ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1988/35
Karar Sayısı: 1989/13
Karar Günü: 14.3.1989
R.G. Tarih-Sayı :25.08.1989-20263
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 21.6.1987 günlü,. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun
45. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Orman sınırları içerisinde kalan veya
orman dışına çıkarılan alanlarda tapulu yerlerle iskân suretiyle ... verilen
yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmadan hak sahipleri
adına tespit ve tescil edilir" hükmü ile 4. fıkrasının, Anayasa'nın 44.,
169. ve 170. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
I- OLAY:
1943 yılında kesinleşen orman sınırlaması içinde kalan 10 dekar
yüzölçümlü tarlanın, 1945 yılında Defterdarlığın yazısı üzerine 2510 sayılı
İskân Kanunu'nun 30. maddesi ve Tevzi Talimatnamesi hükümleri uyarınca 20 yılda
ödenmek koşuluyla 120 lira bedel karşılığında birinci derecede Hazine lehine
ipotekli olarak miras bırakanları adına 9.4.1945 de 22 ada 2 parsel no.larıyla
tapuya tescil edildiğini, 1984 yılında Orman Kadastro Komisyonu'nca 6831 sayılı
Orman Kanunu'nun değişik 2. maddesinin (B) bendine göre yapılan uygulama
sonunda da orman niteliğini koruduğu için orman sınırları dışına çıkarılmasınınolanaksızlığı
belirtilerek Devlet ormanı sınırları içinde bırakıldığını ve edinmelerinden bu
yana kendilerinin sürüp ekerek kullandıklarını, orman niteliğini tümüyle
yitirdiğini, orman sayılmasını gerektiren öğelerden hiçbirini taşımadığını
belirten davacıların son kez tarlayı orman sınırları içinde bırakan Kadastro
Komisyonu kararının iptali amacıyla açtıkları davada, yerel mahkeme orman
dışına çıkarma istemini reddedince temyiz yolunu izleyen davacılar, 3402 sayılı
Yasa'nın 45. maddesiyle getirilen yeni hak ve olanaklardan yararlandırılmaları
gerektiğini öne sürerek bozma istemişler, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi de 3402
sayılı Yasa'nın davadan sonra, karardan önce yürürlüğe girdiğini, 33. ve Geçici
4. Maddeleri karşısında Yasanın zilyed yararına hükümleriningörülmekte olan
davalara uygulanması gerektiğini, Dairenin Yasa'nın 45. maddesinin üçüncü
fıkrasının itiraz konusu bölümüyle dördüncü fıkrasını olaya uygulayacağını, bu
durumda hükmün bozulması yönündeki görüşlerin ağırlık kazandığını, ancak bu
kurallarınAnayasa'nın 44., 169. ve 170. maddelerine aykırı olduğu kanısına
varıldığını açıklayarak iptalleri istemiyle doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne
başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ:
A. İptali İstenilen Yasa Kuralı:
21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun, iptali istenilen
ibareyi içeren üçüncü fıkrasıyla birlikte 45. maddesinin, Anayasa Mahkemesi'nin
20.8.1988 günlü, 19905 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1.6.1988 günlü, Esas
1987/31, Karar 1988/13 sayılı iptal kararından sonra yürürlükteki biçimi şudur:
"Madde 45.- (Birinci fıkra, iptal edildi.) (İkinci fıkra,
iptal edildi.)
(Üçüncü fıkrada "tapulu yerlerle" ibaresi iptal edildi.)
Orman sınırları içerisinde kalan veya orman dışına çıkarılan alanlarda . . .
iskân suretiyle veya toprak tevzii yoluyla verilen yerler (işlemleri
tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve
tescil edilir.
6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2 nci maddesinin (B) bendinin
uygulanmasında bu madde hükmü tatbik edilir.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu gereğince belirtilen turizm
alanlarında, Orman Kanunları hükümlerine göre tahsis edilen yerlerde ve imar
planlarının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallar hakkında yukarıdaki
fıkralar hükümleri uygulanmaz."
B. İlgili Yasa Kuralları:
6831 sayılı Orman Kanunu'nun konuyla ilgili 2. maddesi şudur:
"Madde 2.- (Değişik: 5.6.1986-3302/1. Md.) Orman sayılan
yerlerden:
A) Öncelikle orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen
yerleştirilmesi maksadıyla, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından
hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu
tesbit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle
örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen
yerler,
B) 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman
niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik,
zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım
alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar
olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak
bulunduğu yerleşim alanları,
Orman sınırları dışına çıkartılır.
Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine
adına, hükmî şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına,
hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama
kesinleştikten sonra tapuda kesin tahsis ve tescil işlemi yapılır.
Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma
yapılmaz.
Bu madde hükümleri; muhafaza ormanı, milli park olarak ayrılan,
izin ve irtifak hakkı tesis edilen ormanlık alanlarda ve 3 üncü madde ile orman
rejimi içine alınan yerlerde bu niteliklerin devamı süresince, yanan orman
sahalarında ise hiçbir şekilde uygulanmaz.
(Ek: 22.5.1987-3373/1. Md.) Bu maddenin (B) bendi ile orman
sınırları dışına çıkarılıp, 2924 sayılı kanunun 11 ve 12 nci maddeleri
gereğince fiilî durumlarına göre ifraz edilerek bedeli karşılığı satılacak yer,
yapı ve tesisleri kullananlardan, satış işlemleri tamamlanıncaya kadar ecri
misil alınmaz."
C. Dayanılan Anayasa Kuralları:
1. "Madde 44.- Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini
korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya
yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla
gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla, değişik tarım bölgeleri ve
çeşitlerine göre toprağın genişliğim tespit edebilir. Topraksız olan veya yeter
toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması,üretimin düşürülmesi, ormanların
küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz.
Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez, miras hükümleri dışında
başkalarına devredilemez ve ancak dağıtılan çiftçilerle mirasçıları tarafından
işletilebilir. Bu şartların kaybı halinde, dağıtılan toprağın Devletçe geri
alınmasına ilişkin esaslar kanunla düzenlenir."
2- "Madde 169.- Devlet, ormanların korunması ve sahalarının
genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan
ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve
hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları
kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk
edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade
edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz;
münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak,
ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af
kapsamına alınamaz.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar
görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit
edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman
niteliğim tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi
çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit
edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler
dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz."
3- "Madde 170.- Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler
halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından,
ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı
tedbirlerle, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman
niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen
bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve
orman sınırları dışına çıkartılması, orman içindeki köyler halkının kısmen veya
tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya
edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.
Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin
sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır.
Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler, Devlet
ormanı olarak derhal ağaçlandırılır."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesiîçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Mahmut C.
CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer
TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, Vural Fuat SAVAŞ, Oğuz
AKDOĞANLI ve Selçuk TÜZÜN'ün katılmalarıyla 15.9.1988 günündeyapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, sınırlama sorununun esasla birlikte ele alınmasına, oybirliğiyle
karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, başvurma karan ve ekleri, Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülen yasa ve ilgili yasa kuralları, itiraza dayanak
yapılan Anayasa maddeleriyle bunların gerekçeleri ve öbür yasama belgeleri
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İtirazın Sınırlandırılması:
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 3402 sayılı Yasa'nın 45. maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkralarına ilişkin iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne
başvurmuştur. Bakılmakta olan davada iptali istenen hükümlerin tümüyle uygulama
alanına girip girmediği sorununun çözümü, ilk inceleme kararıyla, esas inceleme
evresine bırakıldığından önce, sınırlama konusu üzerinde durulmuştur.
İtiraz yoluna başvuran Yargıtay özel dairesince bir bölümünün
iptali istenen üçüncü fıkrayla dördüncü fıkranın, bakılmakta olan davada
uygulanacak kural oldukları açıkça bellidir. 6831 sayılı Yasa'nın değişik 2.
maddesinin (B) bendinde sayılan yerleri orman dışına çıkarma işlemlerini yapan
Orman Kadastro komisyonları, taşınmazı Hazine adına orman dışına
çıkarmaktadırlar. Bu aşamada Hazine adına tapu kaydı çıkmamış olduğundan bu
yerlerin zilyetlikle iktisabı olanaklıdır. Üçüncü fıkranın "tapulu
yerlerle" ibaresi daha önce Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir.
Fıkrada, itirazın doğrudan ilgili bulunduğu "iskân suretiyle verilen
yerler" de bulunmakta, "orman sınırları içerisinde kalan veya orman
dışına çıkarılan alanlarda" ibaresiyle "... verilen yerler (işlemleri
tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tespit ve
tescil edilir." hükmü yalnız "iskân suretiyle" ibaresini değil,
"topraktevzii yoluyla" verilen yerleri de kapsamaktadır. Bakılmakta
olan davanın "toprak tevzii yoluyla" verilen yerlerle ilgisi yoktur.
Fıkranın tümüyle incelenmesi istenmediği gibi böyle bir inceleme ve Anayasa'ya
aykırılığı saptanırsa iptali, amaç dışı sonuçlar doğurabilecektir. Oysa
"... iskân suretiyle ..." ibaresiyle sınırlı bir inceleme, iptal
istemine daha uygun düşecek, olası iptal durumunda da fıkranın kalan bölümünde
bir anlam ve yapı bozukluğu olmayacaktır. Bu nedenle, inceleme, itiraz kararında
da istendiği gibi "... iskân suretiyle ..." ibaresiyle sınırlı olarak
yapılmalıdır.
45. maddesinin dördüncü fıkrası, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun
değişik 2. maddesinin (B) bendinin uygulanmasında da 45. madde hükmünün
gözetileceğini öngörmektedir. Dördüncü fıkranın, 6831 sayılı Yasa'nın 2.
maddesinin (B) bendinde nitelikleri ve türleri belirtilen yerlerin orman
sınırları dışına çıkarılmasında da uygulanacağının bildirilmesi, işlemler
yönünden bir bütünlük taşımaktadır. 45. maddenin kapsamını 6831 sayılı Yasa'nın2.
maddesinin (B) bendini de içine alacak biçimde genişleten fıkra, belirli bir
hükme, bir bütün olarak yöneliktir, incelemede herhangi bir sınırlama yapılması
içerik ve yapı yönünden de gereksizdir. Dördüncü fıkraya yönelik itirazın
incelenmesinde bu nedenle sınırlamaya gerek bulunmamaktadır.
B. 3402 Sayılı Yasa'nın 45. Maddesinin Üçüncü Fıkrasındaki İtiraz
Konusu Hükmün Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu:
inceleme, sınırlama kararı gereğince, bu fıkradaki "... iskân
suretiyle ..." ibaresiyle sınırlı olarak yapılacaktır.
Göçmenlere, göçebelere, yurda sığınanlara, yurttaşlara ve bir
yerden bir yere nakledilenlere özel yasalarına göre bir yönetim işlemiyle yapı
ve toprak verilmesi olan yerleştirme (iskân) genelde ve özgün biçimde 2510
sayılı İskân Kanunu ile düzenlenmiştir. Daha önce, iskân amacıyla çıkarılan
kimi yasalar ve genelgelerle de yerleştirmeler yapılmıştır.
