ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1980/10
Karar Sayısı:1980/69
Karar Günü:11/12/1980
Resmi Gazete
tarih/sayı:4.3.1981/17269
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara Asliye 10. Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 18/4/1972 günlü, 1581 sayılı "Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu" nün geçici 2. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan .......... Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği
Vakfının borç, alacak, hak ve varlıkları Merkez Birliğine devredilir ve sözü
geçen vakıf feshedilmiş sayılır." biçimindeki hükmün Anayasa'ya aykırı
olduğu ileri sürülerek iptali istenmiştir.
I - OLAY:
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkezi Birliği Genel
Müdürlüğü, Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfına gönderdiği
31/5/1977 günlü, V/8 sayılı yazı ile, 18/4/1972 günlü, 1561 sayılı Yasanın
geçici 2. maddesi uyarınca vakfın feshi ile ilgili işlemlerin yerine
getirilerek, borç, alacak, hak ve varlıklarının Merkez Birliği'ne
devredilmesini istemiştir. Bunun üzerine, Vakıfça bu doğrultuda alınan 6/7/1977
günlü karar, T. C. Ziraat Bankasıyla Ticaret Bakanlığı tarafından
onaylanmıştır. Vakıf ise, Ankara Asliye 10. Hukuk Mahkemesinde Vakıflar Genel
Müdürlüğüne karşı "Vakfın tasfiyesi ile durumun sicile tescili hususunun
hüküm altına alınması" na ilişkin davayı açmıştır. Vakıflar Genel
Müdürlüğü de karşılık dava dilekçesinde, Vakıf Yönetim Kurulunca alınan, Vakfın
feshine ilişkin 6.7.1977 günlü kararın iptalini istemiş, ayrıca itiraz konusu
hükmün de Anayasaya aykırı olduğunu öne sürmüştür. Türkiye Tarım Kredi
Kooperatifleri Merkez Birliği bu davaya aslî müdahil olarak katılmıştır.
Öte yandan, Merkez Birliği, Ankara Asliye 13. Hukuk Mahkemesinde
hasımsız bir dava açarak, Vakfın feshedilmiş olduğunun sicile tesciline karar
verilmesini istemiştir. Vakıf ile Vakıflar Genel Müdürlüğü de asli müdahil
olarak bu davaya katılmışlardır. Aradaki bağlantı nedeniyle Asliye 10. Hukuk
Mahkemesince davalar birleştirilmiş, işlemler bu dosya üzerinden yürütülmüştür.
İtirazcı mahkeme, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Anayasaya
aykırılık savının ciddi olduğu kanısına vararak yukarıda sözü edilen hükmün
iptaline karar verilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
III -METİNLER:
A) İptali istenilen yasa hükmü :
18/4/1972 günlü, 1581 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinin iptali
istenen birinci fıkrasındaki hüküm şöyledir :
"...Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfının
borç, alacak, hak ve varlıkları Merkez Birliğine devredilir ve sözü geçen vakıf
feshedilmiş sayılır."
B) Dayanılan Anayasa kuralları:
"Madde 36 - Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
"Madde 38/1 - Devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının
gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette
bulunan taşınmaz malları, kanunla gösterilen esas ve usullere göre tamamını
veya bir kısmını kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir."
"Madde 39 - Kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler,
kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılığı kanunda gösterilen
şekilde ödenmek şartıyla devletleştirilebilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngördüğü
hallerde, ödeme süresi on yılı aşamaz ve taksitler eşit olarak ödenir; bu
taksitler, kanunla gösterilen faiz haddine bağlanır."
Anayasanın 40. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları:
"Madde 40 - Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir, özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun bu hürriyetleri, ancak kamu yararı amacıyla
sınırlıyabilir.
C) İlgili yasa maddeleri :
l - 21/10/1935 günlü, 2836 sayılı "Tarım Kredi
Kooperatifleri Kanunu" nun 25. maddesi:
"MADDE 25 - Tarım kredi kooperatiflerinin genel
heyetleriyle yönetim kurullarının ve murakıplarının ödev ve yetki, kazancın
dağıtılması tarzı ve kontrol, birleşme ve tasfiye gibi işleri hakkındaki
hükümler ana mukavelenamelerde gösterilir.
Genel heyetin kararları Ziraat Bankasınca onaylanmadıkça tatbik
olunamaz.
Seçimleri Ziraat Bankasınca onaylanmıyan yönetim kurulu
üyeleriyle murakıpların yerlerine genel heyet başkalarını seçer.
Kooperatif direktörleriyle imzaya yetkili işyarların tayini veya
işten çıkarılması Ziraat Bankasınca kabul edilmedikçe hükümsüzdür."
2836 sayılı Yasanın 26. maddesinin birinci fıkrası:
"MADDE 26 - Her tarım kredi kooperatifi alınması imkânsız
olan alacaklarının kapatılması için bir yedek akçe ayırmaya yükümlüdür. Yedek
akçeden bir açığın kapatılabilmesi genel heyetin kararına bağlıdır."
26. maddenin ikinci ve sonraki fıkralarında, yedek akçenin nasıl
oluşturulacağı, yedek akçesi 1000 liradan fazla olan tarım kredi
kooperatiflerinin bu paranın en çok % 50 siyle kimi harcamalarda
bulunabilecekleri, fesih veya tasfiye olunan kooperatiflerin yedek akçelerinin
ortaklara dağıtılamıyacağı, varsa bölge birliğine, yoksa o bölgedeki kredi
kooperatiflerine yedek akçe olarak verileceği öngörülmüştür.
2836 sayılı Yasanın 29. maddesinin birinci fıkrası:
"MADDE 29 - Tarım Kredi Kooperatiflerinin çalıştığı
ekonomik bölgelerde, Ekonomi Bakanlığı lüzum görürse, bu kooperatifler arasında
bölge bankası işini de görebilecek tarım kredi kooperatifleri bölge birlikleri
kurabilir."
Bu maddenin öteki fıkralarında, bölge birliklerinin sermayesinin,
ortaklık payları tutarının, ödeme şekillerinin ana mukavelenamede gösterilmesi;
bölge birliklerinin yönetim ve denetleme kurulları ve direktörlerin seçilmesi
işinin, genel kurullarının kurulmasının, ödev ve yetkilerinin Tarım Satış
Kooperatifleri Kanunundaki satış kooperatifleri birlikleri hakkındaki kurallara
bağlı olması öngörülmüştür. Ayrıca, bölge birliklerinin kooperatifler ve Ziraat
Bankası arasında aracı bir organ olduğu, bölge birliklerinin vergi, harç ve
benzeri yüküm bağışıklıklarından yararlanacakları kuralı konmuştur.
2 - 18/4/1972 günlü, 1581 sayılı "Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu" nün ilgili hükümleri :
1. madde, tarım üreticilerinin ekonomik çıkarlarını korumak ve
özellikle meslek ve geçimleriyle ilgili gereksinmelerini sağlamak amacı ile
karşılıklı yardım ilkesine dayanan ve tüzel kişiliği olan değişir ortaklı,
değişir sermayeli tarım kredi kooperatifleri kurabilecekleri kuralını
koymuştur. Aynı maddede, bir veya birkaç il içindeki kooperatiflerin bölge
birliklerini, en az beş bölge birliğinin de merkez birliğini kurmaları
öngörülmüştür.
1581 sayılı Yasanın 3. maddesi, kooperatiflerin bölge ve merkez
birliklerinin çalışma konularını ayrı ayrı ve ayrıntılı olarak göstermektedir.
Bu maddeye göre kooperatiflerin çalışma konuları :
Ortakların kredi gereksinmelerini karşılamak, ürünlerini
değerlendirmek, üretim ve tüketim araçlarını sağlamak, kurslar açmak,
seminerler düzenlemek, bankacılık hizmetleri yapmak.
3. Maddenin ikinci bölümüne göre bölge birliklerinin çalışma konuları
Kooperatiflerin finansman işlerini düzenlemek, ortak ürünlerin
değerlendirilmesiyle ilgili işleri yürütmek, koperatiflerin üretim ve tüketim
araçlarını sağlamak, kooperatiflere yardımda bulunmak, onları denetlemek,
bankacılık hizmetleri yapmak.
3. maddenin son bölümünde de merkez birliğinin çalışma konuları
gösterilmiştir : Kooperatifçiliğin gelişmesini sağlamak, eğitim faaliyetinde
bulunmak, kooperatif ve bölge birliklerine finansman kaynakları temin etmek,
üretim ve tüketim maddelerini sağlamak, kooperatif ve bölge birliklerini
denetlemek, bunların kuruluşuna karar vermek, kurslar açmak, yayımlarda
bulunmak.
3 - 2836 sayılı "Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu"
uyarınca düzenlenmiş olan "Tarım Kredi Kooperatifleri Ana
mukavelenamesi" nin 64. maddesi, kooperatif kazancının dağıtılması ve
zararının kapatılması konularında kurallar koymuştur. Bu maddeye göre duru
kazancın, % 50 si yedek akçeye eklenir. % 20 si "özkaynak hesabı" na
katılır. % 10 u yükümlerini yerine getiren ortaklara verdikleri faiz oranında
olmak koşuluyla "risturn" edilir. % 20 si de "müşterek yardım
tahsisatı" na ayrılır. Risturn hissesinden ortaklara dağıtılmayan
paraların da müşterek yardım tahsisatına eklenmesi öngörülmüştür. Müşterek
Yardım Tahsisatının Ziraat Bankasında açılacak bir hesapta toplanması, toplanan
paranın düzenlenecek bir yönetmeliğe göre Ziraat Bankasınca sarf olunması da
64. maddede kurala bağlanmıştır.
