ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1977/109
Karar Sayısı:1977/131
Karar Günü:29/11/1977
Resmi Gazete tarih/sayı:8.3.1978/16222
İtiraz
yoluna başvuran : Danıştay 8. Dairesi
İtiraz
konusu : 8/3/1950 günlü, 5590 sayılı ("Ticaret ve Sanayi Odaları",
"Ticaret Odaları", "Sanayi Odaları", "Ticaret
Borsaları" ve Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları
ve Ticaret Borsaları Birliği) Kanununun 27. maddesinde yeralan kuralın
Anayasanın 61. maddesine aykırılığını öne süren davacının bu iddiasının ciddi
olduğu kanısına varan Danıştay 8. Dairesi, Anayasanın değişik 151. ve 22/4/1962
günlü, 44 sayılı yasanın 27. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesine
başvurmuştur.
I-
OLAY:
a)
Bir Ticaret odası, Etibank'a bağlı bir kuruluşun ihraç etmekte olduğu maden
cevherleri için menşe şahadetnamesi verirken, değer üzerinden nisbî esasa göre
"vesika harcı" istemiştir.
b)
İhracatçı kuruluş, maktu harç alınması gerektiğini öne sürerek itirazda
bulunmuş ve odanın yetkili organı bu itirazı reddetmiştir.
c)
Sözü edilen kuruluş işlemin ve buna dayanaktık eden tarifenin iptali istemiyle
Danıştay 8. Dairesinde iptal davası açmış ve "vesika harcı" nın
dayanağı olan 5590 sayılı Yasanın 27. maddesinin Anayasaya aykırılığı savında
bulunmuştur.
Öne
sürülen aykırılık savını ciddi bulan Danıştay 8. Dairesi, 5590 sayılı Yasanın
27. maddesinin iptali için Anayasanın değişik 151. ve 22/4/1962 günlü, 44
sayılı Yasanın 27. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar
vermiştir.
III-
YASA METİNLERİ:
1-
Anayasaya aykırılığı öne sürülen Kanun kuralı: 8/3/1950 günlü, 5590 sayılı
Yasanın 27. maddesi şöyledir:
"MADDE
27- Mahiyetleri ve nev'ileri tüzükte gösterilecek hizmetler karşılığı alınacak
ücretlerle Odalar Yönetim Kurullarınca onanacak vesikalardan alınacak tasdik
harcı ve verilecek diğer vesikalardan alınacak harçların miktarları yönetim
kurullarının teklifi ve meclislerin tasdikiyle tesbit olunur."
2-
Dayanılan Anayasa kuralı;
"MADDE
61- Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre vergi ödemekle
yükümlüdür.
Vergi,
resim ve harçlar ve benzeri malî yükümler ancak kanunla konulur.
Kanunun
belli ettiği yukarı ve aşağı hadler içinde kalmak, ölçü ve esaslara uygun olmak
şartiyle, vergi, resim ve harçların muafiyet ve istisnalariyle nisbet ve
hadlerine ilişkin hükümlerde değişiklik yapmaya, Bakanlar Kurulu yetkili
kılınabilir."
IV.
İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 22/9/1977 gününde Kani Vrana, Şevket
Müftügil, Ziya Önel, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Sekip Çopuroğlu, Fahrettin
Uluç, Muhittin Gürün, Lûtfı Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Hasan Gürsel, Ahmet Salih
Çebi, Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
katılmaları ile yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyanın eksiği
bulunmadığından işin esasının incelenmesine ve sınırlamanın esasla birlikte
düşünülmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V.
