ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1978/59
Karar sayısı:1979/11
Karar günü:27/2/1979
Resmi Gazete tarih/sayı:10.6.1979/16662
İPTAL
DAVASINI AÇAN : İstanbul Üniversitesi
İPTAL
DAVASININ KONUSU : 29/6/1978 günlü, 2162 sayılı "Sağlık Personelinin Tam
Süre Çalışma Esaslarına Dair Kanun "un 1. maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "... 1765 sayılı Yasada belirtilen..." biçimindeki hükümle,
aynı Yasanın 7. maddesinde ayraç içinde yazılı "ilgili üniversite
personeli için 1765 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin l inci fıkrasında
belirtilenden" hükmünün Anayasa'nın 12. ve 120. maddelerine aykırı olduğu ve
konunun Üniversitenin varlık ve görevini ilgilendirdiği ileri sürülerek,
iptallerine karar verilmesi istenmiştir.
II -
YASA METİNLERİ :
A)
İptali istenen hükümleri içeren yasa maddeleri :
l -
Resmî Gazete'nin 9/7/1978 günlü, 16341 sayılı nüshasında yayımlanan, 29/6/1978
günlü, 2162 sayılı "Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair
Kanun"un 1. maddesi şöyledir:
"Madde
1. - Bu kanun, genel ve katma bütçeli kurumlarda, il özel idareleri ile
belediyelerde ve bunların kurdukları döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla
kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında, Beden Terbiyesi Bölge müdürlüklerinde,
kamu iktisadi teşekkülleri ve teşebbüslerinde, Emekli Sandığında, Sosyal
Sigortalar Kurumunda çalışan ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik
36 ncı maddesindeki sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına
(hayvan sağlığı hariç) veya genel idare hizmetleri, eğitim ve öğretim
hizmetleri, teknik hizmetler sınıfına girecek nitelikte olan ve 926 sayılı Yasa
ile 1765 sayılı Yasada belirtilen ve bu kanunda nitelenen personele uygulanır.
Yukarıdaki
fıkra hükmüne giren sözleşmeli, geçici ve işçi statüsünde çalışan personele bu
kanun hükümleri uygulanmaz."
2 -
Aynı Yasanın 7. maddesi şöyledir :
"Madde
7. - Bu Kanun kapsamında çalışan personel, hariçte serbest olarak sanat ve
mesleklerini icra edemezler, resmî ve özel herhangi bir müessesede maaşlı,
ücretli veya sözleşmeli olarak meslekî görev alamazlar, çalıştıkları kurumun
gelirlerinden veya hizmet verdikleri kişilerden bu kanunda yazılı olanlardan ve
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun gerektirdiği ödemelerden (ilgili
üniversite personeli için 1765 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin l inci
fıkrasında belirtilenden) başka mesleki ek gelir sağlayamazlar."
B)
Dayanılan Anayasa kuralları:
"Madde
12. - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
120. - (20/9/1971 günlü, 1488 sayılı Yasa ile değişik) Üniversiteler, ancak
Devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel
kişileridir.
Üniversite
özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik,
üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına
engel olmaz.
Üniversiteler,
Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra
hükümleri saklıdır.
Üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri,
üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri ve
üniversite organlarının sorumluluğu, Öğrenim ve Öğretim hürriyetlerini
engelleyici eylemleri önleme tedbirleri, üniversiteler arasında ihtiyaca göre
öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, Öğrenim ve
Öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine
ve kalkınma plânı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir.
Üniversitelerin
bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak
yürürlüğe konulur ve denetlenir.
Üniversitelerle
onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve Öğretim hürriyetlerinin
tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi
halinde Bakanlar Kurulu, ilgili Üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı fakülte,
kurum ve kuruluşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye Büyük
Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin el
koymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile süresi
ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla
düzenlenir."
III
- İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca Şevket Müftügil. Muhittin Gürün,
Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Osman Tokcan, Rüştü Aral, Ahmet Salih Çebi,
Muammer Yazar, Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Nahit Saçlıoğlu, Hüseyin
Karamüstantikoğlu, Ahmet H. Boyacıoğlu, Necdet Darıcıoğlu ve Bülent Olcay'ın
katılmasıyla 2/11/1978 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyanın
eksiği bulunmadığından işin özünün incelenmesine karar verilmiştir.
IV -
ÖZÜN İNCELENMESİ :
İşin
özüne ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenen hükümler, dayanılan Anayasa
ve ilgili yasa kuralları, bunlara ilişkin yasama belgeleri ve öteki metinler
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
Davacı,
2162 sayılı Yasanın 1. maddesinde yer alan .......1765 sayılı Yasada belirtilen...."
biçimindeki hükümle, 7. maddede ayraç içinde yazılı "ilgili,üniversite
personeli İçin 1765 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin l inci fıkrasında
belirtilenden" hükmünün, Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürerek,
iptallerine karar verilmesini istemektedir.
Her
iki hükmün de kimi üniversite personelinin yasa kapsamına alınması amacıyla
getirilmiş olmalarına karşın, nitelikleri ve etkileri, aşağıda açıklanacağı
gibi, ayrılık gösterdiğinden, işin özüne ilişkin incelemede iki hüküm ayrı ayrı
ele alınacaktır.
A)
2162 sayılı Yasanın 1. maddesinde yer alan "....1765 sayılı Yasada
belirtilen..." biçimindeki hükmün Anayasa'ya aykırılığı savının
incelenmesi :
Bu
hükmün Anayasa'ya uygunluğunun denetiminde benimsenecek yöntemi saptayabilmek
için, öncelikle, hükmün yasa içindeki yerini ve hukuksal niteliğini açıklıkla
ortaya koymakta yarar vardır.
2162
sayılı Yasanın 1. Maddesi, yasanın kapsamını belirtmekte, bu maddede yer alan
iptal konusu hüküm de, üniversite personelinden bir kesimi yasa kapsamına
almaktadır.
Üniversitelerin
kendi varlık ve görevlerini ilgilendiren alanlardaki yasa hükümlerinin tümünün
ya da bir bölüğünün iptalini dava etme yetkileri bulunduğu, dava hakkının
kapsamım belirleme ve kullanma yönünün ise salt kendilerinin takdirine ilişkin
bir iç sorun olduğu kuşkusuzdur. Dava dilekçesinde, iptal istemine konu
edilenler dışındaki yasa hükümlerinin üniversite açısından Anayasaya aykırı
düştüğü ileri sürülerek bu hükümlerin de iptali istenmiş değildir. Öne sürülen
savlar, yasanın üniversite personelini kapsamına alabilecek nitelikte olmadığı
görüş ve düşüncesine dayandırılmış ve kimi üniversite personelini yasa
kapsamına alan hükmün iptali istenmekle yetinilmiş, böylece yasanın Öteki
hükümleri istemin kapsamı dışında tutulmuştur. Bu durum karşısında, 22/4/1962
günlü, 44 sayılı Yasanın 28. maddesinin birinci fıkrasında yeralan
"Anayasa Mahkemesinin istemle bağlı olması" kuralı gereğince, yasanın
dava konusu edilmeyen hükümlerinin Anayasaya uygunluk denetiminden
geçirilmesine olanak yoktur. O halde izlenecek yöntem, yasanın içeriğini,
amacını, niteliğini ve belirleyici özelliğini araştırmak, incelemek ve ortaya
koymak, saptanacak duruma göre, üniversitenin bir kesim personelini yasa
kapsamına alan dava konusu hükmü Anayasaya uygunluk denetiminden geçirmektir.
2162
sayılı Yasanın içerdiği hükümler topluca gözden geçirildikte, belirleyici
özellikleri şu iki kesimde toplanabilir:
1 -
Yasa, kapsamına giren kişilere, görevleri gereği olarak kimi ödeneklerin
verilmesini öngörmektedir.
2 -
Ayrıca yasada, bu kişiler bakımından, yine görevlerinin gereği olarak, kimi
yükümlülükler ve kısıtlamalar getirilmektedir.
Bu
durum karşısında incelemenin, yasa maddelerinin tek tek Anayasa'ya
uygunluklarının denetlenmesi biçiminde değil, yasanın belirleyici özellikleri,
yukarıda gösterilen iki kesim içinde, ele alınarak yürütülmesi gerekecektir.
l -
2162 sayılı Yasanın kimi üniversite personeli için öngördüğü ödenekler yönünden
inceleme :
Yasa,
öteki sağlık personeli yanında, üniversiteler insan sağlığı bilimleri
fakültelerinin personeline de şu özel ödeneklerin verilmesini Öngörmektedir :
a)
Meslek ödeneği (Yasanın 2., 3., 4. ve 5. maddeleri)
b)
Mahrumiyet yeri ve hizmet niteliği ödeneği (Yasanın 8. maddesi)
c)
Nöbet ödeneği (Yasanın 10. maddesi)
ç)
Acil vak'a ödeneği (Yasanın 10. maddesi)
Yasaya
ilişkin gerekçelerden ve Yasama Meclislerinde yapılan açıklamalardan
anlaşıldığına göre, yasanın çıkarılışı;
a)
Nicelik ve nitelik yönlerinden yeterli düzeyde sağlık personeli yetiştirilmesi,
b)
Eldeki sağlık personelinden olabildiğince çoğunun kamu hizmetinde ve Yurt
düzeyinde yaygın biçimde çalıştırılması,
c)
Kamu hizmetindeki sağlık personelinin tüm çalışmalarını bu göreve vermeleri,
amaçlarına
yönelik bulunmaktadır.