4 - Tarım Kredi Kooperatifleri Umumî Talimatnamesi Müşterek
Yardım Tahsisatı Faslının VI. maddesi :
Madde VI - Yıllık programın tatbikatı vazifesi ve müşterek
yardım tahsisatından cari usuller dahilinde sarfiyat yapılması T. C. Ziraat
Bankası Genel Müdürlüğüne bırakılmıştır."
5 - Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Tesis Senedi
:
1. maddesi, Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği
Tesisinin, T. C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü temsilcileri ile Tarım Kredi
Kooperatiflerinin seçtikleri banka yetkilileri tarafından (2836 sayılı Yasanın
26. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Anamukavelenamesinin 64. maddeleri uyarınca)
kurulduğunu belirtmektedir.
19. maddesi, Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri ile denetçilerin
görevlerine nasıl son verilebileceğini düzenlemektedir.
20. madde, Tesis Senedinde yapılacak değişikliğe ilişkindir.
21. madde, Tesisin tasfiyesi ile ilgili kurallar koymaktadır.
22. madde, Tesisin yürürlüğe gireceği tarihe ilişkindir. 6 -
Medenî Yasanın vakfa ilişkin kuralları:
Medenî Yasanın 13/7/1967 günlü, 903 sayılı Yasa ile değişik 73.
maddesi:
"Madde 73 - Vakıf başlıbaşına mevcudiyeti haiz olmak üzere,
bir malın belli bir gayeye tahsisidir.
Bir mamelekin bütünü veya gerçekleşmiş veya gerçekleşeceği
anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar
vakfedilebilir."
Medenî Yasanın 903 sayılı Yasa ile değişik 74. maddesinin
birinci, altıncı ve yedinci fıkraları:
"Madde 74 - Vakıf, resmî senetle veya vasiyet yolu ile
kurulur ve vakfedenin ikametgâhı asliye mahkemesi nezdinde tutulan sicile
tescil ile tüzel kişilik kazanır. Mahkeme, tescil hususunu Vakıflar Genel
Müdürlüğündeki merkezi sicile kaydolunmak üzere resen tebliğ eder.
Bir vakfın tescili ile birlikte vakfedilen malların mülkiyeti ve
haklar vakfa intikal eder.
Mahkeme, kavfedilen gayrimenkulun vakıf tüzel kişiliği adına
tescilini resen ve derhal tapu idaresine bildirir." .
Medeni Yasanın 903 sayılı Yasa ile değişik 77. maddesinin ikinci
fıkrası :
"Madde 77/2 - Vakıf senedinde vakfın uzuvları, idare sureti
ve temsil tarzı kâfi derecede gösterilmemiş olur veya sonradan bir imkânsızlık
doğarsa teftiş makamı bunları vakfedene tamamlattırır. Vakfedenin ölümü veya bu
tamamlamayı yapamıyacak bir durumda bulunması halinde, teftiş makamı
noksanların ikmali için düşüncesi ile birlikte mahkemeye müracaat eder."
Medeni Yasanın 903 sayılı Yasa ile değişik 78. maddesi :
"Madde 78 - Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünün teftişine
tabidir.
Teftiş makamı, vakıf senedi hükümlerinin yerine getirilip
getirilmediğini, vakıf malların gayeye uygun surette ve tarzda idare ve sarf
edilip edilmediğini denetler.
Teftişin tarzı ve nasıl yapılacağı, neticeleri ve bu kanuna göre
kurulmuş olsun veya olmasın bilcümle vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğünce
ödeyecekleri teftiş ve denetleme masraflarına katılma payı, safi gelirin yüzde
beşini geçmemek üzere, tüzük ile belli edilir."
Medenî Yasanın 453. maddesine 903 sayılı Yasa ile eklenen fıkralar
"Kamu yararına yapılan hibelerde ve gelirlerinin yarısından
fazlası kamu görevi niteliğindeki işlerin yapımına bırakılarak kurulacak
vakıflarda mahruz hisse, mirasçının içtimai durumuna uygun nafakadan az olmamak
kaydı ile yukarıda zikrolunan miktarların 1/3 ü kadardır.
Ancak, vakfın gelirinin % 20 si veya bu vakıflara bağışlanan
yahut ölüme bağlı tasarruf suretiyle tahsis edilen malların gelirinin % 20 si
kendisine bırakılan mahfuz hisseli mirasçılar tenkis davası açamazlar.
Vakfın gelirinin % 20 sinin mahfuz hisseli mirasçılara
bırakılması halinde yalnız onların da mahfuz hisseli mirasçıları bu gelirden
faydalanabilirler; daha sonra gelen mahfuz hisseli mirasçılara ancak, vakıf
senedinde açık hüküm bulunmak şartiyle muavenet nafakası verilir."
903 sayılı Yasanın 3. maddesi:
"Madde 3 - Türk Kanunu Medenisi, Türk Ticaret Kanunu vesair
kanun ve mevzuatta, Türk Kanunu Medenisinin 73 ve takibeden maddelerinde yer
alan müesseseyi ifade etmek üzere kullanılan (tesis) kelimesi yerine (vakıf)
kelimesi ikame edilmiştir."
903 sayılı Yasanın 4. maddesi:
"Madde 4 - Bakanlar Kurulunca, gelirlerinin en az % 80 ini,
nevi itibariyle genel, özel ve katma bütçeli idareler bütçeleri içinde yer alan
bir hizmetin veya hizmetlerin yerine getirilmesini istihdam etmek üzere tahsisan
kurulacağı kabul edilen vakıflara, tahsis edilen miktar için, vergi muafiyeti
tanınabilir."
IV - İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca, Şevket
Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Ahmet Erdoğdu, Osman Tokcan, Rüştü Aral, Ahmet
Salih Çebi, Muammer Yazar, Âdil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Nahit
Saçlıoğlu, Hüseyin Karamüstantikoğlu, Kenan Terzioğlu, Necdet Darıcıoğlu, İhsan
N. Tanyıldız ve Yekta Güngör Özden'in katılmalarıyla 5/2/1980 gününde yapılan
ilk inceleme toplantısında, itirazcı mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dava
bulunup bulunmadığı sorunu üzerinde durulmuştur.
Mahkemenin baktığı konu ceza ile ilgili olmayıp tamamen
hukuksaldır. Hukuk mahkemelerinin bakmakta oldukları iş ve davalar, o konuda
özel bir yöntem getirilmemiş ise tamamıyla "Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu" na bağlı tutulmuştur. Anılan yasada davanın tanımı yapılmamıştır.
Davalar uyuşmazlıkların niteliğine göre tek yanlı ya da iki yanlı olabilir. Bu
hususlar uygulanacak hükümlerde öngörülen yöntemler ve Yargıtay kararlarıyla
açıklığa kavuşturulmuştur. Uygulamada çekişmesiz yargı işleri için
"hasımsız dava" hatta "tek yanlı dava" deyimleri
kullanılmaktadır. Dava hakkına sataşıldığı savında bulunan kimsenin, hakkının
tanınması için mahkemeden hukuksal korunma istemesidir. Bu istekte bulunan
kişiye davacı, sataştığı ileri sürülen kimseye de davalı denilmektedir. Davacı
ve davalı iki yanlı uyuşmazlıklarda yer almaktadırlar. İstek olmadan mahkeme
bir davaya kendiliğinden bakamaz.
Anayasanın 151. maddesinde "bir davaya bakmakta olan
mahkeme, uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına
varırsa" denilmek suretiyle Anayasaya aykırılığın mahkemelerde ileri
sürülmesi ya da mahkemenin kendiliğinden Anayasa Mahkemesine başvurması yöntemi
hükme bağlanmıştır. Mahkeme, bakmakta olduğu bir dava bulunmadıkça bir hükmün
Anayasaya aykırı olduğunu ileri süremez. O halde, 151. maddede yer alan
"dava" sözcüğü dar anlamda ele alınamaz. Anayasa Mahkemesi,
mahkemelerce bir karar verme, bir işlem yapma ve iki taraflı bir davaya bakma
durumlarında uygulanacak bir yasa hükmünün Anyasaya aykırılığının ileri
sürülmesini yeterli bulmuştur. (Anayasa Mahkemesinin 13/3/1979 günlü, 1978/67
-1979/14 sayılı kararı, Resmî Gazete gün; 24/5/1979, Sayı: 16646).
Asliye Hukuk Mahkemesinden vakfın fesh edilmiş olduğunun sicile
tescilini, ya da fesih konusunda alınan kararın iptalini istemek, Anayasanın
151. maddesine göre bir dava niteliğinde olup, Asliye 10. Hukuk Mahkemesi
ilgili yasa hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir.
Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Ahmet Erdoğdu, Osman
Tokcan, Rüştü Aral, Âdil Esmer ve Necdet Darıcıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
Anayasa Mahkemesi ilk inceleme sonunda dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine oyçokluğuyla karar vermiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ :
14/10/1980 gününde yapılan sözlü açıklamalar dinlendikten ve
işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen yasa hükmü ile Anayasa ve başka
yasaların hükümleri, bu hükümlerin gerekçeleri ile öteki yasama belgeleri
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Esasın incelenmesi evresinde, 1581 sayılı Yasanın 1972 yılında
yürürlüğe girdiği, bu nedenle uygulanmış sayıldığı için Anayasa Mahkemesinin
denetimine bağlı tutulmasında hukuksal yarar bulunmadığı ileri sürüldüğünden
itiraz konusu yasa hükmünün iptalinin istenmesinde hukuksal yarar olup olmadığı
üzerinde durulmuştur .
Hukukî sonuçları sürüp gitmekte bulunan herhangi bir yasa hükmü
başka bir yasa ile kaldırılmadıkça, ya da Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal
edilmedikçe yürürlüktedir.
