ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı : 1986/1
Karar sayısı : 1987/10
Karar günü : 5/5/1987
R.G. Tarih-Sayı :21.11.1987-19641
İptal Davasını Açan : Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 81 üyesi
İptal Davasının Konusu : 13 Kasım 1985 günlü, 18927 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 7/11/1985 günlü ve 3238 sayılı "Savunma Sanayii
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının Kurulması ve 11 Temmuz 1939
Tarih ve 3670 Sayılı Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun İki Maddesi ile 25
Ekim 1984 Tarih ve 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 6. maddesinin (c) bendi; 10.
maddesinin (c) ve (j) bendleri; 11. maddesi ile 17. maddesinin Anayasa'nın 5.,
160., 161. ve 165. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
II. İlk İnceleme :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15. maddesi uyarınca Başkan H.
Semih Özmert, Orhan Onar, Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör Özden, Muammer Turan,
Mehmet Çınarlı, Selahattin Metin, Servet Tüzün, Mahmut C. Cuhruk, Mustafa ŞAHİN
ve Adnan Kükner'in katılmalarıyla yapılan k inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine 16 Ocak 1986 gününde
oybirliğiyle karar verilmiştir.
III. Esasın İncelenmesi :
İşin esasına ilişkin rapor, Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen yasa
hükümleri ve dayanılan Anayasa kuralları, konu ile ilgili diğer metinler,
bunların gerekçeleri ve 3238 sayılı Yasaya ilişkin TBMM tutanakları
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
Dava dilekçesinde, söz konusu Yasanın 6. maddesinin (c), 10.
maddesinin (c) ve (j) bendlerinin; "Devletin temel işlevi olan görevini
yerli veya yabancı özel sektöre devretmesini ya da paylaşılmasını
öngördüğünden" Anayasa'nın 5. maddesine aykırı olduğu iddiası öne
sürüldüğü için, Anayasa'ya aykırılık sorununun incelenmesine Anayasa'nın 5.
maddesini ele alarak başlamak gerekmektedir. Anayasa'nın 5. maddesinin konu ile
ilgili kısmı aynen şöyledir :
"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını
ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak...tır."
Anayasa'nın bu hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere ülkenin
yurtiçinden ve yurtdışından gelmesi muhtemel her türlü tehdide karşı karşı
korunması Devletin başta gelen bir görevidir. Kuşkusuz Devlet bu görevim
gerektiğinde silahlı kuvvetleriyle yerine getirecektir. Dava dilekçesinde bu
amacın "her yurttaşın inanarak gerçekleşmesini istediği bir amaç"
olduğu kabul edilmekte, ancak bu amacın, Anayasa'nın 5. maddesi uyarınca sadece
Devlet tarafından gerçekleştirilebileceği, yerli ve yabancı özel sektörün
savunma sanayiinde görevlendirilmesinin mümkün olmadığı iddia edilmektedir.
Bu iddianın, amaçları araçlarla karıştırdığı açıktır. Bir devletin
ulusal savunmadan sorumlu olması başka şey, ulusal savunmanın gerektirdiği araç
ve gereçlerin üretimi ve tedariki başka şeydir. Anayasa'nın 5. maddesi Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumayı Devletin temel amaç ve
görevlerinden saymış, fakat bu amaç ve görev için gerekli araç ve gereçlerin
sadece Devlet tarafından üretilmesini ve tedarik edilmesini şart koşmamıştır.
Aksine Anayasa, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğunu belirleyen 35.,
herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğunu ve özel
teşebbüsler kurmanın serbest olduğunu, özel teşebbüslerin milli ekonominin
gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde
çalışmasını sağlayacak tedbirlerin Devlet tarafından alınacağını belirleyen 48.
ve yine Devletin para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve
düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağını emreden 167.
maddeleri ile "karma ekonomik sistem"in de benimsenebileceğini ortaya
koymuştur. Ekonomide Devlet işletmeleriyle özel sektöre ait işletmelerin,
yanyana bulunabilmesine imkan verdiği açıkça belli olan Anayasa'nın savunma
sanayiinde sadece Devletin üretim ve tedarik faaliyetlerinde bulunmasını şart
koştuğunu öne sürmek mümkün değildir. Öte yandan savunma sanayiinin hızla değişen
yüksek bir teknolojiyi gerektirmesi; buna bağlı olarak yurtiçi ve yurtdışı
finansman ihtiyacının büyük olması; yabancı sermaye ile işbirliği yapılmasını
zorunlu kılmaktadır. Bunun yanında, ister kamuya ve isterse özel sektöre ait
olsun mevcut ulusal sanayi işletmelerinin savunma sanayiinin ihtiyaç duyduğu
araç ve gereçleri üretebilecek güçte ve nitelikte olanlarının tesbiti ve bu
ulusal amacın gerçekleşmesi için organizasyonu ve teşviki de zorunludur. Bu
nedenle 3238 sayılı Yasanın :
"Kamu ve özel sektörün yabancı sermaye ve teknoloji katkısı
ile savunmaya yönelik üretim tesisleri kurma imkânlarını araştırmak,
yönlendirmek ve tahakkuk planlarını takip etmek, bu gibi tesislerin kuruluşuna
gerektiğinde Devletin iştiraki için prensip kararı almak" şeklindeki 6.
