ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1979/22
Karar Sayısı:1979/45
Karar günü:18/12/1979
Resmi Gazete
tarih/sayı:11.5.1980/16985
İPTAL DAVASINI AÇAN : Cumhurbaşkanı
İPTAL DAVASININ KONUSU : Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18
Nisan 1979 günlü kararı ile bu karara dayanılarak 30 Nisan 1979 günlü, 16624
Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı
"Bazı Orman Suçlarının Affına ve Bunlardan Mütevellit İdare Şahsi
Haklarının Düşürülmesine Dair Kanun" un biçim yönünden Anayasanın 4.
maddesinin üçüncü fıkrası 8., 64., 92. ve 93. esas yönünden de 37. maddesinin
ikinci, 131. maddeleri hükümlerine aykırı olduğu, 21/5/1979 gününde 1260
numaraya kaydı yapılan 18/5/1979 günlü dava dilekçesiyle öne sürülmüş ve
iptaline karar verilmesi istenmiştir.
III - DAYANILAN ANAYASA KURALLARI :
Anayasa Madde 4/III, 8, 64, 92 ve 93 ile Anayasa Madde 37/II ve
131.
IV- SONUÇ VE İSTEK:
Yukarıda belirtilen nedenlerle :
1) Anayasanın 4/III, 8, 64 ve 93 üncü maddelerine aykırı olarak,
bir yasama yorumu ile Kanun hükmü değer ve etkisinde bir kural ihdas eden ve
aynı zamanda Anayasaya aykırı yeni bir içtüzük kuralı konulması niteliğinde
olan, 18 Nisan 1979 tarihli T.B.M.M. Kararının Anayasaya aykırılık nedeniyle
iptaline;
Bu karara dayanılarak görüşülmüş ve kabul edilmiş sayıldığı için
Anayasanın kanunların görüşülmesi ve kabulüyle ilgili 92 nci maddesi hükmüne ve
Anayasanın 4/III, 8, 64 ve 93 üncü maddeleri hükümlerine aykırı olduğu gibi,
esas bakımından da Anayasanın 37/11 ve 131 inci maddelerine aykırı bulunan 1779
sayılı Kanunun Anayasaya aykırılık nedeniyle yok sayılarak iptaline karar
verilmesini saygılarımla rica ederim.
FAHRİ S. KORUTÜRK
Cumhurbaşkanı (İmza-Mühür)
II - METİNLER:
a) Millet Meclisince 18/4/1979 gününde 80. Birleşim 1.
oturumunda alınan karar yazılı bir metin olarak ortaya çıkmadığından, bu
kararın oluşum evreleri ile, içeriğine ilerdeki incelemelerde geniş biçimde
değinilecektir.
b) İptali istenen 26/6/1973 günlü 3779 sayılı Yasa şöyledir :
"Bazı orman suçlarının affına ve bunlardan mütevellit idare
şahsi haklarının düşürülmesine dair Kanun
Kanun No : 1779 Kabul Tarihi: 26/6/1973
Madde l - A) 18/6/1973 tarihine kadar; 6831 sayılı Orman
Kanununun 19, 74, 76, 109, 110 uncu maddelerinde yazılı suçlarla, 10 dönüme
kadar (10 dönüm dahil) açmalar ile konusu 20 kentali geçmeyen (20 kental dahil)
odun, 5 kentali geçmeyen (5 kental dahil) kömür, 5 metreküpü geçmeyen (5
metreküp dahil) gayrımamül veya 2 metreküpü geçmeyen (2 metreküp dahil) mamul
ve yarımamül emvale ilişkin elkonulmuş orman suçları ile,
B) Devlet Ormanları içinde veya orman sınırlarına köy ortasından
yatay bir hat ile on kilometre mesafede bulunan veya ormanların bulundukları ve
bu ormanlara bitişik ilçeler içindeki köyler ile sınırları içinde Devlet Ormanı
bulunan ve nüfusu ikibinbeşyüzden (ikibinbeşyüz dahil) aşağı olan kasabalarda
oturanlar tarafından; bu hudutlar içersinde, on-iki metreküpü geçmeyen (oniki
metreküp dahil) gayrımamül veya yedi onda iki metreküp (yedi onda iki metreküp
dahil) mamul veya yarımamül orman emvali ile ev yapmak suretiyle işlenmiş ve
18/6/1973 tarihine kadar elkonulmuş olan orman suçlarından dolayı takibat
yapılmaz ve verilen cezalar infaz olunmaz,
C) Bu madde kapsamına giren suçlarda orman idaresinin tahsil
edilmemiş bilcümle şahsi hakları düşer.
Madde 2 - Birinci madde Kapsamına giren suçlarda kullanılan
aletlerle, canlı ve cansız hertürlü taşıt araçları ve paraya çevrilmiş ise
bunların emanet hesaplarındaki bedelleri :
Henüz kamu davası açılmamış işlerde cumhuriyet savcılıklarınca;
kamu davası açılmış işlerde mahkemece; hüküm kesinleşmiş ise hükmü veren
mahkemece sahiplerine iade olur. Ancak; suç konusu orman emvaline elkonulmamış
ise idarece bedelleri istenemez.
Bu kanunun yürürlüğünden önce kesinleşmiş bir hükme konu teşkil
eden orman emvali ile (alet, canlı taşıt araçları, -araba- kağnı, traktör ve
römorku hariç) her türlü motorlu taşıt araçları ve bunlar satılmış ise idarece
tahsil olunan bedelleri sahiplerine iade olunmaz.
Madde 3 - Bu kanunun l inci maddesi uygulanmasında, şerit,
katrak, daire testere ve hızarla imal edilen sekiz ilâ doksanaltı milimetre
kalınlığında olan orman mallarıyla, el bıçkısı ile kesilmiş olup da beş
santimetreden aşağı kalınlıkta bulunan çeşitli boy ve genişlikteki orman
malları mamul;
Mamul mal dışında kalan ve şerit, katrak, daire testere ve
hızarla veya balta, bıçkı, testere gibi vasıta ve aletlerle işlenmiş çeşitli
boy, genişlik ve kalınlıkta kereste, yırtma, pedavra (hartlama) gibi mallar yan
mamul; mamul ve yarı mamul mal dışında kalanlar ise gayrı mamul sayılır.
Madde 4 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 5 - Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür."
C) Dayanılan Anayasa Kuralları:
"Madde 4 - Fıkra 3. Egemenliğin kullanılması, hiçbir
suretle belli bir kişiye zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya
organ, kaynağını Anayasadan almıyan bir devlet yetkisi kullanamaz."
"Madde 8 - Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve kişileri bağlıyan temel hukuk kurallarıdır."
"Madde 37 - Fıkra 2 - Toprak dağıtımı, ormanların küçülmesi
veya diğer toprak servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz."
"Madde 64 - Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak,
Devletin bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para
basılmasına genel ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm
cezalarının yerine getirilmesine karar vermek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkilerindendir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi kanunla, belli konularda, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararnameler çıkarmak yetkisi verebilir. Yetki veren
kanunda çıkarılacak kararnamelerin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi
kullanma süresinin ve yürürlükten kaldırılacak kanun hükümlerinin açıkça
gösterilmesi ve kanun hükmünde kararnamede de yetkinin hangi kanunla verilmiş
olduğunun belirtilmesi lâzımdır.
Bu kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün yürürlüğe
girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir tarih de
gösterilebilir. Kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
kararnameler, Anayasanın ve yasama meclisleri içtüzüklerinin kanunların
görüşülmesi için koyduğu kurallara göre, ancak, komisyonlarda ve genel
kurullarda diğer kanun tasarı ve tekliflerinden önce ve ivedilikle görüşülüp
karara bağlanır.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler, bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihde yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmî Gazete'de yayımlandığı gün yürürlüğe girer.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer
alan temel hak ve hürriyetler ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve
ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez. Anayasa Mahkemesi, bu
kararnamelerin Anayasaya uygunluğunu da denetler."
"Madde 92 - Kanun tasarı ve teklifleri önce Millet
Meclisinde görüşülür.
Millet Meclisinde kabul, değiştirilerek kabul veya reddedilen
tasarı ve teklifler Cumhuriyet Senatosuna gönderilir.
Millet Meclisinde kabul edilen metin, Cumhuriyet Senatosunca
değişiklik yapılmadan kabul edilirse, bu metin kanunlaşır.
Cumhuriyet Senatosu, kendisine gelen metni değiştirerek kabul
ederse, Millet Meclisinin bu değişikliği benimsemesi halinde metin kanunlaşır.
Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemezse,
her iki Meclisin ilgili komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir
karma komisyon kurulur. Bu komisyonun hazırladığı metin Millet Meclisine
sunulur. Millet Meclisi, karma komisyonca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha
önce kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek
zorundadır. Cumhuriyet Senatosunda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile kabul
edilmiş olan madde değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini
benimsemesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir. Bu halde
açık oya başvurulur.
Millet Meclisinin reddettiği bir tasarı veya teklif, Cumhuriyet
Senatosunca da reddedilirse düşer.
Millet Meclisinin reddettiği bir tasarı veya teklif, Cumhuriyet
Senatosunca olduğu gibi veya değiştirilerek kabul edilirse, Millet Meclisi,
Cumhuriyet Senatosunun kabul ettiği metni yeniden görüşür. Cumhuriyet
Senatosunun metni Millet Meclisince benimsenirse, kanunlaşır; reddedirilse,
tasarı veya teklif düşer; Cumhuriyet Senatosundan gelen metin Millet Meclisince
değiştirilerek kabul edilirse, 5 inci fıkra hükümleri uygulanır.
Cumhuriyet Senatosunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile tümü
reddedilen bir metnin Millet Meclisi tarafından kabulü için, üye tamsayısının
salt çoğunluğunun oyu lâzımdır. Bu halde açık oya başvurulur.
Cumhuriyet Senatosunca üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile
tümü reddedilen bir metnin kanunlaşabilmesi, Millet Meclisi tarafından üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilmesine bağlıdır. Bu halde açık
oya başvurulur.
Cumhuriyet Senatosu, kendisine gönderilen bir metni, Millet
Meclisi komisyonlarında ve genel kurulundaki görüşme süresini aşmıyan bir süre
içinde karara bağlar; bu süre üç ayı geçemez ve ivedilik hailelerinde onbeş
günden, ivedi olmıyan hallerde bir aydan kısa olamaz. Bu süreler içinde karara
bağlanmıyan metinler, Cumhuriyet Senatosunca, Millet Meclisinden gelen şekliyle
kabul edilmiş sayılır. Bu fıkrada belirtilen süreler Meclislerin tatili
devamınca işlemez.
Yasama Meclislerinin ve mahalli idarelerin seçimleri ve siyasî
partilerle ilgili tasarı ve tekliflerin kabul veya reddine yukardaki fıkralar
hükümleri uygulanır. Ancak, karma komisyon kurulmasını gerektiren hallerde,
karma komisyonun raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin birleşik toplantısında
görüşülür ve karara bağlanır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin birleşik
toplantısında Millet Meclisinin ilk metninin kabulü için üye tamsayısının salt
çoğunluğunun oyu lâzımdır. 8 inci ve 9 uncu fıkralar hükümleri saklıdır."
"Madde 93 - Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince
kabul edilen kanunları on gün içinde yayınlar; uygun bulmadığı kanunu, bir daha
görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte, aynı süre içinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Bütçe kanunları ve Anayasa bu
hükmün dışındadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu yine
kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayınlanır."
"Madde 131 - Devlet, ormanların korunması ve ormanlık
sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır; Bütün
ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanları, kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi özel kişilere
devrolunamaz. Bu ormanlar zamanaşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında
irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade
edilemez.
Ormanlar içinde veya hemen yakınında oturan halkın
kalkındırılması ve ormanı koruma bakımından, ormanın gözetilmesinde ve
işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliği yapmasını sağlayıcı tedbirler ve
gereken hallerde başka yere yerleştirme kanunla düzenlenir.
Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce bilim ve fen
bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvalık,
zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında
yarar bulunan topraklarla şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak
bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir daraltma yapılamaz. Yanan
ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir ve bu yerlerde başka çeşit tarım ve
hayvancılık yapılamaz.
Ormanların tahrib edilmesine yol açan hiçbir siyasi propaganda
yapılamaz."
III - İLK İNCELENME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15. maddesi uyarınca Şevket
Müftügil, Lütfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Osman Tokcan, Rüştü Aral, Ahmet Salih
Cebi, Muammer Yazar, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Nahit Saçlıoğlu, Hüseyin
Karamüstantikoğlu, Kenan Terzioğlu, Necdet Darıcıoğlu, İhsan N. Tanyıldız,
Bülent Olcay ve Yılmaz Aliefendioğlu'nun katılmalariyle 14/6/1979 gününde
yapılan ilk inceleme toplantısında, iptali istenen 18/4/1979 günlü Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararının dava konusu edilip edilemiyeceği, dava konusu
edilmesine olanak varsa, incelemenin, 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasadan ayrı
ve bağımsız olarak yapılması gerekip gerektirmediği yönleri üzerinde
durulmuştur.
Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için olayın oluş biçimini
kısaca gözden geçirmekte yarar görülmüştür.
26 Haziran 1973 günlü, 1779 sayılı Yasanın kabulünden sonra,
sözü edilen Yasa, Cumhurbaşkanınca, Anayasanın 93. maddesi gereğince aşağıdaki
yazı ile bir daha görüşülmek üzere Millet Meclisi Başkanlığına geri
gönderilmiştir:
"Türkiye 10/7/1973
Cumhurbaşkanlığı
Ankara
4-738
Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 29 Haziran 1973 tarih ve Kanunlar Müdürlüğü 8124-61119
sayılı yazınız.
Bazı orman suçlarının affına ve bunlardan mütevellit idari şahsi
haklarının düşürülmesine dair olarak Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul
edilmiş olan 22 Şubat 1972 tarih ve 1542 sayılı Kanun, 4 Mart 1972 tarih ve
4-231 sayılı yazımıza ilişik gerekçe ile, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 93
üncü maddesine istinaden bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmiş idi.
Aynı konuyu düzenleyen 26 Haziran 1973 tarih ve 1779 sayılı
Kanun :
a) Birinci maddesi (A) fıkrası birinci cümlesinde; 1542 sayılı
Kanunda (l Ağustos 1971) olarak saptanmış olan kapsam tarihini (18 Haziran
1973) olarak genişletilmiş bulunması,
b) Aynı madde (C) fıkrasında, evvelce 6831 sayılı Orman
Kanununun 112 ve 113 üncü maddeleri ile sınırlandırılmış olan idare şahsi
haklarını (Orman idaresinin tahsil edilmemiş bilcümle şahsi hakları) olarak
değiştirmesi,
c) 1542 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi de; "Ticarethane
sahibi olsun veya olmasın haşeb madde ticareti ile iştigal edenler bu Kanun
hükmünden faydalanamazlar" hükmü mevcut iken bu defa çıkartılmış ve
dolayısıyla bu gibilerin de kanun kapsamına alınmış olması,
Bakımlarından, bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen bir
kanun, yeni değişiklikler yapılarak kabul edilmiş olması nedeniyle, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 93 üncü maddesi son cümlesi hükmü dışında mütâala
olunarak yapılan incelemede;
1779 sayılı Kanun, bu değişik hükümlerle Anayasanın 131 inci
maddesinin teminatı altında bulunan ormanlarımızın, korunması ve ormana zarar
verilebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemiyeceği ilkelerine aykırı
nitelikte görülmesi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 93 üncü maddesi
gereğince bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
|
Fahri S. Korutürk
Cumhurbaşkanı
|
Bu yazı üzerine gerekli yerlerden ve komiyonlardan düşünce
alındıktan sonra Millet Meclisi Başkanı Kanunlar Müdürlüğü ifadeli 29/1/1975
günlü, 8124 sayılı aşağıdaki yazı ile, yasayı, yayımlanmak üzere
Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir:
"Cumhurbaşkanlığına
İlgi: 10/7/1973 tarih ve 4-738 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisince 26 Haziran 1973 tarihinde kabul
edilen ve yayımlanmak üzere Yüce Makamınıza ikinci kez sunulan, 1779 numaralı,
Bazı Orman Suçlarının Affına ve Bunlardan Mütevellit İdare Şahsi Haklarının
Düşürülmesine Dair Kanun, 10 Temmuz 1973 tarihinde bir daha görüşülmek üzere
ikinci kez geri gönderilmiştir.
