ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1976/1
Karar Sayısı:1976/28
Karar günü:25/5/1976
Resmi Gazete tarih/sayı:16.8.1976/15679
İtiraz
yoluna başvuran: Danıştay 12. Dairesi.
İtirazın
konusu : 27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kanununun
6. maddesinin (F) bendinde ve 17. maddesinde yer alan hükümleri, Anayasa'nın çalışma
hürriyeti, hukuk devleti, yargı denetimi, üniversite özerkliği ve eşitlik
ilkelerine aykırı bulan Danıştay 12. Dairesi Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile
değişik 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 27. maddelerine dayanarak bu konuda bir
karar verilmek üzere Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
I.
OLAY :
27/12/1965
gününde Orta Doğu Teknik üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge
Plânlama Bölümüne asistan olarak giren ve "Plânlamanın Hukuki ve İdari
Meseleleri" konusunda ders vermeye başlayan davacı, sözleşmenin
yenilenmeyeceği yolundaki 27/9/1971 günlü Rektörlük işleminin iptali istemiyle
Danıştay'da dava açmış; Danıştay 5. Dairesinin kendisine gelen bu davayı görev
yönünden tevdi etmesi üzerine 12. Daire, 7307 sayılı Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Kanununun 6/F ve 17. maddeleri hükümlerinin, Anayasa'nın çalışma
hürriyeti, hukuk devleti, yargı denetimi, üniversite özerkliği ve kanun önünde
eşitlik ilkelerine aykırı düştüğü kanısına kendiliğinden vararak iptalleri için
Anayasa Mahkemesine başvurulmasına oyçokluğu ile karar vermiştir.
III-
YASA METİNLERİ :
1-
Danıştay 12. Dairesinin itiraza dayanak yaptığı Anayasa kuralları :
"Madde
2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, milli, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
"Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
ayrımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiç
bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
40- Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun,
bu hürriyetleri, ancak kamu yararı amacıyla sınırlayabilir..."
"Değişik
Madde 114- İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu
açıktır..."
"Değişik
Madde 120- Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve Kanunla kurulur.
Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite
özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu Özerklik,
üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına
engel olmaz.
Üniversiteler,
Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel kanuna göre kurulan Devlet Üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra
hükümleri saklıdır.
Üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında
bulunabilirler..."
"Değişik
Madde 140- Danıştay, kanunların başka idari yargı mercilerine bırakmadığı
konularda ilk derece ve genel olarak üst derece idare mahkemesidir.
Danıştay,
idari uyuşmazlıkları ve davaları görmek ve çözümlemek, Bakanlar Kurulunca
gönderilen kanun tasarıları hakkında düşüncesini bildirmek, tüzük taşanlarını
ve imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini incelemek ve kanunla gösterilen işleri
yapmakla görevlidir..."
2- İtiraza
konu edilen yasa metinleri:
İtiraza
konu edilen 27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Kanununun 6. maddesinin (F) bendi ve 17. maddesi şöyledir :
"Madde
6/F- Mütevelli Heyeti, üniversitenin ilmi, teknik ve milletlerarası mahiyetini
gözönünde tutmak suretiyle müessesenin esas ve usullerine göre Türk ve diğer
devletler vatandaşlarından idareciler, öğretim üyeleri ve memurlar tayin ve
bunların ücretlerini, hizmet müddet ve şartlarını ve mukavele esaslarını, mer'i
mevzuat hükümlerine tâbi olmaksızın tespit eder.
Ancak,
Türk vatandaşlarından olan öğretim üyelerinden bütün faaliyet ve gayretlerini
Orta Doğu Teknik Üniversitesine hasredenler hariç olmak üzere diğer Türk
vatandaşı öğretim üyelerine mukavele ile verilecek ücret miktarı birinci derece
Devlet memurunun alabileceği aylık ve sair munzam istihkakları yekûnunu tecavüz
edemez."
"Madde
17- Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Mütevelli Heyeti ilk öğretim üyeleri,
idarecileri, memur ve müstahdemleri halk ve mensup oldukları üniversite ile
muamele ve münasebetlerinde hususi hukuk hükümlerine tâbi olup haklarında
Memurin Muhakematı Kanunu ile Memurin Kanuni, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu hükümleri tatbik olunmaz.
Orta
Doğu Teknik Üniversitesine ait mallar Devlet malı hükmündedir. Bunları
çalanlar, ihtilas edenler, zimmetine geçirenler veya her ne suretle olursa
olsun suistimal edenler hakkında Devlet mallarına karşı işlenen bu çeşit
suçlara ait cezai takibat yapılır."
IV.
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 20/1/1976 gününde Kani Vrana, Şevket
Müftügil, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel, Ahmet Koçak, Sekip
Çopuroğlu, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Adil
Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalarıyle
yapılan ilk inceleme toplantısında, aşağıdaki sorunlar üzerinde durulmuştur :
Anayasa'nın
değişik 151. maddesinde "Bir davaya bakmakta olan mahkeme ,uygulanacak bir
Kanunun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır" kuralına
yer verilmiş ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 27. maddesinde de bu kural başka bir
biçimde yinelenmiştir.
Anayasa'ya
aykırılık iddialarını Anayasa Mahkemesine getirebilme yolunu mahkemelere açık
tutan bu düzenin işleyebilmesi; ortada somut bir olayın yani görülmekte olan
belli bir davanın bulunması, Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen kanun hükmünün
bu davada uygulanma durumunda olması ve mahkemenin aykırılık iddiasını ciddi
yani üzerinde durulmasını gerektiren bir nitelikte görmesi ya da kendiliğinden
bu hükmü Anayasaya aykırı bulması gibi koşulların gerçekleşmesine bağlıdır.
Dosyadaki
belgelerin incelenmesinde görülen husus şudur :
Davacı,
sözleşmesinin yenilenmiyeceği, daha açık bir deyimle işine yön verildiği
yolundaki Rektörlük işleminin iptali için Danıştaya başvurarak dava açmış, bu
davanın incelenip karara bağlanmasını kendi görevi içinde görmeyen 5. Daire
14/11/1975 günlü kararla, dava dosyasını görevli bulduğu 12. Daireye
yollamıştır. 521 sayılı Yasa hükümleri uyarınca tekemmül eden dava dosyası,
kanun sözcüsünün esas hakkındaki düşüncesi de alındıktan sonra incelenip heyete
sunulmak üzere raportöre verilmiş ve 12. Dairece de 24.11.1975 gününde
görüşülmeye başlanmıştır. Danıştay 12. Dairesi çoğunlukla bu davayı İçerik
yönünden kendisinin görmesi ve çözmesi gerektiği kanısına varmış, ancak bu
yolda görev yapmasına engellik eden 7307 sayılı Yasanın 6/F. ve 17. maddeleri
hükümlerini Anayasaya aykırı bularak iptalleri için Anayasa Mahkemesine
başvurulmasına karar vermiştir.
Usulü
dairesinde, Danıştaya açılmış ve ilgili kurulca da görüşülmesine başlanmış
bulunan bu davanın yetki dışı olduğu öne sürülerek yok sayılması olanaksızdır.
Çünkü yetki sorunu da, davanın görüşülmesine başlandıktan sonra mahkemece ele
alınarak çözülecek konulardan birisini oluşturur. O halde Danıştay 12.
dairesinin davaya bakıp işi yasalar çerçevesinde sonuçlandırması gerekmektedir.
Yani, Danıştay 12. Dairesi 27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Kanununun 6/F, ve 17. maddelerini bu evrede uygulamak suretiyle
davayı karara bağlamak durumundadır.
