ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1979/31
Karar sayısı:1980/59
Karar günü:27/11/1980
Resmi Gazete
tarih/sayı:8.1.1981/17214
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî
Mahkemesi,
İTİRAZIN KONUSU : 1/3/1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının
3/12/1951 günlü 5844 sayılı Yasa ile değişik 142. Maddesinin birinci ve üçüncü
fıkralarının Anayasanın 2., 4., 11., 12., 20., 21. ve 33. maddelerine aykırı
olduğu öne sürülerek iptali istenmiştir.
I - OLAY :
İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca açılan kamu davasında, sanığın
türkçeye çevirerek yayımladığı Lenin'in "Emperyalist Savaş Üzerine"
adlı kitabıyla "Komünizm propagandası" ve "Millî duyguları
yoketmek için propaganda" yaptığı ileri sürülmüş ve Türk Ceza Yasasının
değişik 142. maddesinin 1. ve 3. fıkraları uyarınca cezalandırılması
istenmiştir.
Davaya bakmakta olan İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği
görevsizlik kararı üzerine yargılamayı kaldığı yerden sürdüren İstanbul
Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesinde, sanık vekilleri, müvekkilleri
hakkında uygulanması istenilen yasa hükümlerinin Anayasaya aykırılığını öne
sürmüşlerdir. Bu savı ciddî gören anılan Mahkeme, davada uygulanacak Türk Ceza
Yasasının 5844 sayılı Yasa ile değişik 142. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkralarının iptali istemi ile Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
III - METİNLER :
1. İtiraz konusu yasa kuralları :
1/3/1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 3/12/1951 günlü,
5844 sayılı Yasa ile değişik 142. maddesinin itiraz konusu hükümleri de içeren
1. ve 3. fıkraları aşağıdaki gibidir.
"Madde 142 - 1. Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar
üzerinde tahakkümünü tesis etmek veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak yahut
memleket içinde müesses iktisadî veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini
devirmek veya Devlet siyasî ve hukukî nizamlarını topyekûn yoketmek için her ne
suretle olursa olsun propaganda yapan kimse beş yıldan on yıla kadar ağır hapis
cezası ile cezalandırılır.
3. Anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülâhazasiyle kısmen
veya tamamen kaldırmayı hedef tutan veya millî duyguları yoketmek veya
zayıflatmak için her ne suretle olursa olsun propaganda yapan kimse bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezasiyle cezalandırılır".
2. itiraza dayanak yapılan Anayasa kuralları:
"Madde 2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan millî, demokratik, lâik ve sosyal
bir hukuk devletidir."
"Madde 4 - Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir.
Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili
organlar eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye,
zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan
almıyan bir devlet yetkisi kullanamaz."
"Madde 11 - Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
milletiyle bütünlüğünün, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu
yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın
diğer maddelerinde gösterilen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna
uygun olarak, ancak kanunla sınırlanabilir.
Kanun, temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.
Bu Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak
ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak,
nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdı ile
kullanılamaz.
Bu hükümlere aykırı eylem ve davranışların cezası kanunda
gösterilir."
"Madde 12 - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz."
"Madde 20 - Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir;
düşünce ve kanaatları söz, yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklıyabilir ve yayabilir.
Kimse, düşünce ve kanaatlarını açıklamaya zorlanamaz."
"Madde 21 - Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve
öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında
serbesttir.
Özel okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile
erişilmek istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenir.
Çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim
yerleri açılamaz."
"Madde 33 - Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.
Cezalar ve ceza tedbirleri ancak kanunla konulur.
Kimseye, suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Kimse, kendisini veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma
sonucu doğuracak beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
Genel müsadere cezası konulamaz."
IV - İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca, Şevket
Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Ahmet Erdoğdu, Osman Tokcan, Rüştü Aral, Ahmet
Salih Çebi, Muammer Yazar, Nihat O. Akçakayalıoğîu, Nahit Saçlıoğlu, Hüseyin
Karamüstantikoğlu, Kenan Terzioğlu, Necdet Darıcıoğlu, İhsan N. Tanyıldız,
Bülent Olçay ve Yekta Güngör Özden'in katılmalarıyla 23/10/1979 gününde yapılan
ilk inceleme toplantısında, sınırlandırma sorunu üzerinde durulmuştur.
Anayasanın değişik 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın
27. maddelerine göre, mahkemeler, ancak bakmakta oldukları davada uygulanacak
yasa kurallarının Anayasaya aykırı olduğu itirazıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilirler. Bu olayda itiraz yoluna başvuran Mahkeme de, Türk Ceza
Yasasının değişik 142. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları hükümlerinin
Anayasaya aykırı olduğu savını ciddî görmüş ve iptallerini istemiştir.
Ceza Yargılamaları Yöntemi Yasasının 257/1. maddesine göre,
"hükmün mevzuu duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden
ibaret" olacağından, bu davada uygulanacak kuralın saptanması için eylemin
niteliğine bakmak gerekmektedir.
