ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1986/16
Karar Sayısı : 1986/25
Karar Günü : 21/10/1986
R.G. Tarih-Sayı :31.01.1987-19358
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 4. İş Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 24/2/1984 günlü, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un 19. maddesindeki
"...Bu Kanun kapsamına giren ve inşaası tamamlanmış yapılara Sosyal
Sigortalar Kurumu prim ve cezaları uygulanmaz." hükmünün Anayasa'nın 5,
10, 11, 13, 36, 60. ve 65. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
l- OLAY :
Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Bölge Müdürlüğünde işlem gören
bina inşaatı işyeri ile ilgili olarak % 14'ün altında işçilik bildirildiği
gerekçesiyle yapılmış olan ölçümlemeye karşı 506 sayılı Kanunun 79. maddesi
gereğince Kurum Bölge Müdürlüğü nezdinde yapılan itiraz kabul edilerek
ölçümlemenin kısmen iptaline karar verilmiştir.
Kurum Bölge Müdürlüğünce verilen bu kararın iptali için 11/6/ 1984
tarihinde, Ankara Prim İtiraz Komisyonuna yapılan itirazdan önce 2981 sayılı
"İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve
6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun"
yürürlüğe girmiş ve bunun üzerine davacı vekili Ankara 4. İş Mahkemesine
başvurarak, anılan Yasanın 19. maddesinde yer alan "Bu Kanun kapsamına
giren ve inşaası tamamlanmış yapılara Sosyal Sigortalar Kurumu prim ve cezaları
uygulanmaz." hükmüne dayanarak kurumca tahakkuk ettirilip, takip konusu
yapılan 438937 TL. prim borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini
istemiştir.
Yargılama sırasında davalı Kurum vekilince 24/2/1986 tarihli
dilekçe ile 2981 sayılı Yasanın 19. maddesinin Anayasa'nın 10, 11. ve 13.
maddelerine aykırı bulunduğunun öne sürülmesi üzerine Mahkeme, davalı Sosyal
Sigortalar Kurumu vekilinin Anayasa'ya aykırılık iddiasının ciddi olduğu
kanısına vararak yukarıda sözü edilen hükmün iptaline karar verilmesi için
Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- METİNLER :
A- İptali İstenilen Yasa Hükmü :
2981 sayılı Yasanın, iptali istenen hükmünde içeren 19. maddesi
şöyledir :
"Madde 19 - Bu Kanuna göre ruhsat ve kullanma izni verilen
yapılara 6785 sayılı İmar Kanununun 18 ve 20 nci maddelerine göre ceza tahakkuk
ettirilemez ve tahakkuk ettirilmiş cezalar terkin edilir. Bu kanun kapsamına
giren ve inşaası tamamlanmış yapılara Sosyal Sigortalar Kurumu prim ve cezaları
uygulanmaz. Ancak ödenmiş olan primler iade edilmez. Müteahhit veya taşeron
vasıtasıyla yaptırılan kamu inşaatları için bu madde hükümleri uygulanmaz"
B- Dayanılan Anayasa Kuralları :
Madde 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
Bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Madde 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk
kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Madde 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu
düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın
korunması amacı ile ve ayrıca Anayasa'nın ilgili maddelerinde öngörülen özel
sebeplerle, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzenin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir.
Madde 36.- Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına
sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz.
Madde 60.- Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilâtı kurar.
Madde 65.- Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile
belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek, malî
kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca, H. Semih
Özmert, Orhan Onar, Necdet Darıcıoğlu, Kenan Terzioğlu, Yekta Güngör Özden,
Muammer Turan, Mehmet Çınarlı, Servet TÜZÜN, Mahmut C. Cuhruk, Mustafa Şahin ve
Adnan Kükner'in katılmalarıyla 2751986 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada bulunmayan kimi belgelerle ilgili eksiklik tamamlanmış
bulunduğundan işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı, iptali istenilen yasa
kuralı, dayanılan Anayasa maddeleri ve bununla ilgili yasama belgeleri ve öteki
metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A- Genel Açıklama :
İptali istenilen hükmün Anayasa kuralları karşısındaki durumunun
incelenmesine geçmeden önce, konunun bütün ayrıntılarıyla ortaya konulmasını
temin bakımından 2981 sayılı Yasanın getirilmiş nedenleri ve içeriğiyle, 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile düzenlenmiş bulunan Türk Sosyal Sigorta
Sistemi'nin kimi temel ilkelerine genel hatlarıyla kısaca değinmekte yarar
görülmüştür.