Bu konuda, Başkanlığımızın ve Cumhuriyet Senatosu Başkanlığının;
yetkili kurullarıyla yaptığı istişareler, Adalet ve Anayasa Komisyonlarından
aldığı mütalâalar, Anayasanın 93 üncü maddesi muvacehesinde, Sayın
Cumhurbaşkanının kanunları bir daha görüşülmek üzere ikinci kez geri
gönderemiyeceği noktasında toplanmıştır.
Bu nedenle 1779 numaralı Kanunun ilişik olarak tekrar
sunulduğunu arz ederim.
Saygılarımla.
|
Kemal Güven
Millet Meclisi Başkanı
|
Cumhurbaşkanı, metni aşağıya alınan 31/1/1975 günlü, 4-75 sayılı
yazı ile 1779 sayılı Yasayı Millet Meclisine geri çevirmiştir :
"Millet Meclisi Başkanlığına,
İlgi:
a) 24 Şubat 1972 tarih ve Kanunlar Müdürlüğü 3584 - 27049 sayılı
yazımız.
b) 4 Mart 1972 tarih ve 4-231 sayılı yazımız.
c) 29 Haziran 1973 tarih ve Kanunlar Müdürlüğü 8124-61119 sayılı
yazınız.
d) 10 Temmuz 1973 tarih ve 4 - 738 sayılı yazımız.
e) 29 Ocak 1975 tarih ve Kanunlar Müdürlüğü 8124 -16257 sayılı
yazınız.
İlgi (e) sayılı yazınızla; Türkiye Büyük Millet Meclisince 26
Haziran 1973 tarihinde kabul edilen ve yayımlanmak üzere Cumhurbaşkanlığına
sunulup ilgi (d) sayılı yazımıza ek gerekçede gösterilen sebeplerle, bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilmiş bulunan 1779 sayılı Kanunun, Millet Meclisi
ve Cumhuriyet Senatosu Başkanlıklarının; yetkili kurullarıyla yaptığı
istişareler, Adalet ve Anayasa Komisyonlarından aldığı mütalâalar
muvacehesinde, Cumhurbaşkanının kanunları bir daha görüşülmek üzere ikinci kez
geri gönderemiyeceği noktasında toplandığı belirtilerek tekrar sunulduğu
bildirilmektedir.
İhtiva ettiği hükümleri itibariyle, Cumhurbaşkanınca yeni bir
kanun olarak mütalâa ettiği ve gerekçe göstererek uygun bulmadığı ve bir daha
görüşülmek üzere geri gönderdiği bir kanunu, Millet Meclisi ve Cumhuriyet
Senatosu Başkanlıklarının; sadece yetkili kurullarıyle istişare ve Adalet ve
Anayasa Komisyonlarından mütalâa alarak, yayımlanması için Cumhurbaşkanına
tekrar geri göndermesi Anayasanın 93 üncü maddesini yorumlamak olacaktır.
Anayasayı yorumlama yetkisi mevcut olmadığına ve Millet Meclisi
ve Cumhuriyet Senatosu içtüzükleri gereğince de, Danışma Kurulları ve
Komisyonların raporları, ancak Genel Kurulların kabulüyle kesinlik ve geçerlik
kazanacağına göre, hükümleri 22 Şubat 1972 tarih ve 1542 sayılı Kanundan
değişik ve yeni bir Kanun niteliğinde olmasına rağmen 26 Haziran 1973 tarih ve
1779 sayılı Kanunun bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmesinin (ikinci kez)
olduğuna dair mütalâalar, Genel Kurullarca kabul edildiği takdirde bu sonuç,
kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisince ikinci defa kabulü mahiyetinde
anlaşılarak kanun, Anayasanın 93 üncü maddesi gereğince yayımlanacaktır.
Bu nedenlerle 1779 sayılı Kanunun, ilişikte geri gönderildiğini
arz-ederim.
|
Fahri S. Korutürk
Cumhurbaşkanı"
|
Millet Meclisi Anayasa Komisyonu, 30/6/1975 günlü, 1/232-15
sayılı karariyle (...Cumhurbaşkanlığının, Büyük Millet Meclisince kabul edilen
bir kanunu Anayasanın 93 üncü maddesine göre yeniden görüşülmek üzere ancak bir
defa iade edebileceği hususunda alınan 5/7/1974 gün ve 10 sayılı raporla Millet
Meclisi Başkanlığına arz edilmiş olduğu cihetle iade hususunda yeniden müzakere
ve karar ittihazına mahal olmadığına ...) çoğunlukla karar vermiş ve bu karar
Millet Meclisi Genel Kurulu'nun 3/7/1975 günlü, 99 uncu Birleşiminde
onaylanmıştır.
Cumhuriyet Senatosu Anayasa ve Adalet Komisyonu, 9/6/1976 günlü,
11/1-276 sayılı Karariyle "... Tartışma konusu yapılmış olan ve
komisyonumuza getirilen bu noktayı komisyonumuz şu karara bağlamıştır : Bu
ikinci görüşme sırasında, yeni bir madde, fıkra, bent, hüküm veya herhangi bir
şekilde değişiklik Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapıldığında, ilk defa
ortaya çıkan, ilk defa tesis edilen bu değişik yasa hükmünün, kendisince
geçerli bazı gerekçelere dayanarak "bir kere daha" parlamentoda
görüşülmesini Cumhurbaşkanının istemesi halinde, bu bir kanunun birden ziyade,
ikinci defa görüşülmesi isteği sayılamaz.
Bir daha görüşülmesi istenen kanun hükmü, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilen ilk kanun metninde bulunmadığı için, Cumhurbaşkanı, bu
yeni hüküm hakkındaki "bir daha" görüşme isteğini ilk defa, birinci
kez yapmış olmaktadır.
Anayasa'nın 93 üncü maddesinin tanıdığı bu yetkinin,
parlamentodan geçen kanunun herhangi bir madde, fıkra veya kaydının
Cumhurbaşkanına gerekli saydığında birkere daha görüşülmesini sağlamak amacıyla
kabul edildiği ortadadır.
Cumhurbaşkanının, önceki kanun metninde bulunmayan ve sonradan
eklenen veya değişikliğe uğrayan hükmü de "uygun bulmadığı" halde,
onun bir daha görüşülmesini istemek hak ve yetkisinden yoksun bırakılması,
Anayasa'nın 93 üncü maddesinin güttüğü amaca aykırı düşeceğinden, hukuka da
aykırı olurdu...) yolundaki görüşünü oyçokluğuyla saptamış ve bu karar
Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunun 29/6/1976 günlü, 82. birleşiminde kabul edilmiştir.
Millet Meclisi Tutanak Dergisinin, 18/4/1979 günlü, 80.
Birleşime ait (Dönem: 5, Cilt: 12. Toplantı: 2) 286. sayfasında şunlar
yazılıdır:
(... Bu suretle, aynı konuda Millet Meclisinin aldığı kararla
Cumhuriyet Senatosunun aldığı karar arasında aykırılık meydana gelmiştir. Bu
aykırılığın çözüme bağlanabilmesi için Anayasa'nın 92 nci maddesine uygun
olarak bir karma komisyon kurulması kabul edilmiş ve bu karma komisyonun
hazırladığı rapor 324 sıra sayısıyla basılıp sayın üyelere dağıtılmış bulunmaktadır.
Karma Komisyonun görüşü Cumhuriyet Senatosunun görüşüyle aynı
yöndedir. Yani, Cumhurbaşkanının, bir daha görüşülmek üzere kanunları bir
defadan fazla geri gönderebileceği yolundadır.
Rapor üzerinde, İçtüzüğün 73 üncü maddesine göre görüşme
açtıktan sonra, evvelâ Karma Komisyonun görüşünü oya sunacağım; kabul edilmezse
Cumhuriyet Senatosunun görüşü de aynı olduğu için Millet Meclisinin görüşünü
oya sunacağım.
Rapor üzerinde söz isteyen var mı efendim'...
Yok.
Şimdi evvelâ Karma Komisyonun görüşünü, yani Cumhurbaşkanının
bir daha görüşülmek üzere kanunları bir defadan fazla geri gönderebileceği
yolundaki görüşü oylarınıza sunuyorum...)
Dava dilekçesinde, 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı "Bazı Orman
Suçlarının Affına ve Bunlardan Mütevellit İdare Şahsi Haklarının Düşürülmesine
Dair Kanun" un iptali ile bunun yanında ve bu istekten bağımsız olarak
ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 Nisan 1979 günlü kararının da iptali
istenmiştir. 18/4/1979 günlü yasama organı kararıyla 1779 sayılı Yasayı,
birbiriyle ilişkisi olmayan metinler saymaya olanak yoktur. Gerçi her iki metin
birbirinden tümüyle bağımsızdır; ancak 18/4/1979 günlü kararın,
Cumhurbaşkanını, dava konusu olan yasayı yayımlamakla ve onu yürütme alanına
koymakla zorunlu tuttuğu da bir gerçektir. Sözü edilen kararın, içeriği ve
anlamı yönünden başlıbaşına ya da ilgili yasa ile birlikte dava konusu
edilebileceğinde duraksamaya yer yoktur. Nitekim, görüşmelerde de bu iki
tasarrufa karşı aynı dava dilekçesiyle dava açılamıyacağı yolunda bir düşünce
öne sürülmüş değildir. 18/4/1979 günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile,
söz konusu edilen yasa arasındaki bu sıkı ilişki, bu metinlerin bir dilekçe ile
dava edilebilmesine de olanak verir. Hemen belirtmek gerekir ki, bu durum, yani
metinler arasındaki bu sıkı ilişki, 18/4/1979 günlü kararın ya da yasanın
yalnız başına dava konusu edilemiyeceği anlamına da gelmez. Anayasa'nın değişik
147. maddesiyle, Anayasa Mahkemesine, yasaların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüklerinin Anayasa'ya, Anayasa değişikliklerinin Anayasa'da belli edilen
şekil şartlarına uygunluğumu denetleme yetkisi verilmiş olduğuna, Anayasa'nın
kimi maddelerinde de Meclislerin 147. maddenin genel anlamı dışında kalan
işlemlerinden hangilerinin (örneğin madde 81 de olduğu gibi) Anayasa
Mahkemesince denetleneceği, "Kanun" olmadıkları halde, Anayasaca
kanun niteliğinde sayılan belgelerden hangisinin denetime bağlı olacağı,
hangisinin olmayacağı (örneğin madde 65 son fıkra) gösterilmiş bulunmasına ve oluşum
biçimi açıklanan 18/4/1979 günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararının,
denetime bağlı tutulan yasama belgeleri arasında gösterilmediğine göre, davaya
konu edilen bu kararın Anayasa Mahkemesince denetlenebilirliği üzerinde
durulmuştur.
Anayasa'ca Yasama Meclislerine verilen görevler belli olduğuna
göre, Anayasa Koyucunun Anayasa Mahkemesinin denetimine ilişkin kuralları
saptarken, Anayasa'da gösterilen yasama işlemlerini de gözönünde
bulundurduğunda kuşku yoktur. Bu nedenle Yasama Meclislerince Anayasa'da
belirtilen adları (Anayasa değişikliği, kanun hükmünde kararname, İçtüzük gibi)
ve yöntemlere uyularak yapılan işlemlerin Anayasa Mahkemesinin denetimine bağlı
olup olmadığının saptanmasında Anayasa'nın açık kurallarına başvurulmasını
olağan görmek gerekir. Ancak, Yasama Meclislerince Anayasa'da Öngörülenler
dışındaki adlar altında ve başka yöntemler uygulanarak oluşturulan işlemlerin
Anayasa Mahkemesinin denetimine bağlı olup olmadığının saptanmasında aynı yola
başvurulmasına olanak bulunmadığı da açık bir gerçektir. Böyle olunca, bu
nitelikteki bir işlemin Anayasa Mahkemesinin görev alanına girip girmediği
belirlenirken, meydana getirilen metin veya belgenin oluşturulmasında uygulanan
yöntem kadar içeriğinin niteliği üzerinde durulması, değer ve etkisinin ortaya
konulması ve bu metin veya belge, Anayasaca denetime bağlı tutulan işlemlerle
eşdeğerde ve etkinlikte ise, denetime bağlı olduğunun kabul edilmesi
zorunludur.
Nitekim Anayasa Mahkemesi konuya bu açıdan bakmış ve
kararlarında sorunu bu anlayışla çözüme bağlamıştır. (Örneğin 27/2/1968 günlü,
1967/6-1968/9 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmî Gazete, Gün: 18/6/1968,
Sayı: 12927; 22/2/1977 günlü, 1977/6-14 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmî
Gazete gün: 28/3/1977, Sayı: 15892).
Konunun bu açıdan incelenmesi ve değerlendirilmesi, sözü edilen
Yasama Meclisi Kararının Anayasa Mahkemesinin denetimine bağlı bir yasama
belgesi olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.
Özetlemek gerekirse, 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasanın
yanında ayrıca iptali istenmiş bulunan 18 Nisan 1979 günlü Yasama Meclisi
Kararını, iptali istenen yasadan ayrı ve bağımsız olarak incelemek ve böylece
anayasal denetimden geçirmek, Anayasa Mahkemesinin görev alanı içinde
bulunmaktadır.
Bu görüşe, Lûtfi Ömerbaş, Kenan Terzioğlu ve Yılmaz
Aliefendioğlu "Kararın incelenmesinin Anayasa Mahkemesinin görevi içinde
olmadığı" nı, Ahmet Salih Cebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu da "dava
konusu Yasama Meclisi kararının iptali istenen Yasa ile birlikte incelenmesi
gerektiği" ni öne sürerek katılmamışlardır.