maddesinin (c) bendi ile; 10. maddesinin, "Mevcut milli sanayii, savunma
sanayii ihtiyaçlarına göre reorganize ve entegre etmek, yeni teşebbüsleri
teşvik ve bu entegrasyona ve ihtiyaçlara göre yönlendirmek, yabancı sermaye ve
teknoloji katkısı imkânlarını araştırmak, teşebbüsleri yönlendirmek; bu
konudaki Devlet katılımını planlamak" biçimindeki (c) bendi hükmünün
Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur.
Yekta Güngör Özden bu görüşe katılmamıştır.
Aynı nedenlerle, söz konusu Yasanın;
"Fondan kredi vermek veya yurtiçinden ve yurtdışından kredi
almak ve gerektiğinde yerli ve yabancı sermayeli şirketler kurmak ve iştirak
etmek" hükmünü getiren 10. maddesinin (j) bendi de Anayasa'ya aykırı
değildir.
Dava dilekçesinde Anayasa'ya aykırılığı iddia edilen diğer hükümler
söz konusu Yasanın "Bu Kanunla yapılması öngörülen iş ve işlemlerde 1050
sayılı Muhasebei Umumiyei Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832
sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz." hükmünü içeren 11.
maddesinin birinci fıkrası ile;
"Fonun her türlü işlemi Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı
ve Maliye ve Gümrük Bakanlığınca iki yıl için seçilecek birer kişiden teşekkül
eden bir kurul tarafından" denetlenmesini öngören 17. maddesidir.
Dilekçede bu iki madde ile getirilen düzenlemenin Anayasa'nın
160., 161. ve 165. maddelerine aykırı olduğu iddia edilmektedir.
Anayasa'nın 160. maddesinin birinci fıkrası Sayıştay'ın temel
görevini, "Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile
mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap
ve işlemlerini kesin hükme bağlamak..." olarak belirlemiştir. Öte yandan
161, maddenin birinci fıkrasında da "Devletin ve kamu iktisadi
teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları, yıllık bütçelerle
yapılır." denilmektedir. Bu iki madde yanında, söz konusu Yasanın
aykırılık oluşturduğu iddia edilen Anayasa'nın 165. maddesi de aynen :
"Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak
Devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet
Meclisince denetlenmesi esasları kanunla düzenlenir." demektedir.
Dilekçede, inceleme konusu Yasanın, yapılan işlemlerde Muhasebei
Umumiye Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay Kanunu hükümlerinin
uygulanmayacağını öngören 11. maddesinin birinci fıkrası ile Fon'un işlemlerini
denetlemekle üç kişilik bir kurulun görevlendirilmesini öngören 17. maddesinin;
Anayasanın yukarıda açıklanan 160. ve 161. maddelerinin birinci fıkralarına ve
165. maddesine aykırı olduğu iddiası öne sürülmüşse de bu iddianın yerinde
olmadığı açıktır. Çünkü Sayıştay'ın görevlerini belirleyen 160. maddenin
dördüncü fıkrasında aynen; "Silahlı Kuvvetler elinde bulunan Devlet
mallarının Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlenmesi usulleri, Milli
Savunma hizmetlerinin gerektirdiği gizlilik esaslarına uygun olarak kanunla
düzenlenir." denildiği gibi, bütçenin hazırlanması ve uygulanması
esaslarını düzenleyen 161. maddenin üçüncü fıkrasında da aynen; "Kanun,
kalkınma planlan ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve
hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir." hükmü getirilmiştir.
Bu hükümler ulusal savunma sanayiinin gizliliği, teknoloji,
araştırma-geliştirme, üretim ve finansman yönünden sahip olduğu özellikler
dikkate alındığında, söz konusu Yasa ile getirilen düzenlemeye imkân verecek
niteliktedir. Bu nedenle Savunma Sanayi Destekleme Fonu'nun; mali işlemleri
düzenleyen bazı yasalar dışında bırakılması Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz.
Dolayısıyla söz konusu Yasanın 11. maddesi Anayasa'ya aykırı değildir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüşe katılmamıştır.
Aynı nedenlerle incelenen ve denetimin özel bir kurul tarafından
yapılmasını öngören Yasanın 17. maddesi de Anayasa'ya aykırı değildir.
Orhan Onar, Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör özden, Muammer Turan
ve Selahattin Metin bu görüşe katılmamıştır.
