ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1988/32
Karar Sayısı: 1989/10
Karar Günü: 28.2.1989
R.G. Tarih-Sayı :22.06.1989-20203
İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkam Erdal İNÖNÜ
İPTAL DAVASININ KONUSU: Resmî Gazete'nin 26 Mayıs 1988 günlü,
19823. sayısında yayımlanan 12.5.1988 günlü, 3446 sayılı "2992 Sayılı
Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi, 2802 Sayılı Hakim
ve Savcılar Kanunu ile 3221 Sayılı Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un
2. maddesinin Anayasa'nınBaşlangıç bölümü ile 2., 5., 6., 9., 13., 138., 140.,
154. ve 155. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
II- YASA METİNLERİ:
A.İptali İstenen Yasa Kuralı:
12.5.1988 günlü, 3446 sayılı Yasa'nın iptali istenen 2. maddesi
şudur:
Madde. 2- 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 36 ncı maddesine
(b) bendinden sonra aşağıdaki (c) ve (d) bentleri eklenmiştir.
c) Adlî yargıda görevli hakim ve savcılar, idarî yargıda hakim ve
savcılık;
d) İdarî Yargıda görevli hakim ve savcılardan bu Kanunun 8 inci
maddesinin (c) bendindeki adlî yargı adaylığı için aranan şartları taşıyanlar,
adlî yargıda hakim ve savcılık;"
B. Dayanılan Anayasa Kuralları:
1- "Başlangıç:
Edebî Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk
Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü ve
yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekâtı sonucunda, Türk
Milletinin meşru temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Millî
Güvenlik Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabul vetasvip
ve doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA:
- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman
Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri
doğrultusunda;
- Dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddî ve manevî
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılman hiçbir
kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
- Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve
manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği
kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılmayacağı;
- Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
- Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî
sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde,
huzurlu bir hayat talebinde hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık-Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."
2. "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3. "Madde 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
4. "Madde 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
5. "Madde 9.- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır."
6. "Madde 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
mil-Jetiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin,
kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın
korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel
sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz -ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
7. "Madde 138.- Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve Hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez;
tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare,' mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
8. "Madde 140.- Hakimler ve savcılar adlî ve idarî yargı
Hakim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten Hakini ve
savcılar eliyle yürütülür.
Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik teminatı
esaslarına göre görev ifa ederler.
Hakim ve savaların nitelikleri atanmaları, haklan ve ödevleri
aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin
geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması
açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri
sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına
karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik
halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin
bağımsızlığı ve Hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
Hakimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet
görürler; askerî Hakimlerin yaş haddi, yükselme ve emeklilikleri kanunda
gösterilir.
Hakimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmî ve
özel hiçbir görev alamazlar.
Hakimler ve savcılar idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığına
bağlıdırlar.
Hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idarî görevlerde
çalışanlar, Hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar,
Hakimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve
derecelendirilirler, Hakimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan
yararlanırlar."
9. "Madde 154.- Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve
kanunun başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son
inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar.
Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı Hakim ve
Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.
Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire
başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının
salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler; süresi bitenler yeniden
seçilebilirler.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekili,
Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer
aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler. Süresi
bitenler yeniden seçilebilirler.
Yargılayın kuruluşu, işleyişi, Başkan, başkanvekilleri, daire
başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin
nitelikleri ve seçim usulleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir."
10. "Madde 155.- Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve
kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son
inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar.
Danıştay, davaları görmek. Başbakan ve Bakanlar Kurulunca
gönderilen kanun tasarıları hakkında düşüncesini bildirmek, 'tüzük tasarılarını
ve imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini incelemek, idarî uyuşmazlıkları
çözümlemek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir.
Danıştay üyelerinin dörtte üçü, birinci sınıf idarî yargı Hakim ve
savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu; dörtte biri, nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından
Cumhurbaşkanı; tarafından seçilir.
Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları,
kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden
seçilebilirler.
Danıştayın, kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı, başkanvekilleri,
daire başkanları ile üyelerinin nitelikleri ve seçim usulleri, idarî yargının
özelliği, mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik teminatı esaslarına göre
kanunla düzenlenir."
III- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Mahmut C.
CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLÜ, Muammer
TURAN, Mehmet ÇINARLI, Mustafa GÖNÜL, Mehmet Şerif ATALAY, Oğuz AKDOĞANLI,
İhsan PEKEL ve Selçuk TÜZÜN'ün katılmalarıyla 14.7.1988 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
Davanın esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenilen
yasa maddesi, dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve ilgili öteki
yasama belgeleriyle, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 31. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Anavatan
Partisi TBMM. Grubu adına verilen 14.9.1988 günlü yazılı düşünce incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
3446 sayılı Yasa'nın dava konusu 2. maddesiyle eklenen (c) ve (d)
bentlerinden sonra 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Görev
Değiştirme" başlıklı 36. maddesi şu biçimi almıştır:
"Madde 36.- Hizmetin gereklerine, teşkilâtın ihtiyaçlarına
veya ilgililerin isteğine göre:
a) Adlî yargıda görevli Hakimler, adlî yargıda savcılık; adlî
yargıda görevli savcılar, adlî yargıda Hakimlik;
b) İdarî yargıda görevli Hakimler, idarî yargıda savcılık; idarî
yargıda görevli savcılar, idarî yargıda Hakimlik;
c) Adlî yargıda görevli Hakim ve savcılar, idarî yargıda Hakim ve
savcılık;
d) İdarî yargıda görevli Hakim ve savcılardan bu Kanunun 8 inci
maddesinin (c) bendindeki adlî yargı adaylığı için aranan şartlan taşıyanlar,
adlî yargıda Hakim ve savcılık;
Görevlerine, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
nakledilebilirler."
Maddenin (a) bendi, adlî yargı Hakim ve savcılıklarına; (b) bendi,
idarî yargı Hakim ve savcılıklarına kendi aralarında nakil olanağını
vermekteyken (c) bendi, adlî yargı Hakim ve savcılarının idarî yargı Hakim ve
savcılıklarına; (d) bendi de Yasa'nın 8. maddesinin (c) bendindeki adaylık
koşullarını taşıyan idarî yargı Hakim ve savcılarının adlî yargı Hakim ve
savcılıklarına nakledilmeleri olanağını getirmiştir. Nakil uygulamasının, aynı
yargı düzeninden ayrı yargı düzenine doğru, hepsini kapsayacak biçimde
genişletilmesinin nedeni, 3446 sayılı Yasa'nın "Genel Gerekçe"
bölümünde "..... mevcut adlî ve idarî yargı Hakim ve savcıları arasında
geçiş sağlamak suretiyle yargı hizmetinin süratli, etkili ve verimli bir
şekilde yürütülebilmesi amacı ....." olarak gösterilmiş, madde
gerekçesindeise ".... Yargı hizmetinin gerekleri gözönünde tutularak .
..." değişiklik yapıldığı belirtilmiştir.
İptali istenen maddenin Anayasa'ya uygunluk denetimi, davacının
savında dayanılan Anayasa maddeleri yönünden, ilgi sırasına göre, yapılacaktır.
A. Anayasa'nın 140. Maddesi Yönünden İnceleme:
İptal isteyen davacının savlarıyla İktidar Partisi TBMM Grubu
adına verilen yazılı düşüncede yer alan savunmaların ortak dayanaklarından
başlıcası olan "Hakimlik ve savcılık mesleği" başlıklı 140. maddenin
birinci fıkrasında, adlî ve idarî yargı Hakim ve savcıları olarak görev
yapacakları öngörülenlerin meslekten Hakim ve savcı olmaları zorunluluğu da
getirilmiştir. Fıkranın adlî ve idarî yargıdan ayrı ayrı sözetmesi, yargı
sisteminde bir ayrımın amaçlandığını göstermektemidir' Üzerinde durulması
gereken yön, sözcüklerle anlamlarının salt değerlendirilmesi değil, kurumlarla
kavramların irdelenip öngörülen yapısal oluşumun belirlenmesidir. Anayasa'nın
öngördüğü sistem temel olduğuna ve yasalarla bunu değiştirmek olanaksızbulunduğuna
göre, Anayasa'nın kurduğu sistemin saptanması öncelik ve önem taşımaktadır.
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri,
20.1.1982 günlü, 17580 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 6.1.1982 günlü, 2576
sayılı "Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin
Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun"la kurulmuştur. Aynı Resmî Gazete'de
yayımlanan 6.1.1982 günlü, 2575 sayılı "Danıştay Kanunu"nun 1.
maddesinde "Yüksek İdare Mahkemesi" olarak tanımlanan Danıştay'ın
üyelikleri için Yasa'nın 8. ve 9. maddelerinde idarî yargı Hakim ve savcıları
kaynak gösterilmiş; 23. maddesinde de Danıştay'ın, idare mahkemeleriyle vergi
mahkemelerinin kararlara karşı temyiz istemlerim inceleyip karara bağlayacağı
öngörülmüştür. 2576 sayılı Yasa'yla kurulan Bölge İdare Mahkemeleri, İdare
Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri'ne "idare mahkemeleri" denilmektedir.
