ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/55
Karar Sayısı:1978/46
Karar günü:29/6/1978
Resmi Gazete tarih/sayı:28.2.1979/16564
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN: Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN
KONUSU : 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50. Yılı nedeniyle
bazı suç ve cezaların affı hakkında Kanun" un 7. maddesinin (A) bendinin
Anayasanın 2., 10., 11., 12. ve 33. maddelerine aykırı olduğu öne sürülerek
iptali istenmiştir.
I.
OLAY:
"Teammüden
adam öldürmek" suçundan dolayı Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin 14/9/1967
günlü ve Esas : 1967/196, Karar : 1967/181 sayılı kararıyla Türk Ceza Kanununun
450/4. ve 59. maddeleri uyarınca müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilen ve
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 7/11/1967 günlü, 1967/2609-2639 sayılı ilamıyla
onanarak kesinleşen bu cezası Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin 5/6/1974 günlü,
1967/196-181 sayılı "Müteferrik Karar" ı ile 1803 sayılı Af Yasasının
(l/D) maddesi gereğince 24 yıl ağır hapse çevrilen, müebbet ağır hapis
cezasından çevrilen cezasının üçte biri de Af Yasasının (7/A) maddesine göre
düşüldükten sonra geri kalan 16 yıl ağır hapis cezasının aynen yerine
getirilmesine karar verilmiş bulunan ve bu cezasını tutuklandığı 20/3/1967
gününden beri Balıkesir Kapalı Cezaevinde çekmekte olan hükümlü, Balıkesir
Cumhuriyet Savcılığına verdiği 19/6/1978 günlü dilekçede; 647 sayılı Yasaya
göre müebbet ağır hapis cezasının 36 yıl üzerinden infazı gerektiği halde 1803
sayılı Af Yasası ile şartla salıverilme hakkının Anayasanın 12. maddesine
aykırı olarak kısıtlandığını ileri sürmüş ve kaybettiği hakkının geri verilmesi
için gereken işlemlerin yapılmasını istemiştir.
Balıkesir
Cumhuriyet Savcılığı ise, bu başvuru üzerine, o yer Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığına gönderdiği 19/6/1978 günlü, 2068/38 sayılı yazıda; 1803 sayılı
Yasanın (7/A) maddesinin Anayasaya aykırılığı savının ciddiyet arzetmesi
karşısında bu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını
önermiştir.
Balıkesir
Ağır Ceza Mahkemesi de; 1803 sayılı Af Yasasının, Anayasanın 2., 10., 11., 12.
ve 33. maddelerine aykırı bulunan (7/A) maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurulmasını oybirliği ile kararlaştırmıştır.
III.
METİNLER:
1-
İptali istenen yasa kurak :
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50. Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların
Affı Hakkında Kanun"un iptali istenen 7. maddesinin (A) bendi şöyledir:
"Madde
7- A) Bu kanundan yararlanıp, ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır
hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde,
dışarda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu cezaları üzerinden; muvakkat
hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu kanundan
yararlananların şartla salıverilmelerinde ise, dışarda geçirecekleri 1/3 süre,
af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden yapılır. Şartla
salıverilmede; 647 sayılı Cezaların infazı Hakkındaki Kanunun değişik 19.
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen iyi hallilik ile, ikinci fıkrasında
öngörülen şartlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki süre için
aranmaz."
2-
İlgili Yasa Kuralları :
a)
Türk Ceza Kanununun değişik 13. maddesinin son fıkrası şöyledir :
"Madde
13- ...............................
Müebbet
ağır hapis cezası otuzaltı sene üzerinden hesabedilerek muvakkat ağır hapsin
tabi olduğu şartlar altında geçer."
b)
13/7/1965 günlü, 647 sayılı Cezaların infazı Hakkındaki Kanunun 3/5/1973 günlü,
1712 sayılı Kanunla değişik 19. maddesi şöyledir :
"Şartla
salıverilme :
Madde
19- Muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalarda hükümlülük süresinin 2/3 ünü ve
müebbet ağır hapiste 24 yılını çekmiş olup da Tüzüğe göre iyi halli hükümlü
niteliğinde bulunanlar talepleri olmasa dahi şartla salıverilirler.
