ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1976/36
Karar sayısı:1977/2
Karar günü:25/1/1977
Resmi Gazete tarih/sayı:9.5.1977/15932
İptal
dâvasını açan : Cumhurbaşkanı
İptal
dâvasının konusu : 11/5/1976 günlü, 1992 sayılı "506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununun 2. ve 4.maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60.
maddesine Bir Fıkra Eklemesine ve Bu Kanuna İki Ek Madde ile Bir Geçici Madde
ilâvesine Dair Kanun" un 3. maddesiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa eklenen Ek 1. maddesi hükmünün, hukukun ana prensiplerine, Kanun yapma
tekniğine ve Anayasa'nın 36., 38-, 39. ve 48. maddelerine aykırı olduğu
31/5/1976 gününde kaydı yapılan 28/5/1976 günlü dâva dilekçesiyle öne sürülerek
iptaline karar verilmesi istenmiştir.
II-
YASA METİNLERİ:
l-
İptali istenilen "506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2 ve 4 üncü
Maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60 inci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine
ve Bu Kanuna iki Ek Madde ile Bir Geçici Madde ilâvesine Dair Kanun" un 3.
maddesiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen Ek 1. madde şöyledir:
"Ek
Madde l- 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinde sözü edilen Bankalar,
Sigorta ve Reasürans Şirketleri, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Borsalar ve
bunların teşkil ettikleri birliklere bu kanunun yayımı tarihini takip eden
aybaşından itibaren yeni işe alınarak hizmet akdi ile çalıştırılacak kimseler
hakkında 506 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
Halen
çalışmakta olanlarla, bu sandıklardan aylık ve gelir almakta bulunanlar ve bu
sandıkların borç ve alacaklariyle ve diğer bütün mameleki bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde çıkarılacak tüzük esasları dahilinde
Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilir, lir.
Bu
tüzükte devir şekilleri aktuaryal hesapların nasıl yapılacağı belirtilir.
Yapılacak
aktuaryal hesaplar sonunda tespit olunacak teknik açıklar, sandıklara üye
personelin bağlı olduğu kuruluşlarca devir tarihini takip eden 5 yıl içinde
faizleriyle birlikte yıllık eşit taksitler halinde Sosyal Sigortalar Kurumuna
Ödenir."
2-
İlgili yasa hükmü :
17/7/1964
günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun konu ile ilgili geçici 20.
maddesi şöyledir;
"Geçici
Madde 20- Bankalar sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları sanayi
odaları, borsalar veya teşkil ettikleri birlikler personelinin malullük,
yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere, bu kanunun yayımı tarihine kadar
tesis veya dernek olarak kurulmuş bulunan sandıklar, bu kanunun yayımı
tarihinden itibaren en geç altı ay içinde ;
a)
İlgili bulundukları banka, sigorta şirketi, reassürans şirketi ticaret odası,
sanayi odası, borsa veya bunların birliklerinin bütün personelini kapsayacak,
b)
Bu personelin, iş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük
yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en
az bu kanunda belirtilen yardımları sağlayacak,
c)
Sandıkların statülerine tâbi personelin bu madde şumulüne giren banka, sigorta
şirketi, reasürans şirketi, ticaret odası, sanayi odası, borsa veya bunların
birliklerinden birinden geçmesi hafinde bu gibi personelin kendi
sandıklarındaki müktesep haklarının de diğer ilgili sandığa veya aralarında
kuracaktan müşterek bir sandığa intikalini temin edecek,
Birer
tesis haline getirildiği ve bunu tevsik eden statülerini, bu Kanunun yayımı
tarihinden en geç altı ay içinde Çalışma Bakanlığına verdikleri takdirde, bu
teşekküllerin ve sandıkların personeli işbu Kanunun uygulanmasında sigortalı
sayılmazlar.
Şu
kadar ki, bu sandıkların statüleri ve statü değişiklikleri Çalışma Bakanlığınca
onaylanmak suretiyle tekemmül eder. Mali durumlarında çalışma Malîye ve Ticaret
Bakanlıklarınca müştereken kontrol ve murakabe edilir. Malî durumlarının
kontrol ve murakabesi sonunda alınmasına bu Bakanlıklarca müştereken lüzum
gösterilecek tedbirleri, sandıklar ve ilgili bulundukları teşekküller yerine
getirmekle yükümlüdür.
Sözü
edilen sandıkların mevzuatına tâbi olarak geçen hizmetler ile emekli sandıkları
kanunlarına veya malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olarak geçen
hizmetler, yazılı istek halinde, 5/1/1961 tarihli 228 sayılı Kanunun aylık
bağlanmasına ilişkin esasları dairesinde birleştirerek tahsis yapılır."
3-
Dayanılan Anayasa Kuralları:
Bu
davada dayanılan Anayasa kuralları, kararın (I - İptal isteminin Gerekçesi)
kesiminde yer almış bulunduğundan bunların burada yinelenmesine gerek
görülmemiştir.
III-
İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15. maddesi uyarınca, Kani Vrana, Şevket Müftügil, Ahmet
Akar, Ziya Önel, Ahmet Koçak, Sekip Çopuroğlu, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün,
Lûtfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Âdil Esmer, Nihat O.
Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle 10/6/1976 gününde
yapılan ilk inceleme toplantısında :
Dosyanın
eksiği bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
IV-
ESASIN İNCELENMESİ :
İşin
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenilen yasa kuralı Anayasa'ya
aykırılık iddiasına dayanak olarak gösterilen Anayasa kuralları, bunlara
ilişkin gerekçeler ve başka yasama belgeleri ve konu ile ilgili öteki metinler
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A)
BİÇİM YÖNÜNDEN İNCELEME :
22/4/1962
günlü, 44 sayılı "Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun"un 28. maddesi, Anayasa Mahkemesini istemin konusu ile bağlı
tutmasına karşın istemin gerekçesiyle bağlı saymamıştır.
Dava
dilekçesinde öne sürülmemiş olmakla birlikte yasanın belirtilen bu ilkesi
gereğince aşağıdaki konular üzerinde de durulmuştur.
a)
Cumhuriyet Senatosunda tasarı üzerindeki görüşmeler, 15/7/1975 günlü olağanüstü
yapılan 74. Birleşimde geçmiştir. Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi Cilt: 23,
Toplantı: 14, Sahife: 165 ve devamına göre görüşmeler şöyledir:
"Başkan-
Hükümet ve komisyon mevcut efendim.
514
S. Sayılı ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda değişiklik yapan tasarının,
verilmiş olan takrirle bu günkü gündeme girmesi keyfiyeti kabul buyrulmuştur.
Öncelikle
konuşulması hakkında önerge var, onu arz ediyorum.
Sayın
Başkanlığa,
514
S. Sayılı ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda değişiklik öngören
tasarının gündeme alınarak, her şeye takdimen görüşülmesini arz ederim.
|
Sosyal
İşler Komisyonu Başkanı
|
Başkan-
Her şeye takdimen ve öncelikle konuşulması hususunu oylarınıza arz ediyorum.
Kabul edenler... etmeyenler... Kabul edilmiştir, ivedilik hakkında önerge
vardır, okutuyorum.
Sayın
Başkanlığa
514
S. sayılı tasannın ivedilikle görüşülmesini arz ve teklif ederim,
|
Sosyal
işler komisyona Başkam
|
Başkan-
ivedilikle konuşulması hususunu oyunuza arz ediyorum. Kabul edenler.,
etmeyenler... Kabul edilmiştir."
Böylece
tasarının tümü üzerindeki görüşmelere başlanmıştır.
Sözü
edilen yasaya ilişkin tasarı Millet Meclisi Genel Kurulunda 30/6/1975 günü
kabul edilmiş ve 5/7/1975 gününde de Meclisler tatile girmişlerdir. Ancak,
tatil sırasında Millet Meclisi olağanüstü toplantıya çağrılmış ve Cumhuriyet
Senatosu da Anayasanın 83. maddesi buyruğu olarak 15/7/1975 gününde
kendiliğinden toplanmış ve aynı gün söz konusu edilen tasarıyı karara
bağlamıştır.
Yukarıda
açıklanan ve özetlenen duruma göre, birincisi tasarının öncelik ve ivedilikle
görüşülmesi, ikincisi de bu tasarının Anayasanın 92. maddesinde bildirilen 15
günlük süreden önce karara bağlanması sorunları ortaya çıkmaktadır.
Bu
konular ayrı ayrı ele alınıp incelenecektir.
l-
Tutanakların incelenmesinde, komisyon başkanınca yapılan öncelikle görüşme
isteminin gerekçeli olmadığı, ivedilik önergesinin de esaslı bir nedene
dayandırılmadığı görülmektedir.