Anayasanın 152. maddesinin üçüncü fıkrası, iptal kararının
geriye yürümeyeceği hükmünü koymuş olmakla birlikte bu hüküm, Anayasaya aykırı
yasaların iptali için açılmış olan davaların görülmesine engel olmaz. Toplumsal
huzur düşüncesiyle konulduğu, Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu raporundan
anlaşılan Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği hükmünün,
doğuracağı sonuçların belli edilmesi uygulama ile ilgili bir konudur ve Anayasa
Mahkemesinin görevini etkileyecek nitelikte değildir. Bu görev yasa hükümlerine
uygun olarak açılanlarla, itiraz yoluyla gelen davalara bakmak ve iptali
istenen yasa hükmünün Anayasaya uygunluğunu veya aykırılığını saptayarak karara
bağlamaktır. Kararın geriye yürüyecek nitelikte olup olmadığını belli etmek
Anayasa Mahkemesinin görevi içinde bulunmamaktadır (Anayasa Mahkemesi
Kararları: 27/6/1967 günlü, 1963/145-1967/20 sayılı, Resmî Gazete 15/11/1967
günlü, 12751 sayılı; 11/10/1963. günlü, 1963/124 - 1963/243 sayılı, Resmî
Gazete 4/12/1963 günlü, 11572 sayılı).
Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamıştır, a) Anayasanın 36.
maddesi açısından inceleme :
Vakıflar Genel Müdürlüğünün savını ciddî bulan Ankara 10. Asliye
Hukuk Mahkemesi, 1581 sayılı Yasanın geçici 2. maddesi hükmünün vakfı
kuranların arzularını hiçe saydığını, Vakıf Senedinde açıklanan istek ve
yöntemlere aykırı olarak vakfın varlığına son verdiğini, yasa ile belirli bir
durum veya bir kişi için kural konulamıyacağını, itiraz konusu kuralın ise
vakfın borç, alacak, hak ve varlıklarının Merkez Birliğine devrini öngördüğünü
ve varlıksız bıraktığı Vakfı da feshedilmiş saydığını, bu durumun Anayasanın
36. maddesine aykırı düştüğünü ileri sürmektedir.
Mülkiyet hakkı, kişinin temel hakları arasındadır. Kimse, keyfi
olarak mal ve mülkünden yoksun edilemez. Bu hak, ancak kamu yararı amacıyla ve
yasa ile sınırlanabilir. Geçici 2. maddenin birinci fıkrasındaki itiraz konusu
hükümle "Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı"nın tüm
malvarlığı Merkez Birliğine devredilmiş ve sözü geçen vakıf feshedilmiş
sayılmıştır.
Medeni Yasada 903 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle tesisin
yerini vakıf almıştır.
Medeni Yasanın değişik 73. maddesinde "vakıf, başlıbaşına
mevcudiyeti haiz olmak üzere bir malın belli bir amaca tahsisidir.
Bir mamelekin bütünü veya gerçekleşmiş veya gerçekleşeceği
anlaşılan hertürlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar
vakfedilebilir." denmektedir.
Söz konusu, Vakıf, Ana sözleşme gereğince Ziraat Bankasında
toplanan Müşterek Yardım Tahsisatı'ndan ayrılan ve Tarım Kredi Kooperatifleri
Matbua Mütedavil Sermayesi'nden devralınan para ile kurulmuştur. Böylece vakfın
malvarlığının tümünün kooperatiflerin ortak fonundan sağlandığı
anlaşılmaktadır.
Vakıf, kooperatiflerin ortak gereksinmelerini tek elden
karşılamak, kooperatif memurlarını yetiştirmek, kurslar açmak, yayımlarda
bulunmak gibi amaçlarla kurulmuştur. Başka bir deyişle, Vakıf, bugün Merkez
Birliğine yasa ile verilmiş olan görevlerin yerine getirilmesini üstlenmiştir.
Vakfın yönetim ve denetiminde T. C. Ziraat Bankasına geniş
yetkiler tanınmıştır. Tesisin Yönetim Kurulu; tesis senedinin yönetimle ilgili
4. maddesi uyarınca, T. C. Ziraat Bankası Kooperatifler Müdürünün veya idare
meclisince atanacak en aşağı aynı seviyede bir banka yetkilisinin başkanlığında
5 kişiden kurulu olup üyelerden ikisi bankayı temsilen Banka İdare Meclisi
tarafından ve öteki ikisi de Tarım Kredi Kooperatiflerini temsilen Ziraat
Bankası Genel Müdürlüğünün göstereceği iki katsayıda aday arasından yine banka
idare meclisi tarafından üç yıl için seçilir. Aynı yöntemle ikişer tane de
yedek seçilir.
Vakıf bütçesinin Ziraat Bankası İdare Meclisinin onayına
sunulacağını öngören 8., vakıf işlerinin banka idare meclisinden alınacak
kararlara dayanılarak yönetim kurulunca atanacak memurlarla yürütüleceği
kuralını koyan 9. ve vakfın denetiminin bankaya ait olduğunu belirten 10.
maddeler de aynı konuda örnek olarak gösterilebilir. Ziraat Bankası, Vakfı
kurduktan sonra elini çekmemiş, tam tersine vakfı kendisine bağlamıştır.
Bütün bu özellikleri gözönünde tutulduğu takdirde Vakfın, tarım
kredi kooperatiflerine bir merkez örgütü kazandırabilmek, onlara daha yararlı
hizmetlerde bulunabilmek amacıyla kooperatif gelirleriyle kurulduğu, Ziraat
Bankasının yönetim ve denetimine sıkı sıkıya bağlı tutulduğu sonucuna varılır.
Öteyandan, tesis senedinin 21. maddesinin birinci fıkrasında "Her ne
sebeple olursa olsun, tesisin tasfiyesi halinde, mevcudu Tarım Kredi
Kooperatifleri Müşterek Yardım Tahsisatı hesabına devrolunur."
denilmektedir. Bu kuralda, vakıf mallarının aslında kooperatiflere ait
olduğunu, hangi nedenle olursa olsun vakfın son bulması halinde mallarının
gerçek sahibine geri verileceğini göstermektedir.
1581 sayılı Yasa, tarım kredi kooperatiflerinin bölge ve merkez
birliklerini kurarak kooperatifçilik alanındaki bir boşluğu doldurmayı
amaçlamıştır. 1581 sayılı Yasaya göre kurulan bu üst örgütlerin çalışma
alanına, vakfın gördüğü hizmetlerin tümü girmektedir.
Böylece, aynı iş için hem Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma
Birliği Vakfı Genel Merkezinde ve hem de 1581 sayılı Yasa ile kurulan Merkez
Birliğinde memur çalışmakta, her iki kuruluş da personel gideri yapmaktadır.
1581 sayılı Yasa, kooperatiflerin ve üst örgütlerin
gelişmelerini öngörmüş, üst Örgütlerin çok sayıda kooperatif temsilcisinden
oluşmasına özen göstermiştir. Bu bakımdan 1581 sayılı Yasa, günün sosyal,
kültürel ve ekonomik koşullarına daha uygundur.
Bu durumda, Merkez Birliği ile çalışma konuları aynı olan ve
daha çok hizmet götürebilme olanağı bulunmayan vakfın, kooperatiflerin desteği
ile oluşan malvarlığı yasayla Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğine
devredilmiştir. Vakfın malvarlığı Merkez Birliği dışında başka bir kuruluşa
devredilmiş olsa idi, ancak o zaman Anayasanın 11. maddesindeki "Kanun,
temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz" hükmüne aykırı bir durum
ortaya çıkardı.
Anayasanın 51. maddesi, "Devlet, kooperatifçiliğin
gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır." hükmünü getirmiştir. İtiraz
konusu kuralın, bu anayasal buyruk doğrultusunda olduğu kuşkusuzdur. Daha güçlü
ve demokratik bir Merkez Birliği kurulması hedef alındığına göre, Vakfın
feshedilmiş sayılması ve malvarlığının gerçek sahibine devri Anayasaya
uygundur.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, Anayasa Mahkemesince verilen
25/1/1977 günlü, Esas: 1976/36, Karar: 1977/2 sayılı karara da dayanmakta,
itiraz konusu kuralın iptali gerektiğini öne sürmektedir. Anayasa Mahkemesi,
sözü geçen kararla, 11/5/1976 günlü, 1992 sayılı Yasanın, bankalara, sigorta
şirketlerine, ticaret ve sanayi odalarına ve borsalara ait, vakıf sigorta
sandıklarının Sosyal Sigortalar Kurumu'na devrini öngören kurallarını iptal
etmiştir. Anayasa Mahkemesinin gerekçesi özetle şöyledir:
"Sosyal Hukuk Devletinin temel ereği, sosyal hakların ve
sözgelimi sosyalliğin en iyi, en sağlam ve en etkin bir biçimde sağlanmasıdır.
Bunun için devlet ya da kendisi bu işi üstlenerek sosyal güvenlik hakkını
sağlayacak ya da kendi dışında bu hakkın sağlanmasına olanak yaratarak kurduğu
örgütü denetleyecektir. Vakıf suretiyle kurulan sigorta örgütlerinin kötü bir
biçimde ve mensuplarının haklarını sağlayamayacak bir tarzda çalıştığı ve
ilgililerin sosyal güvenlik haklarını tehlikeye düşürdüğü ortaya konulmamış ve
Devlet bu örgütlerin üzerindeki denetim görevini yerine getirmemiştir. Yasama
çalışmaları sırasında, bu örgütlerin, Devletin kurduğu Sosyal Sigorta
örgütünden daha üstün yararlar sağladığı kimi yasama meclisi üyeleri tarafından
öne sürülmüştür. Devletin haklı bir neden ortaya koymaksızın, kendi kurduğu
örgütten farksız ve hatta ondan daha üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan vakıf
kuruluşlara el atması, sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamaz. O halde
kuruluşlar hakkında hiç bir inceleme yapılmadan ve örgütlerin durumları açık ve
seçik olarak ortaya konulmadan mensuplarının sosyal sigortalar kapsamına ilke
olarak alınmasında Anayasaya uyarlık yoktur."