Böylece yapılan ilk inceleme sonunda:
l - 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı "Bazı Orman Suçlarının
Affına ve Bunlardan Mütevellit İdare Şahsi Haklarının Düşürülmesine Dair
Kanun" un yanında ayrıca iptali istenen 18 Nisan 1979 günlü Yasama Meclisi
kararının sözü geçen Yasadan ayrı ve bağımsız olarak incelenmesinin Anayasa
Mahkemesinin görevi içinde bulunduğuna, Lûtfi Ömerbaş, Kenan Terzioğlu ve
Yılmaz Aliefendioğlu'nun "kararın incelenmesinin Anayasa Mahkemesinin
görevi içinde olmadığı", Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun
ise "dava konusu Yasama Meclisi kararının iptali istenen yasa ile birlikte
incelenmesi gerektiği" biçimindeki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
2 - Dosyanın eksiği bulunmadığından işin özünün incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenen yasa
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı, konu ile ilgili metinler ve Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
Dava dilekçesinde, Türkiye Büyük Mîllet Meclisinin 18/4/1979
günlü kararının ve ayrıca 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasanın tümünün iptaline
karar verilmesi istenmektedir.
l - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18/4/1979 günlü kararının
Anayasa'ya uygun olup olmadığı sorununa geçilmeden önce konuyu aydınlatması
yönünden bazı belgelere kararda yer verilmesinin yararlı olacağı düşünülmüştür.
a) 22/2/1972 günlü, 1542 sayılı "Bazı Orman Suçlarının
Affına ve Bunlardan Mütevellit idare Şahsi Haklarının Düşürülmesine Dair
Kanun" şöyledir:
Kanun No: 1542 Kabul tarihi: 22/2/1972
Madde 1 - A) 1/8/1971 tarihine kadar; 6831 sayılı Orman
Kanununun 19, 74, 76, 109, 110 uncu maddelerinde yazılı suçlarla, 10 dönüme
kadar (10 dönüm dahil) açmalar ile 20 kentali geçmeyen (20 kental dahil) odun,
5 kentali geçmeyen (5 kental dahil) kömür, 5 metreküpü geçmeyen (5 metreküp
dahil) gayrımamül veya 2 metreküpü geçmeyen (2 metreküp dahil) mamul ve
yarımamul emvale ilişkin elkonulmuş orman suçları ile,
B) Devlet Ormanları içinde veya orman sınırlarına köy ortasından
yatay bir hat ile on kilometre mesafede bulunan veya ormanların bulundukları ve
bu ormanlara bitişik ilçeler içindeki köyler ile sınırları içinde Devlet ormanı
bulunan ve nüfusu ikibinbeşyüzden (ikibinbeşyüz dahil) aşağı olan kasabalarda
oturanlar tarafından; bu hudutlar içerisinde, oniki metreküpü geçmeyen (oniki
metreküp dahil) gayrımamul veya yedi onda iki metreküp (yedi onda iki metreküp
dahil) mamul veya yan mamul orman emvali ile ev yapmak suretiyle işlenmiş ve
1/8/1971 tarihine kadar el konulmuş orman suçlarından dolayı takibat yapılmaz
ve verilen cezalar infaz olunmaz.
C) Bu madde kapsamına giren suçlarda; Orman İdaresinin; 6831
sayılı Orman Kanununun 112 ve 113 üncü maddelerine müstenit şahsi haklan düşer.
Madde 2 - Birinci madde kapsamına giren suçlarda kullanılan aletlerle,
canlı ve cansız her türlü taşıt araçları ve paraya çevrilmiş ise bunların
bedelleri;
Henüz kamu davası açılmamış işlerde Cumhuriyet savcılıklarınca;
kamu davası açılmış işlerde mahkemece; hüküm kesinleşmiş ise hükmü veren
mahkemece sahiplerine iade olunur. Ancak; suç konusu orman emvaline
elkonulmamış ise idarece bedelleri istenemez!. 1/8/1971 tarihinden önce
kesinleşmiş bir hükme konu teşkil eden orman emvali ile (alet, canlı taşıt
araçları - araba - kağnı, traktör ve römork'u hariç) her türlü motorlu taşıt
araçları ve bunlar satılmış ise idarece tahsil olunan bedelleri ve bu
bedellerin taksitle ödenmesine müsaade edilen işlerde ödenen taksit bedelleri
sahiplerine iade olunmaz.
Madde 3 - Ticarethane sahibi olsun veya olmasın hasep madde
ticaretiyle iştigal edenler bu kanun hükümlerinden faydalanamazlar.
Madde 4 - Bu Kanunun l inci maddesi uygulanmasında; şerit,
katrak, daire testere ve hızarla imal edilen sekiz ilâ doksanaltı milimetre
kalınlığında olan orman mallarıyla, el bıçkısı ile kesilmiş olup da beş
santimetreden aşağı kalınlıkta bulunan çeşitli boy ve genişlikteki orman
malları mamul; mamul mal dışında kalan ve şerit; katrak, daire testere ve
hızarla veya balta, bıçkı, testere gibi vasıta ve aletlerle işlenmiş çeşitli
boy, genişlik ve kalınlıkta kereste, yırtma, kapak, pedavra (hartlama) gibi
mallar yarı mamul; mamul ve yarı mamul mal dışında kalanlar ise gayrı mamul
sayılır.
Madde 5 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 6 - Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür."
b) Cumhurbaşkanının, bu Kanunu geri çevirme yazısı ve gerekçesi
şöyledir:
"4-231 4/3/1972
Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 24 Şubat 1972 tarihli ve 3584 - 27049 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul olunduğu
bildirilen 1542 numaralı Kanunu, ekli gerekçede belirtilen sebeplerden dolayı
uygun bulmadığımdan, ilişik olarak takdim ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 93 üncü maddesi gereğince bir daha görüşülmesini rica ederim.
|
Cevdet Sunay
Cumhurbaşkanı
|
GEREKÇE
Bazı Orman Suçlarının Affına ve Bunlardan Mütevellit İdare Şahsi
Haklarının Düşürülmesine Dair 1542 sayılı Kanunun:
1 - Bu Kanuna dahil edilen suçları işlemiş bulunanları, Devlete
diğer alanlarda aynı değerde zarar vermiş olan suçlulara ve daha önce çıkarılan
af kanunlarına nazaran imtiyazlı bir muameleye mazhar kıldığı için, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının eşitlik ilkesini koyan 12 nci maddesine,
2 - 10 dönüme kadar (10 dönüm dahil) açmaların suçlarını
affederek; ormanların toprak dağıtımına müncer olacak şekilde küçülmesine ve
dolayısı ile sınırlarının daralmasına sebebiyet verdiği, aynı zamanda
ormanların korunması ve geliştirilmesi ilkesine riayeti bozduğu için,
Anayasanın 37 nci ve 131 inci maddelerine.
3 - Konu ile ilgili maddelerinde bir değişikliği amir olmadığı
için, Borçlar Kanunu ile Türk Ceza Kanununa, aykırı bir mahiyet taşıdığı
görülmektedir. Ve bu mahiyeti ile, hedeti olan suçları affetmekten başka maddi
bakımdan adeta mükâfatlandırmakta Devleti ise, terkin ve ödeme durumuna soktuğu
takriben 258 nıilyon liralık malî külfet ve zararla, adeta mahkûm etmektedir.
Ayrıca, 1542 sayılı Kanun, 6831 sayılı Kanunun atıfta bulunduğu
yasaklama ve müeyyide maddeleri ile bu maddelerin uygulanmasında varılan sonuçlar
üzerinde tesis edilmiş olan içtihatları, Öngördüğü affa imkân verecek bir
şekilde değiştirmeden af sağlamayı amaç tuttuğu için, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının, 1255 sayılı Tadil Kanunu çıkarılmadan önceki (yani, 17 Nisan 1970
tarihinden önceki) 131 inci maddenin "Orman suçları için genel af
çıkarılamaz" ibaresinin hüküm sürdüğü dönem üzerinde de bir geçerlik
taşıyamaz.
Bu sebeplerle; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 93 üncü
maddesine dayanarak, tedvin edildiği kapsamda yayınlanması Hükümetçe ve kamu
kurumu niteliğinde ki meslek kuruluşlarınca da mahzurlu görülen 1542 sayılı
Kanunu, bir daha görüşülmek üzere geri gönderiyorum.
|
Cevdet Sunay
Cumhurbaşkanı
|
c)- 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasa'ya yukarda "II -
Metinler" kesiminde, bu Yasanın Cumhurbaşkanınca geri çevrilmesine ilişkin
10/7/1973 günlü, 4-738 sayılı yazıya da "III- İlk inceleme" bölümünde
yer verildiği için bunların burada yinelenmesinde yarar görülmemiştir.
2 - Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 18/4/1979 günlü kararının
Anayasaya aykırılığı sorunu :
a) İptali istenen Yasama Organı kararının Anayasa Mahkemesinin
denetimine bağlı bir yasama belgesi olduğu ilk inceleme evresinde karara
bağanmış ise de, söz konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi kararırını niteliğini
belirten bir açıklamaya bu kararda yer verilmemiştir. Bu durumda yapılacak ilk
iş, Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilerek olan yasama organı kararının
niteliğini belirtmek olmalıdır.
Yukarıda da açıklandığı üzere, Yasama Meclislerince Anayasada
öngörülenler dışındaki adlar altında ve başka yöntemler uygulanarak oluşturulan
işlemlerin Anayasa Mahkemesinin denetimine bağlı olup olmadığı saptanırken,
uygulanan yöntem kadar o metin veya belgenin içeriğinin niteliği üzerinde de
durulup değer ve etkisinin belirlenmesi gerekmekte ve bu açıdan yapılan
değerlendirme, söz konusu metin veya belgenin, Anayasaca denetime Bağlı tutulan
işlemlerle eşdeğerde ve etkinlikte olduğunu ortaya koyuyorsa, onun da denetime
bağlı tutulmasında zorunluk vardır.
Anayasanın 85. maddesinin birinci fıkrasında "Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Meclisler, çalışmalarını, kendi yaptıkları İçtüzüklerin
hükümlerine göre yürütürler" kuralı yer almıştır. Öteyandan
Cumhurbaşkanının, yasaları yayımlamasına ve uygun bulmadığı kimi yasaları bir
daha görüşülmek üzere geri göndermesine ilişkin kurallar da Anayasasının 93.
maddesiyle düzenlenmiştir. Dava konusu 18/4/1979 günlü kararın
oluşturulmasında, yasaların görüşülmesi ve kabulü kurallarını içeren Anayasanın
92. maddesinin uygulanmış olması, ortaya konulan metnin yasa ya da o nitelikteki
bir belge olduğunu ve bunun Cumhurbaşkanının Anayasanın 93. maddesiyle
düzenlenmiş bulunan yetkisini sınırlamak amacıyla çıkarıldığını kabule yeterli
ve elverişli değildir. Yukarıda "III-İlk İnceleme" bölümündeki
belgelerde açıklandığı üzere. Cumhurbaşkanı, 10/7/1973 günlü, 4-738 sayılı yazı
ile, 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasayı geri göndermiş, Millet Meclisi
Başkanı, kimi yerlerden ve komisyonlardan düşünce aldıktan sonra, 29.1.1975
günlü, 8124 sayılı yazı ile, yasayı, yayımlanması için Cumhurbaşkanlığına
yollamıştır. Cumhurbaşkanı, 31/1/1975 günlü, 4-75 sayılı yazısında, Millet
Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu Başkanlıklarının yetkili kurullarına danışarak
ve Adalet ve Anayasa Komisyonlarından düşünce alarak Yasayı yayımlamak üzere
göndermesi Anayasanın 93. maddesini yorumlama olacağına, oysa Anayasayı
yorumlama yetkileri bulunmadığına ve danışma kurulları ve komisyon raporlarının
ancak Genel Kurulların kararlariyle kesinlik ve geçerlik kazanacağına göre, bu
düşünceler Genel Kurullarca kabul edilirse, bu sonuç yasanın Meclislerce kabulü
niteliğinde anlaşılarak yayımlanacağını Millet Meclisi Başkanlığına
bildirmiştir.
Bu yazı üzerine konu Millet Meclisince ve Cumhuriyet Senatosunca
ayrı doğrultuda karara bağlanmış ve Anayasa'nın 92. maddesinde yasalar için
öngörülen mekik sistemi işletilerek 18/4/1979 günlü karar ortaya konulmuştur.
Bu kararın, Cumhurbaşkanınca geri gönderilen yasalar üzerinde Meclislerin
tutumunu ve çalışma yöntemini belli etmesi ve ortaya koyması bakımlarından, bir
İçtüzük düzenlemesi niteliğinde olduğu ortadadır ve bu niteliğine göre
Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmesi gerekmektedir.
Âdil Esmer, Necdet Darıcıoğlu, İhsan N. Tanyıldız ve Bülent
Olcay sözü edilen metnin yasa; Ahmet Salih Cebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu da
Anayasa düzenlemesi niteliğinde olduğunu öne sürerek yukarıdaki görüşe
katılmamışlardır.
b) Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının biçim yönünden
Anayasaya aykırılığı sorunu:
Anayasada, 85. madde dışında, İçtüzüklerle ilgili ve onların
yapılış biçimleriyle haklarında uygulanacak yöntemi gösteren bir kural yer
almış değildir. Gerçi Anayasanın 85. maddesi gereğince oluşturularak yürürlüğe
konulmuş olan İçtüzüklerde, İçtüzüklerin yapılışına ve hükümlerinin
değiştirilmesine ilişkin kimi biçim ve yöntem kuralları bulunmaktadır. Bunlara
uyulmadan oluşturulan içtüzük düzenlemesi niteliğindeki Yasama Meclisi
kararlarını, içtüzüklerin hükümlerine ters biçimde oluştukları nedenine
dayanılarak aynı zamanda biçim yönünden Anayasaya da aykırı olduklarını öne
sürmeye olanak yoktur. Dava konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının,
Meclislerde toplantı ve karar yeter sayısı olmadan alındığı yolunda bir sav öne
sürülmediği gibi, böyle bir durum da saptanmış değildir. Bu nedenlerle, sözü
geçen kararın biçim yönünden Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Ahmet Salih Cebi, Âdil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Necdet
Darıcıoğlu, İhsan N. Tanyıldız ve Bülent Olcay bu görüşe katılmamışlardır.
c) Sözü geçen kararın öz yönünden Anayasaya aykırılığı sorunu:
aa - Anayasanın 93. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisince
kabul edilen yasaların Cumhurbaşkanınca yayımlanmasını, uygun bulmadığı kimi
yasalar üzerindeki geri çevirme yetkisini ve bu konudaki buyurucu kuralları
düzenlemektedir. Bu maddenin gerekçesinde "yine kabul" deyiminin ne
anlamda kullanıldığını belli eden bir açıklama yer almamış, yalnızca "Bu
hüküm 1924 Anayasasından gelmektedir. İstanbul tasarısındaki kanunun kabulü
için mevsuf bir ekseriyet şartı Cumhurbaşkanına bir nevi nispî veto hakkı
tanımak manasını taşıyacağından uygun görülmemiştir." denilmekle
yerinilmiş ve Kurucu Meclisteki görüşmeler sırasında ise bu konuya
değinilmemiştir.
Anayasanın sözü edilen kuralı ile Cumhurbaşkanına tanınmış olan
yetkinin "veto" anlamında olmadığı açıktır ve bu konuda duraksamaya
yer yoktur. Nitekim anılan maddenin gerekçesinde Cumhurbaşkanına "nispî
veto" yetkisinin verilmek istenmediği açıkça belirtilmiştir. Öte yandan
93. madde ile düzenlenmiş olan geri gönderme yetkisinin, önceki Anayasadan
kaynaklandığını, parlamenter rejimin gereklerine ve kuvvetler ayrılığı ilkesine
ters düştüğünü ve sadece bir uyarı niteliğinde olduğunu da ileri sürmeye olanak
yoktur.
Anayasa'nın 4. maddesinde, egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk
Ulusunun olduğu, Ulusun, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organlar eliyle kullanacağı; 5. maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye
Büyük Millet Meclisine ait olup devredilemiyeceği; 6. maddesinde, yürütme
görevinin, yasalar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca yerine
getirileceği biçimindeki kurallara yer verilmiştir. Anayasanın sistemi ve
öngördüğü bu kurallar gözönünde tutulduğunda Cumhurbaşkanım geri gönderme
işleminin niteliği doğru olarak açıklanabilir ve ortaya konulabilir.