Yeri
gelmişken şu yön de belirtilmelidir ki, bir mahkemenin, kimi davalarda bir
bölüm kanun hükümlerini uygulamak suretiyle davaları daha önce sonuçlandırmış
olması, sonradan açılan davalarda uygulanma durumunda olan o yasa hükümlerinin
iptali için itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurmasına engellik edemez.
Böyle bir başvurmada da Anayasa Mahkemesinin Anayasaya uygunluk denetiminde
öngörülen yasal koşulları araştırması, incelemesi ve saptaması, kendisini hiç
bir zaman Uyuşmazlık Mahkemesi durumuna da getirmez. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu
yolla Mahkemenin görevini tayin etmiş olmamakta, yaptığı işlev itiraz yolu ile
başvurmanın ön koşullarını saptamaktan ibaret kalmaktadır.
Anayasanın
ve 44 sayılı Yasanın sözü edilen hükümleri karşısında, bakmakta olduğu bu davada
uygulanacağı belirtilen hükümlerin Anayasaya aykırı olduğu kanısına varan
Danıştay 12. Dairesinin, Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkili bulunduğu
kuşkuya yer bırakmıyacak derecede açıktır.
Halit
Zarbun ve Nihat O. Akçakayalıoğlu, itiraz konusu kuralların davanın bu
evresinde Danıştay 12. Direşince uygulanacak hükümlerden olmadığım öne sürerek
bu görüşe katılmamışlardır.
İlk
inceleme sonunda; "dosyanın eksiği bulunmadığından işin esasının
incelenmesine ve sınırlama konusunun esasın incelenmesi sırasında düşünülmesine
Halit Zarbun ve Nihat O. Akçakayahoğlu'nun itiraz konusu kuralların davanın bu
evresinde itiraz yoluna başvuran Danıştay Dairesince uygulanacak hükümlerden
olmadığı yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile" 20/1/1976 gününde
karar verilmiştir.
V.
ESASIN İNCELENMESİ :
İşin
esasına ilişkin rapor, iptali istenilen kanun kuralları, Anayasaya aykırılık
iddiasına dayanak gösterilen Anayasa ilkeleri; bunlarla ilgili gerekçeler ve
başka yasama belgeleri, konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan
sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
İtiraz
yoluna başvuran Danıştay 12. Dairesi, 7307 sayılı Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Kanununun 6. maddesinin F bendi hükmü ile 17. maddesini Anayasaya aykırı
bulmakta ve bu hükümlerin iptalini istemektedir.
Danıştay'da
iptal davasına konu edilen hususun, öğretim üyesi durumunda olan davacının,
sözleşmenin uzatılmaması suretiyle görevine son verme işlemi olduğu açıktır. O
halde Danıştay 12. Dairesinin bu davada uygulama durumunda olduğu kurallar,
itiraz konusu hükümlerin, Türk Öğretim üyelerini hedef alan ve bunların
üniversite ile olan ilişkilerini ve haklarındaki Mütevelli Heyetin yetkilerini
düzenleyen bölüğü olmak gerekir.
Aşağıda
anayasal denetim yönünden yapılacak incelemelerde konu bu çerçeve içinde
kalınarak ele alınacak ve bu açıdan işin değerlendirilmesi yapılacaktır.
Bu
yönden bakılınca 6. maddenin F bendi, Mütevelli Heyetine, Üniversitenin ilmi,
teknik ve milletlerarası mahiyetlerini gözönünde tutmak suretiyle müessesenin
esas ve usullerine göre Türk vatandaşlarından öğretim üyeleri tâyin ve
ücretlerini, hizmet, müddet ve şartlarını ve mukavele esaslarını mer'i mevzuat
hükümlerine bağlı kalmaksızın tesbit etme yetkisini vermekte ve 17. maddesi de
bunların yani öğretim üyelerinin üniversite ile olan muamele ve
münasebetlerinde özel hukuk hükümlerine tâbi oldukları kuralını getirmektedir.
Aslında
bu kurallar iç içe bulunmakta ve biri ötekinin sonucu gibi görünmekte ise de,
Anayasaya uygunluk denetiminin doğru bir biçimde yapılabilmesini sağlamak amacı
ile itiraz yoluna başvuran Danıştay 12 Dairesinin dayandığı görüşlerin her
maddeye taalluk eden kısmının ayrı ayrı özetlenmesi bunu takiben önce 17.
maddenin, sonra da 6/F. bendi' nin anayasal denetimden geçirilmesi yerinde
görülmüştür. Konu hakkındaki inceleme de bu yöntem izlenecektir.
A -
17. maddeye ilişkin inceleme :
Danıştay
12. Dairesi 17. madde hakkındaki Anayasaya aykırılık savını özetle şu
gerekçelere dayandırmaktadır: (Özel hukuk, eşit koşullara bağlı olan taraflar
arasındaki ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır. Kamu hizmetleri alanını ise
kamu hukuku ve bu arada idare hukuku kuralları düzenlemektedir. Anayasanın 1488
sayılı Yasa ile değişik 120. maddesiyle, üniversitelerin Devlet eliyle ve
kanunla kurulmuş özerk kamu tüzel kişileri oldukları kurala bağlanmıştır. Orta
Doğu Teknik Üniversitesinin de bu koşulları taşıyan bir kamu tüzel kişisi
olduğunda kuşku yoktur. Kamusal bir kuruluşun ve bu kuruluşa ilişkin bir kamu
hizmetinin yürütülmesinin söz konusu olduğu hallerde ise kural olarak kamu
hukuku gerekleri gözetilir ve bu alanda geçerli kurallar uygulanır.
Yüksek
öğretim ancak Devlet eliyle yapılabilen bir kamu hizmetidir Anayasa Koyucu bu
nedenle üniversitelere özel bir önem göstermiş; bilimsel ve yönetimsel özerklik
tanımıştır. Bundan başka öğretim üyelerinin bilimsel yansızlık içinde eğitim ve
öğretim işlerini sürdürebilmeleri, bilimsel araştırma ve yayında
bulunabilmeleri, bu özerkliğin var olmasını zorunlu hale getirmiştir. Oysa
Öğretim üyeleri ile üniversite ve Mütevelli Heyeti arasındaki işlem ve
ilişkileri, özel hukuk hükümlerine bağlı tutarak üniversitenin özerkliğini
sağlamaya olanak yoktur.
Danıştay
önünde öğretim üyelerinin Özel hukuk hükümlerine tâbi oldukları öne sürülürken,
adli yargı önünde de bunların statüer hukuka bağlı kamu ajanı durumunda
oldukları söylenmekte ve haklarında yapılan idari işlemler böylece yargı
denetiminden kaçırılmaktadır. Üniversite öğretim üyelerine uygulanan değişik
işlemler onları çalışma güvencesinden yoksun bırakılmaları sonucunu doğurmuş ve
eşitlik ilkesini de zedelemiştir.
İtiraz
konusu 17. madde hükmü, bu haliyle yargı denetimi, kanun önünde eşitlik ve
bilimsel Özerklik ilkelerine aykırı niteliktedir.)
Davacı
dava dilekçesinde, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde 1965 yılından beri asistan
olarak çalıştığını, 1965 den görevine son verildiği 1971 yılına kadar hiç bir
hocanın denetim ve gözetimi olmaksızın "Plânlamanın hukuki ve idari
meseleleri" konusunda bağımsız olarak ders verdiğini, bütün Öğretim
üyeleri gibi kendi çalışmasının da değerlendirilmeye tâbi tutulduğunu öne
sürmekte; idare de savunmasında bu maddi olgulara itiraz etmemektedir.