IV - Sonuç :
7/11/1985 günlü, 3238 sayılı "Savunma Sanayii Geliştirme ve
Destekleme idaresi Başkanlığının Kurulması ve 11 Temmuz 1939 Tarih ve 3670
Sayılı Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun İki Maddesi ile 25 Ekim 1984 Tarih
ve 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun"un;
1 - 6. maddesinin (c) bendi ile 10. maddesinin (c) bendinin
Anayasaya aykırı olmadığına, iptal isteminin reddine, Yekta Güngör ÖZDEN'in karşıoyu
ve oyçokluğuyla,
2 - 10. maddesinin (j) bendinin Anayasaya aykırı olmadığına, iptal
isteminin reddine oybirliğiyle,
3 - 11. maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına iptal isteminin
reddine Yekta Güngör ÖZDEN ve Muammer TURAN'ın karşıoyları ve oyçokluğuyla,
4 - 17. maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
reddine Orhan ONAR, Necdet DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Muammer Turan ve
Selahattin METİN'in karşıoyları ve oyçokluğuyla, Turan ve Selahattin Metin bu
görüşe katılmamıştır.
5/5/1987 gününde karar verildi.
Başkan
Orhan
ONAR
|
Başkanvekili
Mahmut
C. CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selahattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
Üye
Vural
SAVAŞ
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1986/1
Karar Sayısı : 1987/10
3238 sayılı Kanunun dava konusu 17. maddesinde, Savunma Sanayii
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı ile Başbakanlık emrinde kurulan
Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nun her türlü işlemlerinin Başbakanlık, Milli
Savunma Bakanlığı ve Maliye ve Gümrük Bakanlığınca iki yıl için seçilecek birer
kişiden teşekkül eden bir kurul tarafından denetlenmesi hükme bağlanmıştır.
Söz konusu madde, iç denetim niteliğinde bir mekanizmayı
öngörmektedir. Oysa Anayasa'nın 160. ve 165. maddeleri Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ni dışlayan bir denetimi amaçlamamaktadır. Dava konusu düzenleme bu
nedenle Anayasa'nın sözü edilen maddelerinin sözü ve özüne aykırı bulunduğundan
aksi yönde oluşan karara katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1986/1
Karar Sayısı : 1987/10
7/11/1985 günlü, 3238 sayılı Yasanın dava konusu 17. maddesinde,
Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı ile Başkanlık
emrinde kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nun her türlü işlemlerinin
Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı ve Maliye ve Gümrük Bakanlığınca iki yıl
için seçilecek birer kişiden teşekkül eden bir Kurul tarafından denetleneceği
öngörülmüştür.
Anayasa'da fon'ların oluşumuna, fon uygulamalarına, fonlardan
yapılacak harcamalara, hatta fon'ların denetimine ilişkin kurallara yer
verilmemiştir. Her ne kadar, Anayasa'nın 160. maddesinin gerekçesinde; fon
şeklindeki idarelerin gelir, gider ve mallarının denetimi görevinin de, diğer
görevlerinin yanında, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan
Sayıştay'a verildiği şeklinde bir ifade göze çarpmakta ise de, Danışma
Meclisince, 832 sayılı Sayıştay Kanununun Sayıştay'ın görevlerini belirleyen
28. maddesine paralel olarak yapılan bahis konusu düzenlemenin, Milli Güvenlik
Konseyi Anayasa Komisyonunca benimsenmemiş ve metinden çıkarılmış olması
karşısında, fon harcamalarının yalnızca ve mutlaka Sayıştay tarafından
denetlenmesi gerektiğinden söz edilememektedir.
Gerçekten, Devletin gelir ve giderleri ile mallarının denetiminde
Anayasa iki yöntem kabul etmiştir. Bunlardan biri, Anayasanın 160. maddesinin
öngördüğü Sayıştay tarafından yapılan; diğeri Anayasa'nın 165. maddesinde
belirtildiği üzere, yasa gereğince kurulan bir sistemle gerçekleştirilen
denetimdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yahut Türkiye Büyük Millet
Meclisince yapılan söz konusu denetim türleri arasında geçerlilik bakımından
herhangi bir fark gözetilmemiştir.
Demek ki Anayasal denetimde tek yetkili organ Sayıştay değildir.
Yasakoyucu, kimi durumlarda, Sayıştay'dan başka kurum ve kuruluşlara da denetim
görevi verebilmektedir. Ancak, Anayasa'nın 160. ve 165. maddeleri, denetim
amacıyla kurulacak tüm sistemlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimini
sağlayacak nitelikte olmasını da zorunlu kılmaktadır.
Oysa, Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığına bağlı olarak kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nun kaynaklan
genelde kamu gelirlerinden oluştuğu halde, yapısı, amacı ve kullanılma usul ve
esaslarının da Anayasal denetimi gerektirmekte olmasına rağmen, 3238 sayılı
Yasanın dava konusu 17. maddesi parlamenter denetimi benimsememiştir.
Anayasa denetimi yerine iç denetim niteliğindeki bir idari denetim
yönteminin kabul edilmiş olması karşısında, inceleme konusu 17. maddenin
Anayasa'nın 160. ve 165. maddeleri ile uyum içinde bulunduğu söylenemez.
Anılan maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
reddine ilişkin olarak oyçokluğuyla tesis olunan 5/5/1987 günlü, Esas : 1986/1
ve Karar : 1987/10 sayılı karara yukarıda açıklanan nedenlerle katılmamaktayız.
