"...
II. İTİRAZIN GEREKÇESİ :
İtirazda bulunan Solhan Asliye Ceza Mahkemesinin, 31/5/1978 günlü, Esas. 1978/35, Karar : 1978/7 sayılı kararında :
"... 3005 sayılı Kanunun 8. maddesi" "maznun yakalandığı günde Mahkemeye sevkedileceği sırada çalışma zamanı bitmiş veya herhangi bir tatil gününde tesadüf etmiş ise C. Müddeiumumisi mahkemeyi hemen çalışmaya davet edebileceği gibi maznunun Mahkemeye şevkini ertesi güne de bırakabilir.
Şu kadar ki; C. Müddeimumisi tarafından 4. Maddede yazılı sebepten dolayı maznunun Mahkemeye şevki ertesi güne bırakılmış ise yukarıdaki fıkrada yazılı sebeplerle de olsa maznunun mahkemeye şevki ikinci bir teahhura uğratılamaz" şeklindedir.
Burada esas olan "Çalışma zamanı bitmiş", "Herhangi bir tatil gününe tesadüf etmiş", "4. maddede yazılı sebepten dolayı maznun mahkemeye şevki ertesi güne bırakılmış ise yukarıdaki fıkrada yazılı sebeplerle de olsa maznunun mahkemeye şevki 2. teahhura uğratılamaz" şeklindeki cümleler açısından Anayasanın çalışma hakkı ve ödevi ile ilgili hükümler arasında bir bağlantı kurmak gerekir.
Anayasa'nın 42. maddesinde "çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için Sosyal, iktisadi, ve Mali tedbirlerle çalışanları korur ve çalışmayı destekler; işsizliği önleyici tedbirleri alır.
Angarya yasaktır.
Memleket ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliğini alan beden veya fikir çalışmalarının şekil ve şartları demokratik esaslara uygun olarak kanunla düzenlenir", şeklindedir.
Türkiye Cumhuriyeti çalışma esasına dayanan bir Devlettir. Devlet bu oluşumun gerektirdiği çalışmaların insanca yaşaması, çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için Sosyal, iktisadî ve Malî tedbirlerle çalışanları korur ve çalışmayı destekler.
Mecburi bir çalışmanın kabulü gerek katılmış olduğumuz 4/11/1950 tarihli İnsan Haklarını Koruma Anlaşması ve gerekse 105 sayılı Mecburi Çalışmanın Men'i Hakkındaki anlaşma hükümlerine ve de Hürriyetçi Demokrasi esaslarına aykırıdır.
Bu cümleden olarak angarya yasaktır.
3005 sayılı Kanunun 8. maddesi bir nevi mecburi çalışma şeklini getirmiştir.
Bu kanunun 8. maddesinin uygulanmasında Adlî personelden Cumhuriyet Savcısı, Hâkim, Zabıt Kâtibi, Mübaşir ve hatta odacının bir nevi karşılıksız çalışmaya zorlandığı ve Angarya YASAKTIR. Anayasa maddesine rağmen bu güne kadar bu tür çalışmaların yapıldığı tatbikatın bilinen durumudur.
Devlet Adlî Personeli bu çalışmaya zorlarken onların insanca Yaşamasını kararlılık içinde çalışma hayatının gelişmesini, sağlayamamaktadır. Sosyal, iktisadî ve Malî tedbirlerle bu çalışanları desteklememektedir.
Bir an için Cumhuriyet Savcıları ve Hâkimlere verilmekte olan Hâkimlik tazminatı ile zabıt kâtibi ve mübaşirlere verilen yari ödemelerin malî tedbirler olduğunu düşünsek dahi, bu meslekler dışında çalışan diğer meslek gruplarına dahi normal günlük çalışmalarının karşılığı olarak aynı hakların verildiğini ve bu meslek sahiplerine fazla çalışmalarının karşılıklarının verildiğini gözönüne alırsak malî tedbir olmadığını kolayca görebiliriz.