1- 2981 sayılı Yasanın getiriliş nedenleri Yasanın genel
gerekçesinde özetle; .yurdumuzda bir imar kargaşası mevcuttur. Büyük
şehirlerimizdeki imar mevzuatına aykırı yapılaşma ise düzenli yapılara oranla
daha büyük boyutlara ulaşmıştır. Hızlı nüfus artışına, katlanarak büyüyen
şehirleşme olayına karşılık inşaata hazır arsa arzı ve sosyal konut üretimi
yeterli ölçü ve oranda gerçekleştirilememiştir. Fizikî planlama ve bunlarla
ilgili uygulama işlemlerini yürütmekle görevli belediyelerin nitelikli teknik
eleman ihtiyacı gereğince karşılanamamış, vatandaşlar, planlı şehirleşme
konusunda yeterince bilinçlendirilememiş, ekonomik ve sosyal nedenlerle
şehirlere göç eden vatandaşların çoğunluğunun asgarî fen ve sağlık koşullarına
uygun olmasa dahi bir barınağa sahip olma istekleri bugünkü çarpık yapılaşmanın
sebeplerini oluşturmuştur. Aynı düzensizlik sanayi, turistik ve benzeri yapı ve
tesisler açısından da söz konusudur. Vatandaşların inşa ettirdikleri sayısı
büyük rakamlara ulaşan yapılardaki bazı ölçü, yapım, yerleşme, hata ve
kusurları yüzünden iskan müsaadesini alamamaları bu yapılardan faydalanmayı
önlemiş bu arada vatandaşlar kimi belediye hizmetlerinden yararlanamamak
durumuyla karşı karşıya kalmışlardır denilmekte ve ayrıca vatandaşların bu
konudaki bütün dert ve ihtiyaçlarını gidermek, plan fikri zedelenmeden imar
mevzuatı ve planlara uygun hale getirilebilecek yapıları belli şartlarla
hukukileştirmek ve bundan böyle bu tür yapılanmaları kesin olarak önlemek
maksadıyla 16/3/1983 günlü ve 2805 sayılı "İmar ve Gecekondu Mevzuatına
Aykırı Yapılara Uygulanacak İşlemler Hakkında Kanun"un yürürlüğe konulduğu
ancak; Kanunun sisteminin girift ve karmaşıklığı nedeniyle istenilen sonuca ulaşılabilmesi
uzun zamana ve yoğun ceza uygulamasına ihtiyaç gösterdiği, vatandaşların büyük
çoğunluğunun gecekondu ve kaçak yapı sorununa yine de köklü bir çözüm
getirilememiş olduğu kısa sürede ortaya çıkmıştır. 2805 sayılı Kanunla sağlıklı
bir neticeye ulaşılmasının 10-15 yıllık bir zamana ihtiyaç gösterdiği, 25-3,
milyon civarında olması beklenen kaçak yapı başvurusuna karşılık ilgili
kuruluşlara ancak 15-2 milyon civarında başvuru yapılmış olması birçok
vatandaşın gecekondusunun ya da kaçak yapısının yıktırılabileceği endişesi ile
başvurudan kaçındıklarına değinilmiş, imar affının süratli bir biçimde
işlemesini temin için günün koşullarına uygun ve güvence sağlayan bir kanunun
çıkarılması zaruretine işaret edilmektedir.
Hazırlanan bu Kanun tasarısı ile :
a) Vatandaşın Yasalara aykırı yapılarıyla ilgili sorunlarının,
açık, çabuk, kolay, kesin ve külfetsiz bir şekilde çözümlenmesine çalışıldığı,
b) Gecekondulara tapu verilerek bu problemin köklü bir şekilde
neticelendirilmesinin düşünüldüğü,
c) Hisseli parseller bir defaya mahsus olmak üzere
meşrulaştırılarak imar-ıslah planlarının tamamlanmasından sonra yapılanmaya
izin verildiği, bundan sonra hisseli parsellenmeye kesinlikle izin
verilmeyeceği,
d) 2805 sayılı Kanun uyarınca ilgili kuruluşlara süresinde
başvuruda bulunmamış olan gecekondu ve kaçak yapı sahiplerine af getirilerek
yeniden başvuru imkânı tanındığı,
e) Vatandaşlara tapuları hazırlanıp tevzi edilinceye kadar kendi
beyanlarına güven esasına göre (tapu tahsis belgesi) verilmesi, imar planları
yapıldıktan sonra tapularının dağıtılması esasının kabul edildiği,
f) 2805 sayılı Kanunda yer alan ve büyük sıkıntılar getirdiği
görülen arsa kullanım bedeli alınmasına ilişkin hükümle, birden çok gecekondusu
olanlara bunlardan sadece seçeceği birinin bırakılmasını öngören esaslardan
vazgeçildiği belirtilmiştir.