İddianamede eylem, "yayın yolu ile komünizm propagandası
yapmak ve millî duyguları yok etmek için propaganda yapmak" biçiminde
nitelendirilmiştir.
Bu nitelendirmeye göre, itiraz konusu maddenin birinci
fıkrasının, anarşizm propagandasını içeren "... Devlet siyasî ve hukukî
nizamlarını topyekûn yoketmek..." tümcesi dışında kalan hükümleri ile
üçüncü fıkrasının, ırkçılık propagandasını yasaklayan "Anayasanın tanıdığı
kamu haklarını ırk mülâhazasıyle kısmen veya tamamen kaldırmayı hedef
tutan..." kuralı dışında kalan hükümleri bakılmakta olan davada
uygulanacak hükümler olmaktadır.
Bu nedenlerle, yapılan ilk inceleme sonunda, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının, Türk Ceza Yasasının 142. maddesinin birinci
fıkrasındaki "sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde
tahakkümünü tesis etmek veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak yahut memleket
içinde müesses iktisadî veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmek
veya..." biçimindeki ve aynı Yasanın üçüncü fıkrasında yer alan "veya
milli duyguları yok etmek veya zayıflatmak için" yolundaki hükümlerle
sınırlı olarak incelenmesine, Ahmet Erdoğdu'nun 142. maddenin birinci fıkrası
hükmünün tümü hakkında esasın incelenmesi gerektiği yolundaki karşıoyu ve
oyçokluğuyla karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ :
Sanık vekillerince "Anayasa Mahkemesi Başkanlığına sunulmak
üzere istanbul Sıkıyönetim Askerî Mahkemesi sayın Başkanlığına" başlığı
ile yerel Mahkemeye verilen günsüz dilekçede sözlü açıklama istenilmekte ise
de, dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre, ilgililerin sözlü açıklamada
bulunmalarına gerek görülmediğinden, incelemenin, dosya üzerinde sürdürülmesi
kararlaştırıldıktan sonra işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen hükümler,
Anayasanın ve yasaların ilgili hükümleri ve öteki yasama belgeleri incelendi,
gereği görüşülüp düşünüldü.
A) İtiraz konusu Yasa hükümlerinin nitelik ve kapsamı:
İtiraz konusunu da içeren 142. madde, Türk Ceza Yasasına 11.6.1936
günlü, 3038 sayılı Yasa değişikliği ile girmiştir. Bundan sonra madde,
29/6/1938 günlü, 3531 sayılı, 13/6/1946 günlü, 4934 sayılı, 10/6/1949 günlü,
5435 sayılı ve son olarak da 3/12/1951 günlü, 5844 sayılı Yasalarla
değiştirilerek, bu günkü biçimini almıştır. Maddenin geçirdiği evreler ve
değişikliklere ilişkin gerekçeler, Anayasa Mahkemesinin 26/9/1965 günlü, Esas:
1963/173, Karar: 1965-40 sayılı kararında ayrıntıları ile açıklanmış
bulunduğundan, bunların yinelenmesine gerek görülmemiştir. (Anayasa Mahkemesi
Kararlar Dergisi, Sayı: 4, S. 290).
İtiraz konusu maddenin 1. fıkrası, ilk inceleme kararında
sınırlandırılmış biçimiyle, a) Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar
üzerinde tahakkümü tesis etmek, b) sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak, c)
Memleket içinde müesses iktisadî veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini
devirmek için her ne suretle olursa olsun propaganda yapılmasını yasaklamakta
ve suç saymaktadır. Bu hükümlerin düzenlenmesinde çok yönlü amaç güdüldüğü
ortadadır. Bu amaçlardan birinin, ihtilâlci sosyalizm propagandasını ya da
taşıdığı adın önemi olmamakla birlikte aynı amaca yönelen ve bu günkü
uygulamada kullanılan deyimiyle komünizm olarak nitelendirilen bir düzenin
propagandasını yasaklamak olduğu açıktır. Gerçekten, ihtilâlci sosyalizm ya da
başka deyimle komünizm, burjuva sınıfını Cebir ve ihtilâl yoluyla ortadan
kaldırarak proleterya (işçi sınıf) diktatörlüğünü kurmayı, tüm üretim
araçlarını kamuya maletmeyi ve özel mülkiyeti kaldırmayı amaçlayan bir düşünce
akımıdır. Nitekim anılan fıkrada yer alan "tahakküm tesis etmek",
"ortadan kaldırmak" ve "devirmek" sözcükleri, komünizmin
ana öğesi olan "Cebir" in varlığını açıkça ortaya koymaktadır.