Orta
Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerini özel hukuk hükümlerine tâbi tutan ve
giderek bunları üniversite ile olan muamele ve münasebetlerde adli yargı önünde
hak arama durumunda bırakan 17. madde hükmünün Anayasaya uygun olup olmadığı
hususu, Anayasanın 140., 114., 120., 12, ve 2. maddeleri açısından ele alınarak
incelenmelidir.
a)
Anayasanın 140. maddesinin içeriğini saptayabilmek ve sözü edilen 17. maddenin
bu kurala uygun olup olmadığını belirtebilmek için 140. maddenin birinci ve
ikinci fıkraları üzerinde yeterince durmak ve getirilen düzenlemeyi açıklığa
kavuşturmak gerekmektedir.
Anayasanın
1488 sayılı Yasa ile değişik 140. maddesinin ikinci fıkrasında "Danıştay,
idari uyuşmazlıkları ve davaları görmek ve çözümlemekle görevlidir "
denilmekte ve bu yüksek idare mahkemesinin görev alanı bu biçimde
belirtilmektedir.
Öğretide
de kabul edildiği gibi idari uyuşmazlıkları, İdari makamlar arasında doğan ve
çeşitli yasa hükümleriyle kesin olarak çözümü Danıştaya verilmiş bulunan ve 521
sayılı Danıştay Kanunu'nun 47. maddesi ile de Danıştayın birinci, ikinci ve
üçüncü daireleriyle Danıştay Genel Kurulu veya İdari Daireler Kurulu
görevlendirilmiş olan uyuşmazlıklar oluşturur. Hemen açıklamak gerekir ki, bu
tür uyuşmazlıklar hakkında Danıştayın idari dairelerinden verilen kararlar
yargısal nitelik taşımayan idari karakterdeki kararlardır.
İdare
hukuku esaslarına, 521 sayılı Danıştay Kanununun 30. maddesiyle saptanan ilkeye
göre, idari davalardan; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari
eylem ve işlemlerden dolayı açılacak tam yargı davaları, genel hizmetlerden
birinin yürütülmesi için akdedilen İdari mukavelelerden dolayı taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar anlaşılmak gerekir.
Anayasanın
kabul ettiği bağımsız idari yargı sisteminin görev alanına giren bu idari
davaların konusunu oluşturan idari işlem ve idari sözleşmelerin ne olduklarının
ve nasıl nitelik taşıdıklarının Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile öğretim
üyeleri arasındaki hukuki bağın böyle bir ilişki ortaya koyup koymadığının da
incelenmesi önem taşımaktadır.
Bir
tasarruf veya kararın idari işlem sayılabilmesi için, o tasarruf veya kararın
bir kamu kurumunca ya da idare örgütü içinde yer alan bir idari makamca
verilmiş olması ve idarenin idare hukuku alanında gördüğü idari faaliyetlerle
ilgili bulunması gerekir. Başka bir deyimle bir kamu kurumunun kamu
hizmetleriyle veya bu hizmetlerin yürütülmesiyle ilgili kararları idari nitelik
taşıyan kararlardır. Bunun gibi, idarenin, asli ve sürekli kamu hizmeti yürüten
mensupları ve ajanları hakkındaki işlemlerinin de birer idari işlem olduğu;
idare ile ajanları arasındaki ilişkinin idare hukuku ilkelerine bağlı ve idare
hukuku kuralları ile düzenlenen bir kamu hukuku ilişkisi olduğu kuşkusuzdur.
Nitekim
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden birisinin işine son verilmesi
üzerine Ankara 4. İş Mahkemesine açtığı davada davalı üniversite, Orta Doğu
Teknik Üniversitesinin Devlet eliyle kurulmuş, Devletin gözetimi ve denetimi
altında bulunan ve Devletin başta gelen ödevlerinden sayılan eğitim ve öğretim
hizmetini yürüten Özerk bir kamu tüzel kişisi olduğunu; personelinin de memur,
daha geçerli bir deyimle kamu ajanı sayılmaları gerektiğini kamu ajanlarının
idare ile olan ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkların ise kamu hukuku kurallarına
göre idari yargı yerinde çözülmesinin asıl olduğunu; yönetmelik hükümlerine
göre atama ve görevlendirme yapıldıktan sonra aktedilen sözleşmenin, esas olan
kamu hukuku ilişkisini değiştiremeyeceğini; zira bir kamu görevlisinin bağlı
bulunduğu kurumla olan tek ve değişmez ilişkinin statü hukuku ilişkisi
olduğunu; 7307 sayılı Yasanın 17. maddesindeki özel hukuk hükümlerine
göndermede bulunan hükmün öğretim üyelerine yüksek ücret vermeyi sağlamaktan
başka bir amaç taşımadığını, yukarıda açıklanan görüş doğrultusunda savunmuş
(Ankara 4. iş Mahkemesi, 22/9/1975 günlü, E. 1974/1646, K. 1975/2271 sayılı
karar) ve iş mahkemesi de benzer gerekçelerle ve görev yönünden davayı
reddetmiş ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de bu kararı onamıştır. (9. Hukuk
Dairsi, 18/12/1975 günlü, 1975/28978-52589 sayılı karar).
Orta
Doğu Teknik Üniversitesinde öğretim üyesi unvan ve yetkisiyle çalışanları
"mukaveleli ajanlar" olarak tanımlamak gerekir. Çünkü bu unvan ve
yetki ile çalışan ve bu itibarla da üniversite seçimlerine, kurullarına ve
yönetimine katılan; ders vermek, deney ve sınav yapmak, akademik unvanlar
vermek, öğretim üyelerinin seçimine ve inhasına katılmak gibi Devletin başta
gelen eğitim ve öğretim hizmetlerini doğrudan doğruya yürüten öğretim üyelerinin
üniversite ile olan ilişkisinin bir kamu ilişkisi olduğu açıkça ortadadır.
Bu
tür bir ilişkinin hangi hukuk dalına tâbi tutulması ve bu ilişkiden doğan
anlaşmazlıkların hangi yargı yerinde çözülmesi gerektiği konusu, Anayasanın
114. maddesiyle 140. maddesinin birinci fıkrasını birlikte ele almayı ve
incelemeyi gerektirmektedir.
b)
Anayasanın 140. maddesinin birinci fıkrası "Danıştay, Kanunların başka
idari yargı mercilerine bırakmadığı konularda ilk derece ve genel olarak üst
derece idare mahkemesidir" ilkesini koyarak Danıştayın görevini açık ve
kesin bir biçimde çizmiş ve belirlemiştir. Bu ilkenin bu denli açıklığı ve
kesinliği karşısında, Danıştayın görev alanına giren bir anlaşmazlığın
çözümünün adli yargı yerine bırakılması konusunda yasama organının takdir ve
seçme serbestisine sahip olduğunu öne sürme olanaksızdır. Çünkü kanunların
başka idari yargı yerlerine bırakmadığı bütün idari davaları ilk derece idare
mahkemesi sıfatıyla çözme yetkisi kesin olarak Danıştaya aittir. Yasama
organının kanun koymak suretiyle kullanabileceği takdir hakkı ise, o idari
davanın çözümünü başka bir idari yargı merciine, yani alt derece idare
mahkemesine bırakmaktan ibaret kalır, ki, bu halde dahi Danıştayın üst derece
idare mahkemesi niteliğini koruyacağı açıktır.