Anayasa Mahkemesinin 16/3/1976 günlü, E. 1975/183, K. 1976/15
sayılı kararında (Anayasanın 6. maddesinde "Yürütme görevi, kanunlar
çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine
getirilir" kuralı getirildikten sonra 97. maddesinin birinci fıkrasında
"Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla, Türkiye Cumhuriyetini ve
milletin birliğini temsil eder" kuralına yer verilmiş, ikinci fıkrasında
da Cumhurbaşkanının yürütme ile ilgili görev ve yetkileri belirtilmiştir.
Anayasanın 98. maddesinde yer alan "Cumhurbaşkanı, görevleriyle ilgili
işlemlerinden sorumlu değildir. Cumhurbaşkanının bütün kararları, Başbakan ve
ilgili Bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ile ilgili Bakan
sorumludur" yolundaki ilkeyi bu tür görev ve yetkilerle sınırlı olarak ele
almak gerekir. Öte yandan Anayasa; Cumhurbaşkanına, yürütme organının başı
olması yönünden değil, Devleti ve milletin bölünmez bütünlüğünü temsil eden,
insan haklarına dayalı demokratik hukuk devleti ilkelerini korumak ve lâik
Türkiye Cumhuriyetini yüceltmek ve kollamak görevlerini üstlenen tarafsız bir
baş olması yönünden de kimi görevler vermiştir. Bunlardan biri de Anayasa'nın
149. maddesinde belirtilen iptal davası açma yetkisidir. Bu yetkinin
kullanılmasını 98. madde çerçevesi içinde görmek olanaksızdır. Çünkü böyle bir
durumda, bu yetki ancak Başbakan veya ilgili Bakanca uygun görülmesi halinde
kullanılabilecektir. Başka bir deyimle, siyasal iktidarca, yasalaştırılan bir metin
hakkında Cumhurbaşkanının iptal davası açma yetkisini, Başbakana veya ilgili
Bakana devreden veya onları bu yetkiye ortak eden ters bir sonuç ortaya çıkar
ki, Anayasanın böyle bir sonucu kabul ettiği düşünülemez. Hemen eklemek gerekir
ki, Anayasanın 149. maddesi iptal davası açacakları göstermiş ve bunlar
arasında yürütme organına yer vermemiştir.
Yukarda açıklanan nedenlerle Cumhurbaşkanının, Anayasanın 149.
maddesine göre, Başbakanla herhangi bir bakanın imzalamasına gerek olmaksızın,
yalnız kendi imzasıyle iptal davası açma yetkisi bulunduğu kabul edilmelidir)
(Resmî Gazete gün : 9/7/1976, Sayı: 15641 Kararlar Dergisi, Sayı: 14, Sayfa :
68) denilmektedir.
Anayasanın 6. maddesi, yürütme görevinin, yasalar çerçevesinde,
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirileceğini kurala
bağlamış ve Anayasa, Cumhurbaşkanına bu sıfatla kimi görevler yüklemiştir. Buna
karşın Anayasanın 97. maddesi, Cumhurbaşkanının Devletin başı olduğunu ve bu
sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Milletin birliğini temsil ettiğini belirtmek
gereğini de duymuştur. Anayasa Mahkemesi kararında da açıklandığı üzere
Anayasa, Cumhurbaşkanını Devletin başı olması nedeniyle bir takım görev ve
yetkilerle donatmıştır. Cumhurbaşkanına bu yönden tanınan yetkilerden birisinin
de, Anayasanın 93. maddesiyle düzenlenen ve yasaları bir daha görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclîsine geri göndermeyi içeren yetki olduğunda kuşku
duyulmamak gerekir. Söz konusu maddede, Cumhurbaşkanının bu yetkiyi Başbakan ya
da ilgili Bakanla birlikte kullanacağını gösteren bir açıklık olmadığı gibi,
dolaylı bir anlatım da yoktur. Gerçekten Cumhurbaşkanının bu yetkiyi Bakanlar
Kurulu üyeleriyle birlikte kullanacağının kabulü, onları yetkinin
kullanılmasına ortak eden bir sonuç ortaya koyar ki, Anayasanın böyle bir
durumu istediği düşünülemez. Cumhurbaşkanına böyle bir yetkinin tanınmış
olmasına parlementer rejimin gereklerinin ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin
elvermediği yolundaki savlar geçersiz ve dayanaksızdır. Çünkü bu yolla yürütme
organının, yasama organı işlevleri üzerinde etkin bir yetkiye sahip olduğundan,
ayrıca Cumhurbaşkanının yasama tasarruflarını yönlendirmesi ya da onları
denetlemesi gibi bir durumun oluşmasından sözedilemez. Yeryüzünde başkansız bir
parlamenter demokratik rejim modeli henüz bulunmuş olmadığına, Cumhurbaşkanı,
halk oyuna sunularak kabul edilen Anayasanın verdiği bu yetkiyi Ulus adına
kullandığına göre, sözü edilen yetkinin sadece bir uyarıdan ibaret olup başka
bir etkisi bulunmadığı ya da yasama tasarruflarına, parlamento üyesi sıfatı
ortadan kalkan Cumhurbaşkanının bu yolla ortak olduğu yolundaki görüşler
geçersiz oldukları kadar Anayasal dayanaktan da yoksundur. Yeri gelmişken şu
yön de açıklanmalıdır ki, 1924 Anayasasında da böyle bir hükmün yer almış
olması yeni kuralın eskisinin yinelenmesinden ibaret olduğunu kabule elverişli
değildir. Burada önem kazanan yön, bu iki anayasal kurumun birbirine benzemesi
değil, o kurumların içinde bulunduğu 1924 ve 1961 Anayasalarının aynı sistemden
kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve kurumlarını aynı anlayışla oluşturup
oluşturmadığıdır.
Konuya bu açıdan yaklaşılması, değişik sonuç ortaya koymaktadır.
bb - Yasaların yapılışına ilişkin Anayasa ve içtüzük Kuralları,
Yasama Meclislerine, Anayasanın ya da İçtüzüklerin öngördüğü biçimde yapılmış
bir istem - yasa tasarı veya teklifi - yokken, yasalar üzerinde tasarrufta
bulunma yetkisi vermiş değildir. Başka bir anlatımla, Yasama Meclislerinin yasa
koymak, değiştirmek ve kaldırmak yetkileri, ancak yöntemine göre yasa tasarısı
veya teklifi verilmesi koşuluyla kullanılabilmektedir. Cumhurbaşkanının
Anayasanın 93. maddesi uyarınca bir yasa hakkında geri gönderme yetkisini
kullanması, bir değişiklik tasarı veya teklifi yapılmışcasına Yasama
Meclislerinin o yasayı yeniden görüşme durumunu ortaya çıkarır. Anayasanın 93.
maddesi Cumhurbaşkanına kısmi geri çevirme yetkisi tanımamıştır. Daha açık
anlatmak ve örneklemek gerekirse, bir yasanın yalnızca bir maddesi, fıkrası
yada bendi hükmünün Cumhurbaşkanınca uygun bulunmaması nedeniyle bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilmesi ancak yasanın tümünün geri çevrilmesi koşulu
ile olanak içine girer. Bu durumda geri gönderme gerekçesinde sözü edilenler
dışındaki maddelerin kesinleştiği ve yasalaştığı, yasama meclislerinde,
yalnızca gerekçede açıklanan hükümler üzerinde görüşme açılması gerektiği,
yolundaki düşünce ve görüşler Anayasanın 93. maddesinin sözüne ve özüne uygun
düşmez. Millet Meclisi İçtüzüğünde, Cumhurbaşkanınca geri gönderilen yasaların
nasıl görüşüleceği konusunda bir hüküm bulunmaması, bunların yasa tasarısı veya
teklifleri gibi görüşülmesi gerektiği sonucunu ortaya koyar. Nitekim Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğünün, örneğin bir defa görüşülecek yasa tasarı ve tekliflerini
düzenleyen 71. maddesinin (C) bendinde "Cumhurbaşkanınca iade olunacak
kanunlar" dan sözetmesi de bu sonucu doğrulamaktadır. Çünkü Yasama
Meclislerince kabul edilerek yasalaşan ve yayımlanması gereken metinler,
Cumhurbaşkanınca Anayasanın 93. maddesindeki yetki kullanılarak geri
gönderilmişse, o metnin artık yasa niteliğini koruduğundan söz edilemez.
Böylece o yasama belgesi, yasa olma niteliğini yitirmekte, tıpkı yasa
tasarıları ve tek liflerinde olduğu gibi, yeniden görüşülmesi gereken bir belge
durumuna dönüşmektedir. Anayasanın 93. maddesindeki "...geri gönderilen
kanunu yine kabul ederse" ve Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 71.
maddesinin (C) bendindeki "Cumhurbaşkanı tarafından iade olunan
kanunlar" deyimlerinden, metnin bu evrede de yasa niteliğinde olduğu
yolunda bir anlam çıkarmaya ve yukarıda varılan sonuca karşı çıkmaya olanak
yoktur. Anayasada ve içtüzükte yeralan bu deyimler, belgenin, yetkinin
kullanıldığı andaki niteliğini belirtmek açısından bir değer taşırlar. Bu
sözcüklerden, belgenin, geri gönderme yetkisin kullanılmasından sonra da yasa
niteliğini koruduğu yolunda bir anlam çıkarılması olanaksızdır.
Anayasa'nın 93. maddesi, uygun bulmanın gerekçesine ayrıca bir
önem ve ağırlık vermektedir. Bununla birlikte Meclisler bu gerekçelerle bağlı
tutulmamış, geri gönderilen yasanın Meclislerce yine kabul edilmesi halinde
Cumhurbaşkanı, o yasayı yayımlamakla yükümlü kılınmıştır.
cc - Cumhurbaşkanının geri gönderme yetkisinin sınırını belli
ederken, uygun bulmamanın anlamı, kapsamı ve gerekçesi ile "yine
kabul" kavramı arasındaki ilişki üzerinde de durmak ve konuyu bu yönden de
açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.
93. maddedeki "... uygun bulmadığı ..." sözcükleri,
yerindeliği belirtmekte geniş anlamda kullanılmıştır. Anayasanın
Cumhurbaşkanına yüklediği görevler, Cumhurbaşkanının taşıdığı sıfatlar yönünden
de iç içe girmiş durumdadır. Nitekim yasaları yayımlamak ve uygulama alanına
koymak yürütme ile ilgili bir görev olduğu halde, yukarıda da değinildiği
üzere, uygun bulmadığı yasaları bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine geri göndermek için Cumhurbaşkanına tanınan yetkinin yürütme görevi
ile bir ilişkisi yoktur. Cumhurbaşkanı, Devletin ve milletin bölünmez
bütünlüğünü temsil etmek, insan haklarına dayalı demokratik ve sosyal hukuk
devleti ilkelerini ve vatanın ve milletin bütünlüğünü korumak, lâik Türkiye
Cumhuriyetini yüceltmek ve kollamak görevlerini Anayasa hükümleriyle üstlenen
yansız bir baştır. Anayasanın Cumhurbaşkanına yasaları geri gönderme yetkisini
bu sıfatı nedeniyle verdiğinde duraksamaya yer yoktur. Cumhurbaşkanı,
Anayasa'da belirtilen ayrık durumlar dışında, Anayasa'ya uygun olmama durumu da
içinde olmak üzere, ülkenin ve ulusun yararlarına ters düştüğü kanısına vardığı
yasalar hakkında geri gönderme yetkisini, gerekçesini göstermek koşuluyla
kullanabilecektir. Burada, Cumhurbaşkanınca uygun bulmanın "gerekçe"
si önem kazanmaktadır. Cumhurbaşkanının, yasayı geri gönderirken ona eklemek
zorunda olduğu bu gerekçeyi, sonradan değiştirmesi veya buna eklemeler yapması
ya da yasama meclislerince yine kabul edildikten sonra geri gönderme
gerekçesini genişletmesi söz konusu olamaz. Bunun gibi, Yasama Meclislerinin,
geri gönderme gerekçesiyle hiç bir ilişkisi olmayan ve bunların tümüyle dışında
kalan kimi değişiklikler yaparak yeni yasa koymakla eşdeğerde bir metin
oluşturması durumunda da yasanın yine kabulünden sözedilemiyeceği açıktır.
Anayasanın 93. maddesindeki "yine kabul" deyiminin, Cumhurbaşkanının
gerekçesinde belirttiği görüşlerin bir bölüğünün veya tümünün benimsenmesi ya
da geri gönderme gerekçesine karşın geri çevrilen metnin yasalaştırılması suretiyle
bir yasa metni oluşturulması anlamına geldiği ortadadır. Geri gönderme
gerekçesiyle ilgisi ve ilişkisi olmayan yeni hükümlerin yasalaştırılmasında
yasanın "yine kabul" ünden değil, yeni bir yasa yapmaktan söz
edilebilir.
dd - Yukarıda da değinildiği gibi, hangi gerekçe ile geri
gönderilsin, Yasama Meclisleri yasanın tümünü görüşmek durumundadır.
Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi dışında kalan metin kısmının
kesinleştiğinden ve bunların yeni bir değişiklik tasarısı veya teklifi
olmadıkça ele alınamıyacağından söz edilemez. Yasama Meclisleri, yeniden
yapacakları görüşmeler sırasında, Cumhurbaşkanının gerekçesinin tümüyle dışında
kalan yönlerde yeni değişiklikler yaparak ya da yeni hükümler ekleyerek yasa
metni oluşturabilirler. Böylece yasanın yine kabulü" değil yeni bir yasa
koyma durumu ortaya çıkar ki, bu yeni yasa üzerinde de Cumhurbaşkanının 93.
maddedeki yetkisini kullanabileceği kuşkusuzdur. Nitekim ilk yasada yer almayan
bu gibi hükümler, bir yasa değişikliği yolu ile getirilmiş olsaydı, bu yetkinin
onlar üzerinde kullanılmasına anayasal bir engel bulunmayacaktı. Konunun bu
açıdan değerlendirilmesi, yasanın "ikinci kez" gönderilmiş olduğu
yolundaki deyimin yerinde bulunmadığını, bu durumda geri göndermenin, yeni
hükümler yönünden yapılmış olduğunu ortaya koyar. Çünkü geri gönderme ile
yasanın tümünün görüşülmesi durumu ortaya çıkmakta ve Yasama Meclisleri yeni
metinler oluşturdukça Cumhurbaşkanının o hükümler üzerindeki uygun bulmama
yetkisi de yinelenmiş bulunmaktadır.
Bu yönden yapılan değerlendirme ise, 26/6/1973 günlü, 1779
sayılı Yasanın, Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısına bağlı gerekçesi dışında
bir takım hükümlere yer verilmek suretiyle ve yeni bir yasa olarak
oluşturulduğunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 Nisan 1979 günlü
kararının Anayasa'ya aykırılığını açıkça ortaya koymaktadır.
Açıklanan bu nedenlerle, sözü edilen 18 Nisan 1979 günlü Türkiye
Büyük Millet Meclisi kararının iptaline karar verilmelidir.
Rüştü Aral, Necdet Darıcıoğlu, Bülent Olcay ve Yılmaz
Aliefendioğlu bu görüşe katılmamışlardır.