2- Türk Sosyal Sigorta Sistemi'nin iptal istemiyle ilgisi bulunan
kimi ilkelerine gelince :
Sosyal sigorta sistemimizin en belirgin özelliğini sigortalılığın
mecburiliği ilkesi oluşturmaktadır. 506 sayılı Yasa'nın 6. maddesinde yer alan
bu ilkeye göre "Çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı
olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve
yükümleri sigortalının işe alındığı tarihten başlar. Bu suretle sigortalı olmak
hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere sosyal sigorta
yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler
konulamaz."
İşveren, sigortalı çalıştırılmaya başladığı tarihten itibaren en
geç bir ay içinde örneği kurumca hazırlanmış işyeri bildirgesini kurumun ilgili
teşkilâtına vermekle veya taahhütlü olarak göndermekle (SSK m. 8) keza
çalıştırdığı sigortalıları örneği kurumca hazırlanmış bildirgelerle en geç bir
ay içinde kuruma bildirmeğe (SSK m. 9) mecburdur.
Sigortalı çalıştırılmaya başlandığının süresi içinde kuruma
bildirilmemesi, halinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı
çalıştırıldığının kurumca tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen iş
kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sağlık
yardımları kurumca sağlanır.
Çalışma hayatının ortaya çıkardığı çeşitli meslekî ve sosyal
risklere karşı kollektif bir güvence düzeninden yararlanan çalışanlarla bunları
çalıştıranların, düzenin parasal gereksinimlerine katılma payı olarak
tanımlanması mümkün bulunan primler çoğu yabancı memlekette olduğu gibi
ülkemizde de Sosyal Sigortalar Kurumunun en önemli parasal kaynağını
oluştururlar. Sigorta yardımını zorunlu kılan riskin özelliğine göre sigortalı
ya da işverenden veya Yasanın öngördüğü oranlar içerisinde her ikisinden
ortaklaşa alman primleri, sigortalının payını da ücretinden keserek, kendi prim
borcu ile birlikte en geç ertesi ayın sonuna kadar kuruma yatırmakla işveren
yükümlü tutulmuştur.
Amacı, kuruluş yasasının 1. maddesinde "iş hayatında türlü
hallerde karşı sigorta yasasını uygulamak" şeklinde belirlenmiş bulunan
Sosyal Sigortalar Kurumu üstlenmiş olduğu bu görevin üstesinden gelebilmesi
için sigortalı çalıştıran işveren yönünden getirilmiş ve bazılarına yukarda
işaret edilmiş bulunan yükümlülükler yanında, kurum ve sigortalılar da bazı hak
ve yetkilerle donatılmış bulunmaktadır.
Nedenleri 506 sayılı Yasanın 79/2. maddesinde yazılı olan
ölçümleme kavramı Sosyal Sigorta İşlemleri Tüzüğünde "Kanuni sebeplerin
mevcudiyeti halinde sigorta primlerine esas tutulacak kazançlar toplamının
bulunmasına ilişkin bir işlem" olarak tanımlanmıştır. Kurum bu yolla prim
alacağını, itiraz vukuunda yargının denetimine tabi olmak kaydı ile resen
tesbit yetkisine sahip bulunmaktadır.
Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/5. maddesine göre de, usul ve
esasları tüzükte tesbit edilmiş olan belgeleri, işveren tarafından hangi
nedenle olursa olsun kuruma verilmemiş olan yani kaçak çalıştırılmış bulunan
sigortalı, hizmetin geçtiği, başka bir deyimle çalıştığı yılın sonundan
itibaren 5 yıl içinde mahkemeye başvurarak zamanında kuruma bildirilmemiş olan
çalışmasının tesbitini isteyebilir.
B- Anayasaya Aykırılık Sorunu :
1- Anayasanın 5. Maddesi Yönünden :
2981 sayılı Kanunun 19. maddesinde yer alan itiraz konusu kurala
göre, bu kanun hükümlerince ruhsat ve kullanma izni verilmiş bulunan yapılar
için işverenler hakkında sosyal sigorta prim ve cezaları uygulanmayacaktır.