2510 sayılı Yasa'nın yürürlükten kaldırılan 21. maddesinde
dağıtılabileceği öngörülen arazi türleri arasında orman bulunmadığı gibi,
ormanların dağıtılamayacağı açıkça yazılıdır. Dağıtım işinin orman yönetimiyle
işbirliği içinde ve özenle yapılacağının doğallığı gözetildiğinde dağıtılan
yerlerin kuramsal olarak orman bulunmadığı kabul edilir. Ancak, bu duruma ters
ve kurala ayrık düşecek biçimde ormanniteliği tartışmasız bir yerin iskân
yoluyla dağıtılması da olanaklıdır. Böyle olasılıklar düşünülmeseydi 3402
sayılı Yasa'nın 45. maddesi anlamsız kalırdı, iskân yoluyla dağıtılan yerlerin
kiminin ücretli, kiminin ücretsiz verilmiş olmaları da 2510 sayılıYasa'nın
önceki 39. maddesinin gereğidir.
1- Anayasa'nın 44. Maddesi Yönünden İnceleme:
Yukarda özetle tanıtılan bu yerleri de kapsayan 3402 sayılı
Yasa'nın 45. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "tapulu yerlerle"
ibaresi; "... Anayasa'nın 44. maddesi, toprağın erozyonla kaybedilmesini
önlemek amacıyla gerekli önlemleri almak görevini devlete vermiştir. Daha önce
orman olan yerlerin erozyonla yitirilmesi büyük olasılık taşımaktadır. Bu
yüzden gerekli önlemleri aldıktan, değerlendirme ve ihya işlemleri yapıldıktan
sonra dağıtılmaları gerekir. Devletin, önlemleri, toprak elinden çıktıktan
sonra da alabileceği düşünülebilirse de, malikin izni ve isteği olmaksızın bu
tedbirleri almak güçtür..." denilerek Anayasa Mahkemesi'nin 1.6.1988
günlü, Esas 1987/31, Karar 1988/13 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. İtiraz
yoluna başvuran Daire de aynı gerekçelere dayanmaktadır.
Sınırlı biçimde incelenen üçüncü fıkranın ilgili hükmü "Orman
sınırları içerisinde kalan veya orman dışına çıkarılan alanlarda" iskân
suretiyle verilen yerlerden söz etmektedir. Öngörülen orman dışına çıkarma
işlemi, 6831 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin (A) ve (B) bentlerindeki yerleri,
arazileri ve yerleşim alanlarını kapsamına almaktadır. (B) bendine göre orman
dışına çıkarılan alanlarda, bu yerleri kullanan tapu malikinin yapmış okluğu
değerlendirme ve ihya işlemleri ile aldığı öbür önlemlerin, devletin alacağı
önlemlerle eşdeğer olup olmadığı belirsizdir. 45. maddede bu durumlar
belirtilerek bu nitelikteki yerlerin tapu maliklerine, bu arada iskân yoluylaverilenlere
ait. olacağı, yoksa bu önlemler alındıktan sonra tescil yapılacağına ilişkin
bir açıklık yoktur. Bu nedenle, hangi biçimde yapılacağı belli olmayan ihya ve
değerlendirmeler ile yetersiz önlemlerin alındığı durumlarda da tescil olanağı
tanıyanmadde Anayasa'ya aykırılık taşımaktadır. Üçüncü fıkra, 6831 sayılı
Yasa'nın 2. maddesinin (B) bendine göre orman dışına çıkarılmayan alanları da
içerdiğinden, bu yerlerde herhangi bir biçimde iskân edilmiş kişinin ormana
malik olması durumunda erozyona karşı önlem alınabilmesi çok güçtür.
Anayasa'nın 44. maddesi, tüm ülke topraklarını içeren bir kural niteliğinde
bulunduğundan, devletçe önlem alınmasının, anılan yerlerin devlet (orman
yönetimi) elindeyken daha kolay olacağında duraksanamaz.
Bir bölümünün orman olduğu anlaşılan dava konusu yerlerin özel
mülkiyete konu edilmesi, üzerindeki orman örtüsünün yok edilmesine olur vermek
anlamına gelir. Genelde düz olmayan yerlerde yeşil örtüyü yok ettikten sonra
yeniden oluşturmak, malikinin isteğiyle de olsa oldukça güçtür. Kaldıki, bu
yerlerde gerekli önlemlerin alınmamış, değerlendirme ve ihya işlemlerinin
yapılmamış olduğu açıktır.
2510 sayılı İskân Kanunu'nda orman dışına çıkarılmış olan yerlerin
dağıtılabilmesi için ne durumda olmaları gerektiği belirtilmemiştir. İtiraz
konusu hüküm, hiçbir koşul aramadan, iskân suretiyle verilen bir yerin kişi
adına tescilini öngörmekle bu yerlerin erozyona karşı yeterince önlemler
alınmadan dağıtılmasına ve hak sahibi adına tesciline olanak tanıdığından
Anayasa'nın 44. maddesine aykırıdır.
2- Anayasa'nın 169. Maddesi Yönünden İnceleme:
6831 sayılı Yasa'nın 1. maddesindeki tanıma uyan, dolayısıyla
şimdi orman olan bir yere ilişkin tapu kaydı varsa, 3402 sayılı Yasa'nın 45.
maddesinin üçüncü fıkrası buna geçerlik tanıdığından, anılan fıkra metnindeki
"iskân suretiyle verilen yerler"in aslında İskân Kanunu'na uygun
olarak verilen yani orman niteliği taşımayan yerler olduğu, orman olan yerlerin
usulsüz dağıtılması durumunda geçersiz sayılacakları belirgin bulunduğundan,
Anayasa Mahkemesi'nin yukarda belirtilen 1.6.1988 günlü kararındaki iptal
gerekçesi, genelde aynı nedenlerle "iskân suretiyle" ibaresi için de
geçerlidir. Anayasa'nın 169. maddesinin son fıkrasının olanaklı kıldığı
durumlar dışında orman sınırlarında daraltma yapılamaz. Kime ve hangi nedenle
olursa olsun verilen orman içindeki tapulu yerler gibi iskân suretiyle verilen
yerler de bir tür daraltmadır.
45. maddenin dördüncü fıkrasının yaptığı yollamayla üçüncü fıkra,
"tahdit görmüş Devlet ormanları" içinde kalan yerler hakkında da,
orman dışına çıkarıldıktan sonra, uygulanabilecektir. Bu yerlerin kadastrosunun
yapılması sonuca etkili olmadığından, "tapulu yerler" ibaresinin
iptali nasıl sonucu değiştiriyorsa, metinde orman olduğu belirtilen bir yerin
aslında orman olmadığını ileri sürmek nasıl olanaksızsa, aynı durum "iskân
suretiyle" verilen yerler için de söz konusudur. Bir sonuç doğuracağı
düşünülmese idi Anayasa sınırları içinde kalmak koşuluyla orman tanımını da her
zaman değiştirebilecek olan yasakoyucu bu ibarelereyer vermezdi.
Orman Kanunu'nun l, maddesinin (F) bendi orman sınırlaması
yapılmamış yerlerde uygulanabilir. Çünkü, ne olursa olsun, orman olarak
sınırlandırılmış yer, artık ormandır. (F) bendinin önemi sınırlandırma
yapılmayan yerler içindir. Bu yerlerde "tarım arazisi olarak
kullanılma" özelliğini taşımayan, yani orman olan yerler incelenen üçüncü
fıkradaki iskân suretiyle verilen yerler ise, başka bir koşul aranmaksızın
verildikleri kişiler adına tescil edileceklerdir. Böylece, inceleme konusu
ibare, orman sınırlarında, Anayasa'nın 169. maddesinin son fıkrasının asla
uygun bulmadığı bir daraltmaya yol açmaktadır. İskân suretiyle verilen yerler,
yukarıda değinilen 2510 sayılı Yasa'nın önceki 39. maddesi uyarınca, parasız
olabileceği gibi, dağıtımdan başlayarak 40-50 yıl da geçmemiş olabilir. Gerçek-
hak sahipleri, 3402 sayılı Yasa'nın 45. maddesi olmasa da yürürlükteki ilgili
öbür hükümler uyarınca haklarını arayabilirler. 45. madde ise, edinme
biçimlerini ayırmadan iskân edilen yerlerin bu kişilere bırakılmasına olanak
vermektedir. İlerde, aldıkları belgelerin iptal edileceği endişesi olmazsa
ormanların yok edilmesi önlenemez. Bir kez, yasanın bir kuralına aykırı biçimde
edinilen hakka, daha üstün bir hak bulunmasına karşın, sonsuza değin geçerlik
tanımak,kazanılmış hak durumunu genişleterek Anayasa'nın özel kuralı karşısında
sağlıklı kabul etmek kötü niyetlileri bu yolda davranmaya özendirir ve böylece
ormanların daralması sonucunu doğurur.
Anayasa yürürlüğe girmekle, öngördüğü düzenin gerçekleşmesi
öncelik taşır ve Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü tartışılamaz. Yasalar,
Anayasa'ya aykırı olamayacağından, yasama organı da Anayasa kurallarıyla
bağlıdır. Devlet ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağı, bu ormanların
zamanaşımı ile mülk edinilemeyeceğive 169. maddenin son fıkrasındaki ayrık
durumlar dışında orman sınırlarında daraltma yapılamayacağı, herkesin uymak
zorunda bulunduğu ilkelerdir. Bunlara aykırı düzenlemeler yürürlükte
kalmayacağı gibi, Anayasa'ya uygunluk denetiminde, Anayasa'ya aykırıbir kuralın
iptalinin yaratacağı sonuçlar üzerinde de durulamaz Özel ve kişisel nedenler,
Anayasa'ya uygunluk esasının üstüne çıkamaz, önüne alınamaz. İptalden sonra
doğacak durumda, haklarının çiğnendiğini, zarara uğradığını ileri sürenlere,
genel kurallarçerçevesinde, yöntemince yasal yolları izleyebilmek ve haklı olduklarını
kanıtlamak olanağı her zaman açıktır. Anayasa Mahkemesi, yerindelik denetimi
yapmadığı ve yasa koyucu yerine geçerek yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde
hüküm kuramayacağı için,aykırılığı saptayıp böyle bir durum varsa iptal kararı
vermekle yükümlüdür.
3402 sayılı Yasa'nın 45. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca,
6831 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin (B) bendi uygulanırken yapılan orman dışına
çıkarma işlemi sırasında da 45. madde hükmü gözetileceğinden "iskân
suretiyle" verilen bir yerin, orman niteliğini yitirmemiş olsa da, orman
dışına çıkarılması gerekmektedir. Bu bakımdan da, iptali istenen ibarenin,
orman sınırını daraltıcı etkisi bulunduğundan Anayasa'nın 169. maddesine
aykırılığı belirgindir.
3- Anayasa'nın 170. Maddesi Yönünden İnceleme:
Anayasa'nın bu maddesi, orman niteliğim yitirmiş yerlerle orman
olarak korunmasında yarar görülmeyen yerler arasında ayrım yapmamış, orman
dışına çıkarılmış yerlere orman içi köyler halkının yerleştirilmesi için Devlet
tarafından ihya edilerek halkın yararlanmasına ayrılmasını öngörmüştür.
Anayasa, 6831 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin (A) ve (B) bendleri arasında fark
gözetmemiştir. (A) bendinde "..... orman olarak muhafazasında bilim ve fen
bakımından hiçbir yarar görülmeyen....." yerlerden; (B) bendinde de
"31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam
olarak kaybetmiş..." yerlerin orman dışına çıkarılmasından
sözedilmektedir. Anayasa'nın 170. maddesi ise ". ... 31.12.1981 tarihinden
önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin
değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar
görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman
içindeki köylerhalkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet
eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla
düzenlenir." biçimindedir. 170. maddenin buraya bir bölümü alınan birinci
fıkrası birkaç yan tümceden oluşan büyük tümcedir. Fıkrayı oluşturan
tümcelerden 6831 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin (A) bendine yollama yapanı
çıkarıldığında 170. maddenin ilgili bölümü ".... 31.12.1981 tarihinden
önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin
değerlendirilmesi; orman içi köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere
yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın
yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir." biçimini alır.
