılırken daha önce kararlılık sağlanmış olan durumlarda bu kararlılığı bozacak biçimde yeni dava açma olanağı tanınmamasında Anayasa'ya aykırı bir yön yoktur.
2- Anayasa'nın 35. Maddesi Yönünden inceleme:
Yerel mahkemenin Geçici 4. Maddenin tümünün iptalini istememesiyle hak düşürücü süreden, bu maddedeki süreden hiç yararlandırılmayanların, bir yıl süreyle de olsa dava açma haklan olmamasının amaçlandığı düşünülmüş olacaktır. Mahkemeye göre, bu kişilerin bir yılla sınırlı tutulsa da dava haklarının olmaması, mülkiyet hakkının sınırlanması olup kamu yararı amacına dayanmamaktadır.
Yasakoyucunun, beliren durumun, belli bir süre geçtikten sonra eski olaylara dayanılıp tartışma konusu yapılmamasını isteyerek ve bunda kamu düzeni bakımından yarar görerek getirdiği bir sınırlama olan Geçici 4. Maddenin üçüncü fıkrasındaki durum, mülkiyet hakkını değil, hak arama özgürlüğünü ilgilendirir. Aranılması önlenen hakların sonuçta mülkiyet hakkını etkilemesi sonucu değiştirmez. Aksinin kabul edilmesi durumunda dava ve yasa yollarım kapayan kuralların mülkiyet hakkını da sınırladığını kabul etmeyi gerektirir ki bunun düşünülmesi olanaksızdır. Mülkiyet kavramını değiştirmeyen, yapısını daraltmayan, bağını ortadan kaldırmayan, kullanılıp yararlanılmasını önlemeyen ancak ona bağlı hakların kullanılma süresini düzenleyen kurallar doğrudan hakka yönelik değildir. Öğretide ve uygulamada, süreden sonra kazanılmış hak doğurduğu ve iptalden sonra da dava açılmayacağı ileri sürülmediğine göre, incelenen düzenlemeyle kısıtlanan, mülkiyet hakkı değildir. Kısıtlanan, genel nitelikte dava açmak hakkı, başvuru hakidir.
Mülkiyet hakkının sınırlandığı kabul edilirse, 10 yıl geçmekle adına tescil yapılanın lehine kazanılmış hak doğduğu kabul edilmelidir. Bunun sonucu olarak Anayasa Mahkemesi'nin, 2613 sayılı Yasa'nın 22. maddesinin (H) bendinin iptalinin de bu hakları etkilememesi gerekirdi. Yargıtay uygulamalarında bu yön hiç nazara alınmayarak hakdüşümü kalkınca işin esasına girilmektedir. Mülkiyet hakkının 10 yıl geçmekle düştüğünün kabulü halinde, Anayasanın 153. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca iptal kararı geriye yürümediği, mülkiyet haklarının kaybı da kazanılmış hak olduğu için Kadastrobölgelerindeki davaların reddi gerekirdi. Bu davalar reddedilmediğine göre sınırlamanın mülkiyet hakkına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.
Hak düşürücü sürenin mülkiyet haklarını sınırladığı kabul edilse bile Anayasaya aykırılık söz konusu değildir. Mahkeme, 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddesindeki 10 yıllık genel hak düşürücü hükmü dava konusu yapmamıştır. Tüm yurtta kamu yararı amacıyla 10 yıllık hak düşümü kuralı getirilirken, daha önce mülkiyet hakkı düşenlere yeniden bu hakkın tanınmasını isteme olanağıverilmesi adalete aykırı olur, lehlerine mülkiyet hakkı doğanların kazanılmış haklarını zedeler. Bu bakımdan yapılan hak kısıtlaması demokratik toplum kurallarına da aykırı değildir.