Anayasanın
85. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
meclisler çalışmalarını, kendi yaptıkları içtüzük hükümlerine göre yürütmek
durumundadırlar. Anayasanın bu hükmünden, içtüzük hükümlerine Yasama
Meclislerince uyulmamış ya da bu hükümlerin yanlış uygulanmış olmasının kanunu
kesin olarak Anayasa'ya aykırı duruma getireceği anlamı çıkarılamaz. Nitekim bu
görüş 6/4/1972 günlü, 13/18 sayılı Anayasa Mahkemesi kararında
"İçtüzüklerin biçime ilişkin tüm hükümlerinin aynı önem derecesinde
bulunduğu düşünülemez. Bunların arasında Yasama Meclisince verilen kararın
geçerliği üzerinde etkili olabilecek nitelik taşıyanlar bulunduğu gibi ayrıntı
sayılabilecek nitelikte onlar da vardır. Birinci kümeye girenlere aykırı
tutumun iptal nedenini oluşturacağını buna karşılık Öteki biçim kurallarına
uymamanın iptali gerektirmeyeceğini kabul etmek yerinde olur. Anayasada
gösterilmeyen ve yalnız içtüzükte bulunan biçim kuralları arasında böyle bir
ayırım yapılması zorunludur. Çünkü İçtüzükteki biçim kurallarına aşın bağlılık,
Yasama Meclislerinin çalışmalarını gereksizce aksatır. İçtüzük hükümlerine
aykırı düşen işlemlerden hangilerinin iptal nedeni sayılacağı sorunu
uygulanacak içtüzük hükümlerinin önemine ve niteliğine göre çözülecek ve
incelemeleri sırasında Anayasa Mahkemesince değerlendirilip saptanacak bir
konudur" biçiminde dile getirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin, bu
değerlendirmeyi yaparak işi çözüme bağlarken, yalnız İçtüzük hükümlerinin önem
ve niteliğini değil, aynı zamanda kendi görev ve yetki sınırlarını da birlikte
gözönüne almasında zorunluluk vardır. O halde dava konusu kanun maddesinin
Cumhuriyet Senatosunda öncelik ve ivedilikle görüşülmesine ilişkin kararlar
verilirken, madde hükmünün iptalini gerektirecek ölçü ve nitelikteki hatalı
uygulamaların bulunup bulunmadığı geniş bir biçimde ele alınarak araştırılmalıdır.
Dava
konusu maddeyi de içeren 11/5/1976 günlü, 1992 sayılı Kanunla 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununun kimi hükümleri değiştirilmek suretiyle çalışanların sosyal
güvenlik hakları pekiştirilmektedir. Örneğin kadın işçilerin 20 yılda emekliye
ayrılmalarına olanak sağlayan ve böylece sosyal güvenlik hakkını yakından
ilgilendiren kuralların oluşturulması istenmektedir. Tasarının bu niteliği ve
genel gerekçesinde ve ayrıca Komisyon raporlarında belirtilen nedenler
karşısında, Öncelik önerisinde "gerekçenin" ve ivedilik önerisinde de
"esaslı sebebin" var sayılması gerekir.
Ahmet
Koçak, Muhittin Gürün ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2-
Tasarı Millet Meclisi Genel Kurulunda 30/6/1975 gününde kabul edilmiş ve
5/7/1975 gününde de meclisler tatile girmiştir. Ancak tatil sırasında Millet
Meclisi olağanüstü toplantıya çağrılmış ve Cumhuriyet Senatosu da Anayasanın
83. maddesi buyruğunca 15/7/1975 gününde kendiliğinden toplanmış ve aynı gün
tasarıyı görüşerek karara bağlamıştır. Böylece tasarının, Cumhuriyet Senatosuna
gelişinden başlayarak onbeş gün içinde karara bağlandığı görülmektedir.
Durum
böyle olunca, Anayasa'nın kanunların görüşülmesi ve kabulü hakkındaki 92.
maddesinin burada gözden geçirilmesi zorunluğu ortaya çıkmaktadır. Sözü edilen
maddenin onuncu fıkrasında: "Cumhuriyet Senatosu, kendisine gönderilen bir
metni, Millet Meclisi Komisyonlarında ve Genel Kurallarındaki görüşme süresini
aşmıyan bir süre içinde karara bağlar; bu süre üç ayı geçemez ve ivedilik
hallerinde 15 günden ve ivedi olmayan hallerde bir aydan kısa olamaz. Bu
süreler içinde karara bağlanmayan metinler, Cumhuriyet Senatosunca, Millet
Meclisinden gelen şekliyle kabul edilmiş sayılır." denilmektedir. O halde
ana kural, bir metnin Cumhuriyet Senatosundaki görüşülme süresinin, Millet
Meclisi Komisyonlarında ve Genel Kurulunda aynı metnin görüşülme süresini
aşmamasıdır. Oysa Millet Meclisi Komisyonlarında ve genci kurulunda bir muinin
görüşülme süresi Anayasada sınırlandırılmış değildir. Bir kanun tasarısı veya
teklifi, Millet Meclisi komisyonlarında ve Genel Kurulunda beş gün içinde
görüşülüp kabul edilebileceği gibi, bunun çok daha uz:un bir sürede görüşülme
olanağı da vardır. Cumhuriyet Senatosu açısından Anayasa Koyucu ayrı bir düzen
getirmiştir. Görüşme süresinin üst sının üç ay, alt sınırın ise ivedi hallerde
onbeş gün, ivedi olmayan hallerde bir ay olarak sınırlanmıştır, O halde
Cumhuriyet senatosu, kendisine gelen tasan ve teklifleri Millet Meclisi
Komisyonlarında ve Genel Kurulundaki görüşme süresini aşmayan bir süre içinde
karara bağlayacak ve fakat bu müddet üç ayı geçmiyecek ve ivedilik hallerinde
onbeş günden ivedi olmayan hallerde de bir aydan kısa olmıyacaktır. İvedilik
kararı alınan bir tasarı veya teklifin Cumhuriyet Senatosunca, Anayasadaki ve
içtüzükteki kurallara uyulmuş olmak koşulu ile 15 günden önce görüşülüp karara
bağlanmış olması o metni Anayasaya aykırı bir hale düşürmez. Çünkü burada
Anayasa Cumhuriyet Senatosu için özel bir kural getirmektedir. Örnek vermek
gerekirse, Millet meclisi Komisyonu ve Genel Kurulunda on gün içinde görüşülen
bir tasarı veya teklifin ivedilik karan alınması halinde Cumhuriyet
Senatosundaki görüşülme süresi on gün değil, en çok onbeş gün olacaktır. Başka
bir anlatımla bu durumda onbeş gün içinde Cumhuriyet Senatosunca görüşülemiyen
tasarı veya teklif, Millet Meclisinden gelen şekliyle kabul edilmiş
sayılacaktır. Açıklanan bu kural Cumhuriyet Senatosunu, tasarı veya teklifin
onbeş günden sonra değil onbeş günden Önce görüşülmesini zorunlu hale
sokmaktadır.
Bu
nedenle Cumhuriyet Senatosunca yapılan işlemlerde Anayasa'nın 92. maddesine
uymayan bir yön yoktur.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
b-
Davaya konu edilen ek madde Cumhuriyet Senatosunca Metinden çıkarılmış olarak
Millet Meclisine gönderilmiştir.
Tasarı
Millet Meclisinde aşağıdaki işlemlere bağlı tutulmuştur.
Millet
Meclisi Bütçe ve Plân Komisyonu, Cumhuriyet Senatosunca yapılan değişiklikleri
benimsemiş ve Genel Kurula sunulmak üzere tasarıyı Millet Meclisi Başkanlığına
göndermiştir.
Millet
Meclisi Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sonunda komisyonun raporu ve
Cumhuriyet Senatosunca yapılan değişiklik benimsenmemiş ve karma komisyonun
Millet Meclisinden sekiz, Cumhuriyet Senatosundan da sekiz olmak üzere onaltı
üyeden kurulması kabul edilmiştir.
Karma
Komisyon Cumhuriyet Senatosunca kabul edilen metni oybirliğiyle benimsemiş ve
raporunu Başkanlığa sunmuştur.
Millet
Meclisi Genel Kurulunun 11/5/1976 günlü, 99. Birleşiminde Başkan, Karma
Komisyon, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisince kabul edilen metinleri ayrı
ayrı okuttuktan sonra önce Karma Komisyon metnini oya sunmuştur. Yapılan oylama
sonucunda Karma Komisyon raporu kabul edilmemiştir. Başkan, "Cumhuriyet
Senatosu metni de tamamen aynı olduğuna göre, Millet Meclisi metnini tekrar
okutup oylamaya sunacağım" diyerek açıklamada bulunmuş ve Millet Meclisi
metnini okuttuktan sonra bu metni oya sunmuş ve oylama sonucu Millet Meclisi
metni kabul edilmiş ve Başkan "tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı olsun"
demiştir.
Millet
Meclisi Genel Kurulunca 11/5/1976 günlü 99. Birleşimde, Karma Komisyon
raporunun reddedilerek Millet Meclisi metninin kabul edilmesinde ve Karma
Komisyon metni ile Cumhuriyet Senatosunca kabul edilmiş olan metnin birbirinin
aynı olması karşısında Başkanın Cumhuriyet Senatosu metnini ayrıca oya
sunmamasında Anayasa'nın 92. maddesine aykırı bir durum görülememiştir.
Bu
görüşe Muhittin Gürün ve Nihat O. Akçakayalıoğlu katılmamıştır.