ESASIN İNCELENMESİ:
İşin
esasına İlişkin rapor, Danıştay 8. Dairesi Başkanlığının 13/7/1977 günlü,
sayısız yazısına bağlı olarak gelen kâğıtlar ve ekleri, iptali istenen yasa
kuralı, dayanılan Anayasa kuralları, bunlara ilişkin gerekçeler ve başka yasama
belgeleri ve konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği
görüşülüp düşünüldü :
A-
Sınırlama sorunu :
Anayasa'nın
değişik 151. maddesinde öngörülen itiraz yolunun işletilebilmesi; mahkemenin
önünde görülmekte olan belli bir davanın bulunması, Anayasa'ya aykırılığı öne
sürülen kanun hükmünün bu davada uygulanma durumunda olması, mahkemenin
aykırılık savını ciddî, başka bir anlatımla üzerinde durulmasını gerektiren bir
nitelikte görmesi ya da bu hükmü kendiliğinden Anayasa'ya aykırı bulması gibi
koşulların gerçekleşmesine bağlıdır.
Anayasa
Mahkemesi, 22/9/1977 günlü ilk inceleme karariyle, dosyanın eksiği
bulunmadığından işin esasının incelenmesi gerektiğini saptamış, sınırlamanın
ise esasla birlikte düşünülmesine işaret etmiştir. Başka bir anlatımla Anayasa
Mahkemesi, 22/9/1977 gününde aldığı bu kararla, itiraz yoluna başvuran
mahkemenin 5590 sayılı Yasanın, Anayasa'ya aykırılığını öne sürdüğü ve iptalini
istediği, 27. maddesinin görülmekte olan davada uygulanma durumunda olmayan
hükümlerinin bulunup bulunmadığının, varsa sınırlamanın hangi hükümler
açısından yapılması gerektiğinin, esasın incelenmesi sırasında ele alınıp
saptanmasını yerinde görmüştür. O halde Anayasa Mahkemesinin sözü edilen karan
karşısında bu evrede yapılacak ilk iş, 27. maddenin bu davada uygulanma
durumunda olmayan hükümlerinin bulunup bulunmadığını inceleyerek saptamak ve
böylece Anayasa'ya uygunluk denetiminden geçirilecek hüküm kesimini belli
etmektir.
Konunun
açıklığa kavuşturulması için, önce Yasanın 27. maddesini ve sonra ilgili diğer
maddelerini ele almak ve incelemek gerekmektedir.
Kenar
başlığı "Ücretler ve vesika harçları" olan 5590 sayılı Yasanın 27.
maddesi, odalarca alınacak ücretlerle vesika harçlarını düzenlemekte,
nitelikleri ve türleri tüzükte gösterilecek hizmetler karşılığı alınacak
ücretlerle, oda yönetim kurullarınca onanacak belgelerden alınacak tasdik harcı
ve verilecek diğer belgelerden alınacak harçların miktarlarının oda yönetim
kurullarının teklifi ve meclislerin onamasiyle saptanacağını kurala
bağlamaktadır.
Sözü
edilen Yasanın "Odaların Görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin (ç)
bendinde; "Tüzükte gösterilecek Ticaret ve Sanayie ait belgeleri tanzim ve
tasdik etmek (ancak menşe şahadetnamelerini vermeye yalnız "Ticaret
Odaları" ile "Ticaret ve Sanayi Odaları" yetkilidir) hükmü yer
almış, aynı yasanın 24. maddesinin (ç) bendinde "yapılan hizmetler
karşılığı ücretler" ve (d) bendinde de "vesika harçları",
odaların gelirlerini belli eden kalemler olarak gösterilmiştir.
Davacı
menşe şahadetnamesi harcına ilişkin idarî işlemle buna dayanak olan tarifenin
iptalini dava etmiştir. O halde bu davanın sözü edilen 27. maddenin ücretlerle
ilgili kesimiyle bir ilişkisi bulunmadığı açıktır ve bu kesimle ilgili hükmün
görülmekte olan bu davada uygulanma olanağı olmadığı ortadadır.