Bu yapılaşmayı uygun bulan 7.11.1982 günlü, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın da yargı ayrılığını benimsediği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Yargı ayrılığı, yargı organlarının görev alanları ve yapı türleri
yönünden nesnel ayrılıkları yanında bu organlarda görev yapacak Hakim ve
savcıların öğretim-eğitimleriyle yetişme düzenleri bakımından ayrılıklarını,
uzmanlıklarım da gerekli kılar. Atanma ve özlük işlemlerinin aynı kurulca
gerçekleştirilmesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Yargıtay üyeleri gibi
Danıştay üyelerinin dörtte üçünü da seçmesi yargı birliğinin benimsendiğini
gösteremez. Asıl olan, görevlendirme yöntemi ve yetkisi değil,
görevlendirilecek olanın nitelik ve uzmanlığı, yargı alanının ayrılığıdır.
Bunlar olunca yargı birliğinden sözedilemez. Anayasa'nın 140. maddesindeki adlî
ve idarî yargı Hakim ve savcıları ayrımının adlî ve idarî yargı ayrımına
dayandığı Anayasa'nın yüksek mahkemelerle ilgili 154. maddesinde Yargıtay'ı
adliye mahkemeleri; 155. maddesinde de Danıştay'ı idare mahkemeleri için son
inceleme mercii olarak göstermesiyle bellidir. Anlaşılmaktadır ki, kuruluş ve
yapılanma sürecine göre, ilk derece mahkemelerinden yüksek mahkemelere doğru,
adlî ve idarî yargı ayrımı benimsenmiş, korunmuş ve geliştirilmiştir. Bu
belirgin oluşumu, Anayasa'nın Uyuşmazlık Mahkemesiyle ilgili 158. maddenin
içeriği de doğrulamaktadır. "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu"
başlıklı 159. maddenin üçüncü fıkrasında da adlî ve idarî yargı Hakim ve
savcıları açıklığı yer almaktadır. Kendinden önce yürürlüğe giren kuruluş
yasalarıyla uyum içinde Anayasa maddelerinde yinelenen sözcükler, yalnız birer
ad ya da sıfatı değil, kurumsal oluşumu gelişen yapısıyla ve ilkeleriyle
göstermektedir, idarî yargının adlî yargıdan ayrıldığı, yalnız Danıştay'ın
korunmasıyla değil, idare mahkemelerinin kurulmasıyla kesinlik kazanmış bir
olgudur. Bu nedenle 140. maddeyi yargı ayrılığı ilkesiyle birliktedeğerlendirmek
zorunlu olmaktadır.
Yargı yetkisine bağlı olarak yargı erkinin anayasal bütünlüğü
doğal bir sonuçtur. Yargı bütünlüğü, öbür erkler, yasama ve yürütme gibi klasik
ve evrensel ayrım içinde söz konusudur. Her erkin kendi içinde ayrımları gibi
yargının da görev alanları değişikliğine göre değişik türleri olabilir. Anayasa
bu değişiklikleri gözeterek adlî ve idarî yargı ayrımını benimsemiştir. Bu
ayrımın da doğal, zorunlu sonuçları olacak, yasal düzenlemeler bunların
gereklerini yerine getirecekler, bunlara karşı, bunlara ters düşen oluşumlardan
kaçınacaklardır. Yasama belgelerinde 140. maddeye ilişkin yeterli açıklık bulunmadığından
madde, yargı konusundaki genel ilkeler doğrultusunda sözüne ve amacına uygun
biçimde yorumlandığında varılan sonuç,adlî ve idarî yargı ayrımının tümüyle
gerçekleştirilmek istendiğidir. Maddenin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde,
meslekten hakim ve savcılar eliyle görevlerin yürütüleceğinin öngörülmesi de,
adlî ve idarî yargıda, bu alanlarda yetişmiş hakim ve savcıların amaçlandığını
belirtmektedir. Yalnız meslek dışındaki kimselere hakimlik ve savcılık
yaptırılmayacağı anlamında değil, yargı ayrımına uygun olarak kendi alanlarında
yetişmiş hakim ve savcıların görevlendirileceğini kabule elverişli anlatım,
sonraki fıkralarda belirtilen gerekleriyle tüm hakim ve savcıları kapsayan
durumlara değinmiştir. Bu bölümlerdeki genel anlatım, birinci fıkradaki adlî ve
idarî hakim ve savcı ayrıntıyla bağlantılı olan adlî ve idarî yargı ayrımım
ortadan kaldıramaz. Adlî ve idarî yargı ayrımı, bu alanlarda yetişerek deneyim
kazanmış, uzmanlaşmış hakim ve savcıları gerekli kılmaktadır. Adlî ve idarî
yargı ayrımı, yasalardaki birlikteliğin etkisiz kılamayacağı biçimde köklü ve
yaygındır. İşlevleri kapsamındaki konuların ayrılığı, yargılama düzenlerinin
dayandığı esasların değişikliği, kimi özgün kuralların varlığı, bu ayrımı
zorunlu kılmış, tarihsel gelişimin sonucu olarak ortaya çıkmış ve Anayasal ilke
durumuna gelmiştir. Bu anlayışın Yasakoyucu tarafından da paylaşıldığı yukarda
belirtilen 2575 ve 2576 sayılı kuruluş yasalarının içeriklerinden de
anlaşılmaktadır. Adlî ve idarî yargı hakim ve savcılarının birbirleri yerine
görevlendirilmesi uygun bulunsaydı Anayasa'da bu olanağı tanıyan kurallara yer
verilirdi. Bu olgular gözetildiğindeyargı ayrılığı ilkesinin Anayasa'ca
benimsendiğinde duraksanamaz.
140. maddenin ikinci fıkrasındaki, Hakimlerin, mahkemelerin bağımsızlığı
ve Hakimlik teminatı esaslarına göre görev yapacakları kuralının anlam ve
kapsamı, Anayasa'nın 138. maddesinde düzenlenen "mahkemelerin
bağımsızlığı" ile 139. maddesinde düzenlenen "Hakimlik ve savcılık
teminatı"nm anlam ve amacının belirlenmesiyle açıklık kazanacaktır.
Çağımızda hem öz, hem de yöntem olarak tanımlanan, öğretide ve
uygulamada en ileri yönetim türü olarak üzerinde birleşilen demokraside erkler
ayrılığı ilkesinin yaşama geçirilişi, yargının özel yerinin korunmasıyla
değerini sürdürmektedir. Yargı erkinin varlığı yeterli olmayıp bağımsızlığı
vazgeçilmez geçerlik koşuludur. Yasama ve yürütme organlarına karşı
bağımsızlığı korunan yargı, genelde yönetime karşı yönetilenlerin güvencesidir.
Adaleti sağlamakla görevli bilinen yargı gücü, güven ve inan sağlayarak kamusal
düzeni koruyan hukuksal bir kaynaktır. Hukuk devletinin en belirgin Özelliği,
güçler ayrılığına anlam kazandıran yargı bağımsızlığıdır. Hukuk devleti
kendisini bağımsız yargısıyla korur. Günümüzde insan haklarının ve özgürlüklerinin
başlıca güvencesi bağımsız yargıdır. Bağımsız olmayan yargı, gerçek bir yargı
olarak karşılanamaz. Bağımsızlık, yargının karakteridir. Bu temel nitelikten
yoksun olan yargı güdümlüdür ve öbür güçlerin, yasama ve yürütmenin etkisinde,
egemenliğindedir. Devlet olmanın koşulu kabul edilen yargı bağımsızlığı,
uygarlık savaşının en önemli alanını oluşturmuştur. Demokrasininöğesi durumuna
yükselen yargı bağımsızlığı, yasama ve yürütme organının etki alanı dışına
çıkarılarak sağlanmıştır. Yürütmenin gözetim ve denetimi altında gerçek bir
yargı bağımsızlığından söz edilemez. Bağımsızlık, günlük devlet işlerinde,
yürütme karşısındaki durumla anlam kazanır ve adalet ideali ancak bağımsız
yargıyla gerçekleşir. Bu düşüncelerden esinlendiği anlaşılan Anayasakoyucu,
yargı bağımsızlığını koruyacak önlemleri de gerekli kurallarla Anayasa'da
almıştır. Bağımsız yargı, mahkemelerin bağımsızlığı ile Hakim güvencesinin
temeli bulunduğundan çoğunlukla birisiyle öbürü de anlatılır ya da özetlenir.