Bu
amaçların, Anayasa'nın 2. maddesindeki "sosyal devlet" kuralı ve 49.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Devlet, herkesin beden ve ruh
sağlığı içinde yaşıyabilmesini ve tıbbî bakım görmesini sağlamakla
ödevlidir" hükmü ile uyum içinde olduğu, duraksamaya yer vermeyecek denli
açıktır.
Yasayla
verilmesi öngörülen bu özel ödeneklerin Anayasa'ya aykırı bir durum oluşturup
oluşturmadığı sorunu ise, ilgili Anayasa maddeleri yönünden şöylece
irdelenebilir :
a)
Anayasa'nın 120. maddesi yönünden inceleme :
Bu
davada Anayasa'ya uygunluk denetimi için benimsenen yöntem gereğince,
Anayasa'nın 120. maddesi ile ilişkili olarak ele alınabilecek savlar şunlardır
:
aa)
İptali istenen hüküm, üniversitelerin görüşü alınmadan yasaya konulmuştur.
bb)
Anayasa'nın 120. maddesi karşısında, üniversite personel statüsünün ancak
"Özel" bir yasa ile düzenlenmesi olanağı vardır .
Her
ne kadar, bu savlardan (aa) bendinde özetlenen ilki, dava dilekçesinde doğrudan
Anayasa'ya aykırılık nedeni olarak gösterilmemiş ise de, dolaylı biçimde de
olsa Anayasa'ya aykırılık görüşüne dayanak yapıldığından, üzerinde durmakta
zorunluk vardır. Üniversitelerle ilgili yasaların çıkarılmasında Üniversitenin,
gereğinde öntasarı metnini hazırlamaya kadar varan katkısı üniversite
Özerkliğinin doğal bir sonucu olarak düşünülebilir. Ancak bu durumun,
Anayasa'nın 91 inci maddesinin yalnızca Bakanlar Kuruluna ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerine verdiği "kanun teklif etme yetkisi"ni
ortadan kaldırdığı kabul edilemez. Bu bakımdan, aslında Hükümet tasarısında da
yer almayan ve Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, Yasama
Organının anayasal yetkisi gereği, bir önerge ile yasaya eklenmiş bulunan iptal
konusu hükmün bu yönden, dolaylı biçimde bile olsa, Anayasa'nın 120. maddesine,
aykırı düştüğü düşünülemez.
Yukarda
(bb) bendinde özetlenen ikince sav ise, üniversite ile ilgili konuların ancak
üniversiteye Özgü bir yasada yer alabileceği görüşüne dayanmaktadır. Oysa,
Anayasa'nın 120. maddesinin besince fıkrasında yer alan, "Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri
...... kanunla düzenlenir" biçimindeki hükmün özü ve sözü böyle bir yoruma
elverişli değildir. Çünkü Anayasa'nın bu hükmü ile korunması amaçlanan, üniversitenin
özerkliği olduğuna göre, üniversite personeli için ayrı yasa hazırlanması
buyruğu, üniversite özerkliğini gözönünde tutan bir yasama tasarrufuna gerek
bulunduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, üniversite personelinin,
özerklikten kaynaklanan Özel durumlarına uygun bulunan bir hükmün, sırf diğer
Devlet personelini de kapsayan bir yasada yer alması nedeniyle, Anayasa'nın
120. maddesine aykırı olduğu sonucuna varılamaz.
Bu
bakımdan, iptali istenen hüküm uyarınca, üniversite personelinin 2162 sayılı
Yasadaki kimi ödeneklerden, diğer Devlet personeli ile birlikte yararlanması
durumunun, Anayasa'nın 120. maddesine aykırı düşen bir yönü yoktur.
Davacının
ödeneklerle ilgili diğer savları, Anayasa'nın 120. maddesine uygunluk
denetimine konu olabilecek nitelikte görülmemiştir. Gerçekten, 2162 sayılı Yasa
ile getirilen ödeneklerin, 1750 sayılı Üniversiteler Yasası ve 1765 sayılı
Üniversite Personel Yasasının belirlediği personel statüsüne ters düştüğü
biçimindeki sav, 2162 sayılı Yasanın Anayasa'ya değil, adı geçen özel yasalara
aykırı bulunduğu görüşünü dile getirmektedir, Oysa, bir yasanın, aynı konuyu
daha önce düzenlemiş bulunan başka bir yasaya aykırı hükümler içermesi, ortada
Anayasa kurallarına ters düşen bir durum bulunmadıkça, Anayasa'ya aykırılık
nedeni sayılamaz.
Öte
yandan, sağlık personelinin çalışma saatlarının saptanmasına ilişkin 6. madde
ile, kimi ödeneklerin belirlenmesinde üç bakanlığa yönetmelik hazırlama yetkisi
veren 10. madde hükümlerinin Anayasa'nın 120. maddesine aykırı olup olmadığı
sorunu da, ancak anılan hükümlere yönelik bir iptal isteminin bulunması
durumunda incelenebileceğinden, yukarda belirtilen nedenlerle bu davada ele
alınmasına olanak yoktur.
b)
Anayasa'nın 12. maddesi yönünden inceleme:
2162
sayılı Yasanın içerdiği ödeneklerin, üniversitelerin ayrı fakültelerindeki
personel arasında parasal olanaklar bakımından ayırıma neden olması yönünden
Anayasa'nın 12. maddesine aykırı düşüp düşmediği sorununa iki açıdan
bakılmalıdır :
aa)
Bu yeni Ödenekler, davacı tarafından da ileri sürüldüğü gibi, üniversitelerin
insan sağlığı bilimleri fakülteleri personeli ile öteki fakülteler
personelinden tam süre çalışma düzenine girmiş bulunanlar arasında parasal
yönden bir ayırıma neden olmaktadır. Bu durumun, Anayasa'nın 12. maddesinde yer
alan eşitlik ilkesine aykırı düşüp düşmediğini saptayabilmek için, ayırımın
Anayasa karşısında geçerli sayılabilecek haklı bir nedeni bulunup
bulunmadığının araştırılması gerekmektedir.
2162
sayılı Yasanın getiriliş amaçları yukarıda belirtilmişti. Ülkemizde en önemli
konulardan birini oluşturan "sağlık sorunu" nu Anayasa'nın 2. ve 49.
maddelerinin buyurucu hükümleri doğrultusunda çözüme bağlayabilmek için, sağlık
personelini nicelik ve nitelik yönünden olabildiğince yüksek düzeye çıkarmak ve
eldeki personelin hizmetinden de bütün Yurt düzeyinde ve en yüksek oranda
yararlanabilme biçiminde özetlenebilecek bu amaçlarla üniversitelerin sağlık
personelinin anılan yasa kapsamına alınmasının Anayasaya aykırılığı
düşünülemez.
Gerçekten,
üniversitelerin sağlık bilimleri Öğretim ve eğitim birimleri, nicelik ve
nitelik yönlerinden yeterli düzeyde sağlık personeli yetiştirme amacının
gerçekleşmesinde en önemli işleve sahip olan kuruluşlardır. Bu kuruluşların
öğretim üyeleri ve yardımcıları ile öteki sağlık personelinin öncelikle Yurt
gereksinimini karşılayacak sayı ve nitelikte bulunmaları, sonra da
çalışmalarını öğretim ve eğitim konularında yoğunlaştırmaları, sağlık sorununun
çözümünde en gerekli koşulları oluşturmaktadır. Bunların, ayrım yapılmaksızın
tümünün yasadaki ödeneklerden yararlanması da, kuşkusuz, öğretim ve eğitimin
bütünlüğü yanında, dışarda serbest çalışma olanağı vermeyen kimi uzmanlık
dallarında bugün yeterince öğretim personelinin bulunmaması durumuna da
dayanmaktadır. Bu dallardaki öğretim üye ve yardımcılarına da yasadaki
ödeneklerin verilmesi, özellikle yeni kurulan üniversitelerde, temel eğitimin
güçlenmesine olanak sağlayabilecektir.
bb)
Öte yandan, insan sağlığı bilimleri fakültelerinin öğretim üyeleri ve yardımcıları,
öğretim ve eğitim görevleri yanında, hasta bakımı ve tedavi işini de yerine
getirmektedirler. Öteki sağlık personeli ile ortak nitelikteki bu işlevleri
nedeniyle, iki kesim sağlık personeli arasında ödenekler yönünden bir ayırım
yapılmamış olmasını doğal saymak gerekir.
Böylece,
öteki sağlık personeli yanında üniversitelerin insan sağlığı bilimleri
fakülteleri personeline de çeşitli yönlerden duyulan ivedi ve öncelikli
gereksinim nedeniyle, Yasa Koyucu, hizmetlerini daha özendirici duruma getirmek
ve kendilerinden istenen özveri ile parasal olanakları arasında denge sağlamak
için, bu kişilere kimi özel Ödenekler vermeyi zorunlu görmüştür.
Anayasa'nın
sağlık konusunda Devlete yüklediği önemli görevin ivedilikle yerine getirilmesi
zorunluğu ve hizmetin kamu yararı açısından taşıdığı ağırlık, bu yasa kapsamına
giren kişileri, görevleri yönünden üniversitenin öteki fakülteleri
personelinden ayrı ve özel bir duruma getirdiğinden, parasal olanaklarında da
ayrılık bulunmasının Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı düşmeyeceği
kuşkusuzdur.