Vesika
harçlarına gelince, 27. madde bu konuda bir ayrım getirmektedir. Yasanın bu
hükmü, belgenin düzenlenmiş biçimine bir kıstas olarak kabul ederek, Oda
Yönetim Kurullarınca onanacak belgelerden alınacak onama harcını, diğer
belgelerden alınacak harçlardan ayrı tutmaktadır. 5. maddenin (ç) bendinde "tanzim
ve tasdik etmek" ten söz edilmekle birlikte, menşe şahadetnamelerini
vermeye yalnız Ticaret Odaları ile ticaret ve sanayi odalarının yetkili olduğu
belirtilmektedir. O halde menşe şahadetnamelerinin, odaların yönetim
kurullarınca onanacak belgelerden değil, Odalarca düzenlenerek verilmesi
gereken belgelerden olduğu açıktır. Vesika harçları, 27. maddede belgeler
niteliklerine göre değil, düzenleniş biçimine göre bir ayrıma bağlı
tutulduğundan, 27. maddenin davada uygulanacak kesiminin (...... ve verilecek
diğer vesikalardan alınacak harçların ......) hükmü olmak gerektiğinden esas
hakkındaki inceleme bu hükümle sınırlı olarak yapılmalıdır.
Kani
Vrana, Şevket Müftügil, Ahmet Koçak, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün, Lûtfi
Ömerbaş ve Ahmet Salih Çebi, itiraz konusu hükmün (Menşe şahadetnameleri
açısından incelenmesi gerektiği) ni öne sürerek bu görüşe katılmamışlardır.
B-
İtiraz konusu hükmün, sınırlanan çerçeve içinde, Anayasa'ya uygunluk denetimine
gelince :
5590
sayılı Kanunun 27. maddesi ile, nitelikleri ve türleri tüzükte gösterilecek
belgelerden, yönetim kurullarının teklifi ve meclislerin onamasiyle saptanacak
tarifeler gereğince vesika harcı alınacağı kurala bağlanmaktadır. Maddenin
bütünü ele alındığında iki kavramdan söz edildiği görülmektedir. Bunlardan
birincisi nitelikleri ve türleri tüzükte gösterilecek hizmetler karşılığında
alınacak ücretler, ikincisini de nitelikleri ve türleri tüzükte gösterilecek
belgelerden alınacak olan belge harçları oluşturmaktadır.
Kamu
Kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olan odaların hizmet karşılığı alacakları
ücretlerle belge harçlarını birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmağa olanak
yoktur. Bununla birlikte yasa bir kısım alındıyı "harç" olarak
nitelendirdiğine göre kontunun, bu çevçeve içinde ve teknik bir terim olarak
ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
5590
sayılı Yasanın birinci maddesi hükmüne göre, Ticaret ve Sanayi Odaları, bu
kanunda yazılı esaslarla meslek hizmetlerini görmek, meslek ahlâk ve tesanüdünü
korumak, ticaret ve sanayiin genel menfaatlere uygun surette gelişmesine
çalışmak ve bu maksatlarla verilecek işleri yapmak üzere kurulan, tüzel
kişiliği haiz ve mesleki teşekkül mahiyetinde, kamu kurumlarıdır.
Ticaret
ve Sanayi Odalarının açıklanan bu niteliğinin; vesika harçlarını, Anayasa'nın
61. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesi içine giren, bir tür malî yüküm
durumuna getirdiği ortadadır.
Anayasa'nın
61. maddesinin son fıkrasına göre, vergi, resim ve harçlar ve benzeri malî
yükümler ancak kanunla konulur. Anayasa koyucunun, her çeşit malî yükümlerin
kanunla konulmasını buyururken, keyfi ve takdirî uygulamaları önleyecek
ilkelerin kanunda yer alması ereğini güttüğünde kuşku yoktur. Kanun, koyucunun
yalnız konusunu belli ederek ya da tüzükte belli ettirerek bir malî yükümün
ilgililere yükletilmesine izin vermesi, bunun kanunla konulmuş sayılabilmesi
için yeter neden olamaz. Malî yükümlerin yükümlüleri, matrah ve oranları, tarh
ve tahakkuku, tahsil usulleri, yaptırımları ve zamanaşımı gibi çeşitli yönleri
vardır. Bir malî yüküm bu yönleri dolayısiyle, kanunla yeterince
çerçevelenmemişse, kişilerin sosyal ve ekonomik durumlarını, hatta temel
haklarını etkileyecek keyfi uygulamalara yol açılabilmesi olasıdır. Bu bakımdan
yükümler bellibaşlı öğeleri de açıklanarak ve çerçeveleri keskin çizgilerle
belirtilerek kesinlikle kanunlarla düzenlenmelidir.