Anayasa'nın 9. maddesinde mahkemelerin bağımsızlığının, 138. maddesinde de
Hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarının öngörülmesi, zaman zaman
mahkemelerin bağımsızlığı ile Hakimlerin bağımsızlığı kavramlarının eşanlamlı
olduğu izlenimini vermektedir. Mahkemelerin bağımsızlığı, yargının, yasama ve
yürütme organlarına karşı bağımsız yapısını, yetkilerini kullanmayı,
görevlerini yerine getirmeyi anlatmaktadır. Hakimlerin bağımsızlığı ise, yasama
ve yürütme organlarına bağlı olmadan Anayasa'ya, yasaya ve hukuka uygun olarak
vicdanî kanılarına göre hüküm vermelerini amaçlar. Öğretide objektif
bağımsızlık ve kişisel bağımsızlık olarak ikiye ayrılan Hakimbağımsızlığında,
kişisel bağımsızlık göreve ilişkin objektif bağımsızlığın güvencesi
sayılmaktadır. Anayasa, bu doğrultuda bağımsızlık ve teminatı ayrı başlıklar
altında düzenlemişse de, mahkemelerin bağımsızlığıyla hakimlerin bağımsızlığı
birbirini tamamlayan, birbirinden ayrılması olanaksız, biri olmayınca öbürü de
olmayan, birbirini anlatan hukuksal kurumlardır. Bağımsızlıkla teminat da,
birbirini var edip değerlendiren, birbirine anlam veren, ancak ikisi birlikte
geçerlik kazanıp gerçekleşen iki anayasal ilkedir.
1- Bağımsızlığın amacı, her türlü etki, baskı, yönlendirme ve
kuşkudan uzak kalınarak adaletin dağıtılacağı güven ve inancını
yerleştirmektir. Bu nedenle Anayasa, bağımsızlığı, mahkemeler ve Hakimler için,
bileşim niteliğinde, 138. maddesiyle düzenlemiştir. Objektif bağımsızlığın bu
anlatımı, yargılama çalışmalarında Hakimlerin hiçbir etki altında kalmamaları
gereğine dayanmaktadır. Çekinme ve endişe duymadan, Anayasa'nın öngördüğü
gereklerden başka hiç bir şeye bağlı olmadan yansız tutumla, özgürce karar verme
durumunu sağlayan bağımsızlık, mahkemeler ve Hakimler için bütünlük
taşıdığından 138. maddenin başlığı "Mahkemelerin bağımsızlığı" dır.
Bağımsızlığın olumsuz yönde etkilenmesi kurallarla önlenmek istenmiştir. 138.
maddenin getirdiği, hiçbirorgan, makam, merci ya da kişinin yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve Hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge
gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, görülmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru
sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı ya da herhangi bir beyanda
bulunulamayacağı yönünden yasaklar bunlardan başlıcalarıdır. Yasama ve yürütme
organlarıyla idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda tutulmaları, bu
organların veidarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştirememek ve
yerine getirilmelerini geciktirememekle yükümlü kılınmaları da yasaklarla
önlenmek istenen sakıncaları tümüyle gidermeye yöneliktir. Bu durumlar,
Anayasa'nın 140. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında geçen bağımsızlığın
anlamını açıkladığı gibi, maddenin öngördüğü öbür düzenlemeler, yaş sınırı,
yasada belirtilenler dışında resmî ve özel hiçbir görev alamamaları ilkeleriyle
de bağımsızlık pekiştirilmektedir. Ayrıca, Anayasa'nın 142. maddesindemahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla
düzenleneceğinin öngörülmesi de bağımsızlığı güçlendirmektedir. Hakimler Ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nun, mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik teminatı
esaslarına göre kurulup görev yapacağını öngören Anayasa'nın 159. maddesi de
aynı amaca yönelik bulunmaktadır. Anayasa, bağımsızlık konusunda duyarlı olmayı
ve özen göstermeyi gerektirdiğinden ödün niteliğinde bir düzenlemeye geçerlik
tanımak olanaksızdır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Hakimler ve
savcılar için yetkili kılınması, yasama ve yürütme organına karşı bağımsızlığın
korunması amacına bağlıdır. Kurulun oluşum biçimi ve kararlarına karşı yargı
yolunun kapalı olması Anayasa'dan kaynaklandığı için bu durumlar Anayasa'ya uygunluk,
denetiminde esas alınamaz. İlgili kuralların tümünün birlikte belirlediği olgu,
bağımsızlığın mahkemeler ve Hakimler için en güçlü ilke bulunduğu gerçeğidir.
2- Hakimlik ve savcılık teminatı, Hakim ve savcıların nitelikli
görev yapma olanaklarının sürdürülmesinin sağlanmasıdır. Hakim ve savcılara
tanınan bu kişisel güvence Anayasa'nın 139. maddesinde; azlolunamama, kendileri
istemedikçe Anayasa'da belirlenen yaş sınırına gelmeden emekliye ayrılamama,
bir mahkemenin ya da kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa, aylık, ödenek ve
diğer özlük haklarından yoksun kılmamama olarak başlıca üç konuda
toplanmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasındaki durumlar için yasalardaki
ayrılıklar saklıdır. Birinci fıkranın getirdiği, daha çok görev yapma ve akçalı
durumla ilgili görülen güvence, bağımsızlığa bağlı, onu tamamlayan, onunla
tümleşen bir konumdur. Maddî yönü kadar manevî yönü de önemlidir. Bağımsızlık
ilkesiyle birlikte değerlendirildiğinde, görevi yerine getirmeyi olumsuz
biçimde etkileyecek her durum güvence kurumuyla çelişir ve onu sarsar.
Bağımsızlığının objektif bağımsızlık olmasına karşın güvence, kişisel
bağımsızlıktır. Hakimlik güvencesi, Hakimlere tanınan bir ayrıcalık olmayıp,
görevlerini tam bir yansızlık içinde ve doyurucu biçimde yapmalarını sağlayarak
mahkemelere başvuran yurttaşlara bu hususlarda güven duyuran bir kurumdur.
Gözetilen, Hakimin değil, halkın, kamunun yatarıdır. Hakimlere, Anayasa'nın
öngördüğü düzeyde ve doğrultuda çalışma yapmak olanağını veren güvence, yargı
bağımsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Bağımsızlığı güvenceyle
pekiştirilmeyen yargının varlığı önemsizdir. Yasalardaki "mahkemelerin
bağımsızlığı" ilkesiyle bunu güçlendiren Hakimlik ve savcılık güvencesi
Anayasa'dan kaynaklanmaktadır. 2802 sayılı Yasa bu anayasalilkelere işlerlik
kazandırmaktadır. Ne var ki, Anayasaya uygunluk denetimi yalnızca Anayasa
kurallarına göre yapıldığından 2802 sayılı Yasa'nın ilgili kurallarına yer
verilmemiştir.
Dava konusu kural bakımından 140. maddenin yukarda değinilen
hükümleriyle öngördüğü konum, yargı ayrılığı ilkesinin doğal sonucu olarak adlî
ve idarî yargı görevlerinin bu alanlarda yetişmiş Hakim ve savcılar eliyle
yürütülmesi, bunun için de bağımsızlık ve güvencenin sağlanmasıdır. Adlî ve
idarî yargı ayrımı benimsenince onun gereklerine de uymak zorunluluğundan
kaçınılamaz. Anayasa'nın "Yargı yolu" başlıklı 125. maddesinin
birinci fıkrasındaki "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolu açıktır." hükmüyle başlayıp yukarda ele alman maddelerin hükümleriyle
tamamlanan yargısal düzenlemeler adlî-idarî yargı ayrılığının kurumlaştığının
kanıtlarıdır. Adlî ve idarî yargı yolu ayrımı, uyuşmazlıklara uygulanan
kurallardan değil, anlaşmazlığın kaynaklandığı esaslardaki ayrılıktan ileri
gelmektedir. Bu nedenle adlî-yargı alanındaki bir uyuşmazlığın idarî yargı
Hakimine, idarî yargı alanındaki bir uyuşmazlığın da adlî yargı Hakimine
gördürülmesi sonucunu doğuracak, savcıları da aynı biçimde görevlendirmeye
elverişli bir düzenleme Anayasa'nın öngördüğü yargı ayrılığı ilkesiyleçelişecektir.
Bu tür düzenleme, Anayasa'nın 140. maddesiyle bağdaşmaz. Bu maddede yatay
geçişi engelleyen bir açıklık bulunmaması dava konusu düzenleme için dayanak
oluşturamaz. Genel nitelikteki Anayasa kuralı gereğinin yerine getirilmesi için
tersini yasaklayan bir kuralın aranması gereksizdir. Kurum ve kavramların ayrı
ayrı ve birlikte değerlendirilmesi, yorumlanmalarıyla açıklanan içerikleri,
anlam ve amaçlan açık yasak aranmasını gereksiz kılan doğrultuları
göstermektedir. Kaldı ki yurttaşların güven duygularını sarsacak uygulama
olasılıkları bağımsızlık ve güvence kurumu için çok sakıncalıdır. Hakim ve
savcıları görev değişikliği endişelerine itecek durumların onlardan adalet
bekleyenleri daha çok etkileyeceği kuşkusuzdur. Atanma, yer değiştirme, görevdeğişikliği
kaygıları, adalet gereklerine uygun görev yapma yeteneğini etkileyebilir, istek
dışı değiştirmelerde bağımsızlık ve güvence esaslarıyla uyuşmazlık
belirginleşmektedir. İsteğe bağlı geçişlerde bağımsızlık ve güvence
zedelenmezse de yargı ayrılığı ilkesiyle çelişki somutlaşmaktadır. Kaldı ki
isteğe bağlı nakillerde de bağımsızlık etkilenebilir. İstekle, istediği yere ve
göreve nakil olanağı olumsuz çabalara itebilir. İstediğini elde etmek için
bağımsızlıktan ödün vereceklerin çıkması olasılığı daaykırılığın belirtisidir.
