ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/57
Karar Sayısı:1978/48
Karar günü:24/10/1978
Resmi Gazete tarih/sayı:28.2.1979/16564
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN : Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN
KONUSU : 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle
Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun "un 7. maddesinin (A) bendinde
yer alan ".......müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse
çevrilenlerin şartlı salıverilmelerin, dışarda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen
bu cezaları üzerinden...... yapılır ......." biçimdeki kuralın Anayasanın
12. maddesine aykırı olduğu öne sürülerek iptali istenmiştir.
I.
OLAY :
Sanığın
kasten adam öldürmek suçundan Türk Ceza Kanununun 449/1. maddesi uyarınca
müebbet ağır hapis cezasıyla mahkûmiyetine dair Alanya Ağır Ceza Mahkemesinden
verilen 22/12/1969 günlü, Esas : 1969/14 ve Karar : 1969/95 sayılı hüküm
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 31/12/6970 günlü, 524/3747 sayılı ilâmıyle
kesinleşmiştir.
Türk
Ceza Kanununun 13. maddesinin son fıkrasına göre, otuzaltı yıl üzerinden
hesabedilerek muvakkat ağır hapsin bağlı olduğu koşullar altında geçmesi
gereken bu ceza, tutuklamanın yapıldığı 27/9/1968 gününden başlanarak
çektirilmekte iken "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun" 18/5/1974 gününde yürürlüğe girmiştir.
Bu
Yasanın yürürlüğe girdiği günlerde, cezasını Adana Kapalı Cezaevinde çekmekte
olduğu anlaşılan hükümlü hakkında Türk Ceza Kanununun 449/1. maddesine dayanılarak
hükmedilen müebbet ağır hapis cezası, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/5/974
günlü, Müh, 1974/210 ve Mut. 1974/210 sayılı Karan ile; 15/5/1974 günlü, 1803
sayılıl Af Yasasının l/D. maddesinin uygulanması sonucunda 24 yıl ağır hapse
çevrilmiş, "aynı yasa gereğince ...... yekün cezadan, cezanın 1/3 ü
meşruten tahliyeden istifade edeceği cihetle 1/3 ü olan 8 yum tenzili ile
bakiye 16 yıl ağır hapis cezasının infazı ve ...... 27/9/1968 tarihinde tevkif
edilerek cezaevinde bulunduğu anlaşıldığından tevkif tarihine 16 yılın
ilâvesiyle ...... 27/9/1984 tarihinde meşruten tahliyesi ve bu tarihe kadar
infazın devamı....... " da ayrıca kararlaştırılmıştır.
Daha
sonra, 5/6/1974 ve 5/11/1975 günlerinde Adana ve Sivas Cumhuriyet
Savcılıklarınca ayrı ayrı düzenlenen ve 27/9/1984 gününde şartla salıverilmeyi
ön gören müddetnamelere göre hükmün yerine getirilmesine devam edilmekte olduğu
sırada Adana Kapalı Cezaevi Müdürlüğü aracılığı ile Adana Cumhuriyet
Savcılığına başvuran hükümlü, 20/6/1978 günlü dilekçesinde; 1803 sayılı Af
Yasasının 7/A. maddesinde yer alan ve bu yasadan yararlanıp, müebbet ağır hapis
cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde, dışarda
geçirecekleri 1/3 sürenin, çevrilen bu cezaları üzerinden hesabedileceğine
ilişkin bulunan kuralın Anayasanın 12. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüş,
bu nedenle Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemiştir.
Adana
Cumhuriyet Savcısı ise, bu başvuru üzerine, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığına gönderdiği 20/6/1978 günlü, 1978/14 sayılı yazıda; ileri sürülen
Anayasaya aykırılık savını yineleyerek hükümlünün istemi doğrultusunda işlem
yapılmasını önermiştir.
Adana
2. Ağır Ceza Mahkemesi de; 15/5/974 günlü, 1803 sayılı Af Yasasının 7.
maddesinin (A) bendinde yer alan ve bu yasadan yararlanıp, müebbet ağır hapis
cezalan 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde, dışarda
geçirecekleri 1/3 süresinin, çevrilen bu cezaları üzerinden hesabedileceğine
ilişkin bulunan kuralın yasa önünde eşitlik ilkesi yönünden Anayasaya aykırılığı
savını ciddi bularak bu kuralın iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına
23/6/1978 gününde oybirliğiyle karar vermiştir.
III.
METİNLER :
l.
İptali istenen yasa kuralı :
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun "un itiraz konusu kuralı da içeren 7.
maddesinin (A) bendi şöyledir :
"Madde
7.- A) Bu kanundan yararlanıp, ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır
hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde,
dışarda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu cezaları üzerinden; muvakkat
hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu kanundan
yararlananların şartla salıverilmelerinde ise, dışarda geçirecekleri 1/3 süre,
af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden yapılır. Şartla
salıverilmede 647 sayılı Cezaların infazı Hakkındaki Kanunun değişik 19 uncu
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen iyi hallilik ile, ikinci fıkrasında
öngörülen şartlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki süre için
aranmaz."
2.
İlgili yasa kuralları :
a)
Türk Ceza Kanununun değişik 13. maddesinin son fıkrası şöyledir :
"Madde
13.- ...........................
