ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
E. Sayısı:1973/38
K. Sayısı:1975/23
Karar günü:11, 12, 13, 14 ve 25 Şubat 1975,
Resmi Gazete tarih/sayı:3.12.1975/15431
İptal
davasını açan: Cumhuriyet Halk Partisi,
İptal
davasının konusu:
7/7/1973
günlü, 14587 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1750 sayılı Üniversiteler
Kanununun 3/b maddesinde yer alan "örf ve adetlerine bağlı,
milleyetçi" deyimini, 4. maddesini, 5. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü
ve dördüncü fıkralarını, 6. maddesinin (a) bendinde yer alan "ilgili
kuruluşların senatolarınca tespit edilen ideal kadrolarını dengeli bir şekilde
düzenlemek" deyimini, (ç), (e) ve (g) bentlerini, 7, ve 8. maddelerin, 10.
maddesinin birinci fıkrasında yazılı "bütün üniversiteler" deyimini,
aynı maddenin altıncı fıkrasında yazılı "gerekli hallerde Millî Eğitim
Bakanı veya" deyimini, 22. maddesinin birinci fıkrasını, 29. maddesinin
(a) ve (ç) bentlerini, 30. maddesinin ikinci fıkrasını, 38. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "ve esasları Yüksek Öğretim Kurulunca tespit edilecek
belirli saatleri içinde görevleri başında bulunmakla yükümlüdür" deyimin,
aynı maddenin dördüncü fıkrasını, 43. maddesinin üçüncü fıkrasını, 52.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ve yüksek öğretim kurulunun
önerileri" deyimini, 56. maddesinin birinci fıkrasında yazılı "Yüksek
Öğretim Kurulunun yapacağı plan ve program uyarınca" deyimini, 57.
maddesini, 61, maddesinin yedinci fıkrasını, 66 maddesinin üçüncü fıkrasını,
69. maddesinin birinci fıkrasını, aynı maddenin ikinci fıkrasında yazılı
"Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden herhangi birisinin insan hak ve
hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü
veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasa'da
belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdı ile kullanılması" deyimini,
yine aynı fıkradaki "yayımlamayı müteakip 48 saat içinde" deyimini,
70. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri ile ikinci
fıkrasını, 72, maddesinin (c) bendini, 73. maddesinin birinci fıkrasındaki
"kanunun 6. maddesinin (f) fıkrasına göre Öğrencilerden alınacak ücret ve
harçlar, yıllık 3.000,- lirayı geçmemek üzere her üniversitede kurulacak
öğrenci fonuna yatırılır" deyimini, 74. maddenin birinci fıkrasında yer
alan "ve Yüksek Öğretim Kurulunun onayı" deyimini, 82. maddesinin
ikinci fıkrasını. 83. maddesini, geçici 1. maddesinin üçüncü fıkrasını, geçici
ikinci maddesini Anayasanın çeşitli hükümlerine aykırı bulan Cumhuriyet Halk
Partisi, Anayasanın 149. maddesi uyarınca iptal davası açmış ve yukarıda sözü
edilen kanun hükümlerinin iptalini istemiştir.
II.
YASA METİNLERİ:
l -
29/6/1973 günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun iptali istenen kimi
hükümlerine ilişkin maddeler şunlardır:
"
Madde 3/b -. Öğrencilerini, bilim anlayışı kuvvetli, millî tarih şuuruna sahip,
vatanına, örf ve adetlerine bağlı, milliyetçi ve sağlam düşünceli aydınlar ve
yüksek öğrenime dayanan mesleklerde türlü bilim ve uzmanlık kolları için iyi
hazırlanmış bilgi ve tecrübe sahibi, sağlam karakterli vatandaşlar olarak
yetiştirmek."
"Madde
4 - Yüksek Öğrenim Kurulu: Yüksek Öğretimin bütünlüğü anlayışı içinde çağdaş
bilim ve teknolojinin gereklerine ve Devlet Kalkınma Planının temel ilke ve
politikalarına uygun olarak yüksek öğretim alanına yön vermek amacı ile,
gerekli inceleme, araştırma ve değerlendirmeleri yapmak, yüksek öğretim
kurumları arasında koordinasyonu sağlamak, uygulamaları izleyerek yetkili makam
ve mercilere önerilerde bulunmakla görevli bir kuruldur."
"Madde
5 - Yüksek Öğretim Kurulu, Millî Eğitim Bakanının Başkanlığında, her
üniversitenin yetkili organınca profesörler arasından 2 yıl için seçilecek
birer temsilci ile kuruldaki üniversite temsilcileri sayısı kadar aynı süre ile
Millî Eğitim Bakanının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca atanacak üyelerden
kurulur. Bu şekilde atananlar arasında resmî yüksek öğretim kurumları, Maliye,
Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlıkları ile Devlet Planlama Teşkilâtından ve
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumundan en az birer üyenin bulunması
şarttır.
Yüksek
Öğretim Kurulunun göstereceği üç aday arasından Millî Eğitim Bakanı tarafından
bir genel sekreter tayin edilir. Genel Sekreter toplantılara oy hakkı
olmaksızın katılır.
Genel
Sekretere bağlı olarak, sekreterlik işlerini ve kurulca verilecek diğer
görevleri yürütmek üzere Millî Eğitim Bakanlığında bir sekreterya kurulur. Bu
sekreteryada ayrıca, eğitim araştırmaları, planlaması koordinasyonu yapacak ve
eğitimle ilgili çalışmaları düzenleyecek, yeteri kadar uzman bulundurulur.
Yüksek
Öğretim Kurulu Millî Eğitim Bakanının daveti üzerine toplanır. Üyelerin üçte
birinin isteği halinde toplantı yapılması zorunludur.
Yüksek
Öğretim Kurulu çalışma usulünü kendisi tayin eder ve bu husus bir yönetmelikte
gösterilir."
"Madde
6 - Yüksek Öğretim Kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:
a)
Yüksek öğrenim alanında yeni kurumların açılması, mevcutların geliştirilmesi,
insangücü ihtiyaçlarının karşılanması, yatırımların ve kaynakların etkili bir
şekilde kullanılması, yüksek öğretim alanının muhtaç bulunduğu öğretim ve
araştırma elemanlarının yurt içinde ve yurt dışında yetiştirilmesi için kısa ve
uzun vadeli planlar hazırlamak ve ilgili kuruluşların senatolarca tespit edilen
ideal kadrolarını dengeli bir şekilde düzenlemek;
b) Üniversite
ve diğer yüksek öğretim kurumlarını ilgilendiren kanun ve tüzük tasarılarını
inceleyerek görüşlerini bir ay içinde Millî Eğitim Bakanlığına sunmak;
c)
Öğrenim ve eğitimin Devlet kalkınma planı hedeflerine uygun olarak
yürütülmesini sağlamak amacı ile üniversitelerin özelliklerini, kapasitelerini,
insangücü ve maddî ihtiyaçlarını dikkate alarak gerekli gördüğü öğretim
dallarında dönem sayısının arttırılması, paralel öğretim veya gece öğretimi
yapılması hususunda önerilerde bulunmak;
ç)
Üniversitelerin, yüksek öğretimin bütünlüğü çerçevesi içinde, yüksek dereceli
okullara akademik yönden yapabilecekleri yardımları ve bu alandaki gözetim
hizmetlerinin esaslarını ilgili kurumlarla birlikte saptayarak, gereğini
istemek ve sonuçlarını izlemek,
d)
Görevlerine ilişkin çalışma sonuçlarını her yıl bir rapor halinde yayınlamak;
e)
Kalkınma planının gerektirdiği araştırma konuları ile özel araştırma fonlarının
üniversitelere dağıtımım üniversitelerarası işbirliği halinde yapmak;
f)
Yüksek Öğretim Kurumlarının öğrencilerden alınacak ücret ve harçlar konusunda
gerekli esasları tespit etmek ve denkliği sağlamak;
g)
Uluslararası bilimsel kuruluşlara katılmak amacını güden, millî komiteler
kurmak, denetlemek ve gereken malî desteği sağlamak;
h)
Bu kanunla verilmiş diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak."
"Madde
7 - Üniversite Denetleme Kurulu, üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve
denetimini sağlamak üzere Başbakanlığa bağlı olarak çalışan bir kuruluştur.
Kurul;
Başbakanın başkanlığında, Millî Eğitim Bakanı, Adalet Bakanı bu kanuna tabi
üniversitelerin rektörlük yapmış öğretim üyeleri arasından kur'a ile üç yıl
süre için seçilmiş üç üye, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, Milî Güvenlik
Kurulunun dekanlık yapmış öğretim üyeleri arasından üç yıl süre için seçeceği
bir üyeden kurulur.
Başbakanın
katılmadığı hallerde kurula Millî Eğitim Bakanı başkanlık eder.
Kurulun
sekreterlik işleri Başbakanlık tarafından düzenlenir ve yürütülür."
"Madde
8 - Üniversite Denetleme Kurulu, Devletin gözetimi ve denetimi görevini yerine
getirmek üzere:
a)
Üniversitelerin veya bîr üniversiteye bağlı olmayan fakültelerin organlarından
veya bu kurumlarda görevli kişilerden, gerekli gördüğü hallerde, yazılı veya
sözlü bilgi istemek;
b)
Üniversite veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakültelerde görevli kişilerin
disiplin veya ceza kovuşturması açılmasını gerektiren fiiller için kovuşturma
açılmasını yetkili makamlardan istemek; bu konuda yetkili organlarca alman
disiplin kararlarına karşı üniversitelerarası kurula itirazda bulunmak; onbeş
gün içinde gerekli kovuşturmaya başlanmadığı veya aksine bir karar alınmadıkça
başlanan kovuşturma en geç üç ay içinde sonuçlandırılmadığı takdirde, doğrudan
doğruya üniversite öğretim üyelerinden soruşturmacı tayin ederek sonucu, gereği
yapılmak üzere yetkili organa iletmek;
c)
Üniversitelerin veya üniversiteye bağlı kurum ve kuruluşların veya bir
üniversiteye bağlı olmayan fakültelerin idaresine el konulmasını gerektiren
hallerde Bakanlar Kurulunu haberdar etmek;
ç)
Üniversitelerin işleyişi konusunda her yıl Başbakanlığa rapor vermek;
Görev
ve yetkilerine sahiptir.
Millî
Eğitim Bakanı, gecikmesinde sakınca gördüğü hallerde en geç bir hafta içinde
denetleme kurulunun tasvip ve tadirine sunmak üzere, kurul adına yukarda yazılı
görevleri yapmaya ve yetkileri kullanmaya mezundur."
"Madde
10 - Üniversitelerarası kurul, bütün üniversitelerin rektörleri ile en yetkili
organın üç yıl içinde seçeceği ikişer profesörden kurulur.
Bu
kurulda üye üniversite rektörleri, her yıl Haziran ayının son haftasında bir
arada yapacakları toplantıda, üniversitelerarası kurula aralarında, bir başkan,
bir başkanvekili seçerler. Aynı şahıslar, aradan üç yıl geçmeden
üniversitelerarası kurul başkan ve baskanvekilliğine tekrar seçilemezler.
Kurul
toplantıları, rektörlerce aksi kararlaştırılmadıkça Başkanın bağlı olduğu
üniversitenin bulunduğu şehirde yapılır.
Kurul
raportörlüğünü oya katılmaksızın üniversitelerarası kurul genel sekreteri
yapar. Genel Sekreter kurul tarafından tayin edilir. Genel Sekretere bağlı
sekreterlik bürosunun merkezi Ankara'dadır.
Raportör,
kurul tutanak ve kararlarını saklar, bunların birer örneğini üniversitelere ve
fakültelere gönderir.
Üniversitelerarası
kurul, başkanın çağrısı üzerine toplanır. Gerekli hallerde Millî Eğitim Bakanı
veya her üniversite rektörü, kurulun toplantıya çağrılmasını Başkandan
isteyebilir.
Üniversitelerarası
kurul kararlarının birer örneği Millî Eğitim Bakanlığına gönderilir, Millî Eğitim
Bakanı alınan kararların yeniden incelenmesini, gerekçe göstererek, 15 gün
içinde isteyebilir. Üniversitelerarası kurul bir ay içinde aynı konu üzerinde
alacağı kararı Bakanlığa bildirir. Bu kararın, toplantıya katılan üye
mevcudunun salt çoğunluğu ile alınması gereklidir. Bu karar, ilgililerin
yetkili yargı mercilerine başvurmak hususundaki hakları saklı kalmak üzere
kesindir."
"Madde
22 - Doçentlik unvanını kazandıktan sonra üniversitelerde çalışmak isteyenler
yüksek Öğretim kurulunun göstereceği bir veya birden fazla üniversite veya
bağımsız fakültenin açık doçentlik kadrolarına, tüzüğüne göre seçilerek tayin
edilirler.
Tayin
işlemi, Türk vatandaşı olma şartı yanında Devlet memurlarında aranan şartlar
bulunmak kaydı ile fakülte kurulunun teklifi ve senatonun kararı üzerine rektör
tarafından yapılır.
Gösterilen
kadrolara müracaat etmiyen veya tayin edildikleri halde göreve başlamayanlarla
açık kadro olduğu halde seçilmeyen doçentler, istifa etmiş sayılırlar.
Kendilerine açık kadro gösterilmeyen üniversite doçentleri kendi asistanlık
kadrolarında öğretim ve araştırma görevine devam edebilir."
"Madde
29 - Asistanlığa tayin edilebilmek için Devlet hizmetine girmede aranan genel
şartlardan başka aşağıdaki şartlar gereklidir:
a)
Görev alacağı bilim dalında doktora veya tıpta uzmanlık diploması almış olmak,
b)
Fakülte kurulunca gösterilecek iki misli aday arasından senatoca seçilecek üç
kişilik bir jüri tarafından yapılacak bilimsel sınavda başarı göstermek,
c)
Görev alacağı bölüm veya kürsünün gerektirdiği yönetmelikle saptanmış şartları
haiz olmak,
Bölüm
ve kürsü başkanları, (b) bendinde sözü geçen jürinin tabiî üyesidirler.
ç)
Öğrenciliğinde 64 üncü maddenin l inci paragrafında bildirilen sebeplerle
disiplin cezası almamış olmak,
İnsan
hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğüne veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak,
nitelikleri Anayasa'da belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak için her ne
suretle olursa olsun gösteri veya propaganda yapmamış veya anarşik hareketlere
katılmamış olduğu hususunda üniversite yönetim kurulunca karar verilmiş olmak,
d)
Yabancı uyruklu asistanlar, yukarıda belirtilen şartlan haiz olmak şartıyle ve
kendilerine bir burs temin edildiği ilgili üniversite yönetim kurulunca tesbit
edildiği takdirde asistanlığa alınabilirler.
e)
Bazı teknik branşlarda ve sanat dallarında istihdam edilecek asistanlarda (a)
fıkrasındaki şartların aranıp aranmayacağına üniversitelerarası kurul karar
verir."
"Madde
30 - Yapılan sınavda başarı gösterenlerden, görev olanağı bölümün veya kürsünün
gerektirdiği şartlar gözönünde tutularak asistanlık yönetmeliğine göre teklif
edilenlerin tayini aşağıdaki hükümlere göre yapılır.
Bölüm
veya kürsü başkanınca gösterilecek aday, fakülte yönetim kurulunun teklifi ve
üniversite yönetim kurulunun onayı üzerine rektör tarafından iki yıl için tayin
edilir. Gerekli görülenlerin tayinleri, iki defaya mahsus olmak ve başlangıçtan
itibaren toplam olarak altı yılı geçmemek üzere, iki defa yenilenebilir.
Tayinleri yenilenmeyen asistanların üniversite veya buna bağlı kurumlarla
ilişkileri kendiliğinden kesilmiş sayılır."
"Madde
38 - Öğretim üyeleri ve asistanlar, enaz Devlet Memurları için kabul edilmiş
olan günler çalışma süresi kadar bir süre öğrenim, bilimsel araştırma,
inceleme, uygulama ve yönetim görevleri ile üniversite organlarınca veya
kanunla verilen diğer görevlerin gerektirdiği yerlerde hazır bulunmak ve
görevlerini yerine getirmek ve esasları yüksek öğretim kurulunca tesbit edilecek
belirli saatleri içinde görevleri başında bulunmakla yükümlüdürler.