İptali istenilen bu hükmün uygulanabilmesi; anılan kanun kapsamına giren
yapının yasanın yürürlüğe girdiği 8/3/ 1984 tarihinden önce inşasının
tamamlanmış olduğunun belgelenmiş ve tahakkuk ettirilmiş primlerin tahsil
edilmemiş bulunması koşullarına bağlı tutulmuştur. Böyle bir hükmün İmar
Kanununa göre alınan kimi cezalardan muafiyeti öngören 19. maddeye, yasa
tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında
eklenmiş olmasının nedenleri yukarıda da değinildiği üzere, düzensiz ve çarpık
yapılaşma sonucu inşa edilmiş sayıları büyük rakamlara ulaşan ve çok büyük bir
kesimi gecekondu niteliğinde, daha ziyade işçi çalıştırılmadan karşılıklı
yardımlaşma suretiyle yapılmış yapı sahiplerinin gerçekte Sosyal Sigortalar
Kurumuna prim borçlusu sayılmalarının doğru olamayacağı gibi bir düşünceye
dayandığı söylenebilir.
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, Anayasa'nın bu maddesine ilişkin
olarak iptal isteminin gerekçesinde özetle; insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmakla yükümlü olan devletin,
bu şartların gelişmesi için kurulan sosyal güvenlik kuruluşlarının kaynaklarını
azaltma yetkisine sahip olmadığını; kaynak azalması sonucunu yaratacak olan
itiraza konu hükmün Anayasa'nın 5. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Devletin temel amaç ve görevleri arasında insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, kişiyi mutlu
kılmak, onların hayat mücadelesini kolaylaştırmak, insan haysiyetine uygun bir
ortam içinde yaşamalarını sağlamak gibi hususlarda yer alırlar.
Gerçekten, yarattığı gelecek güvencesiyle bu mutluluğa hizmet eden
araçlardan biri de kişinin sosyal güvenliğinin temin edilmiş olmasıdır.
Devletin, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun kimi kaynaklarından elde
etmekte olduğu gelirlerinden bir bölümünü daha önemli telakki ettiği sosyal
çıkarlar için borçlularından almaktan vazgeçmesi iddia edildiği biçimde sosyal
güvenlik kuruluşlarını göstermelik birer kuruluş haline getirecek bir davranış
olarak nitelenemez.
4792 sayılı Yasa ile "İşçi Sigortaları Kurumu" adıyla
kurulmuş iken, 1965 yılında yürürlüğe konulan 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun 136. maddesiyle adı "Sosyal Sigortalar Kurumu" olarak
değiştirilen ve Anayasa'nın 60. maddesinde öngörülen örgütlerden biri durumunda
bulunan kurum, kuruluş yasasının 1. maddesine göre, iş hayatında türlü hallere
karşı ilgili sigorta yasası hükümlerini uygulamak üzere kurulmuş, özel hukuk
hükümlerine tabi, malî ve idarî bakımdan özerk ve tüzelkişilikte bir devlet
kurumudur. İdarenin bütünlüğü içerisinde yer alır. İdarî kamu tüzelkişiliği
çeşitlerinden olan mahalli idarelerden sonra ikinci ve en geniş kategoriyi
teşkil eden üniversiteler, iktisadi devlet teşekkülleri ve Emekli Sandığı gibi
kamu tüzelkişiliği niteliğindedir. Hizmet akdine dayalı olarak çalışanların
sosyal güvenliklerini sağlamak gibi önemli bir kamu hizmetini devlet adına
gerçekleştirme ödevini üstlenmiştir.
Kişinin sosyal güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almak
ve teşkilâtı kurmak devletin ödevidir. Bu ödevini yine Anayasa'nın bir başka
kuralına göre ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynaklarının
yeterliliği ölçüsünde üstlenen devletin bu alanda kaynağı belirlemek, yeni
kaynaklar yaratmak, kimilerinden vazgeçmek, tüm sosyal güvenlik kuruluşlarını
birleştirmek, icabında başka bir yapıya sahip kılmak hususunda geniş takdir
yetkisine sahip olduğu söz götürmez. Kurum kaynaklarının yetmezlik gösterdiği
alanlarda ona yardım edecek olan yine devlettir.
