ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1986/18
Karar Sayısı : 1986/24
Karar Günü : 9/10/1986
R.G. Tarih-Sayı :31.01.1987-19358
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üyesi.
İPTAL DAVASININ KONUSU : 6/5/1986 günlü, 19099 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 22/4/1986 günlü, 3278 sayılı "2644 Sayılı Tapu Kanununun 35
inci Maddesi ile 442 Sayılı Köy Kanununun 87 nci Maddesine İkişer Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun"un 1., 2., 3. ve 4. maddelerinin Anayasanın
Başlangıç kısmı ile 2., 3., 7., 8., 9., 11., 35., 138., 152. ve 153.
maddelerine aykırılığı sebebiyle iptaline ve iptal kararının 21/6/1984 günlü,
3029 sayılı Kanun'un iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararının yürürlüğe
girdiği 24/8/1985 tarihinden itibaren geçerli sayılmasına karar verilmesi
istemidir.
II- YASA METİNLERİ :
A- İptali İstenen Yasa Kuralları :
22/4/1986 günlü, 3278 sayılı Kanunun 1., 2., 3. ve 4. maddeleri
şöyledir :
"MADDE 1.- 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesine
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Ancak, milli menfaatlere ve/veya milli ekonomiye faydalı görüldüğü
hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler uyruğundaki
gerçek kişilerin mütekabiliyet şartından istisna edileceğine karar verebilir.
Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit edilir.
Ayrıca, bu alım - satımlarda satış bedelinin % 25'ini geçmeyecek
miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları
tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir."
"MADDE 2.- 442 sayılı Köy Kanununun 87 nci maddesine
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Ancak, milli menfaatlere ve/veya milli ekonomiye faydalı görüldüğü
hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler uyruğundaki
gerçek kişilerin bu maddedeki kısıtlamalardan istisna edileceğine karar verebilir.
Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Bu fıkra
hükmü, tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa yönelik üretim maksadıyla
iktisap edilmek istenen araziler hakkında uygulanmaz.
Ayrıca, bu alım - satımlarda satış bedelinin % 25'ini geçmeyecek
miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları
tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir"
"MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer"
"MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür." B -
Dayanılan Anayasa Kuralları :
"BAŞLANGIÇ
Ebedî Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk
Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü ve
yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekâtı sonucunda, Türk
Milletinin meşru temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Millî
Güvenlik Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabul ve tasvip
ve doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA :
- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman
Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri
doğrultusunda;
- Dünya milletler ailesinin eşithaklarasahip şerefli bir
üyesi olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddî ve manevî
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
- Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve
manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği
kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılmayacağı;
- Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel Kak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
- Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî
sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde,
huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere;
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur"
"MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
"MADDE 3.- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir
bütündür. Dili Türkçedir."
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al
bayraktır. Millî marşı "İstiklâl Marşı"dır. Başkenti
Ankara'dır,"
"MADDE 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
"MADDE 8.- Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir."
"MADDE 9.- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır."
"MADDE 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
"MADDE 35.- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu
haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
"MADDE 138.- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
"MADDE 152.- Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak
bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse
veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu
kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı
geri bırakır.
Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia,
temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay
içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme
davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa
Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse,
mahkeme buna uymak zorundadır.
Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının
Resmî Gazete'de yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün
Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz."
"MADDE 153.- Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal
kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazete'de
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih,
kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu
dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar."
III- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca, Başkan H.
Semih Özmert, Orhan Onar, Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör Özden, Muammer Turan,
Mehmet Çınarlı, Selâhattin Metin, Servet TÜZÜN, Mahmut C. Cuhruk, Mustafa Şahin
ve Adnan Kükner'in katılmalarıyla 26/6/1986 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenen yasa
maddeleri ve bu konudaki yasama belgeleri, iptal isteminde dayanılan Anayasa
kuralları ve öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A- Anayasa Mahkemesinin 3029 sayılı Kanunun iptaline ilişkin
13/6/1985 günlü, E: 1984/14, K: 1985/7 sayılı kararı karşısında 3278 sayılı
Kanunun Anayasa'nın Başlangıç bölümü ile 2., 8., 9., 11., 138., 152. ve 153.
maddelerine aykırılığı sorunu :
Yabancıların mütekabiliyet şartı aranmaksızın Türkiye'de
gayrimenkul edinmelerine imkân sağlamak amacıyla 21/6/1984 tarihinde kabul
edilen ve 28/6/1984 günlü, 18445 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren 3029 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddeleriyle Tapu Kanununun 35. ve Köy
Kanununun 87. maddelerine eklenen fıkraların iptali için Anamuhalefet Partisi
(Halkçı Parti) Meclis Grubunca açılan dava sonunda, Anayasa Mahkemesince anılan
Yasanın tümünün iptaline karar verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce yeniden ve aynı amaç
doğrultusunda kabul edilen 3278 sayılı Kanuna ilişkin olarak dava dilekçesinde;
bu Yasanın önceki Yasayla aynı olduğu, yasama organının Anayasaya aykırılığı
saptanmış hükümleri yeniden yasalaştırdığı, bu suretle Anayasa Mahkemesinin
iptal kararını geçersiz kıldığı ve ortadan kaldırdığı öne sürülerek 3278 sayılı
Yasanın öncelikle bu bakımdan ve Anayasanın Başlangıç bölümü (Fıkra : 5, 6) ile
2., 8., 9., 11., 138., 152. ve 153. maddelerine aykırı düşmesi nedeniyle
iptaline ve iptal kararının 3029 sayılı Kanunun iptali hakkındaki Anayasa
Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği 24/8/1985 tarihinden geçerli sayılmasına
karar verilmesi istenmiştir.
Yasama organının Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanun
hükmünün aynını veya benzerini değişik ifadelerle yeniden yasalaştırıp
yasalaştıramayacağı konusu davada bir ön sorun niteliği taşıdığından öncelikle
bu husus üzerinde durulmuştur.
İleri sürülen iddiaların yerinde olup olmadığını saptayabilmek
için 3029 sayılı Yasa ile bu defa iptali istenilen 3278 sayılı Yasanın
birbirinin aynı veya benzeri olup olmadığını incelemek gerekmektedir. Zira
Anayasa Mahkemesinin 20/4/1971 günlü ve E : 1970/39, K : 1971/44 sayılı
kararında da vurgulandığı üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı
dolayısıyla yasama meclislerinin bu kararlara aykırı işlem yaparak yasa
çıkarmış olmalarının söz konusu edilebilmesi için Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği yasa ile sonradan yapılan yasanın içeriği bakımından aynı nitelikte
bulunması zorunludur; böyle bir durum gerçekleşmedikçe Anayasanın 153.
maddesine aykırılık gerekçesiyle iptal kararı verilmesi düşünülemez.
3029 ve 3278 sayılı Yasalar amaç bakımından özdeş oldukları halde
kapsam ve Bakanlar Kuruluna tanınan yetkiler bakımından önemli farklar
içermektedirler.
Şöyle ki :
1- 3029 sayılı Kanun, Tapu Kanununun 35. ve Köy Kanununun 87.
maddelerine eklediği fıkralarla, bu maddelere istisna teşkil edecek şekilde
Bakanlar Kuruluna tanıdığı yetkilerin kullanılmasını hiçbir koşula bağlamadığı
halde, 3278 sayılı Kanun, bu Kurula tanıdığı yetkilerin yabancılar lehine
kullanılmasını "milli menfaatlere ve/veya milli ekonomiye faydalı
görülme" koşullarına bağlamıştır. Fıkraların yazılış biçimine göre,
Bakanlar Kurulu Türkiye'de gayrimenkul edinmek isteyen yabancıların
başvurularını değerlendirirken bu koşullardan yalnızca birinin veya her
ikisinin varlığını arayacaktır.
2- 3029 sayılı Kanun, Bakanlar Kuruluna 2644 sayılı Tapu Kanununun
35. maddesi bakımından yalnız yabancı ülke uyruğundaki "gerçek
kişiler", 442 sayılı Köy Kanununun 87. maddesi bakımından ise yalnız
yabancı ülke uyruğundaki "gerçek ve tüzelkişiler" yönünden
karşılıklılık şartını aramadan Türkiye'de gayrimenkul edinmelerine izin verme
yetkisini tanıdığı halde; 3278 sayılı Kanunla bu yetki "yabancı
ülkeler"e ve ayrıca yabancı ülkeler uyruğundaki "gerçek kişilere
tanınmakta ve köylerle köyler dışındaki mahaller yönünden de bir ayrım
yapılmamaktadır.
3- 3029 sayılı Kanun, bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen satışa
izin yetkisinin köy sınırları içindeki arazinin "tarımsal üretim
maksadıyla" iktisap edilmek istenmesi halinde geçerli olmayacağı kuralını
koyduğu, böylece Bakanlar Kuruluna tanınan yetkiye bir sınırlama getirdiği
halde, 3278 sayılı Kanunla bu sınırlama daha da genişletilerek köy sınırları
içindeki "tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa yönelik üretim
maksadıyla iktisap edilmek istenen araziler" Bakanlar Kurulunun yetkisi
dışında bırakılmıştır.
Görüldüğü üzere 3278 sayılı Kanun konuyu eskisinden farklı biçimde
düzenlemiştir. Bu durumda yasama organının Anayasa Mahkemesi iptal kararına
aykırı davrandığından söz edilemez. Bu itibarla bu noktaya ilişkin olarak
Anayasanın Başlangıç bölümü ile 2., 8., 9., 11., 138., 152. ve 153.
maddelerinden bahisle öne sürülen iptal istemi yerinde görülmemiştir.
Muammer Turan ve Mustafa Şahin her iki yasanın aynı nitelikte
olduğunu, 3278 sayılı Kanunun bu niteliği nedeniyle iptali gerektiğini öne
sürerek yukarıdaki görüşe katılmamışlardır.