Müebbet
ağır hapis cezası otuzaltı sene üzerinden hesap edilerek muvakkat ağır hapsin
tabi olduğu şartlar altında geçer."
b)
13/7/1965 günlü, 647 sayılı Cezaların infazı Hakkında Kanun'un 3/5/1973 günlü,
1712 sayılı yasa ile değişik 19. maddesi şöyledir :
"Şartla
salıverilme :
Madde
19.- Muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalarda hükümlülük süresinin 2/3 ünü ve
müebbet ağır hapiste 24 yılını çekmiş olup da Tüzüğe göre iyi halli hükümlü
niteliğinde bulunanlar talepleri olmasa dahi şartla salıverilirler.
Cezaların
infazı sırasında, ceza infaz kurumlarından firar etmiş olanların yukardaki
fıkra hükmünden yararlanabilmeleri için, muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalarda
hükümlülük süresinin 4/5 ini, müebbet ağır hapiste 30 yılını çekmiş olmaları
şarttır.
Yukardaki
nisbetlerin tayininde hükümlünün tutuklu kaldığı günler de hesaba katılır.
Şartla
salıverilmeyi gerektirir mahiyette cezaevi idaresi tarafından verilen gerekçeli
mütalâa, hükmü veren mahkemeye, hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa, hükümlünün
bulunduğu yerdeki hükmü veren mahkeme derecesinde bulunan mahkemeye tevdi
edilir. Mahkeme bu mütalâayı uygun görürse şartla salıverilme kararı derhal
yerine getirilir.
Mahkeme
şartla salıverilmeyi uygun görmediği takdirde gerekçesini kararında gösterir.
Bu
karara karşı hükümlü, vekili, kanunî mümessili veya Cumhuriyet Savcısı
tarafından acele itiraz yoluna başvurulabilir.
Kısa
süreli hürriyeti bağlayıcı cezalarının bu Kanunun 8 inci maddesinin l, 2 ve 3
üncü bentlerine göre infazına karar verilenler şartla salıverilmeden
yararlanamazlar.
Şartla
salıverilmiş olan hükümlüler hakkında şartla salıverilme süresinin sonuna kadar
Türk Ceza Kanununun 28 inci maddesinin 3 ve 4 üncü fıkraları hükümleri
uygulanır.
Şartla
salıverme, hükümlünün iktidarı nisbetinde şahsî hakları tazmin etmesi şartına
talik edilebilir."
c)
13/7/1975 günlü, 647 sayılı Yasaya 1/6/1978 günlü, 2148 sayılı Yasayla eklenen
Ek 2. madde şöyledir :
"Ek
Madde 2.- Hükümlülerin yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar
verme işlemi, Adalet Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tespit edilerek
Cumhuriyet Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre yapılır.
Bakanlıkça bildirilen bu tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda çalışanlara
öncelik tanınmak kaydıyla, 9, 10 ve 11 inci maddeler gereğince tabi
tutulacakları müşahadeleri sonucu yarı açık veya açık müesseselere naklolunan
hükümlülerin; anılan müesseselerde kaldıkları her ay için 6 gün, 19 uncu
maddenin l, 2 ve 3 üncü fıkralarına göre tespit edilecek şartla salıverilme
tarihlerinden indirilmek suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır.
Kapalı
infaz kurumlarında bulunanlardan yarı açık veya açık infaz kurumlarına
ayrılmaya hak kazanıp da olanak sağlanamaması sebebiyle naklolunamayanlar ile
aynı nitelikleri haiz oldukları halde yaş ve bedeni kabiliyetleri itibariyle
çalışma şartlarına intibak edemiyecekleri tespit edilenlerin, iktisap ettikleri
hak tarihinden sonra kapalı kurumlarda geçirecekleri süreleri de yarı açık veya
açık müesseselerde geçmiş sayılır.
l ve
2 nci fıkralardaki indirimden yararlananların, yarı açık veya açık kurumlara
ayrılmalarına ilişkin idare kurulu kararından önce tutuklu ve hükümlü olarak
çalışmak veya çalışmak isteyip de çalıştırılmasına olanak sağlanamaması
suretiyle veya yaş ve bedeni kabiliyetleri itibarıyla çalışamayanların, iyi
hallilikle geçirdikleri günler, l nci fıkradaki indirime esas sürelerine
eklenir.
Her
iki halde de yapılacak indirimlerde l aydan az süreler hesaba katılmaz.
Şartla
salıverilmenin geri alınmasına karar verilmesi halinde, bu kararla birlikte l,
2 ve 3 üncü fıkralar gereğince yapılan indirim de geri alınmış olur.
Yarı
açık veya açık müesseselerden ve 2 nci fıkrada belirtilen nitelikleri haiz
olduğu halde kapalı müesseselerden firar edenlerle, en az iki defa kapalı
cezaevlerine iade edilenler veya yarı açık veya açık cezaevlerinden kapalı
kurumlara iadeyi gerektiren hareketleri sebebiyle 2 nci fıkraya göre
kazandıkları hakları en az iki defa kaybedenler; evvelce yarı açık veya açık
müesseselerde veya bu kurumlara ayrılmaya hak kazandıkları tarihten sonra
kapalı cezaevlerinde geçirdikleri süreler dahil hiçbir surette indirimden
yararlanamazlar."
3-
Dayanılan Anayasa Kuralı :
"Eşitlik
:
Madde
12.- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
IV.
İLK İNCELEME : , .
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında;
itiraz yoluyla başvuran mahkemenin Anayasaya aykırılığını öne sürdüğü yasa
metni, konu ile ilgili öteki metinler, itiraz nedenlerini içeren gerekçeli
mahkeme kararı ve ekleri okunup incelendikten sonra aşağıda belirtilen konular
üzerinde durulmuştur.