Bu durumda yukarıda yer yer açıklanan gerekçelerle getirilmiş imar
affını başarılı bir sonuca ulaştırmak gibi bir amaçla ancak nazari açıdan
sigorta prim borçlusu telakki edilebilecek kimi yapı sahiplerinden prim ve
cezalarının tahsilatından vazgeçilmiş olmasının Anayasa'nın 5. maddesine aykırı
bir yanı bulunmamaktadır.
2- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden :
İtiraz yoluna başvuran mahkeme bu noktaya ilişkin olarak itirazın
gerekçesinde Anayasa'nın 10. maddesinde belirtildiği üzere, herkesin kanun
önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye imtiyaz tanınamayacağı, devlet organları ve
idare makamlarının bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek
zorunda oldukları, oysa; 2981 sayılı Yasanın 19. maddesi gereğince kamu inşaatı
yapan bir müteahhit veya taşeron ile yine imar yasası çerçevesinde, yasaya
uygun olarak inşaatını yapan bir işverenin prim ve cezalarını ödeyeceği, buna
karşılık tamamen yasaya aykırı davranan, kaçak işçi çalıştıran ve bu işçilerin
ücretlerinden kestiği primleri dahi sosyal güvenlik kuruluşuna yatırmayan ve
durumu 19. maddenin iptali istenilen hükmüne uygun bulunan işverenin sosyal
sigorta prim ve cezalarından kurtulacağı ve bunun ise Anayasa'nın 10.
maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı düşeceği öne sürülmüştür.
Bu kanun kapsamına giren yapı sahiplerinin bir yandan imar
yasasına göre verilmiş cezalar, öteyandan sosyal sigorta prim ve cezalarından
yasada öngörülmüş koşullarla muaf tutulmuş olmalarının ayrımlı bir işlem
niteliğinde ve eşitlik ilkesine ters düşebilecek bir görünüme sahip olduğu söz
götürmez. Ne var ki; Anayasanın eşitlik ilkesinin çiğnenmiş sayılabilmesi,
eşitliği bozar gibi görünen kuralın herhangi bir kamu yararına veya haklı bir
nedene dayanılmadan getirilmiş bulunmasına bağlıdır.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik kavramıyla kanun
önünde eşitlik yani hukuki eşitlik kastedilmiştir. Bu ilkeyle bir tek kişiye
veya kimi topluluklara, aynı durumda bulunan yurttaşlardan daha çok veya daha
geniş hak ve yetkiler tanımak yoluyla kanun karşısında eşitlik ilkesinin
çiğnenmesi yasaklanmaktadır.
Kanun karşısında eşitlik demek bütün yurttaşların hepsinin, her
yönden aynı hükümlere bağlı tutulmaları demek değildir. Kimi yurttaşların başka
hükümlere bağlı tutulmaları haklı bir nedene dayanmakta ise eşitlik ilkesinin
ihlalinden söz edilemez.
Anayasadaki eşitlik ilkesinin amacının, aynı durumda bulunan
kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmasını sağlamak ve yurttaşlara, yasa
karşısında dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırımlı davranılmasını önlemek olduğu Anayasa Mahkemesi'nin
çeşitli kararlarında vurgulanmıştır.
Şu hale göre; İmar Yasası uygulamasında kimi topluluklara
ayrıcalıklı bir durum yaratmış olan itiraz konusu hükmün hangi koşullar
içerisinde ve ne gibi nedenlerin etkisiyle getirildiği, yapılan düzenleme ile
güdülen amacın anayasa koyucunun iradesine ters düşüp düşmediği konuları
üzerinde kısaca durmak gerekmektedir.
2981 sayılı Yasa'nın gerekçesinde; vatandaşın çeşitli yönleri
itibariyle yasalara uygun olmayan yapılarıyla ilgili tüm dertlerinin açık,
çabuk, kolay, kesin ve külfetsiz şekilde çözümlenmesinin amaçlandığı açıkça
belirtilmiştir. İtiraz konusu kuraldan yararlanacak olanlar, daha ziyade
belediye hudutları dışında mücavir alanlarda yapılmış olan gecekondular ile
kimi kaçak yapılar ve mücavir alan içindeki köylerde büyük bir kesimi işçi
çalıştırılmadan aile bireylerince ya da karşılıklı yardımlaşma suretiyle
yapılmış yapıların sigorta prim ve cezalarını ödeme gücü bulunmayan ya da son
derece sınırlı olan sahipleridir.