Cezaların
infazı sırasında, ceza infaz kurumlarından firar etmiş olanların yakardaki
fıkra hükmünden yararlanabilmeleri için, muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalarda
hükümlülük süresinin 4/5 ini, müebbet ağır hapiste 30 yılını çekmiş olmaları
şarttır.
Yakardaki
nisbetlerin tayininde hükümlünün tutuklu kaldığı günler de hesaba katılır.
Şartla
salıverilmeyi gerektirir mahiyette cezaevi idaresi tarafından verilen gerekçeli
mütalâa, hükmü veren mahkemeye, hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa, hükümlünün
bulunduğu yerdeki hükmü veren mahkeme derecesinde bulunan mahkemeye tevdi
edilir. Mahkeme bu mütalâayı uygun görürse şartla salıverilme kararı derhal
yerine getirilir.
Mahkeme
şartla salıverilmeyi uygun görmediği takdirde gerekçesini kararında gösterir.
Bu
karara karşı hükümlü, vekili, kanuni mümessili veya Cumhuriyet Savcısı
tarafından acele itiraz yoluna başvurulabilir.
Kısa
süreli hürriyeti bağlayıcı cezalarının bu Kanunun 8. maddesinin 1., 2. ve 3.
bentlerine göre infazına karar verilenler şartla salıverilmeden yararlanamazlar.
Şartla
salıverilmiş olan hükümlüler hakkında şartla salıverilme süresinin sonuna kadar
Türk Ceza Kanununun 28. maddesinin 3 ve 4. fıkraları hükümleri uygulanır.
Şartla
salıverme, hükümlünün iktidarı nisbetinde şahsi hakları tazmin etmesi şartına
talik edilebilir."
c)
647 sayılı Yasaya 1/6/1978 günlü, 2148 sayılı yasayla eklenen Ek : 2. madde
şöyledir :
"Ek
Madde 2- Hükümlülerin yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar
verme işlemi, Adalet Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tespit edilerek
Cumhuriyet Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre yapılır.
Bakanlıkça bildirilen bu tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda çalışanlara
öncelik tanınmak kaydıyla; 9, 10 ve 11 maddeler gereğince tabi tutulacaktan
müşahedeleri sonucu yarıaçık veya açık müesseselere naklolunan hükümlülerin;
anılan müesseselerde kaldıkları her ay için 6 gün, 19 uncu maddenin l, 2 ve 3
üncü fıkralarına göre tespit edilecek şartla salıverilme tarihlerinden
indirilmek suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır.
Kapalı
İnfaz kurumlarında bulunanlardan yarı açık veya açık İnfaz kurumlarına
ayrılmaya hak kazanıp da olanak sağlanamaması sebebiyle naklolunamayanlar ile
aynı nitelikleri haiz oldukları halde yaş ve bedeni kabiliyetleri itibariyle
çalışma şartlarına intibak edemiyecekleri tespit edilenlerin, iktisap ettikleri
hak tarihinden sonra kapalı kurumlarda geçirecekleri süreleri de yarı açık veya
açık müesseselerde geçmiş sayılır.
l ve
2 nci fıkralardaki indirimden yararlananların, yarı açık veya açık kurumlara
ayrılmalarına ilişkin idare kurulu kararından önce tutuklu ve hükümlü olarak
çalışmak veya çalışmak isteyip de çalıştırılmasına olanak sağlanamaması
suretiyle veya yaş bedeni kabiliyetleri itibarıyla çalışamayanların, iyi
hallilikle geçirdikleri günler l nci fıkradaki indirime esas sürelerine
eklenir.
Her
iki halde de yapılacak indirimlerde l aydan az süreler hesaba katılmaz.
Şartla
salıvermenin geri alınmasına karar verilmesi halinde, bu kararla birlikte l, 2
ve 3 üncü fıkralar gereğince yapılan indirimde geri alınmış olur.
Yarı
açık veya açık müesseselerden ve 2 nci fıkrada belirtilen nitelikleri haiz
olduğu halde kapalı müesseselerden firar edenlerle, en az iki defa kapalı cezaevlerine
iade edilenler veya yarı açık veya açık cezaevlerinden kapalı kurumlara iadeyi
gerektiren hareketleri sebebiyle 2 nci fıkraya göre kazandıkları hakları en az
iki defa kaybedenler; evvelce yarı açık veya açık müesselerde veya bu kurumlara
ayrılmaya hak kazandıkları tarihten sonra kapalı cezaevlerinde geçirdikleri
süreler dahil hiçbir surette indirimden yararlanamazlar."