Anayasa'nın
değişik 151. maddesinde; bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir
yasanın hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık savının ciddî olduğu kanısına varması halinde, iptal
istemiyle, Anayasa Mahkemesine başvuracağı ve bu konuda verilecek karara kadar
davayı geri bırakılacağı kuralı yeralmıştır :
22/4/1962
günlü, 44 sayılı "Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve yargılama Usûlleri
Hakkında Kanun"un aynı konuyu düzenleyen 27. maddesi de bu kuralı
yinelemektedir.
Anayasaya
aykırılık sorununun Anayasa Mahkemesine iletilmesi yolunu mahkemelere açık
tutan bu kural, itiraz yoluna başvuran mahkemenin elinde yöntemince açılan ve
bakılmakta olan bir davanın bulunmasını zorunlu kılmaktadır.
Anayasaya
aykırılığı öne sürülen yasa hükümlerinin bu davada uygulanma durumunda olması
ve mahkemenin aykırılık savını ciddî bulması, ya da kendiliğinden o hükümleri
Anayasaya aykırı görmesi ise itiraz yoluyla Anayasaya uygunluk denetiminin
öteki koşullarını oluşturmaktadır.
Mahkemenin
elinde bakılmakta olan bir davanın bulunup bulunmadığı konusunun incelenmesine
bu nedenle öncelik tanınması gerekmektedir.
Genel
anlamda dava; yasalarda gösterilen yöntemlere uyularak yargı yerlerine
getirilen işlerden ve orada çözülmesi gereken uyuşmazlıklardan oluşmaktadır.
Mahkeme önüne getirilen iş hükme bağlanmış ve uyuşmazlık çözülmüş ise,
Anayasaya uygunluk denetimi yönünden bakılmakta olan bir davanın varlığından
artık söz edilemeyecektir. Bu bakımdan, sonuçlanmış bulunan asıl ceza davasını
da, hükmü veren mahkemenin bakmakta olduğu bir dava olarak nitelendirmeye
olanak yoktur.
Ancak,
cezanın yerine getirilmesi sırasında, hükümlü ile Cumhuriyet Savcısı arasında,
örneğin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesinde belirtilen türden bir
uyuşmazlık doğarsa, bu uyuşmazlığın çözülmesi için, aynı yasanın 405. maddesine
dayanılarak karar verilmesi konusunun mahkemeye getirilmesi, ya da çözülmesi
gereken bir uyuşmazlıkla ilişkili olsun olmasın, bir mahkûmiyet hükmünün
yorumunda veya belirlenen cezanın hesabında duraksamaya düşüldüğünden söz
edilerek, yahut cezanın bir bölümünün ya da tümünün yerine getirilmesi
gerekmeyeceği savı ileri sürerek doğrudan doğruya hükümlü veya Cumhuriyet
Savcısı tarafından bu konuda mahkemeden bir karar istenmesi halinde, o
mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın varlığı kabul edilmelidir.
Bu
bakımdan, Anayasanın değişik 151. maddesindeki "dava" deyimini, usûl
hukukundaki dar anlamıyla değil, geniş olarak, mahkemelerin yasalara göre
çözmekle ödevli oldukları uyuşmazlıklar ve karara bağlamakla yükümlü
bulundukları işler anlamında yorumlamak; iptal davası yoluyla denetime bağlı
tutma süresi geçmiş bulunan yasalardan Anayasaya aykırı olanları ayıklamayı ve
bu nitelikteki yasaların davanın taraflarına uygulanmasını önlemeyi amaçlayan
itiraz yoluyla Anayasaya uygunluk denetiminin belirlenen işlevine de uygun
düşmektedir.
Yapılan
açıklamaların ışığı altında, itiraz yoluna başvuran Adana 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin elinde bulunan işin, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402.
maddesinde yazılı öğeleri içeren bir dava niteliğinde olup olmadığı sorununa gelince
:
4/4/1929
günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 402. maddesi; "Bir
mahkûmiyet hükmünün tefsirinde veya tayin olunan cezanın hesabında tereddüt
edilir yahut cezanın kısmen veya tamamen infazı lâzım gelmeyeceği iddia
olunursa" bu konuda mahkemeden bir karar isteneceğini, aynı Yasanın 405.
maddesi de; cezanın yerine getirilmesi sırasında 402., 403. ve 404. maddelere
göre mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceğini
öngörmektedir.
Kesin
olarak verilmiş veya kesinleşmiş bulunan bir mahkûmiyet hükmünün açıklanması
doğrultusunda, yapılan bu tür başvurmaların Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
402. maddesine uygun olarak açılmış ikincil nitelikteki davaları oluşturacağı
kuşkusuz ise de; Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin elinde bulunan iş, hükümlü ya
da Cumhuriyet Savcısı tarafından ortaya çıkarılmış, hükmün yerine getirilmesine
ilişkin bir uyuşmazlığı kapsamadığı gibi, bu işin, mahkûmiyet hükmünün yorumu
veya cezanın hesabı yönünden hükümlü ya da Cumhuriyet Savcısında beliren gerçek
anlamda bir duraksamanın giderilmesi istemiyle de ilgisi olmadığı açıktır.
Gerçekten,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesi kapsamına giren davalarda ya
mahkûmiyet hükmünün yorumunda, ya da belirlenen cezanın hesabında bir duraksama
yahut cezanın bir bölümünün ya da tümünün yerine getirilmesi gerekmeyeceği
yolunda bir sav söz konusudur.