3 - 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasanın Anayasa'ya aykırılığı
sorunu:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 Nisan 1979 günlü kararının
Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmiş bulunması, Anayasa'nın 93.
maddesinin buyruğu ve İçtüzük hükümleri gereğince, üzerinde görüşme açılmayan
ve kabulü Yasama Meclislerinin oyuna sunulmamış olan dava konusu 26/6/1973
günlü, 1779 sayılı "Bazı Orman Suçlarının Affına ve Bunlardan Mütevellit
İdare Şahsi Haklarının Düşürülmesine Dair Kanun" u biçim yönünden Anayasa'ya
aykırı duruma getirir. Sözü edilen yasanın bu nedenle iptaline karar
verilmelidir.
SONUÇ:
1 - Dava konusu edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18/4/1979
günlü kararının bir İçtüzük düzenlemesi niteliğinde olduğuna, Adil Esmer,
Necdet Darıcıoğlu, İhsan N. Tanyıldız ve Bülent Olcay'ın sözü edilen metnin
Yasa; Ahmet Salih Cebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun da Anayasa düzenlemesi
niteliğinde bulunduğu yolundaki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
2 - Yukarıda sözü edilen metnin Anayasa'ya biçim yönünden aykırı
olmadığına Ahmet Salih Cebi, Âdil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Necdet
Darıcıoğlu, İhsan N. Tanyıldız ve Bülent Olcay'ın karşıoylarıyle ve
oyçokluğuyla,
3 - Dava konusu bu metnin öz yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna
ve iptaline Rüştü Aral, Necdet Darıcıoğlu, Bülent Olcay ve Yılmaz
Aliefendioğlu'nun karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
4 - Yukarıda (3) numarada belirlenen iptal kararı karşısında,
30/4/1979 günlü, 16624 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 26/6/1973
günlü, 1779 sayılı "Bazı Orman Suçlarının Affına ve Bunlardan Mütevellit
İdare Şahsi Haklarının Düşürülmesine Dair Kanun" un biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliğiyle,
18/12/1979 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Şevket Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet H. Boyacıoğlu
|
Üye
Ahmet Erdoğdu
|
|
|
|
Üye
Osman Tokcan
|
Üye
Rüştü Aral
|
Üye
Ahmet Salih Cebi
|
|
|
|
Üye
Muammer Yazar
|
Üye
Adil Esmer
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
|
|
|
Üye
Nahit Saçlıoğlu
|
Üye
Hüseyin Karamüstantikoğlu
|
Üye
Necdet Darıcıoğlu
|
|
|
|
Üye
İhsan N. Tanyıldız
|
Üye
Bülent Olçay
|
Üye
Yılmaz Aliefendioğlu
|
KARŞIOY YAZISI
Dava konusu: T. B. M. M. kararının denetime tabi olduğu ve bu
kararın bir İçtüzük niteliğinde bulunduğu yolundaki çoğunluk kararına sonuç
olarak katılıyorum. Ancak bir daha görüşülmek üzere T. B. M. M. ne gönderilen
yasada, değişiklik yapılması halinde, Cumhurbaşkanının yeniden geri gönderme
yetkisi olduğu yolundaki çoğunluk kararına aşağıdaki nedenlerle katılmıyorum :
1 - T. B. M. M. ce kabul olunan bir yasanın, Anayasa'nın 93.
maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanlığınca yayımlanmayarak geri gönderilmesi halinde,
o yasa hukuk dünyasına doğmamış kamunun bilgisine sunulmamış, etkinlik
kazanmamış, yürürlük alanına girmemiş ve uyulması gerekli kurallar haline
gelmemiştir. Geri gönderme yolu ile eksiklikleri, Anayasa'ya aykırılıkları,
yerindeliği açısından yeniden incelemeye alınmış ve kusursuz, eksiksiz,
Anayasa'ya uygun, olgunlaştırılmış bir yasa haline getirilmiş olur. Böylece
oluşma aşamalarından geçen tek bir yasa vardır.
2 - Anayasa'nın 93. maddesindeki "... uygun bulmadığı
kanunu, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte
... Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir ...... Türkiye Büyük Millet
Meclisi, geri gönderilen kanunu yine kabul ederse kanun Cumhurbaşkanınca
yayınlanır." yolundaki hükümler, yasanın yine yani tekrar görüşme konusu
yapılacağını göstermektedir. Ortada görüşme konusu yapılacak ikinci bir yasa
yoktur. Geri gönderilen yasada değişiklik yapılması, ikinci bir yasanın ortaya
çıktığı anlamına gelmez.
3 - Anayasa'nın 91. maddesine göre kanun teklif etmeye, Bakanlar
Kurulu ve T.B.M.M. üyeleri yetkilidir. Geri gönderilen yasa evvelce verilmiş
bulunan bir kanun teklifine dayanmaktadır. Geri gönderilen yasada değişiklik
yapılması halinde, İkinci bir yasanın var olduğundan söz edilemez. Zira
Anayasa'nın 95. maddesinin son fıkrası gereğince Cumhurbaşkanı seçilen kimsenin
T.B.M.M. üyeliği sıfatı sona erer. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığının geri gönderme
yetkisi, bir yasa teklif etme yetkisi olarak kabul edilemez.
4 - Geri gönderilen yasada, yasama organlarınca her değişiklik
yapılması halinde, Cumhurbaşkanının yeniden geri gönderme yetkisinin doğduğunun
kabulü halinde, her geri gönderme yolu ile yasama organlarının, yasa koymak
yetkileri kısıtlanmış ve belki de imkânsızlaşmış ve toplum ihtiyaçlarını
karşılayacak olan yasalar bir türlü yasalaşmak imkânına kavuşmamış olur.
Yukarıda da açıklandığı üzere Cumhurbaşkanı, bir yasayı ikinci
defa görüşülmek üzere incelenmesini sağlamak yetkisini haiz değildir. Bu açıdan
çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY YAZISI
A) Cumhurbaşkanının, Anayasa'nın 93. maddesine dayanarak evvelce
geri gönderdiği yasa metnini, yeniden görüşülmek üzere ikinci kez Türkiye Büyük
Millet Meclisine döndürüp döndüremiyeceği konusunda oluşturulan 18/4/1979 günlü
kararın, oluşumuna neden olan kanundan ayrı tutularak anayasal denetime
alınamayacağı yolundaki görüşümüzün dayanakları şunlardır :
Anılan karar, belli bir kanunun en uygun hükümlerle
oluşturulmasına yardım için, aynı yolu Cumhurbaşkanının bir kez daha kullanma
isteklerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşı çıkışıdır. Kararın, bu
sonuçtan ayrı olarak ve yani, uygulama yeri ve uygulama etkisi dışında, ele
alınması olanaksızdır. Çünkü :
1 - Anayasa Mahkemesinin, anayasa denetimine alabileceği
belgeler asıl olarak T.C. Anayasasının 147. maddesinde belirlendiği üzere,
"Anayasa değişiklikleri" ile "kanunlar" ve "Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzükleri" dir. Bunlardan başka 64. ve 81.
maddelerdeki belgeler de denetime bağlanmıştır. Adı ne olursa olsun, içeriği ve
etkisi ile bu nitelikleri gösteren belgelerin dahi "denetim" içine
girdikleri kuşkusuzdur.
İnceleme konusu karar ise, çoğunluğumuzun ileri sürdüğü gibi,
bir yasa veya içtüzük düzenlemesi değildir.
İçtüzük kurallarını, yalnızca kendi çalışmalarını düzenleme için
koyabilecek olan meclislerin Cumhurbaşkanının uğraşlarını da düzenlemeyi
hedefleyen bir kural getirdikleri kabullenilemez.
Cumhurbaşkanının, Anayasa'nın 93. maddesiyle tanınan yetkisinin
Özel bir yasa konusu olabileceğine değinen bir anayasa kuralı olmadığına ve bir
yasa ile Anayasanın karşısına çıkılamayacağına göre ele alınan belgenin bir
"kanun" yerini aldığının kabulü de olanaksızdır.
Meclisler, gelecekte de, aynı kanıyı korudukları takdirde, yeni
bir karar almak zorundadırlar. Kanaatlerini değiştirdiklerinde ise, bir karar
oluşturmaya gerek duymaksızın, ikinci kez geri gönderilen metni
inceleyeceklerdir.
Bütün bu kesin görünümler karşısında inceleme konusu kararın,
Anayasa'nın belli bir hükmünü anlayış biçimi olduğu ve bir yasayı oluştururken,
öteki anayasal yöntemler arasında, oluşan yasayı etkilediği ölçüde ve yasanın
denetimi sırasında ele alınabileceği açıktır.
2 - Anayasa'nın 93. maddesi son cümlesi "... Türkiye Büyük
Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu kabul ederse..." diyerek geri
çevrilen metnin, yeniden görüşmeye ve değişik hükümlerle kabule açık olduğunu
belirtmekte, eski metnin geri verilmesiyle "kanun olabilme"
niteliklerinin eksik kalacağını vurgulamaktadır. Gerçekten, bu metin tam
nitelikli bir kanun olsaydı onun "geri gönderilmesi"nden değil,
"değiştirilmesi" teklif ve tasarısından söz edilirdi.
Onaylanıp Resmî Gazete ile yayınlanmasına Cumhurbaşkanınca
buyruk verilmeyen bir metnin, bağlayıcı niteliklere sahip ve uyulup uygulanması
herkes için zorunlu bir "kanun" ile eş değerde tutulmasına Anayasa
izin ve olanak vermiş değildir.
3 - Cumhurbaşkanı ile ilgili temel hükümlerin T.C. Anayasasının
YÜRÜTME kurallarını kapsayan bölümünde yer alması ve yetkilerini belirleyen 96.
ve 97. maddelerin içeriği, kendilerinin, YASAMA işlevlerine yardımcı olmalarını
yasaklayan kurallar değildir. Bu arada, 93. maddede yeralan "Milletin
kayıtsız şartsız egemenliğini ve Anayasayı savunmak... ve insan haklarına
dayanan demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden ayrılmamak..."
yükümlülükleri, Cumhurbaşkanının 93. maddede yer alan "geri gönderme"
yetkisini perçinleyen ve bir metnin Anayasa'ya ve insan haklarına dayanan demokrasi
ve hukuk devleti ilkelerine ters kurallarla yasalaşmasını önlemede Yüce
meclislere yardımcı olmalarını sağlayan yetkilerdir.
Bir metin, tam anlamıyla yasalaştıktan sonra Cumhurbaşkanı
ancak, Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Bu son yetkiden ayrık ve inceleme
konusu "geri gönderme" işlemi ise, metnin, yasalaşma evresinde kalan
bir yetki konusudur. Cumhurbaşkanının bu yetkisini, anayasa koyucusunun, 96. ve
97. maddelerde sıraladıklarından ayırarak KANUNLARIN YAPILMASI bölümüne
almasının nedeni bu olmak gerekir.
Açıklanan tüm bu nedenlerle, ancak uygulandığı kanunun
oluşmasına etkisi yönünden ele alınıp incelenebilecek olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi kararının tek başına denetime alınmasına karşıyız.
Ancak Mahkememiz çoğunluğunca oluşturulan karara uyma
zorunluğundan, sonraki incelemelere katılma durumundayız.
B) Yukarıda açıklandığı üzere, Mahkememiz çoğunluğu kararına
anayasal zorunlukla uyularak T. M. M. Meclisinin 18/4/1979 günlü kararının
incelenmesine geçilmiş ve ancak bu evrede de çoğunluğumuzla görüş birliğine
varılamamıştır. Şöyle ki:
Anayasa'nın 93. maddesi, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek
üzere geri gönderilen kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisince yine kabulü
durumunda, yayınlanması zorunluğunu getirmektedir. Ancak bu evrede öngörülen
koşul, geri gönderilen yasaya Türkiye Büyük Millet Meclisince Cumhurbaşkanının
önerileri dışında dokunulmamış olmasıdır.
Cumhurbaşkanının önerileri dışında eğer geri gönderilen metinde
bir değişiklik yapılmış ise, bu metne karşı, Cumhurbaşkanının geri gönderme
yetkisi, yeniden işleme ortamı bulur.
Olayda T. B. M. Meclisi, Cumhurbaşkanınca geri gönderilen
metinde önerileri dışında değişiklik yapmasına karşın, 18/4/1979 günlü
kararıyla, 93. maddedeki yetkinin, Cumhurbaşkanınca kullanılamayacağı görüşünü
vurgulamıştır. Çoğunluğumuz bu görüşü ilgili olduğu metinden bağımsız ele
aldığına göre, bunu ancak, bir Anayasa değişikliği olarak inceleyebilirdi.
Anayasa değişikliklerinin teklifi ve kabulü 155. madde ile özel
yöntem ve koşullara bağlanmıştır. İnceleme konusu karar ise, bu koşullardan hiç
birini gözetmiş değildir ve bu nedenle de iptali gereklidir.
SONUÇ : Sayın çoğunluk kararına açıklanan nedenlerle karşıyız.
|
|
Üye
Ahmet Salih Çebi
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
KARŞIOY YAZISI
Sayın Bülent Olcay'ın Karşıoy yazısının (1) ve (2) numaralı
bentlerine katılıyorum.
KARŞIOY YAZISI
Anayasa'nın değişik 147. maddesinde, Anayasa Mahkemesine,
yasaların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerinin Anayasa'ya, Anayasa
değişikliklerinin de Anayasa'da gösterilen biçim koşullarına uygunluğunu
denetlemek görev ve yetkisi verilmiştir. Bu maddenin genel anlatımı dışında
kalan yasama işlemlerinden hangilerinin Anayasa Mahkemesince denetleneceği
Anayasa'nın 81. maddesinde, yasa olmadıkları halde, Anayasaca yasa hükmünde
sayılan belgelerden hangisinin denetime bağlı olacağı, hangisinin olmayacağı ise
64. ve 65. maddelerinde gösterilmiş bulunmaktadır.
Oluşum biçimi karar yerinde açıklanan Türkiye Büyük Millet
Meclisinin dava konusu 18/4/1979 günlü kararına, Anayasaya uygunluk denetimine
bağlı yasama belgeleri arasında yer verilmediğine göre; 26/6/1973 günlü, 1779
sayılı "Bazı Orman Suçlarının Affına ve Bunlardan Mütevellit İdare Şahsi
Haklarının Düşürülmesine Dair Kanun" un yanında ayrıca iptali istenen bu
kararın sözü geçen yasadan ayrı ve bağımsız olarak incelenmesini Anayasa
Mahkemesinin görevi içinde kabul eden 14/6/1979 günlü ilk inceleme kararı,
18/4/1979 günlü yasama meclisi kararının niteliği üzerinde durulmasını zorunlu
kılmıştır.
Bu tür değerlendirmeler, dava konusu metin ya da belgelerin
oluşturulmalarında uygulanan yöntemlerle bunların içerikleri üzerinde
durulmasını, değer ve etkilerinin belirlenmesini ve bu açıdan Anayasa'ya
uygunluk denetimine bağlı tutulan işlemlerle eşdeğerde olup olmadıklarının
saptanmasını gerektirmektedir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi ötedenberi konuyu bu doğrultuda değerlendirmekte,
örneğin, adı (içtüzük değiştirmesi) olmadığı ve içtüzüklerin
değiştirilmesindeki yöntemler uygulanmadığı halde değer ve etki bakımından
birer içtüzük düzenlenmesi niteliğinde olan yasama işlemlerini Anayasa
Mahkemesinin denetim alanı içine sokmakta; yasama meclislerince kabul edilen
bir metnin adı (yasa) olmasa ve oluşturulmasında uygulanan yöntem, yasalar için
Anayasa'da öngörülen yöntemlere uymasa bile, yasa hükmü değer ve etkisindeki
kuralları içermekte ise o metni yasa niteliğinde bir düzenlenme saymaktadır.
