ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/31
Karar Sayısı:1978/50
Karar Günü:2/11/1978
Resmi Gazete tarih/sayı:13.3.1979/16577
İPTAL
DAVASINI AÇAN : Ankara Üniversitesi Rektörlüğü.
İPTAL
DAVASININ KONUSU : 26/1/1978 günlü, 2110 sayılı "1803 sayılı Kanunun 15
nci maddesinin (A) bendinin değiştirilmesi ve bu maddeye (E) Bendinin Eklenmesi
Hakkında Kanun"un 1. maddesiyle 15. maddeye (E) bendinin Anayasa'nın 21,
64. ve 120. maddelerine aykırı olduğu ve konunun üniversitenin varlık ve
görevlerini ilgilendiren alana girdiği ileri sürülmüş ve bu bent hükmünün
üniversite yönünden iptali istenmiştir.
II-
YASA METİNLERİ :
A-
Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen 26/1/1978 günlü, 2110 sayılı Yasa ile 1803
sayılı Yasanın 15. maddesine eklenen (E) bendi hükmü, 1/2/1978 günlü, 16187
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan metne göre şöyledir :
"E)
Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süre içinde kayıtlı bulundukları
yükseköğretim kurumları öğrencilerinden (dışardan sınavlara girme hakkını
kazanmış olanlar dahil) hangi sebeple olursa olsun kayıtları silinmiş olanlarla
kendi istekleriyle ayrılmış bulunanlar (her derecedeki askerî okul öğrencileri
hariç) bu kanunun yürürlüğe girmesinden başlayarak 3 ay içinde eski öğretim
kurumlarına yazılı olarak başvurdukları takdirde ayrıldıkları sınıf ve
sömestrede öğrencilik sıfatlarını devam ettirmek ve o sınıf sömestrede okuyan
öğrencilerin tabi oldukları sınava girmek hakkını kazanırlar. Askerlik süresi
gelmiş olanlar bu haklarını kullandığı taktirde tecilli sayılırlar. Bu Kanun
yürürlüğe girdiği tarihte askerlik ödevini yapmakta olanların 3 aylık başvurma
süresi terhisleri tarihinden, fiili ve hukuki mücbir sebeplerle bu hakkını
kullanamayacak durumda olanların 3 aylık başvurma süresi mücbir sebeplerin
kalktığı tarihten başlar. Bu bend hükmüne dayanarak eski öğretim kurumlarına
başvuran öğrencilere kurumlarınca birer başvurma belgesi verilir. Bu bend
hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından bu konularda Danıştay'a açılan
davalara bakılmaz."
B-
Dayanılan Anayasa Kuralları :
Madde
21- Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu
alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim
ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir.
Özel
okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz."
"Madde
(değişik) 64 Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, Devletin bütçe ve
kesinhesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına, genel
ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine
getirilmesine karar vermek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerindedir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi kanunla belli konularda, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde
kararnameler çıkarma yetkisi verebilir, yetki veren kanunda, çıkarılacak
kararnamelerin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma süresinin ve
yürürlükten kaldırılacak kanun hükümlerinin açıkça gösterilmesi ve kanun
hükmünde kararnamede de yetkinin hangi kanunla verilmiş olduğunun belirtilmesi
lâzımdır.
Bu
kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak,
kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulur.
Yetki
kanunları ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kararnameler Anayasa'nın ve
yasama meclisleri içtüzüklerinin kanunların görüşülmesi için koyduğu kurallara
göre, ancak, komisyonlarda ve genel kurullarda diğer kanun tasan ve
tekliflerinden önce ve ivedilikle görüşülüp karara bağlanır.
Yayımlandıkları
gün Türkiye Büyük Millete Meclisine sunulmayan kararnameler, bu tarihte,
Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın Resmî
Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Değiştirilerek kabul edilen
kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu değişikliklerin Resmî Gazete'de
yayımlandığı gün yürürlüğe girer.
Anayasa'nın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel hak ve
hürriyetler ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun
hükmünde kararnamelerle düzenlenemez. Anayasa Mahkemesi bu kararnamelerin
Anayasaya uygunluğunu da denetler."
"Madde
(değişik) 120- Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve kanunla kurulur.
Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite
özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik,
üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına
engel olmaz.
Üniversiteler,
Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel kanuna göre kurulan Devlet Üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa, olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra
hükümleri saklıdır.
Üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri,
üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri ve
üniversite organlarının sorumluluğu, öğrenim ve öğretim hürriyetlerini
engelleyici eylemleri önleme tedbirleri, üniversiteler arasında ihtiyaca göre
öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve
öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine
ve kalkınma plânı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir.
Üniversitelerin
bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak
yürürlüğe konulur ve denetlenir.
Üniversitelerle
onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin
tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi
halinde Bakanlar Kurulu, ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı
fakülte, kurum ve kuruşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin el
koymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile süresi
ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla
düzenlenir."
III-
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca Kani Vrana, Şevket Müftügil,
Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Sekip Çopuroğlu, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün,
Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Cebi, Adil Esmer, Nihat
O. Akçakayalıoğlu, Ahmet H. Boyacıoğlu ve Necdet Darıcıoğlu'nun katılmalariyle
20/4/1978 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyanın eksiği
bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV-
ESASIN İNCELENMESİ :
İşin
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, Anayasaya aykırılığı öne sürülen yasa
hükmü, dayanılan Anayasa Maddeleri bunlara ilişkin gerekçeler ve öbür yasama
belgeleri, konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği
görüşülüp düşünüldü :
Anayasaya
uygunluk denetiminde uygulanacak yöntemin saptanabilmesi bakımından, dava
konusu (E) bendi hükmünün anlamını ve kapsamını belirtmekte yarar görülmüştür.
Söz
konusu (E) bendi ile, kanunun yürürlüğe konulduğu güne kadar geçen süre içinde
kayıtlı bulundukları yüksek öğretim kurumları öğrencilerinden (dışardan
sınavlara girme hakkını kazanmış olanlar dahil) hangi sebeple olursa olsun
kayıtları silinmiş veya kendi istekleriyle ayrılmış olanlara (her derecedeki
askeri okul öğrencileri hariç) yasanın öngördüğü hükümlere uyulmak koşuluyla,
ayrıldıkları sınıf ve sömestrede öğrencilik sıfatlarını devam ettirmek ve o
sınıf ve sömestrede okuyan öğrencilerin bağlı oldukları sınava girmek
haklarının kazandırılması amaçlanmaktadır.