Söz konusu üçüncü fıkranın incelenen hükmü ile de, millî
duyguları yok etmek veya zayıflatmak için propaganda yapılması yasaklanmakta ve
ceza yaptırımı altına alınmaktadır. Maddenin gerekçesinde millî duygu
deyiminden ne anlaşılması gerektiği şöyle açıklanmıştır: "Millî Duygu
tabirinden maksat vatanseverlik mefhumuna dahil sayılacak bütün fikrî ve hissî
unsurların topluluğudur. Başka bir tabirle vatanseverliği teşkil eden sevgi ve
düşüncelerin muhassalası millî duyguları teşkil eder. Bu itibarla Türkiye'nin
toprak, etnik ve siyasî bütünlüğüne bağlılık, dünya milletleri camiası içinde
memleketimize ait haklar mevzuundaki şuur, insanların mensup bulunduğu vatana
karşı bir takım vecibeler bulunduğuna samimi suretle kani bulunmak millî
duyguyu ifade eder."
B) Türk Ceza Yasasının 142. maddesinin birinci fıkrasının
sınırlandırılarak ele alınan hükümlerinin Anayasaya aykırılığı sorunu :
l - Sorun'un Anayasanın 2., 4., 11., 12., 20. ve 21. maddeleri
yönünden incelenmesi :
a) Mahkemenin Anayasaya aykırılık savının özeti:
Başvuran Mahkemenin, bu maddeler yönünden Anayasaya aykırılık
gerekçesi şöyle özetlenebilir:
Türk Ceza Yasasının 142. maddesi propagandayı yasaklamaktadır.
Propaganda, Anayasanın 20. maddesinde öngörülen düşünce açıklama ve yaymanın
bir kullanılış biçimidir.
Düşünce özgürlüğü, düşüncenin açıklanmasını ve yayılmasını
içerir, Açıklanması ve yayılması olanakları tanınmamış olan bir düşünce,
zihinsel faaliyetlerden ibarettir ve gerçek bir özgürlük değildir. Söz konusu
madde kişilerin tercihlerini belirtme ve bu tercihin gerçekleştirilmesi amacına
yönelik düşünce yaygınlaştırılması eylemini cezalandırmaktadır ki, bu da maddî
bir eylem olarak nitelendirilemez. 142. maddenin anayasal düzene karşıt bir
eylemi cezalandırmadığı, Ceza Yasası içindeki başka maddelerin varlığından da
anlaşılmaktadır. Örneğin Yasa, siyasal iktidara karşı eyleme geçmeyi
"silâhlı bir çete oluşturulması" biçiminde olsun, başka biçimlerde
olsun 142. madde dışında yaptırıma bağlamıştır. Bu da gösterir ki, itiraz
konusu hükümlerle yaptırıma bağlanan salt düşüncedir.
Devletin korunması hakkı sınırlı bir haktır. Devlet eğer
demokratik olduğu savında ise, demokrasinin gereklerine bağlı kalmak
durumundadır. Bu anlamda kendisini korumak için suç düzenleyen Devlet, kişi hak
ve özgürlüklerini sınırlayan veya ortadan kaldıran "normatif"
düzenlemelere giremez. Düşünce özgürlüğü, itiraz konusu hükümlerle
zedelendiğine göre, bu ilkeye sadık kalınmamış demektir.
142. madde, düşünceye sınır getirdiği için, Anayasanın 20.
maddesine aykırıdır. Düşünce ile düşünceyi açıklama özgürlüğünü, birbirinden
ayırarak birincisini sınırsız, ikincisini sınırlı kabul eden bir anlayış,
aslında düşünce özgürlüğünü tanımamak anlamına gelir, Çünkü, açıklanmamış bir
düşüncenin ne topluma ne de kişiye yararı vardır. Anayasanın 20. maddesinin
öngördüğü düşüncenin açıklanması özgürlüğüdür.
Anayasanın 11. maddesi, özgürlükleri sınırlandırma konusunda
genel bir kural değildir. Bu madde ile tüm özgürlükler sınırlandırılabilseydi,
başka maddelerde ayrıca sınırlandırılmasına gerek kalmazdı. Düşünce ve bilim
özgürlüğü Anayasaya göre sınırsızdır. Anayasa Koyucu, düşünce özgürlüğünün
sınırlanmasını isteseydi, öteki maddelerde olduğu gibi özel maddesinde de bu
sınırı getirirdi.
142. maddenin Anayasaya uygunluğunu savunanlar, Anayasanın
Başlangıç hükümleriyle 2., 3., 4. ve 12. maddelerine dayanırlar. Oysa,
Başlangıç hükümlerinin gerçek ve uygulanabilir hukuk kuralı olduğu belirsizdir.
Bu kurallarla yurttaşları bağlı saymak için yurttaşların bu kuralları
bozabilecek durumda olmaları gerekir. Bu da, düşünce açıklanması ile değil,
eylemle olur. Bunun da yaptırımı 146. maddede gösterilmiştir.
öteki maddelerin ise r'üşünce özgürlüğü ile ilişkileri yoktur.
Düşünce açıklamasının bir türü olan söz veya yazı, Devletin ne demokratiklik,
lâiklik, sosyallik, millilik niteliğini bozabilir, ne Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmezliği ilkesini yok edebilir, ne de egemenliği Türk Ulusunun
elinden alıp bir başkasına, bir sınıfa ya da zümreye verebilir. Bu kuralları
işlerlikten alakoyacak olan, yukarıda açıklandığı gibi, eylemdir.