Anayasanın
114. maddesinin birinci fıkrası "idarenin her türlü eylem ve işlemine
karşı yargı yolu açıktır" temel kuralını getirmiştir. Konulan bu Anayasa
ilkesinde, idarenin "her türlü eylem ve işleminden" ve "yargı
yolu" deyiminden söz edilmesi üzerinde ayrıca durulmak gerekir. Böylece bu
kavramların, başka bir deyimle kuralın içeriği açıkça saptanmalıdır ki, itiraz
konusu hükmün Anayasaya uygun ya da aykırı düştüğü ortaya konabilsin.
Bir
tasarruf veya kararın idari işlem sayılabilmesi için, o tasarruf veya kararın
bir kamu kurumu tarafından ya da idare örgütü içinde yer alan bir idari makamca
verilmiş olması ve idarenin, idare hukuku alanında gördüğü idari faaliyetlerle
ilgili bulunması koşul ve gereğine yukarıda değinilmiş ve gereken açıklamalar
yapılmıştır. Bir kamu kurumunun veya idare örgütü içinde yer alan bir idari
makamın idare hukuku alanında gördüğü faaliyetlerle ilgili olmayan, özel hukuk
alanında sonuç doğuran karar, işlem ve eylemleri de olabilir. Kamu
kuruluşlarının idare hukuku ilkelerine göre idari eylem veya işlem sayılmayan
ve medeni veya ticari nitelikteki tasarrufları haksız eylemleri, mallarının
idaresi, özel hukuk çerçevesi içinde yapılan ekonomik ve ticari nitelikteki
faaliyetleri, medeni ve ticari nitelikteki sözleşmeleri buna örnek olarak
gösterilebilir. Anayasanın 114. maddesi, idarenin eylem ve işlemi, hangi alanda
olursa olsun, daha açık bir deyimle ister kamu hukuku, isterse özel hukuk
alanına girsin, bunlara karşı mutlaka yargı yolunun açık olacağını kesin olarak
kurala bağlamıştır. Anayasanın bu kuralla açık tuttuğu "yargı
yolu"nun, kamu hukuku alanında idari yargı, özel hukuk alanında ise adli
yargı olduğu bir açıklamayı gerektirmeyecek derece belirgindir.
O
halde, Yasama organının, idare hukuku alanında oluşan ve sonuç doğuran bir
idari eylem veya işleme karşı adli yargı yolunu açma seçeneğine bu kural da
elverişli değildir. Bir varsayım olarak, idare hukuku esaslarına göre idari
eylem veya işlem sayılan konulara karşı adli yargı yerlerinde bir yasa ile dava
açılabileceğinin ye yargı denetiminin bu yolla sağlanabileceğinin kabul
edilmesi, Anayasa ilkelerine ters düşen ve şekli bir denetimden öteye gitmeyen
bir görüş olur. Çünkü idari yargının, yani adli yargıdan ayrı ve bağımsız bir
idari yargı sisteminin Anayasaca ve idare hukukunca kabul edilmiş olmasının
nedeni, kamu hizmetlerinde doğan anlaşmazlıkların yapılarındaki özellikler;
bunlara uygulanacak kuralların hukuki ve teknik bir nitelik taşıması; özel
hukuk dalı ile idare hukuku arasında büyük bir bünye, esas ve prensip farkının
var olması; idari işlemlerin, idare hukuku dalında uzmanlaşmış ve kamu hukuku
alanında bilgi ve tecrübe edinmiş hâkimlerce denetlenmesinin zorunlu sayılmış
olmasıdır. Adli yargı ile idari yargının birbirinden ayrılmasının temelinde,
özel hukukla idare hukukunun ayrı ilke ve kurallara oturmuş bulunmaları;
uyuşmazlık alanlarının ve bu uyuşmazlıklara uygulanacak hukuk kurallarının
değişik olması yatmaktadır. Gerçekten özel hukuka egemen olan temel ilke,
kişiler arasında hak ve menfaat eşitliğinin ve irade hürriyetinin bulunmasıdır.
Adli
yargının amacı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın hak ve nasafet kurallarına
göre çözülerek haksızlığın giderilmesi ve varsa zararın tazmin ettirilmesi
olduğu halde idari yargı denetiminin ana ereği, idarenin, idare hukuku alanı ve
kanun çerçevesi içinde kalmasını sağlamaktır. Başka bir deyimle idari yargı
denetiminin amacı, idarenin, kanunların verdiği yetkileri asması veya kötüye
kullanması, ya da hukuka ve mevzuata aykırı işlem veya eylem, tesis etmesi
hallerinde, bu eylem ve işlemleri yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden iptal etmek suretiyle idareyi hukuk alanı içinde kalmaya
zorlamaktır. Şu yön de açıklanmalıdır ki, hukuka ve mevzuata aykırı olması
nedeniyle bir idari işlemin iptal edilmesine ilişkin karar, geçmişe yürüyerek,
yani sakat idari işlemin yapıldığı günden itibaren hüküm ifade eder. Bundan
dolayı iptal hükmü idareye iptal edilen idari işlemden önce mevcut olan ve bu
işlemle değiştirilmiş bulunan hukuki durumu aynen iade etmek zorunluluğunu
yükler.
Yukarıdan
beri yapılan açıklamalara göre, 7307 sayılı Yasanın 17. maddesinde yer alan ve
görülen bu davada uygulanma durumunda olan, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin
öğretim üyelerini, mensup olduğu üniversite ile muamele ve münasebetlerinde
özel hukuk hükümlerine bağlı tutan ve bu yolla bu muamele ve münasebetlerden
doğacak uyuşmazlıklara, başka bir deyimle üniversite idaresinin Öğretim üyeleri
hakkında alacağı idari kararlara karşı açılacak davalarda idari yargı yolunun
kapatılmasını ve sonuç olarak da idari kararları iptal edilebilir olmaktan
kurtararak hukuk alanında yaşamalarını sürdürme olanağı sağlayan bu hüküm,
Anayasanın 140. ve 114. maddelerine açıkça aykırıdır.
c)
Anayasa Mahkemesinin eğitim ve öğretime ilişkin kararlarında da açıklandığı
üzere, plana bağlı olarak toplumsal, iktisadi ve kültürel kalkınmanın ilk
koşulu nitelikli adam yetiştirmektir. Nitelikli adam yetiştirmek ise sağlıklı
bir eğitim ve öğretimle gerçekleştirilebilir. Bundan dolayı Anayasanın 50.
maddesi, halkın eğitim ve öğretim gereksinmesini sağlamayı Devletin başta gelen
ödevlerinden saymıştır. Yine bu anlayışladır ki Anayasa Koyucu, idare örgütü
içinde yer alan üniversiteleri, taşıdıkları önem ve özellikleri de gözönünde
tutarak, 120. maddedeki düzenleme ile üniversite çalışmalarını, eğitim ve
öğrenimi hertürlü dış etkilerden uzak, bilimin gerektirdiği yansız ve baskısız
bir ortam içinde sürdürülmesini sağlayan ve bunları özerk kuruluşlar haline
getiren kurallara bağlamıştır.