Hükmün
yapıcı, hak doğurucu ve bağımsız olarak anlam taşıyan kesimi birinci tümcede
toplanmaktadır. Hükmün ikinci tümcesi, askerlik süresi gelmiş olanların yasada
öngörülen haklarını kullandıkları taktirde tecilli sayılacaklarını; üçüncü
tümcesi, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihte askerlik ödevini yapmakta olanların
başvurma süresinin terhisleri tarihinden, fiili ve hukuki mücbir sebeplerle bu
haklarını kullanamıyacak durumda olanların ise, mücbir sebeplerin kalkması
tarihinden başlayacağını; dördüncü tümcesi, bu bent hükmüne dayanarak eski
öğretim kurumlarına başvuran öğrencilere kurumlarınca birer başvurma belgesi
verileceğini ve son olarak beşinci tümcesi, bu bent hükmünden yararlanan
öğrenciler tarafından bu konularda Danıştaya açılan davalara bakılmayacağını
kurala bağlamaktadır. Birinci tümcenin dışında kalan hükümlerin, anlam ve sonuç
doğurma ve uygulanabilir olma yönlerinden tamamen birinci tümceye bağlı
oldukları ve bu tümcede belirtilen hak ve olanağın ortadan kalkması ile de
anlamını yitiren ve tek başlarına uygulanma olanağı olmayan bir nitelik taşıdıkları
görülmektedir.
(E)
bendinin birinci tümcesinde yer alan hükmün bu özelliği, Anayasa uygunluk
denetiminin önce bu hüküm üzerinde yapılmasını ve varılacak sonuca göre öteki
tümcelerdeki hükümlerin ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
A-
Davacı Ankara Üniversitesi iptal isteminin gerekçesini, Anayasa'nın 21, 64. ve
120. maddelerine dayandırmaktadır.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Yasanın 28. maddesi, Anayasa Mahkemesini, iptal isteminin
konusu ile bağlı tutmakta ve fakat istemin gerekçesiyle bağlamamaktadır. Öte
yandan aynı hükmün iptali istemiyle başka üniversiteler tarafından açılan
davalarda söz konusu hükmün Anayasa'nın 12. maddesine de aykırılığı öne
sürüldüğüne göre, Anayasa'ya uygunluk denetiminin önce 12. madde açısından
yapılması yerinde görülmüştür.
l-
Anayasa'nın 12. maddesi açısından inceleme :
Anayasa'nın
12. maddesinde, "Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." denilmektedir.
Anayasa'nın
12. maddesi açısından yapılacak bir incelemede sağlıklı bir sonuca varabilmek
için, çeşitli nedenlerle kaydı silinmiş olup da dava konusu yasa hükmü uyarınca
eski öğretim kurumlarına yeniden kaydolma olanağına kavuşan öğrenci kesimiyle,
2110 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra kaydı silinen ya da silinecek
olan öğrencilerin ve bu yasa yürürlüğe girmeden önce üniversitelerde kayıtlı
bulunan normal öğrencilerin arasında bir karşılaştırma ve kıyaslama yapılması
yerinde olacaktır.
2110
sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 1/2/1978 gününden önce hangi nedenle olursa
olsun kayıtları silinmiş öğrencilerle kendi istekleriyle ayrılmış bulunanların,
sözü edilen yasa hükmüyle, ayrıldıkları sınıf ve sömestrede öğrencilik
sıfatlarını devam ettirmek ve o sınıf ve sömestrede okuyan öğrencilerin bağlı
oldukları sınava girmek hakkını kazanmalarına karşın bu tarihten sonra
kayıtları silinen öğrenciler böyle bir hak elde edememektedirler. İlk bakışta
ayrıcalık yaratabileceği izlenimini veren bu kuralın, sağlıklı bir sonuca
varabilmek için daha yakından ve bütünü içinde ele alınarak niteliği de göz
önünde tutulmak suretiyle incelenmesi zorunludur.
2110
sayılı Yasa, orta ye yüksek öğretimdeki öğrenim sürelerini ve sınav haklarını
ileriye dönük olarak düzenleyen kuralları öngören bir yasa değildir. Sözü
edilen yasanın düzenlediği kurallar, disiplin suçu işlemeleri nedeniyle
kayıtları silinenler açısından bir af yasası; idarî nedenlerle kayıtları
silinmiş öğrenciler yönünden de genel anlamda bir intibak yasası
niteliğindedir.
Af
ve intibak yasaları, nitelikleri bakımından yürürlüğe girdiği günden sonraki
durumları ve olayları da kapsayacak biçimde hükümler taşıyamazlar. Bu tür
yasaların özelliği, geçmişe dönük olma ve kapsamlarını bir noktada sınırlama
zorunluğundan gelmektedir.
Bu
nedenle 1/2/1978 gününden sonra kaydı silinen ya da silinecek olan öğrencilerle
dava konusu kuralın kapsamına girenlerin, eşitlik ilkesi yönünden bir
kıyaslamaya tâbi tutulmalarına olanak yoktur.
Normal
öğrenimlerini sürdüren öğrencilerle yapılan kıyaslamaya gelince :
Üniversitelerden
kaydı silinmiş olan öğrencilerin, Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılan kural
uyarınca ayrıldıkları sınıf ya da sömestreye sanki hiç sınıfta kalmamış gibi
yeniden kaydolunacakları, intibak ettirildikleri sınıf ve sömestrede okuyan,
öğretim süresi ve sınav haklarından hiç kaybetmemiş normal öğrencilerin
statüsüne tâbi tutulacakları ve böylece aynı sınıf ya da sömestrede yıl ve
sömestre kaybetmiş öğrencilerden ayrıcalıklı bir duruma gelecekleri öne
sürülmektedir.
Bu
konuda bir sonuca varılabilmesi için Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen yasanın
düzenlenmesi amacının, hangi koşullar içinde ve ne gibi nedenlerin etkisiyle
çıkarıldığının, güdülen amacın Anayasa Koyucunun iradesine ters düşüp
düşmediğinin incelenmesi ve araştırılması yerinde olacaktır.