Anayasa'nın 169. ve 170. maddeleri 6831 sayılı Yasa'nın 2.
maddesinin (A) ve (B) bentlerindeki iki tür yer hakkında hükümler içermektedir.
169. maddenin son fıkrasında, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen
bakımından orman niteliğini tam olarak yitirmiş olan tarla, bağ, meyvelik,
zeytinlik durumuna getirilmiş yellerden değil, tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik
gibi çeşitli tarım alanlarında ya da hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu
saptanan yerlere değinilmektedir. Bunların orman niteliğini yitirmiş olmaları
yeterli olup ayrıca tam anlamıyla tarım arazisi durumuna gelmiş olmaları koşulu
aranmaz. Tarım alanlarında kullanılmasında yarar olduğunun saptanması
yeterlidir. Bu bakımdan, bunların zaten ihya edildiklerinden söz edilemez.
Ayrıca, 6831 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin (B) bendine göre "... otlak,
kışlak ve yaylak" olarak da orman dışına çıkarılma olanağı vardır. Bu
yerlerin önceden imar ve ihya edildiği düşünülemez. Çünkü ihya, tarıma
elverişli olmayan taşınmazları, tarıma elverişli duruma getirmektir. Kaldıki,
"Orman köylüsünün korunması" başlıklı170. madde, tapu maliklerinin
değil, orman köylüsünün lehine yorumlanmalıdır. Orman niteliğini yitiren yer,
orman toprağı olmakla devletindir. Bu nitelikte bir yer ancak ihya edilerek
Anayasa doğrultusunda köylüye verilebilir, kişilerin özel mülkiyetine
geçirilemez. 170. madde, açıkça orman sayılan yerlerin belirtilen nedenlerle
orman dışına çıkarılması durumunda orman içindeki köyler halkının kısmen ya da
tamamen bu yerlere yerleştirilmesinden önce devlet eliyle ihyayı öngörmüştür,
incelenen fıkra ise, Anayasa buyruğuna uymadan, bir plân ve programı gerekli
görmeden, işgal edenler adına tescili amaçlamıştır. Bu durumun, yürürlükte olan
ya da iptali istenemeyecek başka bir yasada yer almış olması, Anayasa katında
uygun karşılanmasını gerektirmez.
Özel mülkiyete konu olmayan, iskân edilmesi yasaklanan orman
arazisi, iskân yoluyla verilmiş ise bu işlem geçersizdir. Bu tür yerlerin orman
sınırı dışına çıkarılması da geçerli duruma getiremez. Orman köylüsünü korumayı
amaçlayan Anayasa'nın 170. maddesi, ormansınırı dışına çıkarılan yerlerin orman
köylüsünün yararlanmasına ayrılmasını öngördüğünden, orman köylüsü olup
olmadığı ayrımı gözetilmeden, iskân suretiyle bu yerlerin tapusunu alan
kişilere bu yerlerin mülkiyetinin devri Anayasa'ya aykırıdır. İncelenenfıkradaki
"Orman dışına çıkarılan alanlar" 6831 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin
(A) ve (B) bentlerine göre yapılan işlemlerin tümünü kapsamaktadır. Bu yerlerde
bir ayrım yapmaksızın iskân suretiyle verilen kimseler adına tespit ve tescil
olanağı tanıyan hükümAnayasa'nın 170. maddesine de aykırıdır.
Bu nedenlerle "... iskân suretiyle..." ibaresi iptal
edilmelidir. Servet TÜZÜN ve Erol CANSEL bu görüşe katılmamışlardır.
C- 3402 sayılı Yasa'nın 45. maddesinin üçüncü fıkrasındaki
".... .iskân suretiyle ..." ibaresinin iptaliyle, fıkrada, orman
sınırlan içerisinde kalan veya orman dışına çıkarılan alanlardaki yerlerden
verilme nedeni olarak yalnızca "toprak tevziî" kalmakta, böylece, bu
ibareden önce ve iptal edilen ibareden sonra gelerek iki ibareyi birbirine
bağlayan "veya" bağlacının bir hüküm olarak uygulanmaması sonucu
doğmaktadır. Bağlayacağı iki yan tümce, iki ibare ya da sözcük bulunmayınca
bağlaca da gerek yoktur. Bu nedenlerle 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrası
gereğince, 3402 sayılı Yasa'nın 45. maddesinin üçüncü fıkrasındaki ". . .
.
iskân suretiyle . ..." ibaresinden sonra gelen
"veya" bağlacı da iptal edilmelidir.
D- 3402 Sayılı Yasa'nın 45. Maddesinin Dördüncü Fıkrasının
Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu:
Dördüncü fıkraya yönelik iptal istemi "6831 sayılı Orman
Kanunu'-nun değişik 2. maddesinin (B) bendinin uygulanmasını sağlayan bu fıkra
uyarınca iskân ve toprak dağıtımı suretiyle verilen yerler orman dışına
çıkarılarak, yalnızca Kadastro Yasası'nın uygulandığı alan olup olmadığına
bakılmaksızın, verildiği kimseler adına tescil edilecektir. Üçüncü fıkranın
".... tapulu yerler ..." ibaresi dışındaki hükmü yürürlüğünü
sürdürdüğüne göre, dördüncü fıkra gereğince 6831 sayılı Yasa'nın değişik 2.
maddesinin (B) bendi kapsamındaki yerler için uygulama bir aykırılık
yaratmayacaktır. Kadastro bölgesi dışında kalan yerlerde yapılan orman sınırı
dışına çıkarma işlemi sırasında gözetilecek bir hükmün iptal edilebilmesi için,
bu uygulama genişliğinin Anayasa'ya aykırı olması gerekir. Üçüncü fıkranın
inceleme dışı tutulan bölümünün, iptal edilmedikleri sürece Anayasa'ya uygun
sayılma ilkesi nedeniyle, kadastro bölgesi içinde ve dışında olmasına
bakılmaksızın orman dışına çıkarma işlemi sırasında uygulanması Anayasa'ya
aykırılık oluşturamaz. Kadastro bölgesi olan ve olmayan yerlerde, orman dışına
çıkarma işlemi sırasında, üçüncü fıkranın gözönünde bulundurulmasını zorunlu
kılarak, yurdun bir bölgesinde uygulanan bir kuralın başka yerinde de
uygulanmasını sağlayacak biçimde genişleten kuralı salt bu durumu ve bu yapısıyla,
öbür kurallardan ayrı ve bağımsız olarak Anayasa'ya aykırı gösterecek bir fark
yoktur" gerekçesiyle itiraz yoluna başvuran Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin
1.8.1988 gününde Anayasa Mahkemesi kayıtlarına işlenen 7.6.1988 günlü
başvurusundan sonra, Resmî Gazete'nin 25.1.1989 günlü, 20060. sayısında
yayımlanan 12.1.1989 günlü, Esas 1988/29, Karar 1989/2 sayılı Anayasa Mahkemesi
kararıyla reddedilmiştir.
Anayasa'nın 152. maddesinin dördüncü fıkrasıyla, 2949 sayılı
Yasa'-nın 28. maddesinin ikinci fıkrasına göre, Anayasa Mahkemesi'nin işin
esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasından sonra on
yıl geçmedikçe aynı Yasa hükmünün Anayasa'ya aykırılığı savıyla yeniden
başvuruda bulunulamaz. Belirtilen maddelerin amacı, hem gereksiz başvuruları
önleyerek Anayasa Mahkemesi'nin çalışma düzenini korumak, hem de uygulamada
sürekliliği sağlamaktır. İptal başvurusu red kararından önce yapılmış olsa da,
esas inceleme aşamasında, varlığı önceden bilinen karar karşısında yeniden
inceleme olanağı yoktur. Anayasa'nın 152. maddesi yalnız dava mahkemelerini
değil, Anayasa Mahkemesi'ni de bağlar, itiraz yolunu izleyecek mahkemeleri
yayım günüyle bağlayan karar, Anayasa Mahkemesi'ni de kendikararının günüyle
bağlar. Anayasa Mahkemesi, önceki kararının yayımı gününden sonra karar vermek
durumunda ise başvurunun daha önce olup olmadığına bakmadan itirazı reddetmek
zorundadır. Aksi takdirde reddedilmiş itirazları incelemek ve bir karara
bağlamak zorunda kalacaktır, itiraz için yayım koşul ise de, inceleme için koşul
değildir.
Bu nedenlerle dördüncü fıkranın iptaline yönelik itiraz
yetkisizlik yönünden REDDEDİLMELİDİR.
- Necdet DARICIOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ:
21.6.1987 günlü, 3402sayılı Kadastro Kanunu'nun;
A) 45. maddesinin üçüncü fıkrasına yönelik itirazın "...
iskân suretiyle..." ibaresiyle sınırlı olarak incelenmesine,
B) 45. maddesinin dördüncü fıkrasına yönelik itirazın
incelenmesinde sınırlamaya gerek bulunmadığına oybirliğiyle,
C) Sınırlama karan uyarınca incelenen 45. maddesinin üçüncü fıkrasındaki
"... iskân suretiyle ..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, Servet TÜZÜN ve Erol CANSEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
D) iptal kararı karşısında uygulanmaması sonucu doğan ve aynı
fıkradaki "... iskân suretiyle ..." ibaresinden sonra gelen
"veya" bağlacının da 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
İP-TALİNE, oybirliğiyle,
E) 45. maddesinin dördüncü fıkrasına ilişkin iptal isteminin,
25.1. 1989 günlü, 20060 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin
12.1.1989 günlü, Esas. 1988/29, Karar. 1989/2 sayılı kararında aynı konu, işin
esasına girilerek reddedildiğinden Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28.
maddesinin son fıkraları gereğince yetkisizlik yönünden REDDİNE, Necdet
DARICIOĞLU'nun karşıoyu ve oyçokluğuyla,
14.3.1988 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Erol
CANSEL
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/35
Karar Sayısı: 1989/13
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddelerinin son
fıkraları; Anayasa Mahkemesi'nin işin esasına girerek verdiği red kararının
Resmî Gazete'de yayımlanmasından sonra, on yıl geçmedikçe, aynı Yasa hükmünün
Anayasa'ya aykırılığı savıyla tekrar başvuruda bulunulamayacağını öngörmüştür.
İnceleme konusu itiraz başvurusu; on yıllık başvuru yasağı
başlamadan, daha açık bir anlatımla, 12.1.1989 günlü, Esas: 1988/29 ve Karar:
1989/2 sayılı "red" kararının, 25.1.1989 günlü, 20060 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanmasından önce, 1.8.1988 tarihinde yapıldığına göre
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddelerinin son fıkraları
kapsamına giren bir durumdan söz edilememesi gerekir.
14.3.1989 günlü kararın, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 45.
maddesinin itiraz konusu dördüncü fıkrasına ilişkin bölümüne bu nedenlerle
katılmamaktayım.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/35
Karar Sayısı: 1989/13
Resmî Gazete'de 9.7.1987 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren
3402 sayılı KADASTRO KANUNU'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "...
iskân suretiyle ..." ibaresini Anayasa'nın 44., 169. ve 170. maddelerine
aykırı bularak iptal eden çoğunluk görüşüne aşağıdaki gerekçelerle
katılmıyoruz:
Anayasa'nın 169. maddesi Devletin ormanların korunması,
sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koymasını ve tedbirleri
almasını, yanan ormanların yerine yeni ormanların yetiştirilmesini, buralarda
tarım ve hayvancılığın yapılamayacağını, ormanların gözetiminin Devlete ait
olduğunu, Devlet ormanlarının mülkiyetinin devredilemeyeceğini ve zamanaşımı
ile mülkiyetinin kazanılmayacağını, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu
olamayacağını ve Devlet ormanlarının Devletçe yönetilmesi gereğini ifade
etmektedir. 6831 sayılı Orman Kanunu (RG. 8.9.1956, Sayı 9402) da gerek Devlet
vemuhafaza ormanlarının gerekse hususi ormanların korunması, bakımı,
işletilmesi ile ilgili hükümler getirmiş, 19. madde ile kural olarak ormanlara
hayvan sokulmasını yasaklamış, 17. madde Devlet ormanları içinde tarla
açılmasını, işlenmesini ve ekilmesini,yerleşilmesini yasaklamış ve 79. vd.
maddeler ise orman suçlarına ilişkin cezaları düzenlemiştir.