Anayasa'nın
120. maddesinin üçüncü fıkrasında "Üniversiteler, Devletin gözetimi ve
denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları eliyle yönetilir. Özel
kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır"
kuralı yer almaktadır. Bu fıkra hükmüyle, üniversite organlarının, o üniversitenin
öğretim üyelerince seçileceği ve üniversitenin seçilen bu organlar eliyle
yönetileceği ilke olarak belirtilmiş ve hemen arkasından da bu kuralın
istisnası gösterilmiştir. O halde Orta Doğu Teknik Üniversitesi yönünden
Anayasanın ayrık tuttuğu durumun yalnızca yönetim organları konusu olduğu
ortadadır. Başka bir deyimle Anayasa koyucu, sözü edilen bu üniversitenin
organlarının, kendi öğretim üyelerince seçilmiyebileceğini, başka kurumlarca
görevlendirilen kişilerden oluşan organlar eliyle de üniversitenin yönetilebileceğini
kabul etmiş olmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25/2/1975 günlü, 1975/22
sayılı kararında (Resmi Gazete, gün: 3/12/1975, Sayı; 15431) "...Anayasa
Koyucunun, ayrık kuralı 120. maddeye eklerken, bütün bu ilkelere aykırı düşen
bir üniversite yönetim türünü amaçladığı kabul edilemez. Ayrık hükmün korumayı
amaçladığı yönetim biçimi, ayrıntılarına girmeden, yalnız (Mütevelli Heyeti)
sistemine dayanan, diğer temel ilkelere sadık kalan bir yönetim biçimidir ...Şu
halde kendileri tarafından seçilen organlar eliyle yönetilmeyen, yani
(Mütevelli Heyeti) sistemiyle yönetilen ve 1961 Anayasasından önce kuruluşunu
tamamlamış olan Orta Doğu Teknik Üniversitesinde, öğrenim ve öğretim ile ilgili
diğer temel ilkelerin de yürürlüğünü ve etkinliğini sürdürmesi doğaldır."
denilerek bu husus açıkça belirtilmiş bulunmaktadır. O halde 120. maddede yer
alan ve üçüncü fıkra dışında kalan kuralların da Orta Doğu Teknik
Üniversitesine karşı etkinliğini sürdürdüğünü, Anayasa açısından bu kuruluşun
tümüyle bu kurallara bağlı olduğunu doğal saymak gerekir.
Şu
yön de kesinlikle belirtilmelidir ki, üniversite öğretim üyelerinin; bilimsel
çalışma ve araştırmaları, öğrenim ve eğitimi, yan tutmadan, hiç bir endişeye
kapılmadan özgürce yapabilmeleri için her şeyden önce kendilerinin mesleki
güvenceye sahip kılınmaları şarttır. Mesleğini kaybetme kuşkusu içinde olan ve
kendini güvencede görmeyen bir öğretim üyesinden bilimin gerekleri beklenemez.
Oysa üniversiteler, sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul
durumunda da değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve
gelişmeleri izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar,
değerlendirmeler ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik,
ekonomik, sosyal, kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak
zorundadırlar. Bu günün üstüne çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip
eleştirmeyen bilimsel verileri yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı
öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun,
gerçek anlamda üniversite sayılamazlar.
Orta
Doğu Teknik Üniversitesi ile öğretim üyeleri arasındaki muamele ve
münasebetlerde özel hukuk hükümlerinin uygulanacağını kurala bağlayan 17. madde
hükmü, bunların görevlerine son verilmesinde Mütevelli Heyetine sınırsız bir
takdir yetkisi vermektedir. Bu kural gereği, öğretim üyeleri ile üniversite
arasındaki sözleşmeler, Borçlar Kanununun 313. ve sonraki maddelerine bağlı bir
özel hukuk sözleşmesi niteliğine sokulmuştur. Özel hukuk sözleşmesinde aslolan,
yukarıda da açıklandığı gibi, irade serbestliği ve irade muhtariyetidir. Bu
esaslara göre Mütevelli Heyeti sözleşmelere dilediği anda son vermek ya da
süresi biten bir sözleşmeyi uzatıp uzatmamakta sınırsız bir takdir yetkisine
sahip olmaktadır. 17. maddedeki bu kural, öğretim üyelerinin bilimsel
özgürlüğünü, görev ve meslek güvencelerini, serbestçe araştırma ve yayında
bulunma haklarını, Özgürlük ve teminat içinde öğrenim ve öğretimde bulunma
yetkilerini zedelemekte ve giderek ortadan kaldıran bir niteliğe bürünmekte
olduğundan Anayasa'nın 120. maddesine de aykırı düşmektedir.
d)
Anayasa'nın 120. maddesi, üniversiteler arasında hiç bir ayırım yapmadan
üniversite öğretim üyelerinin tümüne belirli haklar ve yetkiler tanımıştır.
Bilimsel özgürlük, serbestçe araştırmada ve yayında bulunabilme, öğrenim ve
öğretimi özgürlük ve güvence içinde sürdürebilme hak ve yetkileri bunlara örnek
olarak gösterilebilir. Anayasa Koyucunun öğretim üyelerinin tümüne tanıdığı bu
hak ve yetkileri, öteki üniversite öğretim üyeleri geniş bir biçimde
kullanırken, Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinin 17. madde ile
getirilen düzenleme ile bunlardan yoksun duruma düşürülmesi, kanun önünde
eşitlik ilkesine ters düşen tipik bir örnek oluşturur, özel hukuk hükümlerine
bağlı tutulması nedeniyle kendilerini, bilimsel özgürlük içinde, görev ve
meslek güvencesine sahip görmeyen ve devamlı tedirginlik ve kuşku içinde
hisseden bir Öğretim üyesinin Anayasa'da gösterilen hak ve yetkilerden
yararlandığı öne sürülemez. Aynı kamu hizmeti görenlerin bir bölüğünün
üniversite ile olan ilişkilerinde kamu hukukuna, diğerlerinin de özel hukuk
hükümlerine tâbi tutulması başlı başına bir eşitsizlik oluşturur. Çünkü eşit
durumda bulunan ve Devletin başta gelen öğrenim ve eğitim gereksinmesini sağlamak
üzere görevlendirilmiş olan kişilerin değişik hukuk kurallarına bağlanmalarında
hiç bir haklı neden yoktur ve gösterilemez.
İtiraz
konusu 17. madde kuralı bu yönden de Anayasa'nın 12. maddesine aykırıdır.
e)
Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında da açıklandığı üzere, hukuk devleti
demek, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu, âdil bir hukuk düzeni
kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sanan, bütün davranışlarında
hukuk kurallarına ve Anayasa'ya uygun bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine
bağlı olan devlet demektir. Aslında yargı denetimi unsuru, hukuk devleti
ilkesinin diğer öğelerinin güvencesini oluşturan temel öğedir. Çünkü, insan
haklarına saygılı olmayan ve davranışlarında hukuka ve Anayasa'ya uymayan bir
yönetimi bu tutumundan caydıran ve onu meşruluk ve hukukilik sınırı içinde
kalmak zorunda bırakan güç, yargı denetimi gücü ve yetkisidir. Bu nedenle yargı
denetiminin etkinliğini ortadan kaldıran ve onu sadece biçimsel bir denetim
niteliğine dönüştüren itiraz konusu 17. maddedeki hüküm Anayasa'nın, 2.
maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmamakta ve bu ilkeye aykırı bir
nitelik göstermektedir.