Cumhuriyet
Senatosundaki görüşmelerde de kimi üyelerin açıklıkla değindikleri gibi, bir
kaç yıldan beri çeşitli siyasal sosyo-ekonomik ve kültürel nedenlerin etkisiyle
toplumda görülen sarsıntının acısını ve zararını çeken ve toplumsal olayların
en çok üzerinde yoğunlaştığı ya da yoğunlaştığı ya da yoğunlaştırıldığı kesim,
yüksek öğretim kurumları ve bunların mensupları olmuştur. Bu dönemde toplumsal
olayların ve sürtüşmelerin giderilemediği; Devlet ve Üniversite yönetimlerince,
öğrencilerin can güvenlikleri ile eğitim ve öğrenim özgürlüğünün yeterince
sağlanamadığı; eğitim ve öğretim kurumlarının belirli grupların egemenliği
altında kalmasının ve karşıt görüşlü öğrencilere devamlarının engellenmesinin
önlenemediği herkesçe bilinen bir gerçektir. Can güvenliğinin, öğrenim ve
öğretim özgürlüğünün sağlanamadığı bir ortamda, işgal, boykot ve baskıların
sürüp gittiği bir öğretim kurumunda, ruh çöküntüsü ve sinir gerginliği baskısı
altında yapılan sınavlarda öğrencinin başarılı olmasını, disipline tam olarak
uyarlık göstermesini ve düzenli bir biçimde derslere devam etmesini beklemek
aşırı iyimserlik olur, bu koşullarda olağan öğrencilik hayatını sürdürememiş
olanların kayıtlarının silinmesinde öğrenciler kadar, belki de daha çok
toplumu, Devleti ve üniversite yönetimlerini kusurlu ve sorumlu bulmak yanlış
bir görüş ve değerlendirme sayılamaz. Bu durumu görmezlikten gelerek tüm
sorumluluğu öğrencilere yükleyip olağan dönemler ve olağan eğitim-öğretim
süreleri için yapılmış olan yönetmelik hükümlerini uygulamak; sorunun siyasal,
sosyal ve toplumsal yönlerini bir tarafa bırakarak konuyu salt yönetmelik
uygulaması biçiminde ele almak kamu yararına uygun bir davranış sayılamaz.
Çünkü böyle bir tutum, devamsızlık göstermede, başarısız olmada, disipline uyum
gösterememede kişisel olarak belki en az sorumlu tutulması gereken öğrencilerin
gözden çıkarılması; belirli bir aşamadan ve süzgeçten geçtikten sonra
üniversite öğrenimine başlayabilmiş, böylece hem kurallara uymak hem başarı
konusunda kendini kabul ettirmiş, dolayısiyle olağan koşullar ve öğrenim yaşamı
içinde, üniversite öğrenimlerini de başarı ile sürdürebileceklerini göstermiş
gençlerin öğrenim hakkından yoksun bırakılması sonucunu ortaya koyar.
Gelişmekte olan, yetişkin elemana büyük gereksinmesi bulunan bir ülkenin, ağır
bir kaynak savurganlığı olan böyle bir sonuca katlanması düşünülemez ve
beklenemez.
Yasa
Koyucunun ana ereği, toplum barışının, can güvenliğinin, öğrenim ve öğretim
özgürlüğünün sağlanacağı savının ileri sürüldüğü bir dönemde, kaydı silinen
öğrencilerin de topluma kazandırılması, Devletin onlara yaptığı harcamaların
boşa gitmesinin önlenmesi, topluma, ailelerine ve kendilerine daha yararlı
olabilmeleri için yüksek öğrenimlerini tamamlamalarına olanak verilmesi ve
kaynak savurganlığının önlenmesidir.
Kamu
yararının zorunlu kıldığı ve haklı nedenlere dayandığı açık olan böyle bir
kuralın Anayasa'nın 12. maddesinde yeralan eşitlik ilkesine ters düştüğü kabul
edilemez. Gerçekten, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ve sözgelimi
13/4/1976 günlü, E: 1976/3, K : 1976/23 sayılı kararında (Kararlar Dergisi Sayı
14, Sayfa: 166, Resmi Gazete: 15/7/1976 gün, 15647 sayı) açıkça belirtildiği
üzere, "Kanun önünde eşitlik" ilkesi, herkesin her yönden aynı
hükümlere bağlı olması gerektiği anlamına gelmez. Bu ilke ile güdülen amaç,
benzer koşullar içinde olan özdeş nitelikte bulunan durumların yasalarca aynı
işleme bağlı tutulmasını sağlamaktır. Kimi yurttaşlar için haklı nedenlere
dayanılarak veya bunların durumlarındaki farklılığın doğurduğu zorunluklarla
ayrı kurallar konulması durumunda, eşitlik ilkesinin zedelendiğinden
sözedilemez.
2-
Anayasa'nın 21. maddesi açısından inceleme :
İptali
istenen yasayla, bu yasanın kapsamına giren öğrenci sayısının çokluğu ve ayrıca
öğretim üye ve yardımcıları ile öğretim araçlarından yararlanabilme
olanaklarının gözönüne alınmamış olması yüzünden, Anayasanın 21. maddesinde
öngörülen ve eğitim kurumlarını sağlamakla yükümlü tutan "çağdaş bilim ve eğitim"
araçlarının savsaklanmış olduğu savı ileri sürülmektedir.
Anayasa,
21. maddenin son fıkrasıyla, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve
öğretim yerleri açılamayacağını kesin buyruğa bağlamıştır.
Hemen
belirtmek gerekir ki, iptali istenen hükümle, açık veya kapalı olarak böyle bir
amaç güdüldüğü düşünülemez. Nitekim böyle bir sav öne sürülmemekle birlikte
dolaylı olarak sözü edilen yasanın "çağdaş bilim ve eğitim"
amaçlarını savsadığı iddia edilmiş ve Anayasa'ya aykırılığın bu yolla oluştuğu
dile getirilmiştir.
Anayasa'nın
120. maddesinde, üniversitelerde "öğrenim ve öğretimin, hürriyet ve
teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine ve Kalkınma Planı
ilkelerine göre yürütülmesi" kurallarının yasa ile konulacağı öngörülmüş
ve bu yolla öğretim ve öğrenimin, çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
aykırı bütün etkenlerin dışında tutulacağı ilkesi benimsenmiştir.
Üniversitelerde, ister öğretim üyesi veya yardımcısı ya da araç gereç azlığı
sözkonusu olsun, ister öğrencilerin çokluğu neden gösterilsin, çağdaş bilim ve
teknoloji gereklerine uygun düşmeyen bir öğrenim ve eğitim yöntemi uygulanamaz.