3-
Dayanılan Anayasa kuralları :
"Madde
2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta belirtilen temel ilklere
dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.
"Madde
10- Herkes, kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetlere sahiptir.
Devlet,
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşamıyacak surette sınırlıyan siyasî, iktisadî ve
sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi
için gerekli şartları hazırlar."
"Madde
11- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün,
Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının, genel ahlâkın
ve genel sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın diğer maddelerinde
gösterilen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak, ancak
kanunla sınırlanabilir.
Kanun,
temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.
Bu
Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak ve hürriyetlerini
veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk
sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak, nitelikleri Anayasada belirtilen
Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdı ile kullanılamaz.
Bu
hükümlere aykırı eylem ve davranışların cezası kanunda gösterilir."
"Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
33- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir
fiilinden dolayı cezalandırılamaz.
Cezalar
ve ceza tedbirleri ancak kanunla konulur.
Kimseye,
suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.
Kimse,
kendisini veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucu doğuracak
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza
sorumluluğu şahsîdir.
Genel
müsadere cezası konulamaz."
IV.
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında; itiraz
yoluna başvuran mahkemenin Anayasaya aykırılığını öne sürdüğü yasa metni, konu
ile ilgili öteki metinlerle, yasama belgeleri, itiraz nedenlerini içeren
gerekçeli mahkeme kararı ve ekleri okunup incelendikten sonra aşağıda
belirtilen hususlar üzerinde durulmuştur :
İtiraz
yolu ile denetim; Anayasaya aykırılık sorununun mahkemelerce Anayasa
Mahkemesine iletilmesi üzerine yapılan bir denetim türüdür.
Anayasanın
değişik 151. maddesinde; bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir
yasanın hükümlerini Anayasaya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık savının ciddî olduğu kanısına varması halinde, iptal
istemiyle Anayasa Mahkemesine başvuracağından ve bu konuda verilecek karara
değin geri bırakacağından söz edilmektedir. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın
aynı konuyu düzenleyen 27. maddesi de bu kuralları yinelemektedir.
İtiraz
yolu, bu nedenle, üç koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde işlerlik kazanmakta
olup, bunlardan herhangi birinin eksikliği itiraz yolu ile Anayasaya uygunluk
denetiminin yapılmasını engellemektedir. Bu koşullar; itiraz edecek makamının
bir mahkeme olmasını, bakılmakta olan bir davanın bulunmasını ve itiraz konusu
kuralların davada uygulanma niteliği taşımasını zorunlu kılmaktadır.
İtiraz
yoluna başvuran Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin, Anayasanın değişik 151.
maddesi açısından bir mahkeme olduğunda kuşku yoktur.
Mahkemenin
elinde bakılmakta olan bir davanın bulunup bulunmadığı sorununa gelince :
Genel
anlamda dava; yasalarda gösterilen yöntemlere uyularak yargı yerlerine
getirilen ve orada çözülmesi gereken bir uyuşmazlıktan oluşmaktadır.
Uyuşmazlık, yargı yerince hükme bağlanmışsa, Anayasaya uygunluk denetimi
yönünden, mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın varlığından artık söz
edilemeyecektir. Bu bakımdan sonuçlanmış bulunan asıl ceza davasını da,
mahkemenin bakmakta olduğu bir dava olarak nitelendirmeye olanak yoktur.
Ancak,
cezanın yerine getirilmesi sırasında, hükümlü ile Cumhuriyet Savcısı arasında,
örneğin, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesinde belirtilen türden
bir uyuşmazlık doğarsa, bu uyuşmazlığın çözülmesi için aynı yasanın 405.
maddesine dayanılarak karar verilmesi konusunun mahkemeye getirilmesi halinde,
o mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın varlığı kabul edilmelidir.