Oysa
hem hükümlünün 20/6/1978 günlü dilekçesi, hem de Adana Cumhuriyet Savcılığının
20/6/1978 günlü, 978/14 sayılı yazısı bu anlamda bir içerik taşımamakta ve Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesinin öngördüğü doğrultuda bir karar
verilmesi istemini kapsamamaktadır.
Alanya
Ağır Ceza Mahkemesinin 22/12/1969 günlü, Esas : 1969/14, Karar : 1969/95 sayılı
kararı ile müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilen ve söz konusu mahkûmiyet
hükmünün Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 31/12/1970 günlü, 524-3747 sayılı ilamıyla
onanarak kesinleşmesinden, bu arada 1803 sayılı Af Yasasının 18/5/1974 gününde
yürürlüğe girmesinden sonra Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/5/1974 günlü.
Müh. 1974/210 ve Mut. 1974/210 sayılı karan ile müebbet ağır hapis cezası 1803
sayılı Yasanın l /D. maddesi uyarınca 24 yıl ağır hapse çevrilen, 24 yıl süreli
ağır hapis cezasının üçte biri olan sekiz yılın şartla salıverilmeden
faydalanma süresi olarak bu cezadan düşülmesi sonucunda geriye kalan 16 yıl
ağır hapis cezasının yerine getirilmesi ve 27/9/1968 gününde tutuklandığı göz
önünde tutularak 27/9/1984 gününde şartla salıverilmesi, ayrıca kararlaştırılan
hükümlünün, Adana Kapalı Cezaevi Müdürlüğü aracılığı ile Adana Cumhuriyet
Savcılığına gönderdiği 20/6/1978 günlü dilekçede şöyle denilmektedir :
"Ben
Alanya Ağır Ceza Mahkemesinin 1969/14 Esas ve 95 Karar sayılı ilamıyla
(.........) 22/12/1969 tarihinde müebbet hapis cezasına mahkûm oldum ve halen
Adana Kapalı Cezaevinde cezamı çekiyorum.
Müebbet
hapis cezam 1803 sayılı Af Kanunu ile 24 yıl hapis cezasına çevrildi ve aşağıda
değineceğim şekilde bu yasanın meşruten tahliye hükümleri uygulanması sebebiyle
4 yıl fazladan hapis yatmaktayım.
11/6/1978
günlü Resmî Gazete'de ilân edilerek yürürlüğe giren ve İnfaz Kanununu
değiştiren 2148 sayılı Yasanın uygulanması halinde l yıl için 72 gün istifade
düşünülürse çok yakın bir zamanda tahliye edilmem mümkündür.
Ancak
bunun için 1803 sayılı Af Yasasının halen yürürlükte bulunan 7/A maddesinin
Anayasaya aykırı olduğunu, bu maddenin kendi içinde müebbet hapis cezalarına
çarptırılan kişilerle sair cezalara çarptırılan kişiler arasında farklılık ve
ayrıcalık gözetip aynı zamanda TCK. nun 19. maddesindeki meşruten tahliye
hükümlerine ters düşmesi bakımından Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi ve
bunun için de emsal mahkemenin buna inanması gerekmektedir.
Şöyle
ki;
1803
sayılı Af Yasasının 7/A maddesi aynen :
(Bu
kanundan yararlanıp, ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır hapis
cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde, dışarda
geçirecekleri 1/3 süre, ÇEVRİLEN BU CEZALARI ÜZERİNDEN;
Muvakkat
hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu kanundan
yararlananların şartla salıverilmelerinde ise, dışarıda geçirecekleri 1/3 süre:
AF
İLE YAPILACAK İNDİRİMDEN ÖNCEKİ ESAS CEZA MİKTARI ÜZERİNDEN yapılır)
denilmektedir. Müebbet cezalarla sair cezalar arasındaki bir indirim farklılığı
kişinin Anayasada yazılı eşitlik ilkesine aykırı olarak ayrıcalık tanınmak
suretiyle farklı işleme tabi tutularak mağdur olması sonucunu doğurmaktadır.
Misal
: 36/3 = 12
24/3-8
12-
8 = 4
Bu
suretle 12 yıllık meşruten tahliye indiriminden faydalanacağım yerde 8 yıllık
indirim uygulaması sebebiyle 4 yıl kaybetmiş bulunuyorum.
Ayrıca
TCK. nun 19/1, 2, 6. fıkralarında meşruten tahliye hususundaki genel ilkeler
genel kanunla düzenlenmiş olmasına rağmen 1803 sayılı Af Yasasının 7/A
maddesine aykırı düşmektedir.
Çünkü
TCK. 19/6. maddede, mahkûm oldukları müebbet ağır hapis cezasının 24 yılını iyi
halle geçiren hükümlüler hakkında meşruten tahliye uygulanır sarahati müebbet
ağır hapiste 36 yıl üzerinden hesaplanan ağır hapis cezasının 12 yılının
indirilmesini öngörmektedir.
İlâmımın
ve düzenlenen Müddetnamelerin incelenmesinden bu sonucun çıkacağı aşikârdır.