Yapımları sırasında büyük ölçüde işçi çalıştırılmamış yapılar için
Sosyal Sigortalar Kurumunca istenecek prim ve cezalarını affederek vatandaşla
idare arasındaki sonu gelmez uyuşmazlıkların bu yolla kolay, kesin ve külfetsiz
bir biçimde çözümlenmesinde kamu yararı olduğu hiçbir şekilde yadsınamaz.
Yukarıda açıklanan nedenlerle itiraza konu olan kuralın
Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesiyle çelişen bir yanı
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
3- Anayasa'nın 11., 13. ve 36. Maddeleri Yönünden :
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, itirazın gerekçesinde bu konuya
ilişkin olarak, 2981 sayılı Kanunun 19. maddesinde yer alan ".Bu Kanun
kapsamına giren ve inşaası tamamlanmış yapılara Sosyal Sigortalar Kurumu prim
ve cezaları uygulanmaz." biçimindeki itiraz konusu hükümle, yapı sahibi
işverenler yönünden getirilmiş muafiyet sonucu, primi ödenmeyen günlerin bu
işte çalışmış olan sigortalıların prim ödeme gün sayısına eklenemeyeceği,
Sosyal Sigortalar Kurumu prim borcunun yasanın belirlediği biçimde yerine
getirilmemesinin, sigortalının kimi sigorta dalları için öngörülmüş
yardımlardan yararlanamama ve bazı sigortaların uygulanmasında sigortalı
niteliğinin yitirilmiş sayılması sonuçlarını doğuracağı, bireylere sosyal
güvenlik haklarının tanınmasında primlerin ödenmesinin şart olduğu, bu
nedenlerle de söz konusu hükmün Anayasa'nın 11., 13. ve 36. maddelerine aykırı
bulunduğu öne sürülmüştür.
İptal isteminin gerekçesinde referans norm olarak dayanılan,
Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ile ilgili 11, temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması ile ilgili 13, hak arama özgürlüğü ile ilgili 36.
maddelerinin konu ile ilişkisi görülmemiş ise de : İtiraza konu hükmün
kapsamına giren yapılarda hizmet aktine dayalı olarak çalışmış bulunan
kimselerin sigorta hukukundan doğan kimi haklarının iddia olunduğu üzere kayba
uğrayıp uğramadığı sorunu üzerinde kısaca durmak gerekmektedir.
Sosyal sigortalar sistemimize egemen olan ve bazılarına yukarıda
değinilmiş bulunan kurallara göre, işverence 506 sayılı Yasa'nın kendisine
yüklediği kimi yükümlülüklerin yerine getirilmemiş bulunmasının sigortalının,
yasadan doğan haklarını olumsuz yönde etkilememesi temel kuraldır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 80. maddesi hükmüne göre
kuruma karşı prim borcundan işveren sorumludur. Bir işyerinde sigortalı
çalıştırıldığını herhangi bir biçimde öğrenmiş olan Kurumun ödenmemiş bulunan
prim alacaklarını yasada öngörülen yöntemlerle derhal tahsile yönelmesi görevi
icabıdır.
İşverenin primi süresi içinde ve tam olarak ödememesinin yaptırımı
gecikme zammı ile faizidir. Sadece işveren bakımından söz konusu olan bu
yaptırımlar sigortalıya uygulanmaz. İşveren, ödemek durumunda kaldığı gecikme
zammı ile faizi, payı oranında sigortalıdan isteyemez.
İtiraz konusu hüküm, sadece kapsama giren yapı sahiplerinden
kuruma prim borcu ve cezası bulunanların bundan muaf tutulmalarını
öngörmektedir. Başka bir anlatımla bu gibiler hakkında prim borcu ve cezası
tahakkuk ettirilmeyecek; ettirilmiş ise bunların tahsili cihetine
gidilmeyecektir. Denilebilir ki, Kurum bu hükümle kimi prim alacaklarından
vazgeçmiş bulunmaktadır. Bu husus dışında, kapsama giren yapı sahibi
işverenlerin, 506 sayılı Yasaya göre sıfatlarından doğan her türlü hak ve
yükümlülüklerinde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Ayrıca sigortalı
yönünden de 506 sayılı Yasada öngörülen tüm hak arama yolları açık
bulunmaktadır.