Vakıf sigorta sandıkları ile özellikleri daha önce belirtilen
Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı arasındaki farklı durum,
eldeki iş bakımından aynı sonuca varılmasına engel olmaktadır.
Belirtilen nedenlerden dolayı, itiraz konusu kuralın Anayasanın
36. maddesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
b) Anayasanın 38. maddesi açısından inceleme:
Mahkemenin gerekçesi: Kamu yararının gerektirdiği hallerde özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların ancak karşılıkları peşin ödenmek suretiyle
kamulaştırılabileceği Anayasanın 38. maddesinde öngörülmüştür. İlgili tüzüğün
28. maddesinde de vakıflara ait malların kamulaştırılması halinde ne gibi işlem
yapılacağı düzenlenmiştir. O halde bir kamulaştırma söz konusu olmadan vakfın
malvarlığının elinden alınması ve bu suretle gayesinin gerçekleştiremez hale
getirilmesi de Anayasanın 38. maddesiyle konulan kurallara açıkça aykırıdır.
Anayasanın 38. maddesi, gerçek karşılıkları peşin ödenmek
koşuluyla özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamının veya bir
bölümünün kamulaştırılabileceğini kurala bağlamıştır.
Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfının
malvarlığının Merkez Birliğine devredilmesi Anayasanın 38. maddesine ters
düşmez. Çünkü, Vakfın mülkiyetinde olduğu ileri sürülen varlıklar, gerçekte
kooperatiflerin ortak malıdır. Vakıf, Müşterek Yardım Tahsisatı'ndan ve Matbua
Mütedavil Sermayesinden ayrılan para ile kurulmuş ve sonraki yıllarda da vakfa
ödemeler yapılmıştır. Aslında kooperatiflere ait olan malvarlığının, vakfın
yerine geçmek üzere kurulan Merkez Birliğine devri doğaldır.
Bu bakımdan, geçici 2. maddenin birinci fıkrasındaki kuralın, Anayasanın
38. maddesine aykırı bir yönü yoktur.
c) Anayasanın 39. maddesi açısından inceleme :
Mahkeme başvuruda: "Kamu hizmetinin gereğini taşıyan özel
teşebbüslerin, kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılığı kanunda
gösterilen şekilde ödenmek şartıyla devletleştirilebileceği Anayasanın 39.
maddesinde düzenlenmiştir.
Sözü edilen yasa hükmünün bu düzenlemeye de aykırı olduğu
görülmektedir." gerekçesini de öne sürmektedir.
Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfının borç
alacak, hak ve varlıklarının Merkez Birliğine devrini, devletleştirme olarak
nitelendirilmesine olanak yoktur. Vakfın malvarlığı, Devlete veya başka bir
kamu kuruluşuna değil kooperatiflerin üst örgütü olan Merkez Birliğine
devredildiğine göre, aslında işin Anayasanın 39. maddesi ile bir ilgisinin de
bulunmadığı ortadadır.
Bu nedenle itiraz konusu kuralın, Anayasanın 39. maddesine de
aykırı bir yönü yoktur.
ç) Anayasanın 40. maddesi açısından inceleme :
Mahkeme gerekçesinde, Yasa hükmüyle vakfın borcunun Merkez
Birliğine devredilmesinin, vakfa karşı alacaklı olanların sözleşme özgürlüğüne
ve dolayısıyla 40. madde hükmüne aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Anyasanın 40. maddesi, herkesin dilediği alanda çalışma ve
sözleşme özgürlüğüne sahip olduğu kuralını koymuştur. Herkes dilediği alanda
dilediği kişi ile ilişkiler kurabilir ve sözleşme yapabilir. Aynı maddeye göre
bu özgürlük, kamu yararı amacıyla yasa ile sınırlanabilir.
İtiraz konusu kural ile Vakfın borçlarının da Merkez Birliğine
devredilmesi, Anayasanın 40. maddesine ters düşmez. Vakfın borçları, öteki
alacak, hak ve varlıklarla birlikte Merkez Birliğine devredildiğine göre,
üçüncü kişilerin hak ve alacakları güvence altına alınmıştır.
Yukarıda Anayasanın 36. maddesi ile ilgili olarak belirtilen
açıklamalar, 40. madde için de geçerli bulunduğundan bunların yinelenmesine
gerek görülmemiştir. Bu nedenlerle Anayasanın 40. maddesi açısından da bir
aykırılık söz konusu değildir.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalara göre, iptali istenilen
hükmün Anayasaya aykırı bir yönü olmadığından itirazın reddine karar
verilmelidir.
Ahmet H. Boyacıoğlu itirazın reddine başka gerekçeyle, Muammer
Yazar ise değişik gerekçe ile katılmış Nahit Saçlıoğlu ile Yekta Güngör Özden
bu görüşe katılmamışlardır.
VI - SONUÇ:
18/4/1972 günlü, 1581 sayılı "Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanunu"nun geçici 2. maddesinin birinci fıkrasında
"...Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfının borç, alacak,
hak ve varlıkları Merkez Birliğine devredilir ve sözü geçen vakıf feshedilmiş
sayılır" biçiminde yer alan hükmün Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın
reddine, Ahmet H. Boyacıoğlu'nun Anayasaya uygunluk denetiminde hukukî yarar
bulunmadığından itirazın bu nedenle reddi gerektiği görüşü ve Nahit Saçlıoğlu
ve Yekta Güngör Özden'in karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
11/12/1980 gününde karar verildi.
Başkan
Şevket Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet H. Boyacıoğlu
|
Üye
Ahmet Salih Çebi
|
|
|
|
Üye
Muammer Yazar
|
Üye
Adil Esmer
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
|
|
|
Üye
Nahit Saçlıoğlu
|
Üye
Hüseyin Karamüstantikoğlu
|
Üye
Kenan Terzioğlu
|
|
|
|
Üye
Orhan Onar
|
Üye
Necdet Darıcıoğlu
|
Üye
İhsan N. Tanyıldız
|
|
|
|
Üye
Bülent Olçay
|
Üye
Yılmaz Aliefendioğlu
|
Üye
Yekta Güngör Özden
|
KARŞIOY YAZISI
İtiraz yoluna başvuran Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi, bundan
önce 18/4/1972 günlü, 1581 sayılı Yasanın Geçici İkinci, Maddenin iptalini
istemiş, ancak Mahkemenin elindeki işin dava niteliğinde bir anlaşmazlığa
ilişkin olmadığı, alelade adli bir işlem bulunduğu gözönüne alınarak itiraz
yoluna başvurulamayacağından başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddine karar verilmişti. Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin şimdi ikinci kez
itiraz yoluna başvurduğu işin niteliği de daha önce baktığı ve itirazın
yetkisizlik nedeniyle red edildiği işin aynıdır. Bu işlerin adli iş olmakla
birlikte Mahkemenin çözeceği dava niteliğinde bir anlaşmazlık ya da böyle bir
anlaşmazlığın çözümüne dayanak tutabilecek bir yargı işlemi sayılırmasına
olanak yoktur. Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı, bir yasama
tasarrufu ile ortadan kalkmış ve bu konu kesinlik kazanmıştır. Mahkemeye düşen
görev, vakfın kayıtlı bulunduğu sicilden vakfın terkin olunduğunun yetkili
mercie bildirilmesinden ibarettir ve bu işlem Türk Medeni Kanununun 8l/A.
maddesinde gösterilmiştir.
Bu konudaki gerekçeler Anayasa Mahkemesinin 20/12/1977 günlü,
Esas : 1977/128, Karar: 1977/140 sayılı kararında ayrıntılarıyla gösterilmiş
olduğundan burada yinelenmesine gerek görülmemiştir. (Anayasa Mahkemesi
Kararlar Dergisi: Sayı: 15, Sayfa: 632 ve sonra). İtirazın, ilk inceleme
evresinde, Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekirdi. İşin esasının
incelenmesi yolunda oluşan çoğunluk görüşüne, sözü geçen Anayasa Mahkemesi,
kararında belirtilen nedenlerle katılmıyoruz.
|
Başkan
Necdet Darıcıoğlu
|
Üye
Şevket Müftügil
|
KARŞIOY YAZISI
I - a) 18/4/1972 günlü, 1581 sayılı "Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu"nun Geçici 2. maddesi, "Tarım
Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı"nı feshetmiş, böylece onun
hukuksal yaşamını sona erdirmiştir.
