ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1975/183
Karar Sayısı:1976/15
Karar Günü:16/3/1976
Resmi Gazete tarih/sayı:9.7.1976/15641
İptal
davasını açan: Cumhurbaşkanı
İptal
davasının konusu: 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun
3/7/1975 günlü ve 1923 sayılı Kanunun 37. maddesiyle değişik 137. maddesinin
(C) bendinin ikinci cümlesindeki "....... görevde iken yüksek öğrenimi
bitiren astsubayların intibakı; aynı yüksek öğrenimi bitirenler için tesbit
edilen giriş derece ve kademesine bir derece ilâve edilmek suretiyle bulunacak
derece ve kademelerden hizmete başlamış kabul edilir." kuralının
Anayasa'nın 12 inci maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı düştüğü gerekçesiyle
iptali istenmiştir.
II.
YASA METİNLERİ:
1-
Anayasaya aykırılığı dava edilen 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel
Kanununun 11 Temmuz 1975 günlü ve 15292 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1923
sayılı Kanunun 37. maddesiyle değiştirilen 137. maddesinin (C) bendinin ikinci
cümlesi aşağıdadır:
"Görevde
iken yüksek öğrenimi bitiren astsubayların intibakı; aynı yüksek öğrenimi
bitirenler için tesbit edilen giriş derece ve kademesine bir derece ilâve
edilmek suretiyle bulunacak derece ve kademelerden hizmete başlamış kabul
edilir."
2-
Dayanılan Anayasa kuralı :
Dayanılan
Anayasa'nın 12. maddesi de şöyledir:
"Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
III.
İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 14 Ekim 1975 tarihinde Kâni Vrana,
İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Ahmet Koçak,
Şekip Çopuroğlu, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Şevket Müftügil,
Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle
yapılan ilk inceleme toplantısında;
Cumhurbaşkanının,
Anayasa Mahkemesine yalnız kendi imzasiyle iptal davası açma yetkisi bulunup
bulunmadığı konusu üzerinde durulmuştur.
Anayasa'nın
6. maddesinde "Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir." kuralı getirildikten sonra
97. maddenin birinci fıkrasında "Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu
sıfatla, Türkiye Cumhuriyetini ve milletin birliğini temsil eder" kuralına
yer verilmiş ikinci fıkrasında da Cumhurbaşkanının Yürütme ile ilgili görev ve
yetkileri belirtilmiştir. Anayasa'nın 93 maddesinde yer alan
"Cumhurbaşkanı, görevleriyle ilgili işlemlerinden sorumlu değildir Cumhurbaşkanının
bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan
Başbakan ile ilgili Bakan sorumludur" yolundaki ilkeyi bu tür görev ve
yetkilerle sınırlı olarak ele almak gerekir. Öte yandan Anayasa;
Cumhurbaşkanına, yürütme organının başı olması yönünden değil, Devleti ve
milletin bölünmez bütünlüğünü temsil eden, insan haklarına dayalı demokratik
hukuk devleti ilkelerini korumak ve lâik Türkiye Cumhuriyetini yüceltmek ve
kollamak görevlerini üstlenen tarafsız bir baş olması yönünden de kimi görevler
vermiştir. Bunlardan biri de Anayasa'nın 149. madesinde belirtilen iptal davası
açma yetkisidir. Bu yetkinin kullanılmasını 98. madde çerçevesi içinde görmek
olanaksızdır. Çünkü böyle bir durumda, bu yetki, ancak Başbakan veya ilgili Bakanca
uygun görülmesi halinde kullanabilecektir. Başka bir deyimle, siyasal iktidarca
yasalaştırılan bir metin hakkında Cumhurbaşkanının iptal davası açma yetkisini,
Başbakana veya ilgili Bakana devreden veya onları bu yetkiye ortak eden ters
bir sonuç ortaya çıkar ki, Anayasa'nın böyle bir sonucu kabul ettiği
düşünülemez. Hemen eklemek gerekir ki, Anayasa'nın 149. maddesi iptal davası
açacakları göstermiş ve bunlar arasında yürütme organına yer vermemiştir.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle Cumhurbaşkanının, Anayasanın 149. maddesine göre,
Başbakanla herhangi bir bakanın imzalanmasına gerek olmaksızın, yalnız kendi
imzasiyle iptal davası açma yetkisi bulunduğu kabul edilmelidir.
Dosyada
başkaca bir eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine karar verilmiştir.
IV.
ESASIN İNCELENMESİ:
l-
Sözlü açıklama :
Davanın
esasını incelemek üzere Kani Vrana, Şevket Müftügil, Ahmet Akar, Halit Zarbun,
Ziya Önel, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Şekip Çopuroğlu, Fahrettin UIuç,
Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Nihat O.
Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle toplanan Anayasa
Mahkemesi; 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 29. maddesi gereğince ilgililerin
sözlü açıklamalarının dinlenmesini uygun görmüştür. Bu amaçla Cumhurbaşkanınca
tensip edilecek kişi ile Milli Savunma Bakanlığı temsilcisinin 3/2/1976 günü
saat 10.00 da Anayasa Mahkemesi'nde hazır bulundurulması için ilgili yerlere
aynı kanunun 30. maddesi uyarınca çağrı kâğıdı çıkarılmasına oybirliğiyle karar
verilmiştir.
Bu
karar üzerine Cumhurbaşkanlığına, kanunun öngördüğü biçimde ve yöntemine uygun
olarak tebligat yapılmış, belirlenen günde bir temsilci gönderilmediği gibi,
gönderilmeme nedenleri de Anayasa Mahkemesine bildirilmemiştir. 22/4/1962
günlü, 44 sayılı Yasanın 30. maddesinin birinci fıkrasında yer alan: "Anayasa
Mahkemesi 29. madde uyarınca ilgililerin sözlü açıklamalarının dilenmesine
karar verdiği takdirde, ilgililere, tâyin edilecek günde Mahkemede hazır
bulunmalarını veya temsilci göndermeleri lüzumunu ve hazır bulunmaz veya
temsilci göndermezlerse, gerekli incelemenin dosya üzerinde yapılacağı
meşruhatım havi davetiye gönderilir" hükmü gözönünde tutularak, Milli
Savunma Bakanlığınca gönderilen temsilci dinlendikten sonra inceleme evrak
üzerinde sürdürülmüştür.