B- 3278 sayılı Kanunun Anayasa'nın Başlangıç bölümüne ve 3.
maddesine aykırılığı sorunu :
Yabancı gerçek ve tüzelkişilerin gerek Osmanlı İmparatorluğu
döneminde gerek Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ülkede taşınmaz mal
edinme hakları konusundaki tarihsel gelişim 3029 sayılı Kanunun iptaline
ilişkin 13/6/1985 günlü ve E : 1984/14, K : 1985/7 sayılı kararımızda ayrıntılı
biçimde açıklanmış olduğundan burada yinelenmemiştir. 3278 sayılı Kanunun
Anayasanın Başlangıç bölümünde yer alan ilkeler ile 3. maddesi yönünden
incelenmesinde iki hususu birbirinden ayırmak gerekmektedir.
1- Yabancı ülkelere Türkiye'de taşınmaz mal edinme hakkı
tanınmasının Anayasaya uygunluğu sorunu :
Yabancı ülkelere Türkiye'de taşınmaz mal edinme hakkı tanınması
3278 sayılı Kanunla 3029 sayılı Kanun arasındaki başlıca farkı oluşturmaktadır.
3278 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinde yer alan "hangi ülkelerin"
ibaresinin metinden çıkarılması için verilen önerge Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunca reddedilmek ve Bakanlar Kurulunca anılan Kanunun
uygulanması ile ilgili esasları göstermek üzere çıkarılan 5/6/1986 günlü
86/10714 sayılı kararname ile yürürlüğe konulan "Yabancı Ülkeler İle Bu
Ülkelerin Uyruğundaki Gerçek Kişilerin Türkiye'de Gayrimenkul Satınalmalarmda
Uygulanacak Esaslar Hakkında Karar"m 1. maddesinde ".Suudî Arabistan,
Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Oman Sultanlığı, Bahreyn ve Katar ülkeleri
ile bu ülkelerin uyruğunda bulunan gerçek kişiler, mütekabiliyet şartı
aranmaksızın Türkiye'de gayrimenkul satın alabilirler" denilmek suretiyle
Yasanın yabancı ülkelere satışı da içerdiği konusuna açıklık getirilmiştir.
Oysa öğretide de benimsendiği üzere yabancı kamu hukuku tüzel
kişilerinin, özellikle devletlerin bir başka devlet ülkesinde taşınmaz mal
edinmelerine imkân tanınmamakta; bir devletin başka bir devlet ülkesinde
taşınmaz mal edinmesinin o devletin "siyasi bütünlüğü" ilkesine
aykırı düşeceği ve siyasi ihtilaflara yol açacağı kabul edilmektedir. Bazı
istisnalar dışında bu konuda mütekabiliyet esasının dahi geçerli sayılamayacağı
belirtilmektedir.
Belirlenen doğrultuda yaygınlaşabilecek uygulamaların zaman içinde
Devletin toprak bütünlüğü yanında, siyasi bütünlüğünü de zedeleme ve satılan
toprak parçaları üzerinde satan devletin egemenliğini etkileme istidadını da
taşımakta olması nedeniyle söz konusu düzenlemelerin Anayasal ilkelerle uyum
içinde bulunduğu söylenemez.
Anayasanın Başlangıç bölümünün "Türk varlığının Devleti ve
ülkesiyle bölünmezliği esası "m getiren yedinci fıkrası ve "Türkiye
Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür" kuralını içeren 3.
maddesinin birinci fıkrası karşısında hiçbir organın yabancı ülkelere Türkiye
Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde taşınmaz mal edinmesi için izin vermeye ya
da bu yolda Bakanlar Kuruluna takdir hakkı tanımaya yetkisi bulunmamaktadır. Bu
nedenlerle 3278 sayılı Kanunun
1. ve 2. maddeleri öncelikle bu bakımdan Anayasanın Başlangıç
bölümünün yedinci fıkrasına ve 3. maddesinin birinci fıkrasına aykırı
görülmüştür.
Orhan Onar, Mahmut C. Cuhruk ve Servet TÜZÜN bu görüşe
katılmamışlardır.
2- Yabancı ülkeler uyruğundaki gerçek kişilere Türkiye'de taşınmaz
mal edinme hakkı tanınmasının Anayasaya uygunluğu sorunu :
Dava dilekçesinde 3278 sayılı Kanunun yabancılara karşılıklılık
koşulu aranmadan Türkiye'de taşınmaz mal edinme hakkını veren 1. ve 2.
maddelerinin Anayasanın Başlangıç bölümünün Türkiye Cumhuriyeti'nin "Dünya
milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi" olduğundan söz
eden dördüncü fıkrası hükmüne ve yine "Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür" kuralını koyan 3. maddesinin birinci
fıkrasına ve ayrıca bu maddenin üçüncü fıkrasına aykırı olduğu öne
sürüldüğünden 3278 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinin yabancı ülkeler
uyruğundaki gerçek kişiler bakımından Anayasa ilkeleri yönünden
değerlendirilmesine geçmeden önce, konuyla ilgili olarak, genellikle yabancılar
hukukunda benimsenmiş sistemler, bu konuda Anayasamızda yer alan temel ilkeler
ile Türk yabancılar hukukunun bir bölümünü oluşturan ikili ve çok taraflı
antlaşmalarda gözetilen genel ilkelerden biri durumunda bulunan karşılıklılık
prensibi üzerinde kısaca durmak gerekli görülmüştür.
3029 sayılı Kanunun iptaline ilişkin yukarıda sözü edilen 13/6/
1985 günlü Anayasa Mahkemesi kararında vurgulandığı üzere yabancıların klasik insan
hak ve özgürlüklerinden vatandaşlar gibi yararlandırılması günümüzde genellikle
kabul edilmiş bir ilke niteliğinde ise de; yerine göre kamunun çok yönlü
çıkarları açısından çeşitli düşüncelerle vatandaşlar bakımından sınırlanabilen
söz konusu hakların, yabancılar yönünden de sınırlandırılması demokratik
esaslara aykırı görülmemektedir. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde
yabancıyı ülkesinde barındıran devlete bu imkân açıkça tanınmış bulunmaktadır.
Devletin aslî-maddî unsurunu oluşturan ülkede yabancıların arazi
ve emlak edinmesinin ortaya çıkardığı siyasi, iktisadi, sosyal, hukuki ve malî
çok önemli ve karmaşık sorunlar nedeniyle yabancılar hukukunda çeşitli
sistemler gelişmiş ve devletler kendi millî çıkarlarına uygun gördükleri esas
ve yöntemleri benimsemişlerdir. Yabancıya ülkesinde mülk edinme hakkını hiç
tanımayan devletler olduğu yanında; söz konusu hakkı vatandaş gibi (tebaaya
temsil) koşulsuz tanıyan, kanunî ya da ahdî mütekabiliyet esasını benimseyen
veya önceden izin alma, yabancının alacağı arazinin miktar ve yerinin devletçe
belirlenmesi, ülkede yerleşme veya vatandaşlığa kabulün mümkün olması türünden,
koşullara bağlamış olan devletler de vardır. Türk hukuku, yabancı gerçek
kişilerin ülkede taşınmaz mal edinmeleri konusunda fiili ve kanunî
karşılıklılık ilkesini kabul etmiştir.
İnsan hak ve özgürlüklerini vatandaş gibi yabancıya da tanımış
bulunan Anayasamız 16. maddesinde "Temel hak ve hürriyetler, yabancılar
için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir" ilkesini
getirmiştir. Anayasanın bu ilke ile gözettiği husus, temel hak ve özgürlükler
konusunda yabancılar yönünden getirilecek sınırlamaların milletlerarası hukuka
uygun bulunması ve bu sınırlamanın ancak kanunla yapılmasıdır. Milletlerarası
hukuku da, devletlerin taraf oldukları ikili veya çok taraflı antlaşmalar,
milletlerarası teamüller (örf ve âdet), medeni milletlerce kabul edilen ve
temel hukuk prensiplerinden bulunan, iyi niyet, ahde vefa, kazanılmış haklara
saygı, devletler hukukunun iç hukuka üstünlüğü ilkeleri ve yardımcı kaynak
sayılan ilmî ve kazaî içtihatlar oluşturmaktadır.
Türk yabancılar hukukunun genel ilkelerinden olan mütekabiliyet
esası, öğretide en az iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkesinde
diğerinin vatandaşlarına aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade
eden bir prensip olarak tarif ve izah olunmaktadır. Bu prensibe göre, bir
yabancının Türkiye'de bir haktan yararlanabilmesi, Türklerin de o yabancının
ülkesinde aynı tür ve nitelikte olanaklardan yararlanmasına bağlıdır.
Karşılıklı muamele (mütekabiliyet) esası andlaşma ile (ahdî veya siyasi) ya da
kanunla (kanunî veya fiilî) olabilir. Hukukumuzda, kanunî karşılıklı muamele,
yabancı gerçek kişilerin ülkemizde taşınmaz mal edinme ve miras hakları
konusunda da aranmaktadır.
22/11/1934 günlü, 2644 sayılı Tapu Kanununun 35. maddesi hükmüne
göre yabancı gerçek kişiler, sınırlayıcı kanun hükümlerine uymak ve
karşılıklılık koşulu ile ülkemizde şehir ve kasaba belediye sınırları
içerisinde taşınmaz mal edinebilmektedirler. 3278 sayılı Kanunla getirilen
yenilik, Bakanlar Kuruluna, kimi yabancı ülkeler "ve/ veya" yabancı
gerçek kişiler lehine mütekabiliyet şartını kaldırma yetkisinin tanınmış
olmasıdır. 3278 sayılı Kanunun 1. maddesiyle Tapu Kanununun 35. maddesine
eklenen fıkralar, hangi ülkelere "ve/ veya" hangi ülkeler uyruğundaki
gerçek kişilere mütekabiliyet şartının uygulanmayacağını, alım - satımlarda
satış bedelinin % 25'ini geçmeyecek miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon
nispetini ve uygulamaya ait esasları tesbit hususunda Bakanlar Kurulunu yetkili
kılmıştır.