Yasanın buyruğu olan bu durumun sicile tescili konusu önüne
getirilen mahkeme, sözü edilen hükmün Anayasaya aykırı olduğunu öne süren
Vakıflar Genel Müdürlüğünün itirazını ciddi bularak Anayasa Mahkemesine
başvurmuş, Anayasa Mahkemesi de, 1977/ 128 esas sayısına kaydederek yaptığı inceleme
sonunda, "Mahkemenin elindeki iş görülmekte olan bir dava niteliğinde
bulunmadığından, itirazın mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine" demek
suretiyle 20/12/1977 gününde , 1977/140 sayı ile başvuruyu reddetmiştir
(Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Cilt 15, Sayfa 627 - 636)
Bu defa yine aynı mahkeme, durumda hiç bir değişiklik yokken ve
önündeki iş aynı nitelikte iken Anayasaya aykırılık itirazını tekrarlamak
suretiyle yeniden Anayasa Mahkemesine başvurmuş, sözkonusu yasanın Geçici 2.
maddesinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
20/12/1977 günlü, 1977/128 -140 sayılı kararda itiraz yoluna
başvuran mahkemenin başvurmaya yetkisiz olduğu ayrıntılariyle açıklandığından
bunların burada yinelenmesinde bir yarar yoktur. Aynı nedenlerle, aynı
mahkemece yinelenen itirazın mahkemenin yetkisizliği açısından reddedilmesi
gerekir.
b) Kaldı ki, Anayasanın 152. maddesi, Anayasa Mahkemesi
Kararlarının kesin olduğunu, Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağladığını, buyurmaktadır. Anayasa
Mahkemesinin kökleşmiş içtihadına göre, Anayasaya uygunluk denetiminden
geçirilerek Anayasaya aykırı olmamaları nedeniyle reddedilen Anayasaya
aykırılık itirazlarının, görülmekte olan başka davalarda yeniden yapılmasını ve
Anayasa Mahkemesinin bu başvuruları tekrar ele alıp incelemesini engelleyen
anayasal ve yasal bir hüküm yoktur ve uygulama da bu doğrultuda
sürdürülmektedir. Bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine yaptığı itiraz, ister
itiraz olunan kuralın Anayasaya uygunluğu ister başvuran mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddedilmiş olsun, o mahkemenin o işte yeniden Anayasa
Mahkemesine başvurabilmesini, her şeyden önce Anayasa Mahkemesi kararlarının
kesin olması engeller ve bu biçimdeki bir başvurunun başka hiç bir konunun incelenmesine
girilmeksizin Anayasa" Mahkemesince reddedilmesi gerekir. Anayasa
Mahkemesi kararlarının kesin olma durumu esasen böyle bir sonucu kendiliğinden
ortaya koyar. 5/2/1980 gününde toplanan Anayasa Mahkemesi, 20/12/1977 gününde
karara bağlanan ve Resmî Gazete'de yayımlanan ve bütün kuruluşları, bu arada
kendisini de bağlayan 1977/128 -140 sayılı Anayasa Mahkemesi kararını
değiştirme, ortadan kaldırma yetkisine sahip değildir. Tersinin düşünülmesi,
Anayasa Mahkemesi Kararlarına karşı kanun yolları acıkmış gibi bir durum
oluşturur ki bunun kabulüne olanak yoktur. Oysa aynı işe ilişkin son başvuru
üzerine ilk inceleme sırasında alınan 5/2/1980 günlü karar, adeta karar
düzeltme yolu ile 20/12/1977 günlü, 1977/128 -140 sayılı kararı ortadan
kaldıran bir nitelik göstermektedir.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda açıklanan türde bir yetkiye sahip
olmadığı kesin kanaatinde olduğumdan, aynı mahkemenin aynı işte reddedilen
itirazın yinelemiş olması durumunda da son başvuru yetkisizlik nedeniyle
reddedilmelidir.
Bu başvuruyu geçerli sayan ve işin esasını inceleyen çokluk
görüşüne bu nedenlerle karşıyım.
II - Karşıoy yazısının bu kesiminde, işin esasına ilişkin olan
görüşmelerim ve itirazın reddi oyunu kullanırken dayandığım gerekçeler
açıklanacaktır.
a) Yukarıda da açıklandığı gibi, 18/4/1972 günlü, 1581 sayılı
Yasanın Geçici 2. maddesinin "Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma
Birliği Vakfı" nı feshettiğinde ve hukuksal yaşamına son verdiğinde
kuşkuya ve duraksamaya yer yoktur.
1581 sayılı Yasanın yalnızca Geçici 2. maddesine ve özellikle bu
maddenin "...Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği vakfının borç,
alacak, hak ve varlıkları Merkez Birliğine devredilir ve sözü geçen vakıf
feshedilmiş sayılır" hükmüne ve sözlü açıklamadaki politik nedenlerden
ötürü Merkez Birliğinin ancak 1977 yılında ; kurulabilmiş olduğu
yolundaki beyanlara bakılarak, bu vakfın Merkez Birliğinin teşkilinedek
yaşamını ve hukukî varlığını sürdürdüğü zehabı hasılolabilir. Aynı Yasanın
Geçici 3. maddesi, böyle bir görüntünün yanlışlığını hemen ortaya koymaktadır.
Gerçekten itiraz konusu Geçici 2. madde hükmü, yasanın öteki hükümleriyle
birlikte 28/4/1972 günlü, 14172 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış ve aynı gün
yürürlüğe girmiştir. Sözü edilen Yasanın Geçici 3. maddesi ise, Merkez
Birliği'nin kurulmasına kadar, Merkez Birliğine ilişkin görev ve yetkilerin T.
C. Ziraat Bankasınca kullanılmasını öngörmektedir. Bu maddenin içeriği ve
düzenlenme amacı ve kanunun yayımlandığı gün yürürlüğe girmesi olgusu
karşısında, söz konusu Merkez Birliğinin, 28/4/1972 gününde görev yapmaya başladığının
ve Geçici 2. madde uyarınca da Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği
vakfının, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yasa hükmü gereği olarak infisah
ederek tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabul edilmesi gerekir.
b) Kararda, Anayasanın 152. maddesindeki iptal kararlarının
geriye yürümemesi ilkesi ile, Anayasaya uygunluk denetiminde bulunması gereken
anayasal ve hukuksal yarar kavramının yeteri kadar açıklığa kavuşturulmadığı
için bunların birbirine karıştırıldığı görüntüsü ortaya çıkmaktadır. Anayasa
Mahkemesinin Anayasaya uygunluk denetiminden geçirerek iptaline karar verilmesi
durumunda bu kararın geriye yürüyüp yürümeyeceği sorunu ile, bir yasa kuralının
Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmesinde, anayasal ya da hukuksal yarar
olup olmadığını araştırmanın; böyle bir yarar yoksa bunu saptayarak ortaya
koymanın ve sonucuna göre gerekli kararı vermenin birbirleriyle ilişkisi
yoktur. Bunlardan biri denetim sırasında, ötekisinin ise iptal kararı üzerine
söz konusu edileceği açıktır.
Konunun belirginleşmesi bakımından iptal davası ile itiraz
yolunun ayrıntıları üzerinde kısaca durmakta fikrin açıklanması bakımından
zorunluk vardır.
c) Anayasa Mahkemesinin kimi kararlarında da açıklandığı gibi
Anayasa, Anayasaya aykırı hükümlerin yürürlükte kalmamaları, başka bir
anlatımla ayıklanmaları için "iptal davası" müessesesini kurmuştur
(Madde 149 ve G. madde 9/2). Bu müessesenin işleyişi soyut konularda genel
nitelikte sonuçlar doğurur, iptal davası sonunda iptaline karar verilen
hükümler, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günde, iptalin yürürlüğe girmesi
için kararda daha sonraki bir gün öngörülmüşse o günde kendiliğinden
yürürlükten kalkar (Madde 152/2).
Anayasaya aykırılık iddialarını Anayasa Mahkemesine getirebilme
yolunu mahkemelere açık tutan düzenin işleyebilmesi ise, ortada somut bir
olayın yani görülmekte olan belli bir davanın bulunması, Anayasaya aykırılığı
öne sürülen kanun hükmünün bu davada uygulanma durumunda olması, mahkemenin,
aykırılık iddiasını ciddi yani üzerinde durulmasını gerektiren bir nitelikte
görmesi veya kendiliğinden bu hükmü Anayasaya aykırı bulması gibi koşulların
gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
Anayasa Koyucunun son derece dar çerçeveli bu düzenle güttüğü
erek, "iptal davası" müessesesinin varlığına karşın, her nasılsa
yürürlükte kalabilmiş kimi Anayasaya aykırı hükümler yüzünden, belirli
kişilerin belirli haksızlıklara uğramalarını önlemektir, iptal davasını açmaya hakkı
olanların bir kanunun yalnızca Anayasaya aykırı bulunduğunu ve iptali gerektiği
yolundaki görüşlerini Anayasa ve yasanın saptadığı usuller için Anayasa
Mahkemesine bildirmeleri, Anayasaya uygunluk denetimi düzenini işletmeye
yeterken, burada böyle bir hükmün, ancak belirli bir kişinin belirli haklarını
etkileme durumuna geçişi halinde düzen işleme yoluna girebilmektedir.
Anayasanın değişik 151. maddesinde öngörülen yolun, değişik 149.
maddesindekinin tersine, Anayasaya aykırılık konusunun soyut ve genel değil somut
ve özel bir açıdan ele alındığının ve belirli olayları ve onların taraflarını
ön plânda tuttuğunun bir başka kanıtı da, mahkemelerden gelen Anayasaya
aykırılık iddiaları üzerine verilen kararların olayla sınırlı ve yalnız
tarafları bağlayıcı olmasını yahut tıpkı iptal davası sonunda verilmiş
kararlarda olduğu gibi genel nitelikte etkiler yaratmasını Anayasanın, Anayasa
Mahkemesinin takdirine bırakmış bulunmasıdır. Anayasanın değişik 151. maddesine
göre verilen hükümler, Anayasa Mahkemesince aksine bir karar alınmadıkça iptal
davası sonunda verilmiş hükümlerin etki ve kapsamını taşırlar. O halde 151.
maddede öngörülen düzenin esas ereği, o düzenle doğrudan doğruya elde edilecek
bir netice değildir. Bunu, düzenin dolaylı etkisi veya bir yan sonucu gibi kabul
etmek yerinde olur.
d) Konuya bu açıdan bakıldığında Anayasaya uygunluk denetiminde
Anayasal ve hukuksal yararın ön plâna çıktığı görülmektedir. Anayasal ve
hukuksal yarar kavramı ile, tarafların yararı ve onların menfaat ilişkileri
kavramlarının birbirinden tamamen ayrı olan yönler bulunduğundan yanlış bir
anlamaya yer bırakmamak nedeniyle bu konuya yalnızca değinmekle yetiniyorum.