Milli
Savunma Bakanlığınca gönderilen temsilcinin sözlü açıklamasında ve 3 şubat 1976
günlü yazısında:
"Bu
hükümle, yüksek öğrenim gören astsubaylar, yüksek öğrenim görmeyen astsubaylar
şeklinde iki zümre teşekkül ettirilmiştir. Ve bu iki zümreden görevde iken
yüksek öğrenimi bitiren astsubaylar lehine bir imtiyaz tanınmıştır. Bunlar bu
öğrenimleri kendileri yapmaktadırlar. Silâhlı Kuvvetler hizmet ihtiyacı
gerektiği vakit astsubaylardan fakülte veya yüksek okullarda okutma
durumundadır. Üniversitelerin çeşitli fakültelerini veya yüksek okulları
bitiren ve 30 yaşından büyük olmayan astsubaylar ihtiyaç varsa öğrenimlerinin
ilgilendirdiği sınıflarda teğmen rütbesiyle muvazzaf subaylığa
geçirilebilirler. Bundan başka; başçavuşluğun ilk üç yılında bulunan, sicil not
ortalaması sicil tam notunun % 85 ve daha fazla olan, genel kültür, karakter ve
ahlâk yönünden subay olmaya lâyık bulunan ve yapılacak meslek sınavlarını
kazanan mümtaz astsubaylar teğmen nasbedilebilirler. Bunların aylıkları Ek 7
sayılı cetvelde gösterilmiştir. Teğmen 6 inci derece 485 gösterge ile başlamakla,
2 nci derece 830-935'e kadar devam etmektedir.
Dava
konusu edilen hüküm, tasarının Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında 7
milletvekilinin ortaklaşa önergeleriyle maddeye ilâve edilmiştir. Bütçe Plân
Komisyonu bu önergeye katılmamıştır.
1450
sayılı Harp Okulları Kanununa göre; Harp Okullarının öğrenim süresi Genelkurmay
Başkanlığınca görülen lüzum üzerine 4 yıldır, Harp Okulu mezunları teğmen
nasbedilirler. Fakülte ve yüksek okulu bitirenler de teğmen nasbedilirler.
Teğmenlik bekleme süresi 3 yıldır. (Fakülte ve yüksek okulların fazla öğrenim
süreleri kadar teğmenlik sûreleri kısaltılır.) Aylık başlangıcı teğmen
rütbesiyle 8 nci derecedir.
Harp
Okulu öğrenim süresinden yıl olarak fazla öğrenim görenler fakülte ve yüksek
okullardan yetişenler o kadar ileri kademeden göreve başlarlar. Örneğin 5
yıllık fakülteden yetişenler 8 inci derecenin 2 nci, 6 yıllık fakültede
yetişenler 8 nci derecenin 3 üncü kademesinden göreve başlarlar.
Dava
konusu edilen madde yüksek öğrenimi bitiren astsubayların aynı öğrenimi
bitirenler için tesbit edilen giriş derece ve kademesine bir derece ilâve
edilmek suretiyle bulunacak derece ve kademelerden hizmete başlamış olmayı
kabul etmektedir. Buna göre 5 yıllık öğrenimi bitiren astsubay 7 derecenin 2
nci kademesinden hizmete başlamış kabul edilerek aylığı buna göre bulunacaktır.
Burada hemen göze çarpan bir husus fakülteden yetişen bir subay ile aynı
fakülteyi görevde iken bitiren astsubay arasında ikinciler yararına bir ileri
derece ayrıcalığı bulunmaktadır. Bu tüm hizmet boyunca devam edecektir.
926
Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa herhangi bir şekilde yollama yapılmamaktadır. Ayrıca 657 sayılı
Kanunun l nci maddesinde subay ve astsubayların özel kanunları hükümlerine tâbi
olacakları açıklıkla belirtilmiş olmasına rağmen dava konusu hükümde 657 sayılı
Kanuna paralellik sağlandığı bir an için kabul edilse yukarıda belirtilen
eşitsizlik bir derece düşmek suretiyle daima iki derece ileride devamedecektir.
Kaldı ki 657 sayılı kanunun 36. maddesinin (B) bendinin 12/d fıkrasında üst
öğrenim bitiren bir öğrenimin giriş derece ve kademesinden başlamakta
memuriyette geçirdiği başarılı hizmet sürelerinin her yılı bir kademe, her üç
yılı bir derece hesabiyle ilâve edilmekte ve üst öğrenime ara vermeden başlayan
ve normal süresinde tamamlayan emsalini aşmamaktadır.
Dava
konusu hüküm, hizmette başarıyı, her derece için ne kadar bekleneceği ve
emsalini aşmamak koşullarından hiç birisini öngörmemektedir. Kamu yararı ve
hizmeti gözetmeyen tamamen imtiyaz tanıyan bir hüküm niteliğindedir."
denilmiş, sözlü açıklama sırasında bir soru üzerine:
-
"Astsubay olarak göreve devam eden şahıs, yüksek öğrenimi bitirmiş olması
nedeniyle rütbesinde herhangi bir değişiklik olmaz. Aynı rütbeyi muhafaza eder.
Astsubay Kıdemli Başçavuş iken okumuş ise yine Astsubay Kıdemli Başçavuş olarak
göreve devam edecektir. Fakat bizde rütbe karşılığı aylık verilmesine karşın
getirilen bu hükümle ilgilinin aylığı bu hükme göre yapılma durumunda kalınca,
rütbe Başçavuş olmasına rağmen üç üst dereceden aylık alma durumuna gelecektir.
Rütbe aynı, aylık değişik" karşılığını vermiştir.
Milli
Savunma Bakanlığı temsilcisi, kendisine yöneltilen:
-
Dava konusu (C) bendinde intibak şu dereceden başlatılır değil de bir üst
dereceye terfi ettirilir ibaresi kullanılmış olsaydı yine müsavatsızlık söz
konusu olurmu idi Sorusunu da :
-
"Kendisine bir üst derece verilmesi demek normal olarak askerlikte rütbe
esası söz konusudur. Yani bir üst derece verdiğimiz vakit çavuş, üstçavuş;
üstçavuş, kıdemli üstçavuş, bu şekilde anlar isek bunda eşitsizlik olmazdı. Şu
bakımdan olmazdı: Çünkü astsubay çavuştan üstçavuş olmuştur. Üstçavuşlarla aynı
işlemi görecektir." biçiminde yanıtlamıştır.