Açmak suretiyle tarım arazisine dönüştürülen tahdidi ve kadastrosu
yapılmış ormanın veya orman toprağının zamanaşımı ile mülkiyetinin
kazanılamayacağı ve tahdit içinde kalan tapu kaydının hukuki değerini yitirdiği
mahkemelerin ve Yargılayın yerleşik içtihatlarını oluşturmaktadır (Bkz. Sınmaz,
B. Karataş, I. Açıklamalı İçtihatlı Orman Kanunu, 1978 Ankara, S. 21 deki Y. 8.
MD. 26.11.1985, 10931, E 11543 sayılı kararı; S. 27 deki Y. 8. HD. 13.12.1973
ta. 7703 E. 7504 K. sayılı karar S. 28, YI. HD. 23.2.1970 ta. 1021 E. 795
sayılı karar). Hatta, 4785 sayılı Kanunun (RG. 13.7.1945, S. 6056) 1. maddesine
göre kanunun yürürlüğe girdiği tarihte var olan gerçek veya tüzel özel
kişilere, vakıflara ve köy, belediyelere, özel idare kamu tüzelkişilerine
ilişkin bütün ormanlar bu kanun gereğince kamulaştırılmıştır. Ancak, 2. madde
bu kamulaştırma dışında kalan ormanları belirttiği gibi daha sonra, 24.3.1950
tarihinde yürürlüğegiren 5658 sayılı kanunla da Devlet ormanları içinde olmayan
ve etrafı tarla, bağ, bahçe gibi kültür arazisi, özel orman, şehir, köy, kasaba
ve Orman Kanununun 1. maddesine göre orman sayılmayan yerlerde çevrili olmak
şartıyla Devlet ormanlarından tamamenayrılmış bulunan köy, belediye tüzel
kişiliklerine ve gerçek tüzelkişilere ait ormanların, sahipleri veya
mirasçıları istedikleri takdirde geri verilmesi kabul edilmiştir.
Bu suretle 3116 sayılı Kanunun (RG. 8 Şubat 1937, Sayı 3537) 16.
maddesinin koyduğu, "Devlet ormanlarının toprağıyla birlikte kanunla
şahıslara veya müesseselere devir ve temliki ve vekiller heyeti kararıyla
irtifak hakkı tesisi" imkanı, elli yıl içinde ormanların küçülmesi,
parçalanması, orman topraklarının tarım toprağına çevrilmesigibi ihtimaller ve
gerçekler karşısında 1961 Anayasasının 131. maddesi "Devlet ormanlarının
mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi ÖZEL KİŞİLERE DEVREDİLE-MEZ" hükmünü
getirmiştir. 1982 Anayasası'nın 169. maddesi de daha değişik bir hüküm
getirerek Devlet ormanlarının mülkiyetinin devredilemeyeceği genel kuralım
koymuştur.
31.8.1956 tarih, 6831 sayılı Orman Kanunu 1. maddesinde ormanı
tanımlarken A-F bentlerinde orman sayılmayan yerleri de tarif etmiş; 2. maddesi
ise A ve B bentlerinde orman sayılan yerlerden orman sınırları dışına
çıkarılacak olanları tanımlamıştır. Ayrıca kanunun 7. ve devamı maddelerinde
orman kadastrosu ile ilgili hükümler getirilmiştir; ormanların ve orman dışına
çıkarılan yerlerin kadastro yapım usulleri ve teknikleri düzenlenmiştir.
Yürürlükten kalkmış bulunan 766 sayılı Tapulama Kanunu (RG.
12.5.1966) 46. maddesinin son fıkrası, "Orman Kanunu uyarınca tahditleri
yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıtlar, müseccel
bulunduğu birliğin tapu kütüğüne olduğu gibi kaydolunur"hükmünü koymuştur.
3402 sayılı Kadastro Kanununun (RG. 9.7.1987, S. 19512) 4. maddesinin son
fıkrasına göre "Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen
uyulur"; 22. maddeye göre "Evvelce tesbit, tescil veya sınırlandırma
suretiyle kadastrosuveya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu
yapılamaz" f. 1; "Tahditleri kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait
belgeler tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır" denmekte; sınırlandırma ve
tesbit işlerinde orman genel müdürlüğü temsilcilerigözlemci olarak
bulundurulur, madde 7, son; eğer kadastro çalışma alanı sınırında orman varsa,
orman dışına çıkarma işlemlerinin 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre
orman kadastro komisyonlarınca yapılması, genel müdürlükten istenir, îki ay
içindebu talep yerine getirilemezse, kadastro komisyonları bu kanun hükümlerine
göre orman sınırlarını belirler, madde 4, III hükümleri de kanunda yer
almaktadır.
Yine, 18. madde, ormanların tapuda kayıtlı olsun olmasın,
zamanaşımı ile kazanılamayacağını ifade etmektedir.
Buraya kadar özetlemeye çalıştığımız mevzuat hükümleri ve Yargıtay
içtihatlarından şu sonuç çıkarılabilir:
Bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi, 1937 yılında yürürlüğe giren
3116 sayılı Kanunda, ormanların şahıslara ve müesseselere satılabilme ve
ormanlarda irtifak hakkı kurabilme imkanları, günümüze kadar gelen yasal
değişikliklerle, kamu yararı gözetilerek ve bu milli servetin yok olmaması
için, kısıtlanmış; Anayasanın 169. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 18 / III.
maddeleri Devlet ormanlarınınmülkiyetinin devredilemeyeceği ve yalnız kamu
yararına irtifak hakkı kurulabileceği hükmünü koymuştur.
Ormanların korunması, yok olmaması için Devletçe alınmış ve
alınmakta olan kanuni tedbirlere rağmen kişi ile Devlet arasında sınır
tespitleri, zilyetlik ve zamanaşımı gibi iddialarla sayısız ihtilaflar ve
davaların sürdüğü gerçektir. Bunlara çözüm getirmek üzere çıkarılan 2613 ve 766
sayılı kanunlar birleştirilerek, ihtilafların en önemlisini oluşturan sınır
tespitleri için kadastro işlemlerinin hızlandırılmasını da sağlamak amacıyla,
9.7. 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu çıkartılmıştır.
Bu Kanunun 45. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları tamamen,
üçüncü fıkrada yer alan "tapulu yerler" sözcüğü Anayasa Mahkemesince
Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir (E. 1,6.1988 gün, 1987/ 31;
1988/13 sayı; RG. 20.8.1988 t. Sayı: 19905).
Halen bu kararla iptal edilmiş olan ve aynı fıkrada yer alan
"Orman sınırları içinde kalan veya orman dışına çıkarılan alanlarda . . .
iskân suretiyle . . . verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka
bir şart aranmaksızın hak sahipleri adına tesbit ve tescil edilir." hükmü
Anayasaya aykırı mıdır'
Ünce, 45. maddenin uygulama şartları ele alınırsa;
a) İskân suretiyle verilen yerin kadastrosu yapılmış ve bu suretle
kesinleşmiş orman sınırları içinde bulunmaması gerekir. Nitekim Kanunun 4.
maddesinin son fıkrası: "Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu
sınırlara aynen uyulur" demekte; 22. maddede "Evvelce tesbit, tescil
ve sınırlandırma suretiyle kadastrosu veya tapulaması yapılmış olan yerlerin
yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tabi
tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz kalır ve Türk Medeni
Kanununun 934. maddesine göre işlem yapılır.
Tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait
kayıt ve belgeler tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır" denmektedir.
Yönetmelik hükmü de aynı çözümü tekrarlamaktadır.
b) 45. maddenin uygulanmasının diğer şartı; uygulama bölgesinin
kadastro bölgesi olmasıdır. Nitekim kanunun 33. madde III. fıkrası, kadastro
bölgesi dışında bulunan taşınmaz mallara da 14, 15, 17, 18, 20,21. maddelerinin
uygulanacağını ifade etmekte; fakat 45. madde bunlar arasında yer almamaktadır.
c) Maddenin uygulanmasının başka bir şartı ise Kanunun Ek 4.
maddesinde ifade edilmiş olup, Tapulama ve Kadastro mahkemelerince bu Kanunun
yürürlüğe girmesinden önce KESİN HÜKME BAĞLANMIŞ uyuşmazlıklara bu kanun
uygulanmaz.
d) IV. fıkra: "6831 sayılı Orman Kanununun değişik ikinci
maddesinin (B) bendinin uygulanmasında bu madde hükmü uygulanır." hükmünü
koymaktadır.
Bu fıkradan çıkan sonuca göre, 2/B'ye göre işlem yapılmamış veya
kadastrosu kesinleşmiş yerlere de 45. maddenin III. fıkrası uygulanamaz.
Şu halde, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 45. maddesinin III.
fıkrasının öngördüğü "Orman sınırları içinde kalan veya orman sınırları
dışına çıkarılan alanlarda . . . iskân suretiyle . . . verilen yerlerin
(işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) BAŞKA ŞART ARANMADAN hak sahipleri adına
tesbit ve tescil edilecek alanlar, HENÜZ ORMAN TAHDİDİ YAPILMAMIŞ YANİ ORMAN
ÖLÜP OLMADIĞI BİLİNMEYEN alanlardır.
21.6.1934 tarihinde yürürlüğe giren 2510 sayılı İskân Kanunu (RG.
21.6.1934, sayı 2733), 42. maddesi bir merkez iskân komisyonu kurmuş olup bu
komisyon "Türkiye'ye gelecek muhacirlerin veya bu kanuna göre içeride
yerleştirilecek vatandaşların iktisadi, içtimai, sıhhi vasıflara ve şartlara
göre müreffeh yerlerini tetkik etmek; iskân programları hakkında tetkiklerde
bulunmak İSKÂNA YARIYACAK TOPRAK VE YAPILARIARAŞTIRIP BULMAK ... gibi
görevlerle mükelleftir".
Yine, Kanunun (3.8.1951 tarih ve 5826 sayılı kanunla değişik) Ek
6. maddesinde "yasakları kaldırılan ve idareden boşaltılan bölgelerde
ihtiyaca göre köy kurulacak yerler Tarım, Bayındırlık, Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığının tayin edeceği birer mütehassıstan müteşekkil üç kişilik heyet
tarafından tesbit edilir" denmektedir.
Bu komisyonlarca aranacak ve ilgililere iskânen dağıtılacak
topraklar ORMAN YERLERİ ve TOPRAKLARI değildir. Nitekim kanunun daha sonra 4753
sayılı çiftçiyi topraklandırma kanunu (RG. 15.6.1945, sayı 6032) ile
yürürlükten kaldırılan 20. ve 21. maddeleri ormanların iskân için verilmesini
yasakladığı gibi 4753 sayılı Kanun da 4. maddesinde: "Bu kanunda yazılı
araziden maksat, ORMANDAN BAŞKAOLAN KÜLTÜR ARAZİSİDİR" demektedir.