Yeni düzenleme ile yabancı devlet uyruğunda bulunup da Türkiye'de
taşınmaz mal edinmek isteyen ve Bakanlar Kurulunca hakkında karşılıklılık
koşulunun aranmamasına karar verilen yabancı gerçek kişiler sadece yasaların
sınırlayıcı hükümlerine uymak ve satış bedelinin % 25'ini geçmemek üzere Toplu
Konut Fonuna Bakanlar Kurulunca belirlenen miktarda fon ödemek koşullarıyla
Türkiye'de şehir ve kasabaların belediye sınırları içerisinde ve diledikleri
miktarda taşınmaz mal edinme olanağına sahip kılınmışlardır.
Yabancı gerçek ve tüzelkişilerin ülkemizde köy sınırları
içerisinde arazi ve emlak almalarını kesinlikle yasaklayan 442 sayılı Köy
Kanununun 87. maddesine 3278 sayılı Kanunun iptali istenilen 2. maddesiyle
eklenen fıkralar hükmüyle de; Bakanlar Kurulu, uygun göreceği kimi yabancı
ülkeleri "ve/veya" kimi yabancı ülkelerin uyruğundaki gerçek kişileri
87. maddenin birinci fıkrasındaki kısıtlamalardan ayrık tutmaya ve satış
bedelinin % 25'ini geçmeyecek miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon
nispetini ve uygulamaya ait esasları tespite yetkili kılınmış, ancak köylerde
"tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa yönelik üretim maksadıyla
iktisap edilmek istenen araziler"in alımları fıkra hükmünün dışında
tutulmuştur. Bu düzenlemeyle de; Bakanlar Kurulunca yasak hükmünden istisna
edilen yabancı ülkeler "ve/veya" yabancı ülke uyruğundaki gerçek
kişiler, durumlan Bakanlar Kurulunca tesbit olunacak uygulama esaslarına uyduğu
takdirde; bu esaslarda belirtilen köylerde, yine belli edilen fonu ödemek
koşuluyla miktar kaydı sözkonusu olmaksızın arazi ve emlak edinebileceklerdir.
Şu koşulla ki; yabancı ülke uyruğundaki gerçek kişiler tarım arazilerini satın
alamayacakları gibi tarıma ve hayvancılığa yönelik üretim maksadıyla da arazi
de iktisap edemeyeceklerdir.
3278 sayılı Kanunun gerekçesinde; Türkiye'nin uluslararası
ekonomik alandaki ilişkilerinin hızla artmakta olmasının bazı yabancı uyruklu
gerçek veya tüzel kişilerin, milli menfaatlerimiz çerçevesinde memleketimizde
taşınmaz mal edinmelerini zorunlu kıldığı, yapılan düzenleme ile bu konuda
Bakanlar Kuruluna yetki verildiği, diğer yandan, yabancı uyruklu kişilerin
taşınmaz mal edinmeleri sırasında Toplu Konut Fonuna belirli bir miktar para
ödemeleri öngörülmek suretiyle de, inşaat sektörü için yeni imkânlar
yaratıldığı ifade edilmektedir. Bu gerekçelere göre yasalaşmış olan 3278 sayılı
Kanun yabancı ülkelerin ve yabancı ülke uyruğundaki gerçek veya tüzelkişilerin
ülkemizde taşınmaz mal satın alabilmelerinde tüm yetki ve inisiyatifi Bakanlar
Kuruluna bırakmıştır.
Bakanlar Kurulunun günün politik ve ekonomik koşullarına göre
uygulama esaslarını genişletmesi durumunda, zaman içerisinde ülke
topraklarından önemli bir kısmının yabancı ülkelerin veya yabancı ülkeler
uyruğundaki gerçek kişilerin eline geçmesi kaçınılmaz olacaktır.
3278 sayılı Kanunla yapılan düzenleme karşılıklılık koşulunu
kaldırmak suretiyle Bakanlar Kurulunca tespit edilecek kimi ülkeler uyruğundaki
gerçek kişileri, Türkiye'de taşınmaz mal edinme bakımından Türk vatandaşları
ile eşit duruma getirmekte ve böylece mevcut farklılığa son vermektedir. Oysa
yabancının klasik insan hak ve özgürlüklerinin bazılarından vatandaş gibi
yararlandırılmamasının, bu hakların kimi sınırlama ya da kısıtlamalara tabi
tutulmasının nedenlerini devleti korumak, onun devamlılığını sağlamak gibi
düşüncelerde aramak gerekir. Devletler arasında idari, iktisadi, askeri ve
kültürel ilişkilerin olabildiğince arttığı, insancıl düşüncelerin son derece
yaygınlaştığı günümüzde aynı mülahazaların büsbütün gücünü yitirdiği
söylenemez. Tarih boyunca devletler, ülkelerindeki yabancı unsurlara kuşku ile
bakmışlar, bazı hakları onlardan esirgemişler, bazılarını ise kimi koşullara
bağlamak suretiyle sınırlamışlardır. Sınırlamaya tabi tutulan hakların başlıcalarından
biri mülk edinme hakkıdır. Zira bu hak ülke denilen yurt toprağı ile ilgilidir.
Ülke devletin aslî ve maddî unsurlarından biridir. Ülke olmadan
devlet olmaz. Ülke, devlet otoritesinin geçerli olacağı alanı belli eder.
Devlet sahip olduğu kurucu unsur niteliğini taşıyan üstün kudretine dayanmak
suretiyle ülkede yerleşik olan ve devletin diğer aslî-maddî unsurunu oluşturan
insan topluluğunun güvenliğini ve yararını kollamak ve gözetmek durumundadır.
Bu temel işlevi nedeniyledir ki, ülke üzerinde egemenliğe dayalı üstün bir
hakka sahiptir. Toprak ile alakalı konuda insan haklarına saygılı, ölçülü, adil
bir sınırlama devlet için bir nefsi müdafaa tedbiri niteliğindedir. Böyle bir
tedbirden vazgeçebilmek çoğu kez olası değildir.
Türkiye Cumhuriyetinin dünya milletler ailesine bağımsız bir
devlet olarak kabulünün uluslararası belgesi Lozan Barış Andlaşması'dır. Bu
antlaşmaya ekli İkamet ve Selahiyeti Adliyeye Dair Mukavelename'de,
yabancıların ülkede mülk edinmeleri konusunda mütekabiliyet şartı öngörülmüş,
bu antlaşmadan çıkarılan konu ile ilgili kimi yasalarda ve yapılan
antlaşmalarda mütekabiliyet şartı öngörülmek suretiyle, karşılıklı muamele
esası, gerek antlaşmalar hukuku, gerek mevzu hukuk olarak Türk yabancılar
hukukunun genel ilkelerinden biri haline gelmiştir.
Devletlerarası ilişkilerde karşılıklılık esası, devletlerin
ülkeleri üzerindeki egemenlik haklarının doğal sonuçlarındandır. Devletlerin
ilişkilerinde az ya da çok gelişmişlik, nüfus ve toprak büyüklüğü ve öbür
niteliklerin nazara alınmaması, bunların birbirlerine eşit oldukları prensibe
dayanır.
Bir devletin, ülkesinde yabancılara haklar tanımasının ve bu
konuda karşılıklılık esasından vazgeçmesinin bir iç hukuk sorunu olduğu görüşü
genelde yadsınamaz. Toprak edinme konusundaki mütekabiliyet esasının özelliği
ve başka konulardaki mütekabiliyet esasından farklılığı, devletin, ülke denilen
aslî-maddî unsuruyla olan ilişkisidir. Söz konusu ilişki bu noktada farklı bir
düşünce ve hassasiyeti zorunlu kılar. Bu koşullardan herhangi bir nedenle tek
taraflı vazgeçmek, devletler hususi hukukunda yabancılar hukuku alanına etkisi
zaruri eşitlik prensibini benimsememek anlamını taşır. Kaldıki; bu alanda
hakkın sujesi bireylerdir. Bir devletin kendi vatandaşına yabancı ülkede aynı
hakkı sağlamadan, ülkesinde yabancıya hak sağlaması kolaylıkla savunulamaz.
Yabancı bir ülkede mülk edinmek çoğu kez o ülkede seyahat etmek,
çalışmak veya yerleşmek gibi isteklerin bir uzantısıdır. Ülkede mülk edinerek
yaşamını kısmen veya tamamen orada sürdürecek olan yabancının her türlü
davranışına katlanacak olan, onunla belli bir yöre ya da çevrede yaşamı
paylaşmak zorunda kalan vatandaş olacaktır. Bu itibarla vatandaşımızın, kendi
ülkesinde mülk edinmesine katlanamayan bir devlet uyruğundan herhalde bu hakkın
esirgenmesi gerekir. Aksine bir durum ise yabancıya tanınmış bir imtiyaz
sayılır.
Satışın yabancı ülke uyruğundaki gerçek kişilere yapılması halinde
satılan toprakların gerektiğinde geri alınabilmesi olanağının varlığına
güvenilemez. Yabancının her an kendi devletinin himayesinde olduğu dikkate
alındığında böyle bir yola başvurmanın devletlerarası çetin sorunlara yol
açması kaçınılmazdır.
Anayasanın 176. maddesinde, Anayasanın dayandığı temel görüş ve
ilkeleri belirleyen Başlangıç kısmının, Anayasanın metnine dahil olduğu
açıklanmış, anılan maddenin gerekçesinde de Başlangıç kısmının Anayasanın diğer
hükümleriyle eşdeğerde olduğu vurgulanmıştır. Cumhuriyetin niteliklerini
belirleyen 2. maddesinde ise "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" kuralı ile Başlangıç
bölümünde belirtilen temel ilkeler Cumhuriyetin nitelikleriyle özdeşleştirilmiştir.