Öğretim
üyeleri ve asistanların devamları, kürsü, bölüm başkanları ile dekanlar ve
rektörler tarafından kontrol edilir. Dekanlar, rektöre teklif etmek ve onayını
almak sureti ile mesai saatleri içinde izinsiz görevi başına gelmeyenler
hakkında takdire bağlı maaş kesme cezası vereceği gibi, bu kanunda bildirilen
disiplin cezaları verilmek üzere haklarında muamele de yaparlar. Doğrudan
doğruya üniversiteye bağlı kurumlarda görevli öğretim üyeleri ve yardımcıları
hakkında bu işlemi rektör yapar.
Üniversite
öğretim üyeleri ve asistanlar resmî çalışma saatleri içinde ve başka yüksek
öğretim kurulları dışında ücretli veya ücretsiz resmî veya özel herhangi bir iş
göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler. Üniversite
asistanları bütün çalışmalarını üniversiteye hasrederler.
Ancak,
resmî çalışma saatleri dışında serbest meslek icra etmek isteyen üniversite
öğretim üyeleri aşağıdaki haklardan faydalanamazlar:
a)
Üniversite tazminatı veya herhangi bir yan ödeme alamazlar.
b)
Bilgi ve görgülerini artırmak ve bilimsel araştırma yapmak üzere kontenjanla
yurt dışındaki çalışmalara masrafları kendileri tarafından ödenmek üzere
katılabilirler.
c)
Rektör, dekan, yüksek okul müdürü ve bölüm başkanı seçilemezler.
Diğer
öğretim yardımcılarından aylıkla tayin olunanlar da yukarıdaki esaslara
tabidirler. Üniversite öğretim üyelerine kanunlarla öngörülen resmî görevler
saklıdır."
"Madde
43 - Yeni üniversiteler ve fakülteler yüksek öğretim planlaması çerçevesi
içinde kurulabilir.
Üniversiteler
ve bir üniversiteye bağlı olmayarak açılacak fakülteler, kuruluş kanunlarında
aksine hüküm bulunmadıkça bu kanun esaslarına göre kurulur.
Bir
üniversite içinde yeniden fakülte, yüksek okul ve okul açılması fakültelerin
veya okulların birleştirilmesi, ya da kaldırılması senatoların teklifi ve Millî
Eğitim Bakanının onamı ile yapılır.
Üniversite
ve fakülteler, kendilerine bağlı olmak üzere, yeni enstitüler bilim, araştırma,
öğretim ve yayım kurumlan açmaya yetkilidirler. Bunların yönetim şekilleri
bağlı oldukları üniversite veya fakültelerce belirtilir.
Bu
madde uyarınca açılacak fakülte, yüksek okul, okul, enstitü ve kurumlardan yeni
ödenek ve kadro alınmasını gerektirenler için genel usullere uyulur.
Bir
üniversite içinde açılacak yeni fakültelerin kuruluşunda istekleri ile görevlendirilecek
öğretim üyeleri senatoların, yeni bir üniversitenin veya bir üniversiteye bağlı
olmayarak açılacak fakültelerin kuruluşlarında istekleri ile ilk
görevlendirilecek öğretim üyeleri, yüksek öğretim kurulunun talebi ve
üniversitelerarası kurulun seçimi ile tayin olunurlar."
"Madde
52 - Üniversitelere giriş, insangücü planlaması, üniversitelerin kapasiteleri,
öğrencilerin yetenekleri ve yüksek öğretim kurulunun önerileri dikkate alınmak
suretiyle üniversitelerarası kurulca düzenlenir.
Türlü
bilim ve uzmanlık kollarında bir meslek ve diploma sahibi olmak için üniversite
kurumlarından birinde, öğretim ve sınav yönetmelikleri uyarınca kesin kayıt
işlemini tamamlayarak veya kaydını yenileyerek öğrenim yapanlar üniversite
öğrencileridir.
Yönetmelikleri
uyarınca doktora veya uzmanlık çalışması yapanlara doktora veya uzmanlık
öğrencisi denir."
"Madde
56 - Üniversiteler, yüksek öğretim kurulunun yapacağı plan ve programlar
uyarınca, öğrencilerin beden ve ruh sağlığının korunması, beslenme, çalışma,
dinlenme ve boş zamanlarını değerlendirme gibi sosyal ihtiyaçlarını karşılamak
ve bu amaçla, ilgili kamu kuruluşları ile de işbirliği yapmak suretiyle Öğrenci
ve mezunlarına üniversite içinde ve dışında iş bulma servisleri kurmak ve
çalışma şartlarını düzenlemek, medikososyal merkezler, öğrenci kantin ve
lokantaları açmak, toplantı ve sinema, tiyatro salonları, spor salon ve
sahaları, kamp yerleri temin etmekle ve bunlardan öğrencilerinin en iyi şekilde
yararlanmaları için gerekli tedbirleri almakla görevlidirler.
Birden
fazla üniversitenin bu alanlarda müşterek planlama ve malı yardımlaşma
suretiyle ortak kuruluş meydana getirmeleri de mümkündür."
"Madde
57 - Öğretim üye ve yardımcılarının ders kitapları ve teksirleri ile ilgili
üniversiteler, fakülteler ve yüksek okullarca bastırılır ve öğrencilere
maliyetlerini aşmayacak fiyatla satılır. Ders aracı olarak kullanılan kitap ve
teksirleri öğretim üye ve yardımcıları kendi hesaplarına bastıramazlar. Bu
konuda uygulanacak esaslar ve ödenecek telif hakları üniversitelerarası kurulca
hazırlanacak ayrı bir yönetmelikle belirtilir.
İki
yıl içinde üniversite ve öğretim birimleri tarafından bastırılmayan kitapları
öğretim üyeleri kendileri bastırabilir. Bu takdirde üniversite öğretim kurulu
kitabın fiyatını, maliyetinden aşağı olmamak üzere tespit eder."
"Madde
61 - Bir fakültenin öğretim üye ve yardımcılarını ilgilendiren işlerde dekan,
birden fazla fakültenin öğretim üye ve yardımcılarının veya bir dekanı ya da
rektörlüğe bağlı kuruluşları ilgilendiren işlerde rektör, herhangi bir disiplin
suçu işlediği önerirse, gecikmeksizin sizin işi başkanı bulunduğu yönetim
kuruluna götürür. İlgili yönetir kurulu, suç haberinin açıkça asılsız olduğunu
görürse, disiplin soruşturması yapılmasına yer olmadığına, aksi halde disiplin
soruşturmasının yapılmasına karar verir ve bir veya birden fazla soruşturmacı
seçer.
Soruşturma
sonunda yönetim kurulu, ya disiplin cezasını gerektiren bir durum olmadığına,
ya 60 ıncı maddenin (a) veya (b) bentlerindeki cezalardan birinin verilmesine,
yahut diğer bentlerdeki cezalardan birinin senatoya teklif edilmesine karar
verir. Yönetim Kurulu karar vermeden önce hakkında soruşturma yapılan kimseye
savunma imkânı verir. Tanınan süre içinde sözlü veya yazılı savunma yapmayanlar
bu haklarından vazgeçmiş sayılırlar.
Yönetim
Kurulunun teklifi üzerine dosya kendisine gelen senato, öğretim üyelerinden
kurulu üç kişilik bir inceleme komisyonu seçer. Komisyon gerekli görürse ek
soruşturma yapar ve senatoca verilecek karar hakkındaki mütalaası ile birlikte
raporunu senatoya sunar.
Senato;
ya disiplin cezasını gerektiren bir durum olmadığına, ya da 60 ıncı maddede
sayılan disiplin cezalarından birinin verilmesine karar verir.
Disiplin
soruşturması öncelikle ve geciktirilmeksizin yapılır ve karara bağlanır. Bu
hususu sağlamaktan soruşturmacı ve dekan veya rektör sorumludur.
Disiplin
cezaları yazı ile ilgiliye bildirilir ve uyarma cezası hariç kütüğe geçirilir.
Rektör
hakkında yapılan disiplin kovuşturması üniversite denetleme kurulunca tayin
edilecek bir soruşturmacı tarafından yürütülür."
"Madde
66 - Üniversitelerle bir üniversiteye bağlı kurumların ve bağımsız fakültelerin
yetkili yönetim organları, öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin korunması ve
bütün görevlerin düzenli şekilde yerine getirilmesi için her türlü tedbirleri
almakla yükümlüdür.
Rektör,
acele hallerde dekan veya bağlı kuruluş yetkilileri, üniversite binaları veya
ekleri içinde, üniversitenin imkânları ile önlenmesi mümkün görülmeyen
olayların cereyanı ihtimali karşısında zabıtadan yardım talep edebilir. Bu
talep derhal yerine getirilir.
Zabıta,
suçların ve suçluların kovuşturulması için, herhangi bir davet ve izne bağlı
olmaksızın, üniversite binalarına ve eklerine her zaman girebilir. Bu takdirde,
giriş sebebinin niteliğine göre ilgili üniversite rektörlüğü veya bağımsız
fakültelerin dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir.
İlgili
kurumlar, kovuşturma dolayısiyle zabıta kuvvetlerine, gereken her türlü yardım
ve kolaylığı göstermekle yükümlüdür."
"Madde
70 - Elkoyma halinde Bakanlar Kurulu:
a)
Üniversite ve bağlı kurum organlarında veya üniversiteye bağlı olmayan
fakültelerde görevli bulunanların tümünün veya bir kısmının yönetim görevlerine
son vermek; yönetim görevlerine son verilenlerin yerine yenilerini seçmek;
b)
Elkoymayı gerektiren kurumun doğmasına sebep olanların tespiti, bunlar ve
failleri hakkında gerekli disiplin ve ceza kovuşturmasını yaptırmak,
c)
Üniversitede ve bağlı kuruluşlarında görevli kişilerden gerekli görülenleri,
kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı
hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırmak;
ç)
Elkoyma süresince, üniversiteyi bağlı kuruluşlarını veya bir üniversiteye bağlı
olmayan fakülteleri kısmen veya tamamen geçici veya sürekli olarak kapatmak
veya açmak;
d)
Elkoymayı gerektiren durum ve olaylar dolayısiyle gerekli görülen öğrencileri
üniversiteye veya üniversiteye bağlı kuruluşlara veya üniversiteye bağlı olmayan
fakültelere devamdan geçici olarak men etmek veya men'i kaldırmak; yetkilerine
sahiptir.
Elkoyma
halinin kaldırılmasından sonra, kesin bir yargı kararı almadıkça Bakanlar
Kurulunun (b) ve (c) bentlerine göre almış bulunduğu kararlar yürürlükte
kalır."
"Madde
72 - Üniversitelerin ve bunları oluşturan fakülte ve kurumların gelir
kaynakları şunlardır:
a)
Her yıl bütçeye konacak ödenekler,
b)
Özel idare ve belediyelerce ve kurumlarca yapılacak yardımlar,
c)
Üniversite, Fakülte ve bunlara bağlı kurumlarca alınacak harç ve ücretler,
ç)
Yayın satış gelirleri,
d)
Üniversite, Fakülte ve bunlara bağlı kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının
gelirleri,
e)
Döner sermayeli işlerden elde edilecek kârlar,
f)
Bağışlar ve vasiyetler,"
"Madde
73 - Kanunun 6 ncı maddesinin (f) fıkrasına göre öğrencilerden alınacak ücret
ve harçlar, yıllık 3000 lirayı geçmemek üzere her üniversitede kurulacak
"öğrenci fonu"na yatırılır. Bu fon özellikle lisans ve lisans sonrası
başarılı ve muhtaç öğrenciler için burslara ve diğer yardımlara tahsis edilir.
Bunun dışında bu fon sosyal, kültürel ve sportif tesislerin kurulması,
işletilmesi, öğrencilere düşük fiyatla kitap ve teksir sağlanması amaçları ile
de kullanılabilir. Fonun yönetim, işletme ve denetim esasları senatolarca
tespit edilir. Her yıl sonunda fondan artan meblâğ gelecek yılın fonuna
eklenir.
Giriş
imtihanlarında alman kaydiye ücretleri "bu imtihanı yapan kuruluşun"
yönetim ve yatırım harcamalarında kullanılmak üzere ayrı bir fonda toplanır.
İta amiri ilgili rektördür.
Üniversiteler
ve bunlara bağlı kurumlara yapılacak her türlü bağış ve vasiyetler, vergi,
resim ve harçlardan muaftır. Bağış ve vasiyetlerin kullanılmasında bağış ve
vasiyeti yapanların koydukları, kanuna göre muteber kayıtlara ve şartlara
uyulur. Gelir ve kurumlar vergisine tabi mükellefler tarafından üniversitelere
makbuz mukabilinde yapılacak nakdî bağışlar yıllık beyanname ile bildirilecek
gelirlerden ve kurum kazancından indirilir.
Üniversiteler
tarafından öğretim, eğitim ve araştırma maksadı ile ithal edilen veya bağış
yolu ile gelen makina, alet ve cihazlarla, ecza ve malzeme, her türlü vergi,
resim ve harçlardan muaftır.
Üniversite,
fakülte ve bunlara bağlı kurumlar tarafından yapılan bilim ve teknik inceleme
ve araştırma ile yayımların gerektireceği her türlü giderler hakkında, 2490
sayılı Kanunun hükümleri uygulanmaz. Bu işlerde uygulanacak esaslar senatolarca
belirtilir.
Üniversitelerin
inşaat, makine ve teçhizatı ile ilgili işlerinde 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanununun 135'nci maddesi ile 2490 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz. Bu
işlerde uygulanacak esaslar senatoca hazırlanacak bir yönetmelikle
belirtilir."
"Madde
74 - Üniversitelerde ve bunlara bağlı kuruluş ve birimlerde; yetkili organın
teklifi ve yüksek öğretim kurulunun onayı ile döner sermaye isletmeleri
kurulabilir. Verilecek sermayenin miktarı kendi kanunlarında veya bütçe
kanunlarında gösterilir.
Döner
sermaye işletmelerinin faaliyet alanları, sermaye limitleri, işletme ile ilgili
idarî işlemlerin yürütülmesi esasları ve muhasebe usulleri Maliye Bakanlığının
olumlu mütalâası alınmak suretiyle hazırlanacak yönetmelikte belirtilir.
Kurulacak
döner sermaye işletmeleri, 1050 sayılı Muhasebe-î Umumîye ve 2490 sayılı
Artırma, Eksiltme ve İhale Kanunlarına tabi değildir. Ancak malî yılın
bitiminden itibaren dört ay içinde hazırlanacak bilanço ve ekleri ile, bütün
gelir ve gider belgeleri denetim için Sayıştay'a ve birer örneği de aynı süre
içinde Maliye Bakanlığına verilir."
"Madde
82 - 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile bunu değiştiren 115, 119, 345, 923
sayılı Kanunlar yürürlükten kaldırılmıştır.
Karadeniz
Teknik Üniversitesi adiyle Trabzonda bir üniversite kurulması hakkındaki 6594
sayılı Kanun ile bunu değiştiren 336, 535, 871 ve 1650 sayılı Kanunların, 6990
sayılı Atatürk Üniversitesi Kanunu ile bunu değiştiren 336, 535, 871, 994, 996,
1499, 1573 ve 1578 sayılı Kanunların hükümleri saklıdır. 6594 ve 6990 sayılı
Kanunlarla ek ve tadillerinde bahsedilen 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile
ek ve tadillerindeki hükümler yerine bu kanun hükümleri uygulanır. 892 sayılı
Hacettepe Üniversitesi kurulması hakkındaki Kanunun işbu kanuna aykırı
hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır."
"Madde
83 - 7307 sayılı Kanunla kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesinin kanunî
hükümleri saklıdır. Bu Kanunun 46 ncı maddesinde sözü edilen öğretim üyesi
yardımı Orta Doğu Teknik Üniversitesinin yetkili organlarınca yürütülür.
1487
sayılı Kanunla kurulan Boğaziçi Üniversitesi bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
itibaren en geç üç yıl içerisinde işbu Kanunun hükümlerine tabidir,"
"Geçici
Madde l - Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce çeşitli kanunlarla kazanılmış
akademik unvanlar saklıdır.
Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce asistan kadrosunda eylemsiz doçent olarak
görev ifa edenler bu kanunun 22 nci maddesi hükümlerine, kadrosundaki kadrosuz
profesörler de bu kanunun 24 ncü maddesi hükümlerine tabi olurlar.
Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 7307 sayılı Kanun uyarınca Orta Doğu Teknik
Üniversitesinde kazanılmış Asosye, Profesörlük (Doçentlik) ve profesörlük
unvanları, bu kanuna göre verilecek üniversite doçentliği ve üniversite
profesörlüğü unvanlariyle eşdeğerlidir. Ancak bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesinde de üniversite doçentliği ve üniversite
profesörlüğü unvanları bu kanunda öngörülen esaslara uygun olarak
kazanılır."
"Geçici
Madde 2 - Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte üniversite öğrencisi bulunanlara,
üniversite yönetmeliklerinin kısıtlayıcı hükümleri saklı kalmak üzere, bu
Kanunun 54 ncü maddesinde öngörülen süre iki yıl ilâve edilerek
uygulanır."
2 -
Dayanılan Anayasa hükümleri:
Davacı
Cumhuriyet Halk Partisinin 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun iptalini
istediği madde ve hükümleri bakımından dayandığı Anayasa kuralları şöyledir:
"Başlangıç
- Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan;
Anayasa
ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı
direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk milleti;
Bütün
fertleri, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî
şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin
eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima
yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve;
"Yurtta
Sulh, Cihanda Sulh" ilkesinin, millî mücadele ruhunun, millet egemenliğinin,
Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahip olarak; insan hak ve
hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve
refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik
hukuk devletini bütün hukukî ve sosyal temelleriyle kurmak için;
Türkiye
Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu Anayasayı kabul ve ilân ve
onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı
inancı, ile, hürriyete, adalete ve fazilete âşık evlâtlarının uyanık
bekçiliğine emanet eder."
"Madde
2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
"Madde
12 - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
16 - Konuta dokunulamaz.
Kanunun
açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; millî
güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de,
kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça konuta girilemez, arama
yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz."
"Madde
20 - Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlarını
söz, yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklayabilir ve yayabilir.
Kimse,
düşünce ve kanaatlarını açıklamaya zorlanamaz."
"Madde
21 - Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve
bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim
ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir.
Özel
okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz."
"Madde
24 - Kitap ve broşür yayımı izne bağlı tutulamaz; sansür edilemez.
Türkiye'de
yayımlanan kitap ve broşürler, 22 nci maddenin 5 inci fıkrası hükümleri
dışında, toplatılamaz."
Madde
54- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.
Türk
babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. Yabancı babadan ve Türk anadan olan
çocuğu vatandaşlık durumu kanunla düzenlenir.
Vatandaşlık,
Kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunla belirtilen hallerde
kaybedilir.
Hiçbir
Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmıyan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan
çıkarılamaz.
Vatandaşlıktan
çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.
Madde
120 - Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler ,
özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite
özerkliği, bu madde de belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik,
üniversite binalarında ve eklerinde suçlarını ve suçluların kovuşturulmasına
engel olamaz.
Üniversiteler,
Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları üniversite dışındaki makamlarca, her
ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra hükümleri
saklıdır.
Üniversite
Öğretim üyeleri ve yardımcıları serbest araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri,
üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri ve
üniversite organlarının sorumluluğu, öğrenim ve öğretim hürriyetlerini
engelleyici eylemleri önleme tedbirleri, üniversiteler abasında ihtiyaca göre
öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması öğrenim ve
öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine
ve kalkınma planı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir.
Üniversitelerin
bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak
yürürlüğe konulur ve denetlenir.
Üniversitelerle
onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin
tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi
halinde Bakanlar Kurulu ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı
fakülte, kurum ve kuruluşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin el
koymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile süresi
ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla
düzenlenir.
III.
İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 22/10/1973 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Sait Koçak, Kemal Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdulalh Üner, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş, Şevket
Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalarile
yapılan ilk inceleme toplantısında aşağıdaki sorunlar üzerinde durulmuştur:
1 -
22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun 26. maddesinde "davanın açıldığı tarihte
dilekçede imzası bulunanlar, ayrıca, yetkilerini belirten belgeleri ve kurum,
kurul ve siyasî partilerle siyasî parti gruplarının kendilerine yetki
verilmesine dair kararlarının tasdikli örneklerini, dilekçe ile birlikte Genel
Sekreterliğe vermek zorundadırlar." denilmektedir.
Cumhuriyet
Halk Partisinin en yüksek Merkez karar organı olan (parti tüzüğü madde: 24, 25)
Parti Meclisinin 25/7/1973 günlü oturumuna ilişkin onanlı karar örneği
dosyadadır. Bu toplantıda üye tam sayısının (43) üye salt çoğunluğu ile (35
üyenin olumlu oylarile) 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu hakkında iptal davası
açılmasına karar verilmiştir. 44 sayılı Kanunun 26. maddesinin üçüncü fıkrasına
göre, dava açma yetkisinin verildiği böylece kanıtlanmaktadır. Bu bakımdan
dosyanın eksiği yoktur.
Kemal
Berkem, Şahap Arıç, Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2 -
Öte yandan 44 sayılı Kanunun 25. maddesinin birinci bendine göre parti adına
iptal davası açma yetkisi Genel Başkan veya Vekillerine aittir. Parti Tüzüğünün
34. maddesine göre Genel Sekreter Genel Başkanının vekilidir. Şu halde
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Anayasa Mahkemesine dava açabilme
yetkisine sahiptir. Orhan Eyüboğlunun bu partinin Genel Sekreteri olduğu dava
dilekçesindeki açıklıktan ve imzası altında Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Sekreterliği mühürünün bulunmasından anlaşılmaktadır. Böyle olunca kendisinin
Genel Sekreterliğe seçim belgesinin getirtilmesine gerek yoktur. Bu yön bir
eksiklik sayılmamıştır.
Ahmet
H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
IV.
ESASIN İNCELENMESİ:
Davanın
esasını incelemek üzere Muhittin Taylan, Kani Vrana, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Hasan
Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Şevket Müftügil, Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu
ve Ahmet H. Boyacıoğlunun katılmalarile 21/1/1975 gününde toplanan Anayasa
Mahkemesi; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğünün sözlü açıklama isteğini
içeren 12/11/1974 günlü, 204/4 sayılı yazısı üzerinde durmuştur. Bu yazı ile
Orta Doğu Teknik Üniversitesi; Ankara, İstanbul ve İstanbul Teknik
Üniversitelerinin açtıkları davaların kendi varlık ve görevlerini ilgilendiren
yönleri de olduğunu ileri sürerek sözlü açıklama önerisinde bulunmuştur. Adı
geçen üniversitelerin açtıkları davaların esası incelenirken, Orta Doğu Teknik
Üniversitesinin bu önerisi üzerinde tartışmalar yapılmış ve konunun daha geniş
bir biçimde aydınlanması bakımından sözlü açıklamanın dinlenmesine karar
verilmiş idi. Sözlü açıklamanın dinlenmesi. Cumhuriyet Halk Partisinin açtığı
işbu davada da yarar sağlıyacağı düşünüldüğünden davanın esasının görüşülmesi
hakkındaki toplantının, sözlü açıklamadan sonra saptanacak günde yapılması
kararlaştırılmıştır.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 29. maddesi uyarınca, sözlü açıklamasının dinlenmesi
için Orta Doğu Teknik Üniversitesine usulünce çağın kâğıdı gönderilmiş ve
30/1/1975 gününde yapılan toplantıda üniversite rektörü Prof. Dr. Tarık Somer
ile üniversitenin vekili Av. Rahmi Magat dinlenmişlerdir.
İşin
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi sözlü açıklama tutanağı, iptali istenen
yasa hükümleriyle, dayanılan Anayasa kuralları, bunlarla ilgili gerekçeler ve
yasama meclisleri tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A.
iptal istemine konu yapılan yasa kurallarının Anayasa'ya aykırılık sorunu:
l -
3. maddenin (b) bendi yönünden:
a)
Davacı siyasî parti (b) bendinde yeralan "Örf ve adetlerine bağlı" ve
"milliyetçi" deyimlerini Anayasa'ya aykırı görerek iptal isteminde
bulunmuştur. Bunlardan "örf ve âdetlerine bağlı" deyimi, 25/2/1975
günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla iptal edilmiş olduğundan bu
konuda yeniden karar vermeğe yer yoktur.
b)
Maddenin (b) bendinde yeralan "milliyetçi" deyimine gelince;
üniversite Öğrencilerini milliyetçi vatandaşlar olarak yetiştirmeyi amaçlayan
bu hükmün, Anayasa'ya aykırı düştüğü görüşü benimsenmemiştir.
Her
ne kadar maddede hem millî tarih şuuruna sahip, hem de milliyetçi gençler
yetiştirmenin, üniversitenin görevleri arasında bulunduğu belirtilmiş ve
böylece aynı anlamlı niteliklerin yinelenmesi gibi bir görüntü ortaya çıkmış
ise de, bunların birbirinden farklı amaçları olduğunu, değişik kavramlar
bulunduğunu kabul etmek gerekir. Gençlerimizin ulusça nereden gelip, nereye
vardığımızı bilmeleri, tarihsel geçmişimizin bilincine erişmeleri, ulusumuzun
dünya siyasal ve uygarlık tarihindeki yeri ve değerini kavramaları,
geleceğimizin doğrultusunu saptamak bakımından çok önemlidir. Millî tarih şuuru
bu değerlendirmeleri kolaylaştıran ve gerçekleştiren bir etkendir.
Milliyetçilik ise, Anayasanın Başlangıç bölümünde özlü anlatımını bulan,
"bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak bölünmez bir bütün
halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya
milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik
ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliği"nden başka bir
anlam taşımamaktadır. Irkçılık, Turancılık veya bir din veya mezhep doğrultusunda
bütünleşmeyi amaçlayan inanışlar gibi, kavramlar, "Türk
Milliyetçiliği" anlamının dışındadır ve Anayasanın Başlangıç bölümünde yer
alan temel ilkelere, 2. maddesinde yazılı Cumhuriyet esaslarına tamamen aykırı,
sosyal ve hukuksal yönden geçerli hiç bir değer kazanamamış kavramlardır. 1750
sayılı Yasanın 3/b. maddesinde sözü edilen milliyetçilik, böyle yorumlara
elverişli değildir. Maddede yer alan "milliyetçi" sözcüğünün amacı,
üniversite gençliğinin, Anayasanın başlangıç bölümünde özü belirtilen Türk
milliyetçiliği doğrultusunda yetiştirilmeleridir. İptal istemi bu nedenle
yerinde değildir, reddedilmelidir...
Muhittin
Taylan, Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, ve Şevket Müftügil Anayasada
tanımı yapılan milliyetçilik ilkesine uygun olmadığından söz konusu tanımı
doğrultusunda düzenlemeye olanak sağlanması için iptali gerektiği yolundaki
Karşıoylariyle bu görüşe katılmamışlardır.
2 -
4. madde yönünden:
Bu
maddenin iptali isteği, Ankara Üniversitesinin 1750 sayılı Kanun hakkında
açtığı 1973/37 sayılı davada da ileri sürülmüş ve yapılan görüşmeler sonunda,
maddenin Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar verilmiştir. Bu
konudaki ayrıntılı gerekçe 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22
sayılı kararda gösterildiğinden burada yinelenmesine yer yoktur. İptali istemi
reddedilmelidir.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Şevket
Müftügil, Adil Esmer ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
3 -
5- Madde yönünden:
Bu
madde 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla
Üniversiteler açısından iptal edilmiş olduğundan bu konuda yeniden karar
verilmesine yer yoktur.
4 -
6. Madde yönünden:
5.
Maddenin Üniversiteler bakımından iptal edilmiş olması karşısında, Yüksek
Öğrenim Kurulunun görev ve yetkilerini gösteren 6. maddenin de yine
üniversiteler açısından uygulama alanı kalmamıştır.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 28/2. maddesi uyarınca 6. maddenin üniversiteler
yönünden, gösterilen nedenle iptaline 25/2/1975 günlü ve esas: 1973/37, Karar:
1975/22 sayılı kararla hükmedilmiştir. O halde bu konuda yeniden karar vermeye
yer yoktur.
5 -
7. Madde yönünden:
Bu
madde Üniversite Denetim Kurulunun tanımım yapmakta ve kuruluşunu
göstermektedir. Ankara Üniversitesinin açtığı davada bu madde için de Anayasaya
aykırılık iddiasında bulunulmuş ve yapılan görüşmeler sonunda, Anayasaya
aykırılık saptanamadığından istem reddedilmiştir. Bu konudaki ayrıntılı gerekçe
25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararda gösterildiğinden
burada yinelenmesine yer yoktur. 7. Maddeye yönelen iptal istemi bu nedenle
reddedilmelidir.
Ahmet
H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
6 -
8. Madde yönünden:
a)
İptal istemi maddenin tümüne yöneltilmiştir Bu maddenin birinci fıkrasında
yeralan (a) ve (b) bentlerine ilişkin hükümlerin Anayasaya aykırılığı Ankara
Üniversitesinin açtığı davada da ileri sürülmüş ve yapılan görüşmeler sonunda,
istemlerin reddine 25/2/1975 günlü, Esas; 1973/37, Karar:1975/22 sayılı kararla
hüküm verilmişti. Bu konudaki ayrıntılı gerekçe gün ve sayısı belirtilen
kararda yeterince belirtilmiş, olduğundan burada yinelenmesine gerek
bulunmamıştır.
Aynı
nedenlerle bu davada aynı hükümlere yöneltilmiş bulunan istem de
reddolunmalıdır.
Öte
yandan birinci fıkranın (c) bendi, üniversitelerin veya üniversiteye bağlı
kurum ve kuruluşların veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakültelerin
idaresine elkonulmasını gerektiren hallerde, Üniversite Denetleme Kurulunun
Bakanlar Kuruluna bilgi vermesi kuralını getirmektedir. (ç) bendi ise,
Üniversite Denetleme Kuruluna, Üniversitelerin işleyişi konusunda her yıl
Başbakanlığa rapor vermek görevini yüklemektedir. Görülüyor ki hem (c) ve hem
de (ç) bentlerinde sözü edilen görevler, üniversitelerin yönetim özerkliğine
doğrudan doğruya veya dolayısiyle dokunan ve bu özerkliğin anayasal niteliğini
zedeleyen görevler değildir. O halde birinci fıkranın tamamına yönelen bütün
iptal istemlerinin de reddi gerekmektedir.
Fıkranın
(a) bendine ilişkin iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi
Ömerbaş, Hasan Gürsel ve Ahmet H. Boyacıoğlu, (b) bendinin tümüne ilişkin iptal
isteminin reddine Hasan Gürsel, (b) bendinde yeralan "doğrudan doğruya
üniversite öğretim üyelerinden soruşturmacı tayin ederek sonucu" kuralına
yönelen iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi Ömerbaş,
Hasan Gürsel, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
b)
Maddenin son fıkrası 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı
kararla iptal edilmiş olduğundan bu konuda yeniden karar vermeye yer yoktur.
7 -
10. Madde yönünden:
Davacı
bu maddenin birinci fıkrasında yer alan "bütün üniversiteler" deyimi
ile altıncı fıkrasında yer alan "Millî Eğitim Bakanı veya"
deyimlerinin Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek iptalini istemektedir.
Aynı iddialar Ankara Üniversitesinin açtığı davada da ileri sürülmüş, yapılan
inceleme sonunda iptal isteği 25/2/1975 günlü, Esas:1973/37, Karar:1975/22
sayılı kararla reddolunmuştur. Konuya ilişkin ayrıntılı gerekçeler o kararda
yeterince açıklanmış olduğundan burada yinelenmesine gerek yoktur.
Sözü
edilen kararda belirtilen gerekçelerle bu davanın 10. maddeye yönelen bölümü
reddedilmelidir.
8 -
22. Madde yönünden:
Maddenin
birinci fıkrasında yeralan " Yüksek Öğretim Kurulunun göstereceği"
deyimi 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla iptal
edilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin açtığı bu davada da iptal istemi, 22.
maddenin birinci fıkrasındaki aynı kurala yönelmiş bulunduğundan, bu konuda
yeniden karar verilmesine yer kalmamıştır.
9 -
29. Madde yönünden;
Bu
maddenin (a) ve (ç) bentlerine yönelik iptal istemi, Ankara Üniversitenin
açtığı dava üzerine incelenmiş ve bu bentlerde gösterilen kuralların iptaline
25/2/1975 günlü, Esas:1973/37, Karar:1975/22 sayı ile karar verilmiş
olduğundan, aynı bentler için bu dava ile ileri sürülen iptal istekleri
üzerinde yeniden karar vermeye gerek kalmamıştır.