Bilim özgürlüğü, ancak düşünce açıklama özgürlüğünün sınırsız
kabul edilmesiyle anlam kazanır. Bu özgürlük sınırlanınca, bilim özgürlüğü de
aynı oranda sınırlanmış olur. Böylece belli tür düşünü içeren bilimsel
yapıtların üretilmesine ialanak kalmaz. Bu durum ise, eşitsizliğe yol açar.
b) inceleme :
Sorunun çözümü için, Anayasanın temel yapısı ve ana ilkeleri
üzerinde durmak ve itiraz konusu hükümlerin bu ilkeler karşısındaki durumunu
ortaya koymak gerekmektedir.
142. maddenin birinci fıkrasında yer alan "sosyal bir
sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek" için
propaganda yapmak eylemi, her şeyden önce, Anayasanın 2. maddesinin
"Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına ve Başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
hükmüne ve bu maddenin gönderme yaptığı Başlangıç kısmında "Bütün
fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde millî
şuur ve ilkeler etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin
eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde dâima
yüceltmeyi amaç bilen Türk milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve;
"yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin millî mücadele ruhunun, millet
egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahibolarak;
İnsan hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti,
ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı
mümkün kılacak demokratik hukuk devletini bütün hukukî ve sosyal temelleriyle
kurmak..." biçiminde belirlenen amaçlara aykırıdır.
Bilindiği gibi, ihtilâlci sosyalizmin (Komünizmin) fîkrî
yapısını oluşturan Marksist Teorice, sınıf mücadelesi esastır. Bu yolla,
burjuva sınıfının zayıflatılıp çökertilerek, sonunda yapılacak bir ihtilâlle
işçi sınıfının diktatörlüğünün kurulması öngörülür. Yine Marksist Teori, sınıf
mücadelesinin kaçınılmaz olarak iç savaşa dönüşeceğini vurgular. Gerçekten
sosyal bir sınıfın, diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümü durumunda ulusun
bütün bireylerinin kader, kıvanç ve tasa ortaklığının yerini sınıflara özgü
ayrı kıvanç ve tasalar alacağından, Anayasanın bu konularda öngördüğü birlik
yıkılacaktır.
Sınıflar arasındaki bu tür mücadele, milli birliği zedeleyecek
ve yurt içindeki barış ve sükûnu bozacaktır. Sınıf tahakkümünü kurmak yolundaki
bu çatışmalar millî mücadele ruhunu ve Atatürk devrimlerine bağlılık bilincini
de kökünden sarsacaktır.
Millî Mücadele ruhu, bütün ulusun vatanı kurtarma çabasında el
ve gönül birliği yapması ve her türlü özveriye içtenlikle katlanması anlamını
taşır. Belli bir sınıfın tahakkümünü kurmak çabalarının yaratacağı düşmanlık
ortamının Millî Mücadele ruhunu sarsacağı ve giderek çökerteceği kuşkusuzdur.
Sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflara tahakkümü, Anayasanın
temel yapısı ve felsefesini oluşturan Atatürk Devrimlerine ve ona bağlılık
bilincine ters düşer.
Bir sınıfın öteki sınıflara tahakkümü, insan hak ve
özgürlükleriyle bağdaşamaz. Sınıf tahakkümü fikri, egemen sınıfın bireylerine
bir takım hak ve özgürlükler tanırken, öteki sınıfları oluşturan kişileri bu
hak ve özgürlüklerden yoksun edeceği ve böylece kimi insan hak ve
özgürlüklerinin bu yolla ortadan kaldırılmasına olanak vereceği için insan hak
ve özgürlükleri kavramına temelde aykırıdır.
Anayasa, sosyal devlet ilkesiyle hukuk devleti ilkesini
birbirine bağlı gören, bu iki kavram arasında uyum sağlayan bir anlayışa
sahiptir. Sosyal devlet ilkesi içinde yer alan sosyal adalet ve sosyal güvenlik
ilkeleri, Anayasamıza göre salt bir sınıfı değil, sınıfı ne olursa olsun bütün
vatandaşları kapsar. Sınıf tahakkümüne dayanan bir devlet düzeninde ise, anılan
ilkelerin bütün vatandaşlar için var olduğu öne sürülemez.
Öte yandan, bu eylem hukuk devleti esaslarına da aykırıdır.
Anayasada öngörülen devlet düzeni hukuk devleti niteliğinden ayrılamaz. Anayasa
Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği gibi hukuk devleti, insan
haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve
bunu sürdürmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve
Anayasaya uyan Devlet demektir. Sınıf tahakkümüne dayalı bir devlet düzeninde,
hukuk devleti düşüncesinden söz edilemez.