Özetlemek
gerekirse; itiraz konusu 27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Yasanın 17. maddesinin
"Orta Doğu Teknik Üniversitesinin... öğretim üyeleri... mensup oldukları
üniversite ile muamele ve münasebetlerde hususi hukuk hükümlerine tabi"
olduğunu belirleyen hükmü, Türk vatandaşı olan öğretim üyeleri açısından
Anayasa'nın 140., 114, 120., 12. ve 2. maddelerine aykırıdır ve bu sınır içinde
iptaline karar verilmelidir.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
B-
6. maddenin (F) bendine ilişkin inceleme :
Danıştay
12. Dairesi. 6/F. maddesi hakkındaki Anayasaya aykırılık savını özetle şu
gerekçelere dayandırmaktadır: (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kanununun 43
sayılı Kanunla değiştirilen 3. maddesi uyarınca üniversite, siyasi bir organ
olan Bakanlar Kurulu tarafından seçilen Mütevelli Heyetince yönetilir. Yasanın
6. maddesinin (F) bendi ise, Mütevelli Heyetine, öğretim üyelerinin ücret,
hizmet, müddet ve şartlan ile mukavele esaslarını mer'i mevzuat hükümlerine
-tâbi olmaksızın saptama yetkisi tanımaktadır. Böylece öğretim üyelerinin
üniversite ve Mütevelli Heyetle olan muamele ve münasebetleri, bu heyetin
insafına terk edilmiş bulunmaktadır. Bu muamele ve münasebetleri, idarenin
Anayasa ve kanunlara bağlı bir hukuk devletinde ve bir hukuk düzeni içinde düşünmek
ve çözümlemek mümkün değildir. Ortada anayasal güvence altında demokratik
yollarla ve yazılı hukuka uygun şekilde gerçekleştirilmiş bir atama veya
sözleşme olmayan hallerde, işlemin gerçekleştirilmesinde ve sürdürülmesinde
çalışma ve sözleşme Özgürlüğü veya güvencesi bulunduğundan söz edilemez.
Mütevelli Heyetini Türk Yazılı Hukuku hükümleri dışında dilediği gibi harekette
özgür tutma, hukuk devleti kavramiyle bağdaşmaz. Diğer taraftan Mütevelli
Heyetinin, mer'i mevzuat hükümlerine tâbi olmaması, davalı idareyi Anayasa'nın
114. maddesindeki, idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tâbi
olduğu kuralının dışına çıkarmak istemektedir. Öte yandan hukuk dışı yetkileri
olan ve siyasi bir organ tarafından seçilen kurulun bu etkileri geçerli olduğu
sürece, atayacağı öğretim üyelerinin yan tutmadan, bilimsel özerklik içinde
çalışabileceğini söylemek olanaksızdır.
Sonuç
olarak bu hüküm de, çalışma hürriyeti, hukuk devleti, yargı denetimi ve
üniversite Özerkliği ilkelerine aykırıdır.)
İtiraz
konusu 7307 sayılı Yasanın 6. maddesinin (F) bendinin birinci fıkrası
"Mütevelli Heyeti, üniversitenin ilmi, teknik ve milletlerarası mahiyetini
gözönünde tutmak suretiyle müessesenin esas ve usullerine göre Türk ve diğer
devletler vatandaşlarından idareciler, öğretim üyeleri ve memurlar tayin ve
bunların ücretlerini, hizmet, müddet ve şartlarını ve mukavele esaslarını,
mer'i mevzuat hükümlerine tâbi olmaksızın tesbit eder" hükmünü
taşımaktadır. Bu hüküm, açılan davada sözleşmesi uzatılmayan ve böylece işine son
verilmiş olan bir Türk öğretim üyesi yönünden uygulanma durumundadır. O halde,
bu işte Anayasa'ya uygunluk denetimi, sadece bu açıdan ele alınarak yapılmalı
ve bu sınır içinde kalınarak sonuca bağlanmalıdır.
a)
İnceleme konusu olan bu hüküm, Mütevelli Heyetine iki yetki tanımaktadır.
Bunlardan birincisi, Öğretim üyelerinin ücretlerini, hizmet, müddet ve
şartlarını ve mukavele esaslarını mer'i mevzuat hükümlerine tâbi olmaksızın
tesbit etmek, ikincisi de öğretim üyesini, saptanan bu statüye sokan tayin
işlemini yapmaktır.
Bu
iki yetkinin ayrı ayrı değerlendirilmesi yapılacaktır.
Yukarıda
da açıklandığı gibi, Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 120. maddenin
üçüncü fıkrasının istisna kuralı ile Orta Doğu Teknik Üniversitesinin 7307
sayılı Kanunda öngörülen değişik bir sistemle de yönetilebileceği düşünülmüş ve
kural bu amaçla düzenlenmiştir. Üniversiteyi yönetme kavramının içinde ve
özünde ilgilileri atama yetkisinin de varolduğu kuşkusuzdur. O halde salt atama
yetkisinin Mütevelli Heyetine tanınmış olmasının Anayasa'ya aykırılık sorununu
oluşturması düşünülemez.
Bu
durumda Mütevelli Heyetine tanınan diğer yetkinin Anayasa'nın 117., 120., 2.,
114. ve 12. maddeleri açısından anayasal denetimden geçirilmesi gerekmiş ve
incelemede bu sıra ve yöntem izlenmiştir.
b)
Anayasa, üniversiteleri, yürütmeye ayrılan ikinci bölümün, "C, idare"
kısmında ve 120. maddede düzenlemiştir. Bu düzenleyiş biçimi dahi, Anayasa'nın,
üniversiteleri idare örgütü içinde kabul ettiğinin ve taşıdığı özellikler
bakımından ayrıca düzenlediğinin açık kanıtını teşkil eder. Daha açık bir
deyimle, Anayasa, Cumhuriyetin temel kuruluşlarını, yasama, yürütme ve yargı
olmak üzere üçe ayırmıştır. Yürütmeyi de, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve
İdare olmak üzere üç kesimde toplamıştır. Türkiye Cumhuriyeti örgütüne dahil
olan bir anayasal kuruluşun bu teşkilât içinde bir yere oturtulması zorunluluğu
vardır. Aslında bu yerin, yürütme bölümünde ve bu bölümün de idare kesiminde
olması gerekir. Esasen Anayasa'nın sistemine ve düzenleyiş biçimine göre de
böyle düşünüldüğü ve hükümlere bu anlayış içinde yer verildiği, açıkça
görülmektedir.
Anayasa'nın
112. maddesi, idarenin kuruluş ve görevlerinin merkezden yönetim ve yerinden
yönetim esaslarına dayanacağını buyurmaktadır. Bilindiği gibi yerinden yönetim
kuruluşları; il idaresi, belediye ve köy gibi mahalli kuruluşlarla; Anayasa'ya
göre özerk veya tarafsız kuruluşlar olan üniversiteler ve radyo ve televizyon
idaresi gibi hizmet bakımından merkeze bağlı olmayan kamu kurumları olarak
ikiye ayrılmaktadır.
Anayasa'nın
112. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "İdare Kuruluş ve görevleriyle
bir bütündür ve Kanunla düzenlenir" biçimindeki kural, birinci fıkrada
genel çerçevesi çizilen tüm kuruluşların bir bütünü oluşturduklarını açıkça
belirtmektedir. O halde üniversiteler, Anayasa'nın yürütme bölümünün, idare
kesiminde yer alan; kuruluş ve görevleriyle bir bütün olan idarenin bünyesinde
özerk bir hizmet ademi merkeziyet kuruluşudur. Anayasa'nın kabul ettiği bu
sisteme göre, üniversitelere, başka bir anayasal yer bulmaya olanak yoktur.