Olayda
ise Yasanın 27. maddesi, tüzükte belli edilen belgelerden alınacak vesika
harçlarının miktarlarını saptama yetkisini odalara bırakmaktadır. Bu düzenleniş
biçimi, maddenin (...... ve verilecek diğer vesikalardan alınacak harçlar
......) bölümünü Anayasa'nın 61. maddesindeki buyruğa aykırı hale
getirmektedir. Yasanın öteki hükümleri gözönüne alınmaksızın salt 27. maddenin
yazılış biçiminden "Mahiyetleri ve nitelikleri, Tüzükte gösterilecek"
hükmünün vesika harçlarını kapsamadığı, düşünülebilir. Bir an için böyle bir
olasılık varsayılsa dahi bu durumun Anayasa'ya, aykırılığı daha da belirgin
hale getirdiği kabul edilmelidir.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle 8/3/1950 günlü, 5590 sayılı Yasanın 27. maddesinde yeralan
(...... ve verilecek diğer vesikalardan alınacak harçların ......) biçimindeki
kural, Anayasa'nın 61. maddesine aykırıdır ve iptaline karar verilmelidir .
Şevket
Müftügil, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Lûtfi Ömerbaş, sözü edilen kuralın
yalnız menşe şahadetnameleri açısından iptaline karar verilmesi gerektiğini öne
sürmüşlerdir.
C-
İptal kararının yürürlüğe gireceği günün belirlenmesi sorunu: Anayasa'nın
değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasında "Gereken hallerde, Anayasa
Mahkemesi, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabilir" denilerek bunun takdiri Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 50. maddesinin üçüncü
fıkrasında bu kural yinelendikten sonra dördüncü fıkrasında "Anayasa
Mahkemesi, bir kanun veya içtüzüğün veya bunların belirli hükümlerinin iptali
halinde meydana gelecek olan boşluğu, kamu düzenini tehdit edici mahiyette
görürse 3 üncü fıkra hükmünü uygular...) hükmü getirilmiştir, iptal hükmünün,
içeriği ve kapsamı yönünden kamu düzenini etkileyecek ve onu bozacak nitelikte
bir boşluk oluşturmadığı için İptal hükmünün yürürlüğe gireceği günün ayrıca
kararlaştırılmasına gerek yoktur.
Kani
Vrana, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Adil Esmer ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
SONUÇ
:
l-
İşin esasının 8/3/1950 günlü, 5590 sayılı "Ticaret ve Sanayi
Odaları", "Ticaret Odaları", "Sanayi Odaları",
"Ticaret Borsaları" ve "Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret
Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği" Kanununun itiraz
konusu 27. maddesinde yazılı (...ve verilecek diğer vesikalardan alınacak
harçların...) biçimindeki hüküm ile sınırlı olarak incelenmesine Kani Vrana,
Şevket Müftügil, Ahmet Koçak, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş ve
Ahmet Salih Çebi'nin itiraz konusu hükmün (Menşe Şahadetnameleri açısından
incelenmesi gerektiği) yolundaki karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile,
2-
27. maddede yer alan (... ve verilecek diğer vesikalardan alınacak
harçların...) hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline Şevket Müftügil,
Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Lûtfi Ömerbaş'ın sözü edilen kuralın yalnız
menşe şahadetnameleri açısından iptali gerektiği yolundaki karşıoylarıyle ve
oyçokluğu ile,
3-
İptal kararının yürürlüğe gireceği günün ayrıca belirtilmesine yer olmadığına,
Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Âdil Esmer ve Nihat
O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile,
29/11/1977
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Adil
Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Sayın
Muhittin Gürün ve Lûtfi Ömerbaş'ın karşıoy yazılarının 1. ve 3. bentlerinde
açıklanan gerekçelerle, kararın 1. ve 3. bentlerinde yazılı sonuçlara
katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Sayın
Muhittin Gürün ve Lûtfi Ömerbaş'ın karşıoy yazılarının 1. ve 2. bentlerinde
açıklanan gerekçelerle, kararın 1. ve 2. bentlerinde yazılı sonuçlara
katılamıyoruz.