Bu durumların, Hakim ve savcı niteliği ile özlük haklarını ilgilendiren bir
yönü yoktur. Davacının savında Anayasa'nın 140. maddesinin dördüncü fıkrasına
dayanılmamış, konu, beşinci ve altıncı fıkralarla da ilgili görülmemiştir.Düzenleme,
özellikle istek dışı nakiller yönünden ikinci ve üçüncü fıkralara aykırı
bulunmaktadır.
B. Anayasa'nın 138. ve 139.-Maddeleri Yönünden inceleme:
Anayasa'nın bu maddelerine ilişkin değerlendirme yukarda 140.
madde bölümünde yapılmıştır. Bağımsızlıkla güvence, yargı ayrımına dayanan
Hakimlik ve savcılık mesleğinin başlıca ilkeleridir. Yargıya bağımsızlık, Hakim
ve savcıya güvence, yargısal çalışmaların temel koşuludur. Hukuk, bir ulusun
hak anlayışı olarak tanımlandığında, bu anlayışı gölgeleyecekdüzenlemeler
bağımsızlık Ve güvenceyle birlikte olamaz. Bağımsızlık, devletin, Anayasa'nın,
insan onurunun koruyucusu olan yargının seçkin niteliğidir. Bağımsızlık ve
güvenceden yoksun yargı, yargı olamaz. Hakim ve savcıları görev değişikliği
tasasına düşüren, kişisel bağımsızlıklarını kaldırarak yargı bağımsızlığını
etkileyen düzenleme, Anayasa'ya, yasaya, hukuka uygun olarak vicdanî kanılarına
göre hüküm vermelerini güçleştirir. Yönetimin işlemleri hakkında karar verecek
idarî yargı Hakiminin içine düşeceği huzursuzluk bir yargısal buhran
sayılmalıdır. Bunun gerçekleşmesi olasılığı bile yargı işlevleri için
sakıncalıdır. Hakim bağımsızlığını yalnız yürütme organına karşı değil,
demokratik bir toplumda, devlet yapısı içinde tüm kurum, kuruluş ve kişilere
karşı da düşünüp sağlamak gerekir. Tüm bu durumlar gözetilerek dava-konusu
kural değerlendirildiğinde, Anayasa'nın 138. ve 139. maddelerinin daha önce
değinilen içeriklerine göre bir sonuca varılacaktır. Hakim ve savcıyı çekingen,
ürkek yapabilecek, adlî veidarî yargı ayrımını sözde bırakacak düzenlemenin
sayılmayacak kadar çok olası sakıncaları bağımsızlık ve güvence kurumlarını
zedeler. Bu kurumları dolaylı biçimde bile zedeleyecek düzenlemeler Anayasa'yla
bağdaşamaz. Giderek daha bağımsız, daha güvenceliHakim ve savcıların görev
yaptığı daha saygın, daha etkili yargı organları için hukuk devletini yücelten
düzenlemelerin arandığı günümüzde geriye gidiş anlamındaki kuralların uygunluğu
savunulamaz. İptali istenen madde Anayasa'nın 138. ve 139. maddelerinede
aykırıdır.
C. Anayasa'nın 154. ve 155. Maddeleri Yönünden İnceleme:
Anayasa'nın "Yargıtay" başlıklı 154. maddesinde
Yargıtay, adliye mahkemelerince; "Danıştay" başlıklı 155. maddesinde
de Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve yasanın başka bir yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme yerleri olan yüksek mahkemeler olarak
belirtilmiştir. Yasayla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakan bu iki yüksek mahkeme yanında, Anayasa'nın
"Uyuşmazlık Mahkemesi" başlıklı 158. maddesinde adlî idarî ve askerî
yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak
çözmekle yetkili kılman Uyuşmazlık Mahkemesi'nin varlığı daha önce kabul edilen
yargı ayrılığı sistemini doğrulayan somut örgütlenme biçimleridir. Anayasa'nın
yargılama alanlarını ayırarak, son inceleme yerlerini yine ayrı ayrı
belirleyerek kurduğu yargı düzeni, adlî ve idarî olmak üzere iki türde ortaya
çıkmaktadır. Böylece benimsenen yargı ayrılığının anayasal bir ilke olarak
korunulması ve bunauyulması zorunluluğu açıktır. 154. maddenin, Yargıtay
üyelerinin, birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı Hakim ve cumhuriyet savcıları
ile bu meslekten sayılanlar arasından, 155. maddenin de Danıştay üyelerinin
dörtte üçünün, birinci sınıf idarî yargı Hakimve savcıları ile bu meslekten
sayılanlar arasından seçileceğini bildirmesi adlî ve idarî yargı ayırımı temel
alınarak öbür düzenlemelerin ve uygulamaların yapılacağını göstermektedir.
Yargı ayrılığı ilkesinin doğal sonucu olan bu seçim kuralları, Anayasa'nın
benimsediği ikili yargıyı kanıtlamaktadır. İkili yargı benimsenmeseydi, yüksek
mahkemelerin üyelik kaynaklarında da ayrım gözetilemezdi. Yargıtay üyelikleri
için adlî, Danıştay üyelikleri için de idarî yargı kaynağı ayrı ayrı
düşünülmüş, sistem bir bütünolarak, altı ve üstü birbirine uygun yapıda
oluşturulmuştur. İncelenen Yasa maddesi ise Yargıtay üyeliği için adlî yargıda,
Danıştay üyeliği için de idarî yargıda yetişmek ve deneyim kazanmak koşulunu
kaldırmakta, adlî yargıdan idarî yargıya, idarî yargıdan adlî yargıya geçiş
olanağı getirerek Anayasa'nın öngördüğü Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine
ilişkin nitelikleri değiştirmekte böylece sistemi tersine çevirmektedir. Yargı
ayrılığı ilkesine aykırılığı daha önce saptanan yasa kuralı, bu ilkeyi
gerçekleştirerek yaşama geçiren Anayasa'nın 154. ve 155. maddeleriyle de
bağdaşmamaktadır. Bu temel kuralların öngördüğü sistemde değişikliğe neden olan
yasa düzenlemesinin bu maddelere aykırılığı açıktır.
D. Anayasa'nın 9. Maddesi Yönünden İnceleme:
"Yargı yetkisi" başlıklı bu maddede, yargı yetkisinin
Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı öngörülmüştür. Bağımsız
mahkemeler, Anayasa'nın 6. maddesinin birinci fıkrasında bağsız-koşulsuz ulusun
olan egemenliği yine bu maddenin ikinci fıkrası uyarınca, Anayasa'nın koyduğu
esaslara göre, yargı alanında kullanan yetkili organlardır. Böylece, egemenlik
kapsamındaki "yasama yetkisi", "yürütme yetkisi ve görevi"
gibi klâsik erkler düzeninde "yargı yetkisi" bağımsız organlarla
anayasal yerini almıştır. Yargı erkinin, özellikle, yasama ve yürütmeye karşı
mutlak bağımsızlığı, Anayasa'nın "Mahkemelerin bağımsızlığı" başlıklı
138. maddesiyle ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Gerek 138. maddeye gerek
"Hakimlik ve savcılık teminatı" başlıklı 139. maddeye aykırılığı
yukarda saptanan, dava konusu maddenin bu durumu yargı bağımsızlığının temel
kuralı, başlıca ilkesi olan Anayasa'nın 9. maddesi yönünden de söz konusudur.
E. Anayasa'nın 13. Maddesi Yönünden İnceleme:
Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
başlıklı 13. maddesi genel sınırlama koşullarını belirlemektedir. Maddedeki
genel nedenler dışında ayrıca Anayasa'nın ilgili maddelerinde öngörülen özel
nedenlerle, yasayla yapılacak genel ve özel sınırlamalar, hem Anayasa'nın
sözüne, ruhuna ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olacak hem de
öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacaktır. Genel sınırlama nedenleri
temel hak ve özgürlüklerin tümü için geçerli sayılmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında ayrıntılı biçimde irdelenen
temel hak ve özgürlüklerin en büyük, en etkin güvencesi bağımsız yargı erkidir.
Yargının bağımsızlığını olumsuz yönde etkileyen düzenlemelerin temel hak ve
özgürlükleri bu yolla sarsacağını kabulde bir yanlışlık yoksa da temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasıylaincelenen yasa kuralı arasında Anayasa'ya
uygunluk denetiminde dayanak olabilecek bir bağlantı bulunmamaktadır.
Maddelerin içerikleri ve amaçları gözetildiğinde Anayasa'nın 13. maddesine
aykırılık saptanamamıştır.