Benim
gibi Türkiye'de binlerce mahkûm muhtelif cezaevlerinde bir çok maddeleri
Anayasa Mahkemesince bir çok defalar iptal edilen, fakat her nasılsa müracaat
yokluğu sebebiyle Anayasa Mahkemesine götürülmeyen 1803 sayılı Yasanın 7/A
maddesinin iki cümlesi arasındaki ayırıcı ve farklılık niteliğindeki ve ayrıca
bu maddenin T. C. K. nun 19. uncu maddesindeki meşruten tahliye hükümlerine
ters düşmesi sebebiyle 4 yılını kaybetmiş ümitle beklemektedir.
Yüksek
Mahkemenin gerekli hassasiyeti göstererek bu hükmün Anayasaya aykırı bulunması
sebebiyle yetkili mercie aksettireceğine inancım tamdır.
C.
M. U. K. nün infazda tereddüt hükümlerine dayanılarak mahkemesinden bu yönde
bir karar alınmasını saygıyla arz ve talep ederim."
Açıkça
görülmektedir ki bu başvuruda, yalnız, 1803 sayılı Af Yasasının 7. maddesinin
(A) bendinde yer alan ve bu yasadan yararlanıp, müebbet ağır hapis cezaları 24
yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri
1/3 sürenin, çevrilen bu cezaları üzerinden hesabedileceğine ilişkin bulunan
kuralın yol açtığı mağduriyetten söz edilmekte, aynı bentte yer alan ve
muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu yasadan
yararlananların şartla salıverilmelerinde ise, dışarda geçirecekleri 1/3
sürenin, af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden
hesaplanmasını öngören kural karşısında müebbet ağır hapis hükümleri ile ilgili
kuralın yasa önünde eşitlik, ilkesini zedelediğine ve bu nedenle Anayasaya
aykırı olduğuna değinildikten sonra Anayasa Mahkemesine başvurulması
istenmektedir.
Hükümlünün
dilekçesinde Alanya Ağır Ceza Mahkemesinin 22/12/1969 günlü, Esas : 1969/14 ve
Karar : 1969/95 sayılı kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün ve Adana 2. Ağır Ceza
Mahkemesinden verilen 30/5/1974 günlü, Müh. 1974/210 ve Mut. 1974/210 sayılı
kararın yorumundan veya bu kararlarla belirlenen cezanın hesabında duraksamaya
düşüldüğünden söz edilmediğine yahut cezanın bir bölümünün ya da tümünün yerine
getirilmesi gerekmeyeceği savına yer verilmediğine göre bu dilekçe Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 402. maddesiyle mahkemeden istenmesi öngörülen kararın ve bu
amaçla açılması gereken davanın yasal dayanağını oluşturmamaktadır.
Hükümlünün
anlam ve kapsamı belirgin bulunan dileğini ve dayandığı gerekçeyi bütünüyle
benimseyen Adana Cumhuriyet Savcısı da 20/6/1978 günlü, 978/14 sayılı yazısında
konuya ilişkin düşüncelerini şöyle açıklamaktadır :
"Hükümlü
dilekçesinde, 1803 sayılı Af Yasasının 7/A maddesinin müebbet hapis cezalarında
meşruten tahliye hükümlerinin uygulanmasıyla sair hapis cezalarında meşruten
tahliye hükümlerinin uygulanması arasındaki fark nedeniyle Anayasanın temel
ilkelerinden olan eşitlik ve ayrıcalık yaratılmaması temel hakkının bu kanunda
yanlış uygulanması sebebiyle mahkemenin bu durumu nazara almasını istemektedir.
1803
sayılı Af Yasasının 7/A maddesi 36 sene üzerinden hesaplanan müebbet hapislerde
12 yıllık ağır hapis af indiriminden sonra kalan 24 yıl üzerinden 1/3 meşruten
tahliye indirimi tanımakta ve müebbet ağır hapis cezalarına mahsus aleyhte
ayırıcı bir nisbet tanımaktadır.
Buna
mukabil aynı Kanunun 2. maddesi sair hapis cezalarında bu indirimin af
uygulamasından önceki cezanın tamamı üzerinden meşruten tahliye indirimini
kabul etmekte ve bu sebeple bu hükümlü meşruten tahliyeden sair cezalar gibi 12
yıl indirim istifadesi olacak iken ve bu durum TCK. nun 19. maddesine uygun
bulunmasına rağmen 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesinin birinci cümlesine göre
sadece 8 yıl indirim yapılmış olmakla 4 yıl aleyhe bir sonuç doğurmaktadır.
Anayasamızın
temel hak ve özgürlükler bölümünde kişilere farklılık ve ayrıcalık
yapılamıyacağı yazılı olmasına göre 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesinin birinci
ve ikinci cümleleri birbirine zıt hükümler taşıdığı gibi ayrıca bu yasanın
anılan maddesinin birinci cümlesi TCK. nun 19. maddesindeki genel meşruten
tahliye hükümlerinin uygulanmasına ilişkin 6. bendine de aykırı düşmektedir.
Bu
sebeplerle infazda tereddüte düşülmüş bulunması sebebiyle Yüksek Mahkemenin
infaz evrakını da dilekçeyle birlikte inceleyerek bu hususta Anayasaya
aykırılık kararı verilmek üzere ilgili evrak ilişikte sunulmuştur."
22/12/1969
günlü, Esas: 1969/14 ve Karar: 1969/95 sayılı mahkûmiyet hükmü ile Adana 2.
Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 30/5/1974 günlü, Müh. 1974/210 ve Mut. 1974/210
sayılı kararın yorumu gerektirmeye ve duraksamaya yol açmayan açık içeriğine
karşın, hükümlünün dilekçesinde yazılı olduğu üzere, bu yazıda da, mahkûmiyet
hükmünün yerine getirilmesinde duraksamaya düşüldüğünden soyut biçimde söz
edilmesi ve duraksamaya yol açan somut nedenler yerine 1803 sayılı Yasanın 7.
maddesinin (A) bendinde yer alan müebbet ağır hapis hükümlüleri ile ilgili
kuralın Anayasaya aykırılığını belirleyen somut nedenlerin açıklanmasıyla
yetinilmesi hükmün açıklanmasına ilişkin bir davanın varlığından söz edilmesini
engellemektedir.
1803
sayılı Af Yasasının 7. Maddesinin (A) bendi, gerçekten, bu yasadan yararlanıp,
müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerle muvakkat hürriyeti
bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da bu yasadan yararlananları birbirinden
açıkça ayırmış, birinci gruba girenlerin şartlı salıverilmelerinde, dışarda
geçirecekleri 1/3 sürenin, çevrilen bu cezaları üzerinden; ikinci grubu
oluşturanların şartlı salıverilmelerinde ise, dışarda geçirecekleri 1/3
sürenin, af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden
hesaplanacağını hükme bağlamış bulunmaktadır.
Hükümlünün
20/6/1978 günlü dilekçesi ile Adana Cumhuriyet Savcısının 20/6/1978 günlü,
978/14 sayılı yazısı ve ileri sürülen Anayasaya aykırılık savlarının ciddî
olduğu kanısına varan Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/6/1978 günlü. Mut. 69
sayılı başvurma kararı 1803 sayılı Yasanın 7. maddesinin (A) bendi ile çelişip
çatışmadığına göre, 1803 sayılı Yasanın halen yürürlükte bulunan 7/A maddesinin
bir bölümünün iptaline ilişkin istemlerin 22/12/1969 günlü, Esas : 1969/14 ve
Karar : 1969/95 sayılı kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü ile 30/5/1974 günlü, Müh.
1974/210 ve Mut. 1974/210 sayılı kararın yorumunda veya belirlenen cezanın
hesabında duraksamayı yahut bu cezanın bir bölümünün ya da tümünün yerine
getirilmesi gerekmeyeceği savını da içerdiği düşünülemeyecektir. İtirazcı
mahkemeye yapılmış böyle bir başvurma ise, hukuksal açıdan bir dava olarak
nitelendirilemez.
Nitekim,
itiraz yoluna başvuran mahkeme de 1803 sayılı Af Yasasının 7. maddesini, bu
yasanın yürürlüğe girdiği 18/5/1974 gününden hemen sonra, yukarıda belirlenen
açık anlamı doğrultusunda uygulayarak, 30/5/1974 günlü, Muh. 1974/210 ve Müt.
1974/210 sayılı kararında; bu yasanın l/D. maddesinden yararlandırılıp müebbet
ağır hapis cezası 24 yıl ağır hapse çevrilen hükümlünün şartlı
salıverilmesinde, dışarda geçireceği 1/3 süreyi, çevrilen bu cezası üzerinden
hesaplayarak 24 yıl ağır hapis cezasının üçte biri olan 8 yılın bu cezadan
düşülmesi yoluyla geri kalan 16 yıl ağır hapis cezasının yerine getirilmesi
sonucuna ulaşmış, bir örneği 7/6/1974 gününde hükümlüye de tebliğ edilen
5/6/1974 günlü müddetnameden de anlaşılacağı üzere, Adana Cumhuriyet Savcılığı
da bu evrede aynı ilkeleri benimsemiş bulunmaktadır.
1978
yılının Haziran ayı sonlarına kadar geçen dört yıllık süre içinde sözü edilen
mahkûmiyet hükmünün yorumu ve yerine getirilmesi gereken cezanın hesaplanması
yönünden duraksamaya düşülmemiş ve bu cezanın bir bölümünün veya tümünün yerine
getirilmesi gerekmeyeceğine ilişkin herhangi bir sav da ileri sürülmemiştir.
Aslında bugün de böyle bir duraksamadan söz edilmediği ve belirtilen nitelikte
bir sav öne sürülmediği, sadece 1803 sayılı Af Yasasının mahkemece daha önce
uygulanmış olan 7/A. maddesinin bir bölümünün Anayasaya aykırılığı nedeniyle
iptali istendiği halde, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin, itiraz yolu ile
Anayasa Mahkemesine getirilmesine yasal olanak bulunmayan bu isteği
benimseyerek Anayasa Mahkemesine başvurduğu anlaşılmaktadır.
647
sayılı Yasanın değişik 19. maddesi; hürriyeti geçici olarak bağlayıcı cezalarda
hükümlülük süresinin 2/3 sini (Firar etmişse 4/5 ünü), müebbet ağır hapiste 24
(firar etmişse 30) yılını çekmiş olup da bu sürelerin bitiminde tüzüğe göre iyi
halli hükümlü niteliğini koruyanların istekleri olmasa bile şartla
salıverilmelerini öngörmüş bulunmaktadır.
Madde,
ayrıca şartla salıverme kararı alınabilmesi için; cezaevi yönetimi tarafından
gerekçeli olarak düzenlenen olumlu düşüncenin, yetkili yargı yerince (hükmü
veren mahkeme, hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa, hükümlünün bulunduğu
yerdeki hükmü veren mahkeme derecesinde bulunan mahkeme) uygun görülmüş olmasını
da zorunlu kılmıştır.