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Selahattin
METİN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1986/1
Karar Sayısı : 1987/10
7/11/1985 günlü, 3238 nolu yasanın kimi maddelerinin iptali
isteminin reddine ilişkin çoğunluk kararına karşı oluşumun gerekçelerini madde
sırasıyla belirtiyorum :
l - Sözü edilen yasanın 6. maddesinin (c) bendi, yasanın 5.
maddesiyle kurulması öngörülen "Savunma Sanayii İcra Komitesi"nin hem
kamu, hem özel sektörün savunmaya yönelik kuruluşları gerçekleştirme
olanaklarını araştırmak, yönlendirip izlemek ve Devletin katılımı için ilke
kararı alması görevini açıklarken, bu işlemin "yabancı sermaye ve
teknoloji" katkısıyla yapılmasını benimsemiştir.
Milli savunma alanında Anayasa'nın öngördüğü düzene aykırı biçimde
ve merkezi yönetim dışında oluşturulan, savunma ve askerlik konularında
uzmanlık bilgisi bulunmamasına karşın Milli Savunma Bakanlığı (1325 nolu) ile
Genel Kurmay Başkanlığı (1324 nolu) görev, yetki ve örgütlenmesine ilişkin
yasaların verdiği görevlerden kimilerini üstlenen Milli Savunma Bakanlığı
denetimi dışlanarak üç kişinin özel nitelikteki denetimine bağlı kılınan, onay
gereksinimi duymadan atamalar ve işlemler yapan bir organa (yasa, mad.7) sözde
Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı, Kit görünümlü kuruluşa yurt savunmasıyla
ilgili çok özel, çok önemli görevlerin yüklenmesi genelde sayısız sakıncalar
taşımaktadır. Kendi öz görevlerinin bir kez de iptali istenilen yasa ile Başbakana,
Genelkurmay Başkanına ve Milli Savunma Bakanına eklerle verilmesi, günlük
teknik ve ekonomik ayrıntılarla, uzmanlık isteyen konularla sorumlu
kılınmalarıdır. Teknik işlerin siyasal ağırlıklı bir özel kurula verilmesi, bu
kurulu oluşturanların başlarında bulundukları yönetimlerin anayasal
görevlerinin kişilere bırakılması anlamındadır. Bakanlar Kurulunun ortak
sorumluluğu kapsamındaki görevin, ayrı bir kurula geçirilmesi anayasal
ilkelerle bağdaşamaz. Genel yönetimin, yürütme ve uygulama yetkisini, ayrıca
uzmanlık gerektiren, günlük bir kamu hizmetiyle uyumlu bulmak olanaksızdır.
Başbakan ve Bakanlara, Anayasa'nın 112. maddesi dışında yeni bir görev
yüklenmesi doğru değildir. 6. maddenin tümlüğü içinde özelliği daha
belirginleşen (c) bendi, dışa bağımlı, ulusal istence aykırı, genel denetim
dışına çıkarılmış görevleri uygun göstermemektedir, ister yerli, ister yabancı
olsun özel sektörün sınırlı girebileceği bir alanın, sınırsız sayılacak
biçimde, üstelik yabancı anamal (sermayeye katkısına açılması savunma
sanayiinin paylaşılması niteliğindedir. Bu düzenlemeyi Anayasa'nın 6., 112. ve
117. maddelerine aykırı buluyorum.
2 - Yasanın 10. maddesinin (c) bendi yine yabancı anamala
"katkısı olanaklarını araştırmak" sözcükleriyle ulusal savunma
sanayiinin kapısını açmaktadır. Özel girişimleri yönlendirmek gibi
karışıklıklara, elatmalara yol açacak bir görevin Savunma Sanayii Geliştirme ve
Destekleme idaresi Başkanlığı'na verilmesi, Hükümetin, Genelkurmay
Başkanlığı'-nın ve Milli Savunma Bakanlığı'nın öz görevlerinden kiminin özel
nitelikli bir kuruluşa bırakılması, özelliği bulunan alanın kapalı
tutulacaklara açılması, savunma işlerinin siyasal ağırlıklı kadrolara
verilmesidir. Devlet yaran yerine özel sektör yararının öncelik almasını
sağlayacak düzenleme, devlet parasıyla yeni bir çıkar yolu kurmaktadır. Devlet
parası kullanılarak savunma sanayiine ortaklık gerçekleştirilecektir. Yasanın
oluşturduğu Savunma Sanayii "Yüksek Koordinasyon Kurulu" da, yukarda
belirtilen "Komite" ve "İdare Başkanlığı" ile birlikte gözetilirse
getirilen üçlü düzen 1324 ve 1325 nolu yasalara tepki niteliğinde bir
somutlaşmadır. Ulusal savunma alanını sivil bir kişinin yönetimine geçiren
düzenleme bu konudaki anayasal ilkelerle çelişmektedir. Merkezi yönetim
dışındaki özel bir yönetim asıl sorumluların görevlerini üstlenmektedir.