Kaldı ki; tatbikatta aynı görevi yapmamakla birlikte bir meslek lisesi mezununa imza selahiyeti halinde verilen yan ödeme miktarı, keza zamanlarının tamamını "mesai saatleri içinde" görevlerine veren bir kısım yüksek okul mezunlarına verilen tazminat karşısında C. Savcısı, Hakim, zabit kâtibi ve mübaşirlere verilen tazminat ve yan ödemeler gülünç kalmaktadır. Hâkimlik, Savcılık onurunu rencide eder bir hal almaktadır.
C. Savcısının veya hâkimin, zabıt kâtibinin ve mübaşirin 3005 sayılı Kanuna göre görevlerini yaptıkları sırada da kendilerine Harçlar Kanununca verilen ücret ise paranın alım değeri karşısında SIFIRA ULAŞMIŞ olup ileride karşılığında verilecek miktar paranın olmaması şekline bile dönüşebilecektir. Şöyleki; 1964 senesinde çıkan Kanuna göre mübaşir için verilen beş liralık yol tazminatını bundan 10 sene sonra vermek için tedavülde 5 liralık para bulmak mümkün olmayacaktır. sanırız.
Memleket ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliğini alan beden veya fikir çalışmalarının şekil ve şartları demokratik esaslara uygun olarak kanunla düzenlenir, şeklindeki Anayasa hükmünü yalnızca askerlik hizmeti şeklinde yorumlamamak günümüzün şartlarında mümkün değildir. Memleketimizin içinde bulunduğu sür'atli Kültürel ve Sosyal Kalkınma zarureti Karşısında 3005 sayılı Kanunun tayin ettiği bu çalışma şartını Vatandaşlık ödevi niteliğinde beden veya fikir çalışması olarak kabul etsek bile bu şekil ve şartların Demokratik esaslara uygun olarak düzenlenmesi gereklidir.
3005 sayılı Kanunun 8. maddesi ile bu Kanunun tatbikine dair yönetmelikte çalışma saatleri, mesai saatleri dışına çıkarılmış, ücretli hafta ve Bayram tatili kullanma hakkı ellerinden alınmıştır. Nitekim Ankara, İstanbul, İzmir gibi Büyük şehirlerimizde Cumhuriyet Savcısı, Hâkim, Zabıt Kâtibi, Mübaşir ve Hizmetliler için nöbetler tanzim edilmekte, diğer küçük il ve tüm ilçelerde aynı personel için nöbet tanzim edilmemekle beraber kendilerinin bulundukları yerden ayrılmamaları zarureti çıkmaktadır.
Yine Anayasamızın 44. maddesinde "Her Çalışan Dinlenme Hakkına Sahiptir."
"Ücretli hafta ve bayram tatili ve ücretli yıllık izin kanunla düzenlenir" şeklindedir. Nitekim Anayasanın bu hükmü gereğince hafta ve bayram tatili Kanunla düzenlenmiştir. Fakat 3005 sayılı Kanunun 8. maddesi Cumhuriyet Savcısı, Hâkim, Zabıt Kâtibi ve Mübaşir ve Hizmetlilere bu hakkı tanımamaktadır. Büyük Merkezlerde hafta sonunda tatil gününde, bir Bayram gününde nöbet tutulmakta veya herhangi bir adlî olay sırasında Mahkeme çalışmaya davet edilmekte ve böylece yukarıda belirtilen personel tatil yapmak hakkından mahrum bırakıldıkları gibi karşılığında herhangi bir ücret de verilmemektedir. Hatta dinlenme hakkı hafta sonunda elinden alınan bu personel ertesi günü normal mesaisine devam etmek mecburiyetindedir.