Başlangıç'ın beşinci paragrafında getirilen "Millet
iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait
olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan hiçbir kişi ve
kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla
belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı" ilkesiyle tüm kuruluş ve
kişilerin bu hukuk düzeni dışına çıkması engellenmiştir. Başlangıç'ın dördüncü
paragrafındaki; Türkiye Cumhuriyetinin "Dünya milletler ailesinin eşit haklara
sahip şerefli bir üyesi" olduğu ilkesiyle de devletin beşeri unsurunu
oluşturan milletin diğer milletlerle hak eşitliğine sahip bulunduğu
vurgulanmıştır.
Ülkede yabancının arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu
gibi değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru,
egemenlik ve bağımsızlığın simgesidir.
Karşılıklılık esası uluslararası ilişkilerde eşitliği sağlayan bir
denge aracıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; toprak satışı suretiyle
uluslararası ilişkilerde kimi devletlerin siyasi ve ekonomik desteğini kazanmak
ve kendi olanaklarımızla gerçekleştirebileceğimiz konut sorununda önemsiz bir
kaynak yaratmak maksadıyla ülke topraklarının karşılıklılık koşulu aranmadan
yabancı ülkeler uyruğundaki gerçek kişilere satışına imkân veren 3278 sayılı
Kanunun 1. ve 2. maddelerinin birinci fıkraları bu noktadan da Anayasanın 2.
maddesi karşısında Başlangıç bölümünün dördüncü paragrafında yer alan ve
Anayasanın yorumu ve uygulanmasında siyasal kadroların öznel değerlendirmelerini
etkisiz bırakmak amacıyla getirildiği kuşkusuz olan temel ilkeye aykırı
görülmüştür.
Bu görüşe Orhan Onar, Mehmet Çınarlı, Servet TÜZÜN ve Mustafa
Şahin katılmamışlardır.
3278 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinin, yabancı gerçek kişilere
Türkiye'de taşınmaz mal edinme imkânını vermesi bakımından Anayasanın 3.
maddesine de aykırı olduğu yolundaki sav ile yerinde bulunmamıştır.
Bu görüşe Muammer Turan katılmamıştır.
C- Anayasanın 7. maddesine aykırılık sorunu :
Tümünün iptali istenilen 3278 sayılı Kanunun 1. maddesiyle Tapu
Kanununun 35. maddesinin;
"Tahdidi mutazammın kanuni hükümler yerinde kalmak ve
karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahıslar Türkiye'de gayrimenkul
mallara temellük ve tevarüs edebilirler" hükmüne;
"Ancak, millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler
uyruğundaki gerçek kişilerin mütekabiliyet şartından istisna edileceğine karar
verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tesbit edilir.
Ayrıca, bu alım - satımlarda satış bedelinin % 25'ini geçmeyecek
miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları
tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir."
3278 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, Köy Kanununun 87. maddesinin;
"Türkiye Cumhuriyeti tâbiiyetinde bulunmayan gerek şahıslar,
gerek şahıs hükmünde olan cemiyet ve şirketlerin (eşhası hususiye ve hükmiye)
köylerde arazi ve emlak almaları memnudur" hükmüne;
"Ancak, millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler
uyruğundaki gerçek kişilerin bu maddedeki kısıtlamalardan istisna edileceğine
karar verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tesbit
edilir. Bu fıkra hükmü, tarım arazileri ile tarıma ve hayvancılığa yönelik
üretim maksadıyla iktisap edilmek istenen araziler hakkında uygulanmaz.
Ayrıca, bu alım - satımlarda satış bedelinin % 25'ini geçmeyecek
miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları
tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir"
biçiminde ikişer fıkra eklenmiştir.
Dava dilekçesinin bu konuya ilişkin bölümünde, 3278 sayılı Kanunla
Bakanlar Kuruluna, karşılıklık koşulu aranmaksızın ülke ve uyruk bakımından
yabancılara taşınmaz mal edinme olanağını sağlama, bu olanağın tanınacağı
ülkeleri ve uyruklarını saptama, gerek bu hususlarla ilgili uygulama
esaslarını, gerek satış bedelinin % 25'ini geçmemek üzere Toplu Konut Fonuna
alınacak fon nispetini belirleme gibi yetkiler tanındığı, bu yetkilerin ise
birer yasama yetkisi oldukları ve böylece yasama yetkisinin Bakanlar Kuruluna
devredilmiş bulunduğu, bu nedenle Kanunun 1. ve 2. maddelerinin bu açıdan
Anayasanın 7. maddesine aykırı oldukları, ileri sürülmüştür.
3278 sayılı Kanunla yapılan düzenleme ile, Türkiye'de taşınmaz mal
edinme konusunda, "millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde" karşılıklı muamele esasının hangi ülkeler
"ve/veya" hangi ülkeler uyruğundaki gerçek kişiler bakımından
uygulanmayacağını yine "millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde" Köy Kanununun 87. maddesindeki yasak hükmüne
memleketimizin hangi bölge ve illerindeki köyler yönünden ve hangi ülkeler
"ve/veya" hangi ülkeler uyruğundaki gerçek kişiler bakımından istisna
tanınacağını tespite Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
Bu düzenlemede, köylerdeki tarım arazileriyle tarıma veya
hayvancılığa yönelik üretim maksadıyla iktisap edilmek istenen arazilerin
yabancı ülkeler "ve/veya" yabancı ülkeler uyruğundaki gerçek
kişilerce satın alınmasını yasaklayan bir hüküm dışında ayrıntıya girilmemiş ve
yasada gösterilmesi gereken bazı esaslar uygulamaya ilişkin hususlar gibi kabul
edilerek, bunların saptanması da Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır.
Bu durumda, yasalarda öngörülen sınırlayıcı hükümlere uyulmuş
olmak kaydıyla, karşılıklı muamele esasının aranmayacağı belirtilen ya da yasak
hükmünden istisna edilen yabancı ülkeler "ve/veya" yabancı ülkeler
uyruğundaki gerçek kişiler Türkiye'nin her yerinde miktar kaydı olmaksızın
diledikleri kadar taşınmaz mal edinme imkânına sahip olabileceklerdir.
Keyfiyet, 3278 sayılı Yasanın 1. ve 2. maddelerine göre tamamiyle Bakanlar
Kurulunun politik takdir ve tercihine bırakılmıştır.
Şu hale göre çözümlenmesi gereken sorun, yasama organınca, ülke
topraklarının ülke ve uyruk bakımından olmak üzere yabancılara satışı konusunda
3278 sayılı Yasada düzenlenmesi gerektiği halde boş bırakılmış alanların
idarece düzenlenip düzenlenmeyeceği, dolayısıyla yasama yetkisinin devrinin söz
konusu olup olamayacağı hususuna ilişkin bulunmaktadır.
Bir kez daha belirtilmek gerekir ki, Anayasanın Başlangıç
bölümünün "Türk varlığının devleti ve ülkesiyle bölünmezliği" esasını
koyan yedinci fıkrasıyla "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bir bütündür" kuralını koyan 3. maddesinin birinci fıkrası hükmü
karşısında yasama organının tüm ayrıntılarını bizzat düzenlemiş olsa dahi
Türkiye Devletinin ülkesi üzerinde yabancı ülkelerin taşınmaz mal edinmesine
-yabancı elçilik ve konsolosluklara ait binaların temellükü gibi çok istisnai
durumlar hariç- bir yasayla izin verme yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle
Anayasanın 7. maddesi yönünden incelemenin yabancı ülke uyruğundaki gerçek
kişiler bakımından yapılması gerekmektedir.
3278 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinde, bu Kanunla Bakanlar
Kuruluna tanınan yetkilerin kullanımı, yabancılara taşınmaz mal edinme hakkının
verilmesinin Türkiye açısından millî menfaatlere "ve/veya" millî
ekonomiye faydalı görülmesi hallerine bağlı tutulmaktadır.
3278 sayılı Yasa tasarısına ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Hükümet adına yapılan konuşmalarda, bu kavramların Anayasa
Mahkemesinin 3029 sayılı Yasaya ilişkin iptalkarartdoğrultusunda bir
"gerekçe" olarak konulduğu, açıkça ifade edilmiştir (Tutanak Dergisi,
94 Birleşim, Cilt: 27, Dönem: 17, Sayfa : 633).
Oysa bu kavramlara yer verilmiş olması 3278 sayılı Kanunun
Anayasanın 7. maddesine aykırılığını ortadan kaldırmamaktadır. Her şeyden önce,
yabancılara karşılıklılık aranmaksızın Türkiye'de taşınmaz mal edinme imkânının
verilmesinin millî menfaatlere "ve/veya" millî ekonomiye faydalı olup
olmadığını saptayacak ve bunun üzerine yabancıya gerekli izni verecek olan aynı
mercidir; yani Bakanlar Kuruludur. Başka bir anlatımla, söz konusu kavramlara
yasada yer vermekle yasa koyucu yürütme organına, tanınan yetkileri
kullanmasında, bir sınır çizmiş olmamakta aksine bu kanunla verilen yetkilerin
kullanımı büsbütün sübjektif nitelik taşıyan kıstaslara bağlamış olmaktadır.