2-
İnceleme :
Davanın
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, Milli Savunma Bakanlığı temsilcisinin
yazılı ve sözlü açıklamaları, iptali istenen yasa kuralı, Anayasaya aykırılık
iddiasına dayanak tutulan Anayasa hükmü, konu ile ilgili öteki yasa metinleri
ve gerekçeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Konunun
geniş biçimde ve yerinde değerlendirilebilmesinin yapılabilmesi için:
a)
İptali istenen kuralın yasaya ne suretle ve hangi gerekçe ile girmiş olduğu;
b)
Anayasanın 12. maddesindeki eşitlik ilkesiyle "imtiyaz kavramı"
astsubayların aylık derece ve kademelerinin subay veya devlet memurlarınkilerle
karşılaştırılabilip karşılaştırılamıyacağı;
c)
926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 14. ve 109. maddelerinin
astsubay iken yüksek öğrenim görmüş olanlara dava konusu (C) bendindeki hükmün
sağladığı derece ve kademe ilerlemesini sağlayıp sağlamadığı ve dolayısiyle
dava konusu hükmün sözü edilen maddeler karşısında tamamen gereksiz kalıp
kalmadığı;
d)
Anayasa ve diğer yasalarda özellikle 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunuyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda öğrenimin nasıl ve ne
yolda değerlendirilmiş olduğu, yüksek öğrenim görenlere ne gibi haklar
tanındığı;
Dava
konusu (C) bendindeki kuralın astsubaylardan görevde iken yüksek öğrenimi
bitirmiş olanlar yararına böyle bir öğrenim yapmamış olanlara göre eşitsizlik
ve imtiyaz yaratıp yaratmadığı;
Dava
konusu kuralın Anayasa'nın 12. maddesine aykırı düşüyorsa bu aykırılığın ne
bakımdan ileri geldiği;
yönlerinin
incelenmesi gerekmiştir.
aa)
İptali istenen 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 1923
sayılı Kanunla değişik 137. maddesinin (C) bendinin ikinci cümlesindeki hüküm,
hükümet tasarısında ve Millet Meclisi komisyonlarının hazırladıkları metinlerde
yok iken tasarının Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında 7
milletvekili tarafından verilen ortak bir önerge ile yasa metnine girmiş,
Millet Meclisi Plân Komisyonu sözcüsü, "önerge ayrı bir astsubay sınıfı
ihdas eder nitelikte, cetvele aykırı düştüğü için Komisyon katılmıyor"
demiş, önergede imzası bulunan bir milletvekili ise Millet Meclisi Genel
Kurulunda önergeyi şu sözlerle savunmuştur :
(Ordu
statüleri son derece rijit, katı statülerdir. Şüphesiz kendi bünyesi içinde bu
suijeneris statüleri mazur görmek mümkündür, ancak, bu katı statüler içinde
bazı yanlışlıklara veya noksanlıkları, zühulleri telâfi etmek lâzımdır.
Önergemiz bunu temine matuf bir önergedir. Şöyleki:
Bir
astsubay Eczacılık Fakültesine gitti, eczacı oldu. Orduya müracaat ediyor,
"benim eczacı diplomam var. Siz eczacı arıyorsunuz. Beni Eczacı alır
mısınız'" diyor. Cevap: "Hayır" ve eczacı dışardan alınıyor.
"Eczacılık Fakültesini bitirdim terfi verin" diyor terfi verilmiyor.
"Zam verin, takdir verin" diyor, verilmiyor ve astsubaylıkta mecburi
hizmeti dolana kadar çalışıyor.
İnsanların
yükselme ihtirası, yükselme arzusu, yükselme dilekleri tabiatında vardır ve bu
teşvik edilmelidir.
Daha
evvel, 657 sayılı kanunun tâdili olan 12 sayılı kararnamede, memuriyette iken
yüksek tahsil yapanlara teşvik hükümleri, terfi hükümleri getirilmişti. Şimdi
926 sayılı kanunun bu tadilinde astsubaylar için de böyle yüksek tahsil yapmış
olanları, hukuku bitirenleri, eczacılığı, dişçiliği, bir diğer mühendislik
okulunu bitirenleri subaylığa alamıyorsunuz. Branşında, iktisap ettiği
branşında çalıştıramıyorsunuz, hiç olmassa bu ilmi çalışmalarını teşvik etmek
bilginin zararı olmaz, bir gün ummadık bir yerde Ordumuza o öğrendiği bilginin
faydaları olabilir- bakımından terfi ettirmek, takdir etmekle sosyal adalet ve
hakkaniyet bakımından büyük fayda mülahaza ediyoruz. Bu bakımdan muhterem
arkadaşlarımızın ittifak halinde bendenizin bu izahatından sonra önergemize
iltifat edeceğine inanıyorum.)
Başkan
önergeyi oya sunmuş, kabul edildiğini açıklamıştır. (T.B.M.M. Tutanak Dergisi
dönem 4, cilt 13, toplantı 2, 30/6/1975 günlü, 96 birleşim, sayfa: 393-394)
Cumhuriyet
Senatosu Milli Savunma ve Bütçe Plân Komisyonları, metni Millet Meclisinden
geldiği biçimde kabul etmişlerdir. Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulundaki
görüşmeler sırasında bu konu ile ilgili bir konuşma yapılmamış ve madde
Meclisten geldiği gibi yasalaşmıştır.
bb)
Anayasa'nın 12. maddesinde; "Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." denmektedir.
Görülüyor ki bu maddede eylemli eşitlik değil hukuksal eşitlik söz konusu edilmektedir.
Bu maddeye göre; herkes Yasa karşısında dillerine, ırklarına cinsiyetlerine,
siyasal düşüncelerine felsefi inançlarına, dinlerine ve mezheplerine göre
değişik işlem görmeyecekler ve aralarında bir ayrıcalık yapılmayacaktır.