Burada,
şu konuya da değinmekte yarar vardır. Yasanın amacı, "insan sağlığı"
konusunda Devletin etkinliğini arttırmak olduğuna göre öteki fakültelerde insan
sağlığı fakültelerindeki kimi dersleri okutan Öğretim üye ve yardımcılarının
yasa kapsamına alınmamalarının yasanın amacına ters düşmediğini kabul etmek
gerekir.
Böylece,
2162 sayılı Yasanın üniversiteler insan sağlığı bilimleri fakültelerinin
personeline ayrı Ödenekler getirmiş olmasının Anayasa'nın 120. ve 12.
maddelerine aykırı bir yönü bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
2 -
2162 sayılı Yasanın kimi üniversite personeli bakımından getirdiği yükümlülük
ve kısıtlamalar :
Yasanın,
kapsamına giren kişiler bakımından getirdiği yükümlülük ve kısıtlamalar şu iki
kesimde toplanabilir :
a)
Bu kişiler, meslek çalışmalarının tümünü, görevli bulundukları kuruluşa,
vermekle yükümlüdürler. Yasanın geçici hükümleri, yasa kapsamına girenlerin,
dışardaki çalışmalarına en geç hangi tarihe kadar son vermeleri gerekeceğini de
göstermektedir.
b)
Bu kişiler, görevli bulundukları kuruluşun gelirlerinden, ya da hizmet
ettikleri kişilerden, bu yasada yazılı olanlardan ve 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasının gerektirdiği Ödemelerden - Üniversite personeli ise 1765
sayılı Yasanın 16. maddesinin birinci fıkrasında belirtilenlerden - başka ek
gelir sağlayamazlar.
Sözü
edilen yükümlülük ve kısıtlamaların Anayasa'ya uygunluk denetiminin de
Anayasa'nın 120, ve 12. maddeleri yönünden ayrı ayrı yapılmasında yarar vardır.
a)
Anayasa'nın 120. maddesi yönünden inceleme :
Yukarda
(1) numaralı kesimin (a) bölümünde, ödeneklerin Anayasa'nın 120. maddesine
aykırılığı savı ile ilgili olarak ileri sürülen görüşler, burada da geçerlidir.
Aynı
gerekçe ile, burada da Anayasa'nın 120. maddesine aykırılık bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
b)
Anayasanın 12. maddesi yönünden inceleme :
Dava
dilekçesinde, bu yasa ile getirilen yükümlülük ve kısıtlamaların, üniversite
içi ve dışı Öğretim üyesi yardımını ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu, Adlî Tıp Müessesesi ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı gibi
kuruluşlarda kimi üniversite personelinin çalışmasını engellediği, yasa
kapsamına giren üniversite personeline kuruluş ve gelişme güçlüğü Ödeneğinin
verilmemesinin, gelişmekte olan üniversitelerin zararına olacağı savları ileri
sürülmektedir. Bu durumların, Anayasa'ya ve özellikle Anayasa'nın 12. maddesine
aykırılığı söz konusu edilemez. Yasa koyucunun takdir ve tercih yetkisi içinde
sayılmak gereken bu durumlar, davacının ileri sürdüğü gibi kimi sakıncalara
neden olursa, Yasa Koyucunun gerekli yasal önlemleri alacağı kuşkusuzdur.
Burada,
Anayasa'nın 12. maddesine uygunluk denetimini gerektiren konular ise şöylece
ele alınabilir:
aa)
Üniversitelerin Öteki fakültelerinde çalışan kimi öğretim üyelerinin
mesleklerini serbest olarak ya da resmî veya veya özel bir kuruluşta yerine
getirme olanağına da sahip bulunmalarına karşılık, insan sağlığı bilimleri
fakülteleri personelinin bu olanaktan yoksun kılınmaları, son kesime giren
kişilerin, yukarda açıklanan özel durumlarından ileri gelmektedir. Orada
ayrıntılı biçimde belirtildiği gibi, Yasa Koyucu, sağlık sorununun çözüme
bağlanması amacıyla, üniversitedeki insan sağlığı bilimleri fakültesi
personelinin zamanlarının tümünü bilimsel çalışmalarına ve üniversite klinik ve
polikliniklerine başvuran hastalara ayırmalarını zorunlu bulmuş ve bunu
sağlamak için de kendilerine, öteki üniversite personelinden daha yüksek ödenek
verilmesini öngörmüştür. Parasal yönden yapılan bu ayırımın Anayasa'nın 12.
maddesine aykırı olmaması ne denli doğal ise, daha çok hakka sahip
kılınmalarının zorunlu sonucu olarak, söz konusu kişilerin daha büyük
yükümlülük altına sokulması da eşitlik ilkesi yönünden o denli doğal sayılmak
gerekir.
bb)
Bu yasa kapsamına giren üniversite personelinin üniversitenin döner
sermayesinden yararlanamamasının eşitlik ilkesine aykırı düşüp düşmeyeceği
sorununa gelince :
1750
sayılı Üniversiteler Yasasının 39. maddesine dayanan döner sermaye uygulaması,
insan sağlığı bilimleri fakülteleri personeli yönünden de, 2162 sayılı Yasadan
Önceki dönemde, özendirici bir önlem olarak görülebilirdi. Ancak, bu yasanın
ortaya çıkardığı yeni hukuksal durum ve sağladığı parasal olanaklar karşısında,
geniş kapsamlı yeni ödeneklerden yararlanan kişilerin bir de döner sermaye
uygulamasının içinde tutulmaları hukuk açısından haklı gösterilemeyeceği gibi,
eşitlik ilkesinin asıl bu durumda zedelenmiş sayılacağı düşünülebilir.
Bu
nedenlerle, döner sermaye uygulaması yönünden de Anayasa'nın 12. maddesine
aykırı bir durum görülmemiştir.
cc)
2162 sayılı Yasa kapsamına giren üniversite personelinin rektörlük, rektör
yardımcılığı, dekanlık ve dekan yardımcılığı görevlerinde çalışanlara 1765
sayılı Yasanın 16. maddesine göre yapılan ek Ödemelerden bundan böyle
yararlanamayacakları, bu durumun ise eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri
sürülmektedir. Anayasa'nın 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
"angarya yasağı" karşısında, yaptırılan her hizmete karşılık ücret
ödenmesi asıl olduğuna göre, Yasa Koyucunun sözü geçen görevlerin parasız
yapılmasını öngördüğü sonucuna varılabilmesi için, yasada bu konuda açık bir
hüküm bulunması gerekir. Oysaki "meslek çalışmaları "ndan yasada
gösterilenler dışında ek gelir sağlamayı yasaklayan hükmün, üniversite
özerkliğinin de gereği olarak her öğretim üyesince yüklenilmesi gereken bu
"yönetsel" görevleri kapsamadığı kuşkusuzdur. Bu bakımdan, söz konusu
yönetim ödenekleri yönünden de Anayasa'ya aykırılıktan söz edilemez.
Bütün
bu açıklamalar karşısında, 2162 sayılı Yasanın l, maddesinde yer alan
"..........1765 sayılı Yasada belirtilen ......." biçimindeki hükmün,
yasanın getirdiği yükümlülükler ve kısıtlamalar yönünden de Anayasa'ya aykırı
olmadığı anlaşıldığından, bu hükme yönelik iptal isteminin reddine karar
verilmelidir.
B)
2162 sayılı Yasanın 7. maddesinde ayraç içinde yazılı "ilgili üniversite
personeli için 1765 sayılı Kanununun 16. maddesinin l inci fıkrasında
belirtilenden" biçimindeki hükmün Anayasaya aykırılığı savının incelenmesi
:
Yasanın
7. maddesinde yeralan söz konusu hükmün Anayasa'ya aykırılığı savı, dava
dilekçesinde, ayrı bir gerekçeye dayandırılmamıştır. Her ne kadar, 2162 sayılı
Yasanın kimi üniversite personeli hakkında uygulanması, 1. maddedeki hüküm
yanında bu hükme de dayandığından, sözü edilen kişilerin yasa kapsamından
çıkarılmalarım amaçlayan iptal davasında 7. maddedeki hükümle ilgili olarak
ayrı bir gerekçe gösterilmemesi doğal sayılabilirse de, gerek sözü geçen hükmün
yasanın düzenlediği özel bir konuya ilişkin bulunması, gerek 44 sayılı Yasanın
28. maddesine göre Anayasa Mahkemesinin davacının gösterdiği gerekçe ile bağlı
olmaması karşısında, bu hükmün de ayrıca Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı
tutulmasında zorunluk vardır.
l -
Anayasa'nın 120. maddesi yönünden inceleme :
İptali
istenen hüküm, 2162 sayılı Yasanın 7. maddesinde yer alan ve "çalışılan
kurumun gelirlerinden bu yasa ile 657 sayılı Yasada gösterilenler dışında başka
ek meslek geliri sağlayamama" biçiminde özetlenebilen kısıtlamaya,
üniversite personeline Özgü ayrı bir düzenleme getirmekte ve bu kişilerin 1765
sayılı Üniversite Personel Yasasının 16. maddesinin birinci fıkrasındaki
ödenekten de yararlanmalarına olanak sağlamaktadır.