Üniversitelerin görevi bu durumda da alacakları önlemlerle etkenleri en az
düzeye indirmek ve yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre biçimlendirilmiş
bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesini sağlamaktır. İptali istenen Yasa
hükmünde bu görevin yerine getirilmesini engelleyecek bir kural yer
almadığından Anayasa'nın 21. maddesine aykırılıktan da söz edilemez.
3-
Anayasa'nın değişik 64. maddesi açısından inceleme :
Yasama
organının yetkilerinden olan genel ve özel af ilânının Devletin cezalandırma
hakkından vazgeçmesi demek olduğu, ceza ile ilgisi olmayan hususların
affedilmesinin, ceza niteliği taşımayan ve salt başarısızlığın saptanması
niteliğinde olan sınıfta kalma durumunun af kapsamına alınmasının söz konusu
olamıyacağı ileri sürülmüş, böylece, yetki sınırları aşılan hükmün iptali
istenmiştir.
Af
yetkisinin sınırlarının aşılmış olduğu savı yalnız idarî yönden kaydı silinmiş
öğrenciler açısından yapıldığından, yasaya yöneltilen sav da bu açıdan
incelenmelidir.
Başarısızlık,
devamsızlık, harç yatırmamak ya da kendi isteğiyle ayrılmak gibi bağlı
oldukları öğretim kurumlarındaki kayıtların silinmesini gerektiren nedenlerin,
suçu oluşturan bir eylem ya da bir ceza yaptırımı olmayıp salt idari işlem
niteliğini taşıdıkları kuşkusuzdur. Dava konusu yasa kuralının, genel afla
ilgili bir yasada yer almış olması onun, idarî yönden kaydı silinmiş
öğrencileri de af kapsamına aldığı ve af niteliği taşıdığı biçiminde yorumlanmasına
neden olamaz. Çünkü yasa koyucunun iradesi, bu durumda olanları af etmek
olmayıp yukarıda belirtilen nedenlerle kaydı silinmiş bulunan kişilere kimi
yeni ve ek haklar tanıyan bir düzenlemeyi af yasasının içinde
kurallaştırmaktır.
Bu
bakımdan burada üzerinde önemle durulması gereken yön, Yasa Koyucunun, söz
konusu kişilere yeni ve ek haklar tanıyan böyle bir düzenleme yapmağa yetkisi
bulunup bulunmadığıdır.
Anayasa'nın
4. maddesinin son fıkrasında "... hiç bir kimse veya organ, kaynağını
Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz" kuralı yer almış ve 5.
maddesinde de Yasa koymada yetkili organın Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu
ve bu yetkinin devredilemeyeceği açıklanmıştır.
Yasama
organının düzenleme yetkisinin sınırı incelenirken Anayasa'nın 5., 6., 7. ve
64. maddeleri gözönünde tutulmalıdır. Çünkü yasama organının yetki alanı
Anayasa'da öngörülen organlar arasındaki ilişkilerin düzenleniş biçimleriyle
sıkı sıkıya bağlı ve yakından ilgilidir.
Anayasa'nın
5. maddesinde yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu
belirtilmiş Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini açıklayan 64.
maddenin ilk fıkrasında ise, "Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak,
Devletin bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para
basılmasına, genel ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm
cezalarının yerine getirilmesine karar vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkilerindendir." hükmüne yer verilmiştir. Anayasa'nın 6. maddesinde,
yürütme görevinin Kanunlar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
tarafından yerine getirileceği; 7. maddesinde de yargı yetkisinin Türk Ulusu
adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü
gibi Anayasa Koyucu, yasama ve yargı için "yetki", yürütme için de
"görev" sözcüklerini kullanmış ve bu ayrımı bilinçli biçimde ve bir
amaca yönelik olarak yaptığını madde gerekçelerinde açıklamıştır. Gerçekten
Temsilciler Meclisi Komisyonu raporunda, bu maddelerle ilgili olarak yasamanın
ilkel ve genel bir yetki sayıldığı, yürütmeninse yalnızca yasaların uygulanması
demek olduğu, Yasa olmayan yerde Türk Hukukunda yürütmenin de olmadığı, yürütme
organının kaynağını yasadan almayan bir tasarrufta bulunamayacağı, yasanın
bulunduğu yerde yürütmenin değil aynı zamanda yürütme görevi ve yükümünün de
bulunduğu belirtilmiştir. Öte yandan Anayasa Komisyonu raporunun, idarenin
kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu ve yasayla düzenleneceğini öngören
112. maddeye ilişkin kesiminde de, "Anayasa'mızın kabul ettiği sistemin
icabı, icra ve idare ilkel ve özerk bir yetki olmayıp, müştak ve tâbi bir yetki
olduğu için tabiatıyla görev ve teşkilâtın kanunlarla düzenleneceği
belirtilmiştir" denilmektedir.
Böylece
yasamaya öncelik sağlanmış, yasa koyucu tarafından düzenlenmemiş bir alanda,
yürütme organına, faaliyette bulunma ve özerk olarak düzenleme yetkisi kullanma
olanağı verilmemiştir.
Öte
yandan, Anayasa hukukumuzda, yasama işlemleri için gerek alan gerek işlem
çeşidi olarak bir sınır çizilmemiştir. Yasa, Anayasa'ya uygun olmak koşuluyla
her alanda her çeşit düzenlemeyi yapabilecektir. Anayasa'nın değinilen 5. ve 6.
maddelerindeki yetkinin ilkel ve kendine özgü bir yetki oluşu ve her konunun
başlangıçta yasa ile düzenlenme zorunluğu bu sonucu ortaya koymaktadır.
Özetlemek
gerekirse, disiplin cezası niteliği taşımayan kayıt silme işlemlerinin geçersiz
kılınmasında yasama organının özel af ilân ettiği söylenemez. Bu nedenle yasama
organının yasama alanı dışına çıktığı ve yetkisini aştığı yolundaki savlar
Anayasal dayanaktan yoksundur.
4-
Anayasa'nın değişik 120. maddesi açısından inceleme :
Dava
konusu kural yasalaştırılırken üniversitelerden görüş alınmamış olması,
kayıtları silinmiş olan öğrencilerin kaydedilmeleri konusundaki koşulların
saptanması yetkisinin üniversiteye ait olduğu halde bu yetkinin 2110 sayılı
Yasa ile kullanılması, sınavlarla saptanan bilimsel yetersizlikleri nedeni ile
kayıtları silinmiş öğrencilerin yeniden kabul edilmeleri zorunluğunun
üniversitelere yükletilmesi ve böylece kontenjanın üstünde öğrenci almak durumunun
yaratılması, üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerkliğini zedeleyici
işlemler olarak nitelendirilmiş ve bu nedenlerle de Yasanın iptaline karar
verilmesi istenmiştir.