Yukarıda da belirttiğim gibi itiraza konu edilen maddenin
içeriğini oluşturan ve yasa hükmünün sataşmasından kurtarılarak hukuksal
varlığının sürdürülmesi istenen ve bu amaçla Anayasa Mahkemesine itiraz yolu
ile başvurulan vakıf kanunun yürürlüğe girdiği gün hukuksal hayatı sona ermiş
ve ölü bir müessese durumuna gelmiştir Şayet bu yasaya karşı, Anayasanın
değişik 149. maddesinde belli edilen yetkili organlar, o maddede öngörülen
davayı 150. maddedeki süre içinde açmış olsalardı, sözü edilen kuralın
incelenerek Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmesinden Anayasal yararı
bulunacağı açıktı ve bu durumda gerekli denetim yapılarak işin karara
bağlanması zorunlu idi. 1972 yılında yürürlüğe giren bu yasa ile feshedilen bir
vakfa ilişkin olan ve infisah kuralını getiren yasanın bu gün ve hemde itiraz
yolu ile denetilmesinde Anayasa açısından ne bir anlam ve ne de bir hukuksal
yarar kalmamıştır. Ev durumda, Anayasa Mahkemesi kararının, feshedilen bu
kuruluşa artık hiç bir suretle etkisi olamaz.
Sözgelimi, ölüm cezalarının yerine getirilmelerini sağlamak için
çıkarılan yasalara karşı, hemde doğrudan doğruya Anayasanın 149. maddesine dayanarak
açılmış davaların, Anayasa Mahkemesince incelenmesi s lirasında ölüm
cezalarının yerine getirilmesi, anayasal yarar yönünden nasıl o davanın
konusunu ortadan kaldırırsa ve bu durumda Anayasa Mahkemesi denetimi durdurarak
işi bu doğrultuda karara bağlamak yükümü altına girerse, burada da Anayasaya
uygunluk denetiminden beklenen ve itiraz yolunun açılmasıyla öngörülen Anayasal
ve hukuksal yararın varolduğu söz konusu edilemeyeceğinden, itirazın bu nedenle
reddedilmesi gerekir.
İtirazın, reddine ilişkin karara, yukarıdan beri açıkladığım bu
nedenlerle katılıyorum.
|
|
|
|
Başkanvekili
Ahmet H. Boyacıoğlu
|
DEĞİŞİK GEREKÇE
Konu oldukça karışıktır. Anlaşılmasına kolaylık sağlamak için
önce olaylarla işlemlerin akışı açıklanmalıdır :
2836 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Yasası ile bu yasaya
dayalı bulunan ve Bakanlar Kurulunun 19/3/1936 günlü kararıyle onaylanan (Tarım
Kredi Kooperatifleri Anamukavelesi) hükümlerine göre (Tarım Kredi
Kooperatifleri müşterek yardım tahsisatı) adı verilen bir fon meydana
getirilmiştir. Anamukavelenin 64. maddesi ile (Tarım Kredi Kooperatifleri umumi
talimatnamesi) nin IV. maddesine göre sözü geçen müşterek yardım tahsisatını
yönetmeye ve bundan harcama yapmaya Türkiye Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü yetkili
kılınmıştır. Bu konuda bankayı temsile usulünce yetkilendirilenlerle
kooperatiflerin vekaletnameli mümessilleri (Tarım Kredi Kooperatifleri
Yardımlaşma Birliği) adıyla, Medenî Kanun hükümlerine dayanılarak, bir tesis
kurmuşlardır. Bu tesis 19/4/1962 gününde tescil olunmuştur. Tesis, kuruluş
senedinde yazılı görevini yapmaya başlayıp devam ederken 13/9/1967 günlü, 903
sayılı Yasa, tesis kelimesi yerine "vakıf" sözcüğünün konulmasını
hükme bağlamıştır. Bunun üzerine tesisin adı (Tarım Kredi Kooperatifleri
Yardımlaşma Birliği Vakfı) biçimine konulmuştur. 28/4/1972 de yürürlüğe giren
1581 sayılı Kanunla, adı geçen vakfın görevlerini de kapsayan ve daha geniş
görev alanı bulunan merkez birliği kurulmuş ve bu yasanın geçici 2. maddesiyle,
gerek vakfın ve gerek (Tarım Kredi Kooperatifleri müşterek tahsisatı) nın borç,
alacak, hak ve varlıkları merkez birliğine devir olunmuş vakıf da
feshedilmiştir.
Oldukça uzun bir süre, yasa hükmünün uygulanması çabalarıyla
geçmiştir.
6/7/1977 günü vakıf yönetim kurulu "vakfın borç, alacak,
hak ve varlıklarının Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğine devredilmesine
ve fesihle ilgili gerekli işlemlerin yapılmasına" karar vermiştir.
11/4/1962 tarihli tesis (vakıf senedinin 21 maddesine göre yönetim kurulunun
tasfiyeye ilişkin kararının Ziraat Bankası Yönetim Kuruluyla Ticaret
Bakanlığınca onanması gerekmektedir. Bu nedenle bahsi geçen 6.7.1977 günlü
karar Ziraat Bankası Yönetim Kurulu tarafından 15/7/1977 de onaylanmıştır.
Vakfın merkezî sicilden silinmesi isteğini Vakıflar Genel
Müdürlüğü kabul etmemiş bu sebeple de Vakıf temsilcisi, yetkili mahkemede
"Vakfın dağılmasının hüküm altına alınmasını ve durumun sicille
tescilini" dava etmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1581 sayılı Yasanın
geçici 2. maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu davalı sıfatiyle ileri sürerek
iptali yoluna gidilmesini istemiştir. Mahkeme bu isteğin ciddi olduğu kanısına
varmış ve yasa kuralının ip- tali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
Anayasa Mahkemesi dava konusu işlemin sadece adli bir işlemden ibaret olduğu,
"görülmekte olan bir dava niteliğinde bulunmadığı" gerekçesiyle
itirazın reddine 20/12/1977 tarihinde karar vermiştir.
Yerel Mahkeme, tesis (vakıf) senedinin 21/2 nci maddesindeki
"tasfiyeye ilişkin yönetim kurulu kararının Ticaret Bakanlığınca onanması"
koşulunun yerine getirilmediği bu nedenlerle, gereği yapılabilecek tekemmül
etmiş bir karar bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiş, Yargıtay'ın
onamasıyla hüküm kesinleşmiştir. Sonra Ticaret Bakanlığı tasfiye kararını
10/5/1979 da onaylamıştır. Vakıf Yönetim Kurulunun tasfiyeye ilişkin 6/7/1977
günlü işbu kararı tekemmül edince Vakıf temsilcisi vakfın dağılmasıyla sicilden
silinmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 4/6/1979 tarihinde dava
açmıştır. Genel Müdürlük yine eskisi gibi Anayasaya aykırılık iddiasında
bulunmuş, mahkeme bu iddianın ciddi olduğu kanısına vararak iptal için Anayasa
Mahkemesine başvurmuştur.
Mahkememizce verilen kararın dayandığı gerekçelerin usule ve
esasa ait olmak üzere ayrı ayrı ele alınması ifadeye açıklık verebilir:
A) Usule ilişkin gerekçe: Yerel mahkemeye, konu ile ilgili
olarak arz edilen çeşitli iddia veya davalar vardır. Bunların nitelikleriyle
iptali istenilen hükmün bu davalarda uygulanacak hüküm olup olmadığını
saptayabilmek için davaların içeriklerini ortaya koymak gerekir:
Vakıf Yönetim Kurulunun 6/7/1977 günlü tasfiye kararı tekemmül
ettikten sonra vakıf temsilcisi "vakfın dağılmasına ve merkezî sicilden
silinmesine" hükmedilmesi için 31/5/1979 tarihli dilekçe ile Vakıflar
Genel Müdürlüğü aleyhine dava açtığı az önce belirtilmişti. Vakıflar Genel
Müdürlüğü 21/6/1979 günlü dilekçesiyle vakıf aleyhine karşılık dava açarak
vakıf yönetim kurulunun 6/7/1977 günlü tasfiye kararının iptalini, vakfın
davasının reddini ve "aksi takdirde" 1581 sayılı Yasanın geçici 2.
maddesinin birinci fıkrası hükmünün Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali için
Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemiştir. Sonra Tarım Kredi Kooperatifleri
Merkez Birliği 14/9/1979 günlü dilekçe ile bu davaya asli müdahil sıfatiyle
katılarak gerek vakfın ve gerek Vakıflar Genel Müdürlüğünün davalarının reddi
ve vakfın "feshinin sicille tescili" dileğinde bulunmuştur.
Bu arada merkez birliği, ayrıca verdiği 3/8/1979 günlü
dilekçesinde, vakfın feshinin tescili ile beraber merkez birliğine teslimi
gereken vakıf mallarının envanterinin yapılmasını talep etmiş ve bunda hasım
göstermemiştir. Ancak vakıf, bu davanın görülmekte olduğu 13. Asliye Hukuk
Mahkemesine sunduğu 25/9/1974 günlü dilekçesinde bir yandan derdestlik
iddiasında bulunmuş, öbür yandan Merkez Birliğinin davasının reddi gereğini
savunmuştur. Vakıflar Genel Müdürlüğü de 28/9/1978 günlü dilekçesiyle 13.
Asliye Hukuk Mahkemesinden aynı nitelikte istekde bulunmuş ve Anayasaya
aykırılık iddiasını yinelemiştir. Bu davalar birleştirme yoluyla 10. Asliye
Hukuk Mahkemesinde toplanmışlardır.
Görülüyor ki; Anayasaya aykırılık iddiası yalnız Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından ileri sürülmüştür. Genel Müdürlüğün böyle bir iddiada
bulunma yetkisi olup olmadığı, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur: Genel
Müdürlük davalarda hem davalı ve hem karşılık davacı sıfatını almış
bulunmaktadır. Hangi sıfatla olursa olsun aykırılık iddiasında
bulunabileceğinden, söz konusu yetkiyi saptayabilmek için her iki sıfata göre
arama yapılmalıdır. Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı mülhak
bir vakıftır, tüzel kişiliği vardır. Yönetim ve denetim kurulları mevcuttur.