B-
Esas Yönünden inceleme :
Konunun
esaslı bir biçimde ortaya konulabilmesi, 17/7/1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun Geçici 20. maddesinin öngördüğü düzenin ve yasa koyucunun bu
düzenleme ile güttüğü ereğin ve bunun Anayasal dayanağı olup olmadığının
incelenmesini, araştırılmasını ve saptanmasını zorunlu kılmaktadır.
a)
Sosyal Sigortalar Kurumu, hem Anayasa'nın 48. maddesinin bütün yurttaşlar
yararına Devlete yüklediği toplumsal güvenlik hakkını sağlama ödevini
yurttaşlardan bir bölüğü yönünden yerine getirmek ve hem de Anayasa'nın 42.
maddesinin ikinci fıkrasında Devlet, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma
hayatının kararlılık içinde gelişmesi için, sosyal, iktisadî ve malî
tedbirlerle çalışanları korur ve destekler" biçiminde açıkladığı buyrukla,
Devlete çalışanlar yararına yüklenen ödevlerin bir bölümünü gerçekleştirmek
üzere kurulmuş bir örgüt niteliğini göstermektedir. Bu nedenledir ki belirtilen
48. ve 42. maddelerde yer alan hükümler, Anayasa'nın 2. maddesinde açıklanan
"sosyal hukuk devleti" ilkesini pekiştiren ve bunun gerçekleşmesi
ereğini güden kurallar durumundadır. Anayasa'nın 48. maddesi; herkesin sosyal
güvenlik hakkına sahip olduğunu belirttikten sonra. Devlete, bu hakkı sağlamak
için sosyal sigortalar ve sosyal yardım örgütü kurmak ve kurdurmak ödevini
yüklemektedir. Öte yandan kalkınma ve çağdaş uygarlığa ulaşma çabası içinde
olan ülkemizde, sosyal güvenlik örgütlerinin tümünün Devlet tarafından
kurulamıyacağı gerçeğini gözönüne alan Anayasa koyucu; 53. maddesiyle Devletî,
iktisadî ve sosyal amaçlara ulaşma Ödevini, ancak iktisadî gelişme ile malî
kaynaklarının yeterliği ölçüsü içinde yerine getirmekle yükümlü saymıştır. O
halde Anayasa'nın bu kuralları uyarınca, Devlet, ekonomik gelişmeye ve malî
kaynaklarının gücüne göre sosyal sigortalar ve sosyal yardım örgütlerini ya
kendisi kurmak, ya da kaynakları yeterlilik göstermiyor veya güvenliğin daha
elverişli olarak sağlanacağı anlaşılıyorsa, kurdurmak ve onu gözetip denetlemek
ödevi altındadır.
506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20. maddesi ise, bankalar, sigorta ve
reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar ve bunların
birliklerinin personelini, saptanan koşulların belirtilen süre içinde yerine
getirildiği takdirde Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamı dışında tutmaktadır.
Bu
koşullar şöylece özetlenebilir:
1)
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumunun geçici 20. maddesi hükmünden, bankalar,
sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar ve
bunların teşkil ettikleri birlikler personelinin malûllük, yaşlılık ve
ölümlerinde yardım yapmak üzere bu kanunun yayımı tarihine kadar tesis veya dernek
olarak kurulmuş ve var olan sandıklar yararlanabilecektir.
2)
Bu sandıklar sözü edilen kanunun yayımı tarihinden en geç altı ay içinde:
aa)
İlgili bulundukları banka, sigorta şirketi, reasürans şirketi ticaret odası,
sanayi odası, borsa veya bunların birliklerinin bütün personelini, kapsayacak;
bb)
Bu personelin, iş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık analık, malullük
yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en
az Sosyal Sigortalar Kanununda belirtilen yardımları sağlayacak;
cc)
Bu statüye tâbi personelin, teşekkülün birinden diğerine geçmesi halinde kendi
sandığındaki müktesep hakkının ilgili diğer sandığa veya aralarında kuracakları
müşterek bir sandığa intikalini sağlayacak,
Bir
tesis haline getirildiği ve bunları belgeleyen statülerinin de aynı süre içinde
Çalışma Bakanlığına verildiği ve statünün bu Bakanlıkça onaylandığı takdirde,
bu kuruluşların ve sandıkların personeli Sosyal Sigortalar Kanununun
uygulanmasında sigortalı sayılmıyacaklardır.
Yasa
koyucu, bundan başka bu kuruluşları. Çalışma, Maliye ve Ticaret Bakanlıklarının
birlikte kontrol ve murakabesine tabi tutmuş ve malî durumlarının denetimi
sonunda, alınmasına bu Bakanlıklarca lüzum görülen önlemleri yerine getirmekle
sandıkları ve ilgili kuruluşları yükümlü saymıştır.
Geçici
20. madde ile getirilen durumu özetlemek gerekirse; bu maddede sayılan
kuruluşlara ait personelin sosyal güvenliğini sağlamak için, Devlet, bu
kuruluşlara sosyal sigorta örgütü kurdurmuştur. Vakıf yolu ile kurulan bu
Örgütlerin mensuplarına sağladığı yararların genel sosyal güvenlikten, başka
bir deyimle 506 sayılı Kanunla sağlanandan aşağı düşmesi halinde, üç
bakanlıktan oluşan denetim organının alınmasına lüzum gördüğü önlemlerin yerine
getirilmesiyle sandıklar ve ilgili kuruluşlar yükümlü tutulmuş ve böylece bu
maddenin kapsamında olan personelin sosyal güvenliği, genel sosyal güvenlikten
aşağı olmıyacak bir biçimde sağlanmış olmaktadır.
b)
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20. maddesi buyruğu gereği vakıf
suretiyle kurulmuş sosyal sigorta örgütlerinde sosyal güvenliği sağlanma yoluna
gidilmiş kişilerin, bu statü içinden çıkarılarak Sosyal Sigortalar Kanunu
kapsamına alınması konusu ile bu amacı gerçekleştirmek için kurulan Vakıfların
bütün mal varlıklariyle birlikte Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmesi hususu
çok farklı nitelik gösterdiğinden bu yönler ayrı ayrı ele alınmalıdır.
Bu
farklılık gözönünde tutularak konu ayrı ayrı incelenecektir.
l-
Bir yasa hükmüne dayanılarak Devletçe Kurdurulmuş Vakıflarla sosyal güvenlik
haklarının sağlanması yoluna gidilmiş kimi yurttaşların, bu haklarının gereken
hallerde Devlet tarafından kurulmuş bulunan Sosyal Sigortalar Kurumu ile ve bu
alanı düzenleyen yasa kuralariyle ilgilendirilmeleri suretiyle temininin de
Devlete düşen bir ödev olarak kabulü gerekir. Başka bir anlatımla vakıf yolu
ile kurulmuş Sosyal Sigortalar tarafından sosyal güvenlikleri sağlanmak
istenilen kişilere Devletin seyirci kalacağı ve bunlar veya bunların sosyal
güvenlik haklarını sağlamayı üstlenmiş örgütler hakkında Devletin hiçbir önlem
almıyacağı düşünülemez, gerek bu kişilerin sahipsiz bırakılması gerek bunların
sosyal güvenlik haklarını sağlamakla yükümlü tutulan vakıfların başıboş
bırakılması Devlet kavramiyle bağdaştırılamaz. Bununla birlikte hemen belirtmek
gerekir ki, bu gibilerin sosyal sigortalar kapsamına alınmaları için önemli
nedenlerin varolması ve bunların ortaya konulması da şarttır. Söz gelimi,
yapılan denetimler sonucunda vakıfların sosyal güvenliği sağlayamıyacak duruma
düştüğü, önlemlerle aktüaryal açıkların giderilemiyecek bir nitelik
gösterdiğinin anlaşılması ya da Devletin ekonomik gelişmesinde ve mali
kaynaklarında büyük bir hız ve artışın bulunması ve Devletin bu alana da el
atacak malî güce sahip olması gibi nedenler, böyle bir tasarrufun haklı
dayanağı olarak gösterilebilir.
Oysa
506 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden bu yana geçici 20. maddede öngörülen
ve denetimle görevlendirilen üç Bakanlığın, vakıf örgütleri ve bunların
işlemleriyle aktuaryal hesaplarını inceledikleri ve bu kuruluşların
mensuplarının sosyal güvenliklerini sağlayamıyacak duruma düşmüş oldukları
ortaya konulmamış, tam tersine denetim makamının vakıf örgütleri hiç
denetlemedikleri belirtilmiştir.
Öte
yandan tasarının görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Senatosu Başkanınca kendisine
söz verilen Sosyal Güvenlik Bakanı "Sayın Başkan; huzurunuzdaki tasarı,
çalışan kadınların 20 yılda emekliliği ile ilgili bir tasarıdır.
Hükümetimiz
bu tasarıya banka ve sigortalarda çalışanların da sosyal sigortalar kapsamına
alınması hususunda herhangi bir hüküm koymamıştır. Filhakika, beş yıllık
kalkınma plânları bir çok sosyal güvenlik tesislerinin bir elde toplanmasını ve
aşağı yukarı aralarında paralellik sağlanmasını âmirdir. Ama takdir buyurulacağı
üzere bu, derinlemesine bir tetkiki icabettirmektedir. Onun için, bunun esaslı
bir tetkike tâbi tutulup, ayrı bir kanun tasarısıyle düzenlenmesinde fayda
vardır.
Bu
mülâhaza ile önergeye katılmıyoruz..." diyerek açıklamada bulunmuştur.
Sosyal
Güvenlik Bakanının bu açıklaması da göstermektedir ki, sözü edilen banka,
sigorta ve reasürans şirketlerinde, ticaret odası, sanayi odası ve borsalarla
bunların kurdukları birliklerde çalışanların sosyal güvenlik haklarını sağlamak
üzere kurulan Vakıf Sigorta Örgütleri hakkında Hükümetçe ciddi bir inceleme
yapılmamış, bu örgütlerin aktuaryal durumları ve mensuplarının sosyal
güvenliklerini sağlayıp sağlayamıyacakları tetkik ve tesbit konusu
edilmemiştir.
Sosyal
Hukuk Devletinin temel ereği, sosyal hakların ve sözgelimi sosyal güvenliğin en
iyi, en sağlam ve en etkin bir biçimde sağlanmasıdır. Bunun için devlet ya
kendisi bu işi üstlenerek sosyal güvenlik hakkını sağlayacak ya da kendi
dışında bu hakkın sağlanmasına olanak yaratarak kurduğu örgütü denetleyecektir.