10 -
30. Madde yönünden:
30.
madde asistanlığa atama işlemlerini düzenlemektedir. Buna göre Bölüm ve Kürsü
Başkanınca asistanlığa gösterilecek aday, fakülte yönetim kurulunun teklifi ve
üniversite yönetim kurulunun onayı üzerine rektör tarafından iki yıl için
atanacaktır. Gerekli görülenlerin atanmaları, iki defaya mahsus olmak ve
başlangıçtan itibaren toplam olarak altı yılı geçmemek üzere, iki defa
yenilenebilecektir. Atanmaları yenilenmeyen asistanların üniversite veya buna
bağlı kurumlarla ilişkileri kendiliğinden kesilmiş sayılacaktır.
Görülüyor
ki, asistanların görevlerine, her hangi bir disiplin kovuşturması yapılmadan,
sadece bazı sürelerin dolmasile doğrudan doğruya son verilebilmektedir. 30
madde bu amaca yöneliktir. Asistan, örneğin iki yıl hizmet görecek, sonra
atanması yenilenmemek yoluyla, hakkında hiç bir soruşturma yürütülmeden, görevi
kendiliğinden son bulmuş olacaktır. Oysa asistanlar öğretim yardımcısıdırlar
(madde 28) Bu sıfatla üniversite bilimsel denetimine tabidirler (madde 41).
Üniversite içinde çalışma ve çalışma birimleri hakkındaki hükümlerle
bağlıdırlar (Madde 37), üstelik bu kanun gereğince yükümlü oldukları ödevleri
uygun yolda yerine getirmeyenlere veya meslek vakar ve haysiyetine uymayan
hareketlerde bulunanlara ilişkin disiplin kovuşturması işlemlerine (Madde 59,
60, 61, 62) ve ceza kovuşturması kurallarına (madde 65) tabidirler. İki yıl
çalışmadan sonra asistanın yeniden göreve atanmaması, onun üniversite öğretim
mesleğinden çıkarılmasına yakın sonuçta bir işleme (madde 60/g) uğratılması
demektir. Bilimsel ve yönetimsel denetim kurallarının ve bu denetim sonucunda
gerekli disiplin hükümlerinin yürütülmesi işlemi dururken, serbestçe çalışma ve
araştırma güvencesini yok eden, hukuk devleti ilkelerile bağdaşmayan bir
yöntemle asistanların görevlerine son verilmesi, Anayasanın 120. maddesine
aykırı bir düzenleme niteliğini taşımaktadır. Bundan başka 30. maddenin yazılış
biçimi ve sürenin dolmasile kanun gereği olarak görevin kendiliğinden son
bulması hali, sanki yargı mercilerine başvurma olanağı bulunmadığı sanını
vermektedir. Maddenin böyle bir yoruma elverişli görüntü ve anlatım biçiminde
oluşu, Anayasanın 114. maddesinin özüne ve amacına aykırı düşmektedir. 30.
madde bu nedenlerle iptal edilmelidir.
Halit
Zarbun, Ahmet Salih Cebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
11 -
38. madde yönünden:
Bu
maddede dava konusu yapılan iki kural vardır.
a)
Bunlardan biri, tam gün çalışma esaslarının Yüksek Öğretim Kurulunca
saptanacağı yolundaki kuraldır. Oysa 25/2/1975 günlü Esas: 1973/37, Karar:
1975/22 sayılı kararla bu fıkradaki "esasları Yüksek Öğretim Kurulunca
tespit edilecek" deyimi iptal edilmiştir. Bu nedenle aynı konu hakkında
yeniden karar verilmesine yer yoktur.
b)
İptali istenen diğer hüküm de maddenin dördüncü fıkrasında yer almaktadır. Bu
fıkraya göre üniversite öğretim üyeleri ve asistanlardan, resmî çalışma
saatleri dışında serbest meslek icra etmek isteyenler varsa, bunlar kimi
haklardan yararlanamayacaklardır. Örneğin üniversite tazminatı veya herhangi
bir yan ödeme alamayacaklardır. Bilgi ve görgülerini artırmak ve bilimsel
araştırma yapmak üzere kontenjanla yurt dışına çıkmak isterlerse, bunun
giderlerine kendileri katlanmak zorundadırlar. Nihayet bu gibi öğretim üyeleri
rektör, dekan, yüksek okul müdürü ve bölüm başkanı seçilemezler.
Davacı
Parti, resmî çalışma saatleri dışında serbest meslek yapan öğretim üyeleri
hakkında kimi yasaklamalar getiren bu fıkranın, üniversite öğretim üyeleri
arasında eşitsizlik yarattığını ileri sürmekte ve fıkranın iptal edilmesiyle
Anayasa'ya uygun bir düzenlemenin oluşacağını kabul etmektedir.
Tam
gün çalışma ilkesi, bir amaca dayanmaktadır. Öğretim üyeleri tam gün görev
başındadırlar. Kendilerine bu nedenle bir takım özel malî haklar tanınmıştır;
yine bu nedenle özel bir personel statüsü içinde çalışmaları öngörülmüştür.
Üniversite öğretim üyesi bilimsel çalışma gücünü öğretim görevleri üzerinde
toplamak, Öğrencilerini, Kanunun 3. maddesinde gösterildiği üzere, çağdaş bilim
ve teknoloji esasları ve Devlet Kalkınma Plânı hedefleri doğrultusunda yetiştirmeyi
amaç bilmeli, öğretim aracı olarak bir takım bilimsel yapıtlar ortaya
koymalıdır.
Her
ne kadar üniversite öğretim üyelerine, resmî çalışma saatleri dışında serbest
meslek yapmaya izin verilmesi, belirtilen bu amaçlarla bağdaşmadığı ve bu
kuraldan yararlanan öğretim üyeleriyle, genel yönetim hizmetlerinde asli ve
sürekli görev yapan memurlar, yargı organları mensupları ve hatta aynı
üniversitede görev yapan diğer öğretim üyeleri arasında bir eşitsizliğe yol
açtığı ileri sürülebilirse de, serbest meslek icrasına izin veren esas hükmün,
maddenin dördüncü fıkrasında değil, üçüncü fıkrasında bulunması karşısında
Anayasaya aykırılık değerlendirmesinin dava doğrultusunda yapılmasına olanak
bulunmamaktadır. Çünkü iptal davası konusu yapılmayan üçüncü fıkrada, öğretim
üyeleriyle asistanların serbest meslek icra edemeyecekleri yolunda kesin bir
hüküm bulunmamakta tersine resmî çalışma saatleri içinde serbest meslek
yapamayacakları açıklanmaktadır. Böylece, resmî çalışma saatleri dışında
serbest meslek yapılabilmesine olanak sağlanmıştır. Nitekim 38. maddenin
hazırlanışında egemen olan düşünce bu olduğu gibi, madde hakkındaki
konuşmalarda ve değiştirge önergelerinden (Millet Meclisi Tutanak Dergisi,
cilt:38, Dönem 3, toplantı; 4, Birleşim 121, 5/6/1973, sayfa 308 ve sonra
Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi cilt: 12, toplantı 12, Birleşim 74,
19/6/1973, sayfa 263 ve sonra) çıkan açık anlam da bulunur.
O
halde dördüncü fıkranın iptaline ilişkin istemin amaciyle gerekçesi çelişki
içindedir. Fıkranın iptali ters sonuçlar, doğuracaktır, Şöyleki: Kimi
Üniversite öğretim üyeleri resmi çalışma saatleri dışında hem serbest meslek
yapabilecekler, hem de yasaklayıcı hüküm kalkacağı için, serbest meslek
yapmayanlara karşıt, daha çok yararlanmış bir duruma geleceklerdir. Haksızlığı
eşitsizliği olduğu öne sürülen durum, böylece daha geniş bir etkinlik kazanmış
olacaktır.
Kaldı
ki, yasaklayıcı hükmü içeren dördüncü fıkranın Anayasa'nın herhangi bir
ilkesiyle çatıştığını ileri sürmek olanağıda bulunmamaktadır ve iptal istemi bu
nedenlerle reddedilmelidir.
Madde
12 - 43. Madde yönünden:
a)
Bu madde yeni üniversite ve fakültelerin kurulmasına ilişkindir. Üçüncü
fıkrada: "Bir üniversite içinde yeniden fakülte, yüksek okul ve okul
açılması, fakültelerin veya okulların birleştirilmesi ya da kaldırılması
senatoların teklifi ve Millî Eğitim Bakanının onamı ile yapılır"
denilmektedir. Davacı parti, sözü geçen işlerin, üniversitelerin bilimsel
gereklere göre yapacakları yönetimsel işler olduğunu ileri sürerek, bu konuda
alınacak kararların Millî Eğitim Bakanının onayına sunulmasını üniversitelerin
bilim ve yönetim özerkliğine aykırı bulmaktadır.
Üniversite
içinde yeniden fakülte kurulması, okullar açılması veya bunların
birleştirilmesi işlemlerini, sadece o üniversitenin iç yönetimini ilgilendiren
işlemler olarak görmek doğru değildir. Bu konudaki çalışmaların devletin eğitim
politikasiyle ve malî olanaklarıyle çok yakın ilgisi olduğu gerçektir.
Yatırımların ve personel kadrolarının gereksindirdiği parasal sorunların
çözülmesi, diğer yatırım alanları arasındaki önceliklerin, saptanması, Devlet
Kalkınma Planı içindeki değerlendirmelerin yapılması, sosyal ve ekonomik açıdan
öğretim ve eğitimin hangi alanlara kaydırılması veya hangi alanlarda
yoğunlaştırılması gibi sorunların çözümü, her halde hükümetle işbirliği
yapılmasını gerektirmektedir. Buna göre yeni fakülte veya okullar açılmasına
ilişkin olarak alınması gerekecek ilke kararlarının üniversitenin bilim ve
yönetim özerkliği dışına taşması bakımından, bu konularda Hükümet üyesi olan
Millî Eğitim Bakanı ile işbirliği sağlanması, Anayasa'nın 120. maddesindeki
ilkelere ters düşmemektedir. İptal isteği bu nedenlerle reddedilmelidir.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Şevket Müftügil, Adil Esmer ve Ahmet H.
Boyacıoğlu katılmamışlardır.
b)
43. maddenin son fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun talebi
ve" deyimi 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla
iptal edilmiştir. Davacının bu yöne ilişkin iptal istemi hakkında gösterilen
nedenle yeniden bir karar vermeye yer yoktur.
13 -
52. madde yönünden:
Davanın
52. maddeye yönelik bölümü, bu maddenin birinci fıkrasında yazılı "ve
Yüksek Öğretim Kurulunun önerileri dikkate alınmak suretile" deyimini amaç
tutmuş bulunmaktadır. Bu deyim 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı
kararla iptal edilmiş olduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer
yoktur.
14 -
56. madde yönünden:
Bu
maddenin birinci fıkrasındaki "ve Yüksek öğretim Kurulunun yapacağı plan
ve programlar uyarınca" deyimi de iptal istekleri arasında yer almıştır.
Sözü edilen deyimi 25/2/1975 günlü. Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı
kararla iptal edilmiş bulunduğundan burada yeniden karar verilmesine gerek
görülmemiştir.
15 -
57. madde yönünden:
Ders
kitaplarının ve teksirlerinin basılmasına ilişkin olan bu madde Ankara
Üniversitesinin açtığı davada da iptal istekleri arasında yer almış ve istek
25/2/1975 günlü. Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla red edilmiştir.
Red gerekçesi sözü geçen kararda ayrıntılı olarak belirtildiğinden burada
yinelenmesine gerek yoktur. 57. maddeye yönelen iptal istemi reddedilmelidir.
16
.- 61. madde yönünden:
Rektör
hakkındaki disiplin soruşturmasının nasıl yapılacağını gösteren 61. maddenin
son fıkrası, Ankara Üniversitesinin açtığı dava üzerine incelenmiş ve 25/2/1975
günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla iptal edilmiş olduğundan bu
konuda yeniden karar verilmesine yer yoktur.
17 -
66. madde yönünden:
Maddenin
üçüncü fıkrasının tamamı iptal istemine konu yapılmaktadır. Fıkra şöyledir;
"Zabıta, suçların ve suçluların kovuşturulması için, herhangi bir davet ve
izne bağlı olmaksızın, üniversite binalarına ve eklerine her zaman girebilir.
Bu takdirde, giriş sebebinin niteliğine göre ilgili üniversite rektörlüğü veya
bağımsız fakültelerin dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir." Bu fıkra
hükmü Ankara Üniversitesinin açtığı davada da iptal istekleri arasında yer
almış ve birinci tümcedeki kurala ilişkin Anayasaya aykırılık iddiası
reddedilmiştir. Red gerekçesi 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22
sayılı kararda ayrıntılı olarak belirtilmiş olduğundan burada yinelenmesine yer
yoktur. Fıkranın birinci tümcesine ilişkin istem aynı nedenlerle reddedilmelidir.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Muhittin Gürün ve Şevket Müftügil
katılmamışlardır.
Maddenin
üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinde yeralan kural ise Anayasaya aykırı görülmüş
ve 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla iptal edilmiş
olduğundan bu konuda yeniden karar vermeye yer görülmemiştir.
18 -
69. madde yönünden:
1750
sayılı Üniversiteler Kanununun 69. maddesi, Bakanlar Kurulunun üniversite
yönetimine el koyma işlemlerini düzenlemektedir.
Bu
davada Öne sürülen hususları değerlendirebilmek için her şeyden önce
Anayasa'nın, bu konudaki ilke ve buyruğunu ve yasama meclislerine yüklediği
görevi açık bir şekilde saptamak ve varılacak sonuca göre dava konusu kuralın
içeriğini ortaya koymak gerekecektir.
Anayasa'nın
değişik 120. maddesinin son fıkrası, Bakanlar Kurulunun üniversite yönetimine
elkoymasına Anayasa'nın saptadığı iki koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde
olanak tanımaktadır. Anayasa'nın öngördüğü bu koşullardan birincisi
üniversitelerle onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve öğretim
hürriyetlerinin tehlikeye düşmesi; ikincisi de bu tehlikenin üniversite
organlarınca giderilmemesi halidir. Diğer taraftan yine Anayasa'nın değişik
120. maddesinin son fıkrasında "Hangi hallerin elkoymayı gerektireceği...
Kanunla düzenlenir" denilmektedir.
Anayasa'nın
değişik 120. maddesinde yer alan ve yukarıda açıklanmış olan bu kuralların bir
arada incelenmesinden çıkan sonuç şudur: Üniversitelerde öğrenim ve öğretim
özgürlüklerinin hangi hallerde tehlikeye düştüğü veya tehlikeye düşmüş
sayılacağı; üniversite organlarınca bu tehlikenin giderilmesi için alınacak
tedbirlerin nelerden ibaret olduğu ve ne gibi hallerde alınmış olan bu
tedbirler ile tehlikenin giderilmediği veya tehlikenin giderilmiş sayılmayacağı
hususları yasa tarafından belirlenecektir. Başka bir deyişle üniversite
yönetimine Bakanlar Kurulunca elkoymayı gerektiren hallerin yasama organınca
yasa kuralı konulmak suretiyle saptanmasının istenmesi Anayasanın bu buyruğu
gereğidir. O halde dava konusu edilen kural bu açıdan Anayasa'ya uygunluk
denetiminden geçirilmelidir.
1750
sayılı yasanın dava konusu edilen 69. maddenin 1. fıkrasında
"Üniversitelerle onlara bağlı kuruluş ve kurumlarda veya bir üniversiteye
bağlı olmayan fakültelerde, öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin tehlikeye
düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca önlenmemesi; veya üniversite
organlarınca alınan tedbirlerin gereken sonucu vermemesi" biçimindeki
kuralın yer aldığı görülmektedir.
Bu
kuralın "Üniversitelerle" diyerek başlayan ve "tehlikeye
düşmesi" diyerek biten birinci kısmının, Anayasa ilkesinin hemen hemen
tekrarlanmasından ibaret olduğu ilk bakışta göze çarpmaktadır. Oysa Anayasa'nın
değişik 120. maddesinin son fıkrasında "Hangi hallerin el koymayı
gerektireceği, ...Kanunla düzenlenir" buyruğu yer almaktadır. Böyle bir
emri yerine getirmeyen ve bir bölük Anayasa kurallarını yinelemekle yetinen
yasa kurallarının, Anayasa buyruğuna uygun düşen bir düzenleme olduğu kabul
edilemez. Nitekim Anayasa Mahkemesinin benzer bir konuda verdiği 25/4/1974 gün,
Esas: 1973/41, Karar: 1974/12 sayılı kararda "bu nitelikte bir kuralın
olduğu gibi yasaya geçirilmesinin dahi Anayasa koyucunun ereğine ve yönergesine
uygun düşeceği ve yasal bir düzenleme işini göreceği düşünülemez."
denilerek bu konudaki görüş ve yorumu açıkça ortaya konulmuş bulunmaktadır.