Bu
bakımdan, Anayasanın değişik 151. maddesindeki (dava) sözünü, usûl hukukundaki
dar anlamda değil, geniş olarak ve mahkemelerin karara bağlamakla ödevli
oldukları uyuşmazlıklar anlamında yorumlamak, yukarıda açıklandığı gibi,
kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarındaki hukuka aykırılığın giderilmesi niteliği
arzetmeksizin, cezanın yerine getirilmesi sırasında, yerine getirmekle ilgili
olarak ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesi için yasa uyarınca yargılama
makamlarına başvurulmasını da (dava) sözünün kapsamı içinde saymak; iptal
davası yoluyla denetime bağlı tutma süresi geçmiş bulunan yasalardan Anayasaya
aykırı olanları ayıklamayı ve bu nitelikteki yasaların davanın taraflarına
uygulanmasını önlemeyi amaçlayan itiraz yoluyla Anayasaya uygunluk denetiminin
belirlenen işlevine de uygun düşmektedir.
Bu
açıdan bakıldığında, yerine getirilmesi söz konusu olabilen, başka bir deyişle
kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş bulunan (bir mahkûmiyet hükmünün
tefsirinde veya tayin olunan cezanın hesabında tereddüt edildiği yahut cezanın
kısmen veya tamamen infazı lâzım gelmeyeceği iddia olunduğu) takdirde bu yolda
mahkemelerden bir karar istenmesinin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. ve
405. maddelerine; şartlı salıverilmeye ilişkin işlerin de 647 sayılı Yasanın
19. maddesine uygun olarak açılmış ikincil nitelikte davaları oluşturacağı
anlaşılmakta ise de, inceleme konusu olayda, hükümlü ya da Cumhuriyet Savcısı
tarafından ortaya çıkarılmış, yerine getirmeye ilişkin bir uyuşmazlığın
çözülmesi için yasa gereğince mahkemeye başvurulduğundan söz edilememektedir.
Nitekim,
Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin 14/9/1967 günlü, Esas : 1967/196, Karar :
1967/181 sayılı kararı ile müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilen ve
mahkûmiyet hükmünün Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 7/11/1967 günlü, 1967/2609-2639
sayılı ilamıyla onanarak kesinleşmesinden ve 1803 sayılı Af Yasasının 18/5/1974
gününde yürürlüğe girmesinden sonra aynı mahkemece verilen 5/6/1974 günlü,
1967/196-181 sayılı "Müteferrik Karar" a göre, af yasasının (l/D) ve
(7/A) maddeleri de uygulandığında yerine getirilecek 16 yıl ağır hapis cezası
kalan ve bu cezayı tutuklandığı 20/3/1967 gününden beri çekmekte olan hükümlü
de, Balıkesir Cumhuriyet Savcılığına gönderdiği 19/6/1978 günlü dilekçede;
"İşlemiş olduğum suçtan dolayı almış olduğum müebbet ağır hapis cezamı
1803 sayılı Af Yasasıyle 24 yıla indirilerek infaz etmekteyim. Cezaların infazı
hakkındaki 647 sayılı Kanunun ilgili maddesinde, müebbet ağır hapis cezaları 36
yıl üzerinden infaz edildiği malûmunuzdur. Hâl böyle iken, Anayasanın 12.
maddesinde belirtilen eşitlik ilkelerine aykırı olarak, adı geçen kanunla saklı
hakkımız 1803 sayılı Af Yasasıyla tarafımıza verilmeyerek şartla tahliye
süremiz bu uygulamayla kısıtlanmış bulunmaktadır. Zayi olan haklarımızın tarafımıza
verilmesi hususunda, ilgili merciler nezdinde gereken işlemin yapılmasına
delaletlerinizi saygı ile arzederim." dediğine göre yerine getirme konusu
mahkûmiyet hükmünün yorumlanmasında veya tayin olunan cezanın hesabında
duraksamaya düştüğünden yahut cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilmesi
gerekmeyeceğinden söz açmamakta, dolayısıyle bu hükmün açıklanmasını
istememekte sadece, 1803 sayılı Af Yasasıyle, şartla salıverilmeden yararlanma
hakkının, Anayasanın 12. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı olarak
kısıtlandığını ileri sürmekte ve mağduriyetine yol açan yasa hükmünün Anayasaya
aykırılığından dolayı iptali için ilgili yerlere başvurulmasını dolaylı biçimde
istemektedir.