Böylece, "usulün saptırılması" yoluyla yasa ya da içtüzük hükmü
niteliğinde kararlar alınarak bunların Anayasaya uygunluk denetimi dışında
tutulmalarına yönelik girişimlerin önlenmesi de sağlanmış olmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında; Cumhurbaşkanının, uygun bulmadığı
yasaları, bir daha görüşülmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderme yetkisine ve bu yetkinin kullanılmasına ilişkin bir düzenleme
yapısındaki 18/4/1979 günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının, bir içtüzük
değişikliğini değil, yasa niteliğinde bir düzenlemeyi oluşturduğu açıkça
görülmektedir.
Gerçekten, Cumhurbaşkanının 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasayı
ikinci kez geri göndermesinden ve Millet Meclisi Başkanlığının da Anayasa
komisyonunun görüşüne başvurmasından başlayarak dava konusu yasama işleminin
oluşturulmasına kadar izlenen yöntem, Anayasanın 92. maddesinde belirlenen,
yasaların görüşülmesi ve kabulü yöntemlerine tümüyle uymaktadır. Her ne kadar,
ortada yöntemince verilmiş bir yasa teklifi ya da tasarısı bulunmamakta ise de
bu eksikliğin söz konusu işlemin niteliğini değil sadece geçerliliğini
etkilemesi gerektiğinde kuşku yoktur. 18/4/1979 günlü Türkiye Büyük Millet
Meclisi kararı bu nedenle, biçimsel açıdan, yasa anlayışına uygun bir yasama
işlemi sayılmalıdır.
Öte yandan aynı karar, nesnel olarak da yasa anlayışına uygun
düşmektedir. Anayasaya göre, yasa ile düzenlenecek konular sınırlanmış
değildir. Bu bakımdan, örneğin, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan yasaların
yayınlanmayarak, bir daha görüşülmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderilmesiyle ilgili yasa niteliğinde bir işlem yapılması da kuşkusuz
olağandır. Nitekim dava konusu yasama işlemi de bu doğrultuda bir düzenlemeyi
içermektedir.
Adı yasa olmasa bile geleceğe yönelik, kişisel olmayan, genel,
soyut, sürekli, buyurucu ve bağlayıcı nesnel kuralları içeren, yasama
meclislerinin kendi işlerine iç çalışmalarına ilişkin konular dışında kalan
konuları düzenleyen bu kararın yasa değer ve etkisinde bir yasama işlemini
oluşturduğu bu nedenlerle tartışmasız kabul edilmelidir.
Yasa hükmüyle eşdeğerde ve yasa hükmü etkisinde kabul edilmesi
gereken 18/4/1979 günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının biçim yönünden
yapılan incelemesinde Anayasanın 91. maddesinde aykırılığı hemen göze çarpmaktadır.
Gerçekten bu maddede, yasa teklif etmeye, "Bakanlar Kurulu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Üyeleri" nin yetkili oldukları belirtilirken
yasaların yapılmasına ilişkin genel bir kural konulmaktadır. Anayasanın, yasa
teklif etme yetkisini düzenleyen söz konusu buyruğu karşısında Bakanlar
Kurulunun ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin teklifi olmadan yapılan
bir yasa veya buna eşdeğerde bir metin yahut belgenin Anayasaya aykırı
olacağında kuşku yoktur. Dava konusu yasama işleminin oluşturulmasında ise 91.
maddenin buyurucu ve bağlayıcı hükümlerine uyulmadığı ortadadır.
Dava konusu yasama işleminin Cumhurbaşkanınca yayınlanmamasına
ve bunun doğal sonucu olarak Anayasa'nın 93. maddesinin savsaklanmasına yol
açan içerik ve niteliği de biçim yönünden Anayasaya aykırılığı oluşturan
nedenlerden biri sayılmalıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclislerin, çalışmalarını,
kendi yaptıkları içtüzüklerin hükümlerine göre yürüteceklerini hükme bağlayan
Anayasanın 85. maddesinin birinci fıkrasına karşın, yasaların görüşülmesi ve
kabulü ile ilgili 92. madde uyarınca oluşturulan ve oluşum biçimi bakımından
Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosunun ortak ürünü olan, içeriği bakımından
da Cumhurbaşkanının, uygun bulmadığı yasaları, bir daha görüşülmek üzere, Türkiye
Büyük Millet Meclisine geri gönderme yetkisini düzenleyen 18/4/1979 günlü
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının çoğunluk kararı doğrultusunda
değerlendirilmesi ve bir içtüzük düzenlemesi niteliğinde sayılması durumunda
bile bu kararın Anayasanın 85. maddesine aykırılığından ötürü iptali
gerekmektedir. Çünkü sözü geçen madde Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
Meclislerin kendi içtüzüklerini kendilerinin yapmaları öngörülmüştür.
İçtüzüklerde değişiklik yapılmasının yöntemleri ise yasama meclisleri içtüzüklerinde
belirtilen ilke ve kurallara uygun olarak ayrıca gösterilmiş bulunmaktadır,
Biçim yönünden Anayasaya aykırılığı belirgin bulunan bir yasama
işleminin öz yönünden Anayasaya aykırı görülmemesi olasılığı, belirlenen
nitelikteki bir metin ya da belgenin yürürlükte kalarak etkinliğini
sürdürmesine yol açacağına göre, bu durumda, Anayasaya uygunluk denetiminin
anlam ve amacına aykırı sonuçların ortaya çıkması da kuşkusuz
engellenemeyecektir.
Biçim yönünden Anayasaya aykırı olmadığı oyçokluğuyla kabul edilen
18/4/1979 günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının, öz yönünden Anayasaya
aykırı sayılmasına da olanak yoktur. Şöyleki:
Cumhurbaşkanınca, uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere,
on gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen bir yasanın yeni
değişiklikler yapılarak kabul edilmesi durumunda Anayasanın 93. maddesinin son
tümcesinin uygulanması, dolayısıyla bu yasanın Cumhurbaşkanı tarafından
yayınlanması Anayasal bir zorunluktur.
Sorun'un, bu tümcede yer alan "yine kabul" deyiminden
kaynaklandığı bilinmektedir.
Anayasanın 93. maddesine ilişkin gerekçe bu deyimin anlamına
açıklık getiren bir içerik taşımamaktadır. Kurucu Meclis görüşmelerinde de bu
konuya hiç değinilmemiştir. Sözü edilen madde gerekçesinin "Bu hüküm 1924
Anayasasından gelmektedir. İstanbul tasarısındaki, kanunun kabulü için mevsuf
bir ekseriyet şartı Cumhurbaşkanına bir nevi veto hakkı tanımak manasını
taşıyacağından uygun görülmemiştir." biçimindeki anlatımı da gözönünde
tutularak Anayasanın 93. maddesi ile 1924 Anayasasının 35. maddesi arasında
karşılaştırmalı bir inceleme yapıldığında her iki maddenin hem kabul edilen
süreler hem de benimsenen yöntemler bakımından birbirinin benzeri olduğu ortaya
çıkmaktadır. Maddelerin son tümcelerindeki "yine kabul" deyimi ile
"bu defa da kabul" deyimi arasında da anlam ayrılığı yoktur. Çünkü
"yine" sözcüğü, "yeniden", "tekrar", "bir
daha" sözcükleri ile anlam bakımından özdeştir.
"Aynen" sözcüğü ise, "olduğu gibi",
"değişmeden", "tıpkı" sözcükleriyle eşanlamlıdır.
"Yine" ve "aynen" sözcüklerinin değişik
anlamları içerdiğinde bu nedenlerle kuşku kalmamıştır. Anayasanın 93.
maddesinin son tümcesindeki "yine kabul" deyiminin "aynen
kabul", "hiç değişiklik yapılmasından kabul" anlamında
kullanılmadığı da böylece belirmiş olduğuna göre bu tümcede yer alan kurala,
"Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse,
kanun Cumhurbaşkanınca yayınlanır" biçiminde bir anlam veremeyiz. Nitekim
Anayasanın 92. maddesinin beşinci fıkrasında "olduğu gibi" deyimi
kullanılmış bulunmaktadır. "Aynen", "değiştirilmeksizin",
"değiştirilmeden" anlamına gelen bu deyime 93. maddenin son
tümcesinde yer verilmemesi, burada daha değişik bir koşulun benimsenmiş
olmasından ileri gelmektedir. Bu koşul, bir daha görüşülmek üzere geri
gönderilen yasanın kabul ya da reddedilmesi olgusunu ayırabilme amacına
yöneliktir. Gerçekten, geri gönderilen yasa bir daha görüşüleceğine göre bu
görüşmenin, Anayasa'nın 92. maddesine göre, "kabul" veya
"değiştirilerek kabul" yahut "red" biçiminde sonuçlanması
gerekir. Daha önce kabul edilen bir tasarı ya da teklifin bu aşamada
reddedilmesi de kuşkusuz olağandır. Reddedilmemiş olması durumunda ise, bu
olgu, "yine kabul" deyiminin anlam ve kapsamı içinde düşünülmelidir.
Anayasa'nın 93. maddesinde bir sınırlama yapılmadığı için "değiştirilerek
kabul" deyimini "yine kabul" deyiminin anlam ve kapsamı dışında
kabul etmeye olanak yoktur.
Cumhurbaşkanının, uygun bulmadığı yasaları, bir daha görüşülmek
üzere, bu konuda göstereceği gerekçe ile birlikte, on gün içinde Türkiye Büyük
Millet meclisine geri gönderme yetkisinin yasama işlevine katılma ve bu yetkiyi
paylaşma niteliğinde olmadığı açıktır. Öğreti alanında da benimsendiği gibi,
bunun, yansız ve yüce bir kişi olan Cumhurbaşkanının bilgi ve deneyimlerinden,
Devletin başı olması, bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve ulusun birliğini
temsil etmesi nedeniyle sahip olduğu etkinlikten parlamentoyu yararlandırmak
için kabul edilmiş bir yetki olduğunda kuşku yoktur. Yasama organı böylece
Cumhurbaşkanının uyarmasından yararlanmış, öne sürdüğü gerekçeler açısından
yasayı bir kez daha gözden geçirerek bir yanılgı ya da eksiklik varsa bunları
düzeltmiş ve tamamlamış olacaktır. Anayasanın 93. maddesinin kökenini oluşturan
1924 Anayasasının 35. maddesine ilişkin gerekçesi de; "...madde ısdar ve
ilânını muvafık görmediği kanunları bir daha müzakere edilmek üzere
Reisicumhurun Meclise iadesine mütedair olup bu suretle pürüzlü kanunların
kabulünden mütevellit mazarrat def edilmiş oluyor..." derken demokratik
parlamenter sistemin gereği olarak yukarıda yapılan açıklamaların geçerliğini
de ortaya koymaktadır.
1961 Anayasasının, yasaların sürüncemede bırakılmadan kabul
edilmesine de büyük ölçüde Önem verdiği yadsınamamaktadır. Gerçekten bir tasarı
ya da teklifin görüşülüp kabul edilmesi yönünden Millet Meclisinde benimsenen
çabukluğa Cumhuriyet Senatosunun da ayak uydurması zorunludur. Buna
uyulmadığında tasarı veya teklif Millet Meclisinden gelen biçimiyle kabul
edilmiş sayılacaktır. Bu kuralın yanında, 92. maddenin onuncu fıkrasında da
belirlendiği üzere, Millet Meclisindeki görüşmelerin uzamış olmasına karşın,
Cumhuriyet Senatosuna, en çok üç aylık bir süre tanınmış bulunmaktadır.
Cumhuriyet Senatosunun, kendisine gelen metni değiştirerek kabul
etmesi, Millet Meclisinin ise bu değişikliği benimsememesi durumunda son söz
yine Millet Meclisinin olmakla birlikte, Millet Meclisi, işin kendisine dönmüş
olmasından yararlanarak, daha önce kabul ettiği metinde yeni değişiklikler
yapmak yoluna gidememektedir. Çünkü, bu değişiklik nedeniyle tasarı ya da
teklifin yeniden Cumhuriyet Senatosuna gönderilmesi gerekecek, böylece, işin
iki meclis arasında sürekli olarak gidip gelmesine yol açılmış olacaktır.
Tasarı ya da tekliflerin, iki meclis arasında yeni gidiş gelişlere ve daha çok
gecikmeye neden olmadan yasalaşmasını sağlamak amacıyla Anayasa, 92. maddesinin
beşinci fıkrasında, Millet Meclisini, Karma Komisyonca veya Cumhuriyet
Senatosunca veya daha önce kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini
"olduğu gibi" kabul etmek zorunda bırakmıştır.
Anayasanın 93. maddesinin, yasaların sürüncemede bırakılmamasına
yönelik ilkeden uzaklaştığı, bu ilkeye aykırı hükümleri içerdiği söylenemez.
Tasarı ve tekliflerin yasalaştırılmasında, iki meclis arasındaki anlaşmazlığın
uzamasına izin vermeyen Anayasanın, yasama organı ile yasama işlevine
katılmayan Cumhurbaşkanı arasında çıkacak anlaşmazlık ve uyuşmazlıkların sürüp
gitmesine göz yumduğu, buna olanak tanıdığı kesinlikle düşünülemez.
Geri göndermenin amacına, esprisine ve gerekçesine uygun
düşmeyen her değişikliğin yeniden geri gönderme gerekçelerini oluşturacağı öne
sürülebilirse de, bu durumlarda, iki meclis arasında çıkan anlaşmazlıklarda
olduğu gibi, örneğin, Anayasanın öngördüğü bir karma komisyondan yararlanılarak
ve özel yöntemler uygulanarak anlaşmazlıkların giderilmesi yoluna
gidilmediğine, Anayasanın 93. maddesinde bu doğrultuda bir düzenlemeye yer
verilmediğine göre, Cumhurbaşkanına, bir yasayı ikinci, üçüncü kez ve hatta
işin niteliği gereği daha çok sayıda geri gönderme yetkisinin tanındığı savı
geçerli olmayacaktır.
Özetlemek gerekirse, Anayasanın 93. maddesinin son tümcesi, bir
daha görüşülmek üzere, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderilen bir yasanın, yeniden görüşülmesi sonunda, reddedilmeyerek, ister
olduğu gibi, ister değiştirilerek olsun, sonuçta kabul edilmesi durumunda
Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanmasını zorunlu kılmaktadır.
SONUÇ : Türkiye Büyük Millet Meclisinin dava konusu 18/4/1979
günlü kararının bir içtüzük düzenlenmesi niteliğinde olduğuna; Anayasaya biçim
yönünden aykırı olmadığına; öz yönünden Anayasaya aykırı bulunduğuna ve
iptaline ilişkin çoğunluk kararına yukarıda açıklanan nedenlerle
katılmamaktayım.
KARŞIOY YAZISI
Aşağıdaki nedenlerle kararın l ve 2. maddelerindeki çoğunluk
görüşüne katılamıyorum.