Ayrıca 2510 sayılı İskân Kanununun 16.6.1970 tarih ve 1306 sayılı
Kanunun 1. madde ile değiştirilmiş bulunan Ek 17. maddesinde "bu kanun
hükümlerine göre tahsis, devir ve temlik edilecek arazi ve arsalar" içinde
ormanlar yoktur. Yalnız (h) bendinde, 6830 sayılı Orman Kanununun hükümlerine
göre özel ve tüzelkişilerden kamulaştırılacak veya yönetmeliğe göre satın
alınacak arsalardan söz edilmiş olup, bunlar da orman sayılmayan yerlerdir.
Bu suretle, Devlet eliyle iskân için dağıtılan yerlerin orman veya
orman toprağı olmadığını kabul etmek gerekir. Yerleşme yerleri araştıran
komisyon yetkililerinin seçimlerini orman sayılan yerlerden yapmamaları için
gerekli özeni göstermeleri kanunlar gereğidir.
Esasen komisyon iskân edilecek yerleri tesbit ederken Orman
İdaresi ile de işbirliği yapmaktadır. Bu suretle Orman İdaresi dağıtılan
yerlere itiraz etmediğine göre buraların orman olmadığına dair bir karine de
doğmaktadır.
2510 sayılı İskân Kanunu hükümlerine göre parasız (Madde 19) veya
paralı olarak (Ek madde 22) muhacirlere, mültecilere, göçebelere,
naklolunanlara veya yerlilere dağıtılan toprakların ve yapıların temlikine Vali
ve Kaymakamlar yetkilidirler. Dağıtış defter veya kararlarının altı Vali veya
Kaymakamca TASDİK EDİLMESİ TEMLİKTİR: Tasdikli defterlerdeki veya kararlardaki
miktarlar muteberdir (Madde 23). Toprak ve yapıların teslim ve tevzi
defterlerinin tapuya tevdi ve tapuca da TESCİLLERİ YAPILARAK TAPULARIN hak
sahiplerine verilmesi, yerleşilecek kazaya eriştikleri günden itibaren üç ay
içinde tamamlanır (Madde 43).
Buradan anlaşıldığı gibi, Devlet paralı veya parasız^olarak bazı
vatandaşlara iskânları için arazinin mülkiyetini devretmektedir, devir en büyük
mülkiye âmirinin belgeleri imzalaması ile tamamlanmaktadır; mülkiyet hakkı
intikal etmekte; tapuya tescil işlemi mülkiyet hakkını kurucu değil; bildirici
nitelik taşımaktadır.
4753 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılması veya herhangi başka
nedenlerle bu arazilerin tevzi defterlerinin işlemleri tamamlanamamış olanları
(daha önce inceleme yapılarak dağıtım işlemi reddedilmiş olanlar değil! Bkz.
Özmen, İ. Çorbalı, H. 3402 sayılı Kadastro Kanunu şerhi, 1988 Ankara, S. 1075)
Başka şart aranmaksızın hak sahipleri adına tesbit ve tescil olunacaktır, (3402
sayılı Kadastro Kanunu, madde 45, III).
Madde iskân için dağıtılan toprakları "Orman sınırları içinde
kalan ve "Orman dışına çıkarılan" topraklar olarak ayırdığından,
Anayasaya aykırılık sorunu bu ayrıma uyularak incelenecektir.
A) Orman sınırları içinde kalan iskân için dağıtılmış alanlar.
Orman içinde bulunup, henüz tahdit işlemi yapılmamış alanlar iskân
için verilmiş olabilir. Bu yerler kural olarak orman sayılmaz. Zira Devlet
iskân için seçtiği araziyi mevzuat gereği, orman sayılmayan yerden vermekle
yükümlüdür. Bu araziyi iskân için Devlet'ten temellük edenin de orman içinde
olmakla beraber, orman sayılmayan alandan seçilerek kendisine verildiğini
farzetmeye hakkı vardır. Nitekim:
a) 6831 sayılı Orman Kanununun 22.5.1987 tarih ve 3373 sayılı
Kanunla değişik 1. maddesinin (F) bendi "Orman sınırları içinde veya
bitişiğinde tapulu özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan
dağınık veya yer yer küme ve sıra halindeki her nevi ağaç ve ağaççıklarla
örtülü yerlerin ..." orman sayılmayacağını hükme bağlamıştır.
b) 26.1.1939 tarih, 3573 sayılı Zeytinciliğin ıslahı ve
yabanilerin aşılattırılması hakkında kanun Devlet ormanları içinde veya dışında
bulunan yabani zeytinliklerin tesbit ve ilanından sonra, ilgilisinin imar etmek
üzere başvurusu üzerine, aşılayacağı miktar kendine verilir ve bu alanlar orman
kavramı dışında kalır, madde 1-4. ve 6831 sayılı Orman Kanunu, madde l
(23.9.1983 tarih, 2896 S. Kanunun 1. maddesi ile değişik).
c) Bu kanun hükümlerinin sakız ve nevileriyle harnupluklara da
uygulanacağına dair 9.7.1956 tarih ve 6777 sayılı Kanun da orman içindeki bu tür
arazilerin orman kavramı dışına çıkarılmasını âmir bulunmaktadır. (Ayrıca
23.9.1983 tarih ve 2896 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik 6831 sayılı Orman
Kanunu 1/I).
d) Yine, iskân ve dağıtım için yetkili komisyonlarca orman içinde
fakat orman sayılmayan alanlar da tesbit edilmiş olabilir.
e) Hatta, 6830 sayılı Kanunun 5.6.1986 tarih, 3302 sayılı Kanunla
değişik 11. maddesine göre orman sınırları içinde kalmış tapulu yerlerin
malikleri on yıl içinde dava açarak haklarını arayabilirler ve dava sonunda orman
içinde orman sayılmadığı mahkeme hükmüyle kesinleşen yerler kendilerine geri
verilebilir.
Bu suretle, orman içinde, orman sayılmayan yerler iskân için
vatandaşlara Devlet eliyle verilmiş olabilir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun
45. madde III. fıkrası hükmüne göre bir bölgede kadastro uygulaması yapılırken
orman içinde bulunan fakat orman sayılmayan, iskân için verilmiş böyle bir
yerin tapuya malik adına tescilinden önceki işlemlerin tamamlanmamış olsa bile,
başka şart 'aranmadan tescili:
aa) Anayasanın 44. maddesine aykırı olamaz. Bu madde, "Devlet
toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla
kaybedilmesini önlemek .... amacıyla gerekli tedbirleri alır" demektedir.
Orman içindeki bu tür araziler gerek 21.6.1934 tarihinde yürürlüğe girmiş olan
iskân kanunu hükümlerine, gerekse bazı borçlanma kanunları ve yönetmeliklerine
göre 60-70 yıldan beri iskân için Devlet tarafından vatandaşa dağıtılarak
gelinmiştir. Bu araziler büyük bir ihtimalle sahiplerinin yatırımlarıyla üretim
yapacak hale getirilmiş, üzerinde çeşitli tesisler kurulmuş ve buralarda
toplumsal bir hayat doğmuştur. 1982 Anayasasının 44. maddesinin toprakların
verimliliğini koruma, erozyonu önleme görevini verdiği Devlet'in, altmış yıldan
beri kendi eliyle iskân için dağıttığı orman içinde fakat orman sayılmayan
yerlerin "erozyona karşı ne gibi tedbirler alındığı bilinmediği için"
"başka şart aranmadan sahipleri adına tapuya tescilini" Anayasanın
44. maddesineaykırı bulmak, asıl Anayasanın 2. maddesinde ifadesini buları
"demokratik, sosyal hukuk Devleti" ve "Herkesin mülkiyet hakkına
sahip olduğunu" bildiren 35. maddelerini gözardı etmek anlamına gelir.
Erozyonu gidermek Anayasanın 44. maddesi hükmü gereği önce Devlete
düşen bir görevdir. Bu görevini, her yönüyle inceleyerek iskân için dağıtımında
sakınca görmediği orman içinde fakat orman sayılmayan yerlerdeki araziyi
malikin elinden geri almak yerine adına tapuda tescil işlemini yaptıktan sonra,
zaruret olanalanlarda yerine getirmesi, bu suretle hem vatandaşı evsiz, topraksız
bırakmama; mülkiyet hakkını kesin olarak ona kazandırma, hem de milli ekonomiye
zarar vermeme bakımından, sosyal hukuk devleti anlayışına yaraşır bir davranış
biçimi olur.
"Erozyon tehlikesi" bulunmayan alanlarda ise iskân için
dağıtılan ve orman sayılmayan yerlerin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 45.
maddesinin III. fıkrasını uygulamak suretiyle, işlemleri tamamlanmamış olsa
dahi hak sahibi adına tescili, ihtilâfları sona erdiren, vatandaşın Devlete
olan güven ve saygınlığını güçlendiren işlemlerdir. Esasen 3402 sayılı Kadastro
Kanunu bu gibi ihtilâfları kesin olarak çözmeyi amaçlayan ve bir defaya mahsus
olarak uygulanacak, TASFiYE KANUNUNDUR.
Bütün tasfiye kanunlarında rastlandığı gibi, (meselâ 24.12.1984
tarih, 2644 sayılı Tapu Kanunu, (RG. Sayı 2892) madde 7, 12, 14, 15; 9 Haziran
1929 tarih ve 1515 sayılı (RG. Sayı 1211) Tapu kayıtlarından hukuki
kıymetlerini kaybetmiş olanların tasfiyesine dair kanun hükümleri), 3402 sayılı
Kadastro Kanunu da hukukumuzun genel prensiplerine tamamen uymayan, istisnaî
bazı hükümler getirmiş olabilir. Ancak, Ord. Prof. Ebülûla Mardin'in de 1515
sayılı Kanun dolayısıyla ifade ettiği gibi "bu tür hükümler memleketimizin
gayrimenkul tasarruflarında pek müzminleşen bir derdini tasfiye gayesini
güderler ve halkın ihtiyacını zorlayan ve imkânsızlıklardan doğan güçlüklerini
hafifletmek gibi, isabetli bir görüşün eseri sayılırlar ve yurdumuzun şartları
bakımından ilmî tartışmaların çok üstünde hayati bir önem arzeden bu meselede
nazariyat bakımından yapılan ve yapılacak fedakârlıklara karşı ilim
mensuplarını teselli edecek pek büyük menfaatler elde edilmiş olur" (Bkz.
Esmer, G. Mevzuatımızda gayri menkul hükümleri, 1976, Ankara, S. 981; aynı
fikir Özmen/Çorbalı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, 1988 Ankara, S.
1965-1066).
bb) 3402 sayılı Kadastro Kanununun "orman sınırları içinde
kalan .... alanlarda iskân suretiyle verilen yerlerinin (işlemleri
tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve
tescilini" öngören 45. maddesinin III. fıkrası Anayasanın 169. maddesine
aykırı değildir. Bu madde, konuyu iki fıkrası ile ilgilendirmektedir:
"Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz". f. II.;
Bu fıkranın istisnasını oluşturan IV. fıkra: "orman olarak
muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine, tarım
alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tesbit edilen yerler ile
31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak
kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya
hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tesbit edilen araziler, şehir,
kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman
sınırlarında daraltma yapılamaz".
Şu halde Devlet tarafından vatandaşa iskân için verilen yerin bu
fıkra kapsamında olması; ormanlık yer olmaması gerekir. Aksi halde, ormanlık
yer iskân için verilmişse, orman sınırlarında daralma durumu ortaya çıkar.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 45. maddesinin III. fıkrasında
"orman sınırları içinde kalan . . . alanlarda iskân suretiyle . . .
verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) BAŞKA BİR ŞART ARANMADAN hak
sahipleri adına tesbit ve tescil edilir" hükmü iskân için verilen yerin
orman olsa da olmasa dazilyedi adına tescil edileceği anlamına asla gelmez.