1803
sayılı Yasanın 7. maddesinin itiraz konusu (A) bendi, gerçekten, bu yasadan
yararlanıp, müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerle
muvakkat hürriyeti bağlayıcı, cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu yasadan
yararlananları birbirinden açıkça ayırmış, birinci gruba girenlerin şartlı
salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin, çevrilen bu cezaları
üzerinden; ikinci grubu oluşturanların şartla salıverilmelerinde ise, dışarda
geçirecekleri 1/3 sürenin af ile indiriminden önceki esas ceza miktarı
üzerinden yapılacağını hükme bağlamış bulunmaktadır.
19/6/1978
günlü dilekçenin konuya ilişkin içeriği ile sözü edilen maddenin açık anlatımı
çelişip çatışmadığına göre, 1803 sayılı Yasanın halen yürürlükte olan (7/A)
maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptaline ilişkin isteğin; 14/9/1967
günlü, Esas : 1967/196, Karar : 1967/181 sayılı kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün
yorumlanmasında veya hükmedilen cezanın hesabında duraksamayı yahut bu cezanın
kısmen veya tamamen yerine getirilmesi gerekmeyeceği savını da içerdiği
düşünülemeyecektir. Bu bakımdan ve salt Anayasaya aykırılık savının, yöntemince
açılmış bir dava olarak nitelendirilmesine olanak bulunmadığından hükümlünün
dilekçesi de Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. ve 405. maddeleri kapsamına
giren, öğretide ve uygulama alanlarında açıklama (tavzih) davası olarak
adlandırılan geçerli bir davayı oluşturmamakta, 1803 sayılı Yasanın (7/A)
maddesinin iptali istemi bu evrede, yöntemince açılmış bir davanın yokluğu
nedeniyle, yasal dayanaktan yoksun ve hukuken geçersiz bir istekten ibaret
kalmaktadır.
Balıkesir
Cumhuriyet Savcısının o yer Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına yazdığı 19/6/1978
günlü, 2068/38 sayılı yazısında da, hükümlüden söz edilerek; "...
19/6/1978 günlü dilekçesiyle cezaların infazı hakkındaki 647 sayılı Kanunun
ilgili maddesinde müebbet ağır hapis cezaları 36 yıl üzerinden infaz edildiği
ve Anayasanın 12. maddesinde belirtilen eşitlik ilkelerine aykırı olarak 1803
sayılı Af Yasasıyle şartla tahliye süresinin kısıtlanmış bulunduğu ve bu
hakkının verilmesini... istemiş bulunmaktadır" denildikten sonra, anlam ve
kapsamı belirgin bulunan bu istek, "Hükümlünün bu isteği ile Cumhuriyet
Savcılığımızdan cezanın yerine getirilmesi sırasında ortaya çıkardığı durum
C.M.U.K. nun 402. maddesi hükmü uyarınca yeni bir uyuşmazlık niteliğinde
görülmüş, bunun çözülmesi için C.M.U.K. nun 405. maddesi gereğince bir karar
verilmesi konusu mahkememize getirilmiş bulunmaktadır... Anayasa Mahkemesinin
Esas : 1974/36, Karar : 1974/35 (Resmî Gazete 27/1/1975 günlü, 15131 sayısı)
sayılı kararına göre mahkemenin elinde, bu takdirde, bakılmakta olan bir
davanın varlığını kabul etmek gerekir..." Biçiminde değerlendirilerek işin
esasına girilmekte, 1803 sayılı Af Yasasının (7/A) maddesinin Anayasanın 2.,
10., 11., 12. ve 33. maddelerine uygun düşmediği açıklanmakta ve hükümlünün
Anayasaya aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varılarak Anayasa
Mahkemesi'ne başvurulması önerilmekte, mahkemece de bu doğrultuda karar
verilmiş bulunmakta ise de; 7. maddenin (A) bendinde, bu yasadan yararlanıp,
müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerle, muvakkat hürriyeti
bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu yasadan yararlananların şartla
salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 süre yönünden, tamamen değişik
düzenlemeler yapıldığında ve değişik hükümlere yer verildiğinde hükümlü ile
Cumhuriyet Savcılığı arasında herhangi bir değerlendirme ve görüş ayrılığı
bulunmadığına, bu hükümlerin yorumlanmasında hükümlü ile Cumhuriyet Savcısı
değişik sonuçlara ulaşmadıklarına ve salt bu tür düzenlemelerin Anayasanın
belirtilen kurallarına aykırılığı savı hükmedilen cezanın yerine getirilmesi
yönünden çözülmesi gereken bir uyuşmazlığın nedeni sayılamayacağına göre,
ortada, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. ve 405. maddelerinde öngörülen
bir başvurmanın, Anayasa Mahkemesi'nin 24/9/1974 günlü, Esas : 1974/36, Karar :
1974/35 sayılı kararında sözü edilen bir açıklama (tavzih) davasının yokluğunu
tartışmasız kabul etmek gerekecektir.