Bu meyanda Anayasanın 2. maddesi açısından olaya bakılacak olursa, Anayasanın 2. maddesi "Türkiye Cumhuriyeti İnsan Haklarına ve Başlangıçta Belirtilen Temel İlkelere Dayanan Millî ve Demokratik, Laik ve Sosyal Bir Hukuk Devletidir." şeklindedir. Burada Demokratik tabirinin içine aynı zamanda Hukuk Devleti prensiplerine riayet etme esasınıda dahil etmemiz gereklidir. Türkiye Cumhuriyeti Hürriyetçi olması hasebiyle insan hak ve Hürriyetleri Temeline dayanır. Sosyal Devlet açısında ele alacak olursak Sosyal Devleti yalnızca klâsik hürriyetleri sağlayan devlet şeklinde düşünmek günümüzde mümkün değildir. Sosyal Devlet fertlerin insan gibi yaşamaları için zaruri olan maddi ihtiyaçlarını karşılamalarını da kendisine vazife edinen Devletdir. Günümüzde bu Devleti refah Devleti olarak düşünmek ve onu hem insan şahsiyetine hürmet etmek vazifesini yerine getirecek, klâsik hürriyetlerin gerçeklerle alay eden bir mahiyet almasına mani olacak, hem de çalışan halk tabakasının refaha kavuşması sayesinde toplum hayatını daha verimli kılacak devlet şeklinde görmek gerekir.
3005 sayılı Kanunun 8. maddesi genel anlamı itibariyle yukarıda belirttiğimiz Devlet anlayışına aykırı bir yorum getirmektedir.
Burada belirttiğimiz gerekçelere göre 3005 sayılı Kanunun 8. maddesi Anayasa'nın 2., 42., 44. maddelerine aykırıdır.
Aynı 3005 sayılı Kanunun 8. maddesini Anayasanın 132. maddesi yönünden ele alabiliriz.
Anayasanın 132. maddesi "Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, Kanuna, Hukuka ve Vicdani kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiçbir Organ, Makam, Merci veya kişi Yargı yetkisinin kullanılmamasında Mahkemelere ve Hâkimlere emir ve Talimat vermez; Genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz..." şeklindedir.
Buna karşılık 3005 sayılı Kanunun 8. maddesinde "Cumhuriyet Müddeiumumisi mahkemeyi hemen çalışmaya davet edebileceği" belirtilmiştir. Burada Mahkemeyi çalışmaya davet etmesini yargı yetkisinin kullanılmasında Hâkimlere ve Mahkemelere müdahale şeklinde olduğu bir gerçektir. Mahkemeyi çalışmaya davet etmek idari bir işlemdir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda; Mahkemelerin normal çalışma şekli belirtilmiştir. Cumhuriyet Müddeiumumisinin burada kullandığı yetkiyi idari yetki şeklinde de yorumlamak gerekir.
Yukarıda belirtilen durum karşısında 3005 sayılı Kanunun 8. maddesi Anayasanın 132. maddesine de aykırıdır.
3005 sayılı Kanunun 9. maddesinin 2. bendinin Anayasaya aykırılık durumu:
3005 sayılı Kanunun 3498 sayılı Kanunla değişik 9. maddesinin 2. bendinde Mahkemece duruşmanın bir celsede bitirilmesi lâzımdır. Şu kadar ki Kanuni zaruretler dolayısıyle işin bir celsede karara bağlanması mümkün olmazsa duruşma bu imkansızlığı doğuran noksanların en çabuk vasıtalarla ikmali için lâzım gelen müddet gözönünde tutularak ona göre başka bir güne tehir edilebilir" şeklindedir.
Kanun koyucu burada "duruşmanın bir celsede bitirilmesi lâzımdır" derken her ne kadar Adaletin kısa zamanda sağlanmasını gözönünde tutmuş ise de memleketimizin içinde bulunduğu tabiat şartları, sosyal ve iktisadi durum gözönüne alınacak olursa bir celsede duruşmanın bitirilmesi hükmü, Kişinin hak arama Hürriyetini engeller mahiyette görülmüştür. Burada Kanuni zaruretler dolayısıyle işin bir celsede karara bağlanması mümkün olmadığı haller için de hüküm mevcut ise de aynı Kanunun 12. maddesi bu hükmü kısıtlamıştır.