Tanınan yetkilerin tümü gözönünde bulundurulursa 1324 ve 1325 nolu yasaların
görev alanıyla çatıştığı hemen saptanır. Dışa bağımlılığı azaltacak yerde
artıracak biçimde görev buyruğu yasanın temelde çarpıklığının kanıtıdır.
Silâhlı Kuvvetlerin, Stratejik Hedef Plânları doğrultusundaki istekleri,
saptadıkları gereksinimler Kuvvet Komutanlıkları ve Genelkurmay Başkanlığı
aracılığıyla Milli Savunma Bakanlığı'na iletilir. Gereksinimlerin plân ve
programlanması, iç ve dış sağlama kaynaklarının araştırılarak üretim
olanaklarının saptanıp gerçekleştirilmesi Milli Savunma Bakanlığı'nca yerine
getirilir. Denetim, izleme, düzeltme, araştırma, geliştirme, deneme işleriyle
ülke koşullarına uyum sağlanması çabaları her aşamada uzman askerlerin
varlığını zorunlu kılar. Bu önemli özelliğe sırt çevirip yeni kuruluşları
örgütlemek belki birçok kimseye yeni iş olanağı sağlar ama anayasal görevler
aktarılmış, sulandırılmış, savsaklanmış, hiç değilse paylaşılarak karıştırılmış
olur. Savunma Sanayii kavramı, kuruluşu, yönetim ve yönlendirmeyi, araştırma ve
uygulamayı kapsayan bir ulusal alandır. Silâh temeline, ulusal birliğe ve insan
gücüne dayalı olması gereken konunun yabancı teknoloji yanında yabancı
anamalıyla ve ortaklığıyla yürütülmesi olağan karşılanamaz. Bu konudaki
anayasal bütünlük (mad. 123) bozulmuş, bağımsız bir Başkanlık egemen
kılınmıştır. Yönetim hukuku ilkelerine de aykırı bu düzenleme devletin temel
görevlerini özerk kuruluşlara geçirme niteliğindedir. Bu durumuyla Anayasa'nın
5., 6. ve 117. maddelerine aykırıdır.
3 - Yasanın 11/1. maddesi "uygulanmayacak hükümler ve
öncelik" başlığı altında, bu yasanın öngördüğü iş ve işlemlerde 1050 nolu
genel muhasebe yasası ile 832 nolu Sayıştay Yasası'nın uygulanamayacağını
açıklamaktadır. Kuruluşun tümüyle dışında tutulduğu düzenlemeler genel denetime
olanak veren kurallar topluluğudur. Yasa'nın kurduğu fon için vazgeçilen
denetimler "klasik" yöntemlerdir. Bu yöntemlerin dışında bırakılarak
başıboşluğa, siyasal güdümlere açış bırakılan fon, öndenetimle son denetimden
kaçınılarak devlet geliri değil de özel bir geli söz konusuymuş gibi bir
hukuksal çelişki konusu olmaktadır. Sayıştay ve TBMM denetimine bağlı olmamak
durumun sorumsuzluk tutumunu getirebilir Devlet mallarının anayasal denetimi,
Anayasa'nın 160. maddesinde öngörülen genel ve katma bütçeli dairelerin gelir,
gider ve mallarının TBMM adına Sayıştay'ca denetimi ve doğrudan ya da dolaylı
biçimde devletin olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının 165. madde uyarınca yine
TBMM. adına Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nca yerine getirilir. Bu
sistemlerin dışında tutulmak, yasanın 11. ve 17. madde bağlantısı karşısında
Anayasa'ya aykırılığı açıklamaktadır. 11. madde Anayasa'nın 87., 160., 161. ve
164. maddelerine aykırıdır.
4 - Yasayla oluşturulan "Savunma Sanayii Destekleme
Fonu" (mad. 12) nün denetimine ilişkin 17. madde, Anayasa'ya aykırılığın
doruk noktasıdır. Bu konuda, öncelikle, Anayasa Mahkemesi'nin "Tanıtma
Fonu"nun benzer denetim yönteminin iptaline ilişkin 24.2.1987 günlü, Esas
: 1985/24, Karar : 1987/6 sayılı kararını ve 19/3/1987 günlü, Esas : 1986/5,
Karar : 1987/7 sayılı kararının Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 415. maddesini
iptal eden bölümünün gerekçelerini yineleyerek vurgularım. Denetim, devlet
gelir ve giderlerindeki uygunluğu aramak, aykırılığı saptamak yöntemidir.
Böylece amacın gerçekleşmesi sağlanmış olur. Sözü edilen "fon"un bir
devlet gelir birikimi olduğu kuşkusuzdur. Anayasa'nın 161 ve sonraki maddeleri,
genel bütçe dışına kaydırılan kimi gelirlere, bunların özel yöntemlerle elden
çıkarılmasına, amaç ve konu ne olursa olsun elvermediği gibi, Anayasa'nın 160.
maddesi de bunlar için Sayıştay denetimini zorunlu kılmaktadır. Önceki yıllarda
fonların denetimi için izlenen yollar, fonun kuruluş - kaynak maddesinin dava
edilmemiş olması, incelenen 17. maddeye geçerlik sağlayamaz. Anayasa
Mahkemesi'nin önceki kimi kararlarının fona özgü iç denetimi uygun bulması da
örnek alınamaz. Alınsa idi, Tanıtma Fonu'nun denetim biçimi iptal edilmezdi.