Sözü edilen hükümle, kuruma ödenmeyen primler nedeniyle kapsama
giren yapılardaki çalışmaların sigortalıların prim ödeme gün sayılarına
eklenemeyeceği yolundaki iddiaya gelince :
2981 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte yapımı tamamlanmış
yapılarda hizmet aktine dayanarak çalışmış olan sigortalılar için aşağıdaki
hallerden biri söz konusu olabilir:
a) İşveren, çalıştırdığı işçiler hakkında Kuruma gereken her türlü
bilgi ve belgeyi vermiş ve primleri de ödemiştir.
b) İşveren, çalıştırdığı kimseler hakkında Kuruma bildirge vermiş
ancak primleri kısmen ya da tamamen ödememiştir.
c) İşveren, işinde çalıştırdığı kimseleri Kuruma bildirmediği gibi
bunlar için prim de ödememiştir. Uygulamadaki adıyla işçi kaçak olarak
çalıştırılmıştır.
Birinci halde, sigortalının hakkı herhangi bir biçimde kayba
uğramış değildir.
İkinci halde, ancak işverenin kuruma prim borcu olduğundan söz
edilebilir. Ne var ki; kuruma bildirge verildiği için Kurumun prim alacağını
tahsil etme görevi doğmuş demektir. Kurum bu görevi yerine getirmediği takdirde
üçüncü kişi durumunda bulunan sigortalının bundan zarar görmesi düşünülemez. Bu
çalışma süreleri primleri, ödenmemiş olsa dahi sigortalının hizmet süresi
içinde sayılır ve prim ödeme gün sayısına eklenir. Nitekim Yargıtay uygulaması
da öteden beri bu doğrultudadır.
Üçüncü halde, işçi kaçak olarak çalıştırılmıştır. Bu gibi hallerde
Kuruma bildirilmemiş olan çalışmaların 506 sayılı Yasanın 79/5. maddesine göre
iş mahkemesince tesbiti gerekir. Süresi içerisinde mahkemeye başvuran
sigortalının bu durumda da herhangi bir kaybı söz konusu değildir.
506 sayılı Yasanın yukarıdan beri açıklanan esaslarına göre sözü
edilen muafiyet hükmü nedeniyle ödenmeyen primlerin sigortalıların prim ödeme
gün sayılarına ve çalışma sürelerine etkisi bulunmadığı cihetle bu noktalara
ilişkin Anayasaya aykırılık savlarının varit bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
4- Anayasa'nın 60. ve 65. Maddeleri Yönünden :
İtiraz konusu hükmün Anayasa'nın sosyal güvenlik hakkı ile ilgili
60, sosyal ve ekonomik hakların sınırını belli eden 65. maddeleriyle ilişkisi
dikkate alınamayacak derecede dolaylı ve uzaktır. Getirilen muafiyet hükmünün
kurum olanaklarını azalttığı ve kurumun sağladığı sosyal güvenliği göstermelik
hale soktuğu yolundaki iddia ise Anayasa'nın 5. maddesine aykırılık nedeniyle
yeterince incelenerek red edildiğinden burada yinelenmesine gerek görülmemiş
iddia bu nedenlerle varit bulunmamıştır.
Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, ve Selâhattin METİN
yukarıda açıklanan görüşlere tümüyle katılmamışlardır.
VI- SONUÇ :
24/2/1984 günlü, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanunu'nun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un 19. maddesinin ".Bu Kanun
kapsamına giren ve inşaası tamamlanmış yapılara Sosyal Sigortalar Kurumu prim
ve cezaları uygulanmaz." biçimindeki hükmünün Anayasaya aykırı olmadığına
ve itirazın reddine Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ve Selâhattin
METİN'in karşıoyları ve oyçokluğuyla 21/10/1986 gününde karar verildi.
Başkan
Orhan
ONAR
|
Başkanvekili
Mahmut
C. CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selâhattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
1- 2981 sayılı Yasa'nın 19. maddesine göre, bu Yasa kapsamına
giren ve inşaası tamamlanan yapılarda Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) prim ve
cezaları alınmayacak, ancak müteahhit ve taşeron vasıtasıyla yaptırılan kamu
inşaatları için bu madde hükmü uygulanmayacaktır. Bu durumda, örneğin, bir kamu
kuruluşuna yapı yapan müteahhidin, zamanında ödemediği SSK primlerini daha
sonra cezalı ödemesi gerektiği halde; benzeri yapıyı aynı zamanda ticari amaçla
bitiren ve zamanında SSK primlerini ödemeyen müteahhit ise, bu Yasa kapsamına
girmekte olması nedeniyle, yalnız cezayı değil, borcu olan SSK primlerini de
ödemek zorunda kalmayacaktır.