1765
sayılı Yasanın 16. maddesinin birinci fıkrası, üniversitenin bütün öğretim üyeleri
ile esas görevi üniversitede olan öğretim görevlilerine, asistanlara ve öteki
öğretim yardımcılarına iş güçlüğü, iş riski ve teminindeki güçlük zammı olarak,
her türlü yan ödeme hesaba katılmaksızın, görev ve aylık dereceleri karşılığı
olan aylıklarının yüzde kırkı oranında aylık ek ödeme yapılmasını öngören bir
hükümdür.
Anayasa'nın
117. maddesinde yer alan "memurların ... ödenekleri ... kanunla
düzenlenir" biçimindeki genel kuralın üniversiteler personeline
uygulanması niteliğinde olan bu hükmün, genelde Anayasa'nın 120. maddesi ile
düzenlenen üniversite Özerkliğinin, Özelde ise aynı Anayasa maddesinin altıncı
fıkrasındaki "... öğrenim ve öğretimin... teminat içinde ve çağdaş bilim
ve teknoloji gereklerine ve kalkınma plânı ilkelerine göre yürütülmesi esasları
kanunla düzenlenir." kuralının doğal gereği olduğu kuşkusuzdur.
Bu
bakımdan, yüksek öğretimi özgürlük ve özerklik içinde ve çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına uygun biçimde yürütme işlevini yüklenmiş olan üniversitelerin bütün
öğretim üyeleri ve yardımcıları gibi, insan sağlığı bilimleri fakülteleri
personeline de 1765 sayılı Yasanın 16. maddesinin birinci fıkrası gereğince
ödenek, verilmesinde Anayasa'nın 120. maddesine aykırılık bulunduğu
düşünülemez.
İptal
konusu hükmün üniversitenin görüşü alınmadan 2162 sayılı Yasaya eklenmiş olduğu
ve ancak üniversiteye özgü bir yasada yer alabileceği yolundaki savlara ilişkin
olarak yukarda (A) paragrafının (1) sayılı kesiminin (a) bölümünde yapılan
açıklamalar burada da geçerli olduğundan, yinelenmelerinde yarar görülmemiştir.
Böylece,
yasanın 7. maddesinde yer alan iptal konusu hükmün Anayasa'nın 120. maddesine
aykırı bir yönü bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
2 -
Anayasa'nın 12. maddesi yönünden inceleme :
Anayasa'nın
bu maddesi ile ilişkili olarak akla gelebilecek sorun, 2162 sayılı Yasanın
üniversitenin kimi personeline verilmesini öngördüğü türlü ödenekler yanında,
bu kişilerin ayrıca 1765 sayılı Yasanın 16. maddesinin birinci fıkrasındaki
ödeneği de almalarının eşitlik ilkesine aykırı düşüp düşmeyeceğidir.
Bu
sorunun çözümü, 2162 sayılı Yasa kapsamına giren üniversite personeline böylece
aynı nitelikte iki ödenek ödenip ödenmediği konusunun açıklığa kavuşturulmasına
bağlı olduğundan, söz konusu ödeneklerin niteliklerinin belirlenmesi zorunluğu
ortaya çıkmaktadır.
1765
sayılı Yasanın 16, maddesinin birinci fıkrasında yer alan ödenek, yukarıda
belirtildiği gibi, üniversitelerin bütün öğretim üyeleri ile yardımcılarına,
görevlerinin Anayasa ile belirli niteliği gözönünde tutularak verilmektedir.
2162 sayılı Yasada öngörülen ödenekler ise, ülkenin sağlık sorununun çözümü
amacıyla, Devletin bütün sağlık personeli arasında insan sağlığı bilimleri
fakülteleri personeline de ödenmesinde Yasa Koyucunun zorunluk gördüğü
Ödeneklerdir.
Görüldüğü
gibi, iki kesim ödenek, getiriliş amaçları ayrı olan ödemelerdir. İnsan sağlığı
bilimleri fakülteleri personelinin iki tür ödeneği de almaları ise,
durumlarının, iki kesim ödeneğin getiriliş amaçları ile de bağlantılı
bulunmasından ileri gelmektedir. Bu kişiler, üniversite öğretim üyesi ya da
yardımcısı olduklarından, üniversite öğretiminin özelliğinden kaynaklanan 1765
sayılı Yasanın 16. maddesinin birinci fıkrasından yararlanmakta, ayrıca,
Devletin sağlık personelinden oldukları için de, 2162 sayılı Yasada öngörülen
ödenekleri almaya hak kazanmaktadırlar. Bu bakımdan, her iki tür Ödeneği de
almalarının Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bir yönü yoktur.
Açıklanan
bu durum karşısında, 2162 sayılı Yasanın 7. maddesindeki iptal konusu hükmün
Anayasa'ya aykırı yönü bulunmadığı sonucuna varıldığından, bu hükme yönelik
iptal isteminin de reddine karar verilmelidir.
Rüştü
Aral ve Nahit Saçlıoğlu bu görüşlere katılmamışlardır.
V -
SONUÇ:
29/6/1978
günlü, 2162 sayılı "Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair
Kanun "un 1. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "... 1765 sayılı
Yasa'da belirtilen..." ve yine aynı Yasanın 7. maddesin de yer alan
(ilgili Üniversite personeli için 1765 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin l inci
fıkrasında belirtilenden...) biçimindeki hükümlerin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve bu hükümlere yöneltilen iptal isteminin reddine, Rüştü Aral ve
Nahit Saçlıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla, . ,
27/2/1979
gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Osman
Tokcan
|
Üye
Rüştü
Aral
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Muammer
Yazar
|
Üye
Âdil
Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
Üye
Hüseyin
Karamüstantikoğlu
|
|
|
|
Üye
Kenan
Terzioğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
KARŞIOY
YAZISI
I -
Üniversitelerce açılan davalar, sağlık personelinin tam süre çalışmaları
esaslarına dair 2162 sayılı Kanunun l ve 7. maddelerindeki üniversitelerle
ilgili hükümlerin iptaline yönelmektedir.
Sözü
geçen kanunun birinci maddesi kapsam maddesidir. Kamu kuruluşlarında çalışan
çeşitli sağlık personelini ve bu arada üniversite sağlık personelini de
kapsamına almaktadır. Birinci madde kapsam maddesi olması nedeniyle kanunun
diğer maddeleri de, birinci maddede yer alan personele ve bu arada
üniversitelerin sağlık personeline de uygulanır. Ayrıca birinci madde, 2162
sayılı Kanunun diğer maddeleri olmadan hukuki sonuçlar doğuran bir madde
değildir. Birinci maddedeki kayıt dolayısıyla dava konusu kanunun tüm maddeleri
üniversite sağlık personeline uygulanacaktır. Bu maddelere karşı tek tek dava
açılmamış olsa bile, bütün maddelerin üniversitelerin Anayasa ile düzenlenen
statülerine uyup uymadıklarının incelenmesi ve uymaması halinde üniversite
sağlık personelinin bu kanunun kapsamından çıkarılması gerekir. Nitekim 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun birinci maddesindeki üniversitelerle ilgili
"... mali hükümler dışında..." hükmü bu yöntemle incelenmiş ve karara
(E. 1965/32, K. 1966/3) bağlanmıştır.
II -
Üniversiteler eğitim, öğretim, araştırma, inceleme ve düşünce ve yayım
kurumları olduklarına ve Anayasa'mızın idare bölümünde yer aldıklarına göre
yaptıkları hizmetler bir kamu hizmetidir. Kamu hizmetleri idarece yerine
getirilen genel, sürekli ve düzenli hizmetlerdir. Kamu ihtiyacını karşılayan bu
hizmetler aslî ve sürekli olarak bu hizmetlerde yer alan kimselerce
gerçekleştirilir. İdarede görev alan kimselerin çalışmalarının bir kısmını kamu
hizmetlerinde diğer kısmını serbest olarak yapmalarının, sürekli ve düzenli
olan ve kamu ihtiyacını karşılayan bu hizmetin aksamasına neden olacağı
acıktır. Kamu hizmeti ve serbest meslek faaliyetlerinin birlikte yürütülmesi
halinde, çeşitli nedenlerle serbest meslek faaliyetinin ağır basacağı, kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülemiyeceği de bir vakıadır. Bu nedenledir ki kamu
kuruluşlarında çalışan her kamu görevlisinin memurluk dışında görev alma
olanağı personel kanunlarıyla önlenmiştir. Ayrıca sağlık, eğitim ve öğretim
alanında görev yapan ve serbest çalışma olanakları bulunmayan sağlıkla ilgili
temel bilim öğretim üyeliğine olan şiddetli gereksinimi karşılamak ve bu alana
akımı sağlamak için, serbest çalışma olanağının kaldırılması da yerinde bir
davranıştır.
III
- Üniversite Öğretim üyeleri ve yardımcılarına Anayasa ile sağlanan statü ile,
2162 sayılı Kanun hükümlerinin birbirleriyle bağdaşıp bağdaşmadığına gelince :
1 -
120. madde açısından inceleme :
Üniversitelere
tanınan yönetim ve bilimsel özerkliğin nedeni, siyasi çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversitelerin çalışmalarıyla öğretimi ve eğitimini her
türlü dış etkilerden uzak bir ortam içinde (E. 1969/31, K. 1971/3) sürdürmektedir.