Vakıf suretiyle kurulan sigorta örgütlerinin kötü bir biçimde ve mensuplarının
haklarını sağlayamıyacak bir tarzda çalıştığı ve ilgililerin sosyal güvenlik
haklarını tehlikeye düşürdüğü ortaya konulmamış ve Devlet bu örgütleri
üzerindeki denetim görevini yerine getirmemiştir. Yasama çalışmaları sırasında,
bu örgütlerin, Devletin kurduğu Sosyal Sigorta örgütünden daha üstün yararlar
sağladığı kimi Yasama Meclisi üyeleri tarafından öne sürülmüştür. Devletin,
haklı bir neden ortaya koymaksızın, kendi kurduğu örgütten farksız ve hatta
ondan daha üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan vakıf kuruluşlara el atması,
sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamaz. O halde bu kuruluşlar hakkında
hiç bir inceleme yapılmadan ve bu örgütlerin durumları açık ve seçik olarak ortaya
konulmadan mensuplarının sosyal sigortalar kapsamına ilke olarak alınmasında
Anayasa'ya uyarlık yoktur.
Öte
yandan dava konusu edilen ek birinci madde, belli sonucu elde etmek için birden
çok fıkra hükümlerinden oluşan bir bütün niteliğini göstermektedir, bu bütünlük
içinden, anılan maddenin birinci fıkrasını soyutlamaya olanak yoktur. Eğer
birinci fıkra bu bütün içinden ayrı olarak değerlendirilmeye bağlı tutulur ve
fıkrada geçen kuruluşlara yeni girenler Sosyal Sigortalar Kurumu ile
ilgilendirilirce, bunların vakıf sigorta örgütlerine ödeyecekleri ve onları
çalıştıran kuruluşların da aynı örgüte ödeme durumunda kalacakları primlerin bu
vakıf örgütlerin yoksun kalmaları ve sonuç olarak bu örgütlerin yaşamaları için
zorunlu olan kaynaklardan en önemlisini yitirmeleri gibi bir durum ortaya
çıkar. Oysa Devletin görevi, bu kuruluşların doğal kaynaklarını kurutmak değil,
onların güçlenmelerini sağlamak ve bu yolla ilgililerin sosyal güvenlik
haklarını güvence altına almaktır. O halde dava konusu madde içinde birinci
fıkra hükmü ayrı olarak ele alınsa dahi yukarıda açıklanan nedenler karşısında
bu fıkra hükmünün anayasal dayanağını bulma olanağı yoktur.
2-
Dava konusu yasa kuralının öngördüğü kuruluşlarda çalışmakta olanlarla vakıf
kuruluşlardan aylık ve gelir almakta bulunanlara gelince yukarıda belirtilen
gerekçeler bunlar içinde geçerli olduğundan bunların yinelenmesine gerek
görülmemiştir. Burada bunların devir istemlerinin çıkarılacak bir tüzükle
yapılması yolundaki yasa buyruğu üzerinde durulacaklar.
Bilindiği
gibi Anayasa'nın 107. maddesi, Tüzüklere ait ilke ve kuralları düzenlemektedir.
Buna göre, Bakanlar Kurulu, Kanunun uygulanmasını göstermek ya da kanunun
emrettiği işleri belirtmek üzere, kanuna aykırı olmamak ve Danıştay'ın
incelenmesinden geçirilmek koşulu ile Tüzükler çıkarabilme yetkisine sahiptir,
1992
sayılı Yasanın Ek birinci maddesinde ise, "Bu tüzükte devir şekilleri,
aktuaryal hesapların nasıl yapılacağı belirtilir" denilmek suretiyle
tüzükle düzenlenecek konular gösterilmektedir.
Maddenin
bütünü gözönüne alındığında, yukarıda açıklandığı üzere böyle bir yasa kuralı
konulmasının haklı dayanağı olarak gösterilecek ve ortaya konulabilecek
nedenler araştırılıp saptanmadan bir yasa kuralının oluşturulması ve bu yasaya
dayanılarak düzenlenen tüzüklerle yasa konulmasındaki etken ve nedenlerin
araştırılmasının yeğlenmesi, bu incelemeler sonunda haklı bir neden bulunmasa
bile vakıf kuruluşların ve sosyal güvenlikleri bu kuruluşlarca sağlanan
kişilerin Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmesi, Anayasa'nın 107. maddesi
sınırlarını aşan ve yetki devri niteliğinde olan bir durumu oluşturmaktadır. O
halde bu konuda bir yasa kuralı konulmasının temel nedenini oluşturan ve bu
oluşumun haklılığını gösterecek bir dayanak yokken ve bu ortaya konulmamışken,
tüzükle bunun sonradan yapılması olanağı da yoktur.
3-
Dâva konusu madde hükmüyle, vakıf kuruluşların, borç ve alacakları ve diğer
bütün malvarlığı ile birlikte Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmesi konusuna
gelince:
506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20. maddesi, kanunun yayımı gününde
var olan ve dernek veya tesis biçiminde kurulmuş bulunan sandıkların birer
tesis durumuna getirilmeleri halinde, ilgililerin Sosyal Sigortalar Kanunu
kapsamı dışında tutulacağını buyurmuştur. Bu buyruğun yerine getirilmesi
koşulları yukarıda açıklandığı için bunların burada yinelenmesine gerek
görülmemiştir, 506 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği günde "tesis",
Medeni Kanunun 73-81. maddelerinde hükümlere bağlanan örgütleri ifade eder.
Kanunun bu hükümleri 18/7/1967 günlü 903 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve bu
kuruluşlar vakıf ismini almış ve kurulması, teşkilâtı, teftişi, yönetimi ve son
bulması yeni kurallara bağlanmıştır. Bu hükümlere göre vakıf, bir tüzel
kişiliktir; mal ve hakların sahibi ve borçların da yükümlüsüdür. Vakıf sigorta
örgütleriyle sosyal güvenlik hakları sağlanmak istenen kişiler; bu tüzel
kişilikten yani sigorta örgütünden sosyal güvenliklerinin yerine getirilmesini
istemek hakkına sahip iseler de, vakfın malları ve hakları üzerinden
kendilerinin mülkiyet hakları bulunduğunu öne süremezler. Başka bir deyimle
vakfın malvarlığı üzerinde mülkiyet hakkına sahip tek varlık vakıf tüzel
kişiliğidir. Gerçi vakıf sigorta örgütleriyle sosyal güvenlikleri sağlanan
kişilerin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile ilgilendirildikleri ve adı
geçen kanun kapsamına alındıkları takdirde Sosyal Sigortalar Kurumunun vakıf
sigorta kuruluşundan, çalışanla çalıştıranın ödediği primlerle bunların üremini
istemek hakkına sahip olduğunda kuşku edilemez. Ancak bu işlemin yapılması, hiç
bir zaman vakıf tüzel kişiliğine son verilmesi ve bütün malvarlığına el
atılması anlamına gelmez. Hele aktuaryal hesaplar yapılmadan ve vakfın malî
durumu ortaya konulmadan vakfın malvarlığının Sosyal Sigortalar Kurumuna
devredilmesine, aktuaryal açıklardan ilgili kuruluşun sorumlu tutulmasına
karşın fazlalıkların Sosyal Sigortalar Kurumu malları içinde eritilmesine
Anayasa'nın hiç bir hükmü izin vermez.
Bu
nedenlerle dâva konusu ek birinci maddenin tümü Anayasa'nın 2. maddesindeki
sosyal hukuk devleti ilkesine ve 48. ve 53. madde kurallarına aykırıdır ve
iptali gerekir.
Bu
görüşün maddenin birinci fıkrasına ilişkin bölümüne Kani Vrana, Şevket
Müftügil, Halit Zarbım, Abdullah Üner, Sekip Çopuroğlu, Hasan Gürsel ve Nihat
O. Akçakayalıoğlu; ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarına ilişkin bölümü
yönünden de Halit Zarbun, Abdullah Üner ve Nihat O. Akçakayalıoğlu
katılmamışlardır.
V-
SONUÇ:
A-
Biçim yönünden inceleme ;
1-
11/5/1976 günlü, 1992 sayılı (506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2. ve 4
üncü Maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60 inci Maddesine Bir Fıkra
Eklenmesine ve Bu Kanuna iki Ek Madde ile bir Geçici Madde ilâvesine Dair
Kanun) un Cumhuriyet Senatosunda Öncelik ve ivedilikle görüşülmesi için yapılan
işlemlerde, dâva konusu hükmün iptalini gerektirecek ölçü ve ağırlıkta bir
usulsüzlük bulunmadığına, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu'nun (Öncelik ve ivedilikle görüşme için bir neden
gösterilmemesinin İçtüzüğe ve dolayısiyle Anayasa'ya aykırı olduğu ve dâva
konusu madde hükmünün bu nedenle iptali gerektiği) yolundaki karşıoylariyle ve
oyçokluğuyla;
2-
Sözü geçen 1992 sayılı Kanunun, Cumhuriyet Senatosundaki görüşme süresi
bakımından Anayasa'ya aykırı bulunmadığına Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun (onbeş
günden az bir sürede görüşmelerin bitirilip karara varılmasının Anayasa'ya
aykırı olduğu ve dâva konusu madde hükmünün bu nedenle iptali gerektiği)
yolundaki karşıoyu ile ve oyçokluğuyla;
3-
1992 sayılı Kanunun Millet Meclisindeki son oylamasında, Anayasa'nın 92/5.
maddesine aykırılık bulunmadığına Muhittin Gürün ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun
karşıoylariyle ve oyçokluğuyla;
B-
Esas Yönünden İnceleme :
Dâva
konusu Ek 1. madde hükmünün tümünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline,
maddenin birinci fıkrası yönünden Kani Vrana, Şevket Müftigil, Halit Zarbun,
Abdullah Üner, Sekip Çopuroğlu, Hasan Gürsel ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun,
ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları yönünden Halit Zarbun, Abdullah Üner ve
Nihat O Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla;
25/1/1977
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa 11/5/1976 günlü, 1992 sayılı Kanunla eklenen
1. madde hükmünün iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 25/1/1977 günlü, Esas :
1976/36, Karar : 1972/2 sayılı kararının, bu maddenin birinci fıkrasiyle ilgili
kısmına katılmama gerekçemiz aşağıdadır :
l-
Türkiye'de çalışma hayatını kapsayan iş sahalarında, çalışanların Sosyal
Güvenliklerini sağlayan başlıca kurumlar; 5434 sayılı Kanunla kurulan Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı, 4792 sayılı Kanunla kurulmuş Sosyal Sigortalar
Kurumu ve 1479 sayılı Kanunla kurulmuş Esnaf ve Sanatkârlar ve diğer bağımsız
çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu (Bağ-Kur) dur.
Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Resmî Devlet kuruluşlarında belli bir statü içinde
ve bir kadroda çalışanları, Bağ-Kur, herhangi bir işverene hizmet akti ile
bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına çalışan esnaf, sanatkârlar ile diğer
bağımsız çalışanları kapsamına almakta, Sosyal Sigortalar Kurumu ise 506 sayılı
Kanuna göre, bir hizmet aktine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından
çalıştırılanların iş kazaları, hastalık ve meslek hastalıkları, analık,
malûllük, yaşlılık ve ölüm hallerinde onların sosyal güvenlikleri ile
ilgilenmektedir.
Çalışma
durumu ve iş yeri bakımlarından 506 sayılı Yasanın 2. maddesindeki tanımlamaya
uyup da bu kanunun geçici 20. maddesi ile kanun kapsamı dışında bırakılmış
olanlar için kurulmuş kimi özel sosyal güvenlik kurumları da vardır. Bunlar
Bankalar, Sigorta ve Reasürans Şirketleri, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları,
Borsalar veya bunların teşkil ettikleri birliklerce kurulmuş sandıklardır. 506
sayılı Kanuna 11/5/1976 günlü, 1992 sayılı Kanunla eklenen 1. maddenin birinci
fıkrası ile bu Kanunun yayımı gününü izleyen aybaşından itibaren bu özel
kurumlara alınacak ve bir hizmet aktı ile çalıştırılacak olanların 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamı içine alınmaları sağlanmış bulunmaktadır.
2-
Yukarıda adı geçen Özel Kurumlarda yeniden işe alınacak kişilerin 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Yasası kapsamı içine alınmaları Anayasa, Sosyal Güvenlik,
Sosyal Adalet ve Devletin Sosyal güvenlikle ilgili genel politikası ve uzun
vadeli Devlet plânı hedefleri bakımlarından incelendiğinde görülecektir ki,
burada Anayasa'ya aykırılık değil, tersine uygunluk söz konusudur.
Şöyleki:
a)
Anayasa, Sosyal ve iktisadî haklardan ve ödevlerden sözeden üçüncü bölümünde
çalışma ve çalışanlarla ilgili olarak, 41. maddesinde iktisadî ve sosyal
hayatın, Adalete, tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine
yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenleneceğini, 42.
maddesinde Devletin, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının
kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirlerle
çalışanları koruyacağını, 45. maddesinde Devletin, çalışanların, yaptıkları işe
uygun ve insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlamalarına
elverişli Adaletli bir ücret elde etmeleri için gerekli tedbirleri alacağını,
48. maddesinde de herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu, bu hakkı
sağlamak için Sosyal Sigortalar ve Sosyal Yardım Teşkilâtı kurmak ve
kurdurmanın Devletin ödevlerinden bulunduğunu belirtmiştir.
Yukarıdaki
ana kurallara aykırı düşmemek kaydı ile, çalışanlar için gerekli gördüğü
Yasaları yapmada Kanun koyucunun tam bir takdire ve yetkiye sahip olduğunda
kuşku olamaz.
İptal
konusu birinci fıkranın ise yukarıda özetlenen Anayasa kurallarına ters düşen
bir yönü yoktur.
b)
Bankaların, Sigorta Şirketlerinin, Ticaret ve Sanayi Odalarının ve Borsaların,
çalıştırdıkları personele, kurdukları veya kuracakları sandıklarla
sağlıyabilecekleri sosyal güvenlik yardımlarının devamlılık, sağlamlık
bakımlarından ve gelecek için, Sosyal Sigortalar Kurumu kadar güven verici
olduğu söylenemez. Çünkü; bu özel kurumların ve sandıklarının iktisadî ve
ticarî hayatın dalgalanmalarından etkilenmeleri ve malî varlıklarını kısmen
veya tam olarak yitirmeleri veya kendiliklerinden bu tesisleri tasfiye etmeleri
ve bu yüzden ilgililerine yardım yapamamaları durumunda, geçimlerini
kendilerine bağlamış insanları hüsrana uğratmaları her zaman akla gelebilecek
bir konu olduğu gibi, bunların o özel Kurumlarda geçmiş hizmet sürelerini
Sosyal Sigortalar, Bağ-Kur veya Emekli Sandığı ile ilgili sürelere eklemek
olanağı bulunmadığından, bu bakımdan da mağduriyetleri söz konusudur.
c)
İptal konusu olan maddede sözü edilen kurumlar sandıklarının, Kurumlarında
genel Müdürlük, Yönetim Kurulu Üyeliği ve benzeri görevlerde, en üst Devlet
memuriyeti ücreti seviyesinin çok üstünde ücretler almış olanlara ödediği üstün
düzeyde yaşlılık aylığına karşılık, öteki elemanlarına yetersiz ödemeler
yaptığı ve hatta bu ikincilerin, 506 sayılı Kanun kapsamı içindekilerin sahip oldukları
kimi sosyal güvenlik haklarından yararlanmadıkları gözönüne alınırsa, ortada
bir Sosyal Adaletsizlikten de söz edilebilir. Ayrıca; Sosyal Sigortalar ve
Emekli Sandığı kapsamına girenlerden, gerek gördükleri hizmetler ve gerek aylık
ve ödenekleri itibari ile üst seviyedekilerle bu kurumların üst düzeydeki
elemanları arasında emekli ve yaşlılık aylıkları bakımından ikinciler lehine
yaratılmış büyük ayrıcalıkların Sosyal hayatta huzursuzluk da yaratması
doğaldır.
Kanun
koyucunun bu Sosyal Adaletsizlikleri ve huzursuzluk yaratacak öteki etkenleri
ortadan kaldırması görevi gereğidir. İşte 1992 sayılı Kanunun iptal konusu
kuralının amaçlarından biri de budur.
d)
Memleketin Sosyal ve Ekonomik yaşamında önemli ve etkili bir çaba içinde
bulunan Devlet, Özellikle 1961 Anayasa'sının yürürlüğe girmesinden sonra,
çalışanların sosyal güvenlikleriyle yakından ilgilenmeyi ve Anayasa'nın 48.
maddesiyle kendisine verilen ödev cümlesinden olarak, yetersiz ve dağınık
sosyal güvenlik kurumlarını daha yaygın kapsamlı ve sosyal adaleti daha iyi
sağlayıcı biçimde toparlama konusunu politik amaçlarından saymıştır.
Bunun
gerçekleşmesi için; Anayasa'nın 129. maddesi hükmünce, bir Devlet Planlama
Teşkilâtı kurulacağı ve iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmanın plana
bağlanacağı, planın hazırlanmasında, yürürlüğe konmasında, uygulanmasında ve
değiştirilmesinde gözetilecek esasların ve planın bütünlüğünü bozacak
değişikliklerin önlenmesini sağlayacak önlemlerin özel kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir. 30/9/1960 günlü, 91 sayılı Kanunla kurulan Devlet Planlama
Teşkilâtı; memleketin ekonomik olanaklarını, insan gücünü ve doğal kaynaklarını
saptadıktan sonra, sosyal ve iktisadî kalkınma hedeflerini göstermek, bu
hedeflere varmak için uyulması gerekli kuralları ve önlemleri belirlemekle
görevlendirmiştir. Planın korunması ve gerçekleştirilmesi bakımından izlenecek
yasal yöntemler de 16/10/1962 günlü, 77 sayılı Kanunda gösterilmiştir. Devlet
Planlama Teşkilâtınca hazırlanan 1963-1967, 1968-1972 ve 1973-1977 dönemleri
beş yıllık kalkınma planlarında, çalışanların sosyal güvenlik konulan programa
bağlanmıştır. Örneğin; 3 üncü beş yıllık kalkınma planında şöyle denmektedir:
"Dağınık
Sosyal Güvenlik kurumlarının, Banka ve Reasürans Şirketlerinin Sosyal Sigorta
Sandıkları, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumunun
birleştirilmesi amacı ile 3 üncü beş yıllık plan dönemi sonunda Sosyal Sigorta
Teşkilatlarınca uygulanan Sigorta kollarında mevzuat ve standart
yaklaştırmaları sağlanacaktır. Bu amaçla yapılacak çalışmalarda Çalışma Bakanlığı
önderlik yapacaktır." (27 Kasım 1972 tarihli Resmî Gazete)
Görülüyorki
Resmî veya özel sosyal güvelik kurumlarının bugünkü dağınık, değişik ve
elverişsiz durumu Devlet yönetimince Anayasal amaçlara uygun görülmemektedir.