Bu
maddenin öngördüğü koşullardan hiç biri hükümlü yönünden gerçekleşmediği, daha
açık bir anlatımla, hükümlülük süresinin 2/3 si henüz tamamlanmadığı,
dolayısiyle cezaevi yönetimince gerekçeli düşünce düzenlemesi zamanı gelmediği,
esasen hükümlünün dilekçesi de bu doğrultuda bir istemi kapsamadığı gibi,
30/5/1974 günlü, Muh. 1974/210 ve Müt. 1974/210 sayılı kararda yasal koşulları
gerçekleşmemiş olmasına karşın şartla salıverme konusu da incelenip karara
bağlandığı için, itiraz yoluna başvuran mahkemenin elinde 647 sayılı yasanın
değişik 19. maddesinde gösterilen yöntemlere uygun olarak getirilmiş bir işin
ve sözü edilen madde ile daha sonra 11/6/1978 gününde yürürlüğe konan 1/6/1978
günlü, 2148 sayılı Yasa kapsamına giren ikincil bir davanın varlığı da kuşkusuz
savunulamayacaktır.
Yukarıda
yapılan açıklamalar karşısında, mahkemenin elinde, Anayasanın değişik 151. ve
44 sayılı Yasanın 27. maddelerinde öngörülen anlamda bir dava bulunmadığı
anlaşıldığından, ilgili belgelerin onanlı örnekleri yerine dosyanın aslının
gönderilmiş olması bir eksiklik sayılmayarak, itirazın, başvuran mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Ahmet
Salih Çebi ek gerekçe ile bu görüşe, Şevket Müftügil, Nahit Şaçlıoğlu, Ahmet H.
Boyacıoğlu ve Bülent Olçay "Mahkemenin elindeki işin kapsadığı konu daha
önce karara bağlanmış olduğundan, itirazın bu nedenle yetkisizlik yönünden
reddi gerektiği" ni, öne sürerek bu sonuca katılmışlardır. Lütfi Ömerbaş
ise "Mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın var olduğu ve bu
bakımdan itiraz yoluna başvurmaya yetkili bulunduğu" gerekçesiyle çoğunluk
görüşüne katılmamıştır.
V.
SONUÇ :
1-
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 27. maddesi gereğince ilgili belgelerin
onanlı örnekleri yerine dosyanın aslının olduğu gibi gönderilmiş olmasının işin
niteliği yönünden eksiklik sayılmadığına oybirliğiyle;
2-
Mahkemenin elindeki iş 4/4/1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhameleri Usulü
Kanununun 402. maddesinde yazılı öğeleri içeren bir dava niteliğinde
bulunmadığından itirazın başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine
Ahmet Salih Çebi'nin ek gerekçesi ile; Şevket Müftügil, Nahit Şaçlıoğlu, Ahmet
H. Boyacıoğlu ve Bülent Olçay'ın "mahkemenin elindeki işin kapsadığı konu
daha önce karara bağlanmış olduğundan, itirazın bu nedenle yetkisizlik yönünden
reddi gerektiği" yolundaki değişik gerekçeleri ile, Lütfi Ömerbaş'ın
"mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın var olduğu ve bu bakımdan
itiraz yoluna başvurmaya yetkili bulunduğu" yolundaki karşıoyu ile ve oyçokluğu
ile;
24/10/1978
gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
|
|
|
Üye
Osman
Tokcan
|
Üye
Ali
Rüştü Aral
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
|
|
|
Üye
Muammer
Yazar
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
|
|
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
Üye
Hüseyin
Karamüstantikoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
|
|
|
Üye
Kenan
Terzioğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
DEĞİŞİK
GEREKÇE YAZISI
Kararın
"Olay" bölümünde de açıklandığı üzere, mahkûmiyet hükmü kesinleşip
yerine getirilmekte iken 1803 sayılı Af Yasası 18/5/1974 gününde yürürlüğe
girmiş ve Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/5/1974 günlü karariyle hükümlü
hakkındaki kesinleşmiş hürriyeti bağlayıcı ceza, 1803 sayılı Yasanın l/D
maddesi uygulanmak suretiyle 24 yıl ağır hapis cezasına çevrilmiştir. Adı geçen
mahkeme ayrıca bu kararda hükümlünün, cezasının üçte biri olan 8 yıl meşruten
tahliye süresinden yararlanacağını ve 27/9/1984 gününe kadar infazın devam
etmesini ve şartla salıverilmesinin 27/9/1984 gününde yapılması gerektiğini
karara bağlamıştır. Başka bir anlatımla Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi bu
kararla, 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesini uygulamış, hükümlünün cezaevinde
geçmesi gereken günleri ve şartla salıverilme sürelerini hesaplayarak, şartla
salıverilmenin 27/9/1984 gününde yapılmasını hüküm altına almıştır.
Anayasanın
151. ve 44 sayılı Yasanın 27. maddelerinde kurala bağlanan itiraz yolunun
işleyebilmesi, ortada bir davanın bulunması Anayasaya aykırılığı öne sürülen
yasa hükmünün o davada uygulanma durumunda olması, mahkemenin aykırılık savını
ciddi görmesi veya kendiliğinden bu hükmü Anayasaya aykırı bulması gibi
koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Oysa Mahkemece, Anayasaya aykırılığı öne
sürülen 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesi hükmü daha önce ele alınmış ve
30/5/1974 gününde uygulanarak hükümlü hakkındaki infazın 27/9/1984 gününe değin
sürdürülmesi ve şartla salıverilmenin bu tarihte yapılması karara bağlanmıştır.