Bir sınıfın öteki sınıflar üzerinde tahakkümünü, Devletin
demokratik olma niteliği ile de bağdaştırmak olanaksızdır. Demokratik devlet,
egemenliğin bir kişi, zümre veya sınıfça belli sınıflar yaranna kullanılmadığı,
genel ve serbest seçimlerin iktidara gelmede ve iktidardan ayrılmada tek yol
olarak kabul edildiği ve iktidarın tüm Ulus yararına kullanıldığı bir yönetim
biçimidir. Sınıf tahakkümünde ise bu ilkelere yer yoktur.
Kaldı ki, Anayasanın 4. ve 12. maddeleri, iptali istenilen
hükümler yönünden kesin ve açık kurallar içermektedir.
4. maddede; "egemenlik kayıtsız şartsız Türk
Milletinindir."
Millet, egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili
organlar eliyle kullanır.
"Egemenliğin kullanılması hiç bir suretle belli bir kişiye,
zümreye veya sınıfa bırakılamaz" denilmiştir. Böylece madde, sınıf
egemenliğini ve tahakkümünü açıkça reddetmekte ve Anayasa dışına itmektedir.
Anayasa'nın "Hiçbir kişiye, aileye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz" diyen 12. maddesi hükmü de aynı doğrultudadır.
Bu nedenlerle, 142. maddenin birinci fıkrasının "sosyal bir
sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek......."
için propaganda yapılmasını yasaklayan hükmünde Anayasanın 2., 4. ve 12.
maddelerine aykırılık bulunmamaktadır.
Aynı fıkrada yer alan, itiraz konusu öteki hükümlere gelince :
Bu açıklamalarla, ihtilâlci sosyalizmin (Komünizmin) insan haklarına dayanan ve
millî, demokratik, sosyal bir hukuk devleti niteliği taşıyan Türkiye
Cumhuriyeti ilkelerine ters düştüğü ortaya konulmuştur.
Bu tür bir düzenin kurulmasını sağlamak amacıyla, "sosyal
bir sınıfı ortadan kaldırmak" ya da "memleket içinde müesses iktisadî
veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmek" eylemlerinin de
Anayasanın yukarıda sözü edilen kuralları ile bağdaşır yönü bulunmadığında
kuşku yoktur.
Böylece Anayasanın öngördüğü Cumhuriyetin temel ilkeleriyle
bağdaşır yönü bulunmayan söz konusu eylemlerin propagandasını da yasaklayıp
ceza yaptırımına bağlayan hükmün, ayrıca Anayasanın 11., 20. ve 21. maddeler
yönünden de ele alınması, konunun açıklığa kavuşturulabilmesi bakımından
gerekli görülmüştür.
1961 Anayasasının 11. maddesi, 20/9/1971 günlü, 1488 sayılı Yasa
ile yapılan değişiklikten önce;
"Temel hak ve hürriyetler, Anayasanın sözüne ve ruhuna
uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilir.
Kanun, kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve
millî güvenlik gibi sebeplerle de olsa, bir hakkın ve hürriyetin özüne
dokunamaz."
hükmünü taşıyordu.
Bu maddeyi değiştiren 1488 sayılı Yasa teklifin 11. maddesiyle
ilgili gerekçesinde şu açıklamalar bulunmaktadır :
"1961 Anayasasının 11. maddesinin (Temel hakların özü)
tarzında olan kenar başlığı ve madde metninin değiştirilmesi lüzumlu
görülmüştür.
Hürriyetlerin sınırsız olmadığı ve olamayacağı, kamu hukukumuzun
temel kurallarından birisidir. Anayasanın temel haklar ve ödevler kısmında yer
alan 11. maddede de hakların hangi sebeplerle ve hangi şartlarla
sınırlanabileceğinin açıkça belirtilmesi yanlış ve maksatlı yorumları önlemek
bakımından yararlı olacaktır.
Hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması, hukuk düzeninin hiçbir
surette caiz görmediği bir durumdur.
Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlere dayanılarak insan hak ve
hürriyetleri tahrip edilemez. Yani hürriyeti tahrip hürriyeti yoktur.
Keza, Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlere dayanılarak, nitelikleri
Anayasanın, 2. maddesinde sarih bir şekilde belirtilen Türkiye Cumhuriyeti
tahrip edilmemelidir. Bu Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerin hiç birisi,
dil, ırk, sınıf, din ve mezhep kavgası yaratarak Türk Devletinin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütün olduğuna dair temel ilkeyi bozma serbestliği
anlamında yorumlanmamalı ve bu kasıtla kullanılmamalıdır.
11. made metnine, insan hakları evrensel beyannamesinin 29. ve
30. maddeleriyle Avrupa insan Hakları Antlaşmasının 17. maddesinde olduğu gibi,
hak ve hürriyetlerin bunları kötüye kullanmak isteyenlerce maksatlı yorumlarını
önleyici iki fıkra eklenmiştir.