Bu ilkenin doğal sonucu da üniversite öğretim üye ve yardımcılarının aylık ve
ödenekleri bakımından tam bir güvenceye kavuşmaları olacaktır. Böyle bir
güvence açık, objektif ve sübjektif takdirlere hemen hemen hiç yer vermeyecek
yasalarla gerçekleştirilebilir. 2162 sayılı Kanun üniversiteler bakımından
böyle bir güvenceye olanak sağlamamaktadır. İlgili bakanların görüşü alınarak
üç bakanlıkça hazırlanacak olan bu yönetmelik meslek tazminatı dışındaki
tazminatların ayarlanmasına, çoğaltılıp azaltılmasına olanak verdiği içindirki
yönetim ve bilimsel özerkliğe etkili olmakta ve açık ve seçik olarak özerlikle
bağdaşmamaktadır. Kaldıki yönetim özerkliği, eğitim ve Öğretim hizmetinin
içeriğini saptama olduğu kadar hizmetin gereklerine göre zaman ayarlamasını da
kapsar. Karşı görüş, özerkliğin kısıtlanması demektirki özerklikle uzlaşmaz.
2162 sayılı Kanunun 6. maddesi çalışma saatlerinin düzenlenmesini
üniversitelerden almaktadır.
Bu
nedenlerle dava konusu kanun üniversite özerkliği ve 120. maddeyle bağdaşmamaktadır.
2 -
5 ve 117. maddeler açısından inceleme :
Üniversiteler
idare içinde yer aldıklarından üniversite öğretim üye ve yardımcıları
hakkında 120. maddede açıklık bulunmayan hallerde, 117. madde hükmü uygulanır.
Her iki madde üniversite Öğretim üyeleri ve yardımcılarına ait hakların, aylık
ve ödeneklerin kanunla düzenlenmesini emretmiştir. Her ne kadar sınırları
kanunla belli edilen konularda, yasama organınca yürütme organına görev
verilmesi olanak içinde ise de, bu cevaz Anayasa'nın belli konuların kanunla
düzenlenmesini Öngördüğü hallere kadar uzatılamaz. Uzatılması halinde ise
yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi açıkça ihlal edilmiş olur. Memurlara
tanınan hak ve ödeneklerin kanunla düzenlenmesindeki amaç ise, 117. maddenin
gerekçesinde açıklandığı üzere mesleki güvence sağlamaktan ibarettir. 2162
sayılı Kanun meslek tazminatı dışında Ödenecek tazminatlarda yalnızca üst
sınırları çizmiştir. Miktar, nisbet ve basamaklar kanun koyucu tarafından
belirlenmemiştir. Meslek tazminatı dışındaki tazminatların, miktar ve
nisbetlerinin belirlenmesi ilgili bakanlıkların görüşü alınarak üç bakanlıkça
hazırlanacak bir yönetmeliğe bırakılmıştır. Kanunla düzenlenmesi gereken
konuların yönetmeliğe bırakılması Anayasa'nın 5 ve 117. maddelerine aykırı olmuştur.
3 -
113. madde yönünden inceleme :
Bir
yönetmelik düzenlenmesi için Önce ortada kanunla düzenlenmiş bir alan olması
gerekir. Bir Yönetmeliğin kanunla düzenlenmesi gereken veya kanunla hiç
düzenlenmemiş bir alanı düzenlemesi, yasama organının yetki alanına müdahale
olur. Zira yürütme sadece kanunların uygulanması demektir. Kanun olmayan yerde
yürütme de yoktur. Yürütme görevi asli bir yetki değildir. 2162 sayılı Kanun
meslek tazminatları dışındaki tazminatların saptanmasını yönetmeliğe
bırakmıştır. Bu tazminatların miktarı ve nisbetleri ancak kanun konusu
olabilir. Kanun konularının yönetmeliğe bırakılması 113. maddeye de aykırı
olur.
4 -
12. madde yönünden inceleme :
Devlet
Memurları Kanununun 146. maddesinde devlet memurlarının aylık, ücret, ödenek,
hizmetle ilgili Her çeşit Ödeme ve bunların şekil ve şartları bakımından bu
kanundaki hükümlere tabi olduğu ve memurlara bu kanunla sağlanan haklar dışında
ücret ödenemiyeceğini, hiçbir yarar sağlanamıyacağını Öngörmüştür. Sağlık
hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfı da aynı Kanunun 36. maddesinde
yeralmaktadır. Bunlar da Devlet Memurları Kanununa bağlı bulunmaktadır. Dava
konusu 2162 sayılı Kanunun 12. maddesinde sözü edilen Kanuna göre ödenen
tazminatların Devlet Memurları Kanununun 146. maddesine bağlı olmadıklarını
belirtmek suretiyle sağlık personeline diğer memurlardan ve üniversitenin öteki
öğretim üye ve yardımcılarından farklı ve ayrıcalıklı ödemeler yapılmasını
kabul etmektedir. Bu farklı ve ayrıcalıklı hukuki durum aynı üniversite çatısında
yeralan sağlık personeli ile Öteki Öğretini üyeleri ve personeli arasında da
yaratılmış bulunmakta ve böylece de eşitlik ilkesine aykırı hareket edilmiş
olunmaktadır.
SONUÇ:
Yukarıki nedenler dolayısıyle Anayasa'ca üniversite öğretim üyeleri ve
yardımcılarına sağlanan statü ile bağdaşmayan ve bunlar arasında eşitsizlik
yaratan kanun kapsamından, üniversitelerin çıkarılması gerektiği kanısıyla
çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
2112
SAYILI "Sağlık Personelinin Tam süre Çalışma Esaslarına Dair Kanun"un
1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve üniversitelerin sağlık
bilimleri ile ilgili fakültelerinde çalışan personelin anılan yasanın kapsamı
içine girmesini sağlayan ".... 1765 sayılı Yasada belirtilen....."
şeklindeki ibare ile, aynı yasanın, bu yasa kapsamında çalışan personelin hangi
alanlarda mesleki ve ek görev yapamıyacaklarını düzenliyen 7 nci maddesinde
parantez içinde yer alan "....ilgili üniversite personeli için 1765 sayılı
Kanunun 16 ncı maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilenden...." şeklindeki
ibarenin Anayasanın eşitlik ilkesini düzenleyen 12 nci maddesi ile üniversite
özerkliğini düzenliyen 120 nci maddesine aykırı olduklarını öne sürerek
iptallerini isteyen davacı üniversite tarafından açılmış bulunan iptal
davasının reddi şeklinde oluşan çoğunluk görüşünün aşağıdaki kısımlarına yine
aşağıda belirteceğim sebeplerle karşıyım.
Ancak,
çağımızda egemen olan yorum ilkesi amaçcı yorum olduğundan ve bir yasanın Anayasa'ya
uygunluk denetimi yapılırken o yasanın amacının da gözönünde bulundurulması
gerektiğinden, bu esastan hareketle, karşı olduğum noktaları gerekçeleri ile
birlikte belirtmeden önce, kısaca yasanın amacına da değineceğim.
Gerekçesinden,
yasama meclislerindeki açıklamalardan ve metninden anlaşıldığına göre 2162
sayılı Yasa, özet olarak, aşağıdaki amaçları elde etmek için çıkarılmıştır:
a-
Çeşitli sağlık kuruluşlarındaki ücret dengesizliklerini ortadan kaldırmak,
b-
Yurdun her yöresine ve özellikle mahrumiyet bölgelerine hekimlerin gitmesini ve
sağlık hizmetlerinin götürülmesini sağlamak,
c-
Sağlık personelinden gereği gibi yararlanabilmek için bunların sayılarını
artırmak, mesleki yetenek ve niteliklerini en yüksek düzeye çıkarmak,
d-
Daha önceki tam gün uygulamasında eşel mobil sistemi getirilmemiş olduğundan
muayenehanelerini kapayan hekimlerin uğradıkları mağduriyetlere bu kez meydan
vermemek,
e-
Bilim adamlarını üniversiteye bağlamak ve vatandaş sağlığını ticaret konusu
olmaktan kurtarmak,
f-
Dışarda kazanç sağlamadığı için istekli az, fakat doktor yetiştirmedeki rolleri
çok büyük olan temel bilim dalları öğretim üyelerine de yüksek bir ücret
sağlayarak bu sahayı da, özellikle doktor sayısını artırmak için, çekici hale
getirmek.
Bu
amaçlar genel çizgisi itibariyle sosyal bir düşünceyi yansıtmaktadır. Sosyal
düşünce, Anayasa'nın kendisine temel yaptığı düşüncelerdendir. Bu sebeple söz
konusu amaçların, Anayasa'nın ilke ve maddelerinden herhangi birisine
aykırılığı söylenemez. Aksine , Anayasanın 2. maddesindeki "Sosyal
Devlet" ilkesi ile 49. maddesindeki "Devlet, herkesin beden ve ruh
sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla
ödevlidir." şeklindeki hükmü ile tam bir uyum içinde olduğundan söz
edilebilir. Bu sebeple yasanın amacının karşısında değil, yanında bir görüşe
sahibim. Karşı olduğum husus, aşağıda belirtileceği üzere, yasanın, Anayasaya
aykırı olduğuna inandığım hükümlere yer veren düzenleme biçimidir. Ayrıca
yasanın bu düzenleme biçimiyle kimi amaçlarını, bir örnek olarak yukarda (b)
bendinde sözü edilen (Yurdun her yöresine hekim ve sağlık hizmeti götürülmesini
sağlamak) şeklindeki amacını tek başına gerçekleştirilebileceğini sanmıyorum.