O
halde başvuran mahkeme, bu karar karşısında 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesini
uygulama durumunda olmadığı için itiraz bu nedenle reddedilmelidir.
Sonuca
bu gerekçe ile katılmaktayız.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
KARŞIOY
YAZISI
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50. Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların
Affı Hakkında Kanun" un 1. maddesinin (D) bendi ile ömür boyu ağır hapis
cezaları 24 yıla indirilmiş ve aynı Kanunun 7. maddesinin (A) bendi ile de
bunların şartla salıverilmelerinde uygulanacak yöntemler belirtilmiştir.
Olayda
ömür boyu ağır hapis cezası, yukarıda belirtilen Yasa hükümlerinin uygulanması
yoluyla, 16 yıla indirilen hükümlü, Cumhuriyet Savcılığına verdiği dilekçede,
1803 sayılı Af Yasasının 7. maddesinin (A) bendinde yer alan ve bu yasadan
yararlanıp ömür boyu ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartla
salıverilmelerinde, dışarıda geçirecekleri 1/3 sürenin, çevrilen bu cezaları
üzerinden hesap edileceğine ilişkin bulunan kuralın, Anayasanın 12. maddesine
aykırı olduğunu ileri sürmüş ve bu nedenle Anayasa Mahkemesine başvurulmasını
istemiş, Cumhuriyet Savcısı da benimsediği bu görüşle, hükümlünün isteği
doğrultusunda işlem yapılması için konuyu ağır ceza mahkemesine iletmiştir.
Hükümlünün
Cumhuriyet Savcılığına başvurmasının asıl nedeni, dilekçede açıkça
belirtilmemiş olsa da, cezaevinde gerektiğinden daha uzun süre alıkonulması
kaygısıdır.
Hükümlülerin
cezaevlerinde hukuk kurallarının gerektirdiğinden fazla yatırılması olasılığı
kamuya da dolayısıyla Cumhuriyet savcılarını da kaygılandırır ve bu kaygılar
ancak mahkemelerce verilecek kararlarla giderilebilir.
Cumhuriyet
savcısının ağır ceza mahkemesine başvurması da bu kaygının yarattığı
duraksamaya dayandırılmak gerekir. Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 402-405.
maddeleri bu kaygı ve duraksamaların giderilmesi yolunu açmış bulunmaktadır.
Ağır ceza mahkemesi Anayasanın 31. maddesinde yer alan hak arama özgürlüğünü de
göz önünde tutarak Cumhuriyet Savcısının istemi ile de oluşan dava üzerine bir
karar vermek durumundadır.
Öte
yandan asıl ilâm ile verilen cezanın çektirilmesi sırasında ortaya çıkan
durumlar ile Af Yasası hükümlerinin uygulanması sonucunda belirlenen cezanın
çektirilmesi sırasında ortaya çıkan durumlar arasında, Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasının 402-405. maddeleri açısından, bir ayrılık olduğundan söz edilemez.
1803 sayılı Af Yasasının ilgili hükümlerinin Mahkemece daha önce uygulanmış
olması hükümlünün isteğinin incelenip karara bağlanmasına engel değildir.
Bu
nedenlerle Ağır Ceza Mahkemesinin elinde bakmakta olduğu bir dava vardır ve
Mahkeme Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir.
EK
GEREKÇE
Sanığın
adam öldürmek suçundan ağır hapis cezasına mahkûmiyetine dair Alanya Ağır Ceza
Mahkemesince verilen hüküm Yargıtayca onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Hükümlü
bu cezasını Adana Cezaevinde çekmekte iken Cumhuriyetin 50. Yılı Nedeniyle Bazı
Suç ve Cezaların Affı Hakkındaki 1803 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Adana
2. Ağır Ceza Mahkemesi hükümlü hakkında Af Yasasını uygulamış ve cezasının 24
yıla çevrilmesine ve bu ceza üzerinden şartla salıverilme sebebiyle
yararlanacağı 8 yılın tenziliyle 16 yıl ağır hapis cezasının infazına ve
27/9/1984 tarihinde şartla salıverilmesine karar vermiştir.
Hükümlü,
Adana Cumhuriyet Savcılığına verdiği 20/6/1978 günlü dilekçesiyle, şartla
salıvermenin hesabında müebbet ağır hapis cezasının karşılığı olan 36 yılın
esas alınması gerekirken Af Yasasının uygulanması sonucu bu cezanın çevrildiği
24 yılın esas alınmasının ve 1/3 nisbetindeki indirimin bu miktar üzerinden
yapılmasının Anayasa'ya aykırılığını ileri sürmüştür.
Adana
2. Ağır Ceza Mahkemesi hükümlü hakkında Af Yasasını uygulayarak cezasını 24
yıla çevirmiş, şartla salıverme gününü de karar altına almak suretiyle işi
sonuçlandırmıştır. Bu karar usulen ortadan kalkmadıkça Adana 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin, Af Yasasının dava konusu 7. maddesinin (A) bendini ikinci kez uygulaması
olanağı yoktur. Bu itibarla da elinde bir davanın varlığından söz edilemez.
SONUÇ
:
Bu
nedenle de itirazın reddi gerekir.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa
Mahkemesinin 1978/57 48 sayılı kararında, sayın Şevket Müftügil, Ahmet H.
Boyacıoğlu ve Bülent Olçay'ın değişik gerekçe yazısına katılıyorum.