(Resmî Gazete, gün: 14 Eylül 1974, sayı: 15006).
Dava
konusu fıkra hükmünün "ve bu tehlikenin" diyerek başlayan,
"vermemesi;" ile sonuçlanan bölümüne gelince:
Anayasanın
değişik 120. maddesinde "ve bu tehlikenin üniversite organlarınca
giderilmemesi" denilmektedir. Tehlikenin giderilmemesi deyiminin
sözlüklere göre karşılığı, tehlikenin ortadan kaldırılmaması, yok edilmemesi
yani devam etmekte olması biçimindedir. Oysa yasada yeralan "önlenmemesi"
deyimi başgösteren ya da gösterecek olan tehlikenin durdurulmaması, önüne
geçilmemesi anlamına gelmektedir. Daha açık bir deyişle Anayasanın kullandığı
"giderilmemesi" deyimi, tehlikeye düşen öğrenim ve öğretim
özgürlüğünün üniversite organlarınca tedbirlere rağmen bu tehlikeden
kurtarılmamasının ve tehlikenin sürmekte olmasını içermesine karşılık yasanın
kullandığı "önlenmemesi" sözcüğü, eğitim, ve öğretim özgürlüğünün
tehlikeye düşmeden böyle bir olasılığı önleyici tedbirler alınmaması anlamına
gelmektedir ki hu iki sözcüğün eşdeğer anlamlar taşıdığı öne sürülemez. Gerçi
tehlikenin giderilmesi için tedbir almaya yetkili olan üniversite organlarının,
öğrenim ve öğretim özgürlüğünün tehlikeye düşme olasılığı üzerine önleyici bir
takım tedbirler almasını doğal karşılamak gerekirse de Anayasa Bakanlar
Kuruluna elkoyma müsaadesini, önleyici tedbirlerin yetersizliği dolayısiyle
değil, öğrenim ve öğretim özgürlüğünün düştüğü tehlikeden, üniversite
organlarınca alınan tedbirlerle kurtarılamaması yani tehlikenin giderilemiyerek
sürmekte olması yüzünden vermektedir. Açıklanan bu nedenlerle sözü edilen
birinci fıkra hükmünü Anayasaya uygun bir düzenleme sayma olanağı yoktur. Yeri
gelmişken şu yön de açıklan malıdır ki "tehlikenin giderilmemesi"
deyimi geniş kapsamlı bir kavramdır. Yani öğrenim ve öğretim özgürlüğünün
düştüğü tehlikeye seyirci kalmayı içerdiği gibi alınan tedbirlerin yetersiz
olması ve bu tehlikeden kurtaracak nitelikte bulunmamasını veya alman bütün
tedbirlerin tehlikeyi gidermemesi hallerini de ifade eder.
Özetlemek
gerekirse 69. maddenin birinci fıkrası hükmü Anayasanın değişik 120. maddesinin
son fıkrasına uygun bir düzenleme niteliği taşımadığından Anayasaya aykırıdır
ve bu yüzden iptal edilmelidir.
Maddenin
ikinci fıkrası hükmünün Anayasa Mahkemesinin 25/2/1975 günlü, E: 1973/37, K:
1975/22 sayılı karariyle iptaline karar verilmiş olduğundan bu fıkraya yönelen
iptal istemi hakkında yeniden karar vermeye yer yoktur.
Anayasa
Mahkemesince bu maddenin son fıkrası hükmünün ikinci fıkra hükmü açısından
22/4/1962 gün ve 44 sayılı Kanunun 28. maddesi gereğince iptaline 25/2/1975
günlü. E: 1973/37, K: 1975/22 sayı ile karar verilmiş ise de, sözü edilen son
fıkra hükmünün birinci fıkra yönünden de uygulama yeri kalmadığında bu yönden
son fıkra hükmü de 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci
fıkrası gereğince iptal edilmesi gerekmektedir.
19 -
70. madde yönünden:
a)
Elkoyma hallerini düzenleyen 69. madde iptal edilmiş bulunduğuna göre elkoyma
halinde Bakanlar Kurulunun yetkilerini düzenleyen 70. maddenin uygulama alanı
kalmadığı ve bu nedenle 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28/2 maddesi
uyarınca iptali gerekip gerekmeyeceği üzerinde de tartışmalar yapılmıştır. Aynı
konu üzerinde Ankara Üniversitesinin açtığı davada da durulmuş ve 70. maddenin
hu yoldan İptaline işin niteliği bakımından gerek bulunmadığı sonucuna
varılmıştı. Varılan bu sonucun gerekçesi 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar:
1975/22 sayılı kararda belirtilmiştir. Burada aynı gerekçeyi yinelemeye yer
yoktur. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 28/2. maddesinin, 1750 sayılı
Kanunun 70. maddesi hakkında uygulanmasına gerek görülmemiştir.
-Bu
görüşe-Muhittin Taylan, Kani Vrana, Ziya Önel, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel,
Ahmet Salih Çebi ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
b)
Birinci fıkranın (a) bendinde yeralan "görevli bulunanların tümünün veya
bir kısmının yönetim görevlerine son vermek" deyiminin iptali isteği
üzerinde Ankara Üniversitesinin açtığı davada da durulmuş ve bu hükmün
Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varılarak gerekçesi 25/2/1975 günlü, Esas:
1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararda açıklanmıştır. Burada aynı gerekçeyi
yinelemeye yer yoktur. Belirtilen kurala yönelen Anayasaya aykırılık iddiası
reddedilmelidir.
c)
Birinci fıkranın (a) bendinde yer alan ve iptali istenen diğer bir kural da,
"yönetim görevlerine son verilenlerin yerine yenilerini seçmek"
deyiminde anlatımını bulmaktadır. Ankara Üniversitesinin açtığı dava
dolayısiyle, bu kural Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmiş ve iptale yer olmadığı
sonucuna varılmıştır. Bu konudaki gerekçe 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37,
Karar: 1975/22 sayılı kararda belirtilmiş olduğundan burada yinelenmesine yer
yoktur. Sözü geçen kurala ilişkin iptal istemi reddedilmelidir.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer ve Ahmet H
.Boyacıoğlu katılmamışlardır.
ç)
70. maddenin birinci fıkrasının (b) bendine ilişkin Anayasa'ya aykırılık
iddiası da Ankara Üniversitesinin açtığı davada tartışılmış, istem reddedilmiş
ve bunun gerekçesi 25/2/1975 günlü Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararda
ayrıntılariyle açıklanmıştır. Burada yinelenmesine gerek görülmeyen aynı
nedenlerle bu bende yönelen istem reddolunmalıdır.
d)
Birinci fıkranın (c) bendinde yeralan kurala ilişkin iptal isteğine gelince, bu
konu Ankara Üniversitesinin açtığı davada da tartışılmış, iptal istemi
reddedilmiş ve bunun gerekçesi 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22
sayılı kararda ayrıntılariyle açıklanmıştır. Yinelenmesine gerek görülmeyen
aynı nedenlerle, bu bent için ileri sürülen istem de reddolunmalıdır.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Hasan Gürsel, Şevket Müftügil, Adil Esmer,
Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
e)
Maddenin son fıkrasında, birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerine ilişkin olmak
üzere birlikte düzenlenen bir kural getirilmiştir. Bunlardan (b) bendi yönünden
ileri sürülen iptal istemi Ankara Üniversitesinin açtığı dava üzerine
incelenerek reddedilmiş, bu konudaki gerekçe 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37,
Karar: 1975/22 sayılı kararda ayrıntıları ile belirtilmiştir. Yinelenmesine
gerek görülmeyen aynı nedenlerle bu konuya ilişkin istem de reddolunmalıdır.
f)
Son fıkrada yer alan kuralın, birinci fıkrasının (c) bendi yönünden Anayasa'ya
aykırı olduğu yolundaki iddia Ankara Üniversitesinin açtığı davada da
incelenmiş ve 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararla
istem kabul edilerek bu kural iptal edilmiştir. Böyle olunca aynı konu hakkında
yeniden karar vermeye yer yoktur
20 -
72. madde yönünden:
Davacı,
bu maddenin (c) bendini Anayasa'ya aykırı bularak iptalini istemektedir. 72.
maddede de üniversitenin gelir kaynaklan sıralanırken (c) bendinde
"Üniversite, Fakülte ve bunlara bağlı kurumlarca alınacak harç ve
ücretler" denilmek suretiyle öğrencilerden, öğrenim karşılığı harç ve
ücret alınacağını açıklamakta ve 73. maddede de bunların kullanılma biçimi
gösterilmektedir. Davanın önce "ücret" konusu ile ilgili bölümü
üzerinde durulacak, daha sonra harca ilişkin iptal isteğine değinilecektir.
a -
Bilindiği üzere ücret, bir hizmetin para karşılığında görüldüğünü anlatan
kavramdır. Şu halde Üniversite öğrencisinden alınan ücret görülen eğitim
hizmetinin paralı olduğunu ifade etmektedir. Üniversite öğretiminin paralı
olduğu ilkesinin Anayasal bir temele dayanıp dayanmadığını incelemek için,
Anayasa'nın bu konuya değinen hükümleri ele alınacak ve gerekli
değerlendirmeler yapılacaktır.
Anayasa'nın
"öğrenimin sağlanması" başlığını taşıyan 50. madde sinde halkın
öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlama, Devletin başta gelen ödevlerinden
olduğu belirtilmektedir. Bu hükümle Anayasa'nın, diğer kamu hizmetlerine göre,
halkın öğrenim ve eğitim gereksinmelerine daha özel, daha yoğun bir önem
verdiği kuşkusuzdur. Memleketimizin içinde bulunduğu sosyal gerçekler açısından
bakıldığı zaman, konunun daha da belirgin bir önem taşıdığını kabul etmek
gerekecektir. Teknik, ekonomik, kültürel ve sosyal gelişme alanlarında bilim
sahibi elemanların niceliği ve niteliği, Türk toplumunu uygarlık düzeyine
eriştirecek başlıca öğelerdir. O halde eğitim hizmetine Devlet olarak, diğer
kamu hizmetlerinin önünde bir ağırlık verilmek zorunluğu yardır. Vazgeçme
olanağı ve olasılığı olmayan bir hizmet anlayışı içinde, Devlet Örgütünün bu
ödevi yerine getirmesi öncelik kazanmaktadır. Halkın Öğrenimi ve eğitimi için
gerekli olan yapı, araç ve gereçleri sağlamak, eğitim ve öğretim kadrosunu
kurarak personel yetiştirmek doğrultusundaki gereksinmelerin yeterince
karşılanması Devletin en başta gelen ödevlerindendir. Ulusal savunma ve iç güvenliğin
sağlanması kadar ve hemen, hemen eşdeğerde ödevler olarak, halkın eğitim ve
öğrenim koşullarının çağdaş uygarlığın gerektirdiği düzeye ulaştırılabilmesi
için uygun tedbirlerin alınması zorunludur. Bu tedbirler alınırken Üniversite
öğreniminin paralı hale dönüştürülmesi, Anayasal amacın tamamen tersine,
öğrenimi zorlaştıran bir davranış olur.
Öte
yandan Üniversite öğreniminin paralı olması, Anayasanın 10. maddesinin ikinci
fıkrasiyle bir çelişki yaratmaktadır. Bu fıkrada şu ilke yer almaktadır:
"Devlet, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet
ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamıyacak surette sınırlayan siyasî, iktisâdi
ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartlan hazırlar." biraz önce açıklanan ve Devletin
başlıca ödevlerinden birini gösteren 50. maddenin de kaynağını oluşturan 10.
madde, sorunun önemini daha da belirgin bir halde ortaya koymaktadır. Gerçekten
güçlü, istikrarlı, özgür ve demokratik bir toplum düzeninin gerçekleştirilmesinde
ve onun korunarak sürdürülmesinde halkın eğitimi ve öğretimi ön plânda gelir.
Cumhuriyeti ve onun temel ilkelerini koruma ereğini her şeyin üstünde sayan ve
eğitime yaraşır olduğu yeri ve önemi veren bir Anayasadan, Devletin bu alandaki
görev, Ödev ve sorunlara seyirci kalması esasen beklenemezdi. Oysa üniversite
öğretiminin paralı olmasını öngören eğitim sistemi. Halkın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gereken ortam ve koşulları, siyasal, ekonomik ve
sosyal bütün engelleri kaldırarak hazırlamakla ödevli olan Devleti, yeni
engeller koyan bir örgüt haline dönüştürür. Şu halde iptali istenen yasa kuralı
Anayasanın 50. maddesinin 1. fıkrasına olduğu kadar, onuncu maddesinin koyduğu
genel ilkeye, bu ilkenin dayandığı kamu görevi ve kamu yararı inanç ve
düşüncesine aykırı düşmektedir.
Üniversite
öğretiminin paralı olabilme yolundaki bir kuralı, Anayasanın 50. maddesinin 2.
ve 3. fıkralarından çıkarmaya da olanak yoktur. Sözü geçen 2. fıkra ilk
öğrenimin Devlet okullarında parasız olacağını kurala bağlamıştır. Bu kuralı
tersine çevirirsek , ilk öğretim dışındaki öğretim kademelerinin Devlet
okullarında paralı olabileceği biçiminde bir yorum yapmak doğru değildir.
İkinci fıkrada öngörülen kurala, ilk öğretim alanında özel okulların açılabileceğini
gösterme bakımından yer verilmiştir. Yoksa bu hüküm, ilk kademenin üstündeki
öğrenim kademelerinde paralı sistemin konulabileceği yolunda bir anlam
çıkarmaya elverişli değildir. Yüksek öğrenim alanında açılacak eğitim
kurumlarının, ancak Devlet eliyle kurulabileceği ve her alanda özel yüksek okul
açılmasına Anayasa hükümlerinin uygun bulunmadığı yolundaki Anayasa Mahkemesi
Kararı (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi cilt: 9, sayfa 131), bir arada
incelendiği taktirde, ancak Devlet tekelinde ve kanunla kurulabilen
Üniversitelerdeki Öğretimin paralı olması Anayasa ilkesiyle hiçbir biçimde
bağdaşamaz.
50.
Maddenin 3. fıkrasındaki kural ise sosyal Hukuk Devleti anlayışının doğal bir
sonucudur. Bu kuraldan da Üniversite Öğretiminin paralı olabileceği sonucunu
çıkarmak olanaksızdır.
Soruna,
Anayasanın 2. maddesi açısından bakıldığı zaman yine aynı sonuca varmak
gerekecektir. Bu madde hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti, insan haklan ile
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan millî demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesinin bir kararında da belirtildiği üzere
(Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi cilt: 10, sayfa 539) ".... Anayasanın
2. maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal
hukuk devleti güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani
sosyal adaleti ve böylece toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir.
Çağdaş uygar görüşe ve Anayasanın temel yapı ve felsefesine göre, gerçek hukuk
devleti ancak toplumsal devlet anlayışı içinde ise bir anlam kazanır. Hukuk
devletinin amaç edindiği kişiliğin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve
sosyal adaletin sağlanması yolu ile gerçekleştirilebilir." Özellikle
eğitim alanında sosyal adaleti gerçekleştirmek için soruna memleketin içinde bulunduğu
koşullar açısından bu yaklaşımı sağlamak, çözüm yolları aramak zorunludur.
Sorunun özüne girmeden birtakım yan tedbirlerle çözüm yolu bulunabileceğini
sanmak da yetersiz bir girişimdir. Özellikle öğrencilere burs kredi, yatılılık
ve benzeri yollarla sağlanan yararlar amaca yaklaşmaktan uzak tedbirlerdir.
Çünkü böylece sağlanan yararların büyük bir oranı, harç ve senet karşılığı
olarak tekrar Üniversite bütçesine aktarılacaktır veya Devletçe yapılması
zorunlu kültürel ve sportif tesislerin kurulması ve işletilmesi işlerindeki
harcamalara kaynaklık edecektir.