Bunların dışında ancak niteliklerde benzerlik ve yasaların koyduğu kurallara
uyarlık oranında eşitlik söz konusu olacaktır. Bu nedenlerle yüksek öğrenim
gören bir memurun aylık ve ödeneğinin yalnız orta veya lise öğrenimi görmüş bir
murun aylık ve ödeneği ile bir tutulması söz konusu olmadığı gibi yüksek
öğrenim görmüş bir astsubayın aylığının bu nedenle bir ölçüde artırılmasının
yüksek öğrenim görmemiş astsubaylara nazaran eşitsizlik yarattığı ve ayrıcalığa
yol açtığı da öne sürülemez.
Öğrenim
durumları, nitelikleri Devlet Örgütündeki görevleri farklı ve bu nedenle
kanunlarda aylık derece ve miktarları da değişik tutulmuş olan personelin
aylıklarını birbirleriyle karşılaştırmak suretiyle isabetli bir sonuca varma
olanağı da yoktur. Lise üstü bir yıl meslek okulunu bitirip astsubay çavuş
rütbesiyle Ordu hizmetine giren kimsenin, lise üstü dört yıllık harp okulunu
bitirdikten sonra teğmen rütbesi ile orduya katılan subayların aylık derece ve
kademe yükselmeleri bakımlarından da olsa bir tutulması öne sürülemez. Nitekim,
astsubay çavuşun, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 1923
sayılı Kanunla değişik 137. maddesine bağlı Ek VIII sayılı cetveldeki derecesi
10, aylığının ilk kademesinin göstergesi 275 iken, teğmenin Ek VI sayılı başka
bir cetveldeki derecesi 8 ve ilk kademesinin göstergesi de, 345 olarak
saptanmıştır. Bu örnekteki subaylarla astsubayların öğrenim durumları,
kaynakları, Ordu içindeki görevleri gözönüne alınırsa aylık derece ve
kademelerde birinciler yararına bir ayırım gözetilmesi yerinde ve doğaldır.
Böyle olduğu gibi subay ve astsubayların aylık derece ve kademelerinin, 657
sayılı Kanuna bağlı memurların aylık derece ve kademeleriyle
karşılaştırılması da doğru olamaz. Şöyle ki Lise üstü 4 yıllık Harp Okulunu
bitirerek teğmen rütbesiyle Orduya katılan bir subayın aylığı, yukarda
açıklandığı üzere, kendi gösterge cetvelinde 8 inci derecenin ilk kademesinin
göstergesi olan 345 üzerinden hesaplanmasına karşılık, 657 sayılı Kanuna bağlı
olup da lise üstü 4 yıllık yüksek öğrenimi bitiren bir memur kendi gösterge
tablosunun 9 uncu derecesinin l nci kademesi olan (310) üzerinden aylık
almaktadır. Bunun gibi lise üstü bir yıllık meslek okulunu bitirip Ordu
hizmetine katılan bir astsubay çavuş kendi gösterge tablosunun 10 ncu
derecesinin ilk kademesi olan 275 üzerinden aylıkla göreve başlarken, 657
sayılı Kanuna bağlı lise veya dengi okullar üstü bir yıllık mesleki öğrenimi
bitiren memur ise, kendi gösterge tablosunun 11 inci derecesinin l nci
kademesinin göstergesi olan 250 üzerinden aylıkla göreve başlatılmaktadır.
Demek
oluyor ki: Subaylar ve astsubaylarla 657 sayılı Kanuna bağlı Devlet
Memurlarının aylık gösterge tablolarında eşitlik ve hatta benzerlik
bulunmadığı, aylık derece ve kademeleriyle bu derece ve kademelerdeki gösterge
miktarları başka başka ve değişik bulunduğu cihetle bunları birbirleriyle
karşılaştırmak ve bu yoldan dava konusu Yasa kuralının Anayasa'nın 12.
maddesindeki eşitlik ilkesine uygun düşüp düşmediğini saptamak olanaksızdır.
Ancak, genel olarak, görevde iken yüksek öğrenimi bitirenlerin aylık derece ve
kademelerinde yasalarda bir yükselme kabul edilmiş olup olmadığının, kabul
edilmişse niceliğinin araştırılıp saptanması suretiyle doğru bir sonuca
varılabilecektir.
cc)
926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 14. ve 109. maddelerinin,
astsubay iken yüksek öğrenim görmüş olanlara, dava konusu (C) bendindeki hükmün
sağladığı hakkı karşılayıp karşılamadığı sorununa gelince:
Sözü
edilen kanunun 1323 sayılı kanunla değişik 14. maddesinin ikinci fıkrasına
göre; "Üniversitelerin çeşitli fakültelerini veya yüksek okulları
bitirerek muvazzaf subay olmak için başvuran astsubaylarda 30 yaşından büyük
olmamak ve diğer nitelikleri de haiz bulunmak şartiyle, ihtiyaç da varsa,
öğrenimlerinin ilgilendirdiği sınıflarda teğmen rütbesiyle muvazzaf subaylığa
nakledilebilirler." Görülüyor ki, üniversitelerin fakültelerini veya bir
yüksek okulu bitirip de muvazzaf subay olmak için başvuran astsubayların,
subaylığa kabul edilebilmeleri için, Kanunun öngördüğü koşul ve nitelikler
aranmaktadır. Bu koşulların gerçekleşmesi halinde muvazzaf subaylığa alınıp
alınmamaları da idarenin taktirine bırakılmıştır.
Bir
astsubayın, Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun değişik 109. maddesi
yoluyla subaylığa geçebilmesi de :
1-
Silâhlı Kuvvetlerin ihtiyacı gözönüne alınarak tespit edilen kontenjanda açık
bulunmak,
2-
Emsali arasında temayüz etmiş olmak,
3-
Başçavuşluğun ilk üç yılında bulunmak,
4-
Başçavuşluğa terfiindeki sicil notu ortalaması ile, varsa Başçavuşlukta almış
olduğu sicil notu veya notlarının ortalaması sicil tam notunun % 85 ve daha
fazlası olmak,
5-
Yapılacak meslek sınavlarını kazanmak ve ondan sonra gönderilecekleri okul ve
kurslarda başarı göstermek ve kanunda yazılı öteki şart ve nitelikleri de haiz
olmak,
6-
Genel Kültür, mesleki bilgi, karakter ve ahlâk bakımından subaylığa lâyık
bulunduğu, sıralı sicil üstlerince onanmış olmak, gerekmektedir. Milli Savunma
Bakanlığı temsilcisi, Anayasa Mahkemesindeki sözlü açıklaması sırasında bu
yollardan subay nasbedilmiş astsubay mevcut olup olmadığı sorusuna "Benim
bildiğim kadariyle yok" cevabını vermiştir.