Çünkü bu yasa itici güç olarak "Tam gün çalışma" ve kapsamına aldığı
personele "çok para verme" gibi iki temel faktöre dayanmaktadır.
Bunlardan tam gün çalıma esası bu yasa ile gelmiş yeni bir ilke değildir.
Önceki yasalarda da vardı.
Örneğin
1750 sayılı Üniversiteler Yasası'nın 38 inci madesi "Tam gün çalışma"
başlığını taşımakta ve üniversite öğretim üyeleri ile asistanlarını, en az
Devlet Memurları için kabul edilmiş olan günler çalışma süresi kadar bir süre
öğrenim, bilimsel araştırma, inceleme, uygulama ve yönetim görevleri ile
üniversite organlarınca veya yasayla verilen diğer görevlerin gerektirdiği
yerlerde hazır bulunmak ve görevlerini yerine getirmek ve .............belirli
saatleri içinde görevleri başanda bulunmakla yükümlü tutmaktadır. Aynı maddenin
üçüncü fıkrası ise " üniversite öğretim üyeleri ve asistanlar resmi
çalışma saatleri içinde ve başka yüksek öğretim kurulları dışında ücretli veya
ücretsiz resmi veya özel herhangi bir iş göremezler, ek görevler alamazlar,
serbest meslek icra edemezler. Üniversite asistanları bütün çalışmalarını
üniversiteye hasrederler." şeklindeki hükmüyle "tam gün çalışma"
ilkesini hiç bir ayrıklığa (istisnaya) ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde
koymuş bulunmaktadır. Yasanın geçici 6 ncı maddesiyle de, bu yasanın yürürlüğe
girdiği tarihte üniversite dışında resmî çalışma saatleri içinde işleri olan
Öğretim üyelerinin iki yıl içinde bu işlerim tasfiye etmek zorunda oldukları,
aksine davrananların bu süre sonunda üniversiteden ayrılmış sayılacakları hükmü
getirilmek suretiyle "tam gün çalışma" ilkesi daha da
pekiştirilmiştir.
Öte
yandan 657, 440 ve 224 sayılı Yasaların açık hükümleri karşısında üniversiteler
dışındaki sağlık kurumlarında çalışan ana ve yardımcı sağlık personeli de tam
gün çalışmak zorunda olup bu personele bu bakımdan ayrıcalık tanıyan bir hükme
yasalarımızda yer verilmemiştir.
Belirtilen
sebeplerden Ötürü 2162 sayılı Yasanın "tam gün çalışma" ilkesi
yönünden bir yenilik taşıdığından sözetmek olanağı yoktur. Geriye kalan
kapsamına aldığı personele "çok para" verme (rapora göre ayda
bazılarına brüt olarak toplam 155.000 TL. na kadar) faktörü ise, amacı tek
başına gerçekleştiremez. Zira amacın gerçekleştirilmesi, bunun yanı sıra, bütün
yurttaşları içine alan genel sağlık sigortasının, mecburi hizmet rejiminin,
ciddi ve dengeli rotasyonların, mahalle ya da semt sağlık ocaklarından başlıyarak
üniversite kliniklerine uzanan kademeli sağlık Örgütlerinin, yurdun koşullarına
uyan bir sosyalizasyonun kurulmasına; ayrıca uygulama alanında da, personel
idaresi ve organizasyon metod (O. M.) ilke ve teknikleriyle iş etüd ve
analizleri sonucu ortaya çıkacak iş yükü durumlarına göre bir sağlık personeli
istihdamı politikasının sağlanmasına; örneğin İstanbul, Ankara, İzmir gibi
büyük merkezlerin hastahanelerinde gerçekte üç diş tabibine ihtiyaç varken
sekiz, ya da dört eczacıya ihtiyaç varken on eczacı çalıştırılıyorsa bunların
kontrol edilip fazlalarını yurdun gerçek ihtiyaç bölgelerine dağıtacak yetkiye
sahip Bakanlıklar üstü bilimsel ve objektif çalışan bir personel dairesinin
etkili biçimde kurulup işletilmesi gibi tedbirlerin birlikte alınmasına bağlıdır.
Bunlar ise henüz yapılmamıştır.
Çoğunluğun
karşı olduğum görüşüne gelince :
l -
Davanın incelenme yöntemi bakımından.
Çoğunluk,
Anayasa'ya uygunluk denetimini, 44 sayılı Yasanın 28/1. maddesinde yer alan
"Anayasa Mahkemesinin istemle bağlı" olacağına dair ilkeden
hareketle, bu davada davacının istemini, başlangıçta sözünü ettiğim, iki
ibareye münhasır kabul etmiş ve bu görüşünün sonucu olarak da yasadaki,
Anayasa'ya aykırılığı açık olan hükümleri, istem dışı sayarak incelememiştir.
Çoğunluğun
bu görüşüne aşağıdaki sebeplerle karşıyım.
44
sayılı Yasanın 28. maddesinin (istemle bağlı...) ibaresinden ne anlamak
gerektiği önce belirtilmelidir. Şöyleki; istemle bağlılık ancak kararda
olabilir, incelemede olamaz. Bağlılığın incelemede de olacağına dair Anayasa'da
ve Yasada engelleyici hiçbir hüküm yoktur. Nitekim bu davaya çok benzeyen bir
davada, davacı Ankara Üniversitesi iptal istemini 657 sayılı Yasanın 1.
maddesinde yer alan (..malî hükümler dışında...) deyimine inhisar ettirmişken yüce
mahkeme istem konusu deyimle bağlı kalmamış ve verdiği 4/2/1966 günlü ve Esas :
1965/32, Karar : 1966/3 sayılı hükmünde (... kanunun l inci maddesinin 3.
fıkrası üniversiteleri bu kanunun malî hükümlerine tabi tutmaktadır. Bu sebeple
kanunun malî hükümlerinin, hangi maddelerde yer almış olduğunun ve
niteliklerinin araştırılması; çözümlenmesi gereken ön mesele teşkil etmektedir)
demiş ve incelemesini bu anlayış içinde ve yasanın tüm malî hükümleri üzerinde
sürdürmüş, ancak iptal kararını istem konusu deyim hakkında vermiştir.
Kanaatime
göre başka türlü inceleme yapılmasına olanak da yoktur. Çünkü:
a)
İstem her zaman başlı başına anlam bütünlüğüne sahip bir tümce olmayabilir.
Bazen bir ibare, bir sözcük hatta bir işaret iptal istemine konu teşkil
edebilir. İbare, sözcük ve işaretler ise tek başlarına bütünü ve amacı izah
eden bir anlama sahip olamazlar. Bu itibarla onları, kendilerine anlam
kazandıracak, davanın esas amacını ortaya çıkarmaya yarıyacak ilgili bütün
diğer kelime, ibare, cümle madde ve hatta bazen yasanın tümü ele alınarak
bunların içinde veya bunlarla birlikte incelemek gerekebilir. Bir kere bu
bakımdan (istemle bağlı) sözünü yalnız açılan davanın neticemi talebinde
gösterilen kelime, ibare ya da sözcüklere bağlılık olarak almamak ve anlamamak
gerekir.
b)
Anayasa'ya uygunluk denetimi davalarında (istem) i hukuk davalarındaki
müddeabih gibi (örneğin yüz liralık alacak davasında 100 lirayı istemek)
biçiminde anlamaya da olanak yoktur. Çünkü yüz lira şahsi hak konusudur.
Alacaklı ondan tamamen veya kısmen vaz da geçebilir. Ayrıca 100 lira tek başına
bir bütünlük de ifade eder. Gerek bu bakımlardan gerek daha bir çok bakımdan
Anayasaya uygunluk denetimi davaları şahsi hak davalariyle
kıyaslanamayacağından (istem) sözünü de hukuk muhakemeleri usulüne egemen olan
mantık çerçevesinde anlamak mümkün değildir.
c)
Yüce heyetçe yapıları inceleme bir iptal davası incelemesidir. Kısacası kurul,
sadece ibareye değil, davaya bakacak ve davayı çözecektir. İstem, işin sonunda
ele alınacak ve son söz onun hakkında söylenecektir. Fakat bu sözü
söyleyebilmek için davayı bütünüyle ele alarak görmek lâzımdır. İstem ise, her
zaman davanın bütünü olamaz. Yerine göre dava ancak iddia, amaç, sebep, konu ve
gerekçelerle bir bütün teşkil eder. Çoğu kez basit ve klâsik davalarda bile
hâkim, davayı ele alıp incelerken, bunları görmemezlik edemez.