Anayasa'nın 31. maddesi "Herkes meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir..." şeklindedir. İl ve ilçelerde Adli Teşkilât yanında her kazada bir tane dahi avukatın veya dava vekilinin bulunmadığı gerçeği karşısında şahsın aynı gün Mahkemeye çıkarıldığı zaman kendisini savunacak bir kimseyi bulamaması karşısında onun hak arama hürriyetini kullandığını, iddia etmek mümkün değildir. Ayrıca Usul Kanunumuzda hazırlık ve ilk soruşturmada Avukatlara görev veren bir hüküm yoktur. Hakkında dava açılan bir şahsın kendisine bir avukat tutması için de veya savunmasını yapması için tanınan üç günlük süre memleketimizin coğrafi ve ekonomik şartları karşısında yeterli değildir. Her şahıs iddia ve savunma hakkına sahip olduğuna göre bu hakkı hiçbir mani olmadan kullanması gereklidir.
Yukarıda belirttiğimiz şekilde 3005 sayılı Kanunun 9. maddesinin 2. bendi Anayasanın 31. maddesine aykırıdır.
3005 sayılı Kanunun 11. maddesinin Anayasaya aykırılığı:
3005 sayılı Kanunun 11. maddesinde "Duruşma bir celsede neticelenmeyip başka bir güne bırakılacaksa Cumhuriyet Müddeiumumisi tarafından hakkında tevkif müzekkeresi verilmiş olan maznunun kefaletle veya kefaletsiz tahliyesine mahkemece karar verilebilir" şeklindedir.
Her ne kadar madde metninde Cumhuriyet Savcısı tarafından tevkif müzekkeresi verilmiş maznundan bahsetmekte ise de 3005 sayılı Kanunun Cumhuriyet Müddeiumumisine tevkif yetkisi veren 6. maddesi 5699 sayılı Kanunla kaldırılmıştır. Maddenin tatbik kabiliyeti olmamakla beraber yanlış uygulamaya veya yorumlamaya yol açabilir.
Bu hususta Anayasa'nın 33. maddesi "Kimse İşlendiği zaman yürürlükte bulunan Kanunun suç saymadığı bir fiilinden dolayı cezalandırılamaz.
Cezalar ve ceza tedbirleri ancak kanunla konulur..." şeklindedir.
Tevkifte bir "Ceza tedbiri olup 3005 sayılı Kanunun 11. maddesi de Cumhuriyet Müddeiumumilerinin tevkif yetkisi olduğu şeklinde yorumlanıp yanlış uygulamaya sebebiyet vermesi mümkün bulunduğundan yukarıda açıklanan durum muvacehesinde 3005 sayılı Kanunun 11. maddesi Anayasa'nın 33. maddesine aykırıdır.
3005 Sayılı Kanunun 12. Maddesinin Anayasaya Aykırılığı Hususu :
3005 sayılı Kanunun 12. maddesi "Maznunun isteği üzerine mahkeme müdafaasını hazırlamak için en çok üç günlük mühlet verir" şeklindedir..
Memleketin coğrafi, iktisadi ve sosyal şartları gözönüne alındığında savunmasını hazırlamak veya, hazırlatmak için tanınan bu üç günlük süre yeterli değildir. Zira; bugün her kazada bir Avukat veya dava vekili yoktur. Keza ulaşım yetersizliği gözönüne alınacak olursa şahsın savunmasına yardımcı olacak meşru bazı vasıtaları delilleri bulup Mahkeme önünde savunmada bulunması için tanınan üç günlük süre şahsın hak arama hürriyetine bir mani teşkil etmektedir.
Anayasa'nın 31. maddesi "Herkes meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir." şeklindedir.
3005 sayılı Kanunun 12. maddesi hükmü karşısında kişinin bütün meşru vasıtalardan, meşru yolardan faydalanması iddia ve savunma hakkını kullanmakta netice olarak Hak Arama Hürriyetini Kaybetmektedir.
Bu durum karşısında 3005 sayılı Kanunun 12. maddesi Anayasanın 31. maddesine aykırıdır.
3005 sayılı Kanuna göre Cumhuriyet Müddeiumumileri ile Zabıtanın vazifeleri ne surette yapacaklarına dair talimatnamenin (Yönetmeliğin) Anayasaya aykırılık durumu :
39 maddeden oluşan bu talimatname (Yönetmelik) madde madde ele alınmamış tümü itibariyle Anayasaya aykırı görülmüştür.