1 - İptali istenilen Türkiye Büyük Millet Meclisi karan,
Cumhurbaşkanının yasaları geri gönderme yetkisinin içeriği ile bu yetkinin
kullanma biçimini düzenleyen bir "yasa" niteliğinde olup bu
düzenlemeyi bir içtüzük veya anayasa değişikliği olarak nitelemeye olanak
yoktur.
Çünkü :
A - Sözü edilen karar Meclislerin çalışma biçimini gösteren ve
bu konulan düzenleyen bir karar almaktan Öte, Anayasanın 93. maddesi ile
Cumhurbaşkanına verilen bir yetkinin içeriği ve bunun yorumu ile bu yetkinin
kullanma biçimine ilişkindir ve bu nedenledir ki yasa niteliğinde demek daha
doğru olur.
Ayrıca bu kararın Meclislerdeki görüşülmesi ve çıkarılışı da
tamamen olmamakla beraber bu düzenlemeye yasa niteliği görünümünü vermektedir.
Şu nedenleki, yasakoyucu bu kararı çıkarırken, Anayasanın,
yasaların görüşülmesi ve kabulüne ilişkin 92. maddesindeki yöntemi uygulamış,
85. maddede olduğu gibi bir içtüzük düzenlemesi veya değişikliği yoluna
gitmemiştir. Eğer böyle olsaydı, her iki Meclis bu konuya ilişkin çalışmalarını
birbirinden ayrı olarak ele alır ve ayrı ayrı karara bağlardı.
Bu yöndende bu düzenlemeyi bir içtüzük düzenlemesi saymağa
olanak yoktur.
B - Bu düzenlemeyi bir Anayasa değişikliği olarak kabul etmekte
zordur.
Çünkü : Bu karar sadece Anayasanın 93. maddesinin verdiği yetkinin
ne olduğunu ve bunun kullanılış biçimini belirtmekle yetinmiş olup bu maddeyi
değiştirmeyi amaçlamadığı gibi bu kararın oluşumunda Anayasanın
değiştirilmesine ilişkin 155 inci madde prosedürü de uygulanmamıştır. O nedenle
de Anayasa değişikliğinden söz edilemez.
2 - Sözü edilen kararın biçim yönünden de Anayasaya aykırı olup
olmadığı konusuna gelince :
Bu kararın oluşumununda Yasama Organı her ne kadar bir yasa
oluşturmuşcasına hareket etmiş ve 92. maddedeki yöntemi uygulamış ise de; biçim
yönünden tam ve eksiksiz bir yasa tasarrufu oluşmamış bulunduğundan örneğin
(91. madde gereğince bir teklif veya tasarı söz konusu olmadığı gibi sonuçta
ortaya çıkan metin de bir yasa olarak yayımlanmamış olduğundan) bu kararın
biçim yönünden de Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali gerekeceği
görüşündeyim.
KARŞIOY YAZISI VE EK GEREKÇE
I. Aşağıdaki nedenlerle çoğunluk görüşüne katılamıyorum :
A) İptali istenilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı,
Cumhurbaşkanının yasaları geri gönderme yetkisinin kullanılma biçimini
düzenleyen bir "yasa" niteliğinde olup, bu metni bir içtüzük ya da
Anayasa değişikliği niteliğinde saymaya olanak yoktur.
Gerçekten, Anayasa'nın 85. maddesi içtüzüklerin, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ve Meclislerin çalışmalarının yürütülme biçimini
göstereceğini açıkça hüküm altına almıştır. İptali istenilen karar ise
Meclislerin çalışmalarının yürütülmesiyle doğrudan ilgili olmayıp, Anayasa'nın
93. maddesi ile Cumhurbaşkanına verilen bir yetkinin kullanılma biçimine
ilişkindir.
İptali istenilen karar, çıkarılış biçimi bakımından da yasa
niteliğini taşımaktadır. Başka bir deyişle, Yasa Koyucu bu kararı çıkarırken,
Anayasa'nın yasaların görüşülmesi ve kabulüne ilişkin 92. maddesindeki yöntemi
uygulamıştır. Cumhurbaşkanının isteği üzerine yapılmış olsa bile, Meclislerin
bu yöntemi uygulamış olmaları, yasa niteliğinde bir metni oluşturma
iradelerinin varlığını göstermektedir. Anayasa'nın 85. maddesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ve Meclislerin İçtüzüklerini "kendilerinin"
yapmasını buyurmaktadır. Bu durumda Anayasa'nın yasaların görüşülmesi ve
kabulüne Özgü 92. maddesinin uygulanması söz konusu olamaz. İçtüzüklerin değiştirilme
yöntemi her içtüzükte ayrıca hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, iptal istemine konu olan karar yalnızca Anayasa'nın
93. maddesi uyarınca yasaların geri gönderilmesi yetkisinin kullanılış biçimini
düzenlemekle yetinmekte olup, bu Anayasa maddesini değiştirmeyi amaçlamadığından,
kanımca, bir Anayasa değişikliği niteliğinde olduğu da düşünülemez.
B) Hangi yasama tasarruflarının Anayasa'ya uygunluk denetimine
konu olabileceği Anayasa'nın 147. maddesi ile 64. maddesinin son fıkrasında
teker teker sayılarak gösterilmiştir. Anayasa'nın bu kesin ve sınırlayıcı
hükümleri karşısında, sözü geçen maddelerde gösterilenler dışındaki yasama
belgelerinin Anayasa'ya uygunluk denetimine konu edilmesine olanak yoktur.
Ancak, anılan maddelerde sözü geçen yasama tasarruflarının
hiçbirinin adını taşımamakla birlikte, konu ve etki bakımından bunlardan
birinin niteliklerine sahip bulunan metinler de ortaya çıkabilir.
Düzenledikleri konular ve hukuksal etkileri bakımından örneğin bir yasa ya da
Meclis İçtüzüğü niteliğinde olan bu yasama tasarruflarının Anayasa'ya uygunluk
denetiminin dışında bırakılması, Anayasa'nın yapısı ve Anayasa Mahkemesinin
kuruluş amacı ile bağdaştırılamaz. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesi, bir
konuda görevli olup olmadığını saptarken, dava ya da itiraz yoluyla önüne gelen
yasama belgesinin yalnız adına değil, niteliğine de bakmaktadır.
Anayasa'nın 147. ve 64. maddeleri hükümlerinin böylece
Anayasa'nın özüne uygun biçimde yorumlanmasının doğal sonucu olarak, sözü geçen
yasama belgelerinin Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı tutulması ile
varılacak ilk erek, kanımca, bu belgelerin içerik ve etkilerine uygun bir
anayasal biçime sokulmalarını sağlamak olmalıdır. Söz gelimi "karar"
adını taşımasına karşın Meclis içtüzüğü değişikliği niteliğinde olan bir yasama
belgesinin özü yönünden Anayasa'ya uygun olup olmadığı araştırılmaksızın, biçim
yönünden Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptaline karar verilmelidir. Tersine
uygulama, bu belgelerin, öz bakımından Anayasa'ya aykırılıkları saptanamadığı
sürece yürürlükte kalmaları sonucunu doğurur. Oysa Anayasa'da yasama
tasarruflarının herbirinin biçim koşullarının kesinlikle belirtilmiş bulunması
karşısında, biçimleri ile nitelikleri biribirine uymayan kimi yasama
belgelerinin Anayasa'ya uygunluk denetimine konu olmalarına karşın, yürürlükte
kalmalarını Anayasa ile bağdaştırmaya olanak yoktur.
C) Ne var ki iptali istenilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararının biçim yönünden Anayasa'ya uygun bulunduğu çoğunluk oyuyla kabul
edildiğinden, anılan kararın özü bakımından Anayasa'ya uygun olup olmadığı da
inceleme konusu edilmiştir. Bu konudaki karşı görüşümüzün gerekçesi ise şöylece
özetlenebilir :
Anayasa'nın 93. maddesinde, Cumhurbaşkanının "uygun
bulmadığı kanunu" bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine geri gönderebileceği hüküm altına alındıktan sonra, Türkiye Büyük
Millet Meclisi "geri gönderilen kanunu yine kabul ederse",
"kanun" un Cumhurbaşkanınca yayımlanması gerekeceği belirtilmektedir.
1924 Anayasası'nın 35. maddesinde de hemen hemen aynı biçimde
yer alan bu hükümden şu sonuçların çıkarılması kanımca zorunludur:
l - Yayımlanmak üzere Cumhurbaşkanına gönderilen metin
"yasa" dır. Ancak bu metnin yürürlüğe girmesi, yayımlanması koşuluna
bağlıdır. Başka bir deyişle, yasanın bu aşamada ilgili kişiler bakımından hak
ve yüküm doğurması ve uygulanması olanaksızdır.
Ne var ki yasa artık Yasama Organının elinden de çıkmıştır.
Cumhurbaşkanı geri göndermedikçe ya da yasa yayımlanmadıkça Yasama Organı yasa
üzerinde tasarrufta bulunamaz.
2 - Cumhurbaşkanının geri çevirme yetkisini kullanması, Yasama
Organının yasaya el sürememesi durumunu ortadan kaldırmaktadır. 93. Maddede,
yalnızca yeniden görüşülmesi istenen hükümlerin değil, "kanunun" geri
gönderilmesinden ve aynı maddenin son tümcesinde sırf geri çevrilmeye neden olan
hükümlerin değil, "kanunun" yeniden kabulünden söz edildiğine göre,
Yasama Organı yasanın tümünü yeniden ele alacaktır. Bu durumun doğal sonucu
olarak da, Yasama Organı, Cumhurbaşkanının üzerinde durduğu hükümleri ayrı
gerekçe ve ayrı biçimde değiştirebileceği gibi, geri göndermede üzerinde
durulmayan hükümlerde de değişiklik yapılabilir ve yasaya yeni hükümler
ekleyebilir. 93. Maddede geçen "...kanunu, bir daha görüşülmek
üzere..." sözcükleri, Yasama Organının her hüküm üzerinde tasarufta bulunma
yetkisini açıkça ortaya koymaktadır.
3 - Olduğu gibi, ya da kimi hükümleri değiştirilerek veya kimi
hükümler eklenerek yeniden kabul edilen yasa, Cumhurbaşkanının geri gönderdiği
yasadan ayrı bir varlığa sahip değildir.
Gerçekten, 93. maddenin son tümcesinde "Türkiye Büyük
Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu yine kabul ederse, kanun
Cumhurbaşkanınca yayımlanır." denilmektedir. Görüldüğü gibi, yayımlanan
"kanun", "geri gönderilen kanun" dur. Bu hükümde geçen
"yine kabul ederse" deyiminin de, yasanın ilk biçim ve içeriğiyle
değil, gerek Cumhurbaşkanının geri göndermede değindiği, gerek Yasama
Meclislerinin kendiliğinden yaptığı değişiklik ve eklemelerle kabulü anlamına
geldiğinde kuşku yoktur.
Çünkü tümcedeki "yine kabul ederse" deyimi
"Yasama Organının ilk metinde direnmesi" biçiminde dar olarak
anlamlandırılırsa, Cumhurbaşkanının önerdiği değişikliklerin kabulü durumunda
bile yasanın yayımlanmasının zorunlu olmadığı sonucuna varılır ki, bu durumu
"geri gönderme" kurumunun niteliği ile olduğu kadar parlamenter
demokrasilerde Cumhurbaşkanının sahip bulunduğu sınırlı yetkilerle de
bağdaştırmaya olanak yoktur.
Geri gönderilen yasanın, yeniden yapılan görüşmeler sonunda
gerekli oyu sağlayamayarak bu kez kabul edilmemesi olanağı bulunduğuna göre,
kanımca, "yine kabul ederse" deyimi Yasama Organının bu yetkisini
olumlu yönde kullanması koşulunu belirtmekten öte bir anlam taşımamaktadır.
Yukarıda (l - 3) sayılı paragraflardaki düşüncelerin sonucu,
geri gönderme üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılan değişikliğin
nitelik ve kapsamı ne olursa olsun, Yasanın Cumhurbaşkanınca Yasama
Meclislerine bir kez daha geri gönderilmesine Anayasa'nın 93. maddesinin izin
vermemekte olduğudur.
Tersine görüş, kanımca, Anayasa'nın yukarıda belirtilen yapısına
aykırı olduğu gibi, bu görüşün benimsenmesi durumunda, yasanın Cumhurbaşkanı
ile Yasama Organı arasındaki gidiş - gelişlerinin nerede sona ereceği ve
yasanın ne zaman yürürlüğe girebileceği, hatta yürürlüğe girmesi olanağı
bulunup bulunmadığı kestirilemiyecektir.
Gerek 1924 Anayasası, gerek bu konuda aynı esasa dayanan
yürürlükteki Anayasa, Cumhurbaşkanına yasanın yürürlüğe girmesini önleme ya da
yeniden kabulünü güçleştirme yetkisini veren bir "veto" hakkı tanımamıştır.
Böyle geniş bir yetkiyi, kanımca, parlamenter demokrasinin çok duyarlı güçler
dengesi ile bağdaştırmak da olanaklı değildir.
Bu anayasal durum karşısında Cumhurbaşkanı, geri göndermedeki
isteği dışında yapılan değişiklikleri yeni bir geri gönderme işlemine değil,
ancak Anayasa Mahkemesine açacağı bir iptal davasına konu edebilir. Bu
değişikliklerin, kimi durumlarda, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyecek
nitelikte bulunmaları ve bu nedenle de iptal davasına konu edilememeleri
olasılığından söz edilebilirse de, böyle bir durum, Anayasa'nın 93. maddesinin
Cumhurbaşkanına yasayı birden çok kez geri gönderme yetkisi verdiği görüşünün
kabulü için yeterli neden olmayıp, olsa olsa bu Anayasa hükmünün
değiştirilmesini amaçlayan bir öneriye gerekçe yapılabilir.
Bu konuda son olarak şu nokta üzerinde durulmasında da yarar
vardır : Anayasa Koyucu, Cumhurbaşkanının bu yetkiyi bir yasa için birden çok
kez kullanmasını öngörmüş olsaydı, kuşkusuz bu geliş - gidişlerle yasanın çok
geç yürürlüğe girmesi ya da yürürlüğe girememesi olasılıklarını önleme
yollarını da düşünür, örneğin bu hakkın en çok kaç kez kullanılabileceği ve
Cumhurbaşkanı ile Yasama Organı arasındaki anlaşmazlık çözümlenemez bir duruma
girerse bu engelin nasıl ortadan kaldırılabileceği konularında düzenleyici
hükümler getirirdi. Böyle bir düzenlemenin öngörülmemiş olması da, yürürlükteki
anayasal düzende geri gönderme yetkisinin her yasa için ancak bir kez
kullanılabileceğinin başka bir kanıtıdır.
II. Kararın 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasaya ilişkin bölümüne
aşağıdaki ek gerekçe ile katılıyorum :
Çoğunluk görüşünde olduğu gibi, Cumhurbaşkanının bir yasaya
ikinci kez geri gönderme yetkisi var sayılsa bile, bu yetkinin Anayasa'ya uygun
biçimde kullanılıp kullanılmadığının da ayrıca araştırılması gerekir.
Gerçekten, Anayasa'nın 98. maddesinin birinci fıkrasında,
Cumhurbaşkanının görevleriyle ilgili işlemlerden sorumlu olmadığı hüküm altına
alındıktan sonra, ikinci fıkrada, bu sorumsuzluğu nedeniyle, Cumhurbaşkanının
bütün kararlarının Başbakan ve ilgili Bakanlarca imzalanması gerektiği ve bu
kararlardan Başbakan ile ilgili Bakanın sorumlu olacakları belirtilmektedir.