Öte yandan bu kavramların Yasada yer almasının ya da almamasının
Anayasal açıdan büyük bir önem taşıdığı da savunulamaz. Çünkü hükümetler tüm
karar ve işlemlerinde ulusal çıkarları gözetmek ve korumak, ulusal birliği,
ulusal güvenliği ve ulusal ekonomiyi güçlendirme yönünde çaba göstermek
zorundadırlar. Özellikle dış ilişkilerde ve bu arada yabancılar hukuku alanında
tesis edilen işlemlerde en geniş anlamda ulusal çıkarların gözönünde tutulması
işin doğası gereğidir. Binaenaleyh 3278 sayılı Yasanın 1. ve 2. maddelerinde
yer alan "millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı" görülme
şeklindeki ifadelerin, bu yasayla tanınan yetkilerin kullanılmasında Bakanlar
Kurulunu sınırlayıcı ve onun yetki alanını düzenleyici birer esas olarak
nitelendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Kaldı-ki, Yasada yer alan bu
kavramların somut, objektif, herkesçe üzerinde anlaşılabilir bir yönü de
yoktur. Aksine bu kavramlar, her yana çekilebilen, soyut ve sınırları belli
olmayan, zamana ve kişiye, siya' sal iktidarlara göre değişebilen dolayısıyla
değişik siyasal iktidarlar elinde çok değişik amaçlarla kullanılma olanağı
bulunan kavramlardır 3278 sayılı Yasada yer alan bu kavramlar bu Yasa ile
Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin amacını ve kapsamını ve sınırlarını
belirlemekten uzaktır.
3278 sayılı Yasa ile Bakanlar Kuruluna tanınan yetki sınırları net
ve açık değildir. Yasada sadece Toplu Konut Fonuna alınacak azami miktar
belirlenmiş, diğer hususların tespiti yürütme organına bırakılmıştır. Bunlar
arasında kanunla düzenlenmesi gereken yönler vardır. Uygulamanın
yaygınlaştırılması durumunda yasama organınca düzenlenmesi gereken esasların
neler olabileceği daha da belirgin hale gelmektedir. Yabancının alacağı
arazinin azami miktarı, emlakin adedi, alınma amaçları, satın alınacak emlakin
yeri, satın almanın koşulları, devir ve ferağda gözetilecek ilkeler hep yasa
ile düzenlenmesi gereken hususlardandır. Bütün bu yönlerde yasama organının
serinkanlı ve objektif değerlendirilmesine gereksinim vardır.
Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulan uygulama esaslarında da, bu
Kanuna göre edinilmiş olan gayrimenkullerin yalnız Türk vatandaşlarıyla bu
Kanuna göre gayrimenkul edinme hakkına sahip olan yabancılara satılabileceğine
dair 3. ve satışın dövizler yapılacağına ilişkin 4. maddesindeki esasları
yürütmece düzenlenebilecek uygulama esaslarından saymak mümkün değildir. Öte yandan,
mülkiyet hakkını sınırlayan bu esasların yasa ile düzenlenmesi Anayasanın 35.
maddesi hükmü gereğidir.
1982 Anayasasına göre yetki ve görev olarak nitelenen yürütme,
düzenleme yetkisi bakımından ele alındığında da farklı bir sonuca varmak mümkün
değildir. 1982 Anayasasının, 8. maddesinde yürütme sadece görev olmaktan öteye
bir yetki olma gücüne de kavuşturulmuştur. Sözü edilen maddeye ilişkin
gerekçede "...yürütme yasamaya tabi bir organ olmaktan çıkarılmış, her iki
kuvvetin devlet faaliyetlerinin düzenlenmesinde eşitlik ve denklik içinde
işbirliği yapmalarını öngören parlamenter hükümet sistemi bütün gerekleriyle
uygulanmaya konmuştur. Bu nedenle, yürütme 1961 Anayasasında olduğu gibi bir
görev olmaktan çıkartılmış, yürütme gerekli yetkilere sahip ve kanunların
kendine verdiği görevleri yerine getiren bir kuvvet olarak düzenlenmiştir"
denilerek, idarenin gerekli bazı yetkilere sahip kılındığı vurgulanmıştır.
Yürütmeye bir yetki olma gücü veren esaslar Anayasanın muhtelif
maddelerine serpiştirilmiş durumdadır. Bunlardan düzenleme ile ilgili olarak
yeni Anayasanın getirdikleri, olağanüstü haller ve sıkıyönetim süresince
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun, sözü edilen
hallerin gerekli kıldığı konulara hasren kanun hükmünde kararname çıkartma;
Bakanlar Kurulunun, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlerin muaflık,
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerde, kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içerisinde değişiklik yapmak, dış ticaretin ülke
ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla, ithalat, ihracat ve
dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışına ek mali
yükümler koymak ve bunları kaldırmak gibi hususlardır.
Yürütmenin, tüzük ve yönetmelik çıkartmak gibi klasik düzenleme
yetkisi, idarenin kanuniliği ilkesi içerisinde sınırlı ve tamamlayıcı bir yetki
durumundadır. Bu bakımdan Anayasada ifadesini bulan yukarıdaki ayrık haller
dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir alanda yürütmenin sübjektif hakları
etkileyen bir kural koyma yetkisi bulunmamaktadır. Yasa ile yetkili kılınmış
olması da bu sonuca etkili değildir. Bu itibarla 3278 sayılı Yasanın 1. ve 2.
maddelerinin birinci fıkralarıyla uygulamaya ilişkin esasların tesbiti yönünden
yürütmeye verilen yetkinin genişliği ve belirsizliği apaçık ortadadır. Yasada,
esasla alakalı birçok yönler düzenlenmemiştir. Bu durum açıkça bir yetki
devridir ve Anayasanın "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez" biçimindeki 7. maddesine
aykırıdır.
Bu görüşe Orhan Onar, Mehmet Çınarlı, Servet TÜZÜN ve Mustafa
Şahin katılmamışlardır.
D- Anayasanın 35. maddesine aykırılık sorunu :
Dava dilekçesinde, yabancılara taşınmaz mal satışının ülke
halkının taşınmaz mal edinme hakkını sınırlayan bir işlem olduğu, karşılık
aramadan yalnızca ülkemiz toprağının yabancıya satılmasının ülke halkının
taşınmaz edinme hakkının sınırlanması sonucunu doğurduğu, bu nedenle 3278
sayılı Yasanın 1. ve 2. maddelerinin Anayasanın 35. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmekte ise de, yabancılara Türkiye'de taşınmaz mal satışının ülke
halkının taşınmaz mal edinme hakkıyla ve bu hakkın sınırlanmasıyla ilgili bir
yönü yoktur. Bu nedenle bu hususa ilişkin iddia yerinde görülmemiştir.
Dava dilekçesinde ayrıca, iptal kararı verildiği takdirde bu
kararın 3029 sayılı Yasanın iptaline ilişkin kararın yürürlüğe girdiği 24/8/
1985 tarihinden itibaren geçerli olduğunun hüküm altına alınması istenmekte ise
de; gerek Anayasada gerek 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'da Anayasa Mahkemesine böyle bir yetkinin
tanınmamış olması ve Anayasanın 153. maddesinin beşinci fıkrasında iptal
kararlarının geriye yürümeyeceği hükmünün getirilmiş bulunması karşısında istem
yerinde görülmemiştir.
Öte yandan 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrası bir kanunun belirli
madde ve hükümlerinin iptali bu kanunun bazı hükümlerinin veya tamamının
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesinin bunların da iptaline
karar verebileceğini hükme bağlamıştır.
2644 sayılı Tapu Kanununun 35. maddesiyle 442 sayılı Köy Kanununun
87. Maddesine İkişer Fıkra Eklenmesi Hakkındaki 22/4/1986 günlü, 3278 sayılı
Kanunun 1. ve 2. maddelerinin birinci fıkralarının Anayasaya esas bakımından
aykırılıkları nedeniyle iptalleri cihetine gidilmiş olduğuna göre bu maddelerin
ikinci fıkralarının ve Yasanın yürürlük tarihine ve yürütülmesine ilişkin 3. ve
4. maddelerinin uygulama olanağı kalmamaktadır.
Bu nedenle 3278 sayılı Yasanın 1. ve 2. maddelerinin ikinci
fıkraları ile 3. ve 4. maddelerinin de iptali gerekmektedir.
V- SONUÇ :
22/4/1986 günlü ve 3278 sayılı "2644 Sayılı Tapu Kanununun 35
inci Maddesi ile 442 Sayılı Köy Kanununun 87 inci Maddesine İkişer Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun"un :
A- 1. ve 2. maddelerinin birinci fıkraları Anayasaya aykırı
olduğundan iptaline, Orhan ONAR ve Servet TÜZÜN'ün söz konusu fıkraların tümü
Anayasaya uygun bulunduğundan iptal isteminin reddi; Mehmet ÇINARLI ve Mustafa
ŞAHİN'in sözü geçen fıkralarda yer alan "hangi ülkelerin ve/veya"
biçimindeki ibarenin iptali ve öteki hükümlerine yönelik iptal isteminin reddi
gerektiği yolundaki karşı-oylarıyla ve oyçokluğuyla,
B- 1. ve 2. maddelerin iptal edilenler dışında kalan hükümleriyle
Kanunun 3. ve 4. maddelerinin, uygulama olanağı kalmadığından 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptaline oybirliğiyle,
9/10/1986 tarihinde karar verildi.
Başkan
Orhan
ONAR
|
Başkanvekili
Mahmut
C.CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selâhattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
2644 sayılı Tapu Kanununun 35. Maddesi ile 442 Sayılı Köy
Kanununun 87. Maddesine İkişer Fıkra Eklenmesi Hakkındaki 22/4/1986 tarih ve
3278 Sayılı Kanun'un 1., 2., 3. ve 4. maddelerinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi 83 üyesi tarafından açılan dava üzerine Anayasa Mahkemesince iptaline
karar verilmiştir.
1- Yabancıların, Türkiye'de mülk edinme haklarını sınırlayan Tapu
Kanununun 35. maddesinde aynen, "Tahdidi mutazammın kanunî hükümler
yerinde kalmak ve KARŞILIKLI OLMAK şartıyla yabancı hakiki şahıslar Türkiye'de
gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler" şeklinde mevcut
hükme, eklenen "Ancak, millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler
uyruğundaki gerçek kişilerin MÜTEKABİLİYET ŞARTINDAN istisna edilebileceğine
karar verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit
edilir" biçimindeki fıkra ile ve yine Köy Kanununun 87. maddesinde aynen,
"Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmayan gerek şahıslar, gerek şahıs
hükmünde olan cemiyet ve şirketlerin (eşhası hususiye ve hükmiye) köylerde
arazi ve emlak almaları memnudur" şeklinde mevcut hükme eklenen
"Ancak, millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı görüldüğü
hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler uyruğundaki
gerçek kişilerin bu maddedeki kısıtlamalardan istisna edilebileceğine karar
verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit
edilir. Bu fıkra hükmü, tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa yönelik
üretim maksadıyla iktisap edilmek istenen araziler hakkında uygulanmaz"
biçimindeki fıkra ile her iki kanundaki yabancıların Türkiye'de mülk edinme
haklarına ilişkin sınırlandırma, bazı koşulların mevcudiyeti halinde
kaldırılmış bulunmaktadır.