Şöyleki :
Anayasanın 113. maddesi "Bakanlıklar ve Kamu Tüzel Kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren Kanunların ve Tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartiyle Yönetmelikler çıkarabilirler. Yönetmelikler Resmî Gazete ile yayınlanır." şeklindedir.
Anayasanın bu maddesinde varılmak istenen husus ilgilinin bilgisine ulaşmak için yönetmeliklerin kanun ve tüzüklerle aynı yayım rejimine tabi olması şeklindedir.
3005 sayılı Kanun gereğince çıkarılan bu Yönetmeliğin Resmî Gazete'de yayınlandığına dair herhangi bir kayıt yoktur. Ve Resmî Gazete'de yayınlanmamıştır.
Resmî Gazete ile yayınlanmayan Yönetmeliklerin tatbik kabiliyeti yoktur. Buna rağmen uygulanması Anayasa'nın 113. maddesine aykırıdır.
Sonuç :
3005 sayılı Kanunun 8, 11, 12. maddeleriyle 9. maddesinin ikinci bendi ile 3005 sayılı Kanuna göre Cumhuriyet Müddeiumumileri ile Zabıtanın vazifelerini ne suretle yapacaklarına dair talimatname (yönetmelik) Anayasa'nın 2, 31, 42, 44, 113, 132. maddelerine aykırı olduğundan bu hususta itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına 31/5/1978 tarihinde karar verildi." denilmektedir".
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/52
Karar Sayısı:1978/64
Karar Günü:14/12/1978
Resmi Gazete tarih/sayı:31.3.1979/16595
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Solhan Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 8/6/1936 günlü, 3005 sayılı "Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu"nun 8., değişik 9/2., 11. ve 12. maddelerinin ve "3005 sayılı Kanuna göre Cumhuriyet Müddeiumumileriyle Zabıtanın Vazifelerini ne suretle Yapacaklarına Dair Talimatname" nin Anayasa'nın 2., 31., 42., 44., 113. ve 132. maddelerine aykırılığı öne sürülmüş ve iptali istenmiştir.
I. OLAY :
26/5/1978 gününde yapılan genel aramada üzerinde kama bulunan sanığın, 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre yargılanarak 6136 sayılı Yasanın 4., 14., 15. ve Türk Ceza Kanununun 36. maddeleri hükümleri gereğince cezalandırılması istemiyle Solhan Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
İkinci oturumda Mahkeme, kendiliğinden 3005 sayılı Yasanın 8., değişik 9/2., 11. ve 12. maddeleriyle "3005 Sayılı Kanuna göre Cumhuriyet Müddeiumumileriyle Zabıtanın Vazifelerini Ne Suretle Yapacaklarına Dair Talimatname" nin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüş ve iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına karar vermiştir.
III- YASA METİNLERİ
1) İptali istenen yasa hükümleri:
a) 8/6/1936 günlü, 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunun 8. maddesi:
"Madde 8- Maznun yakalandığı günden mahkemeye sevkedileceği sırada çalışma zamanı bitmiş veya herhangi bir tatil gününe tesadüf etmiş ise Cumhuriyet Müddeiumumisi mahkemeyi hemen çalışmaya davet edebileceği gibi sanığın mahkemeye şevkini ertesi güne de bırakabilir.
Şu kadar ki Cumhuriyet Müddeiumumisi tarafından dördüncü maddede yazılı sebepten dolayı sanığın mahkemeye şevki ertesi güne bırakılmış ise yukarıki fıkrada yazılı sebeple de olsa sanığın mahkemeye şevki ikinci bir teahhura uğratılamaz."
b) Aynı Yasanın 27/6/1938 günlü, 3498 sayılı Yasayla değiştirilen 9. maddesinin ikinci fıkrası :
"Mahkemece duruşmanın bir celsede bitirilmesi lâzımdır. Şu kadar ki kanuni zaruretler dolayısıyle işin bir celsede karara bağlanması mümkün olmazsa, duruşma bu imkansızlığı doğuran noksanların en çabuk vasıtalarla ikmali için lâzım gelen müddet göz önünde tutularak ona göre başka bir güne tehir edilebilir."
c) Aynı Yasanın 11. Maddesi :
"Madde 11- Duruşma bir celsede neticelenmeyip de başka güne bırakılacaksa Cumhuriyet müddeiumumisi tarafından hakkında tevkif müzekkeresi verilmiş olan sanığın kefaletle veya kefaletsiz tahliyesine mahkemece karar verilebilir. "
d)Aynı Yasanın 12. Maddesi :
"Madde 12- Sanığın isteği üzerine mahkeme müdafasını hazırlamak için en çok üç günlük mühlet verir."