Anayasa
Koyucu, üniversitelere özel bir önem vermiş, bunlara özerklik kazandırmış ve
bunun önemli öğelerini de buyurucu kurallar olarak saptamıştır.
Anayasa'nın
değişik 120. maddesine göre, üniversitelerle ilgili konularda uyulması zorunlu
kurallar şöyle sıralanabilir :
a)
Üniversiteler ancak Devlet eliyle ve yasayla kurulabilir.
b) Üniversiteler,
bu maddedeki hükümler içinde uygulanmak koşuluyla özerkliğe sahip kamu tüzel
kişileridirler.
c)
Üniversiteler, Devletin gözetim ve denetimi altında, kendileri tarafından
seçilen organlar eliyle yönetilir ve denetlenir.
d)
Üniversite organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki
makamlarca, her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
e)
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları, serbestçe araştırma ve yayında
bulunabilirler.
f)
Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri,
sorumlulukları, görev ve yetkileri. Devletin gözetim ve denetim hakkını
kullanma usulleri, üniversiteler arasında, gereksinmeye göre, öğretim üyeleri
ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve öğretimin
özgürlük ve güvence içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine ve kalkınma
plânı ilkelerine göre yürütülmesi esasları yasayla düzenlenir.
Bunlardan
ilk beş sırada yer alanlar, Anayasa Koyucunun düzenlediği, buyurucu
kurallardır. Altıncı sırada yeralan konularsa yasa ile düzenleneceklerdir. Bu
konuları düzenlerken yasama organı Anayasa'nın buyurucu kurallarını gözönünde
bulundurmak zorundadır, örneğin üniversitelerin organları ve bunların seçimleri
yasayla düzenlenirken, kendileri tarafından seçilen organlar eliyle yöneltilip
denetlenecekleri buyruğuna uyulacak, sözgelimi bu organlara üniversitenin
seçmediği kişilerin katılmalarını sağlayacak hükümler konulamayacaktır.
Anayasa'ya
uygunluğu denetilen kural, kaydı silinmiş olan öğrencilerin öğretim kurumlarına
yeniden kaydedilmelerini ve o sınıf ve sömestrede okuyan öğrencilerin bağlı
olduğu sınav haklarına kavuşmalarım sağladığına göre, 120. maddenin yukarıda
değinilen ve yasa ile düzenlenmesi öngörülen kurallardan "üniversitelerin
işleyişi", "öğrenim öğretimin ... çağdaş bilim ve teknoloji
gereklerine ... göre yürütülmesi" konusu ile ilgilidir.
Üniversitelerin
kendilerince seçilen organları eliyle yönetileceklerine ilişkin buyurucu kural
ile üniversitelerin işleyişlerinin yasa ile düzenleneceği yolundaki hükmün
çeliştiği düşünülemez. Çünkü, kendilerince seçilmiş organlar üniversiteyi
yasalar çerçevesinde yönetmek zorunda olduklarına göre, bu yasalarla,
üniversitenin kuruluşu, örgütlenmesi, kadroları ve bunlara bağlı görev, yetki
ve sorumlulukların ne olduğu, bunların nasıl kullanılacağı birbirleriyle
ilişkilerinin nasıl kurulacağı, personelin özlük hakları ve yükümlülükleri,
kısaca üniversitenin işleyişi saptanmış olmaktadır.
Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülen yasa kuralının, öğrenim ve öğretimin yürütülmesiyle
ilgili olduğu ve bu nedenle de yasama organının düzenleme alanına girdiği
kuşkusuzdur.
Burada
önemle belirlenmesi gereken yön şudur : Yasa Koyucu, dava konusu kuralla
üniversiteye dışarıdan karışılmasına, yukarıda açıklanan ilkelere ters düşecek
biçimde, merkezi yönetimin vesayet denetimine girişmesine ve örneğin yürütme
organının, siyasal iktidar ya da idarenin üniversiteler üzerinde baskı kurucu
nitelikte, dış etki sayılabilecek bir davranışta ve girişimde bulunmalarına
olanak sağlayan bir hüküm getirmiş değildir. Yasa Koyucu yaptığı düzenleme ile,
kendi yetki alanı içindeki bir konuda doğrudan doğruya üniversiteye hitabeden
ve kimi öğrencilere bir takım ek haklar tanıyan hükümler getirmiştir. Bu
kuralı, üniversitelerin bilimsel özerkliğinden gelen yetkiye dayanarak
kayıtlarını sildiği öğrenciler hakkındaki nesnel değerlendirmesini ortadan
kaldıran, yetersizliği saptanan kişileri yasayla yeterli kılan bir kural olarak
görme olanağı da yoktur. Çünkü yasa kimi öğrencilere ek sınavlara girme hakkı
veren bir düzenleme getirmekle yetinmiştir. Bu sınavlarda üniversitenin,
bilimsel ve nesnel değerlendirmesini, sınava girenlerin yeterli ya da yetersiz
olduklarını saptamada özerkliğini tümüyle kullanma yetkisine sahip olduğu
kuşkusuzdur.
Öte
yandan, 1750 sayılı Yasanın 52. maddesinde "Üniversitelere giriş, insan
gücü plânlaması, üniversitelerin kapasiteleri, öğrencilerin yetenekleri dikkate
alınmak suretiyle Üniversitelerarası kurulca düzenlenir" hükmü yer
almasına karşın, uygulamada Üniversitelerarası Kurul bu görev ve yetkiyi yerine
getirmemekte, her yüksek öğretim kurumunun saptadığı kontenjanı,
"Üniversitelerarası Seçme Sınavı Klavuzu" adı ile anılan broşürde
yayınlamakla yetinmekte ve açıklamada da bu kontenjanların kendisi tarafından
değil yüksek öğretim kurumlarınca saptandığını belirtmektedir. (1978
Üniversitelerarası Seçme Sınavı Klavuzu, S. 38). Uygulamada, aslında Anayasa'ya
ve yasaya göre öğrenci kontenjanını saptamaya yetkili olmayan yüksek öğretim
kurumlarının bu yetkiyi kullanageldikleri görülmektedir.
Konuyu
düzenlemeye yetkili olan yasama organının, iptali istenen hükümle
üniversitelere dışarıdan karıştığı yolundaki sav da hukuksal ve anayasal
dayanaktan yoksundur.