1992 sayılı Kanunun ek 1. maddesi bu durumu giderici ön aşamalardan biri idi.
Bu
konuda şu hususu da belirtmek yararlıdır ki, Bankalarda, Sigorta Şirketlerinde,
Ticaret ve Sanayi Odalarında ve Borsalarda bir iş akü ile çalışanların sosyal
güvenlik bakımından asli olarak Sosyal Sigortalar Kurumu ile
ilgilendirilmeleri, kendi kurumlarının yardım sandıkları ile bağlantılarını
sürdürmelerine engel de olamaz. Esasen 506 sayılı Kanunun 128. maddesi de bu
nitelikte yardımlaşma sandıklarının kurulabilmesini öngörmektedir. Bunun
ötesinde ek sosyal güvenlik kuruluşlarının ayrı kanunlarla kurulması da
mümkündür. Nitekim bugün Emekli Sandığı sosyal güvencesine sahip Ordu
mensupları aynı zamanda bir sosyal güvenlik kurumu olan ve kanunla kurulmuş
bulunan Ordu Yardımlaşma Kurumuna da üyedirler. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 31/7/1970 günlü, 1327 sayılı Kanunla değişik 190. maddesinde de
"Devlet Memurları Yardımlaşma Kurumu" adı altında bir müessesenin
kurulması öngörülmüştür.
Yukarıdaki
nedenlerle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa 1992 sayılı Kanunla eklenen l.
maddenin birinci fıkrasının iptaline ilişkin çoğunluk kararına katılmıyoruz.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
KARŞIOY
YAZISI
Mahkememizin
Esas: 1976/36, Karar: 1977/2 sayılı kararında Sayın Abdullah Üner tarafından
yazılan karşıoy yazısına aynen katılıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
1992
sayılı Kanunun 3. maddesiyle, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen Ek
1. maddenin, Cumhurbaşkanı tarafından açılan dâva üzerine Anayasa Mahkemesince
çoğunlukla iptaline karar verilmiştir.
Dâva
konusu Ek 1. maddede, 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesinde yazılı bankalar,
sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar ve
bunların teşkil ettikleri birliklerde halen çalışmakta olanlarla bu
sandıklardan aylık ve gelir almakta olanların Sosyal Sigortalar Kurumuna devir edilmesini
öngörmektedir.
16
Temmuz 1945 günlü, 4792 sayılı Kanunla iş hayatında türlü hallere karşı ilgili
Sigorta Kanunlarını uygulamak üzere Sosyal Sigortalar Kurumu vücuda getirilmiş
ve çalışanların iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük,
yaşlılık ve ölüm hallerinde yapılacak Sosyal Sigorta yardımları da 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanuniyle düzenlenip güvence altına alınmıştır.
Ancak;
bu kanunun yürürlüğe girmesinden Önce bankalar, sigorta ve reasürans
şirketleri, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Borsalarla bunların teşkil etmiş
oldukları birliklerde çalışmakta olan personelin mallûlük, yaşlılık ve
ölümlerinde, yardım yapmak üzere tesis veya dernek olarak kurulmuş bulunan
sandıkların birer tesis haline getirilmeleri ve statülerinin de kanunda
belirtilen süre içinde Çalışma Bakanlığınca onaylanması halinde varlıklarını
geçici olarak sürdürebilecekleri de geçici 20. madde ile kabul edilmiş
bulunmaktadır;
İçlerinde
Merkez, Ziraat, iller, Emlâk ve Kredi Bankalarının da bulunduğu yedi kadar
banka ve kurumların sandıkları 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunun geçici
1. maddesiyle Emekli Sandığına devredilmiş, geri kalan 29 kadar banka ve
kurumlara ait sandıklar ise anılan geçici 20. maddeye dayanarak varlıklarım
bugüne kadar sürdüre gelmişlerdir.
Onca
şu hususu belirtmek gerekir ki; Kanunda bu sandıkların varlıklarının
sürekliliği öngörülmemiş ancak geçici bir süre için faaliyette
bulunabilecekleri kabul edilerek yasal durumları bu nedenle geçici 20. maddeye
dayandırılmıştır.
Esas
inceleme raporunda ayrıntılarıyla belirtildiğine göre, bu sandıkların
durumları, yöneticilerinin yeteneklerine, gayret ve çalışmalarına bağlı
bulunduğundan Devlet Kuruluşları gibi devamlı ve kesin garantileri mevcut
olmadığı gibi bağlı oldukları banka veya şirketlerin zarar etmeleri, malî
durumlarının zayıflaması veya sarsılması gibi durumlarda sandık mensuplarının
bütün sosyal güvenceleri tehlikeye girmiş olacaktır.
Yine
esas inceleme raporundan anlaşıldığına göre; bu sandıkların ancak yüksek
düzeydeki belirli ve sınırlı idarecilerine ve yönetim kurulu üyelerine büyük
rakamlara ulaşan emekli aylığı, İkramiye ve tazminat sağladıkları halde sayılan
45.000 e yaklaşan (aileleriyle birlikte 200.000) az veya orta seviyede ücret
alan personelin bu olanaklardan yeteri kadar yararlanamadıkları öne
sürülmüştür.
Devlet
Planlama Teşkilâtınca bu sandıklardan 11 tanesinde yapılan durum tespitinde;
birbirlerinden çok farklı statüleri olduğu, uzun süredir malî yönden murakabe
ve blançoları tetkik edilmediği ve aktuaryal hesaplarını yaptırmadıkları için
gelecekleri konusunda da tereddütler duyulmuştur.
İkinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında (1971 Programı, Sh. 665) şu sözler yer almıştır :
"506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20. maddesi ile bankalar,
sigortalar ve reasürans şirketleri, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Borsalar
ile bunların oluşturdukları yaklaşık 230.209 kişi sosyal güvenlikten
yararlanmaktadır. Bu sandıkların malî durumları kanunda belirtildiği halde 1965
den beri bazı çalışmalar yapılmasına rağmen ilgili Bakanlıklarca müştereken
kontrol edilmediği görülmektedir. Özellikle 1136 sayılı Kanunun sağladığı yeni
hakların bu sandıklarca da aynen sağlanması gerektiği konusundaki hüküm
karşısında bunların büyük bir çoğunluğunun bugün sağlık yardımları dışında
munzam haklar sağlayan sandıklar olmaktan çıkmıştır."
Bütün
bu hususlar ve bu konuda yapılan incelemeler Devlet Planlama Teşkilâtınca
dikkate alınarak hazırlanan beşer yıllık kalkınma Planlarında; sosyal
güvencelerini bu sandıklara bağlamış olan personelin bu haklarını daha sağlam
ve devamlı güvence altına almak amacını güden bazı önerilerde bulunulmuş, bu
öneriler Bakanlar Kurulunda görüşülüp benimsenmiş ve Büyük Millet Meclisince de
onaylanmak suretiyle uyulması ve gerçekleştirilmesi gereken Devletin Sosyal
Politikası haline gelmiştir. Örneğin :
1963-1967
Birinci Beş yıllık Kalkınma Planında; "... gelir dağılımındaki etkisi
bakımından üzerinde durulacak konulardan birisi de yaygın bir sosyal güvenlik
sistemi kurulmasıdır. Önümüzdeki onbeş yıl içinde bugünkü dağınık ve dar sosyal
sigorta sistemi birleştirilecek ve aşamalı olarak genişletilerek yaygın bir
sosyal güvenlik sistemi haline getirilecektir... Tüm sosyal güvenlik
çalışmalarının bir elden yürütülmesi sağlanacaktır. Ancak sigortalıların özel
yararları gözönünde bulundurulacaktır." (Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı, 1963-1967, Sh. 110)
İkinci
Beş Yıllık (1968-1972) Kalkınma Planında da; "Sosyal Sigorta ve sosyal
hizmet kollarının bir sosyal güvenlik içinde yer almaları, bu iki tip hizmetin
birbirini tamamlayıcı ve destekleyici olmaları bakımından gereklidir, ikinci
Beş Yıllık Plan döneminde Sosyal Sigorta Kurumlarının ve sosyal hizmet
kurumlarının önce kendi içlerinde birleşmesi, sonra bu iki tip hizmet kurumunun
aralarında birliğe doğru gitmeleri sağlanacaktır." (Resmî Gazete 21
Ağustos 1967)
Üçüncü
Beş Yıllık (1973-1977) Kalkınma Planında; "Dağınık sosyal güvenlik
kurumlarının, banka ve reasürans şirketlerinin sosyal sigorta sandıkları,
Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumunun birleştirilmesi amacıyla
Üçüncü Beş Yıllık Plan dönemi sonunda sosyal sigorta teşkilâtlarınca uygulanan
sigorta kollarında mevzuat ve standart yaklaştırmaları sağlanacaktır. Bu amaçla
yapılacak çalışmalarda Çalışma Bakanlığı Önderlik yapacaktır." (Resmî
Gazete 27 Kasım 1972)
denilmektedir.