|
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
KARŞIOY
YAZISI
Mahkememizin
Esas 1977/109, Karar 1977/131 sayılı kararında Sayın Muhittin Gürün'ün karşıoy
yazısının bir numaralı bölümünde belirtilen nedenlerle, 5590 sayılı Kanunun
itiraz konusu 27. maddesi hükmünün, Danıştaydaki davada uygulanma durumunda
olan menşe şahadetnameleri açısından incelenmesi zorunlu olduğundan kararın
sonuç bölümünün buna uymayan birinci fıkrasına karşıyız.
|
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
KARŞIOY
YAZISI
1-
Anayasa'nın 151., Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre bir mahkemenin, bir kanun
hükmünün Anayasa'ya aykırılığından söz ederek Anayasa Mahkemesine itirazda
bulunabilmesi İçin söz konusu hükmün bakılmakta olan davada uygulanacak
nitelikte olması gerekmektedir.
Dosyadaki
bilgi ve belgelere göre, yukarıdaki karara (1977/109 -1977/131) konu olan ve
Danıştay 8. Dairesinde açılmış bulunan dava, Etibanka bağlı bir kuruluşun ihraç
etmekte olduğu maden cevherleri için Ticaret Odasınca verilecek menşe
şahadetnamesi karşılığında istenilen vesika harcından doğmuş bulunmaktadır.
8/3/1950
günlü, 5590 sayılı Kanunun 24. maddesi Ticaret Odalarıyle Sanayi Odalarının
gelirlerini göstermiştir. Maddenin (ç) fıkrası (yapılan hizmetler karşılığı
ücretler) i, (b) fıkrası da (vesika harçları;) nı gelirler arasında
saymaktadır. Aynı kanunun 27. maddesi de, her iki gelir kaynağını bir arada ele
alarak, karşılığında ücret alınacak hizmetlerle tasdik harcına tabi tutulacak
vesikaların ve harç alınacak diğer vesikaların mahiyet ve nevilerinin
saptanması işini, kanunun 91. maddem gereğince hazırlanacak tüzüğe, alınacak
ücret ve harçların miktarını da yönetim kurullarının teklifi üzerine oda
meclislerinin tasdikine bırakmaktadır.
21/6/1951
günlü ve 7840 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulmuş bulunan
"Ticaret ve Sanayi Odaları", "Ticaret Odaları",
"Sanayi Odaları", "Ticaret Borsaları" ve Ticaret ve Sanayi
Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Tüzüğünün
konuyla ilgili hükümleri de şöyledir :
Tüzüğün
19. maddesi, resmî makamlarca veya ilgililerce istenmesi halinde Odaların
vermek veya onamakla mükellef oldukları belgeleri ondört fıkra halinde
saymaktadır. Bunların başında (Menşe şahadetnameleri), sonunda da (Ticarî ve
sınaî mahiyette olmak üzere lüzum görülecek şâir belgeler) yer almakta ve 5590
sayılı Kanunun 5. maddesinin (ç) fıkrasındaki hükmün gereği olarak, menşe
şahadetnamelerinin, yalnız Ticaret odalariyle Ticaret ve Sanayi Odaları
tarafından verilebileceğine ilişkin bir kayıt da maddeye konulmuş
bulunmaktadır.
Tüzüğün
24. maddesinde ise ücrete tabi hizmetler ile tasdik harcı veya genellikle harç
alınması gerekli vesikaların mahiyetleri ve nevileri dokuz fıkra halinde
gösterilmektedir. Alınacak ücret ve harçların miktarlarının kanunun 27.
maddesinde de belirtildiği gibi, yönetim kurullarının teklifi üzerine odalar
meclislerince saptanacağı hükmüne maddenin ilk fıkrasında yer verilmiştir.