Salt siyasal amaçlı, kayırıcı, aykırı uygulamalara neden olabilecek bir
düzenleme anayasal ilkelere ters düşer. Zorunlu ve mutlak olan, TBMM'nce
yapılacak yasama organı denetimine, açık ve üst siyasal denetime bağlı
kılınması, onun etki alanı dışına çıkarılmaması, bir anlamda gözden uzak
tutulmaması kaçınılmamasıdır. Bu tür denetimi engelleyen, önleyen, dışlayan,
geçersiz ve etkisiz ya da göstermelik, biçimsel, sözde kılan denetim türleri
Anayasa ile bağdaşmaz. Çoğunluk kararını oluşturan kimi üyelerin dayandığı,
yeni yürürlüğe konulan 3646 nolu yasanın 12. maddesiyle getirilen TBMM.
denetimi, bu madde hem incelenen yasadaki denetimi ortadan kaldırmamakta hem de
gerçek, etkin bir yasama denetimi öngörmediği için redde dayanak yapılamaz. Kaldıki
uygunluk denetimi incelememiz, her zaman yürürlükten kaldırılıp
değiştirilebilecek olan 3646 sayılı yasa gözetilmeden yapılmalıydı. Bu yeni
yasanın varlığına dayanılarak 17. maddenin ayakta kalması, yokluğunda
aykırılığa olanak verir ve çelişkiyi ağırlaştırır. Özel yasanın özel kuralını
kaldırmayan sonraki yasanın düzenlemesi uygulama karmaşasını da getirir. 17.
maddeyi kendi yasası ve yapısı içinde değerlendirerek sonuca gitmeli, boşluk
doğacağı kanısı uyanacaksa yeni kural için süre vermeli idi. Yoksa hakkında
dava açılmayan, uygunluğu - aykırılığı tartışılmayan yeni bir yasa
denetimimizde ölçüt olamaz. Yeni yasa ile açık kaldırma (ilga) olsaydı davanın
konusu kalmazdı. Hem davanın sürdürülmesi hem de yeni yasaya göre değerlendirme
uygun düşmemektedir. Kaldıki 3646 nolu yasadaki denetim de geçiştirilen, araya
sıkıştırılmış, biçimsel, yetersiz ve yararsız bir ek denetimdir. Başlıca ve
temel denetim değildir. Anayasa'nın amacı, yönetsel denetim dışında TBMM. adına
özgün bir denetimdir. Denetimsizlik anlamındaki sözde iç denetim, Anayasa'nın
benimsediği güçler ayırımı ilkesine uygun bir denetim değildir. Sorumlunun
etkin olduğu denetim sonuçsuzdur. Anayasa'nın 160. ve 165. maddelerinin
öngördüğü denetimlerle hiçbir ilgisi bulunmayan denetim uygun karşılanamaz.
Ekonomik, teknik, akçalı, yönetsel ve sosyal alanları kapsayacak gerçek bir
denetim devlete yaraşır düzenlemedir, ilgili Bakanlık bütçeleri sırasında
değinilmekle geçiştirilecek fonlar sahipsiz kalabilecektir. Yeni yasanın
getirdiği denetim, amaçlanan anayasal, doyurucu denetim değildir. 3238 nolu
yasaya göre üçlü kurulun düzenlediği raporun TBMM'ne sunulmaması gibi yönetimin
basit sunuşu da tam denetim sayılamaz. Kit Komisyonu'na götürülmeyen rapor
yeterli denetimden uzak tutmakta direnmeyi göstermektedir.
Çalışır durumdaki 100 e yakın "fon"un 25 tanesi 1982
yılından sonra kurulmuştur. Denetimin gereğiyle yapılmaması, yasama organının
dışlatarak yürütmenin etkinliğine, koşulsuz egemenliğine bırakılması, kullanma
ilişkin söylenti ve kuşkuları yaygınlaştırmaktan ötede rejimin yapımı olumsuz
yönde etkiler. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Plânlama Teşkilâtı ve
Başbakanlık (ilgili Devlet Bakanlığı ya da Bakanlık) üçlüsünü yasama organının
üzerine çıkaran denetim biçimi, bu yolla bütçe'nin küçülüp bölünmesine,
ekonomik kararların bir kurulun özgörüsüne bırakılmasına neden olur. Gerçekte
vergi niteliğinde bulunan (kanımca, kimi vergiler kaldırılmış ama adı
değiştirilip fona kaynak yapılarak yeniden konulmuştur) gelirler bölüştürülerek
oluşturulan fon, yeteriz denetimle ekonominin genel dengesini de bozabilir.