Yukarıda açıkladığımız gibi; 1937 yılında yürürlüğe giren 3116
sayılı Orman Kanununun 16. maddesine göre Devlet ormanlarının toprağıyla
birlikte kanunla şahıslara ve müesseselere devir ve temlik edilebilme imkânı,
1961 Anayasasının 131. maddesinde Devlet ormanlarının mülkiyetinin, ÖZEL
KİŞİLERE devredilemeyeceği; 1982 Anayasasının 169. maddesinde ise Devlet
ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağı hükümlerine dönüşmüştür. 3402
sayılı Kadastro Kanununuyapan' Kanun Koyucunun ülke ormanları ile ilgili mevzuattaki
bu gelişmeleri bilmemezlikten gelerek Devlet ormanlarının özel kişilere devrini
sağlayacak tersine bir düzenleme yaptığı varsayımla, 45. maddenin III.
fıkrasını yorumlamak mümkün değildir. EsasenDevlet, orman içinde veya dışında,
iskân için verdiği yerlerin orman yerlerinden olmamasını sağlama yükümlüsüdür.
Bu açıklamalar dikkate alınarak; gerek mahalli mahkemelerin,
gerekse Yargıtay ilgili dairelerinin 45. maddenin III. fıkrasına doğru bir
yorum getirmeleri beklenirdi. Halbuki, meselâ Yargıtay I. Hukuk Dairesi E.
10576, K. 10170 karar sayılı ve 10.11.1987 tarihli kararında 3402 sayılı Kanun
yürürlüğe girmeden önce yerel mahkemenin verdiği hükmü bozarak "tabii
servet ve kaynak niteliğinde olan orman sınırları kapsamındaki çekişmeli yer
için, davacının satıcı adına 2510 sayılı İskân Yasası uyarınca oluşturulan tapu
kaydının hukuken bir değer taşımayacağına ve bu tür yer hakkında oluşturulan
sicilin özde kamu malı olma niteliğini etkilemeyeceğine" hükmetmişken,
karar düzeltme talebi üzerine1, sonradan yürürlüğe giren 3402 sayılı
Yasanın 45. maddesinin III. fıkrası gereği orman sınırları içinde kalan . . .
iskân suretiyle .... verilen yerlerin (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka
bir şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve tescil edileceği öngörüldüğünden,
2510 sayılı Yasa uyarınca oluşturulan ve çekişmeli taşınmazı kapsadığı saptanan
davacıya ait tapu kaydının değinilen yasal düzenleme, karşısında hukuken
geçerlik kazandığı gözetilip karar düzeltme isteği kabul edilmeli ve Dairenin
bozma kararı ortadan kaldırılarak yerel mahkemece kurulan hüküm
onanmalıdır" denmiştir.
Yine, Yargıtay 14. Hukuk. Dairesi E. 1988/4256, K. 1988/6523
sayılı ve 13.10.1988 tarihli kararında da (Bkz. Yargıtay Kararlar Dergisi,
Ağustos 1989, S. 8. C. 15, Sayfa 1149): "Davacı ... tarafından davalı
Orman idaresi aleyhine açılan men'i müdahale ve tazminat davasında, çekişmeli
taşınmazın, kendisine 4753 sayılı Kanuna göre tevzian verildiğini ... bu
taşınmaza malik ve zilyetbulunduğunu orman idaresinin buna rağmen kendisinin yetiştirdiği
çam ağaçlarını kestiğini ve telle sararak müdahalesinin men'in ve tazminata
hükmedilmesini istemiştir. Orman idaresi de davacı aleyhine, karşılık tapu
iptali ve men'i müdahale davası açmıştır.
Mahkemece yapılan soruşturma sonunda, Orman İdaresince açılan
davaların reddine, davacının ise davalarının kabulüne karar verilmiştir. Bu
karar idarece temyiz edilmişse de "Dosya kapsamına, yasal gerektirici
nedenlere ve ahiren neşrolunan 3402 sayılı Kanunun 45 / 3. maddesi uyarınca
hüküm kurulduğuna göre temyiz itirazları yerinde görülmemiştir"
denmektedir.
Son olarak 45. maddesinin III. fıkrasındaki "iskânen verilen
yerlerin (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmadan hak
sahipleri adına tesbit ve tescil edileceği hükmünü Anayasanın 44, 169, 170,
maddelerine aykırı bulan ve Anayasa Mahkemesine bu fıkranın iptali için
başvuran Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 7.6.1988 tarih, E. 4840 sayılı kararında:
"Çekişmeli taşınmazın 3116 sayılı Orman Kanununa göre 1943 yılında yapılıp
kesinleşen orman tahdidinin içinde kaldığı ve 1984 yılında 44 No.lu Orman
Kadastro Komisyonunca 6831 sayılı Kanunun 2 / B maddesine göre yapılan uygulama
sonunda orman niteliğini koruduğu, bu nedenle orman sınırlarının dışınaçıkarılmasının
mümkün olmadığı belirlenerek Devlet orman tahdidi içinde bırakıldığı ve 1943
yılında yapılan tahdidin kesinleşmesinden sonra 1945 yılında Defterdarlığın . .
. günlü ve .... sayılı yazısı üzerine, 2510 sayılı Kanun . . . hükümleri
uyarınca ... davacıların murisi . . . adına 9.4.1945 . . . yevmiye No. ile ...
tapuya tescil edildiğini; yargılama sırasında bilirkişilerin 15.9.1987 tarihli
raporlarında çekişmeli 2 nolu parselin bilimsel olarak orman niteliğini
yitirmediğini, orman tahdit sınırlarının dışına çıkarılmasının gerek eğitim,
gerek toprak muhafazası ve diğer yönlerden sakıncalar doğuracağını, etrafının
ormanla çevrili olup bu nedenle orman bütünlüğünün bozulacağını
bildirdiklerini; davacıların 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinden yararlanmak
istediklerini, ancak mahalli mahkemenin, davaya baktığı tarihte, 3402 sayılı
Kanun yürürlükte olmasına rağmen "bu hükmün halen orman olan yerler
hakkında uygulanmayacağı" görüşü benimsenerek davanın reddedildiğim;
halbuki Kanunun geçici 4. maddesi ve33. maddesine göre zilyet yararına olan
hükümlerin görülmekte olan davalara da uygulanması gereği belirtilerek,
uyuşmazlığın orman olan nizalı yerin 3402 sayılı Kanunun 45. maddesine göre,
davacılar adına orman sınırları dışına çıkarılıp çıkarılmayacağı veuygulanması
gereken bu hükmün Anayasaya aykırı olup olmadığı noktasında toplandığı; 45.
maddenin III. fıkrasında iskânen verilen yerlerin (işlemleri tamamlanmamış olsa
dahi) BAŞKA BİR ŞART ARANMADAN hak sahipleri adına tesbit ve tescil edilmesini
öngördüğü; bu hükme NİZALI YER ORMAN OLMASINA RAĞMEN ORMAN SINIRLARI DIŞINA
ÇIKARILMASI VE TAPUDA MALIK GÖRÜNEN KİMSE VEYA MİRASÇILARI ADINA TESCİL
EDİLMESİ gerekeceği, bunun ise Anayasanın 169, 169/11 ve son fıkralarına, 170.
maddeye aykırı olduğundan iptali gerektiği görüşünü açıklamıştır.
Yargıtay'ın 1, 8 ve 14. Hukuk Daireleri 3402 sayılı Kadastro
Kanununun 45. maddesindeki iskânen verilen yerlerin (işlemleri tamamlanmamış
olsa dahi) başka bir şart aranmadan sahipleri adına tesbit ve tescilini öngören
fıkrasının sözüyle (Lâfzen) yorumlamışlardır.
Halbuki, MK. 1. maddesinde: "Kanunun temas ettiği bütün
meselelerde lafzıyla ve ruhuyla mer'i olduğu" belirlenmiştir. Bu fıkra,
bir hukuk kuralı niteliğindedir. Yani bütün kanunların yorumunda başvurulması
gerekir. Bir hukuk kuralının yorumlanması, bu kuralın tam anlamını ortaya
çıkarmak için yapılır. Hakim, bir kuralın doğru olarak uygulanmasını sağlamak
için gerçek anlamını keşfetmek ve kapsamını saptamak zorundadır. Kanun koyucu
genellikle konuşma dilinden aldığı birsözcüğü farklı bir anlamda da kullanmış
olabilir. (Bkz. Ediş, S. Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, 1979,
Ankara, S. 169; Meier-Hayoz, Kommentar zum Schweizerischen Zivilrecht, Bd. 1.
Einleitung und Personenrecht, Bern, 1962, Art. 1. Nr. 132-133).Kanunun ifadesi
ne kadar açık görünürse görünsün, bu açık hükmün olduğu gibi olaya uygulanması
ancak nadir hallerde mümkün olabilir. Çünkü kanunun tek bir maddesi istisnaen
başlı başına bağımsız bir varlığı, bir anlamı ifade edebilir. Kanunun bir
bütün, bir kül olduğuna göre maddenin açık metninden çıkan manayı her zaman
için kontrol etmek, yani kanunun sistemiyle, bütünüyle şu veya bu müesseseyi
tanzim ederken güttüğü gaye ile karşılaştırmak icap eder. (Akipek, Jale, G.
Türk Medeni Hukuku, Başlangıç Hükümleri, 1966, Ankara, S. 103). Kanunun
ifadesi, kullandığı kelimeler dil bakımından açık ve anlaşılır olmakla beraber,
hukuk alanında neyi ifade ettikleri, hukuk dilinde ne anlama geldikleri
kolaylıkla tesbit edilemeyebilir. Bu durumda bu hüküm kanunun başkamaddeleriyle,
KANUNUN BÜTÜNÜNE HAKİM OLAN PRENSİPLERLE karşılaştırılma, kanunun herhangi bir
maddesiyle somut olay arasında bir yakınlık, bir benzerlik kurmak kabil
olabilir. Kanun'un bu şekilde uygulanmasına, kanunun ruhuyla uygulanması denir.
KANUNUN RUHU, KANUNUN BÜTÜNÜNDE HAKİM OLAN ESASLARA GÖRE BELİRLİ BtR MADDENİN
İFADE ETTİĞİ MANADIR (Akipek, JG. age, S. 103-104; Zevkliler, A. Medeni Hukukun
Başlangıç Hükümleri, Kişiler hukuku, Aile Hukuku, 1986, Diyarbakır, S. 75 vd;
Tekinay, SS. Medeni Hukuka Giriş, 1973, İstanbul, S. 50 vd).
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU da çeşitli kararlarında bu görüşü
doğrulamıştır:
Kanunun yorumunda kanunun sözünü esas tutmak ve kanunun sözünden
çıkan anlam kanun hükümlerinin tümünden çıkan anlamla çatışma halinde
bulunmadığı takdirde, bu anlamı esas almak böyle bir çatışma bulunmaması
halinde, kanunun tümünden çıkan anlamı, yani kanunun ruhundan çıkan sonucu esas
tutmak, MK. 1. maddesi hükümlerindendir. HGK. 12.2.1964, E. 700/ d-T-1345/ K
10.10.1962, ET. 64 / K. 34. Her hükmünlâfzı, ruhu ile kontrol edilmek gerekir.
Yrg. İç. Bir/K. 9.3.1955, E. 22/K. 2, RG. 27.6.1955 sayı 9039. (Bka. Ediş, S.