F. Anayasa'nın 6. Maddesi Yönünden inceleme:
"Egemenlik" başlıklı bu maddenin üçüncü fıkrasında,
hiçbir kimsenin ya da organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet
yetkisini kullanamayacağı öngörülmektedir. Anayasa kendisi düzenlemedikçe,
açıkça olur vermedikçe ya da bir yasa ile düzenlenebileceğini belirterek bu
yolla kullanılacağını bildirmedikçe bir organ ya da kişi bir devlet yetkisini
kullanamaz. Anayasa'ya dayanmayan, Anayasa'dan kaynaklanmayan devlete ilişkin
yetki söz konusu olamayacağından böyle bir yetkinin kullanılması da
düşünülemez. Anayasal dayanak, geçerlik koşuludur. Önceki bölümlerde incelenen
dava konusu yasa kuralının, Anayasa'nın yargı ayrılığını düzenleyen
hükümleriyle çeliştiği sonucuna varılmıştı. Herhangi bir nedenle herhangi bir
Anayasa maddesine aykırılık, her zaman Anayasa'nın 6. maddesine aykırılık
oluşturmazsa da yetki kullanımına ilişkin bir aykırılık 6. maddeye de aykırı
olur. Anayasa'ya göre, Hakim ve savcıların adlî ve idarî alan ayrımı
gözetilmeksizin nakillerine olanak bulunmadığından, bunu gerçekleştirmeye
yönelik yasa düzenlemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na tanınan
yetki Anayasa'nın öngörmediği bir yetki kullanımıdır. Dava konusu madde, bu
nedenle, dolaylı biçimde, Anayasa'nın 6. maddesine aykırı görülmüştür.
G. Anayasanın 5. Maddesi Yönünden İnceleme:
Devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen Anayasa nm 5.
maddesinde geçen "Cumhuriyet" "Demokrasi" kurumları,
"sosyal hukuk devleti" ve "adalet" ilkeleri geniş anlamda
düzenlemeyi kapsayacak kavramlar olarak görülebilirse de, madde, cumhuriyetin
ve demokrasinin korunmasıyla birlikte kişinin temel hak ve özgürlüklerini bu
kurum ve ilkelerle bağdaşmıyacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engellerin kaldırılmasına ağırlık vermektedir, iptali istenen madde ile bu
Anayasa kuralı arasında,Anayasa'ya uygunluk denetimine yeterli bir bağlantı
bulunmamaktır. İptali istenilen madde, doğrudan ya da dolaylı olarak
Anayasa'nın 5. maddesiyle ilgilendirilemez.
H. Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme:
Cumhuriyetin niteliklerini belirten Anayasa'nın 2. maddesindeki
ilkelerden birisi de "hukuk devleti"dir. Anayasa Mahkemesi'nin kimi
kararlarında başlıca özellikleriyle, içeriği açıklanarak tanımlanan bu ilke,
özde Anayasal düzene, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığı anlatır. Anayasa'nın
egemenliği,bağlayıcılığı yanında, yasakoyucunun uymak zorunda bulunduğu
ilkeleri, evrensel hukuk kurallarını, düzenin dayanakları olarak benimseyen
hukuk devletinde tüm işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğu ve yargı denetimine
açık oluşu en güçlü güvencedir. Kamusalyetkilerin kaynağı, dayanağı ve sınırı
olan Anayasa'ya aykırı bir yasa kuralı, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz.
Anayasa kurallarıyla çelişen yasa kuralı, hukuk devleti ilkesinin çiğnenmesi
sonucunu doğurur. Oysa Anayasa'ya aykırı olmamak, hukuksallık yönünden
zorunluluktur ve kaçınılması olanaksızdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında
"Mahkemelerin istiklâli ve Hakimlerin masuniyeti" olarak tanımlanan
yargı bağımsızlığı, bağımsız devlet olmanın zorunlu koşulu sayılmış ve Lozan
Barış Andlaşması görüşmelerinde bukonuda büyük uğraş verilmiştir. Hukuk
devletinin en önemli öğesi sayılan yargı bağımsızlığı, mahkemelerin
bağımsızlığı üzerine kurulur. Hakimler de, mahkemelerin bağımsızlığı ve
Hakimlik güvencesi esaslarına göre görevlerini yerine getirirler. Gerçekte bir
bütünlük taşıyan "görev", güvencesiz bırakılırsa anlamını yitirir. Bu
nedenle bağımsızlık ve güvence birbirinden ayrı düşünülmesi olanaksız bir
Hakimlik gereğidir. Hakimlik mesleğinin bu temel hukuksal niteliği, kaynağını
Anayasa'dan alan bir egemenlikolgusudur. Mahkemelerin bağımsızlığı ile
Hakimlerin görevlerinde bağımsız olmaları, birbiriyle eş anlamlı, biri öbürünün
nedeni ve doğal sonucu sayılacak ilkelerdir. Hakimlik güvencesi de bu hukuksal
bileşkenin gereğidir. Bir kez daha anlaşılmaktadır ki, mahkemelerin
bağımsızlığı ve Hakimlik güvencesi, birbirini oluşturup, birbirini tamamlayan,
birbirine anlam veren, biri olmazsa öbürü olmayacak iki öz niteliktir.
Yargılamanın yansızlığının, temelde halkla ilişkinin, savunma özgürlüğünün
güvencesi olan yargı bağımsızlığı hiçbir nedenle sınırlandırılamaz, olumsuz
yönde etkilemelere açık bırakılamaz. Bu bölüme değin yapılan incelemelerde
Anayasa'nın ilgili maddelerine aykırılıkları saptanan madde, Anayasa'nın 2. maddesine
de aykırıdır.
İ. Anayasa'nın Başlangıç Kısmı Yönünden inceleme:
Anayasa'nın Başlangıç kısmının 6. paragrafında, kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında, salt belli Devlet yetkilerinin
kullanılması ve bununla sınırlı uygar bir işbölümü ve işbirliği olduğu
bildirilmekte, kuvvetler arasında bir üstünlük sıralamasının söz konusu
olmayacağı özellikle belirtilmektedir. Yasama ve yürütmenin, yargıdan üstünlüğü
ya da yargıya egemen olması durumlarına Anayasa karşısında geçerlik
tanınamayacağı gibi, Anayasa'ya göre kurulup yetkilerini Anayasa'danalan
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun çalışma düzeni de yürütmeye üstünlük
sağlandığının kanıtı olamaz. Adı geçen Kurulun oluşum biçimi bir anayasal
örgütlenmedir ve Anayasa'ya uygunluk denetiminde kendine karşı dayanak
oluşturamaz. İncelemede esasalınması olanaksızdır. Bu yolla Anayasa'nın
Başlangıç kısmındaki kuvvetler ayrımını olumsuz yönde etkileyip ortadan
kaldırması düşünülemeyeceğinden, Başlangıç'ın iptali istenen maddeyle bir
ilgisi bulunmamaktadır.
Yukarda açıklanan aykırılık nedenleriyle, incelenen 2. madde iptal
edilmelidir.
Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN ve Erol CANSEL bu görüşe
katılmamışlardır.
VI- SONUÇ:
12.5.1988 günlü, 3446 sayılı "2992 Sayılı Adalet Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi, 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar
Kanunu ile 3221 Sayılı Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 2.
maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN
ve Erol CANSEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
28.2.1989 gününde karar verildi.
Başkan
Mahmut
C. CUHRUK
|
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Erol
CANSEL
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/32
Karar Sayısı: 1989/10
24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun
36. maddesine 12.5.1988 tarihli ve 3446 sayılı Kanunun 2. maddesiyle eklenen
(c) ve (d) bentleriyle, adlî yargıda görevli Hakim ve savcıların idarî yargıda
Hakim ve savcılık; idarî yargıda görevli Hakim ve savcıların da adlî yargıda
Hakimlik ve savcılık görevlerine nakledilmelerine cevaz verilmiştir.
Bu nakil:
a) Hizmetin gereklerine, teşkilâtın ihtiyaçlarına veya ilgililerin
isteğine göre;
b) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılacaktır.
Ayrıca, idarî yargıda görevli Hakim ve savcıların adlî yargıda
Hakimlik ve savcılığa nakledilebilmelerinin Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 8.
maddesinin (c) bendinde adlî yargı adaylığı için aranan şartı (yani hukuk
fakültesi mezunu olma şartını) da taşımaları gerekecektir.
Dava dilekçesinde, bu şekilde naklen görevlendirmenin Anayasa'nın
çeşitli maddelerine aykırılığı ileri sürülerek, bu görevlendirmeye imkân veren
3446 sayılı Kanun'un 2. maddesinin iptali istenmiştir. Anayasa'nın konuyla
ilgili hükümleri aşağıda kısaca incelenecektir:
Anayasa'nın 140. maddesinin birinci fıkrasında: "Hakimler ve
savcılar adlî ve idarî yargı Hakim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu
görevler meslekten Hakim ve savcılar eliyle yürütülür" denilmektedir. Bu
fıkrada, hakim ve savcılardan bir kısmının yalnız adlî yargıda, bir kısmınında
sadece idarî yargıda görev yapacağına dair bir açıklık, bir kısıtlama yoktur.
Aynı maddenin üçüncü fıkrasında Hakim ve savcıların "görev
yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi"nin,
"mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik teminatı esaslarına göre
kanunla" düzenleneceği yazılıdır. Bu fıkra hükmünde de adlî yargı Hakim ve
savcısının idarî yargıda; idarî yargı Hakim ve savcısının da adlî yargıda
görevlendirilemeyeceğine dair bir kayıt ve işaret yoktur. Görev yerlerinin
değiştirilmesiyle ilgiliesasların tespiti kanun koyucunun takdirine bırakılmış;
sadece, bu esasların mahkemelerin bağımsızlığına ve Hakimlik teminatına zarar
vermemesi gerektiği belirtilmiştir.