Özetlenecek
okursa; Üniversite öğreniminin paralı olması Anayasa hükümleriyle
bağdaşmamakta, malî durumu iyi ve kötü öğrenciler arasında eşitsizlik
yaratmakta, fırsat eşitliği ilkesini ortadan kaldırmaktadır. Çünkü üniversiteye
giriş sınavını aynı derecede kazanarak belirli bir Fakülteye kayıt olanağı
bulunan iki öğrenciden bîri, malî gücü yeterli ise yüksek Öğrenimini
sürdürebilecek, halbuki malî güçten yoksun olan ikincisi Üniversite öğrenimini
bırakmak zorunluluğunda kalacaktır. 14/6/1973 günlü, 1739 sayılı Millî Eğitim
Temel Kanunun 38. maddesinde ve 1750 sayılı Yasanın 55. maddesinde öngörülen
yan tedbirler sorunu tümü ile çözecek köklü tedbirler almaktan uzaktır. Örneğin
ikinci beş yıllık plânla, (Kalkınma plânı, ikinci beş yıl, 1968 - 1972,
Başbakanlık Matbaası, sayfa 159) ve üçüncü beş yıllık plânda (Üçüncü beş yıllık
kalkınma plânı, Resmî Gazete 27 Kasım 1972 günlü 14374 sayılı nüsha, sayfa 47,
159-160), "Öğrencilerin üst eğitim kısımlarına geçiş kararları,
yetenekleri dışında ailenin ekonomik gücüne göre oluşmaktadır. Bu alanda fırsat
eşitliğine ve sosyal adalete uygun bir yöneltme sistemi geliştirilmemiş
bulunmaktadır. Bunun başlıca nedeni başarılı, fakat dar gelirli öğrencilere
sağlanan olanakların sınırlılığı ve öğretim kurumları ile eğitim personelinin
yurt düzeyine dağılmasındaki dengesizliktir" denilmek suretiyle bu
yetersizliğe işaret edilmektedir.
Sonuç
olarak, 1750 sayılı kanunun 72. maddesinin (c) bendinde yazılı üniversite,
fakülte ve bunlara bağlı kurumlarca alınacak "ücret"e ilişkin kural
Anayasa ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Sözü geçen kural sadece "ücret"
ile sınırlı olarak iptal edilmelidir.
Bu
görüşe Halit Zarbun, Ziya Önel, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş,
Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu katılmamışlardır.
b)
Aynı bentdeki (harç) a ilişkin hükme gelince; belirli hizmetlerin gerektirdiği
belirli bir işlem karşılığı alınan harçlar, üniversite eğitiminde sınavlara
giriş, vize veya diploma verilmesi gibi kazanılan hakların saptanması ve
benzeri işlemleri sağlama ereğile öngörülmüş malî yükümlülüklerdir. Anayasanın
61. maddesinde Devletin gelir kaynakları arasında (harç) a da yer verilmiştir.
(Harç)ın öğretideki niteliği ise, bazı kamu hizmetlerinden doğrudan doğruya
yararlanan kişilerin bir malî yükümlülüğe tabi tutulmalarıdır. Bu maddede sözü
edilen (Harç) geliride, bu nitelikte olması nedenile Anayasanın 61. maddesine
uygundur. Ve Anayasanın 120. veya diğer maddelerinde yazılı ilkelerle çatışır
bir yönü de yoktur. Ayrıca harç tutarının Anayasanın 61. maddesine uygun
biçimde belirlenmesi için yasal bir düzenleme getirilmesi doğaldır.
Açıklanan
nedenlerle (c) bendine ilişkin iptal isteminin "harç" açısından
reddedilmesi gerekmektedir.
21 -
73. Madde yönünden:
a)
Bu maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan "ücret" e
ilişkin kural 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı Anayasa
Mahkemesi karariyle iptal edilmiş olduğundan bu konuda yeniden karar vermeye
gerek bulunmamıştır.
b)
Maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesini oluşturan (Kanunun 6. maddesinin
(f) fıkrasına göre öğrencilerden alınacak ücret ve harçlar yıllık 3000.- lirayı
geçmemek üzere her üniversitede kurulacak "öğrenci fonu"na
yatırılır.) deyimi ile aynı fıkranın sonradan bir önceki tümcesinde yeralan
"denetim" sözcüğünün harç açısından Anayasanın 61. ve malî denetime
olanak vermemesi yönünden de Anayasanın 127. maddeleri hükümleri nedenile
iptallerine 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar
verilmiş bulunduğundan bu konularda da yeniden karar verilmesine gerek
görülmemiştir.
22 -
74. Madde yönünden:
Maddenin
birinci fıkrasında yeralan ve davacı tarafından iptali istenen "ve yüksek
öğretim kurulunun onayı" deyimi 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22
sayı ile iptal edilmiş olduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine gerek
görülmemiştir.
23 -
82. Madde yönünden:
iptal
isteğinin konusunu oluşturan hüküm bu maddenin ikinci fıkrasında yeralan
"Karadeniz Teknik Üniversitesi adıyla Trabzon'da bir üniversite kurulması
hakkındaki 6594 sayılı Kanun ile bunu değiştiren 336, 535, 871 ve 1650 sayılı
Kanunların, 6990 sayılı Atatürk Üniversitesi Kanunu ile bunu değiştiren 336,
535, 871, 994, 996, 1473 ve 1578 sayılı kanunların hükümleri saklıdır" hükmünün
iptaline 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar
verilmiştir. O halde bu kurala yönelen iptal isteği hakkında yeniden bir karar
vermeye yer yoktur.
24 -
83. madde yönünden:
Bu
madde ile geçici 1. maddenin üçüncü fıkrasına ve geçici 2. maddeye yönelen
iptal istekleri Ankara Üniversitesinin açtığı dava üzerine incelenmiş ve
Anayasaya aykırılık iddiaları reddedilmiştir. Bu konuya ilişkin 25/2/1975 günlü
Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararda isteğin reddine ilişkin nedenler
ayrıntılı bir biçimde gösterilmiş olduğundan burada yinelenmesine gerek
görülmemiştir. Aynı nedenlerle bu davada söz konusu hükümlere yöneltilen iptal
istemleri de reddolunmalıdır.
II.
Kararın yürürlüğe giriş gününün saptanması sorunu:
Kararın
1. bölümünün 10. sırasında yazılı iptal hükmü asistanların atanmaları (Madde
30) işlemlerine ilişkindir. 18. maddesinde yazılı iptal hükmü ise, Bakanlar
Kurulunun Üniversite yönetimine el koyması (madde 69. hallerine) ilişkindir.
İptal edilen hükümlerin yerine yeni bir yasal düzenleme getirilmesi zorunludur.
Yasama Organına bu olanağın sağlanması ve boşluğun doldurulması için,
Anayasanın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararın, sadece
belirtilen iki iptal hükmünün, Resmî Gazete'de yayımlanması gününden bir yıl sonra
yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
V.
SONUÇ:
I.
20/6/1973 günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun:
1 -
A) 3. maddesinin (b) bendinde yer alan "örf ve adetlerine" deyiminin
iptaline 25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar verilmiş
bulunduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
B)
3. maddesinin (b) bendinde yer alan "milliyetçi ve" deyimine yönelen
iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lütfi
Ömerbaş ve Şevket Müftügil'in Anayasa'da tanımı yapılan milliyetçilik ilkesine
uygun olmadığından söz konusu tanım doğrultusunda düzenlemeye olanak sağlanması
için iptali gerektiği yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
2 -
4. maddesine yönelen iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi
Ömerbaş, Hasan Gürsel, Şevket Müftügil, Adil Esmer ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
3 -
5. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının üniversiteler
yönünden iptallerine 25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile
karar verilmiş bulunduğundan bu konularda yeniden karar verilmesine yer
olmadığına oybirliğiyle;
4 -
5. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının üniversiteler
yönünden iptali üzerine 6. maddesinin üniversiteler açısından artık uygulama
yeri kalmadığından 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca sadece üniversiteler yönünden iptaline 25/2/1975 gününde Esas:
1973/37, Karar; 1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konularda
yeniden karar verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
5 -
7. maddesine yönelen iptal isteminin reddine Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
karşıoyuyla ve oyçokluğu ile;
6 -
8. maddesinin,
A)
Birinci fıkrasının,
a -
(a) bendine yönelen iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi
Ömerbaş, Hasan Gürsel ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu
ile;
b -
(b) bendinin tümüne yönelen iptal isteminin reddine Hasan Gürsel'in karşıoyuyla
ve oyçokluğu ile;
c -
(b) bendinde yer alan "doğrudan doğruya üniversite öğretim üyelerinden
soruşturmacı tayin ederek sonucu" biçimdeki kurala yönelen iptal isteminin
reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Şevket
Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile,
ç -
(c) bendine yönelen iptal isteminin reddine oybirliği ile,
B)
Son fıkrasının iptaline 25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı
ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer
olmadığına oybirliğile,
7 -
10. maddesinin birinci ve altıcı fıkralarına yönelen iptal isteminin reddine
oybirliğile,
8 -
22. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Yüksek öğretim Kurulunun
göstereceği" deyiminin iptaline 25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar:
1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yemden karar
verilmesine yer olmadığına oybirliğile,
9 -
29. maddesinin, (a) ve (ç) bentlerinin iptallerine 25/2/1975 günlü, Esas:
1973/37 Karar: 1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden
karar verilmesine yer olmadığına oybirliğile.
10 -
30. maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Halit Zarbun, Ahmet Salih
Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
11 -
38. maddesinin,
A)
Birinci fıkrasında yer alan "esasları Yüksek Öğretim Kurulunca tesbit
edilecek" deyiminin iptaline 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar:
1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yemniden karar
verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
B)
Dördüncü fıkrasına yönelen iptal isteminin reddine oybirliğiyle;
12 -
43; maddesinin,
A)
Üçüncü fıkrasına yönelen iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana,
Şevket Müftügil, Adil Esmer ve Ahmet H. Boyacıoğlu'-nun karşıoylarıyle ve
oyçokluğu ile;
B)
Son fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun talebi ve"
deyiminin iptaline 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile
karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına
oybirliğiyle;
13 -
52. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ve Yüksek Öğretim Kurulunun
önerileri" deyiminin iptaline 25/2/1975 gününde Esas: 1973/ 37, Karar:
1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar
verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
14 -
56. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun
yapacağı plan ve programlar uyarınca" deyiminin iptaline 25/2/1975 gününde
Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar verilmiş olduğundan bu konuda
yeniden karar verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
15 -
57. maddesine yönelen iptal isteminin reddine oybirliğiyle,
16 -
61. maddesinin son fıkrasının iptaline 25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar:
1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar
verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
17 -
66. maddesinin,
A)
Üçüncü fıkrasındaki "Zabıta, suçların ve suçluların kovuşturulması için,
herhangi bir davet ve izne bağlı olmaksızın, üniversite binalarına ve eklerine
her zaman girebilir" hükmüne yönelen iptal isteminin reddine Muhittin
Taylan, Kani Vrana, Muhittin Gürün ve Şevket Müftügül'in karşıoylarıyle ve
oyçokluğu ile,
B)
Aynı fıkranın "Bu takdirde, giriş sebebinin niteliğine göre ilgili
üniversite rektörlüğü veya bağımsız fakültelerin dekanlığı teşebbüsten haberdar
edilebilir". Biçimindeki hükmünün iptaline 25/2/1975 gününde, Esas:
1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundun bu konuda yeniden
karar verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
18 -
69. maddesinin,
A)
Birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliğiyle,
B)
İkinci fıkrasının iptaline 25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı
ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer
olmadığına oybirliğiyle,
C)
Son fıkranın birinci fıkra yönünden de uygulama yeri kalmadığından 22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptaline
oybirliğiyle,
19 -
70. maddesinin,
A)
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
uygulama olanağı kalmadığı nedeniyle iptaline yer olmadığına, Muhittin Taylan,
Kani Vrana, Ziya Önel, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi ve Ahmet H.
Boyacıoğlu'nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
B)
Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan, görevli bulunanların tümünün veya bir
kısmının yönetim görevlerine son vermeye ilişkin kurala yönelen iptal isteminin
reddine oybirliğiyle,
C)
Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "Yönetim görevlerine son
verilenlerin yerine yenilerini seçmek" biçimindeki kurala yönelen iptal
isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer ve
Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
Ç)
Birinci fıkrasının (b) bendine yönelen iptal isteminin reddine oybirliğiyle,
D)
Birinci fıkrasının (c) bendine yönelen iptal isteminin reddine Muhittin Taylan,
Kani Vrana, Hasan Gürsel, Şevket Müftügil, Adil Esmer Nihat O. Akçakayalıoğlu
ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
E)
Son fıkrasına yönelen iptal isteminin (b) bendi yönünden reddine oybirliğiyle,
F)
Son fıkrasındaki kuralın aynı maddenin (c) bendi yönünden iptaline 25/2/1975
gününde Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu
konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına oybirliği ile;
20 -
72. maddesinin,
A)
"Üniversite, fakülte ve bunlara bağlı kurumlarca alınacak harç ve
ücretler" biçimindeki kuralın sadece "Ücret" bakımından
Anayasaya aykırı olduğuna ve yalnız "Ücret" yönünden iptaline Halit
Zarbun, Ziya Önel, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Ahmet Salih Çebi
ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
B)
Bu kurala yöneltilen iptal isteminin "harç" açısından reddine
oybirliğiyle;
21 -
73. maddesinin,
A)
Birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan kuralın, sadece
"ücret" bakımından uygulama yeri kalmadığından yalnız
"ücret" yönünden,
B)
Yine birinci fıkrasının "Kanunun 6 ncı maddesinin (f) fıkrasına göre
öğrencilerden alınacak ücret ve harçlar, yıllık 3000 lirayı geçmemek üzere her
üniversitede kurulacak "Öğrenci fonu" na yatırılır." tümcesi ile
aynı fıkranın sondan bir önceki tümcesinde yer alan "denetim"
deyiminin harç açısından Anayasa'nın 61. ve malî denetime olanak vermemesi
yönünden de Anayasa'nın 127. maddeleri hükümlerine aykırılığı nedeniyle,
İptallerine
25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar verilmiş
bulunduğundan bu konularda yeniden karar verilmesine yer olmadığına
oybirliğiyle;
22 -
74. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ve Yüksek Öğretim Kurulunun
onayı" deyiminin iptaline 25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22
sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer
olmadığına oybirliğiyle;
23 -
82. maddesinin ikinci fıkrasının "Karadeniz Teknik" sözcükleri ile
başlayıp "hükümleri saklıdır" sözcükleri ile biten birinci tümcesinin
iptaline 25/2/1975 gününde, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı ile karar
verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına
oybirliği ile;
24 -
83. maddesi ile geçici 1. maddesinin üçüncü fıkrasına ve geçici 2. maddesine
yönelen iptal istemlerinin reddine oybirliğiyle:
II.
Bu kararımızın (I) sayılı bölümünün 10. ve 18. maddelerindeki iptal hükümlerinin
Anayasa'nın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararın Resmî
Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmelerine
oybirliğiyle;
11,
12, 13, 14 ve 25 Şubat 1975 günlerinde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Kâni
Vrana
|
Üye
Kemal
Berkem
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
l -
1750 sayılı Kanunun 3. maddesinin (b) bendi hakkında:
"Anayasanın
yürürlüğe girmesi" Kenar Başlığını taşıyan 157. maddesinin birinci
fıkrasının "Bu Anayasa halkoyuna sunulup kabul edilince Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası olur ve halk oyu sonuçlarıyle beraber derhal Resmî
Gazete'de yayımlanır" biçimindeki hükmü uyarınca 20/7/1961 günlü, 10859
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı günde yürürlüğe girmiş bulunan
9/7/1961 günlü, 334 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 2.
maddesine göre, Türk Devleti millî bir devlettir ve 3. maddesi uyarınca da,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün teşkil etmektedir. Bu bakımdan
"Türk Devleti" kavramı, Anayasa'nın 54. maddesinde açıkça
belirlendiği üzere, Türk Devletine yurtdaşlık bağı ile bağlı bulunan kişilerin,
yani Türk Ulusunun bölünmez bütünlüğü üzerine kurulmuş tek yapılı bir devleti
tanımlamaktadır.
Öte
yandan, bu ana temele dayanarak "Türk Milliyetçiliği" de, Anayasanın
Başlangıç bölümünde "Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak,
bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplıyan ve milletimizi,
dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî
birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen" bir milliyetçilik olarak
nitelenip saptanmış bulunmaktadır.