Mahkemede kendisini temsil etme ve ettirme yetkisine sahiptir. Vakıflar
Kanununun 40. maddesindeki "mülhak vakıflarda mütevelliliğe ve vakıftan
intifaa veya mülkiyet iddialarına ait davalarda mütevellilerle vakıflar idaresi
birlikte hasım tutulmak lâzımdır." hükmünün neyi ifade ettiği 4/3/1959
günlü, 3/18 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında
belirgin bir biçimde anlatılmıştır. Burada yapılan açıklamalara göre Vakıflar
Genel Müdürlüğü bir mülhak vakfı temsilen dava açamaz, mülhak Vakıf yanında
davacı sıfatıyla de yer alamaz. Sadece vakıf aleyhine açılan belli davalarda
vakıfla birlikte davalı olabilir. Bu kararın esas bölümü aynen şöyledir :
"Mülhak vakıflar hükmî şahsiyeti haiz olup mütevellileri
tarafından idare ve temsil olunurlar. (Vakıflar Kanunu madde - 23). Temsil
yetkisini kanundan alan mütevellinin temsil ettiği vakıf namına lüzumunda
münferiden dava ikame etmesi ve aleyhine ikame olunacak davalarda bizzat
bulunması mümessilin vasfı hukukisinin bir icabıdır. Vakıflar Nizamnamesinin 46
ncı maddesiyle 47 nci maddesinin C fıkrası bu ciheti teyit eylemektedir. Ancak
mülhak vakıflar aleyhine açılacak davalarda mütevellinin herhangi bir emri-vaki
karşısında kalarak vakfa zarar verecek bir ikrar veya halde bulunması
ihtimalini mülâhaza eden Kanun Vazıı Vakıflar Kanununun 40 ncı maddesiyle
mülhak vakıf aleyhinde ikame edilecek dâvalarda mütevellilerle Vakıflar İdaresinin
hasım tutulması lüzumunu emretmiştir. Maddede hasım tutulmak tabiri,
kullanılmıştır. Bu hüküm mütevelli aleyhine dava ikamesi haline mahsus ve
münhasır bulunduğunu mütevelliler tarafından herhangi bir husus hakkında vakıf
namına dava ikamesi haline şümulü olmadığını göstermektedir. Kanunun kabul
ettiği bu hali genişleterek maddenin metni hilâfına mütevellilerin temsil
ettiği vakıf namına açacakları davalara da teşmili hem madde metnine ve hem de
Kanun Vazıının maksadına aykırı düşer. Mülhak vakıflarda esasen Vakıflar
idaresinin bir murakabe ve nezaret hakkı varsa da bu hakkın hudut ve şümulü
kanun ve nizamla sınırlandırılmıştır. Mütevellinin açacağı her davanın safahatı
baklanda Vakıflar idaresinin malûmat isteyebilmesine kanunen bir mani
bulunmadığı gibi mütevelliler de açtıkları veya açacakları davaların
ehemmiyetine göre malûmat ve liyakatlarını vakfın hukukunu müdafaaya kâfi
görmezlerse Nizamnamenin 46 ncı maddesi gereğince Vakıflar idaresinden yardım
isteyebilirler.
Netice; mülhak vakıflar mütevellisinin temsil ettiği vakıf
namına münferiden dava ikame etmesi yetkisine sahip olduğuna, ancak vakıf
aleyhine tevcih olunacak davalarda mütevelli ile Vakıflar idaresinin birlikte
hasım tutulması icabetmekte bulunmasına ilk müzakerede mevcudun üçte ikiden fazlaya
baliğ ekseriyetiyle 4/3/1959 tarihinde karar verildi." (Karînabâdîzâde
Ömer Hilmi/ismet Sungurbey; İstanbul - 1978, Eski Vakıfların Temel Kitabı,
Sayfa: 363).
40. maddenin açık ifadesinden anlaşıldığına göre Vakıflar Genel
müdürlüğünün davalı olarak katılabileceği davalar da mütevelliliğe, vakıftan
intifaa veya mülkiyet iddialarına dair davalardır. Konumuzla ilgili davanın
mütevelliliğe ait olmadığı ortadadır, intifaa ait de değildir. Vakıftan intifa
onun malından, gelirinden haklarından yararlanmak gibi suretlerle olur. Burada
o da yoktur. Mülkiyet iddiasına ait dava ise, vakfın kişiliğinin dışında belli
bir malın mülkiyetine münhasır davadır. Mülkiyet iddiası bir malın hukuken kime
ait olduğunu saptamaya yönelik olmak gerektir. Olayımızda ise vakfın kişiliği
ortadan kaldırılmakta bunun sonucu olarak tüm varlığı merkez birliğine
geçmektedir. Bu haliyle belli bir malın mülkiyetine ilişkin bir iddia yoktur.
Tüzel kişiliğin yokolması, sahipsiz kalan malın başka yere devredilmesi durumu
vardır. Vakıf feshediliyor, malı merkez birliğine veriliyor. Bu itibarla olay,
Vakıflar Genel Müdürlüğüne davada taraf olma olanağı vermez. Medeni Kanunun 903
sayılı Yasa ile değişik 74. maddesine göre vakfın tesciline dair karara karşı
Vakıflar Genel Müdürlüğünün temyiz yoluna başvurma yetkisi, aynı Yasanın 78.
maddesi gereğince vakıfları teftiş ve denetleme görevi, göreve karşılık teftiş
ve denetleme masraflarını isteme hakkı; 2762 sayılı Vakıflar Kanununun birçok
maddelerine göre de geniş bir gözetleme ve idare yükümlülüğü vardır. Ancak
bunlar yasalarla belirli durum ve olaylara münhasırdır, hiçbir zaman mülhak bir
vakfın malından herhangi bir suretle yararlanma veya ona sahip olma niteliğinde
değillerdir. Vakıftan isteyebileceği şey teftiş ve denetleme masrafından
ibarettir. Bir vakıf, Vakıflar Genel Müdürlüğüne teftiş ve denetleme masrafı
vermek amacı ile kurulamayacağı için Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu amaçla
vakfın yürürlüğünü (bekasını, daim kalmasını) dava edemez ya da savunma olarak
ileri süremez. Durum bu olunca yasa ile feshedilen bir vakfın feshinin hükümsüz
sayılmasını ne Vakıflar Genel Müdürlüğü dava edebilir ve ne de Genel Müdürlük
aleyhine bu nitelikte bir dava açılabilir, açılırsa o dava usulüne uygun bir
dava sayılamayacağından bu davada ileri sürülen Anayasa'ya aykırılık iddiası da
dinlenemez.
Bundan başka, inceleme konumuzla ilgili olarak Merkez Birliği
ile vakfın, yerel mahkemede Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine açtıkları
davalar, yasa ile feshedilen vakfın feshedilmiş olduğunun merkezî sicile
tescili davalarıdır. Bu davalarda uygulanacak hüküm 1581 sayılı Yasanın iptali
istenilen geçici 2. maddesi değil, fesih keyfiyetinin tescilini emreden başka
hükümlerdir. Bunlar da Medeni Kanunun değişik 74 ve 81/A maddeleriyle Vakıflar
Tüzüğü ve memuriyet görevinin yerine getirilmesini buyuran yasa hükümleri olmak
lüzımdır. Bahsi geçen geçici 2. madde bakılmakta olan davalarda uygulanacak bir
hüküm olmadığından anayasal denetime de bu davalar içinde, tabi tutulamaz.
B - Esasa ilişkin gerekçe: Vakıf denilince, eskiden beri
süregelen bir alışkanlığın etkisiyle sonu gelmez bir kuruluş akla gelir. Her
vakfın yaşamının devamlı olması asıldır. Bununla beraber Medeni Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulmuş vakıflar (eski vakıflar) ile ondan
sonra kurulan vakıflar (yeni vakıflar) ı bazı yönleri bakımından birbirinden
ayırmak gerekir. Örneğin: Eski vakıflarda vakfedilen malın mülkiyeti Tanrıya ve
sonraları kamuya ait sayılırdı. Vakfın sürekliliği bundan ileri gelirdi. Çünkü
ne Tanrının ve ne de Kamunun mülküne dokunulamazdı. Yeni vakıflarda vakfedilen
malların mülkiyeti vakfa aittir (Medeni Kanun, Madde 74/6).
Eski vakıfların temel nedeni hayır ve ibadettir (ahkâmülevkaf,
mesele 52). Yeni vakıfların nedeni ise bir erege (gayeye) hizmettir. Gayenin
kamusal yararı içermesi şart değildir. Onun sadece belli olması ve Medeni
Kanunun 74/2. maddesinde gösterilen engelleri taşımaması yeterlidir. (Medeni
Kanun, Madde: 73). Örnekler çoğaltılabilir.
Eski vakıflarda mülkiyet Tanrıya ya da Kamuya ait iken yeni
vakıflarda vakfa ait bulunması; eski vakıfların nedeni, hayır ve ibadet iken
yeni vakıfların nedeninin belli bir gayeye hizmet olması bu gayenin niteliğine
önem kazandırmaktadır. Gaye, kamu yararına yönelik veya kamu güvenliğini
sağlamaya hizmet niteliğinde olabileceği gibi (örneğin: Silâhlı Kuvvetler
Kuruluşlarını Güçlendirme Vakıfları) birkaç kişiye, aileye, bazı meslek
kuruluşlarına...... yönelik de olabilir. Kamu yararını gözetme veya kamu
güvenliğini koruma niteliğindeki gayenin, tahakkuk olanağı varoldukça az önce
değinilen (sonu gelmezlik) öğesini de kapsadığı inkâr edilemez.