Hak ve hürriyetlerin kötüye kullanma hallerinin ceza
hükümleriyle müeyyideye bağlanması öngörülmüş ve Kanun Koyucuya ışık tutulması
düşüncesiyle madde metninde son fıkraya ayrıca yer verilmiştir." (Millet
Meclisi Tutanak Dergisi; Dönem 3. Cilt: 17, Toplantı : 2, S. Sayısı: 419).
Değişiklik Teklifinin Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında,
bir milletvekilinin "... 11. maddede yer alan sınırlamalar ve hususlar,
Anayasa'nın diğer bütün hükümlerindeki maddelere de teşmil edilebilir mi' Kanun
vazıı konuyu böyle anlayabilir mi' ve uygulamada bu şekilde değerlendirmek
mümkün müdür'" sorusuna, Anayasa Komisyonu Başkanı, "...bu suale evet
diyoruz, genel olarak temel hak ve hürriyetlerin tümüne şamil bir maddedir.
Esasen 11. maddede yapılan bu değişiklik Anayasa'ya bu açıklığı getirmek için
yapılmıştır." yanıtını vermiştir (Millet Meclisi Tutanak Dergisi; Donem 3,
.Cilt 17, Toplantı 2, Birleşim 158, S. Sayısı 538).
Anayasanın 11. maddesinde yapılan değişiklik, iki noktada
toplanmaktadır : Birinci fıkrada temel hak ve özgürlüklerin Yasa ile yapılacak
sınırlandırma nedenleri gösterilmiş, üçüncü fıkrada ise, bu hak ve
özgürlüklerin orada belirtilen kasıtla kullanılması "kötüye
kullanılma" sayılarak yasaklanmıştır. Başka bir anlatımla, Anayasa Koyucu,
temel hak ve özgürlüklerin üçüncü fıkrada gösterilen bir kasıtla kullanılmasını
kesin biçimde yasaklayarak, genel nitelikte anayasal bir sınır çizmiştir.
Maddenin bu nitelik ve içeriğinden, konumuz bakımından önem
taşıyan iki sonuç çıkmaktadır :
aa) Bütün temel hak ve özgürlükler ve bu arada Anayasanın 20.
maddesine konu olan düşünce özgürlüğü, 11. maddenin birinci fıkrasında
gösterilen genel nedenlere dayanılarak, yasayla sınırlanabilir.
bb) Hiçbir temel hak ya da özgürlük, bu arada düşünce özgürlüğü,
"...sınıf... ayırımına dayanarak, nitelikleri Anayasa'da belirtilen
Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdı ile kullanılamaz."
İhtilâlci sosyalizmin (Kominizmin) Anayasaya ve özellikle 2.
maddede nitelikleri belirtilen "Cumhuriyet" e aykırı düşen yönleri
yukarıda açıklanmıştır. Bu bakımdan düşünce özgürlüğünün "sosyal bir
sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek",
"sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak" ya da "memleket içinde
müesses ikdisadî veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmek"
kastı ile kullanılması, yani konumuz bakımından daha somut biçimde söylemek
gerekirse, bu kasıtla propaganda yapılması, düşünce özgürlüğünün "sınıf
ayırımına dayanarak, nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan
kaldırmak kastı ile" kullanılmasından başka bir anlama gelemez. Böyle
olunca da, bu durumu düşünce özgürlüğünün "kötüye kullanılması"
saymak gerektiği gibi, düşünce özgürlüğünün Anayasa'nın 11. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan genel nedenlerle bu açıdan sınırlanmasının da Anayasaya
aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Kaldı ki Anayasanın 11. maddesinin yürürlükteki metni karşısında
açıklıkla varılan bu sonucu, aynı maddenin değişiklikten önceki metni ve
içeriğinden ve öteki maddelerinden de çıkarmak olanağı vardır. Nitekim Anayasa
Mahkemesinin yukarda sözü edilen önceki kararında da belirtildiği gibi,
Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu Sözcüsünün Anayasanın 20. maddesi ile
ilgili şu açıklaması, Anayasanın hazırlanış amacı ve ruhu yönünden konuya
yeteri kadar açıklık getirmektedir:
"....... Sadece 19. maddede değil, 55. maddede de açıkça
ifade edilmiştir ki komünizmi men ediyoruz. Esasen bizde komünizm propagandası
kanunla cezalandırılmıştır. Bundan sonra da böyle olacaktır... maddedeki fikir
hürriyetine ve toplu veya tek başına tabirine mana verirken tefsiri bu çerçeve
içinde yapmak zorunluluğu vardır. Meselâ bir şahıs fikrini bir aile
toplantısında, bir dostlar topluluğunda ifade etmişse, fikir hürriyeti
çerçevesi içinde kalmış sayılmak gerekir... ama bir fikri açıklama, bu sınırı
aşarak propaganda halini alırsa, bir şahıs kapı kapı dolaşarak Anayasanın
ruhuna ve açık hükümlerine zıd fikirleri yayarsa, meselâ komünist propagandası
yaparsa, bunun 20. maddede ifadesini bulan fikir hürriyetinin şumülüne girmesi
bahis konusu olamaz. Zira böyle bir propagandaya müsaade etmek Anayasanın
ikinci maddesinde belirtilen "Demokratik olma", "insan hak ve
hürriyetlerine dayanma" ve "hukuk devleti olma" umdeleriyle
bağdaşamaz.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18. ve 19. maddelerinde,
herkes için düşünce ve kanaat hürriyeti tanınmıştır.