Kaldı
ki itiraz yoluna başvuran mahkeme, 1803 sayılı Af Yasasının (7/A) maddesini, bu
yasanın yürürlüğe girdiği 18/5/1974 gününden hemen sonra uygulayarak 5/6/1974
günlü, 1967/196-181 sayılı "Müteferrik Karar"ında; bu yasanın (l/D)
maddesinden yararlandırılıp müebbet ağır hapis cezası 24 yıl ağır hapse
çevrilen hükümlünün şartlı salıverilmesinde, dışarda geçireceği 1/3 süreyi,
çevrilen bu cezası üzerinden hesaplayarak 24 yıl ağır hapis cezasının üçte biri
olan 8 yılın bu cezadan düşülmesi yoluyla geri kalan 16 yıl ağır hapis
cezasının aynen yerine getirilmesini öngörmüştür. Cumhuriyet Savcısının isteğine
uygun olarak, kanun yolu açık olmak üzere verilen bu kararın hükümlüye tebliğ
edilmiş ve yerine getirmede gözönünde tutulması için Balıkesir Cumhuriyet
Savcılığına da gönderilmiş olmasına karşın, geçen dört yıllık süre içinde,
mahkumiyet hükmünün yorumlanması ve hükmedilen cezanın yerine getirilmesi
bakımından duraksamaya düşülmemiş ve bu cezanın kısmen veya tamamen yerine
getirilmesi gerekmeyeceğine ilişkin herhangi bir sav da ileri sürülmemiştir.
Aslında bugün de böyle bir uyuşmazlık sözkonusu olmadığı ve sadece 1803 sayılı
Yasanın mahkemece daha önce uygulanmış olan (7/A) maddesinin Anayasaya
aykırılığı öne sürüldüğü halde Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesi, isteği
benimseyerek, Anayasa Mahkemesine başvurmuş bulunmaktadır. Şimdi iptali istenen
kuralın uygulanmasıyla ilgili 5/6/1974 günlü ve 1967/196-181 sayılı kararın
kesinleşmiş bulunması nedeniyle, konunun bu evrede yeniden ele alınması ve bu
hususta yeni bir karar verilmesi olanağı da kalmamıştır.
Bilindiği
gibi, 647 sayılı Yasanın değişik 19. maddesi; hürriyeti geçici olarak bağlayıcı
cezalarda hükümlülük süresinin 2/3 sini (Firar etmişse 4/5 ünü), müebbet ağır
hapiste 24 (Firar etmişse 30) yılını çekmiş olup da bu sürelerin bitiminde
Tüzüğe göre iyi halli hükümlü niteliğini koruyanların istekleri olmasa bile
şartla salıverilmelerini öngörmüş bulunmaktadır.
Madde,
ayrıca şartla salıverilme kararı alınabilmesi için Cezaevi idaresi tarafından
gerekçeli olarak düzenlenen olumlu mütalâanın, yetkili yargı yerince (hükmü
veren mahkeme, hükümlü başka bir yerde ise hükümlünün bulunduğu yerdeki hükmü
veren mahkeme derecesindeki mahkeme) uygun görülmüş olmasını da zorunlu
kılmıştır.