Son
olarak, 2110 sayılı Yasa için üniversitelerin düşüncesinin alınmamış olduğu
Anayasa Mahkemesinin bir kararı da dayanak gösterilerek ileri sürülmüş ve
yasanın iptali istenmiştir.
Anayasa'nın
91., Millet Meclisi içtüzüğünün 74. ve 75., Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 21.
maddelerinde, yasa teklif etmeye Bakanlar Kurulu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin yetkili oldukları açıkça belirtilmiştir. Bunların dışında
başka bir organ ya da kişinin yasama organına yasa tasarı ve teklifi vermeğe
yetkisi yoktur. Anayasa, 4. maddesinde yeralan, "Hiç bir kimse veya organ,
kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz" yolundaki
hükümle, yetkilerin Anayasa'da açıkça belirtilenlerce kullanılması ilkesini
kabul etmiştir.
Öte
yandan mevzuatımızda, kendisiyle ilgisi olsun veya olmasın bir yasa tasarı veya
teklifinin hazırlanmasında ve yasalaştırılmasında üniversitelerin görüşünün
alınmasını zorunlu kılan bir hüküm de yer almamıştır. Anayasa Mahkemesi
kararlarının Anayasa ve yasa gereği Resmî Gazete'de yayımlanma yükümü
karşısında, davada kendi görüşlerine dayanak yapılmaktan uzak olan Anayasa
Mahkemesinin 4/2/1966 günlü, E. 1965/32, K. 1966/3 sayılı kararının
açıklanmasında da bir gerek ve yarar görülmemiştir.
Özetlemek
gerekirse, iptali istenen (E) bendinin birinci tümcesi hükmünün Anayasanın
değişik 120. maddesine de uymayan bir yönü yoktur.
B-
(E) bendi hükmünün ikinci, üçüncü ve dördüncü tümcelerinde yeralan hükümlerin
Anayasaya uygunluk denetimine gelince:
Bu
tümcelerde, askerlik süresi gelmiş olanların öğretim kurumuna yeniden
kaydolmaları halinde tecilli sayılacakları, askerlik ödevi yapanlarla hukukî ve
fiilî mücbir sebep altında bulunanların 3 aylık başvurma süresinin bu
engellerin kalktığı tarihten başlayacağı, yeniden kaydolmak için başvuran
öğrencilere kurumlarınca birer başvurma belgesi verileceği öngörülmektedir.
Hükmün
birinci tümcesi Anayasaya uygun bulunmuş olduğuna göre, bu hükmün uygulanmasını
sağlayan ikinci, üçüncü ve dördüncü tümcelerin de Anayasa'ya aykırılığından
sözedilemez.
C-
Dava konusu (E) bendinin son tümcesi hükmünün, yeniden görüşme ve oylanma
konusu yapılıp yapılamıyacağı sorunu :
Dava
konusu (E) bendinin son tümcesi hükmünün Anayasaya uygunluk denetimine
geçildiği sırada kimi üyelerce, bu bendin son tümcesinde yer alan "Bu bent
hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından bu konularda Danıştaya açılan
davalara bakılmaz" hükmünün, davacı üniversitenin varlık ve görevleriyle
ilgili olup olmadığı, bu bakımdan iptal istemine konu yapılıp yapılamıyacağı
yönünün incelenmesi istenmiştir.
Dava
konusu (E) bendinin, "Bu bent hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından
bu konularda Danıştaya açılan davalara bakılmaz" hükmü de dahil olmak
üzere tümü hakkında esasın incelenmesine 20/4/1978 gününde karar verilmiş ve bu
kararla ilk inceleme evresi kapatılmıştır.
Anayasa
Mahkemesinin 2/7/1974 günlü, 1974/19-31 sayılı kararının "IV- Esasın
incelenmesi" bölümünün "A" işareti "görev sorunu"
kısmında (Resmî Gazete 12/7/1974 gün, 14943 sayı) Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün
15. maddesi kurallarına göre, iptal davası dilekçelerinde kanunların ve yasama
meclisleri içtüzüklerinin hangi hükümlerinin Anayasanın hangi maddelerine
aykırı olduğunun ve aykırılık gerekçelerinin açıklanıp açıklanmadığının,
davanın açılması için yetki verilmesine ilişkin kararların ve yetki
belgelerinin dilekçeye bağlı bulunup bulunmadığının, dilekçelerin Anayasa
Mahkemesinin görevine giren bir konu ile ilgili olup olmadığının ve ehliyetli
kişilerce süresi içinde verilip verilmediğinin araştırılıp karara bağlanması
ilk inceleme kapsamına girer. Esasın incelenmesine ilişkin kararda, ayrıca
açıklanması dahi, bütün bu konular olumlu biçimde çözüme bağlanmış
demektir" yolunda bir gerekçe yer almıştır.
Gerek
44 sayılı yasa, gerek Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümlerine göre, Anayasaya
uygunluk denetimi bakımımdan "ilk inceleme" yargısal bir evredir ve
Anayasa Mahkemesince bu evre, koşulları bakımından oluşturulup "Esasın
incelenmesine" karar verildikten sonra tekrar ilk inceleme evresine dönme
olanağı yoktur. Çünkü ilk incelemeyi sona erdirerek kapatan ve böylece esasın
incelenmesi yolunu açan bu karar bir ara kararı olmayıp, açıklandığı gibi
yargısal bir evreyi oluşturan bir karar olması bakımından başlı başına ve
bağlayıcı bit nitelik taşır. İlk inceleme evresini olumsuz bir şekilde
sonuçlandıran bir kararı, Anayasa Mahkemesi, o işte nasıl yeniden ele alamazsa,
ilk inceleme evresini olumlu bir biçimde kapatan ve esasın incelenmesine karar
verilen bir işte de yeniden başa dönerek o karan hükümsüz kalacak tasarruflarda
bulunamaz.
Yapılan
öneri, Anayasa Mahkemesince davacı üniversitenin kendi varlık ve görevlerini
ilgilendiren alanda görerek esasın incelenmesine karar verdiği bir konu
hakkında bu kararın kaldırılması ve yetki ve görev yönünden reddedilmesi
gereğini gütmektedir. Sonuçlarını doğuran yargısal kararların yeniden ele
alınarak görüşülüp oylanmasına olanak yoktur.