Kanun
ve Tüzük hükümlerinin birlikte ele alınması sonucu meydana çıkan bu durumdan
anlaşıldığı gibi kanunun 27. maddesinde sözü edilen "diğer vesikalar"
deyimi içinde, dava konusu menşe şehadetnamesi dışında çeşitli vesikalar
bulunmaktadır. Şu halde Danıştay 8. Dairesi, bu dava dolayısıyle söz konusu 27.
madde hükmünü sadece menşe şehadetnameleri açısından uygulayabilecektir. Buna
göre 8. Daire, 5590 sayılı Kanunun 27. maddesine karşı Anayasa'ya aykırılık
itirazını, Anayasa'nın ve 44 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen kuralları
gereğince, maddenin uygulanacak hükmü olan menşe şahadetnameleri açısından
yapabilir. 8. Daire, maddenin bunun dışında kalan hükümlerine karşı itirazda
bulunmaya yetkili olmadığı gibi bunun doğal sonucu olarak davada söz konusu
olmayan diğer vesikaları da kapsamına alan hükümler hakkında Anayasa'ya
uygunluk denetimi yapmaya Anayasa Mahkemesi de yetkili değildir.
Bu
nedenlerle 5590 sayılı Kanunun itiraz konusu, 27. maddesi hükmünün,
Danıştaydaki davada uygulanma durumunda olan menşe şahadetnameleri açısından
incelenmesi zorunlu olduğundan kararın sonuç bölümünün buna uymayan birinci
fıkrasına karşıyız.
2-
Yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü gibi 5590 sayılı Kanunun 27. maddesinin
iptaline karar verilen (...ve verilecek diğer vesikalardan alınacak
harçların...) biçimindeki hükmü, dava konusu dışındaki çeşitli vesikalardan
alınan harçları da kapsamında bulundurmaktadır. Bunların bir bölümü, yalnız
odalarca .verilebilecek belgelere ilişkin olmaları bakımından ilgililerce kanun
gereği olarak zorunlu bir başvurma sonucu yapılan bir işlem dolayısıyle
alınmakta olduklarından bu gibi harçlarda Anayasa'nın 61. maddesinde sözü
edilen (vergi, resim ve harçlar ve benzeri malî yükümler) niteliği bulunmasına
karşı bir bölümü de, odalardan sağlanması zorunlu olmadığı halde ilgililerin
kendi istekleriyle odalardan istemeleri üzerine verilen belgelerden
alındıklarından bu vesikalar dolayısıyla alınan paraların adına harç denildiği
halde Anayasanın 61. maddesindeki (vergi, resim ve harçlar ve benzeri malî
yükümler) niteliğinde değillerdir. Buna göre birinci gruba dahil olanlar için
Anayasa'nın 61. maddesine aykırılık halinin öne sürülebilmesine karşı ikinci
gruba dahil olanlar için böyle bir aykırılığın sözünü etmeğe olanak yoktur.
Bu
bakımdan, 5590 sayılı Kanunun 27. maddesindeki (diğer vesikalardan alınacak
harçlara) ilişkin hükmün tümünün değil, bu davada uygulanma durumunda olan
menşe şahadetnameleri yönünden iptaline karar verilmesi gerekmektedir. Nitekim
Anayasa Mahkemesince benzer hallerde bu yolda kararlar verilmektedir. (Örnekler
: 29-30 Mayıs 1969 - 3 Haziran 1969 günlü 1967/43-1969/31 sayılı kararın sonuç;
bölümünün 2. fıkrası, 10/2/1970 günlü 1969/60-1970/8 sayılı kararın sonuç
bölümü Resmî Gazeteler: günler: 4/3/1970, 15/12/1970; sayılar: 13436, 13695)
Bu
nedenlerle kararın sonuç bölümünün ikinci fıkrasına karşıyız.