3- Anayasa'nın 36. Maddesi Yönünden İnceleme:
Dava konusu kural, doğrudan kısıtlama getirmeyip dava açabilecekleri sayarken yaptığı sınırlama ile dolaylı yoldan kısıtlama getirmiştir. Kamu yararı nedeniyle hak arama özgürlüğünün sınırlanabilmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kabul ettiği zorunluluklardandır. 10.2.1970 günlü, 60/8 sayılı karar, ayrıntılı biçimde bu sonucu göstermektedir. Yasakoyucu, adalet ve hakkaniyet ölçülerini gözönünde tutarak yasama yetkisi alanı içinde süreyi takdir edebilir. Değinilen kararda da açıklandığı gibi kamu yararı amacıyla hak arama özgürlüğüne getirilen sınırlamalar Anayasa'ya aykırılık oluşturmazlar. 10 yıllık hak düşürücü sürenin yaygınlaştırıldığı bir hukuk düzeninde, daha önce uygulanıp ta yürürlükten kaldırılmış yasalara göre hak düşürücü süreden yararlandıklarına inanarak haklarının gerçek olduğunu gösterecek belge ve kanıtlarını elde tutmayan kişiler aleyhine bir düzenleme yapılarak ek süre tanınması adalet duygusu ile bağdaşamaz. Tüm yurtta, kamu düzeni için kamu yararı amacıyla hak arama özgürlüğü kısıtlanırken, daha önce bu hakkı düşmüş kişilere ek süre olanağı verilmesi kamuyu rahatsız eder. Bu bakımdan, Anayasa'ya aykırı olmadığı Anayasa Mahkemesi kararıyla saptanmış bulunan 766 sayılı Yasa'nın 31. maddesinin ikinci fıkrasındaki hak düşürücü süreden dolayı dava haklarını yitirenlere dava açmaolanağını vermeyen "özel" sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olduğu kabul edilemez. 766 ve 2613 sayılı Yasaları değiştiren 3402 sayılı Yasa ile hem köy, hem ilçe ve illerdeki taşınmazlara ilişkin olarak süre getirilmiş olup ek süre her durum için tanınmamıştır."Özel" sözcüğü, uygulama alanını daraltmıştır. iptali, Yasa'nın kapsamını genişleterek yasakoyucunun amacı dışına sonuçlar doğurabilecektir.
Açıklanan nedenlerle iptal istemi REDDEDİLMELİDİR.
VI- SONUÇ :
21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun Geçici 4. Maddesinin üçüncü fıkrasındaki "....özel...." sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
15.3.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkanvekili
Yekta Güngör ÖZDEN
Üye
Necdet DARICIOĞLU
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU
Muammer TURAN
Mehmet ÇINARLI
Mustafa GÖNÜL
Oğuz AKDOĞANLI
İhsan PEKEL
Selçuk TUZUN
Ahmet N. SEZER
Erol CANSEL
DEĞİŞİK GEREKÇE
Esas Sayısı : 1988/33
Karar Sayısı : 1989/17
21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12 nci maddesinde bulunan "Kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastroda önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz vedava açılmaz" şeklindeki hükmün benzeri; 15.12.1934 günlü, 2613 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde ve 28.6.1966 günlü, 766 sayılı Kanunun 31 inci maddesinde de vardı.
2613 sayılı Kanunun 22/H maddesi tapulu taşınmazlar yönünden, 10.2.1970 günlü, E: 1969/60, K: 1970/8 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilince bu Kanunun kapsamındaki tapulu taşınmazlar için düzenlenen kadastro işlemlerine karşı hak düşürücü süre kalkmış; itiraz ve dava hakkı süresiz kullanılır hale gelmişti.
3402 sayılı Kanunun 12 nci maddesi, 2613 sayılı Kanunun 22/H fıkrasındaki taşınmazları da kapsamına alıp, onlar hakkındaki kadastro işlemlerine karşı itiraz ve dava haklarını da on yıllık hak düşürücü süreye tabi tutmuş ve sınırlandırmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı gereğince itiraz ve dava hakkını süresiz kullanma imkanına haiz olup bu hakkını kullanmadan on seneyi geçirenlere münhasır olmak üzere 3402 sayılı Kanunun geçici 4/3 üncü maddesi ile bir yıllık ek süre tanınmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak itiraz ve dava hakkını on sene içinde kullanmayanlara bir senelik ek süre tanınması Anayasa'ya ve hukuka uygun olduğu gibi bu hakkın diğer taşınmaz mal ilgililerine teşmil edilmemesinde de bir haksızlık ve eşitsizlik yoktur. Kaldıki, bir kanun hükmünün kapsamını genişletmek, Anayasa Mahkemesi'nin yetki ve görevi dışındadır.
Bu görüş ve düşüncelerle, itiraz ve davanın reddi yolundaki karara katılıyorum.