Şevket
Müftügil, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Muammer Yazar, Nahit Saçlıoğlu ve
Bülent Olcay, "Konunun yeniden görüşülüp görüşülemiyeceği sorununun
oylamaya sunulabileceğini" öne sürerek bu görüşe katılmamışlardır.
D-
Dava konusu (E) bendinin son tümcesi hükmünün Anayasaya uygun olup olmadığı
sorunu :
(E)
bendinin son tümcesi hükmü, "Bu bent hükmünden yararlanan öğrenciler
tarafından bu konularda Danıştaya açılan davalara bakılmaz" biçimindedir.
Yasanın
bu hükmü, Danıştaya açılan davaya bakılmamayı öğrencinin (E) bendi hükmünden
yararlanması koşuluna bağlamaktadır. Bu bent hükmünden yararlandırılmamış olan
öğrencilerin davalarına bakılabileceği gibi, bu kişilerin yararlanmayı
engelleyen işlemlere karşı da dava açma hakkına sahip bulundukları ve sözü
edilen hükümle bu hakkın engellenmediği de ortadadır. Kaldı ki, yasada bu yolda
bir hüküm bulunmasaydı bile, idarenin dava konusunu oluşturan kayıt silme
işlemini kaldırarak öğrenci yararına yeni bir işlem tesis edildiğini bildirmesi
halinde davanın, konusu ortadan kalktığından görülmesine, olumlu ya da olumsuz
bir sonuca bağlanmasına olanak yoktur. Bu doğal sonucu, işlemleri, sadeleştirip
tarafların yararını da gözönünde tutarak bir yasa kuralına dönüştürmenin
Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Çünkü bu düzenleme ile yukarıda da
açıklandığı gibi, yasanın sağladığı haklardan yararlandırılmayanların Danıştaya
başvurma hakları önlenmiş ve engellenmiş değildir.
Bu
görüşe Şevket Müftügil ve Muhittin Gürün katılmamışlardır.
V-
SONUÇ :
1-
15 Mayıs 1974 günlü, 1803 sayılı Yasanın 15. maddesine 26/1/1978 günlü, 2110
sayılı Yasa ile eklenen dava konusu "E" bendinin birinci, ikinci,
üçüncü ve dördündü tümceleri hükümlerinin Anayasaya aykırı olmadığına, bu
hükümlere yönelen iptal isteminin reddine oybirliğiyle,
2-
Aynı bendin : "Bu bent hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından bu
konularda Danıştay'a açılan davalara bakılmaz." yolundaki hükmünün de
esasının incelenmesine 20/4/1978 günü yapılan ilk inceleme toplantısı sonunda
karar verilmiş olması karşısında, sözü geçen hükmün davacı üniversitenin varlık
ve görevleriyle ilgili olup olmadığı, bu bakımdan iptal istemine konu yapılıp
yapılamıyacağı sorunun yeniden ele alınarak görüşülüp oylanamıyacağına, Şevket
Müftügil, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Muammer Yazar, Nahit Saçlıoğlu ve
Bülent Olcay'ın "konunun yeniden görüşülüp görüşülemeyeceği sorununun
oylamaya sunulabileceği" yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğuyla,
3-
(E) bendinin yukarıda sözügeçen son tümcesi hükmünün Anayasaya aykırı
olmadığına, bu tümceye yönelen iptal isteminin de reddine, Şevket Müftügil ve
Muhittin Gürün'ün karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
2/11/1978
gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Osman
Tokcan
|
Üye
Ali
Rüştü Aral
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Muammer
Yazar
|
Üye
Adil
Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
|
|
|
Üye
Kenan
Terzioğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
KARŞIOY
YAZISI
1-
Yukarıki kararın inceleme evresinde; 26/1/1978 günlü, 2110 sayılı kanunun 1.
maddesiyle 15. maddeye eklenen (E) bendinin son tümcesindeki (Bu bent hükmünden
yararlanan öğrenciler tarafından bu konularda Danıştaya açılan davalara
bakılmaz.) hükmünün Üniversitenin varlık ve görevini ilgilendirir nitelikte
görülmüş olması nedeniyle bu dosyadaki iptal davasına konu olabileceği kabul
edilerek bu hüküm de dahil olmak üzere E bendinin tümünün incelenmesine, karar
verilmiştir.
İşin
esasının incelenmesi evresinde ise kimi üyelerce konunun yeniden incelenmesi
istenilmiş fakat, ilk inceleme evresinde sorun karara bağlanmış olduğundan bu
nitelikteki bir önerinin görüşülüp oylamasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle
istem reddedilmiştir.
Halbuki
Anayasa Mahkemesinin her üyesi, görüşülmekte olan konuyla ilgili gördüğü
sorunlar hakkında önerilerde bulunabilir. Bu önerilerin görüşülerek karara
bağlanması mahkemenin görevidir. Herhangi bir önerinin (görüşülemez) veya
(oylanamaz) gerekçesiyle görüşme, inceleme ve oylama dışı bırakılması mümkün
değildir.
Bu
bakımdan ilk inceleme evresi sonunda verilen kararın tümünün veya bir bölümünün
yeniden görüşülmesi önerisinin ele alınması ve oylamaya konularak (ilk inceleme
kararlarının, karara katılan üyelerin sorumluluğu altında olup onları bağlayıcı
nitelikte olduğundan ve görüşmelerde bulunmamaları nedeniyle karara katılmamış
olanları da ilgilendirmeyeceğinden, maddi hatalar dışında, değiştirilmelerine
olanak bulunmadığı) yolunda bir sonuca bağlanması gerekirdi.
Bu
nedenle kararın sözkonusu bölümüne katılmıyoruz.
2- E
bendinin yukarıdaki fıkrada sözügeçen son tümcesi hükmünün Anayasaya uygun olup
olmadığı sorununa gelince:
Tümce
hükmü şöyledir :
(Bu
bent hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından bu konularda Danıştaya açılan
davaya bakılmaz.)
Görüldüğü
gibi bu hüküm :
a)
Bu konularda açılan davalara bakmayı Danıştaya yasaklamakta,
b)
Bunun sonucu olarak da bu konularda dava açmak isteyen kişilerin bu haklarını
kullanmalarını önlemektedir. Çünkü bakılmayacak bir davanın açılmasında
herhangi bir yarar sağlama olanağı bulunmadığından kişilerin bu konulardaki
dava hakları ellerinden alınmış olmaktadır.