Durum böyle olunca Anyasa'nın 120. maddesinde hüküm bulunmayan hallerde idareyi
düzenleyen Anayasa'nın genel ilke ve kurallarının üniversite için de geçerli
olduğunu kabul etmek zorunludur. Örnek vermek gerekirse, Anayasa'nın 113.
maddesinde sözü edilen yönetmelik çıkarma yetkisinin üniversiteler için de
geçerli olduğu; 114 maddesinin, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı
yargı yolu açıktır diyen birinci fıkrası kuralının üniversiteleri de kapsadığı,
119. maddesindeki memurların siyasi partilere ve sendikalara üye olmalarını
yasaklayıcı kuralın üniversiteleri de içerdiği açıkça ortadadır.
Anayasa'nın
117. maddesinin son fıkrasında "Memurların nitelikleri, atanmaları, ödev
ve yetkileri, haklan ve yükümleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
(Kanunla düzenlenir" ilkesi yer almıştır. Bu hüküm ilke olarak öğretim
üyeleri açısından da geçerli olduğunda duraksamaya yer yoktur. O halde yasa
koyucu, 120. maddenin üniversiteler için getirdiği özel ilkelerde de bağlı ve
sadık kalarak öğretim üyelerinin niteliklerini, atanma esâslarını, ödev ve
yetkilerini, haklarını ve yükümlerini, aylık ve ödeneklerini ve öteki özlük
işlerini yasa koymak suretiyle saptamalıdır. Çünkü, Mütevelli Heyeti eli ile
yönetim sistemi, ancak böyle bir Yasanın sınırları içinde işleyebilir ve bu
heyete uygulamada Yasa ile belli edilen ölçüler içinde bir takdir yetkisi
tanınabilir. Anayasa Koyucunun, sözü edilen istisna kuralı ile bütün yetkileri,
hiç bir mevzuat hükmü ile sınırlı olmaksızın Mütevelli Heyetine tanıdığı yolunda
bir görüş öne sürülemez. Anayasa'nın 4. maddesinin son tümcesinde "Hiç bir
kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz" buyruğu ilke olarak yer almıştır. Oysa Anayasa'nın bir
hükmünün anlam ve kapsamını saptarken Anayasa'nın bütün kurallarının birlikte
ele alınması, değerlendirilmesi gerekir. Anayasa'nın düzenleniş biçimi ve
hükümlerinin İçeriği: Mütevelli heyetine, sözleşmeli personel istihdamı yolu
ile, öğretim üyelerinin bir kanunla düzenlenme konusu olan niteliklerini,
seçimle ve atama yöntemlerini; ödev, görev ve yetkilerini; aylık, ödenek, izin
ve sosyal güvence gibi haklarını ve yükümlülüklerini; disiplin, idari ve cezai
yönden kovuşturma esaslarını mer'i mevzuat hükümleriyle bağlı kalmaksızın
mutlak bir takdir yetkisiyle saptamasına olanak vermez. Bu koşullar altında
akademik bir kariyerin de oluşabileceği esasen düşünülemez.
Bu
nedenle itiraz konusu kural, öğretim üyelerinin Kanunla düzenlenmesi gereken
tüm özlük haklarının sözleşme ile düzenlenmesine olanak verdiğinden Anayasa'nın
117. maddesinin ikinci fıkrasına aykırıdır.
c)
Anayasa'nın 120. maddesinin altıncı fıkrasında "Üniversitelerin Kuruluş ve
İşleyişleri ...... öğrenim ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş
bilim ve teknoloji gereklerine ...göre yürütülmesi esasları Kanunla
düzenlenir" ilkesine yer verilmiştir. Anayasa Koyucu, 120. maddenin
birinci fıkrasında üniversitelerin Kanunla Kurulacağı esasını koymakla
yetinmemiş, altıncı fıkra ile ayrıca bu kuruluşun ve işleyişin diğer fıkralarda
öngörülen ilkeler gözönünde tutulmak suretiyle kanunla düzenleneceğini de
belirtmek gereğini duymuştur.
Bir
kuruluşun temel yapısını kadrolar oluşturur, kadroları olmayan bir kurumun
kuruluşu tamamlanmamış demektir.
Bir
Kurumun işleyişine gelince; sözü edilen kadrolara bağlı görev, yetki ve
sorumlulukların ne olduğunun; kurumun amacına ulaşabilmesi için bu görev ve
yetkilerin ne suretle ve hangi yollardan, yerine getirileceğinin ve
birbirleriyle olan ilişkilerinin saptanması o Kurumun işleyişinin belirlenmesi
demektir. Kurumun işleyişi belli görev, yetkilerin kullanılması ve
sorumlulukların yüklenilmesi yöntemidir. Örneğin Rektörün görev, yetkileri
kullanması ve sorumlulukları yüklenmesi rektörlüğün işleyişini; öğretim
üyelerinin görev, yetki ve sorumluluklarını yerine getirmeleri de eğitim ve
öğretim çarkının işleyişini oluşturur. Bir kurumun kuruluş ve işleyişinin
sağlanabilmesi için sadece o kurumun çatısını oluşturan kadroların ve buna
bağlı olan görev, yetki ve sorumlulukların saptanması da yeterli değildir.
Çünkü bu kadroya oturan, bu görev, yetki ve sorumlulukları kullanacak olan
görevli de belirlenmelidir ki, Kurum istenilen doğrultuda işleme ve hareket
etme yeteneğini kazanabilsin. Varılan bu sonuç; personelin yetenekleri,
nitelikleri, hakları ve ödevlerinin ve tabi olacağı meslek disiplin kuralları
ile bunlara uymamaları halinde çarptırılacağı cezaların ve öteki kuralların
yasa ile saptanması zorunluğunu ortaya koyar. Anayasa'nın 117. maddesiyle ve
bir bakıma genel olarak memurlar için getirilmiş olan ilke, bu düşünce ile
Anayasa'nın 120. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan, Özel hükümle Öğretim
üyeleri yönünden ve değişik bir biçimde yinelenmiş olmaktadır. Bu hükme göre,
üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri deyimi kapsamına dahil olan kadroların ve
bu kadrolara bağlı görev, yetki ve sorumlulukların, akademik personelin
nitelikleri, ödev ve yetkilerinin, haklan ve yükümleri ile, aylıklarının ve
ödeneklerinin, haklarında uygulanacak disiplin cezaları ile öteki özlük
işlerinin yasa ile düzenlenmesi anayasal bir zorunluk olarak ortaya
çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesinin 4/2/1966 günlü, E. 65/32, K. 66/3 sayılı
kararında da açıklandığı gibi; Anayasa'nın 120. maddesinin altıncı fıkrası ile,
üniversitenin kuruluş ve işleyişi ve bu kavram içinde olarak üniversitelerin
görevlerinin yerine getirilmesini sağlayacak kadroların saptanması; bu
kadroların sınıf, derece ve kademelerinin belirtilmesi, kadrolara bağlı
personelin nitelik, görev, yetki, sorumluluk, aylık, ödenek, izin, emeklilik
gibi esaslarının düzenlenmesi görevi kanun koyucuya verilmiştir. Yukarıda da
değinildiği gibi, Anayasa'nın 120. maddesinin üçüncü fıkrasında Orta Doğu
Teknik Üniversitesinin, kendisi tarafından seçilmemiş olan organlar eliyle
yönetilebileceği yolundaki ayrık hüküm, Mütevelli Heyetine, kanun konusu olan
hususları düzenleme yetkisi veremez. Anayasa Mahkemesince de kabul edildiği
gibi, yönetim yetkisinin özünde, görevlileri atama, disiplin cezası verme, ya
da görevden çıkarma yetkileri de vardır. Ancak bu yetki, görevlilerin atanacağı
statüyü, disiplin suçu ve cezası ihdas etme ve görevden çıkarma koşullarını
saptama yetkisini içermez.