2) Dayanılan Anayasa Maddeleri :
"Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, lâyık ve sosyal bir hukuk devletidir."
"Madde 31- Herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak, iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
"Madde 42- Çalışma herkesin hakkı ve görevidir.
Devlet, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının, kararlılık içinde gelişmesi için, sosyal, iktisadi ve mali tedbirlerle çalışanları korur ve çalışmayı destekler; işsizliği önleyici tedbirleri alır.
Memleket ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliği alan beden veya fikir çalışmalarının şekil ve şartları, demokratik esaslara uygun olarak kanunla düzenlenir. "
"Madde 44- Her çalışan dinlenme hakkına sahiptir.
Ücretli hafta ve bayram tatili ve ücretli yıllık izin hakkı kanunla düzenlenir."
Madde 113- Bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Yönetmelikler Resmî Gazete ile yayınlanır."
"Madde 132- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
IV. İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 29/6/1978 gününde Kani Vrana, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Şekip Çopuroğlu, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Hasan Gürsel, Osman Tokcan, Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Ahmet H. Boyacıoğlu, Necdet Darıcıoğlu'nun katılmasıyle yapılan ilk inceleme toplantısında aşağıdaki sorunlar üzerinde durulmuştur:
Anayasa'nın değişik 151. maddesinde "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddidasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır" kuralına yer verilmiş ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 27. maddesinde de bu kural başka bir biçimde yinelenmiştir.
Anayasa'ya aykırılık savlarının Anayasa Mahkemesi'ne getirebilme yolunu mahkemelere açık tutan bu düzenin işleyebilmesi, ortada somut bir olayın yani görülmekte olan belli bir davanın bulunması, Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen yasa ya da 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın geçici 5. maddesinin üçüncü fıkrasında belirlendiği üzere Yasa adını taşımamakla birlikte Kanun niteliğinde olan metin hükümlerinin bu davada uygulanma durumunda olması ve mahkemenin aykırılık savını ciddi görmesi ya da kediliğinden o hükümleri aykırı bulması gibi koşulların gerçekleşmesine bağlıdır.
Mahkemenin Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptalini istediği "3005 sayılı kanuna göre Cumhuriyet Müddeiumumileriyle Zabıtanın Vazifelerini ne suretle yapacaklarına Dair Talimatname" bir yasa olmadığı gibi yasa niteliğinde bir metinde değildir. Anayasa Mahkemesinin görev alanına bu tür idari işlemlerin denetlenmesi girmediğinden bu metnin iptaline yöneltilen başvurma reddedilmelidir.
3005 sayılı Yasanın Anayasaya aykırılığı öne sürülen 8., 9/2., 11. ve 12. maddeleri hükümlerine gelince, görülmekte olan davada bu maddelerden yalnız 9. maddenin ikinci fıkra hükmünün uygulanma durumunda olduğu açık bulunduğundan işin esası hakkındaki incelemenin de yalnız bu fıkra açısından yapılması, öteki hükümlere ilişkin itirazın başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddedilmesi gerekmektedir.
Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer ve Nihat O. Akçakayalıoğlu 9. maddenin ikinci fıkrasının davada uygulanma durumunda olmadığını; Sekip Çopuroğlu, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu sözü edilen 8. maddenin; Abdullah Öner, Şekip Çopuroğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu 12. maddenin de davada uygulanma durumunda olduğunu öne sürmüşlerdir.
Böylece yapılan ilk inceleme sonucunda aşağıdaki karar alınmıştır.