3-
İptal kararının sonucu olmak üzere; Ticaret Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları
ve menşe şahadetnamesi vermeye esasen yetkisi olmayan ve bu bakımdan dava ile
hiç ilişkisi bulunmayan Sanayi Odaları, gelirlerinin bir bölümünden yoksun
kalacaklardır. Bu hal Anayasa'nın 122. maddesi gereğince kamu kurumu
niteliğinde birer meslek kuruluşu olan söz konusu Odaları, kanunla
görevlendirildikleri hizmetleri yerine getirmede yetersiz duruma düşüreceğinden
kamu hizmetinin bu bölümünde aksama ye belki de duraksama meydana gelecek ve
bunun sonucunda da kamu düzeni etkilenebilecektir.
Anayasa'nın
152. maddesinin ikinci fıkrasında; Anayasa Mahkemesinin, gereken hallerde iptal
hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabileceği öngörülmüş, 44
sayılı Kanunun 50. maddesinde aynı hüküm tekrar edilmekle birlikte mahkemenin
iptal kararlarının sonucunda meydana gelecek boşluğu kamu düzenini tehditedici
mahiyette görmesi halinde de aynı hükmü uygulayacağı kuralı konulmuştur.
Yukarıda
yapılan açıklamadan da anlaşılacağı gibi iptal kararı sonucu ortaya çıkacak
boşluk kamu görevi bakımından önemli bir sorun ortaya koymaktadır ve bu sorunun
kamu düzenini, kendi ölçüsü içinde etkileyeceği de kuşkusuzdur.
Bu
nedenlerle ortaya çıkan boşluğu doldurabilmesi için yasa koyucuya yeterli bir
süre sağlanması gerektiğinden iptal kararının yürürlüğe, gireceği günün ayrıca
belirtilmesi uygun ve hatta zorunludur. Bu düşüncelerle kararın sonuç bölümünün
üçüncü fıkrasına da karşıyız.
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
KARŞIOY
YAZISI
İptal
hükmünün yürürlüğe gireceği günü belli etme bakımından çoğunluk, Anayasa'nın
152. maddesinin ikinci fıkrası ile 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 50.
maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarına dayanarak yürürlük gününün ayrıca
kararlaştırılmasına gerek olmadığı hükmünü vermiştir. (Gereken hallerde,
Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabilir) diyen Anayasa'nın 152. maddesi, gerçekten iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği günün belirlenmesini Anayasa Mahkemesinin
değerlendirilmesine bırakmıştır. Yüksek Mahkemeye Anayasa, değerlendirmede
herhangi bir Ölçü göstermemiş ve bunun belli edilmesinde çok geniş yetki
tanımıştır. Öteyandan 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasa bu konuda Anayasa
Mahkemesi'ne çok yalın ve belirgin ipuçları vermiştir. Sözkonusu 44 sayılı
Yasanın 50 maddesinin dördüncü fıkrası; "Anayasa Mahkemesi, bir Kanun veya
içtüzüğün veya bunların belirli hükümlerinin iptali halinde meydana gelecek
olan boşluğu, kamu düzenini tehdit edici mahiyette görürse üçüncü fıkra hükmünü
uygular..." demektedir. Üçüncü fıkra ise Anayasanın 152. maddesinde
belirlediği kuralın bir tıpkısıdır. Öyle ise Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği günü belirlerken Anayasa'nın 152. maddesi ikinci fıkrasında
geçen "gereken hallerde" deyiminden ne anlaşılacağını 22/4/1962
günlü, 44 sayılı Yasanın 50. maddesinin dördüncü fıkrasından yararlanarak
saptayabilir. Bundan başka yürürlük gününün ayrıca kararlaştırılması da bir
seçenek işidir. Bu işlemlerin yerine getirilmesinde 44 sayılı Yasanın getirdiği
ölçü, başlıca iki öğrenin oluşması durumunda ele alınabilir. Bunlar;
1-
Bir yasa, İçtüzük hükmünün ya da kimi kurallarının iptal edilmesi,
2-
Bu iptal nedenleriyle yasal bir boşluk doğması, durumlarıdır.