Bu
maddenin öngördüğü koşullardan hiçbiri hükümlü yönünden gerçekleşmediği, daha
açık bir anlatımla, hükümlülük süresinin 2/3 si henüz tamamlanmadığı ve cezaevi
idaresince gerekçeli mütalâa düzenlenmesi zamanı gelmediği için itiraz yoluna
başvuran mahkemenin elinde, 647 sayılı Yasanın değişik 19. maddesinde
gösterilen yöntemlere uygun olarak getirilmiş bir işin ve sözü edilen madde ile
daha sonra 11/6/1978 gününde yürürlüğe konan 1/6/1977 günlü, 2148 sayılı Yasa
kapsamına giren ikincil bir davanın varlığı da kuşkusuz savunulamayacaktır.
Yukardaki
açıklamalar karşısında, Anayasanın değişik 151 ve 44 sayılı Yasanın 27.
maddelerinde öngörülen anlamda bakılmakta olan bir dava bulunmadığı
anlaşıldığından itirazın, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine
karar verilmelidir. Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
V.
SONUÇ :
İtirazda
bulunan mahkemenin elinde bakılmakta olan bir dava bulunmadığından başvurmanın,
mahkemenin yetkisizliği yönünden reddine, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi
Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla,
29/6/1978
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
|
|
|
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Osman
Tokcan
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Adil
Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
15/5/1974
Günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun" un 1. maddesinin (D) bendi ile ömür boyu
ağır hapis cezaları 24 yıla indirilmiş ve aynı Kanunun 7. maddesinin (A) bendi
ile de bunların şartla salıverilmelerinde uygulanacak yöntemler belirtilmiştir.
Olayda
ömür boyu ağır hapis cezası, yukarıda açıklanan Yasa hükümlerinin uygulanması
yoluyla, 16 yıla indirilen hükümlü, Cumhuriyet Savcılığına verdiği
dilekçesinde, Cezaların infazı Hakkındaki 647 sayılı Yasanın ilgili maddesinde,
müebbet ağır hapis cezalarının 36 yıl üzerinden infaz edileceği yazılı olduğu
halde, 1803 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması sonucunda bu hakkın kendisine
verilmediğini, bu durumun Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulunduğunu ileri
sürmüş ye kaybolan hakkının geri verilmesi için gereken işlemlerin yapılmasını
istemiş; Cumhuriyet Savcısı da hükümlünün ortaya çıkardığı bu durumun Ceza
Muhakemeleri Usulü Yasasının 402-405. maddeleri uyarınca çözüme bağlanması
gerektiği kanısıyla Ağır Ceza Mahkemesi katında girişimde bulunmuştur.
14/9/1967
Günlü ve 967/181 karar sayılı ilâm gereği ömür boyu ağır hapis cezasını
çekmekte olan hükümlü hakkında, sonradan yürürlüğe giren, 1803 sayılı Af
Yasasının 1. maddesinin (D) bendi ile 7. maddesinin (A) bendi uyarınca
Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesince işlem yapılmış olması, onun ve Cumhuriyet
Savcısının bu kez ileri sürdükleri savın aynı mahkemece incelenip karara
bağlanmasına engel olamaz. Mahkeme, hükümlünün ve Cumhuriyet Savcısının
istemleriyle oluşan dava dolayısıyla Cezaların infazı Hakkındaki 647 sayılı
Yasanın şartla salıverilmeye ilişkin değişik 19. maddesi ve 1803 sayılı Yasanın
7. maddesinin aynı konuya ilişkin (A) bendi hükümleri çerçevelinde bir karar
vermek durumundadır.
Öte
yandan hükümlü, dilekçesinden de anlaşılacağı üzere, cezaevinde haksız olarak
dört yıl fazla yatırılacağı kaygısındadır. Hükümlülerin cezaevlerinde hukuk
kurallarının gerektirdiğinden fazla yatırılması olasılığı kamuyu da ve
dolayısıyla Cumhuriyet Savcılarını da kaygılandırır ve bu kaygılar, ancak
mahkemelerce verilecek kararlarla giderilebilir. Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasının 402-405. maddeleri bu kaygılan giderme yolunu aşmış bulunmaktadır.