Anayasa'nın mahkemelerin bağımsızlığı hakkındaki 138. maddesinde, Hakimlerin
görevlerinde bağımsız olduğu, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verecekleri, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin
yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve Hakimlere emir ve talimat
veremeyeceği; genelge gönderemeyeceği; tavsiye ve telkinde bulunamayacağı
yazılıdır.
Hakimlik ve savcılık teminatını düzenleyen 139. maddesinde ise,
"Hakimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada
gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun
kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun
kılınamaz" deniliyor. İdarî yargı Hakim ve savcılarının adlî yargıda, adlî
yargı Hakim ve savcılarının da idarî yargıda görevlendirilmesinde, Anayasa'nın
138. ve 139. maddelerinde sözü edilen mahkeme bağımsızlığını ve Hakim
teminatını ortadan kaldıracak veya bu bağımsızlık ve teminatı zayıflatacak,
zarara uğratacak bir husus yoktur. Her iki yargı grubu da aynı bağımsızlık ve
teminat hakkına sahip bulunduğundan, görev değişimindendolayı bu bağımsızlık ve
teminatın ortadan kalkması veya zayıflaması söz konusu değildir.
Görevlendirmeyi idare değil, Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulu
yapacaktır. Bu Kurul, Anayasa'nın 159. maddesine göre, Yargıtay üyeleri
arasından seçilmiş üç asıl, üç yedek üye ile; Danıştay üyeleri arasından
seçilmiş iki asıl, iki yedek üyeden oluşmaktadır.
Kurul'a Adalet Bakanı'nın başkanlık etmesi ve Adalet Bakanlığı
Müsteşarının Kurulun tabiî üyesi olması bazı hukukçularca Hakimlik ve savcılık
teminatını zedeler mahiyette görülmekte ise de; bağımsız 5 yüksek Hakimin görev
yaptığı bir kurula, hükümette ve idarede görevli iki zatın katılmasının bu
teminatı yok edeceği, işlerin hükümetin istediği şekilde yürütüleceği görüşüne
katılmak bizce mümkün olamadığı gibi; bu dava dolayısıyla, açık bir Anayasa
hükmünün doğru veya yanlış olduğunu tartışıp karara bağlamak da Mahkememizin
görevleri arasında sayılamaz.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yalnız idarî yargı Hakim ve
savcılarını adlî yargıda; adlî yargı Hakim ve savcılarını da idarî yargıda
görevlendirmekte değil; bütün Hakim ve savcıların atama, nakil, yükselme gibi
her türlü özlük işlerinde söz sahibidir. Bu Kurul'un kararı yeterli bir teminat
sayılmazsa; yalnız idarî yargıdan adlî yargıya, adlî yargıdan idarî yargıyageçirilmek
istenenler değil; bütün Hakim ve savalar teminattan yoksun kılınmış demektir.
Böyle bir düşünceyi benimsemek, 3446 sayılı Kanun'un iptali istenen 2.
maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu değil; bizzat Anayasa'nın Hakim ve
savcıların görevlerini vicdan huzuruyla yapmalarına imkân veren şartları
sağlayamadığını kabul etmek olur ve dava konusunun dışına çıkan bir sonuç doğurur.
Uzmanlaşma konusuna gelince: Davaların yalnız belli bir konuda
uzmanlaşmış Hakim ve savcılarca görülmesinin sağlayacağı kolaylık ve çabukluk
kabul edilebilirse de; bir Hakim ve savcının mesleğinin çeşitli dallarında
çalışmış olmasının da -onun tecrübelerini artırmak ve ufkunu genişletmek
açısından- bazı faydaları olacağı inkâr edilemez.
Kaldı ki, uzmanlaşma yalnız adlî yargı, idarî yargı alanında
değil; adlî yargının içinde de vardır. Savcılık, ceza Hakimliği, hukuk
Hakimliği ayrı ayrı uzmanlık dalları olduğu gibi; ticaret, iş, Devlet Güvenlik
Mahkemeleri Hakimlikleri de kendilerine göre birer uzmanlık yeridir. Bunların
birinden diğerine geçişte hiçbir mahzur görülmezken; idarî yargı Hakim ve
savcısının adlî yargıya, adlî yargı Hakim ve savcısının da idarî yargıya
geçirilmesini son derece zararlı sonuçlar doğuracak bir olay olarak
değerlendirmek doğru değildir.
Yukarda açıkladığım gerekçelerle, 3446 sayılı Kanun'un dava konusu
2. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığını düşündüğümden, aksi yönde oluşmuş
bulunan Mahkeme kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1988/32
Karar Sayısı: 1989/10
Anayasa Mahkemesinin 12.5.1988 tarih, 3446 sayılı "2992
sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü ile 3221 sayılı Hakim ve Savcı Adayları
Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun"un 2. maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve İPTALİNE ilişkin,
28.2.1989 tarihli kararına aşağıdaki gerekçelerle katılmıyoruz:
A. 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunun 36. maddesi: a) Adli
yargıda görevli Hakimlerin adli yargıda savcılık; adli yargıda görevli
savcıların adli yargıda Hakimlik; b) idari yargıda görevli Hakimlerin idari
yargıda savcılık; idarî yargıda görevli savcıların idarî yargıda Hakimlik
görevlerine Hakimler ve Savalar Yüksek Kurulunca, hizmetin gerekleri,teşkilâtın
ihtiyaçları veya ilgililerin isteği dikkate alınarak, nakledilebileceklerini
öngörmektedir.
3446 sayılı Kanunun (RG. 26.5.1988 tarih, 19823 sayı) 2. maddesi
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 36. maddesinin (a) ve (b)
bentlerinden sonragelmek üzere (c) ve (d) bentlerini ilâve ederek:
c) Adlî yargıda görevli Hakim ve savalar idarî yargıda Hakim ve
savcılık;
d) idarî yargıda görevli Hakim ve savcılardan bu Kanunun 8.
maddesinin (c) bendinde adlî yargı adaylığı için aranan şartları taşıyanların
adlî yargıda Hakim ve savcılık görevlerine Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunca
nakledilebilme!eri fıkralarını da getirmiştir.
1- (a) ve (b) bentlerine göre idarî yargı ve adlî yargı Hakim, ve
savcılarının kendi görev alanları içinde görev değiştirmeleri yani idarî yargı
hakiminin idarî yargı savcısı; adlî yargı Hakiminin adlî yargı savcısı olarak
görevlendirilmesinin Anayasaya aykırı olduğuna dair bir iddia yoktur.
2- 3446 sayılı kanunla getirilen (c) ve (d) bentlerine göre, adlî
yargı Hakim ve savcılarının idarî yargıda; idarî yargıda görevli Hakim ve
savcıların 2802 sayılı kanunun 8. maddesinin (c) bendindeki adli yargı adaylığı
için aranan şartları taşımaları kaydıyla adlî yargıda Hakim ve savcı olarak,
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca nakledilmeleri ve görevlendirilmeleri
Anayasa'nın 140. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarına aykırı mıdır'
Birinci fıkra, aslında, idarî yargıda veya adlî yargıda görevli
Hakim ve savcıların MESLEKTEN HAKİM VE SAVCILAR olmaları gereğini
vurgulamaktadır. Nitekim 2802 sayılı Hakim ve Savcılar Kanununun 8. maddesi
adlî yargı ve idarî yargı Hakim ve savcı adaylarında aranacak nitelikleri
saymıştır. Özellikle (c) bendinde adlî yargı adayları için Hukuk Fakültesinden
mezun olmak veya yabancı bir Hukuk Fakültesini bitirip de Türkiye'deki Hukuk
Fakültesi programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarı belgesi
almış bulunmak; idarî yargı adayları için de hukuk veya hukuk bilgisine
programlarında yeterince yer veren siyasal bilimler, iktisat ve maliye
alanlarında en az dört yıllık yüksek öğretim yapmış olmak. . . . şartları
aranmaktadır.
23.9.1983 tarih ve 18170 sayılı RG. de yayımlanan "adlî ve
idarî yargıda adaylık yazılı sınav ve mülakat yönetmeliği"nin 10. maddesi,
adlî ve idarî yargıda görev alacak Hakim ve savcı adaylarının verecekleri sınav
konularından Anayasa Hukuku ve İnkılâp Tarihi, İdare Hukuku, Medenî Hukuk,
Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), genel kültür-kompozisyon'u ortak konular
olarak düzenlenmiş; adlî yargı adaylarını ayrıca Ceza Hukuku, Ceza Yargılama
Usulü Hukuku, Ticaret Hukuku; idarî yargı adaylarını ise ayrıca İdarî Yargılama
Usulü Hukuku, Maliye, Ekonomi, Vergi Hukuku konularından sınava tâbi tutmuştur.