2- İptali istenilen kanun hükümlerinin Anayasa ilke ve kuralları
yönünden değerlendirilmesine geçmeden önce, konuyla ilgili olarak, genellikle
yabancılar hukukunda benimsenmiş sistemler ile bu konuda Anayasamızda yer alan
temel ilkeler üzerinde kısaca durmak gerekir.
Her devlet yabancıların taşınmaz mal edinmeleri konusunda, kendi
ekonomik, sosyal ve özel durumlarını nazarı itibara alarak özel kanunlarına
göre değişik sistemler kabul etmiştir. Bu sistemler yabancıların, tab'ayla eşit
şartlar içerisinde veya karşılıklı muamele esasına göre taşınmaz
edinebilecekleri biçiminde olup, bunların dışında önceden izin alma,
yabancıların alacağı taşınmazların miktar ve yerlerinin belirlenmesi gibi
koşullara bağlandığı görülmektedir.
3- Bilindiği gibi yabancıların durumu ile ilgili hüküm, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın temel hak ve ödevleri açıklayan birinci bölümün
sonlarında ve 16. maddede yer almıştır. Burada temel hak ve hürriyetlerin,
yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği
belirtilmektedir. Söz konusu iptali istenilen kanun maddelerinin Anayasa'ya
aykırı olup olmadığının tartışılmasına geçmeden önce bu Yasanın getirdiği
yenilikler üzerinde durulmasında ve Türk hukukunda bu konuda mevcut
düzenlemelerin gözden geçirilmesinde yarar vardır.
Yabancıların taşınmaz mal edinmeleri konusu, genel olarak 2644
sayılı Tapu Kanunu'nun 35. ve 442 sayılı Köy Kanunu'nun 87. maddeleri
düzenlemiş ve her iki hükümle yabancılar yönünden bazı sınırlamalar
getirilmiştir. Tapu Kanunu'nun 35. maddesinde yer alan "Tahdidi mutazammın
kanunî hükümler yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki
şahıslar Türkiye'de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler"
şeklindeki sınırlayıcı iki şartın gerçekleşmesi halinde yabancılar taşınmaz mal
edinebileceklerdir. Sözü edilen kanun maddesinde öngörülen koşullardan
birincisi, sınırlayıcı kanun hükümlerine uymak, ikincisi karşılıklı muamelenin
(mütekabiliyet) gerçekleşmiş olmasıdır. Başka bir deyimle, işbu hakkın
kullanılabilmesi için her iki koşulun ayrı ayrı gerçekleşmesi aranacaktır.
Kanun koyucu tarafından zamanla görülen bazı ihtiyaç ve zaruretler karşısında
bu hususlar dikkate alınarak bu genel kurala bazı istisnalar getirilmiştir.
Örneğin, 2634 sayılı "Turizmi Teşvik Kanunu"nun 8. maddesinin (E)
fıkrasında "Turizm bölgesinde ve turizm merkezlerindeki taşınmaz malların
iktisabı 442 sayılı Köy Kanunu ile 2644 sayılı Tapu Kanununda yer alan yabancı
uyruklarla ilgili tahditlerden Bakanlar Kurulu Kararı ile istisna
edilebilir" kuralı getirilmiş ve aynı doğrultuda Petrol Kanununda da
muhtelif tarihlerde yapılan düzenlemeler ile de benzer değişiklikler
yapılmıştır.
4- İptal davasının konusu olan ve 6/5/1986 günlü, 19099 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanan 22/4/1986 günlü, 3278 sayılı Kanunun 1. maddesiyle
22/11/1934 tarih ve 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun "Tahdidi mutazammın kanunî
hükümler yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahıslar
Türkiye'de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebileceklerini"
belirten 35. maddesi hükmüne, "Ancak, millî menfaatlere ve/veya millî
ekonomiye faydalı görüldüğü hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya
hangi ülkeler uyruğundaki gerçek kişilerin mütekabiliyet şartından istisna
edilebileceğine karar verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar
Kurulunca tespit edilir" ve yine aynı Kanunun 2. maddesiyle de 15/3/1934
tarih ve 442 sayılı Kanunun "Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmayan
gerek şahıslar gerek şahıs hükmünde olan şirketlerin (eşhası hususiye ve
hükmiye) köylerde arazi ve mülk almaları memnudur" diyen 87. maddesi
hükmüne "Ancak, millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler
uyruğundaki gerçek kişilerin bu maddedeki kısıtlamalardan istisna edilebileceğine
karar verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit
edilir. Bu fıkra hükmü, tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa yönelik
üretim maksadıyla iktisap edilmek istenen araziler hakkında uygulanmaz"
istisnaları eklenmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere 3029 sayılı Kanun, Bakanlar Kuruluna
Tapu Kanununun 35. ve Köy Kanununun 87. maddelerine istisna teşkil edecek
şekilde tanıdığı uygulama yetkisinin kullanımını hiçbir koşula bağlamadığı
halde, 3278 sayılı Kanun ise, Bakanlar Kuruluna tanıdığı yetkinin yabancılar
lehine kullanımını "millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görülme" gibi koşullara bağlamıştır. Her iki fıkranın içeriğine göre,
Bakanlar Kurulu Türkiye'de taşınmaz mal edinmek için yapılacak müracaatları
değerlendirirken bu koşullardan yalnızca birisinin veya her ikisinin var olup
olmadığını arayacaktır. Ayrıca 3278 sayılı Kanunun 2. maddesiyle köy sınırları
içindeki araziler için "tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa
yönelik üretim maksadıyla iktisap edilmek istenen araziler hakkında" bu
istisnai kuralın uygulanmayacağı hükmü getirilmiştir.
Bir kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna varabilmek
için, onun Anayasa'nın açıkça belirttiği bir hususun aksi istikametinde bir
hükmü kapsaması gerekir. Yani Anayasa herhangi konuda emredici veya yasaklayıcı
bir kural koymamışsa bunun düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmış
demektir. Anayasamız yabancıların taşınmaz mal edinmeleri hususunda özel bir
hüküm getirmemiş, sadece 16. maddesinde aynen, "temel hak ve hürriyetler,
yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla
sınırlanabilir" denilmekle yetinilmiştir. Anılan 1. ve 2. maddelerde yasa
koyucu, "Ancak millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı görüldüğü
hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler uyruğundaki
gerçek kişilerin mütekabiliyet şartından istisna edileceğine karar
verebilir" biçimindeki gerekli kuralları koymak suretiyle Bakanlar
Kuruluna tanınan yetkinin, çevre ve sınırları belirlenmiş bulunulmaktadır.
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği gibi yasa koyucu belli
konularda gerekli kuralları koyacak, çerçeveyi çizecek, eğer uygun veya zorunlu
görürse onların uygulanması yolunda sınırları belirlenmiş alanlar bırakacak, idare,
ancak o alanlar içinde takdir yetkisine dayanmak suretiyle yasalara aykırı
olmamak üzere bir takım kurallar koyarak yasanın uygulanmasını sağlayacaktır.
Tapu Kanununun 35. ve Köy Kanununun 87. maddeleri, bu maddelere
fıkralar eklenmesine ilişkin 3278 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddeleri ile
birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kanun koyucu tarafından, Tapu
Kanununun 35. maddesinde "karşılıklı olma" ve "mevzuatın
sınırlayıcı kanun hükümlerine riayet edilme" koşullarının gerçekleşmesi
halinde esasen var olan yabancıların taşınmaz mal edinebilmeleri hakkı için
bazı ülkeler uyruğundaki gerçek kişilerin "mütekabiliyet" şartından
istisna edilebilmelerine ve yine Köy Kanununun 87. maddesindeki kısıtlamalardan
bazı ülkeler uyruğundaki gerçek kişilerin istisna edilebilmelerine, bazı
koşulların mevcudiyeti halinde Bakanlar Kurulunca karar verilebileceğinin
öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu duruma göre Bakanlar Kurulunca gerek Tapu
Kanununun 35. ve gerek Köy Kanununun 87. maddelerine eklenen fıkralar gereğince
bazı ülkeler uyruğundaki gerçek kişiler bakımından istisna teşkil edecek
kararlar verilirken, her iki fıkrada belirtilen "millî menfaatlere ve/veya
millî ekonomiye faydalı görülme" koşullarından birinin veya ikisinin var
olup olmadığı hususu değerlendirilecektir. Anayasa'da yabancıların taşınmaz mal
edinebilmelerini "mütekabiliyet" koşulu yönünden kısıtlayan bir hüküm
bulunmamakta, sadece 16. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin yabancılar için,
milletlerarası hukuka uygun olarak, kanunla sınırlandırılabileceği hususu yer
almaktadır. Bakanlar Kurulu 3278 sayılı Kanun ile kendisine tanınan yetkisini
kullanırken, bu yetkinin kullanımı için öngörülen "millî menfaatlere
ve/veya millî ekonomiye faydalı görülme" biçimindeki koşullardan birinin
veya her ikisinin varlığını arayıp, kanun ile konulan ve çerçevesi belirtilen
bu kuralları nazarı itibara aldığına ve sözü edilen bu koşulların gerçekleşmesi
halinde ise, Anayasa'nın Başlangıç bölümü dördüncü ve yedinci fıkralarda yer
alan ilkeler de gözetilip değerlendirileceğine göre, Bakanlar Kuruluna bu
şekilde bir yetkinin verilmesi Anayasa'ya aykırı değildir.