Bilindiği
gibi uzun vadeli (beş yıllık) planlar, Anayasa'nın 129. maddesiyle 77 ve 91
sayılı Kanunlar gereğince; Devlet Planlama Teşkilâtı tarafından hazırlanıp
Bakanlar Kurulunda kabul edildikten ve Büyük Millet Meclisince karara
bağlandıktan sonra uygulama alanına konulan ve uyulması ve gerçekleşmesi
gereken planlardır. Anayasa'nın 129. maddesinde belirtildiği üzere iktisadî,
sosyal ve kültürel kalkınmanın bu plana göre gerçekleştirilmesi ve bu planın
bütünlüğünü bozacak değişikliklerin kanunla önlenmesi zorunludur.
Demek
oluyorki: Dağınık halde bulunan sosyal sigorta kurumlarının birleştirilmesi 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20. maddesiyle varlıklarını şimdiye
kadar ancak geçici kaydiyle sürdürmüş olan sözkonusu bir kısım bankaların ve
öteki kuruluşların sandıklarının da sosyal sigortalar kapsamı içine alınması
kalkınma planları icabındandır.
Dâva
konusu ek l. madde ise bu planlardaki amacı gerçekleştirmeye yönelik ve bu
sandıkların Sosyal Sigortalar bünyesi içine alınmasını öngören ve Anayasa'nın
129. maddesine uygun olduğu açıktır.
İki
bankaya mensup sandık yöneticilerince birkaç profesörden alınıp gönderilmiş
olan yazılı mütalâanın tersine, dâva konusu Ek 1. maddenin Anayasa'nın 36.,
38., 39. ve 53. maddelerine aykırı düştüğü hakkındaki görüş kanımızca-kabule
değer bulunmamaktadır. Bilindiği gibi Anayasa'nın 36. maddesi mülkiyet ve miras
hakları, 38. maddesi kamulaştırma, 39. maddesi Devletleştirmek ile ilgili ana
ilkeleri kapsamaktadır. Oysa, dâva konusu Ek 1. maddenin kapsamı ve amacı;
yukarıda açıklanan nedenlerle, mensuplarının sosyal güvenliklerini tehlikeden
ve zararlardan korumak ve kurtarmak, onları devletin garantisi altında sürekli
sosyal güvenliğe kavuşturmak için bu sandıklan Sosyal Sigortalar Kurumuna
devretmekten ibarettir. Sosyal Sigortalar Kurumu, bu sandıkların yerine geçerek
mensuplarına 506 sayılı Kanundaki bütün sosyal haklan ve yardımları
sağlayacağından bu sandıkların varlıklarının da olduğu gibi Kuruma geçmesi
tabii ve normaldir. Bu işlemin ne kamulaştırma ne de devletleştirme ile ilgisi bulunmadığı
meydandadır.
Anayasa'nın
48. maddesinde de "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı
sağlamak için sosyal Sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak
devletin ödevlerindendir." denilmektedir. Dava konusu ek l. maddenin yukarıda
açıklanan amacı gözönünde bulundurulursa Anayasa'nın bu maddesine aykırı
düştüğü şöyle dursun, tersine bu maddenin amacı doğrultusunda hüküm getirdiği
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Anayasa'nın 53. maddesinin, dava konusu ek 1.
madde ile çelişen bir yönü olmadığını da söylemeğe gerek yoktur.
Şurasını
da gözden uzak tutmamak gerekirki; Millî gelirin yurttaşlar arasındaki
dağılımında Adaletli davranılması, Anayasa'nın ve demokratik sosyal hukuk
devletinin vazgeçilmez temel ilkelerindendir. Anayasa'nın 45. maddesinde
ücretlerde adaletin sağlanması emredilmiştir. Benzeri işkollarında
çalışanlardan ayni koşulları ve nitelikleri haiz kişilerden sınırlı sayıdaki
bir bölümüne emsallerinden çok yüksek ücret, emekli aylığı, emekli ikramiyesi
ve tazminat ödenmek suretiyle bunların imtiyazlı bir duruma getirilmeleri
Anayasanın özü ve sözüyle bağdaşamadığı gibi bu gibi durumların toplumlarda
huzursuzluklara yol açacağı da kuşkusuzdur.
Şu
halde, yüksek seviyedeki bir kısım yöneticileriyle yönetim kurulu üyelerine
emsallerininin çok üstünde menfaatler sağladığı öne sürülen bir kısım banka
veya kuruluşların sandıkların sosyal sigortalar kurumuna devredilmesini öngören
bu kanun hükmü, Anayasanın ve Kalkınma Planlarının hedeflerine uygun olduğu
kadar sosyal huzursuzlukları da bertaraf edecek bir nitelik taşıdığı
anlaşılmaktadır.
Bu
sandıkların Sosyal Sigortalar Kurumuna devir şekillerinin ve aktuaryal
hesaplarının nasıl yapılacağının tüzükte saptanacağını ilişkin hükme gelince :
Bu sandıklara bağlı personelin aylıklarının, sandıkların borç ve alacakları ile
aktuaryal hesaplarının detaylarıyla birlikte kanunda düzenlenmesine olanak
olmadığı gibi esasen buna gerek de bulunmadığından bütün bu işlemlerin tüzüğe
bırakılmış olması da normaldir. Anayasanın 107 maddesinde, "kanunun
uygulanmasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek" amacıyla
tüzük çıkarılabileceği açıkça belirtilmiştir. Dava konusu maddede yukarıda
yazılı hesap ve işlemlerin yapılacak tüzükte belirtileceğinin emredilmesi
Anayasanın bu hükmüne tamamen uygundur.
Şu
noktayı da eklemek yerinde olurki : Kanunlarda bazı eksiklikler veya
boşlukların bulunması o kanunun Anayasa hukuku bakımından iptaline neden
olamıyacağını söylemeye bile gerek yoktur.
Özetlemek
gerekirse :
Varlıkları,
kanun koyucusu tarafından esasen geçici bir madde ile geçici olarak kabul
edilmiş olan bankalar ,sigorta ve reasürans şirketleri, Ticaret Odaları, Sanayi
Odaları, Borsalar veya bunların teşkil ettikleri birliklerin personeline yardım
için kurulmuş olan sandıklardan büyük bir kısmının ancak yüksek seviyedeki
idarecileri ile yönetim kurulu üyelerine emsalleri banka ve kuruluşlarında çok
üstün ücret, emekli aylığı, emekli ikramiyesi ve tazminat sağladıkları halde
diğer personellerini bu derecede gözetmedikleri, esasen bu sandıkların
akıbetlerinin müesseselerinin malî durumlarına ve yöneticilerinin yetenek,
çalışma ve tutumlarına bağlı bulunduğundan Devlet Kuruluştan gibi garantileri
olmadığı ve bundan ötürü de sosyal güvenlik sisteminin "güvenlik ve
devamlılık" ilkeleri ile bağdaşmadığı, bunlardan başka bu sandıkların malî
durumlarının kanunun emrine rağmen ilgili Bakanlıklarca müştereken kontrol ve
murakabe edilmediğinden tereddütler meydana geldiği öne sürülmüş ve
bütünlüğünün korunması, sosyal kalkınmanın da bu planlara göre yürütülmesi
Anayasanın emri olan birinci, ikinci ve üçüncü beşer yıllık kalkınma
planlarında da, dağınık halde bulunan bütün sigorta kurum ve sandıklarının
birleştirilmesi öngörülmüş ve Anayasanın 41 maddesinde "Sosyal hayatın
Adalete uygun olarak düzenlenmesi", 42. maddesinde "çalışma hayatının
kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirlerle
çalışanların korunması". 45. maddesinde de "ücretlerde Adaletin
sağlanması" emredilmiş olmasına ve dava konusu ek 1. madde ile de içeriği
bakımından yukarıda açıklandığı üzerine kalkınma planlarının bu konudaki
amaçlarına ve Anayasa'nın yukarıda beyan edilen ilkelerine uygun hükümler
getirilmiş olmasına göre kanımızca dava konusu hükmün Anayasaya aykırı bir
durumu bulunmamaktadır
Yukarıda
yazılı nedenlerle çoğunlukla verilmiş olan iptal kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Tasarının
Cumhuriyet Senatosunda öncelik ve ivedilikle görüşülme işlemleri hakkında :
11/5/1976
günlü, 1992 sayılı tasarının öncelik ve ivedilikle görüşülmesi için, Sosyal
İşler Komisyon Başkanı tarafından Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına verilen
önergeler, Senato Genel Kurulunun 17/5/1975 gününde olağanüstü yaptığı 74.
birleşimde okunduktan sonra tasarının öncelik ve ivedilikle görüşülmesi oylanıp
kabul edilmiştir.
Komisyon
Başkanınca verilen bu önergelerden : İlkinde öncelik isteğinin gerekçesi
bulunmadığı, İkincisinde de ivedilik kararı verilmesi isteğinin herhangi bir
nedene dayandırılmadığı, Senato tutanaklarından anlaşılmaktadır. Tasarının
ivedilikle görüşülmesine karar veren Cumhuriyet Senatosunun, bu kararını hangi
esaslı nedene dayandırmış olduğu da anlaşılamamaktadır. Çünkü, ivedilik
önergesinin lehinde ve aleyhinde birer üyeye söz verme yöntemine
başvurulmamıştır.
Oysa
Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 45., 46., 47. ve 48. maddeleri hükümlerine göre
bir tasarı veya teklifin, diğer işlerden önce ve ivedilikle görüşülmesine C.
Senatosunca karar verilebilmesi için ilgililerin, öncelikle görüşülme
isteklerinin gerekçeli olması, ivedilik kararı verilmesi hakkındaki
isteklerinin ise esaslı bir nedene dayandırılması iktiza eder. Ve esaslı bir
neden olmadıkçada C. Senatosunca ivedilik kararı verilemez.