"l- (3005 sayılı Kanuna göre Cumhuriyet Müddeiumumileriyle Zabıtanın Vazifelerini ne suretle Yapacaklarına Dair Talimatname) nin Anayasaya aykırı olduğu yolundaki itirazın, Anayasa Mahkemesinin görevine girmediğinden reddine oybirliğiyle,
2- 8/6/1936 günlü, 3005 sayılı Yasanın 8., 11. ve 12. maddelerinin davada uygulanma olanağı bulunmadığından başvurmanın, itirazda bulunan Mahkemenin yetkisizliği yönünden reddine, 8. maddede Sekip Çopuroğlu, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylarıyla ve oyçokluğuyla, 11. maddede oy birliğiyle, 12. maddede Abdullah Üner, Şekip Çopuroğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile,
3- İşin esasının aynı Kanunun değişik 9. maddesinin ikinci fıkrası yönünden incelenmesine, Ahmet Salih Çebi, Âdil Esmer ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla 29/6/1978 gününde karar verildi." .
V. ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor iptali istenen yasa kuralı, Anayasaya aykırılık savına dayanak gösterilen Anayasa kuralları, bunlarla ilgili gerçekler ve başka yasama belgeleri, konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
8/6/1936 günlü, 3005 sayılı "Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu'nun, 3498 sayılı Yasa ile değişik 9. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülmektedir.
İtiraz konusu kuralın sağlıklı bir biçimde Anayasa'ya uygunluk denetiminden geçirilebilmesi için söz konusu 9. maddenin bütünü ile ele alınmasında yarar görülmüştür. Bu maddenin tümü şöyledir:
"Madde 9- Vazifeli Mahkeme, Cumhuriyet Müddeiumumisi tarafından sevk edilir edilmez başka işlere tercih ederek maznunun duruşmasına başlar.
Mahkemece duruşmanın bir celsede bitirilmesi lâzımdır. Şu kadarki kanuni zaruretler dolaysiyle işin bir celsede karara bağlanması mümkün olmassa duruşma, bu imkansızlığı doğuran noksanların en çabuk vasıtalarla ikmali için lâzım gelen müddet gözönünde tutularak ona göre başka bir güne tehir edilebilir.
Ağır ceza mahkemesinin vazifesine giren meşhud cürümlerde mahkeme, umumi hükümlere göre takibat yapılması lüzumuna kanaat getirirse bu dairede takip edilmek üzere evrakın Cumhuriyet Müddeiumumiliğine tevdiine re'sen dahi karar verebilir. Bu karar katidir."
Maddenin birinci fıkrasında, suçüstü hükümlerine göre yapılacak yargılamada duruşmanın önceliği kurala bağlanmıştır. Buna göre, mahkeme, söz konusu Yasanın kapsamına giren bir iş önüne geldiğinde, 9. maddenin birinci fıkrası buyruğunu göz önüne almak ve o işe öncelikle bakmak zorundadır.
9. Maddenin itiraz konusu ikinci fıkrasının birinci tümcesinde yeralan, duruşmanın bir oturumda bitirilmesi kuralı aslında Ceza Yargılamaları Usulü Yasasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten söz konusu Yasanın 219. maddesinin birinci fıkrasında "Duruşma ... ara vermeksizin cereyan eder" 207. maddesinin 2. fıkrasında da "duruşmanın bir günde bitmeyeceği anlaşılırsa..." denilmektedir. Bu durumda itiraz konusu fıkra ile yeni bir kural düzenlenmiş olmayıp, temel kural genel anlamda yinelenmiş bulunmaktadır. İtiraz konusu fıkranın ikinci tümcesi, duruşmanın bir oturumda bitirilememesi olasılığını da gözönünde tutarak, yasal zorunluklar nedeniyle işin bir oturumda karara bağlanamaması halinde duruşmanın, Yasanın konuluş amacına uygun bir güne ertelenmesini öngörmektedir.
9. maddenin üçüncü fıkrası ise, ağır ceza mahkemesinin görevine giren meşhud suçlara ilişkin kimi kuralları içermektedir.