Bu sınavı kazanan adlî ve idarî Hakim ve savcı adaylarının, 2802
sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 9. maddesinde öngörülmüş olan staj
eğitimleri, 3221 sayılı (RG. 15.6,1985 tarih, 18785 sayı) "Hakim ve Savcı
Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun" ile yeniden
düzenlenerek, idarî ve adlî yargı Hakim ve savcı adaylarına TEMELDE ortak
eğitimi kazandırmayı amaçlayan yeni hükümler getirilmiştir. Nitekim Kanun 2.
maddesi, eğitim merkezinin görevlerini sayarken (a) bendinde: Adlî ve İdarî
yargıda Hakim ve savcı adaylarını MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ ONUR, TARAFSIZLIKVE
ADALET DUYGUSUNA SAHİP KİŞİLER olarak yetiştirmek, hakimlik ve savcılığa
hazırlamak (b) 'bendinde; yükseköğrenimde edinilen bilgilerin uygulamaya
yansıtılmasını, yargı ile ilgili görevlerin yerine getirilmesinde adayların
meslekî öğrenim ve eğitimlerininyapılmasını sağlamak; (c) bendinde; Adaylara
HUKUK UYGULAMASININ GENEL VE TEMEL KAVRAMLARINI VERMEK, ADALET HİZMETLERİ VE
YARGI İLE İLGİLİ METİNLERİ YAZMA USUL VE KURALLARINI ÖĞRETMEK, hükümlerini
getirmiştir.
Bu ortak eğitim, 2 yıllık staj döneminin ilk üç ayında
"Hazırlık Eğitim Dönemi" ile, son üç ayında "Son Eğitim
Dönemi"nde verilmektedir.
Nitekim Kanunun 8. maddesinin 1. bendinde öngörülen "Hazırlık
Eğitimi"nde adaylara üç ay süreyle hukuk uygulamasının GENEL VE TEMEL
KAVRAMLARI kazandırılmakta; adalet hizmetleri ve yargı ile ilgili METİNLERİ
YAZMA usul ve kuralları öğretilmekte; BELLİ KONULARDA KONFERANSLAR düzenlenmekte
ve adayların MESLEK AHLÂKI AÇISINDAN yetiştirilmeleri sağlanmakta ve uygulamada
görülen problemler anlatılmaktadır. Yine, 8. maddenin 3. bendinde düzenlenen
"Son Eğitim Dönemi"nde üç ay süreyle adaylara TOPLU OLARAK ilk iki
dönemde -yani 3 aylık hazırlık eğitimi ve adlî yargıda geçen 18 aylık staj
döneminde- kazandıkları bilgilerin TARTIŞMA VE UYGULAMASI yaptırılmakta, KAMU
HUKUKU, ÖZEL HUKUK VE İDARE HUKUKU ALANLARINDAN seçilecek problemler
çözdürülüp, kararlar yazdırılmaktadır.
Eğitim sonunda adaylar, eğitim süresi içinde kendilerine öğretilen
konularla ilgili olarak, yazılı sınava alınırlar, md. 10; bu sınavı
başaranların mesleğe kabulleri ile atanmaları, Hakimler ve Savcılar Kanunu
hükümlerine göre yapılır, md. 11.
3. Yukarıdaki açıklamaların ışığında, şu sonuçlara varılır.
a) Anayasa'nın 140. maddesinin birinci fıkrasına göre idarî
yargıda veya adlî yargıda görev alacak hakim ye savcılar, MESLEKTEN HAKİM VE
SAVCILARDIR. Bu meslek adamları gerek fakülte dönemlerinde, gerek adaylık
sınavlarında, gerekse Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezinde geçirdikleri
staj döneminde öncelikle ortak konuları olan "YARGI"yı öğrenmektedir.
NitekimAnayasa'nın Üçüncü Bölümü'nün başlığı da
"YARGI"dır. Yargı, "yargı birliği" anlamına gelmemek üzere,
bit BÜTÜNDÜR. Fakülte döneminden stajın bitimine kadar izlenen yetiştirme
programlarında yargı bütünlüğünün anlamının kazandırılması amaçlanır.
KendisindeYargı'nın bir bütün olduğu (zira Hukuk bir bütündür) bilinci doğmuş
olan meslekten hakim veya savcı adlî yargıda veya idari yargıda görev yaparken
hukukun genel ilkelerine, aynı hak anlayışına adalet ve nasafet kurallarına
göre davranır, aynı meslek âdapve ahlâk duygusuyla görev yapar.
b) Hukuk sistemimizde, bir mahkemeye kamu hukukundan veya özel
hukuktan kaynaklanan her türlü davaya bakma görevi veren "Yargı
birliği" prensipte kabul edilmemiştir (Tek hakimli adliye mahkemelerinde
kuralın istisnaları vardır. Ancak, tek hakimli adliye mahkemeleri idari
davalara bakamazlar).
Yargı'nın alt ayrımları olan îdari Yargı ve Adlî Yargı, Devlet ile
kişi; kişi ile kişi arasındaki ihtilâfların çözümüne bakan iki yargı alanıdır.
Anayasa'nın 140. maddesinin birinci fıkrasına göre idari yargıda görev yapan
hakim ve savcılar idari yargı hakim ve savcısı; adlî yargıda görev yapanlar ise
adlî yargı hakim ve savcısı olarak görev yapmaktadır. Bu iki alanın özelde
kendine özgü mevzuatı vardır. Ancak iki alan birbirinden keskinçizgilerle
ayrılamaz. Karşılıklı geçiş alanları da vardır. Meselâ 2577 sayılı îdarî
Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi işbu kanunda hüküm bulunmayan bir çok
halde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu'-na yollama yapmakta, yine aynı Kanunun
76. maddesi Danıştay Başkanıyla Başkanvekili, Başsavcı, Daire Başkanları veya
üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri dolayısıyla işledikleri suçlardan
dolayı yürütülen soruşturmanın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre
yürütülmesini öngörmektedir. Adlî Yargı'dan bir örnek vermek gerekirse, Medeni
Kanunun 935. maddesine göre tapu sicili muhafızının sicilde yaptığı terkin,
tadil veya tescil işlemleri İDARİ İŞLEM niteliğinde olduğu halde, ilgililerle
tapu idaresi arasında bu işlemler nedeniyle çıkacak hukukî ihtilâfların hal
yeri idare mahkemeleri değil, adlî yargı yerleridir. Bu örnekler artırılabilir.
Bununla beraber, Yargının ve hukukun bütünlüğü esasına göre
eğitilmiş olan hakim ve savcılar, -Hukuk Fakültesini bitirmemiş olanlar, adlî
yargıda görev almak isterlerse fark derslerini vererek- ister adlî, isterse
idarî yargıda görev yapsınlar, edindikleri araştırma metodları ve hukuk, iktisat,
maliye gibi dallarda kazandıkları teorik ve pratik bilgilerle her iki alanın da
problemlerini çözebilirler.
c) 3446 sayılı Kanunun 2. maddesi ile getirilmek istenen,
"adlî yargı Hakim ve savcılarının idarî yargıda; idari yargı hakim ve
savcılarının adlî yargıda görev almaları" düzenlemesi, hiç olmazsa, adlî
yargıdan idarî yargıya geçiş bakımından yeni değildir. Nitekim
1961Anayasası'nın 140. maddesi gereği, Anayasa Mahkemesi, Bakanlar Kurulu ile
Danıştay Genel Kurulunca ayrı ayrı boş yer sayısı kadar gösterilecek adaylar
arasından Danıştay Üyelerini seçmekte idi. Bu seçim prosedürü ile, adlî
yargıdan Danıştay'a üyeler seçilmiş olup, bazıları halen görevlerini
sürdürmektedir.
d) Kesin İdarî-Adlî yargı ayrımının geride bırakıldığını gösteren
yeni gelişmeler vardır: Nitekim özellikle Yüksek Yargı Organlarının kuruluş
biçimleri bu oluşumu yansıtmaktadır. Meselâ Anayasa Mahkemesi Üyeleri Yargıtay,
Danıştay, Askerî Yüksek îdare Mahkemesi, Sayıştay üyeleri ile Yükseköğretim
Kurumları öğretim üyelerinden, üst kademe yöneticileri ve avukatlardan seçilen
üyelerden oluşur (Anayasa, md. 146/11); yine, Anayasa'nın 158. ve 2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkında Kanun'un 2. maddesine göre
Uyuşmazlık Mahkemesi Üyeleri Yargıtay, Danıştay,' Askerî îdare Mahkemesi ile
Askerî Yargıtay'dan seçilen üyelerden oluşup, Başkam Anayasa Mahkemesi üyeleri
arasından seçilir. Danıştay üyeleri, idari yargı hakim ve savcıları dışında
müsteşar, vali, general, amiral vb. görevlilerden seçilebilmektedir ,(2575 sayılı
Danıştay Kanunu, md. 8). Yüksek Mahkeme olmamakla beraber, bu karma yapıyı
üyeleri Yargıtay ve Danıştay üyelerinden seçilen Yüksek Seçim Kurulu'nda görmek
mümkündür (Anayasa, md. 79, IV).