Demek
oluyor ki; sözü edilen 14. ve 109. maddeler, Silâhlı Kuvvetler içinde
astsubaylık hizmet ve görevini yaparken yüksek öğrenimlerini bitirmiş olanların
bu çalışmalarını karşılamaktan uzaktır.
Burada
şu konuya da değinmek yerinde olacaktır: 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanununda asker kişilerin rütbeleri :
1-
Erbaşlar,
2-
Astsubaylar,
3-
Askeri memurlar,
4-
Subaylar,
için
ayrı ayrı gösterilmiştir. Silâhlı Kuvvetlerde "üst" tabiri rütbe ve
kıdem yüksekliğini gösterir. Orduya yeni katılmış bir teğmen birliğindeki
astsubayın (aylık derece ve kademesi ne olursa olsun) üstü ve yerine göre de
âmiri durumundadır. Böyle olunca, görevde iken yüksek öğrenimi bitirmiş olan
astsubaylara makul görülebilecek bir ölçüde derece ve kademe ilerlemesi
verilmesinin ordudaki hiyerarşiyi bozduğu yolundaki gerekçeye katılmak da
olanaksızdır.
dd)
Anayasa, kültürel kalkınmayı, öğrenimi özendirici hükümler getirmiş ve bu
konularda Devlete önemli görevler yüklemiştir, örneğin, 41. maddedeki,
"Kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek Devletin
ödevidir.", 42. maddedeki "Devlet çalışanları iktisadi ve mali
tedbirlerle korur.", 51. maddenin birinci fıkrasındaki "halkın öğrenim
ve eğitim ihtiyaçlarım sağlamak Devletin başta gelen ödevlerindendir."
gibi hükümler bunlar arasındadır.
Bundan
başka, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, memurların aylık gösterge
tablosundaki aylık derece ve kademeleri ile yükselmeleri öğrenim durumlarına
göre düzenlenmiştir, ilkokulu bitirenler 15. derecenin ilk kademesinden göreve
başladıktan halde ortaokulu veya liseyi bitirenlerin aylık dereceleri bunlara
oranla daha yüksek tutulmuş, lise üstü bir yıllık, iki yıllık öğrenim
görenlerin aylık derece ve kademeleri de o oranda değerlendirilmiş, yüksek
öğrenim görenlerin aylık dereceleri ise ötekilere oranla daha da artırılmış ve
bunlar arasında da yüksek öğrenimin süreleri bakımından önemli sayılacak
farklar da kabul edilmiştir, öte yandan memurluğa girmeden önce veya memurlukları
sırasında yüksek öğrenim üstü (master) derecesi almış olanların, doktora üstü
üniversite doçentliği unvanını kazananların ve memuriyette iken üst öğrenimi
bitirenlerin aylık derece ve kademelerinin yükseltilmesi de öngörülmüştür.
Bütün bunlar ve ilk kez Devlet memurluğuna atanacakların yarışma veya yeterlik
sınavı geçirmelerinin ilke olarak benimsenmiş olması da Devlet hizmetinin
kültürlü, bilgili, yetenekli personel tarafından en iyi biçimde yürütülmesini
sağlamak amacına matuf olduğu kuşkusuzdur.
657 sayılı
Devlet Memurları Kanununda kabul edilmiş olan bu özendirme hükümlerinin
benzerlerine 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda da gereğince
ve yeterince yer verildiği görülmüştür. Subayların, astsubayların ve diğer
askeri personelin sınıflarında yetiştirilmeleri ve yeterliklerinin
geliştirilmesi konusu ön planda düşünülmüştür. Bunların sınıflarına göre
belirli bir öğrenim ve stajdan geçtikten sonra göreve alınmaları,
yükselmelerinde diğer koşulların yanı sıra yeterliğe ve mesleksel değere de
önem verilmiş olması, askeri personelin ayrıca fakülte ve yüksek okullarda
yetiştirilmelerini sağlayan hükümlere yer verilmesi bunlar arasında
gösterilebilir.
Anayasa'nın
ve öteki yasaların, öğrenim ve eğitime bu kadar önem verip özdendirmede
bulunmalarına, memurken yüksek öğrenim görenlere master veya doktora yapanlara
derece ve kademe ilerlemesi sağlamalarına karşılık, ordudaki hizmet ve
görevlerini sürdürürken olağanüstü çalışmaları sonucu yüksek öğrenimi
tamamlayan astsubayların bu başarı ve yüksek öğrenimlerini değerlendirmekte
Anayasa ile bağdaşmayan bir yön yoktur.
Dava
konusu Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 1923 sayılı Kanunla
değiştirilen 137. maddesinin (C) bendindeki "görevde iken yüksek öğrenimi
bitiren astsubayların intibakı; aynı yüksek öğrenimi bitirenler için tesbit
edilen giriş derece ve kademesine bir derece ilâve edilmek suretiyle bulunacak
derece ve kademelerden hizmete başlamış, kabul edilir." hükmünün tümüyle
iptali halinde görevde iken yüksek öğrenimi bitiren astsubaylara aylık derece
ve kademesi bakımından hiçbir hak tanınmamış, böylece Anayasa ve öteki
yasaların açıklanan ilkelerine ters düşen yeni bir durum meydana gelmiş ve bu
kez de 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa bağlı memurlar, aynı durumdaki
astsubaylara göre ayrıcaklı bir duruma getirilmiş olacaktır.