Medeni Hukuka Giriş, S. 170 Not 49-50; Diğer içtihatlar için: Doç. Dr. Bilge
Öztan, Prof. Dr. Fırat Öztan, Prof. Dr. Seyfullah Ediş, TürkMedeni Kanunu,
Borçlar Kanunu ile ilgili Mevzuat, 1978, Ankara, S. 3-4).
Şu halde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 45. maddesinin III.
fıkrasında kanun koyucu tarafından kullanılmış olan ve dil bakımından açık,
anlaşılır gibi görünen: "Orman sınırları içerisinde kalan veya orman
sınırları dışına çıkarılan alanlarda . . . iskân suretiyle veya toprak tevzii
yoluyla verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) BAŞKA ŞART ARANMADAN
hak sahipleri adına tesbit ve tescil edilir" fıkrasının yalnız sözüyle
(lafzıyla) değil -zira bu yorum biçimi hakimi yanlış sonuca götürmektedir-
özüyle (ruhuyla) da yorumlanması gerekir.
Nitekim, 3402 sayılı Kadastro Kanununun hiç bir maddesinde, orman
içinde veya orman çıkarılmış yerlerde, "Devlet orman" niteliği
taşıyan bir taşınmazın zilyedi adına tescilini öngören bir hüküm yoktur. Fakat,
Devletin ormanlık yerlerin özel kişiler adına tescil edilemeyeceğine dair,
gerek Anayasa'nın 169. maddesini, gerek 6831 sayılı Orman Kanununun
hükümlerini, yürürlükten kalkmış olan 766 sayılı Tapulama Kanununun 46.
maddesinin son fıkrasını, 1934 tarihli 2510 sayılı İskân Kanununun (yürürlükten
kaldırılan) 20, 21 (16.6.1970 tarih ve 1306 sayılı kanunla değişik) Ek 17.
maddesini; yürürlükten kalkan 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun4.
maddesini doğrulayan hükümler bulunmaktadır. Nitekim 3402 sayılı Kanunun 18.
maddesinin II. fıkrası ormanların tapuda kayıtlı olsun olmasın; zamanaşımı ile
iktisap edilemeyeceğini; 22. maddesinin son fıkrası tahditleri yapılarak
kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıt ve belgelerin tapu kütüğüne
olduğu gibi aktarılacağını, 4. maddenin son fıkrasına göre orman kadastrosu
kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulacağını, kadastro yapılan yerlerde
orman varsa durumun çalışmaya başlamadan önce Orman Genel Müdürlüğüne
bildirileceğini ve bu gibi yerlerin orman sınırlaması ve orman dışına
çıkarılması işlemlerinin 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman
kadastro komisyonlarınca tesbit ve haritasına işlenerek tutanaklarıyla birlikte
kadastro ekiplerine teslim edileceğini, bu çalışmanın 2 ay içinde kadastro
komisyonlarınca yapılmaması halinde orman sınırlama ve orman dışına çıkarma
işlemlerinin kadastro ekiplerince belirleneceğini hükme bağlamaktadır.
Eğer 45. maddenin III. fıkrası yalnız lafzıyla değil, yukarıda
açıklamaya çalıştığımız; 3402 sayılı Kadastro Kanununun diğer hükümlerinden
çıkan manasıyla yani kanunun ruhuyla da birlikte yorumlanırsa, kanun koyucunun
Devlet ormanlarını -yanlışlıkla veya her ne suretle olursa olsun iskânen veya
dağıtım yoluyla vermesi halinde, kadastro tesbit çalışmaları sırasında
buraların Hazine adına tesbit edileceği ve önceden tescil edilmiş yerlerin de
tapularının geçersiz sayılarak Hazine üzerine tescilinin yapılması gereği
ortaya çıkar.
Esasen 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin III. fıkrasının Millet
Meclisindeki tartışmaları sırasında da, iskânen verilmiş veya dağıtılmış
arazilerin ormanlık olmaları halinde dahi hak sahibi adına tescil edileceği
yolunda bir görüş tartışılmamıştır.
(Bkz. T.B.M.M. Tutanak Dergisi, 122. Birleşim, 21.6.1987; Dönem:
17, Cilt 43, Yasama Yılı: 4, Sayfa 328-329).
Hatta hakim, 45. maddesinin III. fıkrasında kullanılan "başka
bir şart aranmaksızın" deyiminin, objektif olarak yaptığı yorum sonunda
toplumsal ve kişisel çıkarlar ve dengeler bakımından bir boşluk oluşturduğuna,
bu nedenle kanun koyucu yerine geçerek bu deyimin "Devlet ormanları hariç,
başka bir şart aranmaksızın iskân ve dağıtım için verilen yerin hak sahibi
adına tescil edilmesi gereğine" de karar verebilir.
Ancak bu çözümün ormanların tüketilmemesi, yeşil örtünün yok
edilmemesi amaçlarına uygun düşmekle beraber, toplumsal yararı sağlarken
kişisel hak ve menfaatleri ihlâl ettiği de aşikârdır. Nitekim, orman tahdit
çalışmaları sırasında, iskân için verilmiş olan ve işlemleri tamamlanamadığı
için kişi adına tapuya tescil edilememiş bulunan arazinin Devlet ormanı olduğu
anlaşıldığı zaman arazinin Hazine adına tescili gerekecektir. Halbuki bu
arazinin, orman olmayan yerden seçilerek Devlet tarafından kişiye verilmesi
gerekmekte idi. Devlet, bu hususta gerekli araştırmayı yapmakla beraber, altmış
yıldan bu yana, kadastro tesbit tekniklerinin gelişme göstermesine rağmen,
iskân için verilen arazilerin orman sayılan yerlerden verilmesi de mümkün
olabilmektedir! Bu hususta vatandaşın kötü niyetinden yani burarım orman
olduğunu bile bile zilyetliğini devraldığından söz ederek, vatandaşı haksız
çıkarıp araziyi geri almanın faydasız bir gerekçe olduğunu söylemek gerekir.
Zira, iyi niyetle iktisap şartı ancak Kanunun öngördüğü hallerde aranır (MK.
638; 931 gibi).
Devletin iskân için dağıttığı arazinin mülkiyetinin iktisabında
iyi niyet şartı öngörülmemiştir. Böyle olsa idi bile, Kanunun bir hakkın
kazanılması için iyi niyet aradığı yerde asıl olan varlığıdır. MK. md. 3.
Esasen bu arazinin orman olmayan yerden verilmesini sağlama görevi Devlete
verilmiştir. Ancak buna rağmen orman içinde (veya orman dışına çıkarılmış
yerlerde) orman sayılan bir mahallin iskân için devlet eliyle kişilere
verildiğinin bir örneği bu iptal davasında verilmiştir: Nitekim, Yargıtay 8.
Dairesince 3402 sayılı Kadastro Kanununun 45. maddesinin III. ve IV.
fıkralarının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurusunun nedenini, 3116 sayılı
Orman Kanununa göre 1943 yılında yapılarak kesinleşen orman tahdidi içinde
kalmış olduğu, yine 1984 yılında 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesine göre
uygulama yapan komisyon tarafından da orman niteliğini koruduğu ve orman dışına
çıkarılmasının mümkün olmadığı belirlenen arazinin, 3402 sayılı Kanunun 45.
maddesinin III. ve IV.fıkralarına göre sahibi adına tescilinin Anayasaya aykırı
olduğu savı oluşturmaktadır, (ilgili Daire, mahalli mahkemenin orman sayılan
yerin 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin III. ve IV. fıkralarına göre özel kişi
adına tescil edile-miyeceği biçimindekideğerlendirmesini onasaydı, bu maddeyi
bizim de katıldığımız biçimde yorumlamış ve bu konuda önemli bir içtihat kurmuş
olacak ve iptal için Anayasa Mahkemesine başvurmasına gerek kalmayacaktı. Bu
suretle, bir taraftan Devlet ormanlarının her ne sebeple iseis-kânen de olsa
özel kişilerin mülkiyetine geçmesi önlenirken diğer taraftan, 3402 sayılı
Kadastro Kanununa verilmiş olan tasfiye görevi yerine getirilmeye devam
olunarak, iskânen verilmiş fakat işlemleri çeşitli nedenlerle tamamlanamamış
asıl hak sahiplerinin mülkiyet haklan tapu siciline tescil edilmiş olacaktı.
45. maddenin III. fıkrasının iptali ile bu imkân kalktığı için hak sahibi
hakkının tescilini sağlamak üzere tekrar Devletle davalı, davacı durumuna
getirilmiş olmakta ve bu nizaların tasfiyesi amacı gerçekleşmemektedir. Ayrıca,
1943 yılında kesinleşmiş orman tahdidi içinde kalan ve orman sayılan yerin
Defterdarlıkça iskân için kişilere verilebilmesi de dikkat çekici olduğu gibi,
3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulandığı mahalle, kesinleşmiş kadastro
kaydının 22. madde III. fıkrasına göre kadastro tahriri niteliği taşımadıkça,
(Bkz. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 1985/22471, K. 1989/3930; T. 27.3.1989,
Yargıtay Kararlar Dergisi, 1989, Sayı 8, S. 1109) veya 3402 sayılı Kanunun 22.
maddesinin son fıkrasındaki diğer istisnalara girmedikçe, yeniden kadastro
yapılmaması ve daha başta orman olduğu Devletçe bilinerek iskân için verilen
yerin Hazine adına tescili gerekirdi, 3402 sayılı Kadastro Kanunu 18, 22 son).
Böyle bir işlem (yani iskân için verilen Devlet ormanı yerinin
hazine adına tescili) kamu yararına olmakla beraber, kendisine iskân etmesi
için arazi verilen kişinin de zararınadır. Aynı zamanda Devletin "orman
değildir" diye mülkiyetini devrettiği yeri daha sonra "ormandır"
diyerek geri alması vatandaşın Devlete güvenini sarsar. Kişi bakımından işlemin
bu olumsuz etkilerinin iki türlü giderilmesi düşünülebilir:
Birinci çözüm, vatandaşın elinden mülkiyeti alınan bu ormanlık
yerin KAMULAŞTIRILMASI; bu suretle yıllardır verilen emeğin ve yapılan masrafların
Devletçe karşılanmasıdır. Hukuk Devletinin aksine bir davranışı düşünülemez.
(Aynı fikir, Özmen-Çorbalı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu Şerhi 1988, Ankara, S.
1074).
ikinci çözüm, Devletçe orman olmadığı kabul edilerek iskân için
verilen bu yerin, yıllarca kullanımı, tesislerin kurulması, üretim ve yerleşim
birimi haline gelmesinden sonra yine Devletçe orman deyip geri alınması yerine
sosyal hukuk Devleti olarak kamu yararı ve bireysel yarar dengesi doğrultusunda
yeni bir değerlendirme yapılabilir ve bumahallin kamuya yararlı yeni bir üretim
ve yerleşim birimi haline geldiği kanısına varılırsa işlemleri tamamlanmamış da
olsa hak sahibi adına tesciline karar verilebilir (Aynı fikir; Özmen-Çorbalı,
a.g.e, S. 1074). Anayasa Mahkemesi de yeni bir kararında (E. 1987/ 16, K.