5- Her iki fıkrada yer alan "Hangi ülkelerin" deyimine
gelince, sözü edilen deyimin hangi amaçla bu fıkralar kapsamına alınmış
olduğunun isabetle çözümlenebilmesi için bu deyimin fıkraların tümü nazarı
itibara alınarak ele alınması gerekir. Gerek Tapu Kanununun 35. ve gerek Köy
Kanununun 87. maddelerinde "yabancı gerçek kişiler ile
tüzelkişilerin" taşınmaz mal edinebilmeleri sınırlandığına ve 3278 sayılı
Kanunun 1. ve 2. maddeleri ile sözü edilen her iki Kanun maddelerindeki
sınırlamalara, ülkeler esas alınmak suretiyle bazı koşullar ile istisnalar
getirmek istenildiğine göre, yasa koyucunun burada bu esası belirlemek ve
vurgulamak için "ülkeler" deyiminden söz etmek istediği
anlaşılmaktadır. Yabancıların taşınmaz mal edinme hakkının, gerçek ve
tüzelkişiler dışında "ülkelere" de tanınmış olduğu biçimindeki aksi
düşünceyi, gerek Tapu Kanunu'nun 35. ve Köy Kanunu'nun 87. maddesinde kabul
edilen ve sadece gerçek ve tüzelkişiler yönünden sınırlama getiren ilke ve
kurallarla bağdaştırmak mümkün değildir.
Yukarıda açıklandığı üzere sözü edilen Kanun'un 1. ve 2. maddeleri
ile yabancı ülkelere Türkiye'de taşınmaz mal edinme hakkı tanınmadığına göre,
3278 sayılı Kanun'da yer alan hükümlerin Anayasa'nın Başlangıç bölümünün
yedinci fıkrasına ve 3. maddesinin birinci fıkrasına aykırı bir yönü de
bulunmamaktadır.
Çoğunluğun 22/4/1986 günlü ve 3278 sayılı "2644 Sayılı Tapu
Kanununun 35. Maddesi ile 442 Sayılı Köy Kanununun 87. Maddesine İkişer Fıkra
Eklenmesine Dair Kanun"un Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin görüşüne
yukarıda açıklanan nedenlerle katılmıyoruz.
Başkan
Orhan
ONAR
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
KARŞIOY
YAZISI
3278 sayılı Yasa ile Tapu Kanunu'nun 34. ve Köy Kanunu'nun 87. maddelerine
eklenen fıkra hükümlerinin, yabancı gerçek kişiler gibi yabancı devletlere de
Türkiye'de toprak edinme olanağı getirdiği yolundaki çoğunluk görüşünün, yeni
düzenlemenin amaçsal ve öze bağlı yorumuna uygun düştüğü kanısında değilim. Bu
nedenle, iptali istenilen hükümlerin Anayasa'nın 3. maddesinde yer alan
"Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür"
biçimindeki bölünmezlik ilkesine aykırı bulunduğu ve iptali gerektiği görüşüne
karşıyım.
Başkanvekili
Mahmut
C. CUHRUK
|
DEĞİŞİK
VE EK GEREKÇE
I- 22/12/1934 günlü, 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi
şöyledir :
"Madde 35- Tahdidi Mutazammın kanuni hükümler yerinde kalmak
ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahıslar Türkiye'de gayrimenkul
mallara temellük ve tevarüs edebilirler"
Bu maddeye 21/6/1984 günlü, 3029 sayılı Kanunla eklenip 13/6/ 1985
günlü, E: 1984/14, K: 1985/7 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen
fıkra da şöyle idi :
"Ancak hangi ülkelere yukarıdaki fıkradaki mütekabiliyet
şartının uygulanmayacağını, alım ve satımlarda % 25'i geçmeyecek şekilde Toplu
Konut Fonuna alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları tespite Bakanlar
Kurulu yetkilidir"
Şimdi dava konusu 22/4/1986 günlü, 3278 sayılı Kanunun 1 inci
maddesiyle eklenen fıkralar da şöyledir :
"Ancak, milli menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler
uyruğundaki gerçek kişilerin mütekabiliyet şartından istisna edileceğine karar
verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit
edilir.
Ayrıca, bu alım - satımlarda satış bedelinin % 25'ini geçmeyecek
miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları
tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir"
Daha önce iptal edilen hükümle, 3278 sayılı Kanunla konulan dava
konusu yeni hüküm arasında biçim, deyim ve terim farklılıklarına mukabil esas,
kavram ve anlam bakımından hiçbir fark olmadığı; iki kanun hükmü arasında
benzerlikten de öte hatta ayniyet bulunduğu kolayca görülmekte ve
anlaşılmaktadır.
3029 sayılı Kanunda olmayıp, 3278 sayılı Kanunda bulunan
"millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı görülme ibaresi iki
hükmü esas ve kavram bakımından birbirinden ayırmamaktadır. Çünkü, önceki hükme
göre de, Bakanlar Kurulu millî menfaatlere veya millî ekonomiye faydalı
görülmeyen bir karar alamazdı. Yeni hükümde de Bakanlar Kurulu, alacağı kararın
"millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı görüldüğü "nü
kendisi takdir edecektir.
Bu bakımdan, ikinci kanun hükmü, ilkine göre Bakanlar Kuruluna
fazla bir sınırlama getirmiş değildir. Bilâkis, 3029 sayılı Kanunun münhasıran
"hangi ülkelere" sözcüklerine karşılık 3278 sayılı Kanunda
"hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler uyruğundaki gerçek kişilerin"
sözcüklerinin bulunması ikinci kanun hükmü ile Bakanlar Kuruluna daha geniş
yetki ve imkân tanıdığını göstermektedir. Bu hal ve durum ise ikinci kanun
hükmünün, özellikle, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete'de hemen
yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlar" diyen Anayasanın 153 üncü maddesi son fıkrası
hükmüne aykırılığını artırmakta ve ağırlaştırmaktadır.
Aynı şekilde, Anayasanın 138 inci maddesindeki : "Yasama ve
yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır" hükmüne
de aykırılık oluşmaktadır.
II- 18 Mart 1924 günlü ve 442 sayılı Köy Kanununun 87 nci maddesi
şöyledir :
"Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmayan gerek şahıslar,
gerek şahıs hükmünde olan cemiyet ve şirketlerin (eşhası hususiye ve hükmiye)
köylerde arazi ve emlâk almaları memnudur"
Bu maddeye 21/6/1984 günlü, 3029 sayılı Kanunla eklenip 13/67 1985
günlü, E: 1984/14, K: 1985/7 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen
fıkra da şöyle idi :
"Hangi bölge ve illerde bu maddedeki kısıtlamalardan hangi
ülkelere istisna tanınacağı, alım satımlarda Toplu Konut Fonuna en çok % 25'i
geçmeyecek tutarda alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları tespite
Bakanlar Kurulu yetkilidir. Ancak bu fıkra hükmü tarımsal üretim maksadıyla iktisap
edilmek istenen araziler için geçerli değildir"
Şimdi dava konusu 22/4/1986 günlü, 3278 sayılı Kanunun 2 nci
maddesiyle eklenen fıkralar da şöyledir :
"Ancak, millî menfaatlere ve/veya millî ekonomiye faydalı
görüldüğü hallerde, Bakanlar Kurulu; hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler
uyruğundaki gerçek kişilerin bu maddedeki kısıtlamalardan istisna edileceğine
karar verebilir. Bu hususlarla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit
edilir. Bu fıkra hükmü, tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa yönelik
üretim maksadıyla iktisap edilmek istenen araziler hakkında uygulanmaz.
Ayrıca, bu alım - satımlarda satış bedelinin % 25'ini geçmeyecek
miktarda Toplu Konut Fonuna alınacak fon nispetini ve uygulamaya ait esasları
tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir"
3278 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle konan bu fıkralar da, l inci
bölümde belirtilen nedenlerle, Anayasanın özellikle 138 ve 153 üncü
maddelerinin son fıkraları hükümlerine aykırıdır.
Aksini düşünmek, yani iptal edilen hükmü; yasama organının, biçim,
deyim ve terim değişikliğiyle esas, kavram ve anlam bakımından aynen tekrar
yasalaştırabileceğini kabul etmek, yargı kararının değerini ve etkinliğini çok
düşüreceği gibi, Anayasa Mahkemesinin "iptal kararları, geriye
yürüme" diğinden yasama organına, Anayasaya aykırı kanunları tekrar tekrar
yürürlüğe koymak yetki ve imkânı tanınmış olunur ki, kanımca, Anayasa da temel
hukuk kuralları da hatta akıl ve mantık, buna ve doğurduğu sonuca cevaz
veremez.
Özet olarak : Dava konusu 3278 sayılı Kanunun 1 inci ve 2 nci
maddelerinin, diğer yönlerden bilâtetkik, yalnız Anayasanın 138 ve 153 üncü
maddeleri son fıkralarına aykırılıkları nedenleriyle iptali gerekirdi.
III- Dava konusu, diğer yönlerden de incelendiğine göre :
28/6/1984 günlü, 3029 sayılı Kanunun iptali hakkında olup 24/8/1985 günlü,
18852 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararındaki EK
GEREKÇEMİ burada da tekrar ettiğimi belirterek çoğunluğun iptal kararına
katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35 inci maddesiyle 442 sayılı Köy
Kanunu'nun 87 nci maddesine birer fıkra eklenmesi hakkındaki 3029 sayılı Kanun,
Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş; Mahkeme'nin gerekçeli kararı 24 Ağustos
1985 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış; sözü geçen iptal kararına hangi
gerekçelerle katılmadığımız o zamanki Başkanımız H. Semih Özmert ve
Başkanvekilimiz Orhan Onar'la müştereken kaleme alınıp aynı gazetede yayımlanan
karşıoy yazımızda açıklanmıştır.