Bakılan
davada, yasanın l inci maddesinde yer alan bir ibare ile 7 nci maddesinde yer
alan bir tümcenin iptalleri istenilmektedir, l inci madde yasanın kapsamına
giren kurum ve kişileri belirleyen bir madde olup, bu kurum ya da kişiler
hakkındaki düzenlemeler yasanın diğer maddelerinde yer almaktadır. Gerek bu
durum ve gerekse l inci maddedeki ibarenin tek başına hiç bir anlam taşımaması,
iptal istemi hakkında bir yargıya varılabilmesi için yasanın diğer maddelerinin
incelenmesini ve bu incelemeden ortaya çıkan sonuca göre l inci maddedeki istem
konusu ibare hakkında bir karara varılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu tür bir
inceleme, istemin dışına çıkılarak diğer maddeler yönünden de Anayasa'ya
uygunluk denetiminin yapıldığı ve o maddeler yönünden de bu dava nedeniyle bir
karara varılması gerektiği anlamını taşımaz. Yapılacak iş, o maddelerle
getirilen hükümlerin üniversitelerin ilgili personeli açısından incelenmesinden
ibarettir - ve bu zorunludur. Çünkü üniversitelerin sağlık bilimleri
fakültelerinde görevli öğretim üye ve yardımcılarını bu yasa kapsamına sokan l
inci maddedeki ibarenin, ne gibi Anayasal sonuçlar doğurduğu ancak yasanın
diğer maddelerinin incelenmesiyle ortaya konulabilir, l inci maddedeki ibare
hakkında bir yargıya varılabilmesi ancak bu yolla mümkün olabileceği gibi
esasen Anayasa Mahkemesinin bu tür bir inceleme yapmasına yukarda da
değinildiği gibi hiçbir hukuki engel de yoktur. Bu itibarla 44 sayılı Yasanın
28 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "taleple bağlı kalmak"
kaydının Anayasa Mahkemesini inceleme sırasında değil karar sırasında
bağladığında kuşkuya yer olmamak gerekir.
Kısacası,
bütün bunlar apaçık ortada ve özerklik ilkesi de uzun mücadeleler sonunda elde
edilmişken, üniversitenin açtığı davadaki istemini onun soyut bir iç meselesi
kabul edip özerkliğin ihlâline göz yumduğunu farz ettirecek veya bu sonucu
doğuracak biçimde dar bir (istemle bağlılık) anlayışına itibar edilmesi, bana,
özellikle mahkememizin Anayasa'da belirtilen yetkisini kendi eliyle kısan ve
binnetice varlık sebebiyle bağdaşmayan bir yorum ve uygulama biçimi olarak da
gözükmektedir.
2 -
Yasadaki Anayasa'ya aykırılıklar.
"İstemle
bağlılık" dar anlaşılmayınca yapılacak Anayasa'ya uygunluk denetiminde
incelemeyi, açılmış olan davanın amacını, sebebini, konusunu, gerekçesini de
gözönünde tutarak geniş bir çerçeve ve şümul içinde yapmak gerekir.
Davacı
Üniversitenin dava dilekçesi incelendiğinde temel amacının, Üniversite sağlık
birimleri personelinin 2162 sayılı Yasa kapsamından Çıkarılmasını sağlamak
olduğu; bu amaca ulaşmak için de yasanın bir çok hükmünün, başta Anayasanın
Özerklik ve eşitlik ilkeleri olmak üzere kimi ilke ve maddesi ile uyum içinde
bulunmadığının, sağlık birimleri personeli ile birlikte bu yasa içinde kalırsa
üniversitenin Anayasa'ya aykırı bir rejime tâbi kılınmış olacağının madde ve
gerekçeleri ile bir bir sayılıp döküldükten sonra istemi teşkil eden ibarelerin
iptalinin istenmiş olduğu görülür.
Dava
dilekçesinde belirtilen iddialardan katıldığım ve yasanın Anayasa'ya aykırı
gördüğüm hükümleri şunlardır.
A -
Özerklik İlkesi açısından :
a)
Üniversite öğretim üyeleri ile yardımcıları hiç kuşkusuz kamu görevlisidirler.
Üniversiteler de Anayasa'nın (Yürütme) bölümünde yer almıştır. Bu sebeple
üniversitenin söz konusu personeli ile yürütmeye dahil personel sadece (kamu
görevlisi) olmak temel sıfatında birleşirler ve işlerinin eşit nitelikler
gösterdiği yerde emek ücret dengesi bakımından eşit olmaları düşünülebilir. Ne
var ki yönetim ve diğer konularda aynı statüye tabi tutulamazlar. Çünkü
üniversiteler Anayasanın 112/1. ve 2. fıkralarındaki genel idare kuruluşlarına
dahil ve onların bir cüz'i olmadıkları gibi aynı maddenin son fıkrasındaki
(kamu tüzel kişilerinden de değildirler. Anayasa'nın 120. maddesinde ifadesini
bulan (özerk kamu tüzel kişisi) dirler.
2162
sayılı Yasanın 6 ncı maddesi 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 100.
maddesine yaptığı bir gönderme ile yasa kapsamına giren personelin çalışma
saatlerini saptama ve dolayısiyle çalışmalarını denetleme yetkisini merkezde
Bakanlar Kuruluna illerde valilere bırakmıştır. Bu yetkiye göre bünyesinde tıp
fakültesi bulunan bir üniversitenin bulunduğu yerin valisi bu konuda o
üniversitenin diğer hiç bir fakültesi üzerinde söz sahibi olamazken tıp
fakültesi üzerinde söz sahibi olacaktır. Bu hüküm üniversite özerkliği ile
bağdaşamaz. Ve Anayasa'nın üniversite özerkliğini düzenliyen 120. maddesine hiç
bir duraksamaya yer bırakmayacak şekilde aykırılık gösterir. Nitekim Anayasa
.Mahkemesinin 15/10/1968 günlü, E: 1967/37, K: 1968/46 sayılı kararında da
vurgulandığı üzere, "... bir kuruluşun Özerk olarak nitelendirilmesi için,
en az, kanunla belli sınırlar içinde kalmak şartiyle, kendi hareketlerine hâkim
olacak kuralları da yine kendisinin düzenlemesine yetkili olması gerekir. Bu
nedenle bir özerk tüzel kişiliğin yönetiminde ve hizmetlerini görmesinde
Hükümetin tümüne veya bir veya birkaç kanadına yetki tanınması özerklik ile
bağdaşamaz."
Üniversite
öğretim üye ve yardımcılarının yasalarla belirlenen günlük çalışma sürelerinin
başlama ve bitme zamanları ile Öğle dinlenme sürelerinin saptanması konusu
üniversitelerin yönetim organlarının görev ve yetki alanına giren bir konudur
ve Anayasa'nın 120 nci maddesi uyarınca ancak o organların kararlarıyla
düzenlenebilir. Bu nedenle kapsamındaki üniversite personeli yönünden bu
düzenleme yetkisini üniversite dışındaki organ ve makamlara bırakan 2162 sayılı
Yasa bu noktadan özerklik ilkesine aykırı düşmektedir.
b)
2162 sayılı Yasa üniversitelerin sözü edilen personeline verilecek
tazminatların yasayla belirlenen üst sınırı geçmemek koşuluyla gerçek
miktarlarını saptamayı üç bakanlığın, yani siyasî iktidarın, takdirine
bırakmıştır. Bu yolla siyasî iktidarlar, çalışma ya da tutumlarından memnun
kalmadıkları fakülte veya birimlerin personelinin tazminatları ile rahatça
oynıyabilecektir. Halbuki özlük haklarının önemli unsurlarından biri olan memur
ödenekleri tam bir güven ve istikrar isterler.
Anayasa'nın
120. maddesiyle üniversitelere tanınmış olan bilimsel ve idarî özerkliğin
gerçekleşmesi en başta siyasal iktidarların ve diğer baskı gruplarının
üniversiteler faaliyetlere etki ve baskı yapabilmelerinin önlenmesine bağlıdır.
2162 sayılı Yasa ile önleme yerine etkiye yol açarak Anayasa'nın 120.
maddesindeki özerklik ilkesine aykırı bir durum yaratmıştır.
Ayrıca
bu durum Anayasanın 117 nci maddesinin "Memurların nitelikleri,
atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümleri, aylık ve ödenekleri ve
diğer özlük işleri kanunla düzenlenir." hükmünü taşıyan ikinci fıkrasına
da aykırı düşmektedir. 117 nci madde, gerekçesiyle birlikte ele alındığında,
memurların aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri ile ilgili konularda
yürütmenin idarî düzenleme yetkisinin belli sınırlar içinde de olsa dilediğince
düzenleme yapmaya elverecek kadar gelmiş olmadığı ve olamıyacağı ortaya çıkar.
Özellikle, gerekçeye göre, memur güvencesini (teminatını) ilgilendiren
konuların bizzat bir yasa ile düzenlemesi gerekmekte olup, 2162 sayılı Yasa,
aksi yolda düzenleme getirmesi sebebiyle Anayasa'nın 117 nci maddesine de
aykırı düşmektedir.
Öte
yandan memurların aylık ve ödenekleri ile diğer özlük hakları her gün
değişebilen, günlük kararlarla yürütülen işlerden de değildir. Aylık ve
ödeneklerin kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlıkla bir ilgisi ve
yürütme organının ivedi kararlar almasını gerektiren bir yönü yoktur. Bu
nedenle bu konunun yürütme organının düzenleme yetkisine bırakılması bir
zaruretle de açıklanamaz. Öyle bir nitelik taşıdığı varsayılacak olursa o zaman
da yasama organının Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 64 üncü maddesi
gereğince Bakanlar Kuruluna yasa hükmünde kararname çıkarmak yetkisini vermesi
gerekir. Böyle bir yola gidilmeden yasama organının yetkisine giren bir konunun
düzenlenmesinin yürütme organına bırakılması yasama yetkisinin devri niteliğini
taşır ki 2162 sayılı Yasa bu nedenlerle Anayasa'nın 4., 5. ve 8 inci
maddelerine de aykırı olur.
Ayrıca,
Anayasanın 113 üncü maddesi "Bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi
görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak
üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler..."
hükmünü taşımaktadır.