Öte yandan bu Yasa, yasa dışı yollarla (yapı ruhsatı alınmadan ya
da ruhsata aykırı olarak) inşaası tamamlanmış yapıların prim borçlarının ve
cezalarının tahsilini önlerken; ruhsatlı ve ruhsata uygun olarak yapılan
yapılarda prim ve cezaların tahsiline imkân tanımaktadır. Hatta, yapının bir
bölümünün ruhsatlı, öteki bölümünün ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapılmış
olması durumunda; bu madde hükmüne göre, sadece, binanın yasa dışı yolla
yapılan kısmı için prim borcu ve ceza ödenmeyecek, yasalara uygun yapılan kısma
ait prim borcu cezalı olarak ödenecektir.
Ayrıca, durumu bu maddedeki koşullara uymakla beraber, prim ve
cezalarının bu Yasanın yayımından önce iyi niyetle ödemiş olanlar, ödediklerini
geri alma imkânı bulamazken, çeşitli yollarla ödemeden kaçınanlar bu Yasadan
yararlanarak ödeme borcundan kurtulacaklar; iyiniyet adeta cezalandırılmış
olacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 2981 sayılı Yasa'nın 19. maddesinin
itiraz konusu hükmü, Anayasa'nın 2. maddesindeki sosyal hukuk devleti ile 10.
maddesinde öngörülen yasa önünde eşitlik ilkelerine aykırı düşmektedir.
2- Sosyal Sigortalar Kurumu primi, yasa gereğince, sigortalı ve
işveren ile Kurum arasındaki sosyal güvenlik ilişkisinden kaynaklanmaktadır.
SSK primi işveren açısından borç, Kurum açısından alacak niteliğindedir. Bu
borcun ödenmemesi sigortalının sigorta yardımlarından yararlanamaması sonucu
doğurmaktadır. Sigorta primlerinin önemli bir bölümünün işverence ödenmesi
sigortalı adına ve hesabınadır. Bu açıdan işverenin primleri ödememesi işçiyi
doğrudan etkileyecek ve sigortalının çalışma gün ve sayısının noksan
gözükmesine neden olacaktır. İşveren yalnız kendi prim payını değil,
sigortalının ücretlerinden kestiği payı da Kuruma yatırmakla yükümlüdür.
Her ne kadar Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünün
VIII-SİGORTA-79 sayılı genelgesinin 10. maddesinde, "...hizmet tesbit
davası sonucunda mahkemelerce verilen ilâmlarda belirtilen süreler için
tahakkuk eden sigorta primlerinin 2981 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi hükmü
şümulünde mütalâa edilmemesi, binnetice bu kabil ilâmların sigorta primlerinin
gecikme zammı ve faizi ile birlikte tahsili kaydiyle işleme konulması"ndan
söz edilmekte ise de, bilahare bu tahsilatın yapılabilmesindeki güçlük bir
yana, Yasa hükmüne uygun gözükmeyen bu genelgenin prim ve ceza borçluları
yönünden hiçbir etkisi olmayacağı ve tahsilata imkân vermeyeceği açıktır.
Böylece 2981 sayılı Yasa uygulaması sonucunda, sigortalılar hizmet kaybına
uğrayacaklardır. Sigortalıların hizmet tesbit davasını kazanmaları durumunda
ise, Kurum, alacaklı olduğu primleri tahsil edememesine karşın, mahkemece
belirlenen hizmet yılı üzerinden maaş bağlama zorunda kalarak, güçsüzleşecektir.
İtiraz konusu hüküm, SSK ile bu madde kapsamına giren işveren
(müteahhit) arasındaki hak ve yüküm doğurucu nitelikteki alacaklı -borçlu
ilişkisine doğrudan müdahale etmek suretiyle, işvereni ödeme borcundan
kurtarmakla, Kurumu önemli miktarlara varan alacağını tahsil edemez duruma
düşürmektedir. Böylece, Kurumun, sosyal güvenlik kuruluşu olarak görevlerini
yerine getirmesinin de göreli olarak aksaması doğaldır. Bu nedenle iptali
istenen hüküm, Anayasa'nın 5. maddesinin öngördüğü kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamakla görevli devlet ilkesine ve;
Anayasa'nın 60. maddesinde yer alan, "Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilâtı kurar" biçimindeki kurala aykırı düşmektedir.
Sonuç olarak, itiraz konusu hükmün, Anayasa'nın 2, 5, 10. ve 60.
maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali gerektiğinden, "itirazın
reddine" ilişkin 21/10/1986 günlü karara katılmamaktayız.
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Selâhattin
METİN
|