22/4/1986 tarihli ve 3278 sayılı Kanun'un iptali hakkında bu defa
verilen karara da aynı gerekçelerle katılmıyorum.
Ancak, iptal edilen 3029 sayılı Kanun'un 1. ve 2. maddelerinde,
hangi ülkelere mütekabiliyet şartının uygulanmayacağının ve hangi ülkelere
istisna tanınacağın tesbiti hususunda Bakanlar Kurulu'na yetki verilmiş; bu
maddelerde geçen "ülkeler" tabiri, bu ülkelerin uyruğundaki gerçek
kişiler olarak anlaşılıp yorumlanmış iken; bu defa yürürlüğe konulan 3278
sayılı Kanun'un 1. ve 2. maddelerinde "ülkeler"le "ülkeler
uyruğundaki gerçek kişiler" ayrı ayrı zikredilmiştir.
"Ülke uyruğundaki gerçek kişiler"e ilâveten,
"ülkeler"in de ayrıca zikredilmiş bulunmasından, yabancı uyruklu
gerçek kişilerden başka, yabancı devletlere de Türkiye'de gayrimenkul mal
edinme hakkı verileceği gibi bir mana çıkmaktadır.
Elçilik ve konsolosluk binaları dışında, böyle bir hakkın
verilmesi, Anayasa'nın 3. maddesinde yer alan "Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür" hükmüne aykırı düşer.
Bu itibarla, dava konusu olan 3278 sayılı Kanun'un 1. ve 2.
maddelerinde geçen "hangi ülkelerin ve/veya" ibareleri Anayasa'ya
aykırı yorum ve uygulamalara yol açabileceğinden, bu ibarelerin iptali
gerektiği görüşündeyim.
KARŞIOY YAZISI
Anayasa Mahkemesi'nin 21/6/1984 gün ve 3029 sayılı Kanunun iptaliyle
ilgili 13/6/1985 gün ve Esas : 1984/4, Karar: 1985/7 sayılı kararında;
"Mütekabiliyet şartı", herhangi bir kural olarak değil, ta Lozan
Barış Andlaşması'ndan bu yana "TC. nin Dünya milletler ailesinin eşit
haklara sahip şerefli bir üyesi olabilme" çabasının felsefesi
doğrultusunda, Cumhuriyetimizi oluşturan temel ilkelerden biri sayılmak
suretiyle "referans norm" olarak kullanılmış ve fakat yabancıların
mülk edinebilecekleri toprağın miktar ve evsafı üzerinde durulmamıştır.
Sözü edilen kararın gerekçesinde özetle :
"Bir devletin kendi vatandaşına yabancı ülkede aynı hakkı
sağlamadan, ülkesinde yabancıya hak tanıması kolaylıkla savunulamaz.
Vatandaşımızın kendi ülkesinde mülk edinmesine katlanamayan bir devlet
uyruğundan herhalde bu hakkın esirgenmesi gerekir. Aksine bir durum ise
yabancıya tanınmış bir imtiyaz sayılır...
Ülkede yabancıların arazi ve emlâk edinmesi salt bir mülkiyet
sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel
unsuru, egemenlik ve bağımsızlığının da simgesidir. Mütekabiliyet esası
uluslararası ilişkilerde eşitliği sağlayan bir denge aracıdır.
Yasak hükmünden istisna edilen ülke uyruğu gerçek ve tüzelkişiler,
ülkemizin her yerinde miktar kaydı söz konusu olmaksızın diledikleri kadar
taşınmaz edinme imkânına sahip olabileceklerdir. Keyfiyet, 3029 sayılı Yasanın
1. ve 2. maddelerine göre tamamiyle Bakanlar Kurulunun politik takdir ve
tercihine bırakılmıştır. Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin süresi, satın
alınacak arazi ya da emlâkin yeri, satın almanın koşulları, devir ve ferağda
uygulanacak ilkeler hep yasa ile düzenlenmesi gereken hususlardır.
Yasada, esasla alakalı birçok yönler düzenlenmemiştir. Bu durum
açıkça yetki devridir." denilmektedir.
İptal edilen 21/6/1984 günlü ve 3029 sayılı Kanun ile, onun yerini
alan 22/4/1986 gün ve 3278 sayılı Kanun arasında; amaç, temel ilke, içerik ve
kapsam, bakımından herhangi bir fark yoktur.
3278 sayılı Kanunun 1. maddesine "millî menfaatlere ve/veya
millî ekonomiye faydalı görüldüğü hallerde" ibaresi eklenmiştir. Bu
yenilik değildir. 3029 sayılı Kanunda böyle bir hükmün bulunmayışı esasen
eksiklik olarak da değerlendirilmemişti. Çünkü, yürütmenin bütün işlemlerinde,
amacın kamu yararı olması asıldır. Kamu yararı dışında kullanılacak bir yetki,
hukukilik vasfını yitirerek gayrı meşru bir kuvvete dönüşmüş olur. Bu itibarla
yürütmenin, elindeki imkân ve yetkileri kamu yararından başka bir maksat için
kullanmasına ve bu alanda bir tercih ve takdir kudretine sahip olmasına hukuken
izin verilmiş değildir. O halde, anılan ibarenin yasa metnine konulması
değişiklik sayılamaz. Ancak yeni Kanuna iptal edilen Kanunun 2. maddesinde yer
alan "Bu fıkra hükmü tarımsal üretim maksadıyla iktisap edilmek istenen
araziler için geçerli değildir" hükmüne karşılık ".Bu fıkra hükmü
tarım arazileri ile tarıma veya hayvancılığa yönelik üretim maksadıyla iktisap
edilmek istenen araziler hakkında uygulanmaz" hükmü konulmuştur. Burada
"tarım" arazisinin yabancılara satılamayacağı belirtilirken 3029
sayılı Kanunda "tarımsal üretim maksadı ile iktisap edilemez"
denilmişti. Tarımsal üretimin kapsamına hayvancılığın da gireceği düşünülürse
"tarım arazisi" ve "tarım maksadı" deyimlerinin önemli bir
değişiklik olmadığı, sadece bir ölçüde açıklık getirerek yorum ve uygulama kolaylığı
sağladığı, amacı ise aynen muhafaza eylediği görülür. Kaldıki yukarıda
gerekçesinin özeti verilen iptal kararının dayandığı ilke ve sebeplerle bu
değişikliklerin hiçbir münasebeti de yoktur. Zira, iptal kararında, toprak,
devletin vazgeçilmez unsuru, egemenliğin ve bağımsızlığın simgesi olarak
telâkki edilmiş ve bu nedenle "mütekabiliyet şartı" aranmadan
yabancılara mülk edinme olanağının sağlanmasının Anayasa'yla
bağdaştırılamayacağı belirtildiği ve yetki devri üzerinde durulduğu halde, 3278
sayılı Kanun düzenlenirken kararda öngörülen bu esaslar dikkate alınmamıştır.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası hükmünce, organları,
makamları, kişi ve kuruluşları bağlaması gereken Anayasa Mahkemesinin
kararlarını yerine getirme zorunluluğu hukuka bağlı devlet olmanın kaçınılmaz
gereğidir. Yasama organı, iptal kararı üzerine aynı konuda yeniden düzenleme
ihtiyacında ise, iptal edilen Yasanın aynını ya da bir benzerini değişik
ifadelerle de olsa aynı içerikte tekrarlamaktan sakınması gerekir. Aksi halde,
o kararın isabetini ve Anaya-sa'ya uygunluk denetimini yapan organı eleştiri ve
onun yetkilerini tanımama anlamına gelecek bu tutumu, hem hukukun üstünlüğüne,
hem yasama organının yüceliğine ve hem de Anayasa Mahkemesinin itibarına gölge
düşüreceğinden, dava konusu yasanın, yalnız Anayasa'nın 153. maddesiyle sınırlı
olarak incelenmesi ve bu yönden Anayasaya aykırılığının varit olması halinde,
Anayasanın sadece bu maddesi uyarınca ve usulen iptal edilmesinin gerekeceği
inancıyla, aksi yönde kararı oluşturan çoğunluk görüşüne öncelikle bu sebeple
muhalif kaldım.
Esasa gelince : "22/11/1934 Tarihli ve 2644 Sayılı Tapu
Kanununun 35 inci Maddesi ile 18/3/1924 Tarih ve 442 Sayılı Köy Kanununun 87
nci Maddesine Birer Fıkra Eklenmesi Hakkında"ki 21/6/1984 günlü ve 3029
sayılı Kanunun iptaline ilişkin olup 24 Ağustos 1985 gün ve 18852 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanan, 13 Haziran 1985 gün ve Esas: 1984/14, Karar:1985/7 sayılı
karara muhalefetimdeki sebeplerle, 22/4/1986 gün ve 3278 sayılı Kanunun iptali
kararına da muhalifim. Ancak 3278 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinde yer alan
".hangi ülkelerin ve/veya hangi ülkeler uyruğundaki gerçek
kişilerin." biçimindeki hükmünden yabancı devletlere de Türkiye'de
taşınmaz mal edinme hakkı tanınabilecekmiş gibi bir anlam çıkmaktadır. Her ne
kadar ülke, devlet denilen tüzelkişiliği oluşturan unsurlardan birisi ise de,
çoğu kez devletle eş anlamda da kullanılmaktadır. Örneğin "Adalet Mülkün
Temelidir" özdeyişinde olduğu gibi :
Egemenlik, devletin kendi ülkesinde tek başına ve mutlak surette
emretme imtiyazı olduğuna göre, tabiatın aynı kudrete sahip yabancı bir devlete
mülk edinme olanağı tanıyacak anlayışta yoruma müsait bu sözcüğü, Anayasa'mızın
"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür" diyen
3. maddesine aykırı gördüğümden iptalinin gerekeceği düşüncesindeyim.