Toplumumuzun ekonomik desteklerinin başlıcalarından biri de
tarımdır. 5/6/1929 gün, 1470 sayılı "Zirai Kredi Kooperatifleri
Kanunu" ile devlet bu konuyu ele almış ve tarım sektörünü
kooperatifleşmeye yöneltmiştir. 21/10/1935 günlü, 2836 sayılı (Tarım Kredi
Kooperatifleri Kanunu) ile devlet bankası olan Ziraat Bankasının malî desteğini
geniş ölçüde bu alana götürmüş, 1972 de yayımlanan 1581 sayılı yasa ile de
günün gereksinim ve koşullarına uygun biçimde örgütlemeyi geliştirerek (Merkez
Birliği) ni kurmuş, Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfının
yaptığı ve yapacağı bütün işleri bu örgüte görev olarak vermiştir.
Anayasa'nın 51. maddesi "Devlet, kooperatifçiliğin
gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır." demektedir. Bu buyruk karşısında
yasanın sözü geçen Merkez Birliğini kurmasının ve vakfın tesis senedinde yazılı
bütün iş ve hizmetleri bu örgüte vermesinin Anayasa'ya aykırı olduğu kabul
edilemez. Tesis (vakıf) senedinde yazılı bütün görevler fazlasıyla Merkez
Birliğine verilince bunları yapmağa bir de vakfın ortak edilmesinin anlamı
kalmaz. Bunun sonucu olarak vakfın gayesinin vakıf tarafından tahakkuk
ettirilmesi "imkansız hale" gelmiş olur. Bu durumda vakfın
kendiliğinden dağılmış sayılması Medeni Kanunun 8l/A maddesinin hükmü
gereğidir. Vakıf dağılınca para ve sair malların aynı gayeyi güden Merkez
Birliğine devrolunması hem hukuka ve hem geleneğe uygundur.
Burada tartışılması gereken bir konu da 11/4/1962 günlü tesis
(vakıf) senedinin 21. maddesinin ilk fıkrasındaki "tesisin tasfiyesi
halinde mevcudunun Tarım Kredi Kooperatifleri müşterek yardım tahsisatı
hesabına" devrolunmasını saptayan kayıttır. "Tarım Kredi
Kooperatifleri müşterek yardım tahsisatı" ile "Tarım Kredi
Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı" birbirinden ayrı şeylerdir.
Eldeki davaların konusu vakıf ve onun mallandır. Müşterek yardım tahsisatı
bunun dışında olup 1581 sayılı Yasanın geçici 2. maddesi gereğince bu da Merkez
Birliğine devredilmiştir. Ortada bağımsız bir "müşterek yardım tahsisatı
hesabı" kalmadığından ve o da vakfın tabi olduğu sonuca tabi kılınmış
bulunduğundan bu hükümde uygulanma yeteneğini yitirmiştir. Devrolunsa bile yine
merkez birliğine intikal etmesi kanun gereği olduğundan sonuç değişmeyecektir.
Hatıra gelen bir başka konu ise şimdiye kadar vakfın mevcuduna
bir katkısı bulunmamış olan kimselerin bundan sonra Merkez Birliği aracılığı
ile ondan yarar sağlamaları durumunda daha önce katkıda bulunanlar aleyhine bir
sebepsiz iktisaptan söz edilip edilemeyeceğidir. Bu problemin hususi hukuk
hükümleri çerçevesi içinde çözümlenmesi mümkün ve gerekli olduğundan anayasal
denetime bunun bir etkisi olamayacaktır.
Sonuç: İtiraz yoluyla iptal davasının reddine ilişkin karara
katılmamın gerekçesi yukarıda arz ettiğim nedenlerdir.
KARŞIOY YAZISI
İtiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi'nin denetimine sunulan 1581
sayılı Yasa'nın Geçici 2. Maddesi, Medenî Yasa'nın 73-81/B maddeleri ve
Vakıflar Tüzüğü uyarınca kurulup kişilik kazanmış "Tarım Kredi
Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı"nı ortadan kaldırmaktadır.
Anayasa Mahkemesi'nin çoğunluk oyuyla aldığı olumsuz karar, yasa yoluyla
aykırılığın egemen kılınması biçiminde bir ağır haksızlık görünümündedir.
İtirazcı Mahkemenin iptal isteminin dayanaklarının yasadan kaynaklanmasına
karşın, çoğunluğun vardığı sonuç geçici bir maddeyle temel bir kuralın
geçersizliğine olanak tanımaktadır.
Mahkemenin elinde "bakmakta olduğu bir dâva bulunduğu"
görüşü, kayda geçirme işleminin yargısal yönetim niteliğinde, çekişmesiz yargı
türünden olması karşısında yerindedir. Dağıtılmaya ilişkin sicile yazım kararı
verilmedikçe tüzel kişilik sona eremez. 1581 Sayılı Yasa'nın Geçici 2.
maddesinin 1. fıkrasının öngördüğü sonuç, mahkeme kararı olmadıkça
kendiliğinden gerçekleşemez. Böyle olunca da dağıtılmanın yasanın yürürlüğe girmesiyle
geçerlik kazanıp, uygulamanın kendiliğinden oluşup sonuç vereceği savına
katılmak güçtür.
Medeni Yasa'ya göre tüzel kişilik ve işlerlik kazanmış olan
Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı, yasaların güvencesi
altındadır. Yasaya uygun olarak, kurucularının istençleri (iradeleri) yle
oluşan Vakıf, ancak ilgili Yasa'nın (Medeni Yasa'dır) öngördüğü koşullara uygun
olarak yine yasanın belirlediği yöntemler izlenerek, Tüzüğüne uyularak ortadan
kaldırılır. Özel hukuk tüzel kişisinin bir yasa ile varlığına son verilmesi,
hukuk güvencesini yıkan, yasa yoluyla aykırılık işleminin bir olumsuz
örneğidir. Kamu yararı nedeniyle de olsa bir hakkın özüne dokunulmaması
Anayasa'nın buyruğudur. 1581 Sayılı Yasanın anılan geçici maddesi vakıf kurma
hakkını açıkça ve hiç çekinmeden ortadan kaldırmış, bununla yetinmeyerek
mallarını vakfın değil, yasanın istediği yere geçirme zorunluluğunu
getirmiştir. Oysa, vakfın nasıl dağıtılıp son bulacağına ilişkin yöntem, Medenî
Yasa'nın 81/A ile Vakıflar Tüzüğü'nün 30 ve 31. maddelerinde gösterilmiştir. Bu
genel kurallara aykırı biçimde özel bir yasa ile getirilen kural başkasının
mauna elkoyma niteliğindedir. Bu, yasal zorlamadır. Bunun ise Anayasa'mız
katında geçerli yönü yoktur.
Kooperatiflerin desteği ayrı bir olgudur, vakfın varlığı ve
bağımsız tüzel kişiliği bulunması ayrı bir olgudur. Amaç karşılaştırması
yaparak vakfı "biçimsel bir kuruluş" niteliğinde görmek yanlıştır.
Bağımsız bir Vakıf, işlerliğiyle, hukuksal yapısıyla ortada iken bunun
"... kooperatiflerden ayrı bir varlık, bir özel hukuk tüzel kişisi meydana
getirmek amacı gütmediği" değerlendirmesiyle "yok" sayılması,
her işleme konu olabilecek elverişli bir kurum görülmesi hukuk bilimine ters
düşmektedir.
Hiçbir karşılık verilmeden, ilgililerin olurları alınmadan ve
Medenî Yasa'nın öngördüğü dağılma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğine
bakılmadan bir vakfı ortadan kaldırıp malvarlığını başkasına geçirmek yasanın
yapması gereken işlerden olmamalıdır. Böylece yetersiz bir dernek bile ortadan
kaldırılamaz. Bu, yasa yoluyla hukukun çiğnenmesidir. Bu yasayla yasama organı,
haksız eylem sahibi olmuştur. Yasaya bir önergeyle, görüşme yapılmadan,
tartışma açılmadan maddenin eklenmesi aykırılığın doğumuna neden olmuştur.
Vakıf, yararsız duruma düşmüş olsa bile son vermenin yasal yolları izlenmeden,
tüzük düzeni işletilmeden gerçekleştirilmesi, hukuk devletinin savsaklanması
olanaksız niteliğinin bir gereğidir. Kişi mallarını yasa çıkararak almanın
geçerli hiçbir nedeni olamayacağı gibi yasalara saygıyı olumsuz yönde etkileyen
bir görünüm getirir. Bu yasayla Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği
yararına ayrıcalık yapılmıştır. Vakfın kurucularıyla anılan Birliğin kurucuları
arasında kimileri aynı Kooperatifler olsa da ortada hukuka uygun iki ayrı tüzel
kişilik vardır. Uygulama, 903 Sayılı Yasa'nın amacına da aykırıdır. Vakıfların
kurulup gelişmesini önleyecek olumsuz bir örnektir.
Biz, kararın sonunda yer aldığı biçimde yalnız "Anayasa'nın
40. maddesine aykırı bulunmadığı görüşüne karşı" değil, kararın sonucuna
tümden karşıyız, Olayı, Anayasa'mızın 38 ve 39. maddeleriyle ilgili görmüyor,
ancak hukuka aykırı biçimde yasa yoluyla özellik taşıyan düzenleme yapıldığı,
ilgili kaynaklar savsaklandığı, yasa ayrılığa araç kılındığı; eşitlik
çiğnenerek ayrıcalık yapıldığı, hakkın özüne dokunularak mal edinme, sözleşme
düzenleme ve vakıf kurma - dağıtma özgürlüğü kaldırıldığı için denetlenen yasa
maddesini Anayasa'mızın 2, 8, 11, 12, 36 ve 40. maddelerine aykırı buluyoruz.
Bu nedenlere dayanarak karşıoy kullandığımızı açıklıyoruz.
|
Üye
Nahit Saçlıoğlu
|
Üye
Yekta Güngör Özden
|