Demek
oluyor ki, öncelik ve ivedilik kararı verilebilmesi için İçtüzük; gerekçenin ve
esaslı bir nedenin bulunmasını ve bunların önergelerde belirtilmiş olmasını,
Senatoca da ivedilik önergesinin lehinde ve aleyhinde birer üyeye söz verilerek
görüşme açılmasını temel koşul olarak öngörmüş bulunmaktadır. İçtüzükteki bu
koşullar ise bir tasarı veya teklifin sağlıklı olarak kanunlaşması bakımından
önemli biçim kurallarındandır.
Gerekçesiz
ve herhangi bir sebepten yoksun isteklere dayanarak tasarının, gündemdeki
sırasından çıkarılıp kendisinden evvelki işlerin önüne geçirilmiş olması ve en
az beş gün aralıkla iki kez müzakere edilmesi zorunluğuna uyulmadan bir kez
müzakeresi ile yetinilmesi; içtüzüğün yukarıda açıklanan hükümlerine ve
dolayısiyle Anayasa'nın 85. ve 92. maddelerine uygun düşmemiştir.
Bu
nedenle dâva konusu madde hükmü, biçim yönünden Anayasa'ya aykırı
görüldüğünden, iptal edilmelidir.
KARŞIOY
YAZISI
11/5/1976
günlü, 1992 sayılı Kanunun 3. maddesiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
eklenen Ek : 1. maddenin biçim yönünden iptalini gerektiren nedenler şöyledir :
l-
Sözü geçen Kanuna ilişkin Cumhuriyet Senatosu Sosyal İşler ve Bütçe ve Plân
Komisyonları raporları 3/7/1975 gününde dağıtılmıştır. (C. Senatosu Tutanak
Dergisi : Cilt 23, Birleşim 72, S. 52)
Bütçe
ve Plân Komisyonu raporunda (Sosyal Güvenlik anlayışının getirdiği imkânlardan
yararlanabilmeyi genişletecek Kanunî düzenlemeyi getiren işbu tasarının bu
ileri mahiyetini gözeten komisyonumuz, tasarının genel kurulda öncelik ve
ivedilikle görüşülmesi hususunda istemde bulunulmasını da karar altına
almıştır.)
denilmektedir.
Sosyal
İşler Komisyonu raporunda bu yolda bir öneriye yer verilmemiştir. (C. Senatosu
Tutanak Dergisi, Cilt 23, Birleşim 74, Basma yazı, S. Sayısı 514)
Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğünün 45. maddesine göre Hükümet veya komisyon tarafından yazılı
ve gerekçeli bir istek üzerine öncelik kararı verilebilir. Keza Cumhuriyet
Senatosu içtüzüğünün 46. maddesine göre de Hükümet, teklif sahibi yahut ilgili
Komisyon ivedilik kararı isteyebilirler, ivedilik kararı verilebilmesi için C.
Senatosunun kabul edeceği esaslı bir sebep olmalıdır.
Öncelik
ve ivedilik yönteminin uygulanması için Bütçe ve Plân Komisyonu raporunda
görülen gerekçe, hemen her kanun için öne sürülebilecek cinsten görüşler olup,
bir tasarı veya teklifin ötekilerin önüne geçirilerek ve bir defalık görüşme
yolu ile yasalaştırılmasını zorunlu kılacak nitelikte değildir .
Nitekim
C. Senatosunun da bu gerekçeyi, söz konusu tasarının biran evvel kanunlaşması
için yeterli görmediği anlaşılmaktadır. Şöyleki : C. Senatosu Genel Kurulunun
4/7/1975 günlü, 73. birleşiminde Bütçe ve Plân Komisyonu Başkanı sözü geçen
tasarının gelen kâğıtlarından gündeme alınarak öncelik ve ivedilikle
görüşülmesini isteyen bir önerge vermiş, yapılan itiraz üzerine önerge
oylanmayarak 5/7/1975 ten başlamak üzere tatil kararı verilmiştir: (C. Senatosu
Tutanak Dergisi, Cilt 23, Birleşim 73, S. 149-150)
Millet
Meclisinin başka bir kanun tasarısını görüşmek üzere 15/7/1975 gününde
olağanüstü toplantıya çağrılması üzerine C. Senatosu da Anayasa gereği olarak
toplanmış ve bu toplantının ilk birleşimi olan 74. Birleşimde Sosyal İşler
Komisyonu Başkanı tarafından verilen ve hiç bir gerekçe gösterilmeyen öncelik
ve ivedilik önergeleri kabul olunmuş ve tasarının görüşülmesi bu yöntemler
içinde sürdürülerek yasalaştırılmıştır. (C. Senatosu Tutanak Dergisi : Cilt 23,
Birleşim 74, S. 155 ve 166)
Görüldüğü
gibi bu işlemdeki içtüzük bozulması iki yönde oluşmuştur;
a)
İçtüzüğün yukarıda açıklanan 45. ve 46. maddelerine göre öncelik önerme hakkı
Hükümete ve Komisyona, ivedilik önerme hakkı da Hükümete, teklif sahibine ve
Komisyona tanınmış olup komisyon Başkanlarına bu konularda bir yetki
verilmemiştir.
Bu
işe ilişkin öncelik ve ivedilik önergesi ise, raporunda bu isteme yer veren
Bütçe ve Plân Komisyonu Başkam tarafından değil, raporda böyle bir istekte
bulunmıyan ve bu yoldaki bir kararına tutanak dergisinde rastlanmayan Sosyal
İşler Komisyonu Başkanı tarafından verilmiştir. İşleme konulmaması gereken bu
önergenin oya sunulması suretiyle içtüzüğünün 45. ve 46. maddelerine aykırı
hareket edilmiştir.
b)
Öncelik ve ivedilik yöntemlerinin uygulanmasının zorunluluğunu belirten hiç bir
neden göstermeyen sözü geçen önergelerin, İçtüzüğün 45. ve 46. maddeleri
karşısında, bu yönden de işleme konulmamaları gerekirdi.
Kanunların,
içtüzüklerin olağan kuralları içerisinde görüşülerek yasalaşmaları,
sağlıklarının en başta gelen koşuludur. Ancak zorunlu sebeplerle ve yöntemine
uygun biçimde alınan kararlarla bu kurala bazı istisnalar tanınmıştır. Öncelik
ve ivedilik yöntemleri bu nitelikteki istisnaî kurallardır. Bu yöntemlerin,
zorunlu nedenler olmadan ve içtüzükte belli edilen esaslara uyulmadan
uygulanmasının, ilgili yasaların sağlığını bozacağından kuşku edilemez.
Anayasa
Mahkemesinin 17/10/1972 günlü, 1972/16-49 sayılı, 26.3.1974 günlü,
1973/32-1974/11 sayılı kararlarına ilişkin karşıoy yazılarımda konuya ilişkin
daha geniş açıklamalar yapılmıştır. (Resmî Gazete'ler : 1/3/1973, Sayı : 14463,
S. 252 - 253; 21/6/1974, Sayı 14922, S. 8 - 9)
Bu
nedenlerle İçtüzüğün, yasaların sağlığına ilişkin hükümlerine ve dolayısiyle
Anayasa'nın 85. maddesi kuralına aykırı biçimde yasalaşmış bulunan sözü geçen
kanun hükmünün iptaline karar verilmelidir.
2-
Sözü geçen tasarının C. Senatosunda değişikliğe uğraması ve Millet Meclisince
de bu değişikliğin benimsenmemesi sonucu olarak iş Karma Komisyona
gönderilmiştir. Komisyon, C. Senatosu metnini benimsiyerek raporunu Millet
Meclisi Genel Kuruluna sunmuştur.
Anayasa'nın
92. maddesinin beşinci fıkrasına göre bu gibi hallerde Millet Meclisi, Karma
Komisyonunca, C. Senatosunca veya daha önce kendisince hazırlanmış olan
metinlerden birisini olduğu gibi kabul etmek zorundadır, yani üç metinden
birisini, (olayda Karma Komisyon metni ile C. Senatosu metni aynı olduğundan
iki metinden birisini) seçme durumundadır. Buna göre bütün metinlerin eşit
koşullar altında Meclisin onayına sunulması zorunludur. Bu sonucu sağlamanın
yolu da her üç metnin (olayda her iki metnin) aynı anda Meclisin seçmesine
sunulma-sidir.
Halbuki
Millet Meclisi Genel Kurulunun 11/5/1976 günlü, 99. Birleşiminde ilk Önce Karma
Komisyon metni oya sunulmuş, kabul edilmeyince, C. Senatosu metni aynı olduğuna
göre ayrıca oya sunulmasına gerek görülmeyerek Millet Meclisi metni tekrar
okutulup oylamaya sunulmuş ve sonuçta bu metnin kabul edildiği Millet Meclisine
duyurulmuştur.
Görüldüğü
gibi Karma Komisyonca ve C. Senatosunca hazırlanan ve birbirinin aynı olan
metin ile Millet Meclisince hazırlanan metin aynı anda seçme oyuna sunulmamak
suretiyle eşit ortam ve koşul sağlanmamak suretiyle Anayasanın 92. maddesinin
beşinci fıkrasına aykırılık yaratılmıştır.
2/7/1974
günlü, 1974/19-31 sayılı Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin karşıoy yazımda bu
konuda daha geniş açıklamalar yapılmıştır. (Resmî Gazete : 12/7/1974, Sayı:
14943, S. 9-12)
Söz
konusu hükmün bu nedenle de iptaline karar verilmelidir. Kararın ilgili
bölümlerine, yukarıki açıklamalarda belirtilen görüşlerle karşıyım.