Yasama organının) ilgi ve onayını gereksiz bulan görüş, yasama özgörüsünün
sınırının aşılmasının tipik örneğidir. Büyük boyutlara ulaşan devlet gelirinin,
genel ölçüler ve yöntemler dışında gelişigüzel dağıtılmasına olanak verilmesi
siyasal kayırmalara, yolsuzluk ve nice aykırılıklara yol açabilir. Genel
gelirler içine girmesi gereken alındıların özel amaçlara, özel bölümlere
ayrılması da Bütçe ilkelerine ters düşmektedir. Bu tersliğin, ayrıca, devlet
zararına, siyasal yandaşlıklara destek için kullanılıp kullanılmayacağı da
doyurucu bir denetimle saptanabilir. Denetimsizlik, disiplinsizliktir. Plânsız,
programsız, hesapsız giderler ekonomik kargaşaya neden olur ve bozuluşu
hızlandırır. Siyasal denetime kapalılık, sırf siyasal uygulamaca, kötüye
kullanmaya açık tutuştur. Dışarıya döviz aktarmaya yol açan (karaborsayı ve
kaçakçılığı önlemek için yapılan dış alımlar) fon uygulaması, denetimsiz
kalırsa enflasyon körüklenir, tekelleşme genişleyip katılaşır, savurganlık
artar. Ayrıca fonlarda çalışanlara verilen yüksek ücretlerle kamu
görevlilerinin ücretleri arasındaki adaletsizlik önlenemez, amaca aykırı
kullanma, siyasal amaçlara araç kılma çabaları olursa durdurulamaz. Yasama
organının içinden çıkan yürütmenin, yasama organının denetimi dışında kalmayı
yeğlemesinin demokrasiyle uyuşan bir yönü yoktur. Böylesine bir durum,
yürütmeyi, gereksiz yere, aşın yetkilerle donattığı kanısını taşıdığım 1982
Anayasası'na açıkça aykırıdır. Klâsik, temsili katılımcı, özgürlükçü bir
demokrasi tanımıyla bağdaşmayan bir anlayışı ve tutumu Anayasa Mahkemesi
hoşgöremez. Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararına da ters düşen, denetimsizliği
uygun karşılayan çoğunluk kararı hukuksal bir çelişkidir. Durumun, Anayasanın
161. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "...özel süre ve usuller..."
e sığdırılma cabası da tutarlı değildir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, özellikle Sayıştay ve bu
yolla TBMM. denetimine kapalı bir iç denetim biçimi anayasal ölçülerin
dışındadır, geçersizdir. Bu tür bir denetimle kaynak kullanımı gerçek
denetimden kaçınılmış olur. Merkezi bir hesabı olmayan, ilgili yönetimin
buyruğuna bırakılan "vasıtalı vergi" niteliğindeki fonlar, adaletsiz
dağıtımlara neden olabilir. "Çoğunluktan toplanıp azlığa dağıtılmakla
yapısında adaletsizlik taşıdığı" görüşüne hak verdirecek uygulamalar ancak
denetimsizliğe dayanabilir. Kamu kesimlerinin demokratik denetiminden
yoksunluğuna, yasama organının denetim yapamaması olgusu da eklenirse amaca
uygun gelişmeleri, uygun işlemleri beklemek bir olasılıktan öteye geçemez.
Demokrasinin ruhuyla bağdaşmayan denetim yokluğunun, kopukluğunun Anayasa'ya
aykırılığı apaçık ortadadır. Adaletsiz kaynak aktarımlarına götürecek
denetimsizlik aykırılığın nedeni, aykırılık da denetimsizliğin sonucudur.
Kamuoyunda çalkantılar yaratabilecek olumsuzlukları ve demokrasiye inancı,
devlete güveni sarsacak kötü uygulama olasılıklarını önlemek için denetimin
önemi yadsınamaz. Siyasal sapmalara kaynaklık büyük zarar getirir. Bütçe
tekniğine, Anayasa gereklerine aykırı kural Anayasa Mahkemesi'nin sorumluluğuna
bağlanır. Yürütmenin hukuk dışına çıkmasını, yasama organının Anayasa'ya ters
düşmesini Anayasa Mahkemesi önler. Bu konuda Esas : 1985/9 Karar : 1986/14
sayılı dosyadaki karşıoy gerekçemin ilgili bölümünü yineliyorum, iktidar Grubu
adına gönderilen yazılı görüşün de önemli bir yanı yoktur.
İncelenen 17. maddenin aykırılığında birleştiğimiz üyelerin
görüşlerindeki hususları yinelemiş olmaktan kaçınarak denetimi memurlar eliyle,
denetlenenden aşağı katla görevlilerce yapılmasını, yasama organı düzeyinde
denetime kapalı olunmasını Anayasa'nın 7., 87., 160. ve 164. maddelerine aykırı
buluyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1986/1
Karar Sayısı : 1987/10
7/11/1985 günlü, 3238 sayılı Kanunun birbirini tamamlayan, 11/1 ve
17 nci maddeleri şöyledir :
"Madde 11/1 - Bu Kanunla yapılması öngörülen iş ve işlemlerde
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832
sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz."