Cumhurbaşkanının göreviyle ilgili hiç bir işlemi ayrık tutmayan
bu kesin hüküm karşısında, Anayasa'nın 93. maddesi uyarınca yasaların geri
gönderilmesi işleminin de Başbakan ve ilgili Bakanca imzalanmasını zorunlu
saymak gerekir.
Birlikte imzalama zorunluğunun Cumhurbaşkanının göreviyle ilgili
bütün işlemler bakımından değil, yalnızca Anayasa'nın 97/2. maddesinde
gösterilen görevler için söz konusu olabileceği yolundaki görüşlere katılmaya
da kanımca olanak yoktur.
Çünkü "Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu" ilkesi yalnız
97/2. maddede gösterilen görevler bakımından değil, bütün görevleri için
geçerlidir. Birlikte imzalama yükümlülüğü ise Cumhurbaşkanının sorumsuzluğunun
sonucu olduğuna göre, en azından sorumluluğa neden olabilecek her işlem -ister
97/2. maddede yer alsın, ister Anayasa'nın başka bir maddesinde düzenlenmiş
olsun- elbette ki Anayasa'nın temel ilkeleri ile de çatışmamak koşuluyla,
birlikte imza edilmelidir.
Bu nedenlerle, örneğin Anayasa'nın temel kurallarından biri olan
"mahkemelerin bağımsızlığı" ile bağdaşmayacağı için, Anayasa
Mahkemesi üyelerinin Cumhurbaşkanınca seçimi işleminin Başbakan ve ilgili
Bakanca imzalanmasına kanımca anayasal olanak bulunmamaktadır. Yine
Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine tek imza ile iptal davası açmasının,
ortada sorumluluğa neden olabilecek bir durum bulunmadığından, Anayasa'ya
aykırı sayılmaması gerekir.
Yasaların geri gönderilmesi işleminin ise bu ayrık durumların
kapsamına alınmasına olanak yoktur. Gerçekten, sınırlı durumlarda da olsa, geri
gönderme işleminin Başbakan ve ilgili Bakan tarafından birlikte imzalanması
olanak içinde olduğu gibi, bu işlemin birlikte imzalanmasının Anayasa'nın temel
ilkelerine aykırı düşen bir yönü de yoktur. Öte yandan, geri gönderme işlemi
yasanın hiç olmazsa bir süre yürürlüğe girmesini engelleyeceğinden, hatta
çoğunluk görüşünde benimsendiği gibi birden çok kez kullanılması durumunda
yasanın yürürlüğünü çok uzun bir süre de geciktirilebileceğinden, sorumluluk
doğurmayacağı da söylenemez.
Şuna da değinmek gerekir ki, Anayasa'nın 97/1. maddesinde yer
alan temsil görevinin, Cumhurbaşkanını adeta Yürütme Organının dışında kalan
dördüncü bir güç durumuna getirdiği de düşünülemez. Böyle olunca,
Cumhurbaşkanının görevleriyle ilgili işlemlerinden Yürütme Organı içinde bir
kişinin sorumlu tutulmasını amaçlayan 98. madde hükmünün, Cumhurbaşkanınca
temsil yetkisine dayanılarak yapılan işlemleri de kural olarak kapsadığının kabulünde
zorunluk vardır. Bu bakımdan, yasaların geri gönderilmesi işlemi,
Cumhurbaşkanının Devletin başı olarak Türkiye Cumhuriyetini ve Milletin
birliğini temsil yetkisi içinde görülse bile, Anayasa'nın 98. maddesinin
kapsamı dışında tutulamaz.
Sonuç olarak 26/6/1973 günlü, 1779 sayılı Yasanın,
Cumhurbaşkanınca yalnız kendi imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderilmesi işleminin Anayasa'nın 98/2. maddesine aykırılığı nedeniyle de,
biçim yönünden iptaline karar verilmelidir.
AYRIŞIK OY
Anayasa Mahkemesi, yasaların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
içtüzüklerinin Anayasa'ya, Anayasa değişikliklerinin de Anayasa'da gösterilen
biçim koşullarına uygunluğunu denetler (Mad. 147). Anayasa'nın 150. maddesinde,
iptal davası açma hakkının, yasanın veya İçtüzüğün Resmî Gazete'de
yayımlanmasından başlıyarak 90 gün sonra düşeceği belirtilmiş, 93. maddesinde
ise "Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları
on gün içinde yayınlar; uygun bulmadığı kanunu, bir daha görüşülmek üzere, bu
hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte, aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet
Meclisine geri gönderir." hükmü yer almıştır.
Cumhurbaşkanının, Anayasa'nın 93. maddesinin verdiği yetkiye
dayanarak, TBMM'ne geri gönderdiği yasayı, yeniden görüşülmesini istediği
hususlar ve maddeler dışında değişiklik yapılsa dahi, bir kez daha yeniden
görüşülmek üzere (bir defadan fazla) geri gönderemiyeceğine ilişkin dava konusu
TBMM kararı, bir yasa niteliğinde değildir. Bir düzenleme getirmediği, bir
tasarı veya bir önerinin yasama meclislerinden geçmesi sonucu da oluşmadığı
gibi, Cumhurbaşkanınca yayınlanmış da değildir.
Öte yandan kanun değer ve etkisinde kural koyan bir içtüzük
hükmü niteliğinde de değildir. Anayasa'nın 85. maddesine göre içtüzükler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclislerin çalışmalarının yürütülmesini
sağlıyan hükümlerdir ve değiştirilmedikçe yaşamlarını devam ettirirler,
süreklidirler. Dava konusu karar ise, meclislerin çalışmalarının yürütülmesine
ilişkin olmayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Cumhurbaşkanının bir daha
görüşülmek üzere ikinci kez gönderdiği Yasa karşısında tavrını ve Anayasa'nın
93. maddesinin ne yönde anlaşılması gerektiğine ilişkin görüşünü belirliyen bir
karardır. Süreklilik ve. bağlayıcılık niteliği bulunmamaktadır. Bu kararın
Anayasa'ya uygun bulunup bulunmadığı, 1779 sayılı Yasanın Anayasa'ya uygunluk
denetimi sırasında incelenebilir, uygun bulunmaması halinde 1779 sayılı Yasanın
Anayasaya uygun olmaması sonucu doğar ve iptali gerekir. T.B.M.M. nin bu
kararı, 1779 sayılı Yasadan ayrı olarak iptal davasına konu olamaz.
1779 sayılı Yasanın Anayasaya uygunluk denetimi açısından
incelenmesi sırasında, TBMM'nce kabul edilmek suretiyle yasalaşan metin,
Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri çevrilmesi sonucunda TBMM'nce
alınan kararın yasalaşmadan sonraki evreye ilişkin olduğu bu evrede yapılan
aksaklıkların, yasanın Anayasaya uygunluk denetimi sırasında dikkate
alınamıyacağı ileri sürülebilir. Nitekim, Anayasanın bir çok maddesinde
TBMM'nce kabul edilen metin için "kanun" deyimi kullanılmaktadır.
Ancak Anayasa'da, TBMM'nce kabul edilip Cumhurbaşkanınca yayımlanan metinler
için de, "kanun" deyimi kullanılmıştır. TBMM'nce kabul edilip henüz
Cumhurbaşkanınca yayımlanmamış metin, hukuk aleminde henüz kesin ve yürütülmesi
gerekli nitelik almamış bir yasadır ve bu haliyle Anayasa Mahkemesi'nde dava
konusu edilemez. Nitekim dâva açma süresini düzenleyen Anayasa'nın 150.
maddesi, iptal dâvası açma hakkının, yasanın veya içtüzüğün Resmî Gazete'de
yayımlanmasından başlıyarak 90 gün sonra düşeceğini hükme bağlamıştır.
Anayasa'ya göre, TBMM'nce kabul edilip, Cumhurbaşkanınca yayınlanan metin de
yasadır. Ancak bu yasanın ötekinden farkı kesin olması, yürütülmesi gerekli
nitelikte bulunması ve dâva konusu edilebilmesidir. Yasama işlemleri, öteki
yönetimsel işlemler gibi durgun ve dinamik aşamaları içerir. Yasama işleminin
bir yasa olarak durgun aşamaya ulaşabilmesi için Anayasa'nın öngördüğü biçimde
TBMM'nce kabul edilmesi evresinden geçmesi, dinamik nitelik kazanabilmesi, yani
kesin ve yürütülmesi gerekli hale gelebilmesi için ise Cumhurbaşkanınca
yayımlanması gerekir. Anayasa'nın 150. maddesinde dava açma süresinin Resmî
Gazete'de yayımından başlıyarak işleyeceği hükme bağlandığına göre, Anayasa
Mahkemesinde Anayasaya uygunluk denetimine bağlı kılınan yasa, kesin ve
yürütülmesi gerekli hale gelen, başka bir deyişle dinamik aşamaya ulaşan bir
yasadır. Kaldı ki, Cumhurbaşkanının yasaları yayımlama veya uygun bulmadığı
yasayı bir defa daha görüşülmek üzere TBMM'ne geri gönderme yetkilerini
düzenleyen Anayasa'nın 93. maddesi yürütme ile ilgili bolümde değil, kanunların
yapılması ile ilgili yasama bölümünde yer almıştır. Bu durum, Cumhurbaşkanının
yasaları yayımlama veya uygun bulmadığı yasayı gerekçesiyle TBMM'ne geri
çevirme yetkilerinin yasalaşma evresi içinde kaldığı anlamına gelir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesince bir yasanın Anayasa'ya
uygunluk denetiminin yapılması evresinde; önerinin veya tasarının TBMM'nce
kabulünden sonra, ancak Cumhurbaşkanınca yayımlanmadan önce Anayasa'ya aykırı
işlemler yapılmış ise, bunlar da gözönüne alınır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Cumhurbaşkanının, uygun bulmadığı
yasaları bir defadan fazla geri gönderemiyeceğine ilişkin TBMM kararına
yöneltilen davanın, Mahkememizin görevine girmemesi nedeniyle reddi gerekir.
İşin özüne gelince:
Anayasa'nın 93. maddesine göre, Cumhurbaşkanının uygun bulmadığı
yasayı, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte,
Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderme yetkisi, yasanın tümü içindir. Cumhurbaşkanının
uygun bulmama nedenine dayalı gerekçe yasanın bazı maddelerine veya belirli
kesimine de ilişkin olsa, yeniden görüşülmek üzere geri gönderilen yasanın
kendisidir ve yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisince Cumhurbaşkanının
belirtmediği yönleriyle de yeniden görüşülebilir ve yeni düzenlemelere
gidilebilir. Cumhurbaşkanınca geri çevrilen yasa, yayınlanmamış olması
nedeniyle hukuk aleminde kesin ve yürütülmesi gerekli nitelik kazanmamış bir
yasama işlemidir. İster Cumhurbaşkanının belirttiği maddelerde, ister bu
maddelerin dışında değişikliğe uğrayan metin artık eski yasa değildir. Ancak
daha önce geri çevrilen bir yasa değişikliği niteliğinde olduğu için yeniden
geri çevrilemez.
Anayasa'nın 93. maddesine koşut 1924 Anayasasının 35. maddesinin
gerekçesinde:
"36 ncı madde, isdar ve ilânını muvaffık görmediği
kanunları, bir daha müzakere edilmek üzere Reisicumhurun Meclise iadesine
mütedair olup bu suretle pürüzlü kanunların kabulünden mütevellit mazarrat def
edilmiş oluyor." denmekle, bu yetkinin Cumhurbaşkanına, yasaların aksaksız
çıkabilmesi için Meclislere çıkardıkları yasayı yeniden gözden geçirebilme
olanağı tanımak amacıyla verildiği anlaşılmaktadır. Cumhurbaşkanının geri
gönderme yetkisi yasanın kimi maddelerine değil, yeniden görüşülmek üzere tümüne
ilişkindir. Geri gönderme sırasında kimi maddelerdeki aksaklıklardan söz etmesi
geri göndermenin gerekçesi sayılır. Anayasa'nın 93. maddesi Cumhurbaşkanının
geri çevirme yetkisini düzenlerken, uygun bulunmayan "maddelerin"
değil, uygun bulunmayan "yasanın" bir daha görüşülmek üzere geri
çevrilebileceğinden söz etmektedir. Aynı madde Cumhurbaşkanına yasaları geri
gönderebilirle yetkisi tanırken, Meclislere de geri gönderilen yasayı yeniden
gözden geçirmek yetkisini tanır. Yasanın geri çevrilmesi üzerine parlamentonun
yetkisi, sadece geri çevrilmede uygun bulunmadığı belirtilen maddelerle sınırlı
değildir. Çünkü yeniden görüşülmek üzere geri çevrilen yasanın kendisidir.
Kanımca bu anlayış 93. maddeyle eşdeğer nitelikteki 1924 Anayasasının 35.
maddesinin gerekçesinde belirtildiği gibi bu yol, "... pürüzlü kısımların
kabulünden mütevellit mazarrat def edilmiş oluyor" biçimindeki amaca daha
uygun düşer. Böylece Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere gönderilen
yasa, Meclislerce Cumhurbaşkanının belirtmediği yönlerden de olsa değişiklikle
yine kabul edilirse artık geri çevrilemez. Çünkü Meclisler, bir teklif veya
tasarıyı değil Cumhurbaşkanınca geri gönderilen bir yasayı, bazı
değişikliklerle kabul ederek, yayımlanmak üzere Cumhurbaşkanına yeniden göndermiştir.
Cumhurbaşkanının geri gönderme yetkisi açısından bu durumdaki yasama işlemi,
ilk kez yasalaşan bir teklif veya tasarıdan farklı sonuç doğurur. Geri
gönderilen yasanın bir teklif veya tasarı niteliğine dönüştüğünün ileri
sürülmesi ve bu nedenle Cumhurbaşkanının ikinci kez geri gönderme yetkisinin
bulunduğunun savunulması halinde, geri gönderilen yasanın Meclislerce,
Cumhurbaşkanınca istenen yönlerden değiştirilmesiyle yetinilmesi durumunda
dahi, Cumhurbaşkanının yasayı, ikinci kez, bu defa birinci defa değinilmeyen ve
Meclislerce bir değişiklik yapılmıyan öteki maddeler nedeniyle yeniden
Meclislere geri gönderebilmesi gibi bir sonuç da doğabilir. Halbuki Anayasa
"yine kabul" demekle Meclislere Cumhurbaşkanınca geri çevrilen
"yasayı" inceleme ve onda gerekli görürse değişiklik yapma yetkisini
tanımaktadır. Bu durumdaki bir yasayı, Meclislerce değişiklik yapılması
nedeniyle Cumhurbaşkanının yeniden geri çevirebileceği görüşü, yasaların
yanlışsız çıkması amacıyla Cumhurbaşkanına tanınan yetkiyi bir anlamda veto
yetkisine dönüştürür. Böyle bir anlayış, kanımca, Anayasa'nın 5. maddesinde
düzenlenen demokrasinin temel kurallarından birini oluşturan "Yasama
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
hükmüne uygun düşmez.
Belirtilen nedenlerle Cumhurbaşkanınca yeniden gözden geçirilmek
üzere geri gönderilen yasanın Cumhurbaşkanının aksak olarak belirttiği konular
dışında değişiklikle kabulünden sonra yeniden geri gönderilemiyeceğine ilişkin
TBMM kararına karşı açılan davanın reddi gerektiği oyu ile verilen karara
karşıyım.