Yukarıda
yazılı nedenlere göre; dava konusu (C) bendinin Anayasanın 12. maddesindeki
eşitlik ilkesine ters düşen yönü, görevde iken yüksek öğrenimi bitiren
astsubaylara her halde derece ve kademe ilerlemesi verilmiş olması değil,
verilmiş olan derece ve kademe ilerlemesinin aynı durumdakilerden üstün
tutulmuş olmasıdır. Bu halde görevde iken yüksek öğrenimi bitiren astsubayların
intibakı; aynı yüksek öğrenimi bitirenler için tesbit edilecek derece ve
kademelerden hizmete başlamış olarak kabul edilirse Anayasa'nın 12.
maddesindeki eşitlik ilkesine ters düşen ve ayrıcalık yaratan bolümü ortadan
kalkmış olacaktır.
Yukarıda
yazılı nedenlerle; dava konusu Türk Silâhlı Kuvvetlen Personel Kanununun 1923
sayılı Kanunla değişik 137. maddesinin (C) bendinin tümünün değil yanız
(görevde iken .....) diye başlayan ikinci cümlesindeki (giriş derece ve
kademesine bir derece ilâve edilmek suretiyle bulunacak) deyiminin iptaline
karar verilmelidir. Kani Vrana, Şevket Müflügil, Ziya Önel, Şekip Çopuroğlu,
Hasan Gürsel ve Ahmet H. Boyacıoğlu sözkonusu cümlenin tümünün iptali gerektiği
yolundaki görüşleriyle iptal hükmüne katılmışlardır. Muhittin Gürün ile Adil
Esmer ise dava konusu cümlenin tümünün Anayasaya aykırı olmadığı görüşünde
bulunmuşlardır.
VI.
SONUÇ :
926
sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 3/7/1975 günlü, 1923 sayılı
Kanunun 37. maddesiyle değişik 137. maddesinin dördüncü fıkrasının (C) bendinin
(görevde iken .....) diye başlayan ikinci cümlesindeki (giriş derece ve
kademesine bir derece ilâve edilmek suretiyle bulunacak) deyiminin Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve iptaline Kani Vrana, Şevket Müftügil, Ziya Önel, Sekip
Çopuroğlu, Hasan Gürsel ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nün söz konusu cümlenin tümünün
iptali gerektiği; Muhittin Gürün ve Adil Esmer'in dava konusu cümlenin tümünün
Anayasaya aykırı olmadığı yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
16/3/1976
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası hükümleri ciddi bir biçimde incelendiğinde, askeri
hizmetlerin gereklerine verdiği önem ve ağırlık açık olarak ortaya çıkar. Gerçi
Anayasa Kuralları arasında, askeri hizmetlerin gereklerinin nelerden ibaret
olduğu belirtilmemiş ve bunun bir tanımıda yapılmamış ise de, Anayasa'nın
askeri yargıyı düzenleyen 138. maddede, 140. maddenin son fıkrasında ve 141.
maddesinde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik güvencesine ilişkin ilkelerin
yanında adalet hizmetlerinde bile askerlik hizmetlerinin gereklerine de yer
vermiş olması, bu sonuncuya gösterdiği önemi başlı başına ortaya koymaya
yeterlidir.
Askeri
yargı alanında dahi askeri hizmetlerin gereklerini gözönünde tutan Anayasanın,
salt askeri kuruluşlarda ve hizmetlerde bu öğeye ne derecede ağırlık verdiği
bir açıklama gerektirmeyecek biçimde ortadadır.
Diğer
yandan askeri hizmetlerin gereklerini; disiplin, rütbe ve kıdem öğelerinin
oluşturduğu bilinen bir gerçektir ve dava dilekçesinde iptali istenilen fıkra
hükmünün, "Silahlı Kuvvetlerde bazı ihtilâtlara sebep olacak ve askeri
düzen ve hiyerarşiye uymayacak nitelikte görülmektedir" denilmek suretiyle
askeri hizmetlerin gereklerine de ters düştüğü ifade edilmek istenmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 10/1/1974 günlü, E, 1972/49, K. 1974/1 sayılı kararında
(Anayasa Mahkemesi kararlar Dergisi Sayı 12, sayfa 25) "Askerlik
hizmetleri gereklerinin en başında bir disiplin, astlık-üstlük, buyurma-buyruğa
uyma ilişkileri, rütbe ile sınırlanmış yetkiler düzeni gelir" denilmek
suretiyle askeri hizmetlerin gerekleri aynı doğrultuda tanımlanmış
bulunmaktadır.
O
halde dava konusu kuralın önce bu açıdan ele alınarak Anayasaya uygun olup
olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
I-
İptali dava edilen yasa kuralı, 3/7/1975 günlü, 1923 sayılı Kanunun 37.
maddesiyle değiştirilen 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun
137. maddesinin (C) bendi hükmüdür.
Sözü
edilen bent hükmünün tamamı şöyledir;
"C)
Astsubaylar hakkındaki gösterge tablosu Ek - VIII sayılı cetvelde
gösterilmiştir. Görevde iken yüksek öğrenimini bitiren astsubayların intibakı;
aynı yüksek öğrenimini bitirenler için tesbit edilen giriş derece ve kademesine
bir derece ilâve edilmek suretiyle bulunacak derece ve kademelerden hizmete
başlamış kabul edilir"
Hemen
açıklamak gerekir ki, Silâhlı Kuvvetlerde dahi yüksek öğrenimi teşvik ve yüksek
öğrenim yapanları askeri hizmetlerin gerekleri ilkesine bağlı kalınarak taltif
etmek hukukun da istediği bir sonuç olur. Eğer yüksek öğrenim görenlerin
terfihi yöntemi, askeri hizmetlerin gereklerine ters düşüyor ve onu bozuyorsa
bu kuralı Anayasaya aykırı saymak gerekir. Çünkü Anayasa, Askeri Hizmet
gereklerinin korunmasını ve bunun bozulmadan sürdürülmesini öngören buyruğunu
belli etmiş ve yönergesini vermiştir.