"Madde 17 - Başbakanlık ve Fonun her türlü işlemi
Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı ve Maliye ve Gümrük Bakanlığınca iki yıl
için seçilecek birer kişiden teşekkül eden bir kurul tarafından
denetlenir."
Anayasa'nın "Mali ye Ekonomik Hükümler" başlıklı
Dördüncü Kısmının Birinci Bölümünü teşkil eden "Mali Hükümler" (A, B,
C, D, E kenar başlıklı 161-165 inci maddeler) birlikte incelendiğinde
görüleceği üzere :
Anayasa, kamu iktisadi teşebbüslerinki de dahil, bütün devlet ve
kamu tüzelkişilerinin gelir ve giderleri ile mallarının Türkiye Büyük Millet
Meclisince, muhakkak surette denetlenmesini öngörmektedir. Bunun istisnası
yoktur. A - Bütçenin hazırlanması ve uygulanması, B - Bütçenin görüşülmesi, C -
Bütçelerde değişiklik yapılabilme esasları, D - Kesinhesap, E-Kamu iktisadi
teşebbüslerinin denetimi başlıkları altındaki hükümler bunu açıkça
göstermektedir. Sayıştayın denetimi de TBMM adına yapılmakta ve bu denetim
sonuçları "genel uygunluk bildirimi" ile TBMM'un onayına sunulmaktadır.
Bu hükümler karşısında, fonların, bu arada dava konsu Kanunla
kurulan Fonun, gelir gider ve mallarının, TBMM'nin gözetim ve denetimi dışında
tutulması, orada görüşülmemesi ve kararlaştırılmamasının Anayasa'ya aykırılığı
fazla izahata gerek göstermeyecek kadar açıktır.
Anayasa'nın 161 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki : "Kanun
kalkınma planlan ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iç ve
hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir" şeklindeki hüküm, maddenin
birinci fıkrası hükmünün istisnasıdır. Esas kuralı nazara almadan istisna
hükmünü değerlendirmek yanlış sonuçlara götürür, istisnayı esas kaide haline
getirir. Bu çeşit yorumun hatası da ortadadır : "Kalkınma planı ile
ilgili" olmayan yatırım hemen hemen yoktur... Bütün kamu hizmetlerinin
özelliklerinden biri de sürekli olmalarıdır. Çoğu, "Bir yıldan fazla
sürecek iş ve hizmetler" kapsamına girer. Mezkûr üçüncü fıkra bu genişlik
ve kapsamda anlaşılırsa, "Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki
kamu tüzelkişilerinin harcamaları, yıllık bütçelerle yapılır" şeklindeki
161 inci maddenin esas hükmü değersiz hale gelir, ihmal edilmiş, yok sayılmış
olur.
Üçüncü fıkra, belirli, sınırlı, sayılı, biteceği süre önceden
tahmin edilebilen, bir yıldan fazla sürebilecek iş ve hizmetler için, istisnaen
özel süre ve usuller konabileceğini kabul etmiştir. Mutat ve sürekli kamu
hizmetleri kesinlikle bu üçüncü fıkraya girmez. Esas kural olan birinci fıkra
hükmüne tâbi olması şarttır.
Kanunun isminden, amaç ve tanımlar maddelerinden de açıkça
anlaşılacağı üzere, kurulan ve bununla görülecek olan hizmetler Devletin normal
ve sürekli kamu hizmetleridir. Belli ve sınırlı olmadığı gibi belli sürede
görülüp bitecek iş ve hizmetlerden de değildir. Bu husustaki harcamaların
yıllık bütçelerle yapılmasını Anayasa açıkça emretmektedir. Bu tür hizmetler de
birinci fıkra dışına çıkartılabilirse devletin bütün harcamaları da
çıkartılabilir demektir. Böylece birinci fıkra hükmü yok sayılabilir ki, kanımca
böyle bir yorum, Anayasa'yı ihmal, hattâ ihlâl olmaktadır.
Bütün bunlara rağmen, fon kuruluşunun Anayasanın 161 inci
maddesinin üçüncü fıkrasına girdiği kabul ve farzedilse dahi, bunun gelir ve
giderleri ile mallan Sayıştay ve TBMM'nin denetimi dışına çıkartılamaz. Anayasa
buna cevaz vermemektedir. Kamu iktisadi teşebbüslerinin dahi, TBMM. nce
denetlenmesini öngören Anayasa "Silâhlı Kuvvetler elinde bulunan devlet
malların"dan gizlilik gerektirenler için ve "kalkınma planlan ile
ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre
ve usuller" ve "Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme
usulleri"nin Kanunla düzenlenebileceğini kabul etmiştir amma, sonunda,
bunların da yine TBMM. nce denetlenmesini emretmiştir.
Bu nedenlerle, TBMM. nin de denetimini kaldıran dava konusu
Kanunun 11 ve 17 nci madde hükümlerinin iptali gerektiği görüşü ile karana
katılmıyorum.