Buna
karşılık "milliyetçilik" tek başına, yani soyut olarak ele
alındığında veya bir yasada böylece kullanıldığında, içeriğiyle kapsamı ve
sınırı, çeşitli düşünce ve benimsemelere göre değişik biçim ve ölçülerle
gösterilebilen ve başka başka yönlere çekilmesi olasılık ve olanağı bulunan çok
geniş bir deyim ve kavram olmaktadır.
İşte,
Kurtuluş Savaşındanberi süregelen Atatürk Devrim ve ilkelerine bağlı tarihsel
süreç doğrultusundaki devlet ve millet yaşam ve varlığı yönünden çok sakıncalı
olan böyle bir durumun yaratabileceği sonuçları önlemek amacıyla Anayasamız, Türk
Milliyetçiliğinin niteliğini başlangıç bölümünde çok belirgin bir biçim ve
ölçüde saptama yolunu seçmiştir. O halde, bu deyim ve kavrama bir yasada yer
verilirken, bu Anayasal gereğe uyularak iki kesin yoldan birini seçmek
zorunluğu vardır. Ya, Anayasada öngörülen milliyetçilik diye söz edilmeli veya
Anayasadaki nitelendirme bu deyimin kullanılacağı yasada olduğu gibi
aktarılmalıdır ki, Anayasamızın amaç edindiği ve devlet kavramı ile varlığı
için esas aldığı "Bölünmez Türk Milleti" varlığı gibi, "Bölünmez
Türk Milliyetçiliği" deyim ve kavramı belirtilmiş olsun.
Tersine,
milliyetçilik deyim ve kavramı bir yasaya tek başına yani bir nitelemeye bağlı
tutulmadan soyut olarak konulursa o vakit içeriğiyle kapsamı ve sınırı, çeşitli
yönlere çekilerek uygulamalara geçilmesi olanak içine girdiği, gibi değişik
görüş sahipleri bu kavrama kendi görüş, düşünce ve benimsemeleri doğrultusunda
yapacakları bir yorumla birbirinden ayrımlı bir içerik, kapsam ve sınır
tanıyabilirler bu ise, devlet ve millet yaşamında sakıncalı sonuçlara neden ve
başlangıç olabilir. Türk Milliyetçiliği deyim ve kavramının Anayasaya bir
nitelendirmeye bağlı tutularak konulmasının dikkatli ve titiz çalışmalara
dayanması bundandır.
Nitekim,
bu deyimin 1750 sayılı Kanunun 3. maddesinin (b) bendindeki gibi bir
nitelendirmeye bağlı tutulmadan kullanılmasını uygun bulan çoğunluktaki sayın
üyeler dahi, karar yerinde, "milliyetçilik" sözcüğünün maddede yer
almasının sadece üniversite gençliğinin, Anayasanın başlangıç bölümünde özü
belirtilen "Türk Milliyetçiliği" doğrultusunda yetiştirilmesi amacına
yönelik bulunduğunu belirtmişlerdir.
İptali
istenen hükümde kullanılan "millî tarih şuuruna sahip" ve "örf
ve adetlerine bağlı" deyimleriyle anlatılmak istenen kavramların
"Türk Milliyetçiliği" ni nitelendirmekte olduğu söylenemez. Sınırlan
ve tanımlan belli ve kesin olmayan bu hükümdeki "örf ve adetlerine"
deyimi başka bir iptal davası üzerine Anayasa Mahkemesince Anayasa'ya uygunluk
denetiminden geçirilerek 25/2/1975 gününde Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayı
ile iptal edilmiş bulunduğu gibi, "millî tarih şuuruna sahip"
deyimiyle gösterilmek istenen kavram da, çeşitli amaçlarla bir çok yönlere
çekilebilecek bir nitelik gösterdiğinden, "Türk Milliyetçiliği" ni
Anayasa'daki gibi nitelendirmeye yeterli sayılamaz.
Esasen,
Hükümetçe hazırlanmış bulunan Üniversiteler Kanun tasarısının 3. maddesinin (b)
bendinde (... Anayasa'da ifadesini bulan "Türle Devletinin ve devriminin
ilkelerine" bağlı ve millî karakter sahibi vatandaşlar olarak yetiştirmek)
biçiminde oldukça yeterli bir deyime yer verildiği halde, Millî Eğitim Komisyonunda
bu deyim tasarıdan çıkarılarak yerine (...millî tarih şuuruna sahip, vatanına,
Örf ve adetlerine bağlı, milliyetçi...) deyimi konulmuştur ki, sonuçta bu
biçimde yasalaşan (b) bendi metni ile, yukarıda açıklandığı üzere, yorum
yoluyla yapılacak bir tanımlama ile kimi kez Anayasanın Başlangıç Bölümündeki
nitelendirmenin sınırları dışına çıkarılarak veya taşırılarak kullanılacak
soyut bir milliyetçilik kavramının, Anayasanın temel ilkelerine ters düşecek
amaçlara alet edinilerek kullanılması olasılığı ve olanağı yaratılmış demektir.
O
halde, Anayasa'da nitelendirme yoluyla tanımı yapılıp sınırlarıyla belirlenen
ve içeriği saptanan milliyetçilik ilkesine tüm uygun yeni bir düzenlemeye
olanak sağlanması için 3. maddenin (b) bendinde yer alan "ve milliyetçilik"
deyiminin iptaline karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, bu konudaki iptal
isteminin reddi kararına karşıyız.
II -
Kararın sonuç kesininin 1. maddesinin 2., 6/A - a ve c, 12/A ve 19/A, C ve D
fıkralarına, sayın Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoy yazısında açıklanan
nedenlere katılmak yoliyle karşıyız.
III
- Kararın sonuç kesiminin I. maddesinin 17. fıkrasının (A) bendine de,
25/2/1975 günlü, Esas: 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı kararın sonuç kesiminin
17. fıkrasının (A) bendi hakkındaki karşıoy yazımızda belirttiğimiz nedenlerle
karşıyız.
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Kani
Vrana
|
KARŞIOY
YAZISI
A)
İlk inceleme:
Anayasa'nın
değişik 149. ve 44 sayılı Yasanın 25 nci maddesinin birinci bendiyle 21.
maddesinin üçüncü bendi hükümleri uyarınca, Siyasî Partilerin, Kanunların
Anayasa'ya aykırılığı iddiasiyle Mahkememize başvurabilmeleri için tüzüklerine
göre, en yüksek merkez organlarının, en az üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
karar almaları gerekmektedir.
C.H.P.
Tüzüğünün 24 ve 25 inci maddeleri hükümlerince, partinin en yüksek merkez karar
organı olan parti meclisinin gönderilen karar örneğinden toplantıya ve karara
katılan üyelerin kimlikleri anlaşılamadığından başvurma yetkisi veren kararın
katılanları imzalariyle birlikte gösteren onanlı tam örneğinin getirtilmesi
gerekir.
B)
Esasın incelenmesi:
I.
Anayasanın 120. maddesinde, üniversite özerkliğinin bu maddede belirtilen
kurallar içinde uygulanacağı ve bu özerkliğin üniversite binalarında ve
eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engel olmıyacağı
belirlenmiştir.
Millî
Güvenliği ve Kamu Düzenini ilgilendiren önemli suçların kovuşturulmasının
gizli, yürütülmesi zorunlu olan hallerde (Önceden haber verme) nin sakıncalı
görüldüğü ve 1750 sayılı yasanın 66 ıncı maddesinin 3 fıkrasında bu deyimin
(haber verebilir) biçiminde düzenlendiği anlaşıldığından bu düzenlemenin
özerkliğe ve Anayasa'ya aykırı düşmediği görüşündeyim.
II.
Üniversitelerin Kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleriyle
görev ve yetkileri üzerinde, Devletin gözetim ve denetim hakkı bulunduğu ve bu
hakkın kullanılması usullerinin Kanunla düzenlenmesi Anayasa'nın 120. maddesi
gereği olup, 1750 sayılı Yasanın 5 inci maddesinde belirlenen Yüksek Öğretim
Kurulunun Kuruluş ve işleyişini gösteren kurallarında (gözetim) kavramı içinde
bu ereğe uygun olarak düzenlenmiş olması sebebiyle bu maddenin Anayasa'ya
aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
III.
Çoğunluk kararında; 1750 sayılı Yasanın, Yüksek Öğretim Kurulunun Kuruluş ve
İşleyişini gösteren 5 inci maddesinin iptal edilmiş olmasına dayanılarak gerek
6 ncı maddesinde, gerek diğer maddelerinde bu kuruma ilişkin kuralların da
üniversiteler yönünden 44 sayılı Yasanın 28 nci maddesi işletilerek iptalleri
yoluna gidilmiştir.
Oysa,
gerekçesinde de açıklandığı üzere 28. madde, "iptal davası açılması veya
itiraz yoluyla yapılan müracaat, bir kanunun belirli madde ve hükümlerini hedef
tutuyorsa, bazı hallerde bu madde ve hükümlerin iptali neticesinde aynı
Kanununun müracatta istihdaf edilmeyen, diğer bazı madde veya hükümlerinin
gayrı kabili tatbik hale gelebileceği ve bu gibi maddelerin uygulanması hukuk
düzeninde keşmekeş doğurabileceği" düşünülerek bu sakıncaları önlemek
ereğiyle düzenlenmiştir.
O
halde, 28 inci maddenin,
1)
Yalnız müracaatta istihdaf edilmeyen maddeler hakkında işletilmesi, müracaat
edilenlerin Anayasal denetime tabi tutulması,
2) O
madde veya hükümlerin uygulanamaz hale gelmiş bulunması gerekmektedir.
İtiraz
konusu olayda ise 1750 sayılı Kanunun (yok) ün varlığına ilişkin 4 üncü
maddesinin iptali istemi Anayasa Mahkemesince red edildiğinden bu Kuruluş
ortadan kalkmamış ve üniversiteler dışında da olsa uygulanma olanağını
yitirmemiş bulunduğu için müracaatta bu Kurala ilişkin olarak ileri sürülen
iptal sebepleri varit midir, değil midir birer birer ele alınıp, Anayasa'ya
uygunluk denetimine tabi tutulması gerekirdi.
Bu
nedenlerle çoğunluk kararının 28 inci maddenin uygulanmasına ilişkin kesimlerine
karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
A)
20/6/1973 tarih ve 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 30 uncu maddesine
ilişkin olarak:
1750
sayılı Kanunun, çoğunluğun oylarıyla iptal edilen 30 uncu maddesinin ikinci
fıkrası, "Bölüm veya kürsü başkanınca gösterilecek aday, fakülte yönetim
kurulunun teklifi ve Üniversite Yönetim Kurulunun onayı üzerine, rektör
tarafından iki yıl için tayin edilir. Gerekli görülenlerin tayinleri iki defaya
mahsus olmak ve başlangıçtan itibaren toplam olarak altı yılı geçmemek üzere
iki defa yenilenebilir. Tayinleri yenilenmeyen asistanların üniversite veya
buna bağlı kurumlarla ilişkileri kendiliğinden kesilmiş sayılır." hükmünü
taşımaktadır.
Çoğunluk,
bu hükmü, .asistanların herhangi bir disiplin ve ceza koğuşturmasına tabi
tutulmadan sırf belli bir süre doldu diye görevlerinden uzaklaştırılmalarına
imkân vererek, serbest çalışma ve araştırma güvenini yok edici, hukuk devleti
ilkesine ve Anayasa'nın 120 nci maddesine ters düşücü bir nitelik taşıdığından
ve yargı mercilerine başvurmayı önleyici bir görüntüsü olduğundan bahisle,
Anayasa'ya aykırı görerek iptal etmiştir.
Oysa
bu hüküm, asistanların serbestçe çalışma, araştırma ve neşriyat yapma haklarını
hiçbir şekilde kısıtlamamak tadır. Aksine onları çalışmaya, araştırmaya ve
yayında bulunmaya teşvik ve mecbur etmektedir. Onların ilk iki yılı verimli
geçirmelerini sağlamaktadır. Öte yandan, bu dönemi başarısız geçirenlerin
üniversite gibi bilimsel başarı ve liyakatin vazgeçilmez bir unsur olduğu
kuruluşlarda, kadroları gereksiz yere kapatmaları önlemektedir. Arkadan gelecek
yetenekli kuşakların üniversiteye intisaplarını mümkün kılmak üzere, kadroların
açılmasını, akademik kariyerin başarısız ve liyakatsızlardan arınmasını mümkün
kılmaktadır. Kaldı ki, atama ve atamanın yenilenip yenilenmemesi konusunda,
tamamen Özerk üniversite organları yetkili kılınmıştır. Üniversite dışında bir
müdahale veya başka bir otoriteye yetki verilmesi gibi bir durum yoktur.
Üniversite içinde de tek bir organ ve kişiye değil, maddede yazıldığı gibi,
geniş kapsamlı organlara yetki verilmiştir ki, bu durumun güvensizlik değil,
güven verici bir durum yarattığında kuşku yoktur. Bundan başka, maddede yapılan
işlemlere karşı yargı yolunu kapayan bir görüntü asla mevcut değildir. Esasen,
yargı yolu konusunda, genel hükümlerin gözönünde tutulması gerekir. Bu maddede,
işlemlere karşı idarî yargı yoluna başvurulmasını içeren bir hüküm bulunması
beklenemezdi. Çünkü, bu konuyu, idarî kazaya ilişkin mevzuat çözümlemekteydi.
Öte yandan söz konusu hükmün içeriği ile, disiplinler ve cezai kovuşturmanın
karıştırılması ve bu kavramlar arasında ilgi kurulmasıda maddenin öngördüğü ve
yukarıdanberi açıklanan espri ile bağdaşmamaktadır. Bütün bu öneriler
muvacehesinde, söz konusu hükme yönelen itirazın reddi ve maddenin iptal
edilmemesi gerekirdi. Kural, hukuk devleti ilkesine ve Anayasanın 120."
maddesine tamamen uygundur. Bu nedenle çoğunluğun kararına muhalifim.
B)
Aynı Kanunun 72/A maddesine ilişkin olarak:
Çoğunluk,
1750 sayılı Yasanın 72. maddesinin (c) bendinde yer il alan "Üniversite,
fakülte ve bunlara bağlı kurumlarca alınacak harç ve ücretler" biçimindeki
kuralın, sadece "ücret" bakımından iptaline karar vermiştir. Bu
karara aşağıdaki nedenlerle karşıyım.:
1 -
Öğrenimin sağlanması konusunda devletin ödevi Anayasanın 50 nci maddesiyle özel
bir biçimde düzenlenmiştir. Bu konuda, devlete görev yükleyen başkaca özel bir
kural da yoktur.
2 -
Belli bir konuda özel hüküm varken, genel hükümlerin uygulanamıyacağı hukukun
maruf bir ilkesidir. Böyle olunca çoğunluğun gerekçesini, Anayasanın 50 nci
maddesindeki özel hüküm yerine 10 ncu maddesindeki genel hükme dayandırması
hukuk tekniğine aykırıdır. Böylesine bir yorumla, paralı yüksek öğretimin,
Anayasa'nın 10 ncu maddesi uyarınca "iktisadi engel" sayılması
olanaksızdır. Şu halde, sorunu 50 nci maddeye göre çözmek gerekir. Bu maddede
ise yüksek öğretimin parasız olacağına dair bir kural yoktur. Böyle bir hüküm
50 nci maddede olmadığı gibi Anayasanın öteki maddelerinde de mevcut değildir.
3 -
Anayasanın 50 nci maddesine göre, parasız olan, sadece ilk öğretimdir. Anayasa
koyucu yüksek öğretimin de mutlaka parasız olmasını arzulasaydı bunu ilköğretim
için yaptığı gibi, 50 nci maddede açıkça belirtirdi. Belirtmediğine göre,
yüksek öğretim, devletin mali gücüne göre paralı da olabilir. Parasız da
olabilir. Böyle olması da doğaldır. Çünkü bu suretle öğretimi sağlamakla ödevli
kılınan devletin gücü, mali olanakları gözönünde tutulmuş olmaktadır. Böylece
gerçekçi ve ülke koşullarına uygun davranılmıştır.
4 -
Vergiler kamu hizmetlerinin tüm giderlerini karşılamaya yetmeyebilir. Vergi
dışı mali kaynaklara ihtiyaç doğabilir. Vergi dışı mali kaynakların sağlanmasında
öncelikle belirli kamu hizmetlerinden yararlananlara başvurulması doğaldır.