Bizim, beyannameden ne ileri giden ve ne de geri kalan bir hak
tanımamız bahis konusu değil. Şimdi gözümüzü yine bu beyannameye çevirirsek
görürüz ki, 30. madde son derece önemli ve tamamen bizim Anayasamızın ruhuna
uygun olan kaideyi ihtiva etmektedir: İnsanlara ve vatandaşlara tanınan
hürriyetler asla diğer kimselerin sahip olduğu hak ve hürriyetlerin ortadan
kalkmasına sebep olacak manâda tefsir edilemez. Gürülüyor ki; temel hak ve
hürriyetlerin suistimalinin iltifat göremiyeceği beyannamede açıkça
belirtilmiştir. Bu bakımdan herkese tanınan fikir hürriyetinin, şu Devlet
nizamına, şu demokratik nizama uygun kanaatleri belirtmek için sağlandığı
şüphesizdir. Yoksa, lâik ve demokratik nizamı yıkmak isteyen Devletin ve
milletin ülke bütünlüğünü parçalamak isteyen bir fikrin ifade edilmesi, asla
fikir hürriyetine dahil sayılamaz ve pek tabiidir ki, suç teşkil
edecektir..." (Temsilciler Meclisi, Tutanak Dergisi, Birleşim 44, Oturum
l, S. 170).
Öte yandan, Anayasanın 9. maddesine göre, Devlet şeklinin
Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü (Madde 1) değiştirilemez ve
değiştirilmesi teklif edilemez. Cumhuriyetin nitelikleri ise 2. maddede ve onun
gönderme yaptığı Başlangıç kısmında gösterilmiştir. Bu niteliklere aykırı
düşecek bir değişikliğe olanak tanınmadığına göre, bunları ortadan kaldıracak
bir devlet düzeninin kurulmasını sağlamaya yönelik propaganda eylemlerinin
yasaklanması da doğaldır.
Burada, "propaganda" kavramı üzerinde de durulmalıdır.
Genellikle benimsenen bir tanıma göre propaganda, belli bir amacı
gerçekleştirmek ve yandaş kazanmak için, düşüncelerin birden çok kişilerin
bilgilerine ulaştırılmasını öngören bir etkileme eylemi ve yöntemidir. Bu
tanımlamadan açıkça anlaşılacağı gibi, her tür düşünce açıklamasını propaganda
saymaya olanak yoktur. Kuşkusuz, propaganda da, bir açıklama vardır; fakat bu,
sözgelimi başka kişilerde bir bilgi yaratmaya veya bir duyguyu harekete geçirmeye
yönelen bilimsel ve öğretici nitelikte salt ve soyut bir düşünce açıklaması
değildir. Böyle olunca, bilim ve san'ata ilişkin inceleme ve araştırmaların,
itiraz konusu hükümlerin kapsamı dışında kalması doğal sayılmalıdır. Tuk Ceza
Yasasının, 142. maddesinin birinci fıkrasıyla yasaklanan, örneğin Anayasanın
21. maddesindeki anlamda salt düşünce açıklaması olmayıp, onun bu sınırı aşarak
propagandaya dönüşen türüdür.
Bu nedenlerle, Türk Ceza Yasasının 142. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan itiraz konusu hükümlerin Anayasa'nın 11., 20. ve 21.
maddelerine de aykırı yönü bulunmamaktadır.
2 - Anayasanın 33. maddesi yönünden inceleme :
Başvuran Mahkeme itirazında, yasanın açıkça suç saymadığı konuda
kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılamayacağı ve ortadan
kaldırılamayacağı, konusu kesin belli olmayan yasa maddelerinin yurttaşları
sürekli ceza tehdidi altında bırakacağı, yönlerini açıkladıktan sonra bu
tehdidin Türk Ceza Yasasının 142. maddesi için de geçerli olduğunu, maddede
neyin nereye kadar cezalandırılacağının açıkça gösterilmediğini, söz gelimi
"sosyal sınıf" kavramının yasada tanımının yapılmamış olduğunu,
ayrıca anılan maddenin hukuka aykırılık öğesini de içermediğini, bu durumun
Anayasanın 33. maddesinde yer alan "suçta yasallık" ilkesine aykırı
düşeceğini öne sürmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, kurulu anayasal düzenle bağdaşmasına
olanak bulunmayan, "sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde
tahakkümünü tesis etmek veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak yahut memleket
içinde müesses iktisadî veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini
devirmek..." için propaganda yapılması eylemlerinin yürürlükteki hukuka
aykırılığı duraksamaya yer vermeyecek kadar açıktır.