Yukarıki
kararda, söz konusu son tümce hükmü, bent hükmünden fiilen yararlandırılmış
olanlar açısından yorumlanarak, bu gibilerin esasen bu konuda dava konusu
yapılacak herhangi bir istekleri olmayacağı, faydalandırılmamış olanların dava
haklarını ise bu bent hükmünün engellemediği görüşü benimsenmekte ve bu düşünce
ile hükmün Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Halbuki
bent hükmünden fiilen yararlandırılmak suretiyle hakkını eksiksiz almış olan
bir kişinin yargı yoluna başvurması esasen söz konusu olamayacağından ve
gereksiz olarak başvurulsa bile yargı yerinin durumu saptayarak isteği
reddetmesi doğal bulunduğundan kanun koyucunun bu gibi başvurmaları önlemek
için bu yolda bir hüküm koymasına herhangi bir gerek düşünülemez. Şu halde
hükmün ereğinin, bent hükmünden fiilen yararlandırılmış olanların dava
açmalarını önlemek olmayıp, hukuken yararlanma durumunda olupta
yararlandırılmamış veya yapılan işlemi kanuna aykırı veya yetersiz bulmuş
kişilerin dava hakkını önlemek olduğu meydandadır. Aksini düşünmek pek açık
olan sözkonusu hükmü yersiz ve anlamsız kılar.
Öte
yandan, kanuna uygun bir hakkı içermeyen bir davanın Danıştaydan alacağı
sonucun niteliği meydanda olmakla beraber Anayasanın 114. ve 140. maddeleriyle
idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık tutulması ve
idari uyuşmazlıkları ve davaları görmek ve çözümlemekle Danıştayın görevli
kılınması karşısında, gerekçesi ne olursa olsun, bir yasa hükmü ile idari eylem
ve işleme karşı dava yolunun kapatılması ve Danıştayın açılan bir idari davaya
bakmaktan yasaklanması Anayasanın sözügeçen maddelerindeki kurallara aykırı
olur. Davaya konu olabilecek bir konu olup olmadığına veya yerine getirilecek
bir hakkın bulunup bulunmadığına ancak ve ancak yargı yeri, konumuzda ise,
Danıştay karar verebilir. Yasa koyucu da dahil olmak üzere hiç kimsenin,
kişilere (hakkın yeterince karşılanmıştır, bu nedenle dava açman gereksizdir.)
demeye hakkı olmadığı gibi yararsız olacağı gerekçesiyle yargı yerlerini bazı
davalara bakmaktan yasaklamağa da yetkisi yoktur.
Açıklanan
bu duruma göre, dava edilen söz konusu hüküm, hem Anayasanın; herkese, meşru
bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma hakkını veren 31. maddesindeki kurala, hem
de Anayasa'nın idari eylem ve işlemlere karşı yargı yolunu açık tutan ve idari
davaları görme ve çözümleme yetkisini Danıştaya veren 114. ve 140. maddelerine
açıkça aykırı olduğundan iptaline karar verilmelidir.
Bu
nedenlerle yukarıki kararın konu ile ilgili bölümüne de karşıyız.
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa
Mahkemesindeki görüşmelerde, üyelerin yargılama yöntemine ya da işin özüne
ilişkin olarak ileri sürdükleri önerilerin oya konulmasını engelleyen bir kural
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasada ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünde yer almış
değildir. Kanımızca, dava ya da itiraz konusu, işin bütün yönleri ile
incelenmesine ve hukuk gereklerine en uygun karara varılmasına engel olabilecek
böyle bir kuralın sözü geçen Yasada ya da İçtüzükte yer alması da düşünülemez.
Bu
bakımdan, ilk inceleme kapsamına giren konuların işin özü incelenirken yeniden
ele alınması hakkındaki önerinin oya konulmasına olanak bulunmadığı yolundaki
çoğunluk görüşüne karşıyız.
Kaldı
ki, bu konudaki çoğunluk görüşü, kanımızca, ilk incelemenin içerik ve niteliği
ile de bağdaştırılamaz.
Gerçekten
Anayasa Mahkemesinin yargılama yönteminde ilk inceleme, dava koşullarının
başvuruyu izleyen kısa bir süre içinde, topluca gözden geçirilmesini ve
Mahkemede görülmesine anayasal olanak bulunmayan işlerin başlangıçta ve işin
özüne geçmeden belirlenmesini sağlayan bir evredir. Bu inceleme sonunda, işin
Anayasa Mahkemesinde görülemeyeceği sonucuna varılırsa, verilecek karar,
yargılamayı sonuçlandıran, kesin bir karardır. Ancak, tersine bir sonuca
varılarak işin özünün incelenmesine karar verilirse yargılama sürecektir. Böyle
olunca da, dava koşullarının yargılamanın sonuna kadar, her zaman, yeniden
inceleme konusu edilebilmesi ya da ilk incelemede gözden kaçmış bir nokta varsa
üstünde durulması, genel yargılama yöntemi kuralları gereğidir. Tersine bir görüşün
benimsenmesi, ilk inceleme sonunda verilen karara "kesin hüküm"
niteliği tanımak ya da en azından bu kararın başvuran mahkeme ve kuruluşlar
yararına bir "yöntemsel kazanılmış hak" doğurduğunu kabul etmek
anlamına gelir. Oysa 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasada ve Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünde genel yargılama yöntemi kurallarına aykırı böyle bir hüküm yer
almadığı gibi, kanımızca, yer almasına da Anayasa kuralları elverişli değildir.
Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına giren işlerde dava koşulları,
Anayasa'nın buyurucu ve sınırlandırıcı hükümleriyle saptanmıştır. Bu
koşullardan biri, örneğin başvuran kuruluşun iptal davası açmaya yetkisi
bulunmadığı, ancak işin özü incelenirken ortaya çıkmışsa, sırf ilk inceleme
evresinde bu hususun noksanlık sayılmadığı ve o evreyi kapayan kararın
kaldırılamayacağı gerekçesi ile yargılamayı sürdürmek, Anayasa'ya uygunluk
denetimini Anayasa kurallarını aşarak yürütmek anlamına gelir.
Sonuç
olarak, ilk incelemede ele alınması gereken konuların, dayanağını Anayasa'dan alan
dava koşulları niteliğinde oldukları, bu nedenle yargılamanın sonuna kadar her
zaman Mahkemece üstünde durulabileceği ve bu husustaki önerilerin işin özü
incelenirken de oylanabileceği kanısıyla çoğunluk görüşüne karşıyız.
|
|
|
Üye
Muammer
Yazar
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|