Kaldı
ki, asıl ilâm ile belirlenen cezanın çektirilmesi sırasında ortaya çıkacak
durumlarla af yasası hükümlerinin uygulanması sonucu belirlenen cezanın,
çektirilmesi sırasında ortaya çıkan durumlar arasında Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasının 402-405. maddelerinin uygulanması açısından bir ayrılıktan söz
edilemez. Balıkesir Cumhuriyet Savcısı hükümlüye fazla ceza çektirme
olasılığından doğan duraksama nedeniyle konuyu Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasının 402. maddesi uyarınca Ağır Ceza Mahkemesine iletildiğine göre mahkeme
aynı yasanın 405. maddesi uyarınca bir karar vermek durumundadır.
Görülüyor
ki Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesi yöntemince oluşturulmuş bir davaya bakmakta ve
uygulayacağı Yasa hükmünün iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine Başvurmaya
yetkili bulunmaktadır.
Bu
nedenlerle çoğunluk kararına karşıyız.
|
|
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
KARŞIOY
YAZISI
Hükümlülerin
hangi koşullar altında şartla salıverilmeden yararlanacaklarını 13/7/1965
günlü, 647 sayılı Cezaların infazı Hakkında Kanunun 1712 sayılı Kanunla değişik
19. maddesi belirtmiş ve kural olarak bu konuda karar verme yetkisini, hükmü
veren mahkemeye, hükümlü başka yerde bulunuyorsa, hükümlünün bulunduğu yerdeki
aynı dereceli mahkemeye tanımıştır.
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun"un 7. maddesinin (A) bendi ise, Af
Kanunundan yararlananların şartla salıverilmeleri hakkında yeni düzenlemeler
getirmiş, şartla salıverilmenin bu yeni düzenlemelerle ve 647 sayılı Yasanın
değişik 19. maddesinin bu düzenlemeye ters düşmeyen hükümleriyle birlikte
uygulanmasını buyurmuştur.
Hükümlü,
şartla salıverilmesi hususunda mahkemeye başvurarak öne sürdüğü konu hakkında
bir karar verilmesini istemiş ve Anayasaya aykırılık savında bulunmuştur.
Şartla salıverilme hakkında karar almaya yetkili olan mahkemenin yasal görevi,
konuyu 647 sayılı Yasanın değişik 19. ve 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesi
hükümleri çerçevesinde sonuçlandırmak ve önüne getirilen işi karara
bağlamaktır. O halde, cezaevi idaresi tarafından henüz hazırlanmış ve verilmiş
bir mütalâa olmadığı için mahkemenin önüne gelmiş ve 647 sayılı Yasanın değişik
19. maddesi uyarınca oluşmuş bir davadan söz edilemeyeceği yolundaki çoğunluk
görüşünü benimsemeye olanak yoktur. Böyle bir görüşü kabul etmek demek, ceza
evinde geçmesi gereken hükümlülük süresi dolmadan mahkemenin işi
inceleyemeyeceğini, başka bir anlatımla bu süre geçmeden hükümlünün haklarını
savunamayacağını ve mahkemenin işe müdahale ederek şartla salıverilme ile onun
öğelerini oluşturan konular hakkında karar alamayacağını kabullenmek olur. Oysa
şartla salıverilmeye yasa ile yetkili kılınan mahkeme, kural olarak bunun
öğelerini de önüne getirildiği takdirde karara bağlamakla görevlidir.
Anayasanın
değişik 151. maddesinde öngörülen ve Anayasaya aykırılık iddialarını Anayasa
Mahkemesine getirebilme yolunu mahkemelere açan düzenin işleyebilmesi, ortada
somut bir olayın yani mahkemece çözüme bağlanması gereken belli bir
anlaşmazlığın, Anayasa diliyle bir davanın bulunması, Anayasaya aykırılık
savında bulunulan kanun hükmünün bu davada uygulanma durumunda olması,
mahkemenin aykırılık savını ciddi görmesi ya da kendiliğinden bu hükmü
Anayasaya aykırı bulması koşullarının gerçekleşmesine bağlıdır.
Mahkemenin
önüne getirilen işi sonuçlandırarak karara bağlaması yasal görevi olduğu halde,
bu işi dava saymayan ve yapılan itirazı Anayasa Mahkemesine yetkisiz merci veya
kişilerce yapılmış başvurmalarla bir tutan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Bu
nedenlerle işin esasının incelenmesine karar verilmesi gerekeceği kanısıyla
karara karşıyım.