Olayımızda
bu iki öğe ortaya çıkmıştır. Karşımızda, bir yasanın ve özellikle 5590 sayılı
Yasanın 27. maddesinde yer alan (...ve verilecek diğer vesikalardan alınacak
harçların...) hükmünün iptali gerçeği vardır. Bu gerçek, bize bundan sonra 5590
sayılı yasayı uygulayacak olan odaların alacakları harçlar bakımından bir
boşluk getirmektedir. Bu boşluk, odaların yaşayabilmeleri için zorunlu olan
gelir kaynağının tıkanması nedeniyle ekonomik bir düzen bozukluğunu oluşturur.
Bu boşluğun yeni bir yasal düzenleme ile doldurulması, giderilmesi gereklidir.
Bundan
başka, 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 50. maddesi dördüncü fıkrasında
belirtilen "Kamu düzenini tehdit edici mahiyette..."görülmesi kuralı
da Yüksek Anayasa Mahkemesinin bu konuda Anayasaca kendisine tanınan geniş
değerlendirme yetkisini kısıtlayıcı nitelikte değil görevin uygulanmasında bir
örnek olarak düşünülmelidir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 152. maddesinde
kendine verilen iptal hükmünün yürürlüğe gireceği günü kararlaştırırken, yada
tersine bir hüküm verirken, yalnız "Kamu düzenini tehdit edici"
nitelik aramakla yetinmez, geniş yetkisini kullanır. Olayımızda da böyle olmalı
idi. Kaldı ki, bu olayda da, Kamu düzenini bozucu bir nitelik vardır.
Bu
nedenlerle hükmün sonuç bölümünün üç sayılı, kesiminde yer alan görüş ve karara
karşıyız.
|
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Adil
Esmer
|
KARŞIOY
YAZISI
Sayın
çoğunluk, iptal hükmünün yürürlüğü için daha ileride bir gün belirlenmesi
önerisini, "içeriği ve kapsamı yönünden kamu düzenini etkileyecek ve onu
bozacak nitelikte bir boşluk oluşmadığı" gerekçesiyle reddetmiş ve buna,
22/4/1962 günlü 44 sayılı Yasa'nın 50. maddesinin 3. ve 4. fıkralarını dayanak
göstermiştir. Oysa ki:
Anayasanın
152. maddesi iptal hükmü yürürlüğünün geri bırakılmasına belirli bir neden
göstermemiş bu uygulama için "gereken haller" in saptanmasını Anayasa
Mahkemesine bırakmış ve bu hallerin nicelik ve niteliğini belirleyip
göstermekten kaçınmıştır. 44 sayılı Kanunun 50. maddesinin üçüncü fıkrası da
böyle yapmıştır.
44
sayılı Kanun 50. maddesinin, sayın çoğunlukça dayanılan dördüncü fıkrası ise,
bir önceki fıkranın ve Anayasanın 152. maddesinin sözünü ettiği "gereken
haller" den yalnız bir "özel durum" belirlemiştir. Bu
belirleyiş, bir sınırlama ve kısıtlama değildir.
Bir
an için, 44 sayılı Kanun 50. maddesi dördüncü fıkra hükmü, sayın çoğunluğun
kabulleri gibi değerlendirilse dahi o değerlendirme doğrultusunda bir
uygulamaya gidilmesi olanaksızdır. Çünkü;
Anayasanın
147. maddesi hükmüne göre, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri, Anayasanın
yollamadığı bir kanun hükmü ile sınırlandırılamaz. Anayasa, 148. maddesi ile
yalnızca, Mahkemenin "Kuruluşu ve yargılama usulleri" ile ilgili bir
kanun çıkarılmasına izin vermiştir. Sayın çoğunluğun dayandığı 44 sayılı Kanun
50. madde 4. fıkra hükmü kuralı ise, bu izin alanına giren nitelikte değildir.
SONUÇ:
Mahkememiz
sayın çoğunluk oylarına katılmayışını nedenleri bunlardır.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|