II-
Dava edilen kuralın, askeri hizmetlerin gereklerini bozup bozmadığı konusuna
gelince, yukarıda da değindiğimiz gibi askeri hizmetlerin gereklerini başta
disiplin, rütbe ve kıdem öğeleri oluşturmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak
silahlı kuvvetlerde aylıkla rütbe birbirinden ayrılmaz iki unsur olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu iki unsuru birbirinden ayıran düzenlemelerin askeri hizmetlerin
gereklerine de ters düşeceği kuşkusuzdur. Örneğin bir astsubaya, kendisine
rütbesi ve kıdemi yönünden emir verme durumunda olan amirinden daha üstün aylık
ödenmesinin askeri hizmetlerin gereklerine ve bunun doğal sonucu olan disipline
aykırı düştüğü açıktır. Çünkü yasanın getirdiği hükümle, astsubay iken yüksek
Öğrenimini tamamlamış ve fakat astsubay sınıfında kalmış olanlar, aynı
öğrenimini yapan subayların bir derece önüne geçtikleri gibi kendi sınıflarında
da eski rütbelerini muhafaza etmekle birlikte daha üst rütbelerde bulunan
astsubaylardan daha fazla aylık alır duruma getirilmektedir. Bu sonucu silâhlı
kuvvetlerin yapısı ile bağdaştırma olanağı yoktur. Belirtmek gerekir ki, yüksek
öğrenimlerini tamamlayan astsubayların terfihleri askeri hizmetlerin
gereklerini bozmadan örneğin kıdem tanıma yolu ile de gerçekleştirilebilirdi.
Bu
nedenlerle kuralın tümü, askeri hizmetlerin gereklerine ters düştüğünden
Anayasaya aykırıdır ve tümünün iptali gerekir.
III-
Çoğunluk dava edilen kuralın bir bölüğünü Anayasa aykırı bulmuş ve onun iptali
ile yetinmiştir. Anayasa Mahkemesinin yasanın içeriğini değiştirecek biçimde
başka bir deyimle yeni bir düzenleme yapıyormuşçasına karar verme yetkisinin
olmadığı ortadadır. O halde çoğunluğun dayandığı gerekçelerle kuralın bütününün
iptaline karar verilmesi ve yeni bir düzenleme yapılmasını teminen Anayasanın
152. maddesinde öngörülen yetkinin kullanılması gerekmektedir. Kaldı ki kuralın
bir kısmının iptaline karar verilmesiyle Anayasaya aykırılık ortadan kalkmış da
olmamaktadır.
Bu
nedenle de dava edilen kuralın tümünün İptaline karar verilmek gerekir.
SONUÇ:
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle dava konusu kuralın bütününün iptaline
karar verilmesi gerektiği halde, dava konusu kuralı kısmen iptal ederek
Anayasaya uygunluk sağladığını düşünen, başka bir deyimle Anayasaya aykırı olan
bu kuralın bir bölüğü hakkında davayı reddeden biçimde karar veren çoğunluk
görüşüne karşıyız.
|
|
|
Başkan
Kâni
Varana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ziya
Ünel
|
|
|
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Yukarıki
kararda (1975/183-1976/15), 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel
Kanununun 3/7/1975 günlü ve 1923 sayılı Kanunun 37. maddesiyle değiştirilmiş
bulunan 137. maddesinin (C) bendinin ikinci cümlesinde yer alan ve görevde iken
bir yüksek öğrenimi bitirmiş bulunan astsubayların intibakının, aynı yüksek
öğrenimi bitirenler için tespit edilen giriş derece ve kademesine bir derece
ilâve edilmek suretiyle yapılmasını öngören hüküm, Anayasa'nın 12. maddesindeki
eşitlik ilkesine aykırı görülmüş, buna karşı, intibakın, aynı derece ve
kademeden başlatılmasının uygun olacağı sonucuna varılarak cümlenin sadece bir
üst dereceden intibak yapılacağına ilişkin bölümünün iptaline karar verilmiş
bulunmaktadır.
Bir
hükmün Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı düştüğü öne sürülebilmek için, her
bakımdan benzer olan nitelikteki iki veya daha çok durumları düzenleyen değişik
hükümlerin var olması ve bunlardan birisinin ötekilerden farklı ve imtiyaz
sayılabilecek nitelikte bir düzenlenme yapmış bulunması zorunludur. Birbiriyle
kıyaslanması mümkün olmayan düzenlemelerin değişik nitelikte olmalarına
bakılarak Anayasa'nın 12. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılıktan söz
edilemiyeceği gibi birbirine benzeyen konuların bile, haklı bir nedene
dayandırılmak şartıyla değişik biçimde düzenlenmelerinde de Anayasa'ya
aykırılık ileri sürülemez.
Nitekim
sivil statüdeki kamu görevlileri ile subayların ve astsubayların aylık ve
ödenekleri ve öteki özlük hakları, ayrı kanunlarla değişik biçimde ve
birbirinden farklı haklan sağlar nitelikte düzenlenmişlerdir. Kanunlarla
tanınan çeşitli hakların farklılıkları arasındaki denge, haklı bir nedene ve
Anayasa'nın 41. maddesinde yer alan (Adalet) ilkesine dayandığı ölçüde
Anayasa'ya uygun olur. Şayet değişik hak ve yararlar arasındaki denge, haklı
bir nedene, dayandırılmaksızın ve Adalet ilkesini saklı tutmaksızın bir imtiyaz
ve kayırma sonucu bozulursa, Anayasa'nın 12. maddesindeki eşitlik ilkesinin
zedelendiği öne sürülebilir.
926
sayılı Kanunun değişik 137. maddesinin C bendindeki astsubayların İntibakına
ilişkin hükmün, bu açıklamanın ışığı altında incelenmesi şu sonuçları ortaya
koyar :
l-
Yukarıki kararda belirtildiği gibi, astsubaylar, kamu görevlileri arasında,
kendi özellikleriyle tamamen ayrı bir grup teşkil ederler. Hizmete almış
biçimleri, aylık statüleri, hizmet şartları diğer gruplardan hiçbirine
benzemediğinden, bunların, öteki gruplarla, özellikle kamu görevlilerinin sivil
kesimi ile mukayese edilmeleri mümkün değildir.
2-
Astsubayların, hizmet yerleri itibariyle Silâhlı Kuvvetler Personeli arasında
sayılmalarına dayanılarak subaylarla kıyaslanabilecekleri hatıra gelirse de
aşağıdaki nedenlerle bu da olanak dışıdır :
1-
Kaynakları ve geçirdikleri öğretim ve eğitim durumları birbirinden tamamiyle
değişiktir.