2162
sayılı Yasa ise, kapsamına giren sağlık personelinin alacağı tazminatların
miktarını saptamayı yönetmeliğe bırakmaktadır. Oysa bu konunun bir uygulama işi
sayılması ve 113 üncü madde karşısında yönetmelikle düzenlenmesi olanak
dışıdır. Bir başka anlatımla, tazminatların kesin miktarının yönetmelikle
belirlenmesi, ilgili personel açısından, bir yasa değerindedir. Anayasamız ise
yürütme organının tümüne ya da bir veya birkaç kanadına bu değerde bir
yönetmelik çıkarma yetkisi vermemiştir. Aksi kabul edilecek olursa, bu tür bir
yönetmeliğin üniversite personeli için üniversitelerce hazırlanmasının ve
tazminat miktarlarının da üniversitelerce saptanmasının gerektiğinin de kabul
edilmesi gerekir. Çünkü 2162 sayılı Yasanın aynı zamanda üniversitelerin varlık
ve görev alanlarını ilgilendiren bir yasa olduğunda kuşkuya yer yoktur.
Bakanlıklar
ve kamu tüzel kişilerinin her birisi için ayrı ücret düzenlemelerine yol açacak
böyle bir sonucun ise Anayasa sistemimize aykırı düşeceği ortadadır.
Belirtilen
nedenlerle 2162 sayılı Yasanın, Anayasanın 113 üncü maddesine de aykırı düştüğü
açıktır.
Diğer
taraftan Anayasanın 126 ncı maddesi karşısında, yasama organı Devlet parasının
sarfı yetkisini yürütmeye bu şekilde bırakamaz da. Anılan maddeye aykırı olarak
2162 sayılı Yasa, Devletin tüm sağlık personeli ile ilgili harcamalarının somut
miktarını belirleme yetkisini yönetmeliğe bırakmaktadır ki bu durumu 126 ncı
madde ile bağdaştırmak olanaksızdır.
B -
Eşitlik ilkesi açısından :
Yasal
açıdan eşitlik ilkesi benzer durumda bulunanların yasada benzer kurallara tabi
tutulmasını gerektirir. Kavram olarak eşitlik ise, sayısallığın dışında, durum
ve koşullardaki benzerlik ve yakınlıklara göre kurulması gereken adaletli bir
dengeyi ifade eder. Ayrıca eşitlik her zaman ve başlı başına bir amaç değil
adaletin aracı'dır ve adaleti sağlamağa hizmet ettiği zaman değer kazanır. Aksi
halde kendisi bir adaletsizlik sebebi olur.
Davacı
üniversite dava dilekçesinde eşitlik ilkesinin bir çok noktada ihlâl edilmiş
olduğunu ileri sürmüştür. Bunlardan bir kısmının, kararda da belirtildiği
üzere, Anayasa'ya aykırı bir yanı yoktur. Ancak şu iki noktanın eşitlik
ilkesine uygunluğu kanaatimizce savunulamaz.
a -
Yasaya ve fonksiyonlarının aynı nitelikte olup olmadığını en iyi bilmesi
gereken üniversitenin dava dilekçesindeki sav'ına göre anatomi, fizyoloji,
patoloji, analitik kimya kürsüleri öğretim üye ve yardımcıları hasta bakım ve
tedavisi ile meşgul olmadıkları halde tıp, diş hekimliği ve eczacılık
fakültelerinde görev yapıyorlarsa 2162 sayılı Yasadaki çeşitli Ödeneklerden
yararlanacaklar, fakat onlar gibi tam gün çalışmalarına ve aynı dersi
vermelerine rağmen fen ve veteriner fakültelerinde çalışıyorlarsa 1765 sayılı
Yasa kapsamında kalacak ve bu ödeneklerden yararlanamıyacaklardır. Bu,
gerçekten adaleti yaralayan bir eşitsizliktir. Emeği değerlendirme ve ücret
ödeme felsefesinin temelinde iş'de eşitlik esası yatar. Bu esas "eşit işe
eşit ücret" prensibi ile formüle edilmiştir. Yasa bu prensibe ters düşen
düzenlemesiyle Anayasa'nın 12. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı bir durum
yaratmıştır.
b -
Yasanın 8. maddesinde bir de mahrumiyet yeri tazminatı kabul edilmiştir. Ne
varki bir yerin mahrumiyet yeri sayılmasını gerektiren kriterler Yasada
saptanmadığı için iş takdire kalmıştır. Bunun sonucu olarak da örneğin
Türkiye'nin en gelişmiş illerinden olan Bursa,
Antalya,
Adana gibi iller, tıp fakültelerinin ve sağlık birimlerinin personeli için
mahrumiyet yeri sayılabilecektir. Ve uygulamada yönetmelikle sayılmıştır da.
Buna karşın aynı illerdeki üniversitelerin diğer fakültelerinin öğretim üyeleri
ve yardımcıları için mahrumiyet yeri sayılmayacaktır. Mahrumiyet denen bu
faktörün (hizmetin niteliği) ile hiçbir ilgisi ve ilişkisi yoktur. Mahrumiyet
sadece yaşamı etkileyen yerel şartlara bağlıdır. Bu şartlar ise yalnız sağlık
personelini değil üniversitenin diğer personeli ile birlikte bütün kamu
personelini de içine alır. Böyle bir şartın yalnız sağlık personeline
uygulanması ise eşitsizlikten de öteye bir imtiyaz olur. İmtiyaz ise Anayasa'ca
yasaklanmıştır.
Kısacası,
bu şekilde yaratılmış olan bir eşitsizliğin Anayasa'nın 12. maddesine
aykırılığı her halde başka bir açıklamayı gerektirmeyecek kadar ortadadır.
Aslında
yasadaki eşitsizlikler bunlardan da ibaret değildir. Örneğin tıp fakültelerinin
bütün ihtisas dalları aynı güçlük ya da kolaylıkta olmadığından her dalın
uzmanına ya da hocasına aynı ücretin verilmesi belki çetin dalların çok iyi
yetişmiş hocalarından bir kısmının fakültelerinden ayrılmalarına, genç
doktorların da çetin dallara yönelmekten vazgeçmelerine ve böylece bir süre
sonra o dallarda yeterli ve yetenekli kişilerin azalmasına yol açabilecektir.
Yasanın temel bilim dalları hocalarına yüksek ücret vermesi yerindedir. Ne var
ki burada ihtisas dallarının özelliğine itibar etmeyen bir eşitlik anlayışına
sahip olması sebebiyle yasanın, beraberinde, değindiğim sakıncaları
getireceğinden de kuşkuluyum.
Diğer
taraftan 2162 sayılı Yasa kapsamına giren personelin temel niteliği kamu
görevlisi olmaktır. Aslında bu temel niteliğe dayanarak yasa kapsamına giren
personelin yaptıkları işleri ve emeklerini diğer kamu personelininkilerle de
kıyaslıyarak değerlendirmek gerekir. Böyle kıyaslamalı bir değerlendirmede yasa
kapsamındaki sağlık personelinden doktorlar, araştırmacılar, bilim adamları,
önemli teknisyenler ve yurdun gerçek mahrumiyet bölgelerinde hastaların
ıstırabını dindirmeğe çalışan diş tabibi, ebe, hemşire, sağlık memuru ve
benzeri nitelikte hizmet yapanlar dışında kalanlardan bir kısmı lehine
yaratılan eşitsizlik ve dengesizliklerin büyüklüğü; bunların emeğinin, işlerini
yapabilmeleri için edindikleri bilginin seviyesinin; yaptıkları işin öneminin,
içeriğinin, riskinin, yıpratıcılık ve etkinliğinin, taşıdıkları sorumluluğun;
ya da işin kendilerinden istediği Özel nitelik, yetenek ve becerinin, kamu
kesimindeki bir kısmı sekiz saatten de fazla ve hatta günün 24 saatinde görevli
kabul edilen personelle ve onların yaptıkları işlerle, örneğin yasada sözü
edilenlerden (sağlık idarecisi) nin işinin, değil bir müsteşar, bir genel
müdür, vali, kaymakam, büyükelçi, hakim, savcı, emniyet müdürü ve jandarma
komutanının işleri ile, büyük bir ceza ve tutukevi yöneticisinin işi ile bile
kıyaslandığında, kolayca ortaya çıkar. Bunlar ayrı kesimlerin elemanlarıdır,
ücret bakımından birbirleriyle kıyaslanamazlar da denemez. Çünkü yukarda da
değinildiği üzere hepsi kamu görevlisi olmak gibi müşterek bir tabanda
birleşmektedirler. Bu itibarla ücretlerinin yaptıkları işe göre
değerlendirilmesi gerekir.
SONUÇ:
Yukarıda
açıklanan sebeplerle, 44 sayılı Yasanın 28 inci maddesindeki (istemle bağlılık)
deyimine dar anlam verilmeyerek incelemenin yasanın konuyla ilgili tüm
maddelerinin bir bütün halinde ele alınarak yapılması ve 2162 sayılı Yasanın
yukarıda değinilen noktalarda üniversiteler acısından Anayasa'nın özerklik ve
eşitlik ilkeleriyle bağdaşmayan sonuçlar yarattığının saptanarak bunun
gerektirdiği şekilde bir karara varılması görüşünde olduğumdan aksine beliren
çoğunluk kararına karşıyım.