Oysa
Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Mütevelli Heyetinin yaptığı iş, sözleşme ile
öğretim üyesi istihdam etme yetkisini kullanma görünümü içinde, tamamı Kanun
konusu olan hususları, hem de hiçbir mer'i mevzuat hükmüne tabi olmaksızın
saptama işlemidir.
Mesleki
güvencesi olmayan, görevine son verileceğinden ya da sözleşmesinin
yenilenmeyeceğinden kuşku duyan ve böylece sürekli olarak tedirginlik ortamı
içinde bulunan bir öğretim üyesinin, bilimsel özerkliği bulunduğunu, eğitim ve
öğretim hizmetini yan tutmadan yürüteceğini, bağımsız ve yansız olarak
araştırma ve yayında bulunabileceğini düşünmek ileri derecede iyimserlik olur.
Açıklanan
nedenlerle, 7307 sayılı Yasanın 6. maddesinin (F) bendinin Türk vatandaşı olan
Öğretim üyelerinin ücretlerini, hizmet, müddet ve şartlarını ve mukavele
esaslarını mer'i mevzuat hükümlerine tabi olmaksızın Mütevelli Heyetince
saptanmasını öngören hükmü Anayasa'nın değişik 120. maddesine bu yönden de
aykırıdır.
d)
Anayasa'nın 2., 114. ve!2. maddeleri yönünden ve 7307 sayılı Yasanın 17.
maddesi açısından yukarıda yapılan açıklamalar, 6. maddenin (F) bendi için de
geçerli olduğundan bunların burada yinelenmesine gerek görülmemiştir.
Açıklanan
bu nedenlerle, sözü edilen maddenin (F) bendi, Anayasa'nın 2., 114. ve 12.
maddelerine de aykırıdır.
Özetlemek
gerekirse; itiraz konusu 27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Yasanın 6. maddesinin (F)
bendinin birinci fıkrasında yer alan "... ve bunların ücretlerini, hizmet,
müddet ve şartlarını ve mukavele esaslarını mer'i mevzuat hükümlerine tâbi
olmaksızın tesbit"ine ilişkin kural, Türk Öğretim üyeleri açısından
Anayasa'nın 117., 120., 2., 114. ve 12. maddelerine aykırıdır ve bu sınır
içinde iptaline karar verilmelidir.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
C-
İptal kararı üzerine uygulanma durumunu yitiren hükümler sorunu :
İtiraz
konusu 27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Yasanın 6. maddesinin (F) bendinin ikinci
fıkrasında yer alan "...ve bunların ücretlerini, hizmet, müddet ve
şartlarını ve mukavele esaslarını, mer'i mevzuat hükümlerine tâbi olmaksızın
tesbit" ine ilişkin kuralın Türk vatandaşı olan öğretim üyeleri açısından
iptaline karar verilince, Mütevelli Heyetinin bu maddedeki Türk vatandaşı
öğretim üyelerini atamayan ilişkin yetkisi de işlemez bir duruma gelmektedir.
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve yargılanma Usulleri
Hakkında Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrasında "Ancak, eğer müracaat
kanun veya içtüzüğün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhine yapılmış olup
da, bu belirli madde veya hükümlerin iptali kanun veya içtüzüğün diğer bazı
hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa
Mahkemesi, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartiyle, Kanun veya İçtüzüğün
bahis konusu diğer hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir" denilmek
suretiyle Anayasa Mahkemesi'nin yetkisinin sınırları belirtilmiştir.
İptal
kararı üzerine, sözü edilen maddede yer alan ve Mütevelli Heyetine Türk öğretim
üyelerini tayin yetkisi veren kural da uygulanamaz duruma düştüğünden, 44
sayılı Yasanın 28. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, Mütevelli Heyetine
tanınan tayin yetkisine ilişkin hükümün de Türk öğretim üyeleri açısından
iptaline karar verilmelidir.
Nihat
O Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
D-
27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Yasanın 17. maddesindeki hükmün sınırlı biçimde
iptali üzerine bir boşluk oluşmamasına karşın, 6. maddenin (F) bendinin birinci
fıkrasında yer alan "... ve bunların ücretlerini, hizmet müddet ve
şartlarını ve mukavele esaslarını, mer'i mevzuat hükümlerine tâbi olmaksızın tespit"
ine ilişkin kural Türk öğretim üyeleri açısından ve yine Mütevelli Heyetine
tanınan tayin yetkisinin de aynı öğretim üyeleri yönünden iptal edilince bir
boşluğun oluştuğu görülmektedir.
Anayasa'nın
152. maddesinin ikinci fıkrasında "Gereken hallerde, Anayasa Mahkemesi,
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir"
denilmek suretiyle bu kuralın uygulanması Anayasa Mahkemesinin takdirine
bırakılmış ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 50. maddesi de aynı paralelde
hükümler düzenlemiştir. 6. maddenin (F) bendi ile ilgili iptal kararlarının, bu
kararın Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesi, yerinde görülmüş, 17. maddedeki iptal kararı hakkında ise böyle bir
süre saptanması gereksiz bulunmuştur.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu, Yasanın iptaline karar verilen her iki hükmü hakkında da bir
yıllık süre verilmesi görüşü ile bu sonuca katılmamıştır.
SONUÇ
:
1-
27/5/1959 günlü, 7307 sayılı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kanununun 17.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve öğretim üyelerini, üniversite ile
olan muamele ve münasebetlerinde hususi hukuk hükümlerine tâbi tutan kuralın
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoyu ile
ve oyçokluğuyla;
2-
Aynı Kanunun 6. maddesinin (F) bendinin birinci fıkrasında yer alan "...ve
bunların ücretlerini, hizmet, müddet ve şartlarını ve mukavele esaslarını,
mer'i mevzuat hükümlerine tâbi olmaksızın tespit" ine ilişkin kuralın, Türk
vatandaşı olan öğretim üyeleri açısından Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
iptaline, Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoyu ile ve oyçokluğuyla;
3-
Yukarıda belirtilen kuralın iptali üzerine aynı fıkrada yer alan tayin
yetkisinin uygulanma olanağı kalmadığından, Mütevelli Heyetine tanınan tayin
yetkisinin de üniversitenin Türk öğretim üyeleri açısından 22/4/1962 günlü, 44
sayılı Yasanın 28. maddesine dayanılarak iptaline, Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun
karşıoyu ile ve oyçokluğuyla;
4-
Yukarıda (2). ve (3). maddelerde verilen iptal hükümlerinin Anayasa'nın 152.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararın Resmi Gazete'de yayımlandığı günden
başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine, süre verilmesinde oybirliğiyle ve
sürenin altı ay olarak belirtilmesinde Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun, sürenin bir
yıl olarak belirtilmesi yolundaki karşıoyu ile ve oyçokluğuyla;
5-
Yukarıda (1). maddede verilen iptal hükmünün yürürlüğe girmesi konusunda süre
belirtilmesine yer olmadığına, Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun bir yıl süre verilmesi
yolundaki karşıoyu ile ve oyçokluğuyla;
25/5/1976
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
İtirazcı
merci henüz, işin esasına geçmiş değildir. İptal konusu hükümlerin ise yargı
mercilerinin görev ve yetkilerini kısıtlayan bir yanı yoktur.
Açıklanan
durumda, uyuşmazlığın çözümüne girildikten sonra uygulanması düşünülebilecek
hükümlerin peşinen anayasal denetimden geçirilmesine ve bu denetimin görev ve
yetki sorunu ile birleştirilmesine karşıyım.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|