1988/8, T. 19.4.1988; RG. 23.8.1988 sayfa 40). Sosyal Devleti tanımlarken:
"... İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı, onları koruyup güçlendiren,
bireyin huzur ve refahını sağlıyarak güvenceye bağlayan, kişiyle toplum
arasındaki dengeyi kuran, emek-anamal ilişkilerini sağlıklı biçimde düzenleyen,
özel girişimin güvenlik ve kararlılık içinde çalışması, gelişmesi için sosyal,
ekonomik, mali tüm önlemleri alan, çalışanların insanca yaşamasının,
güçsüzlerin güçlülere karşı korunmasının gerekleriniyerine getiren, toplumsal
dengeyi ve kamu düzenini özenle gözeterek, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurarak bunu artırarak sürdürmeyi amaç edinen sosyal Devletin karakteri
Anayasanın 5. maddesiyle vurgulanmıştır."
Devlet tarafından orman olmayan yerlerden seçilerek verildiği
farz-olunan arazinin yıllarca sonra orman olduğu anlaşılması üzerine Türkiye
Cumhuriyetinin niteliklerinden biri olan Sosyal Hukuk Devleti dayanak yapılarak
bu yerin orman olmasına rağmen 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin III.fıkrasına
göre hak sahibi adına tescili ender fakat mümkün bir çözümdür. Meselâ dava
konusu olayda Üsküdar Asliye 1. Hukuk Mahkemesi iskân için tapuda davacı lehine
tescil edilmiş olan yerin orman niteliğim koruduğu gerekçesiyle orman dışına
çıkarılması talebini (kanımızca doğru olarak) reddetmiştir.
Ancak olay, mahalli mahkemece sosyal hukuk devleti açısından
farklı olarak değerlendirilebilir ve orman kadastrosu 1943 yılında kesinleşmiş
bir yerin bu niteliğinin Devletçe bilinmesine rağmen 1945 yılında vatandaşa
iskân için para karşılığında devredildiği, bu arada bütün ormanları
kamulaştıran 4785 sayılı Kanun çıktığı halde bu yer hakkında hiçbir işlem
yapılmadığı, 1985 yılına kadar yani 40 yıl süreyle vatandaşın tapulu yerine
mülkümdür diye yatırım yapıp işlettiği, ancak 1985 yılında 6831 sayılı Orman
Kanununun 2896 sayılı Kanunla değişik 2 / B maddesi gereğince yapılan
uygulamada bu mahallin komisyonca orman niteliğini yitirmediğinden söz edilerek
Hazine adına tescil edilmek istenmesinin, Devletin kendi kusuruna dayanarak
haklılık iddia etmesi anlamına geleceği, bu davranışın sosyal hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşmayacağı gerekçesiyle mahalli mahkeme komisyon kararını
kaldırabilir ve Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin de bu kararı onaması mümkün
olabilirdi. Bu durumda 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin III. fıkrasının
devlet ormanları hakkında ilke olarak uygulanamayacağının benimsendiği de
düşünülürse, sosyal hukuk devleti bakımından bu ilkeye bir istisna getirilmiş
olurdu.
Şüphesiz bu hukuki değerlendirmeler yargının takdir alanına girer.
B) Orman dışına çıkarılan yerlerde 3402 sayılı Kanunun 44.
maddesinin III. ve IV. fıkralarının uygulanması Anayasanın 170. maddesine
aykırılık oluşturmaz:
6830 sayılı (RG. 8.9.1956 T. 9402 sayı) Orman Kanununun 2/B bendi,
Anayasanın 169. maddesinin son fıkrasına uygun olarak, 5.6.1986 tarih ve 3302
sayılı Kanunun 1. maddesi ile yeniden düzenlenerek 31.12. 1981 tarihinden önce
bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden tarla,
bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstık (antep fıstığı,- çam
fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, yaylak, kışlak gibi,
hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tesbit edilen araziler ile şehir,
kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarının orman
sınırları dışına çıkarılmasını âmirdir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 45. maddesinin IV. fıkrası da:
"6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2. maddesinin (B) bendinin
uygulanmasında bu madde hükmü tatbik edilir" hükmünü getirmiştir.
Anlaşıldığı gibi, 45. maddesinin IV. fıkrası bu maddenin 6831
sayılı Orman Kanununun yalnız 2 / B fıkrasına uygulanması ile sınırlı olup, 2/A
fıkrasından söz edilmemiştir.
Anayasanın 170. maddesi ise, 6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2
/ A ve 2 / B fıkralarım birlikte ele almış ve kanımızca, 2 / A maddesinde
sayılan yerlerin orman dışına çıkarılıp ihya edilerek (2924 sayılı Kanunun 4.
maddesinde bu tür yerlerin Islah ve imarının Köy İşleri ve Kooperatifler
Bakanlığınca; ihyasının Tarım ve Orman Bakanlığınca yapılmasıöngörülmektedir)
orman içindeki köylülerin öncelikle kısmen veya tamamen buralara yerleştirilmek
üzere tahsisinin (6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2 / A maddesi); 2 / B
maddesinde sayılan, esasen ihya edilmiş olan yerlerin ise orman dışına çıkarılarak
değerlendirilmesinin KANUNLA düzenleneceğini öngörmektedir.
Bu kanunlardan biri, Milli Güvenlik Konseyi zamanında çıkarılan ve
Anayasa'nın geçici 15. maddesine göre Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyen
2924 sayılı (RG. 20.10.1983 tarih, 18197 sayı) "Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun"dur. Bu Kanunun, incelenmekte
olan 3402 sayılı Kadastro Kanununun III. ve IV. fıkralarıyla doğrudan bir
ilişkisi yoktur. Bununla beraber Anayasanın 170. maddesinin uygulanmasını göstermesi
bakımından bazı maddelerine değinmekte yarar vardır. Bu Kanunun 2. maddesinin
(a) bendi 6830 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine; (b),, (c), (d) bentleri
ise aynı Kanunun 2/ B maddesine uygun olarak düzenlenmiş olup; Devlet ormanları
sınırları dışına çıkarılanve Hazine adına tescil olunan (6830 sayılı Orman
Kanunu, madde 2, fıkra III; 2924 sayılı Kanun madde 3) bu arazilerden (b)
bendindeki otlak, yaylak, kışlak gibi yerlerin 10. maddeye göre Tarım ve Orman
Bakanlığınca bir bütün olarak hayvancılıkta kullanılmaküzere ilgili orman köy
ve kasabasına bedelsiz olarak tahsisi öngörülmüş; (c) bendindeki tarla, bağ,
bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı) gibi, İHYA
EDİLMİŞ TARIM ANLANLARININ ve yapılan tesislerin orman sınırları dışına çıkarılarak
11. maddeye göre ifrazı yapıldıktan sonra Tarım ve Orman Bakanlığınca KULLANAN
KİŞİLERE satımı düzenlenmiş; yine (d) bendindeki alanlardan belediye ve mücavir
alan sınırları dışındaki köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim
sahalarının ormansınırları dışına çıkarıldığı tarihteki fiili durumlarına göre
ifrazı ve üzerinde yapısı bulunan hak sahibine satışı, madde 12; yine (d)
bendine göre belediye ve mücavir alanlardaki yerleşim alanlarının
değerlendirilmesi hakkında özel hükümler getirilmiştir, madde 13.
Bu Kanun, 6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2/A maddesinde
belirtilen yerlerin imar ve ihya edilerek öncelikle orman içindeki köyler
halkının buralara kısmen veya tamamen yerleştirilmesini; 2/B maddesinde sayılan
yerlerin ise değerlendirilmesini öngörmektedir (madde: 4-8; 10-13).
Değerlendirilmesi öngörülen yerlerden 2. maddesinin (c) bendindeki tarla, bağ,
bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık vb. alanları ile (d) bendinde adıgeçen
şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarından,
belediye ve mücavir olarak bulunduğu yerleşim alanlarından, belediye ve mücavir
alanlar dışındaki yerleşim sahalarının orman dışına çıkarılarak
SATILABİLMELERİ, 2924 sayılı Kanunun bu maddelerinin Anayasanın 170. maddesi
ile çelişir görünmesine rağmen, bu Kanunun Anayasaya aykırılığı iddia
edilememesi karşısında, uygulanması ihmal edilebilir mi' Kanımızca, Kanunun
Anayasaya aykırılığının ileri sürülememesi bir yana Anayasanın 170. maddesi ile
de çelişmemektedir. Zira 170. madde 6830 sayılıOrman Kanununun değişik 2/A
maddesinde sayılan ve orman dışına çıkarılacak yerlerin ıslah, imar ve ihyası
ile orman içi köylülerine tahsisi; 2/B maddesinde yer alan ve yine orman dışına
çıkarılacak arazilerin değerlendirilmesi için böyle bir kanun çıkarılmasını
âmirdir. 170. maddenin gereği için çıkarılan 2924 sayılı Kanun, 6831 sayılı
Orman Kanununun 2/A ve 2/B maddelerine göre orman dışına çıkarılan ve orman
sayılmayan yerlerin bir taraftan ıslahı, imar ve ihyası Devletçe yapılarak
orman içi köylülerinekısmen veya tamamen tahsisini, (2 / A) -şu halde her zaman
tamamının tahsisi söz konusu değildir-; diğer taraftan da esasen ihyası
gerekmeyen, bağ, bahçe, tarla, meyvelik, zeytinlik gibi yerlerin kullananına
satılarak değerlendirilmesini (2 /B) düzenlendiğinden, Anayasanın buyruğunu
yerine getirmiş olmaktadır.
Kanımızca Anayasanın 170. maddesinin 6831 sayılı Orman Kanununun
2/B maddesi ile ilgili "değerlendirme" buyruğunu iskânen verilen
yerler bakımından uygulayan diğer bir düzenleme, 3402 sayılı Kadastro Kanununun
45. maddesinin III. ve IV. fıkralarıdır. Nitekim IV. fıkra "Orman
Kanununun yalnız 2/B maddesinin uygulanmasında 45. maddenin hükmünün tatbik
edileceğini" hükme bağlamakta, aynı Kanunun 2/A maddesinin 45. maddenin
uygulanmasının kapsamı dışında bırakmaktadır.
6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2/B maddesinde sayılan
yerlerden orman niteliğini tamamen kaybetmiş olan tarla, bağ, bahçe, meyvelik,
zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi yerler,
Devlet ormanı sayamadıklarına göre, orman dışına çıkarılarak daha önceden iskân
için verilmiş iseler, işlem dosyalarında bazı eksiklikler dikkate alınmadan,
başka şart aranmaksızın hak sahipleri adına tapuya tescil edilmeleri
Anayasa'nın 169. ve 170. maddelerine aykırılık oluşturmaz.
Zayıf da olsa, tek bir ihtimal, orman dışına çıkarılan ve tarım
alanı olduğu farzedilen, iskân için verilmiş bu yerlerin Devlet ormanı
olmasıdır. Bu durumda yukarıda belirttiğimiz gibi, ya sosyal hukuk devleti
ölçüsüne göre bu yer sahibine bırakılır veya kamulaştırılır (Bkz. aynı fikir
Özmen -Çorbalı, Kadastro Kanunu Şerhi, 1988, Ankara, S. 1974). Bu hususta 2924
sayılı Kanunun 3. maddesinin son fıkrasında açık bir hüküm vardır.
C) Sonuç olarak, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 3402 sayılı Kadastro
Kanununun 45. maddesinin III. ve IV. fıkralarının Anayasanın 44, 169 ve 170.
maddelerine aykırı olduğu görüşüyle iptali talebi üzerine, Anayasa Mahkemesinin
45. maddenin:
a) III. fıkranın iptali gerekçelerine yukarıda belirttiğimiz
nedenlerle, katılmıyoruz,
b) IV. fıkranın Anayasaya aykırılığı iddiasını reddeden kararına,
bu fıkranın Anayasanın 170. maddesine aykırı olmadığına ilişkin yukarıda
açıklanan ek gerekçemizle katılıyoruz.
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Erol
CANSEL
|