e) Mesleklerinde en az beş yıl fiilen çalışmış avukatlar, idarî ve
adlî yargıda Hakim veya savcı olabilirler, (Hakimler ve Savcılar Kanunu, madde
39 II); yine, hiç bir yargı deneyimi olmasa da, Profesör ve Doçentler adlî
-veya idarî yargı Hakim ve savcılıklarına atanabilirler, (Hakimler ve Savcılar
Kanunu, madde 39 I). Bunlar meslekten Hakim ve savcıların geçtikleri evrelerden
geçmemiş olabilirler. Fakat adlî ve idarî yargıda Hakimlik ve savcılık
yapabilecek deneyimleri vardır ve kendi alanlarında derin bilgi sahibidirler.
f) Özetle, adlî yargı Hakim ve savcıları ile idarî yargı Hakim ve
savcıları, kendi görev yerleri olan adlî yargının veya idarî yargının içinde
nakil suretiyle görev yerleri değiştirilebilmekte ve savcılar, Hakim; Hakimler
savcı statüsüne geçirilebilmektedir (2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu, madde
36, a, b bentleri). Bir savcının Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi; bir vergi
mahkemesi Hakiminin idare mahkemesi Hakimi olarakatanması durumunda yeni göreve
uyum sağlanması temelde alınan sağlam mesleki formasyonla mümkün olacağı gibi,
3346 sayılı Kanunun 2. maddesine göre adlî yargı Hakim ve savcılarının idarî
yargıda, idarî yargıda-kilerin de adlî yargıda görev almaları yine temel eğitim
ve stajlarında bu uyumu sağlayacak bilgi ve becerileri kazanmalarına bağlıdır.
İdarî ve adlî yargı Hakim ve savcılarının yer değiştirmeleri
ANAYASANIN 140. maddesinin birinci fıkrasına AYKIRILIK SORUNU DEĞİL; meslekten
Hakim ve savcılara bu değişim sonunda yeni görev yerlerine uyum sağlayacak
temel formasyonları fakülte ve staj dönemlerinde kazandırmış olma sorunudur. Bu
uyumun süratli ve gereği gibi sağlanabilmesi için bazı kanunî düzenlemeler
yapılması gerekebilir; meselâ Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve
Görevleri Hakkındaki 3221 sayılı Kanunun 8. maddesinin 1. ve 3. bentlerinde
öngörülen hazırlık eğitimi ve son eğitim döneminde adlî ve idarî yargı Hakim ve
savcı adaylarına verilen ortak eğitim dışında 2. bende göre idarî yargıda görev
alacaklara idarî yargıda; adlî yargıda görev alacaklara adlî yargıda ayrı
olarak yaptırılan 18 aylık staj da ortak staj haline getirilebilir. Yani idarî
ve adlî yargı Hakim ve savcı adayları, stajlarını idarî ve adlî yargıda
geçirirler. Diğer birdüzenleme de, Hakim ve savcıların idarî yargıdan adlî
yargıya ve adlî yargıdan idarî yargıya dönüşümlü olarak geçiş süreleri, bir
meslek hayatı boyunca bu dönüşümün kaç defa tekrarlanacağı, bir yargı kesiminde
ne kadar süreyle kalınacağı ortak staj yapmamış Hakim ve savcılara hizmet içi
eğitim yaptırılması vb. hususlar olabilir. Şüphesiz bu düzenlemeler kanun
koyucunun takdirine bağlıdır.
B. Adlî ve idarî yargı Hakim ve savcılarının karşılıklı olarak
yargı yerlerini değiştirmeleri halinde, hangi yargı yerinde çalışırsa
çalışsınlar, Anayasanın 140. maddesinin ikinci fıkrasında anılan ve 138, 139.
maddelerinde düzenlenmiş olan, mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik savcılık
teminatı esaslarına göre görev yapacakları aşikârdır. Bu değişim Anayasa'nın
140. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı değildir.
Anayasa'nın 140. maddesinin ikinci fıkrasına göre Hakim ve
savcılar ile ilgili türlü işlemler yanında, GÖREVLERİNİN VE GÖREV YERLERİNİN
GEÇİCİ VEYA SÜREKLİ OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ ..... mahkemelerin, bağımsızlığı ve
Hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir. Bu kanun 2802 sayılı
Hakimler ve Savcılar Kanunudur. Kanunun 35 ve 36. maddeleri Hakim ve savcıların
yer değiştirmek suretiyle atanmalarını ve görev değiştirmelerini, Anayasanın
159. maddesine göre kurulmuş olan, Adalet Bakanının başkanlığında Adalet
Bakanlığı müsteşarının tabii üyesi bulunduğu ve ekseriyetini Yargıtay ve
Danıştay üyelerinin oluşturduğu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
kararlaştırır. 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 36. maddesinin (a)
bendine göre adlî yargıda görevli Hakimlerin adlî yargıda Hakimlik; adlî
yargıda görevli savcıların adlî yargıda savcılık; (b) bendine göre de idari
yargıda görevli Hakimlerin idarî yargıda savcılık; idarî yargıda görevli
savcıların idarî yargıda Hakimlik yapmalarına bu kurul, HİZMETİN GEREKLERİNE,
TEŞKİLÂTIN İHTİYAÇLARINA VE İLGİLİLERİN İSTEKLERİNE göre karar verebilmekte ve
kurulun bu yetkisini düzenleyen 36. maddesinin (a) ve (b) bentlerinin Anayasaya
aykırı olduğu iddia edilmemektedir. 3446 sayılı Kanunun 2. maddesi ile 2802
sayılı Kanunun 36. maddesine getirilen (c) ve (d) bentlerinin adlî yargı Hakim
ve savcılarının idarî yargıda, idarî yargıda görevli Hakim ve savcıların, 2802
sayılı Kanunun 8. maddesinin (c) bendindeki adlî yargı adaylığı içinaranan
şartları taşımaları şartıyla, adlî yargıda, hizmetin gereklerine, teşkilâtın
ihtiyaçlarına ve ilgililerin isteklerine göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca görevlendirilmelerinin de Anayasanın 138. ve 139. Maddelerine aykırı
yönü yoktur. Anayasal bir kuruluş olan Yüksek Kurulun, Hakim ve savcıların adlî
yargıda ve idarî yargıda veya adlî yargıdan idarî yargıya görev yerlerini ve
görevlerini değiştirme kararı verirken mahkemelerin bağımsızlığı, Hakim
teminatı esasları (AY. mad. 140. III) ve 2802 sayılı Kanun hükümleri uyarınca
objektif kararlar vereceği hususunda Hakim ve savcıların kuşkuları olmaması
gerekir.
3446 sayılı Kanunun 2. maddesi, Anayasanın Yargıtay'ı kuran 154.
maddesi ile Danıştay'ı kuran 155. maddesine de aykırı değildir. Adlî yargıdan
idarî yargıya geçen bir Hakim ve savcı, idarî yargı Hakim ve savcısı; idarî
yargıdan adlî yargıya geçen bir hakim ve savcı da adlî yargı Hakim ve savcısı
olur. Hukukun ve yargının bütünlüğü içinde eğitilmiş, staj yapmış, hizmetiçi
eğitim görmüş ve yargıda deneyim kazanmış meslekten Hakim ve savcıların her iki
yargı alanını da tanımış olarak Yargıtay veya Danıştay üyesi olmaları, bu yargı
alanlarına yarar sağlar ve Uyuşmazlık Mahkemesinin işlerini azaltır.
Adlî ve idarî yargıda görevli Hakim ve savcıların görevlerinin ve
görev yerlerinin karşılıklı olarak değiştirilmesini öngören 3446 sayılı Kanunun
2. maddesi Anayasanın 138. maddesinde düzenlenen, mahkemelerin bağımsızlığı
ilkesini ihlâl etmediğine göre yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağını belirten Anayasanın 9. maddesine de aykırı olmaz.
3446 sayılı Kanunla, 2802 sayılı Kanunun 36. maddesine getirilen
yeni düzenleme Anayasanın yukarıda incelediğimiz maddelerine aykırı olmadığına
göre, anayasal bir kuruluş olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca adlî
yargı hakîm ve savcılarının idarî yargıda Hakim ve savcı; idarî yargı Hakim ve
savcılarının da adlî yargıda Hakim ve savcı olarak kanunla görevlendirilmeleri,
Anayasaya uygun yetki kullanımı olup, Anayasanın 6. maddesine aykırı değildir.
Aynı zamanda, Anayasanın 2. maddesinde belirtilen "Hukuk Devleti"
niteliğine de uygundur.
G. Sonuç olarak, 2802 sayılı kanunun 36. maddesine (ç) ve (d)
bentlerini ilave eden; 3446 sayılı Kanunun 2. maddesinin Anayasanın 2, 5, 6, 9,
13, 138, 140, 154 ve 155. maddelerine aykırı olmadığı; sorunun savcı ve
Hakimlerin idarî ve adlî yargıda görevlerini ve görev yerlerini karşılıklı
olarak değiştirmeleri halinde uyumlarını en iyi ve süratli sağlayacak mevzuat
düzenlemelerine ihtiyaç yani eksikdüzenleme sorunu olduğu, bu konunun ise kanun
koyucunun takdir yetkisini ilgilendirdiği kanısındayız.
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Erol
CANSEL
|