2-
Hizmet şartları ve sorumluluk durumları farklıdır.
3-
Aylık statüleri ayrıdır. Nitekim subay dereceleri 9 dan başlayıp 1. derecede,
gösterge rakamları da (birinci kademeler) 300 den başlayıp 1000 de bitmekte
iken astsubay dereceleri 10 dan başlayıp 2 nci derecede ve gösterge rakamları
da (birinci kademeler) 275 den başlayıp 760 da bitmektedir. Ek göstergeler
bakımından da aralarında buna benzer farklılıklar vardır.
Nitelikleri
bu derece birbirine benzemeyen ve bu düzenlemelerde, (eşit) likleri hatıra bile
getirilmeyen iki ayrı grup kamu görevlisinin, sadece bir konuda, yani sözü
geçen intibak işinde, eşit sayılarak aynı işleme tabi tutulmaları halinde, ve
asıl o zaman, açık bir eşitsizlik yaratılmış olacağını düşünmemek mümkün değildir.
Bunların
hepsinin de ötesinde, söz konusu (C) fıkrasında adı geçen ve kendi imkânlarıyla
bir yüksek öğrenim dalını esas görevlerini de aksatmadan, başarı ile bitirmiş
olan astsubayların tabi tutulduktan statünün sonucunda şöyle bir durum meydana
gelmektedir :
1-
İhtiyaç bulunmadığı için Silâhlı Kuvvetler Kadrolarına subay olarak
alınmamaktadırlar.
2-
Yükümlülükleri bitmediği için istifa etmelerine imkân verilmediği gibi yeni
öğrenim derecelerinin sağladığı bilgi ve becerilerinden kamu veya özel kesimin
öteki alanlarında yararlanma olanağı da kendilerine tanınmamaktadır.
3-
Astsubaylar açısından yapılan bu kısıtlamalara ve uğratılan zararlara karşı
savunma hizmetleri, karşılığını ödemeden aşağıdaki biçimde ve ölçüde bir yarar
sağlamaktadır :
Görülen
yüksek öğrenim, astsubayın esasen görmekte olduğu hizmet dalına ilişkin ise,
yüksek öğrenim derecesine göre düzenlenmemiş olan bir astsubay kadrosu ve
statüsü ile yüksek öğrenimin bilgi ve becerisinden savunma hizmetleri
yararlandırılmaktadır. Görülen yüksek öğrenim, astsubayın yaptığı hizmet dalı
ile doğrudan doğruya ilişkili olmasa bile, yüksek öğrenimin sağladığı genel
nitelikteki bilgi ve beceri sayesinde hizmetin daha bir üstün düzeyde görülmesi
doğal olup savunma hizmetleri yine karşılıksız olarak bu durumdan
faydalanmaktadır.
Şu
halde yasa koyucu, sözügeçen değişik 137. maddenin C bendine koyduğu hükümle,
yüksek öğrenim görmüş astsubayın, bu konudaki emeğim değerlendirmek, kendisini,
öğrenim derecesinden daha alt kademedeki öğrenimi gerektiren bir kamu görevinde
hizmete zorlamak suretiyle yapılan kısıtlamayı telâfi edebilmek ve devletin
sağlamış olduğu yararı karşılıksız bırakmamak amacı ile bunların intibaklarını
normal hizmete girenlerin bir üst derecesinden başlatma hakşinaslığını
göstermiştir.
Çoğunluk
düşüncesine uyularak, bunların intibaklarının, aynı yüksek öğrenimi görmüş
olupta normal olarak hizmete girenlerin derecesiyle yapılması halinde, yukarıda
açıklanan kısıtlama ve yararların eksiksiz karşılanmış olacağı ileri sürülemez.
Zira normal koşullar içinde subay olarak hizmete başlayışta, açıklanan
durumların hiç birisi söz konusu olmayıp, yüksek öğrenime göre düzenlenmiş
bulunan bir statü içinde herkes yerini almakta ve o statüdeki bütün haklardan
sonuna kadar faydalanma kapıları ilgililere açılmaktadır.
Halbuki
aynı derece yüksek öğrenimini yapan, fakat subay sınıfına geçirilmeyen bir
astsubaya bu imkânların hiç birisi tanınmamaktadır. Bu bakımdan bunların
intibaklarının bir üst dereceden başlatılmasının çok açık bir haklı nedene
dayandığı ortadadır.
Kaldıki
astsubayların aylık statüsünü, subay aylık statüsü ile kıyaslamak ve bunda
(eşitlik) ilkesi için bir uygulama alanı aramak da doğru değildir. Çünkü 926
sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunundaki düzenlemeye göre,
subayların aylık cetvelleri, hizmete başlayış ve ilerleyiş şart ve dereceleri,
yükselebilecekleri en yukarı aylık derece ve kademeleri, astsubaylarınkinden
tamamiyle değişiktir. Bu konuların hiç birisinde bir kıyaslamaya gidilmezken ve
Anayasa'nın eşitlik ilkesinden sözedilmezken, ve esasen sözedilmesi de doğru
değilken yüksek öğrenim görmüş astsubayların intibakında uygulanan hüküm tek
başına ele alınarak sadece, bunun üzerinde Anayasa'nın (eşitlik) ilkesinin öne
sürülmesinde, bu yapılırken de Anayasa'nın 41. maddesinde yer alan ve iktisadi
ve sosyal hayatın adalete uygun biçimde düzenlenmesini emreden ilkesinin hiç
kale alınmamasında isabet bulunmadığı meydandadır.
Çünkü
yukarıda yapılan açıklamalar da göstermektedir ki yasa koyucu, (eşitlik)
ilkesini zedeler bir yönü bulunmayan söz konusu hükmü, adalet kurallarının bir
gereği olmak üzere kabul etmiş bulunmaktadır ve Anayasa'nın adalete ilişkin
kuralları da haklıya hakkını vermeyi zorunlu kılmaktadır.
SONUÇ
:
926
sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 1923 sayılı Kanunun 37.
maddesiyle değiştirilen 137. maddesinin C bendi hükmü tüm olarak Anayasa'ya
uygundur.
Bu
nedenle sözü geçen bendin bir bölümünün iptalini öngören karara karşıyız.
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Muhittin
Gürün
|