Öte yandan, yasada her kavramın tanımının yapılmasında
zorunluluk bulunmadığı gibi, çoğu kez buna gerek de yoktur. Hatta kimi
durumlarda bir kavramın yasada tanımının yapılması yasama tekniğine de uygun
düşmeyebilir. "Sosyal sınıf", "İktisadî ve sosyal temel
düzen" kavranılan da öğreti ve uygulamada yeterince açıklığa kavuşturulmuş
bulunduklarından, bunların yasada tanımlanmasını zorunlu ya da gerekli kılan
bir durumun varlığından söz edilemez.
Yeri gelmişken şu noktayı da belirtmekte yarar vardır; Yukarıda
itiraz konusu hükümlerin nitelik ve kapsamı bölümünde, Türk Ceza Yasasının 142.
maddesinin birinci fıkrasının incelemeye konu edilen hükümleriyle, ihtilâlci
sosyalizm (Komünizm) için yapılan propaganda eylemlerini yasaklamanın
amaçlandığı belirtilmiş ve Anayasaya uygunluk denetimi de, söz konusu hükümler
bu anlam ve çerçeve içinde ele alınarak yapılmış bulunmaktadır.
Bu nedenlerle, iptali istenilen hükümlerle yasaklanan konuların
maddede açıklıkla gösterilmediği, böylece Anayasanın 33. maddesinde yer alan
"suçta yasallık" ilkesinin zedelendiği yolundaki savın da kabulüne
olanak yoktur.
C - 142. maddenin üçüncü fıkrasındaki itiraz konusu hükmün
Anayasaya aykırılığı sorunu:
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, 142. maddenin üçüncü
fıkrasındaki "millî duyguları yoketmek veya zayıflatmak" için her ne
suretle olursa olsun propaganda yapma eylemini yasaklayan ve bu eylemi ceza
yaptırımına bağlayan hükmün Anayasaya aykırı olduğunu öne sürerek iptaline
karar verilmesini istemiş ise de, ne itirazcı mahkeme ve ne de sanıkların
vekilleri, ileri sürdükleri bu savın dayanaklarını ve gerekçelerini
göstermemişlerdir.
Bu hükmün dayanağı, Anayasanın Başlangıç kısmında ve 3.
maddesinde bulunmaktadır. Anayasanın Başlangıç kısmında, "Bütün fertleri
kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve
ülküler etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit
haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima
yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden..." söz edilmekte ve
demokratik hukuk devletinin kuruluş amaçları arasında da millî dayanışmayı
gerçekleştirmek ve güvence altına almak gereğine değinilmektedir.
Ayrıca, Anayasanın 3. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"Devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmezliği" temel hükmü, Başlangıç
kısmında tanımlanan "Türk Milliyetçiliği" nin belirgin
niteliklerinden birini oluşturmaktadır.
Gerçekten Anayasamız, ırkçılık, turancılık ya da bir din veya
mezhep doğrultusunda bütünleşmeyi amaçlıyan inanışları reddeden, Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, birleştirici ve
bütünleştirici bir milliyetçilik anlayışına sahiptir.
Bu bakımdan, "millî duyguları yok etmek veya zayıflatmak
için propaganda yapılması" eyleminin, Anayasanın milliyetçilik anlayışına
ters düşeceği, aynı zamanda millî birlik ruhunu zedeleyeceği ve yurttaşların
vatana bağlılık ödevleriyle de bağdaşmayacağı kuşku götürmez. O nedenle de, söz
konusu eylemlerin yasaklanmasında Anayasaya aykırı bir yön yoktur.
Yukarıdan beri belirtilen bu durum karşısında, Türk Ceza
Yasasının değişik 142. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının, itiraza konu
olan hükümlerinde Anayasaya aykırılık bulunmadığından, itirazın reddine karar
verilmelidir.
SONUÇ:
765 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 3/12/1951 günlü, 5844 sayılı
Yasayla değişik 142. maddesinin, 23/10/1979 günlü ilk inceleme kararı ile
sınırlarıdırılmak suretiyle ele alınan birinci fıkrasının "Sosyal bir
sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek veya sosyal bir
sınıfı ortadan kaldırmak yahut memleket içinde müesses iktisadî veya sosyal
temel nizamlardan herhangi birini devirmek veya..." ve aynı Yasanın üçüncü
fıkrasının "... veya millî duyguları yok etmek veya zayıflatmak
için..." biçimindeki hükümlerinin Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın
reddine,
27/11/1980 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan
Şevket Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet H. Boyacıoğlu
|
Üye
Osman Tokcan
|
|
|
|
Üye
Ahmet Salih Çebi
|
Üye
Muammer Yazar
|
Üye
Adil Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Nahit Saçlıoğlu
|
Üye
Hüseyin Karamüstantikoğlu
|
|
|
|
Üye
Kenan Terzioğlu
|
Üye
Orhan Onar
|
Üye
Necdet Darıcıoğlu
|
|
|
|
Üye
Bülent Olçay
|
Üye
Yılmaz Aliefendioğlu
|
Üye
Yekta Güngör Özden
|