Söz konusu 9. maddenin ikinci fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :
l- Anayasa'nın 31. maddesi açısından inceleme :
İtiraz yoluna başvuran mahkeme; Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durumla doğa koşullarının duruşmanın bir oturumda bitirilmesine olanak vermediğini, kimi ilçelerde avukat veya dava vekili bulunmadığını, bu koşullarda sanığın hemen mahkemeye çıkarılarak duruşmanın bir oturumda bitirilmesini istemenin doğru olmadığını, 3005 sayılı Yasanın 12. maddesiyle, sanığa savunmasını hazırlamak için tanınan üç günlük sürenin az olduğunu, bu nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 31. maddesiyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğünü zedelediğini ileri sürmektedir.
Bu savı benimsemeye olanak yoktur. Çünkü, 9. maddenin ikinci fıkrası, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun duruşmaya ve müdafi tayinine ilişkin genel kurallarında bir değişiklik yapmış değildir. Bu hükümle duruşmanın bir oturumda bitirilmesi buyurulmakla birlikte olanaksızlık halinde de duruşmanın başka bir güne ertelenebileceği öngörülmektedir.
Davanın görüldüğü yerde bulunsun bulunmasın, bir müdafi tayin edilmesi ve bunun için de duruşmanın ertelenmesi yolundaki istekler, söz konusu hükümle engellenmiş değildir. Mahkeme böyle bir durumda savunma hakkının kullanılabilmesini sağlamak için duruşmayı, Yasanın amacına uyan yakın bir güne ertelemek durumundadır.
Yeri gelmişken şu yönün de belirtilmesinde yarar vardır.
Anayasa Mahkemesinin 8/7/1971 günlü, 1971/28-64 sayılı kararında da açıklandığı gibi (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 10, Sayfa 32) 3005 sayılı Yasanın uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin yasalara aykırı kuralları kapsamaksı ya da sözü edilen Kanuna göre yapılan çalışmalar için ne yolda ödeme yapılacağına ilişkin esasların Bakanlar Kurulunca henüz kararlaştırılmamış olması gibi yönetime ilişkin konuların Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetki alanı dışında kaldığından, ister yönetmelikte ister Bakanlar Kurulu Kararnamesinde yasalara aykırı kuralların veya ilkelerin yer alması ya da bu yolda henüz bir saptama yapılmamış olması, Anayasa'ya aykırı bir yönü olmayan bir yasa hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğunun kabulü için bir neden sayılamaz.
Bu nedenlerle, 9. maddenin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 31. maddesine uymayan bir yönü bulunmadığı gibi Anayasa'nın öteki maddelerine de aykırılığı saptanamamış olduğundan itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
İtiraz konusu 8/6/1936 günlü, 3005 sayılı "Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu"nun 27/6/1938 günlü, 3498 sayılı Yasa ile değiştirilen 9. maddesinin ikinci fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve başvurmanın reddine,
14/12/1978 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan
Şevket Müftügil
Başkanvekili
Ahmet H. Boyacıoğlu
Üye
Muhittin Gürün
Lütfi Ömerbaş
Ahmet Erdoğdu
Osman Tokcan
Rüştü Aral
Muammer Yazar
Adil Esmer
Nihat O. Akçakayalıoğlu
Nahit Saçlıoğlu
Hüseyin Karamüstantikoğlu
Kenan Terzioğlu
Necdet Darıcıoğlu
Bülent Olçay
KARŞIOY YAZISI
Sanık hakkında 3005 sayılı Yasa hükümlerine göre kamu davası açıldığı ve Mahkemenin sözü edilen Yasa çerçevesinde işe elkoyarak yargılamaya başladığı ihtilafsızdır. Yargılama anılan Yasa hükümleri dairesinde sürdürüleceğine göre, söz konusu Yasanın 8. ve 11. maddeleri hükümlerinin de bu davada uygulanma durumunda olduğunu kabul etmek gerekir. Söz gelimi duruşma bir celsede bitirilememiş ve Mahkeme Anayasa'ya aykırılık savında bulunarak Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
Bu nedenlerle 3005 sayılı Yasanın 8. ve 11. maddeleri hükümlerini bu davada uygulanma durumunda görmeyen çokluk kararına karşıyım.