Bunlar finans ilminin heryerde uygulanan maruf ilkeleridir. Vergi vermek, bazı
kamu hizmetlerinden yararlanma karşılığı ücret ödenmesine engel sayılamaz. Bazı
kamu hizmetlerinden ücretle yararlanıldığı herzaman, heryerde görülmektedir.
Böyle bir ücret, Anayasa'nın 61. maddesindeki "benzer mali yükümler"
sözcüğünün kapsamına girer. Anayasanın 61 nci maddesi, yüksek öğrenim
karşılığında ücret alınmasına olanak tanımaktadır.
5 -
Kaldıki, Anayasa Mahkemesi 1739 sayılı Kanunun 38 nci maddesine ilişkin davada
(Yüksek öğretim paralıdır) kuralının Anayasa'ya aykırı olmadığına karar
vermiştir. Bu kez aynı kuralı, Anayasaya aykırı bularak çelişkiye düşmektedir.
6 -
Yüksek öğretimin parasız olması tezi, mukayeseli hukuk açısından da
tutarsızdır. Gerçekten Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa gibi belli başlı
demokratik ülkelerde, öğrencilerden alınan ücretler, üniversitelerin malî
gücünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. (Bakınız Ord. Prof, Dr. E. Hirsch,
Dünya Üniversiteleri)
7 -
Ülkemizde, yüksek öğrenim çağına girenlerin sayısı her yıl artmakta ve bunların
büyük bir kısmı yüksek öğrenim kurumlarına giremeyerek dışarda kalmaktadır.
Malî gücündeki yetersizlik, nedeniyle, Devlet bu gençlere yüksek öğrenim
yaptıramamaktadır. Ülkenin iktisadî gelişmesi ve malî kaynakları bu soruna
vergi dışında, resim ve harçlar dışında (benzeri malî yükümleri) kanunla
getirmeden çözmeye elverişli değildir. Aksini savunmak ülke gerçeklerine ters
düşer ve gerçeğe uymaz. Yüksek öğrenimden yararlananlardan ücret alınmasının
ise, sorunun çözümlenmesine katkıda bulunacağı ve hızlandıracağı kuşkusuzdur.
Bu nedenle çoğunluğun kararı Anayasa'nın 53/61, 50 nci maddelerine aykırıdır.
8 -
Sayısı ve kontenjanı mahdut ve yetersiz yüksek öğrenim kurumlarına, çoğunlukla,
büyük şehirlerdeki orta Öğrenim kurumlarından ve özel dershanelerden
yararlananlar girebilmektedirler. Giriş kayıtlamaları, bu sonucu doğurmaktadır.
Bu durum, fırsat eşitliğini Anadolu kasabalarında okuyanlar aleyhine
bozmaktadır. Yüksek öğretim kurumlarında okuyan varlıklı kişilerden ücret
alarak, Devlete malî güç sağlamanın doğal bir sonucu olarak Yüksek öğretim
kurumlarını yaygınlaştırmamanın yarattığı fırsat eşitsizliği çoğunluğun
gözünden kaçmıştır.
Oysa
fakir öğrencilerden ücret almamak, ya da bu gibilere Anayasanın 50/3 üncü
maddesi uyarınca gerekli yardımları yapmak suretiyle, çoğunluk kararında işaret
edilen fırsat eşitsizliğini ve sosyal adalete aykırı uygulamaları ortadan
kaldırmak mümkündür.
9 -
Finans imkânları yaratmak yerine, Devletin görevli olduğu kamu hizmetlerinin
yerine getirilmesinde bazı önceliklerin tavsiye edilmesi de, yararsız tatbiki
olanaksız ve tüm kamu hizmetlerini aksatabilme imkânı yönünden, sonucu
başansız, bir yöntem olur.
Yukardaki
nedenlerle çoğunluğun kararma katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Çoğunluğun
1750 Üniversiteler Yasasının 70. maddesinin A bendinin, 44 sayılı Kanunun 28.
maddesinin, ikinci fıkrası uyarınca uygulama olanağı kalmadığı nedeniyle
iptaline yer olmadığına dair kararına Sayın Ahmet H. Boyacıoğlu'nun ve 72.
maddesinin A bendinde yer alan, üniversite, fakülte ve bunlara bağlı kurumlarca
alınacak harç ve ücretler biçimindeki kuralın sadece ücret bakımından Anayasaya
aykırı olduğuna ve yalnız ücret yönünden iptaline ilişkin karar kısmına da
Sayın Muhittin Gürün'ün karşıoy yazılarında açıkladıktan nedenlerle
katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Üniversite,
fakülte ve bunlara bağlı kurullarca alınan ücret sorunu:
20/6/1973
günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanunun, üniversitelerin gelir kaynaklarını
saptayan 72. maddesinin (c) bendinde ücretlere de yer verilmiştir.
Anayasanın
50. maddesinin ikinci fıkrası, ilk öğrenimin Devlet okullarında parasız olacağı
kuralını getirdiği halde yüksek Öğretimin de Devletçe parasız olarak
sağlanacağına ilişkin Anayasada herhangi bir metne yer verilmemiştir. Aynı
maddenin üçüncü fıkrası hükmüne göre de, maddî imkânlardan yoksun başarılı
öğrencilere Devlet tarafından gereken yardımın yapılması zorunluğu
öngörülmüştür.
Anayasa,
50. maddesiyle halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlamayı Devlete başta
gelen bir sosyal ödev olarak vermekle beraber, 53. maddesiyle de bu ödevin
yerine getirilmesinde Devletin iktisadi gelişme ve mali kaynaklarının yeterliği
ölçüsünü de ilke olarak kabul etmiştir.
Anayasanın
yukarıda açıklanan ilkeleriyle yüksek öğretimde varılmak istenen amaç ve
Devletin bu alanda yüklendiği ödevin önem ve ağırlığı gözönünde tutularak,
yüksek öğretimden yararlanan varlıklı öğrencilerden (ücret) namı altında bir
para alınmasında Anayasa açısından sakınca bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu
nedenle, çoğunluğun yüksek öğretimin parasız olması yolundaki görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Yukarıdaki
kararın (1973/38 - 1975/23) IV. bolüm, A alt bölümünün (l - b) bendinde, 1750
sayılı üniversiteler Kanunun 3. maddesinin (b) bendinin üniversite
öğrencilerinin (Milliyetçi) vatandaşlar olarak yetiştirilmelerine ilişkin
hükmünün, Anayasanın öngördüğü (Türk Milliyetçiliği) kavramiyle eşit değerde
olduğu gerekçesiyle Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varılarak davada bu
hükme yönetilmiş olan iptal istemi ret olunmuştur.
Halbuki
sözü geçen maddedeki (Milliyetçi) deyiminin madde için deki yeri ve buraya
nasıl girdiği incelenirse aynı sonuca varmanın güçlüğü ortaya çıkar ve
Anayasada öngörülenden tamamen değişik biçimde yorumlanmaya olanak sağladığı
görülür.
Şöyleki:
a)
Niteliği açıkça belli edilmeden soyut bir biçimde ve tek başına kullanılan
(Milliyetçi) deyimi, herkesin düşüncesine göre ayrı içeriği olan, boyutları çok
geniş bir kalıptır. Nitekim Nasyonal Sosyalist ve faşist ideoloji sahibi de
kendisini (Milliyetçi) sayar, layikliği benimsemeyen, dini, Devlet idaresine
hâkim kılmak isteyen de kendisini (Milliyetçi) sayar, etnik guruplara dayalı
bir sistemde ise (Milliyetçi) deyimi bu guruplara göre mana alır.
Bu
bakımdan, Anayasadaki gibi tanımı yapılmadan soyut biçimde maddeye sokulmuş
olan ve birbirine zıt yönlerde yorumlanmaya elverişli bulunan söz konusu deyimi
Anayasadaki (Milliyetçi) deyimi ile eşmanada saymak mümkün değildir.
b)
Söz konusu deyimin 3. maddeye giriş biçimi de Anayasaya uygunluğu açısından
kuşku verici bir görünümde olmuştur:
Hükümetçe
hazırlanarak TBM Meclisine sunulmuş olan Üniversiteler Kanunu tasarısının 3.
maddesinin b bendi şöyle idi: (b - Öğrencilerini bilim anlayışı kuvvetli,
sağlam düşünceli aydınlar ve yüksek öğrenime dayanan mesleklerde tüm bilim ve
uzmanlık kolları için iyi hazırlanmış bilgi ve tecrübe sahibi elemanlar,
Anayasa'da ifadesini bulan Türk Devletinin ve Türk devriminin ilkelerine bağlı
ve millî karakter sahibi vatandaşlar olarak yetiştirmek).
Tasarıdaki
bu metne göre üniversitelerin, öğrencilerini, (Anayasa'da ifadesini bulan Türk
Devletinin ve Türk devriminin ilkelerine bağlı ve millî karakter sahibi
vatandaşlar olarak yetiştirmeleri) önerilmiş bulunuyordu.
Bu
konular ise Anayasa'da şu suretle ifadesini bulmaktadır. Anayasa'nın başlangıç
bölümünde, Türk Milletinin;
(Bütün
fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde,
millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri
ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde
daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve;
"Yurtta
Sulh, Cihanda Sulh" ilkesinin, millî mücadele ruhunun, millet
egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahip
olarak;.........)
Bu
Anayasa'yı kabul ve ilân ettiği dile getirilmekte ve Türk Devletinin ilkeleri
ve nitelikleri de Anayasa'nın l - 9. maddelerinde gösterilmektedir,
Kanun
tasarısı, üniversite öğrencilerinin, Türk devleti ve Türk devrimi ilkelerine ve
bu yoldan da Anayasa'da tanımı yapılan (Türk Milliyetçiliği) ilkesine bağlı
vatandaşlar olarak yetiştirilmesini önermiş iken T.B.M.M. kabul edilen 1750
sayılı Kanunla bu öneri uygun görülmeyerek açıklanan Anayasa kurallarının dar
bir bölümüne kısmen değişik ve kısmen cılız ifadelerle yer verilmiş ve bu arada
Anayasa'daki tanımı ile herhangi bir ilişki kurulmadan (Milliyetçi) deyimi
soyut biçimde metne alınmıştır.
Deyimin,
maddeye, yukarıda açıklanan giriş biçimi üzerinde durulduğunda ve maddede yer
verilen öteki deyimler ile birlikte ele alındığında, Anayasa'da tanımı yapılan
(Türk Milliyetçiliği) kavramı ile eşdeğerde olduğunu benimsemekte zorluk
çekilmektedir.
Özellikle
tanımı yapılmayan soyut bir (Milliyetçi) deyiminin, ideolojik bir yoruma araç
olarak kullanabilmeye ve bu suretle Anayasa ilkelerine aykırı bir yönde
uygulama görebilmeğe elverişli olan niteliği, konudaki büyük sakıncayı gözler
önüne sermeye yeterli sayılmaktadır.
Özetlemek
gerekirse, maddede soyut biçimde yer almış olan (Milliyetçi) deyimi Anayasa'nın
(Türk Milliyetçiliği) deyim ve ilkesine tam bir uygunluk göstermemektedir.
Öte
yandan üniversite öğrencilerinin Anayasa'da tanımı yapılan birer Türk
Milliyetçisi olarak yetiştirilmeleri de tartışma götürmez bir zorunluluktur.
Bu
nedenle maddede yer alan soyut (Milliyetçi) deyimi iptal edilmeli, bu suretle
doğacak boşluğun yerine (Anayasa'da ifadesini bulan Türk Milliyetçiliğine
bağlı) deyiminin konulmasına olanak sağlamak için iptal kararının yürürlüğe
giriş tarihi ayrıca belirlenmelidir.
2 -
Yukarıki kararın IV, bölüm, A alt bölümünün 17. bendiyle, 1750 sayılı Kanunun
66. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "zabıta, suçların ve suçluların
kovuşturulması için, herhangi bir davet ve izne bağlı olmaksızın, üniversite
binalarına ve eklerine her zaman girebilir" hükmünün Anayasa'ya uygun
olduğu sonucuna varılarak bu hükme yönelen iptal isteminin reddine karar
verilmiştir.
Halbuki
2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanununun, 26/6/1973 günlü ve 1775 sayılı
Kanunla değiştirilen 20. maddesinde yer alan ve bunun tıpkısı olan hüküm
hakkında, daha önce açılmış bulunan iptal davası sonunda verilen 25/4/1974
günlü ve (1973/41 - 1974/13) sayılı (Resmî Gazete: 14/9/1974, sayı: 15006)
Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin karşıoy yazımda da belirttiğim gibi sözü
geçen hüküm Anayasa'ya aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
Bu
konudaki gerekçeler, gün ve sayısı gösterilen karardaki karşıoy yazımda
açıklanmış olduğundan burada tekrarı gereksiz bulunmuştur.
Aynı
nedenlerle kararın bu konuya ilişkin bölümüne katılmıyorum.
3 -
Kararın IV. bölüm, A alt bölümünün 20. bendinin (a) fıkrasıyla Üniversite
öğretimi karşılığında devletin hiçbir şekilde ücret alamıyacağı ilkesi
benimsenerek 1750 sayılı Kanunun 72. maddesinin (c) bendinde yer alan (ücret) e
ilişkin hüküm Anayasa'ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmiştir.
Kanımca
bu karar Anayasa'ya uygun değildir. Çünkü Anayasa'nın hiçbir maddesinde
üniversite öğretiminin devletçe parasız sağlanacağı hakkında bir kural yoktur.
Üniversite
öğretiminin özellikle güçsüzler açısından parasız olması hiç kuşkusuz istenen
bir düzendir. Nitekim bunu dolaylı veya dolaysız biçimde sağlayan bir takım
hükümler ve usuller getirilmiştir. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 38.
maddesi buna örnek olarak gösterilebilir. Bunun yeterli ölçülere çıkartılması,
hatta daha da ileri gidilerek parasız hale getirilmesi devletin çaba göstermesi
gereken konuların başındadır.
Ancak
yürürlükte olan Anayasa hükümleri açısından, parasız üniversite öğretimini
devletin bir ödevi saymanın ve üniversite öğretiminden yararlananlardan yine bu
işte kullanılmak, üzere bir ölçüde para almayı öngören bir kanun hükmünü
Anayasa'ya aykırı bularak iptali yoluna gitmenin, yukarıda belirtildiği gibi,
Anayasa'ya dayandırılması mümkün değildir.
Buna
karşı Anayasa'da aksini belirten hüküm vardır. Nitekim Anayasa'nın 50.
maddesinin ikinci fıkrasında ilk öğretimin devlet okullarında parasız olacağı
açıkça gösterilmiş ve üniversite için böyle bir zorunluğa, Anayasa'nın gerek
bu, gerekse öteki maddelerinde yer verilmemiş olduğuna göre, Anayasa'nın
konuyu, devletin ve bu hizmetten yararlananların malî güçlerine göre düzenleme
işini yasa koyucuya bıraktığı açıkça görülmektedir.
1750
sayılı Kanunun 72. maddesindeki (ücret) kuralı da Anayasa'nın verdiği bu
yetkiye uygun olarak yasa koyucu tarafından kanuna konulmuştur.
Bu
duruma göre, hükmün Anayasa'ya aykırı olduğunu benimsemek mümkün değildir.
Kaldı
ki 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 38. maddesi hakkında açılan iptal
davası sonucunda verilen 26/3/1974 günlü, ve (1973/32-1974/11) sayılı Anayasa
Mahkemesi kararıyla (Resmi Gazete: 21/6/1974-Sayı: 14922), sözü geçen maddede
yer alan ye üniversite öğretimini de kapsayıcı nitelikte bulunan (yüksek öğretim
paralıdır.) hükmünün Anayasaya uygun bulunduğuna ve davanın reddine karar
verilmiştir.
Bu
kararın gerekçesinde geniş biçimde açıklandığı gibi üniversite de dahil olmak
üzere, yüksek öğretimin ilke olarak paralı olmasını, Anayasaya aykırı bulmaya
imkân yoktur. Buna karşı yukarıki kararda, Anayasanın açık kuralları, tersine
yorumlanarak zorlanmıştır ve bu suretle Anayasa Mahkemesinin, aralarında bir
seneden az bir zaman bulunan iki kararı arasında çelişki meydana getirilmiştir.
Özetlenecek
olursa 1750 sayılı kanunun 72. maddesinin (ücret) e ilişkin hükmü, gün ve
sayısı gösterilen önceki Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde geniş bir
biçimde belirtilen ve ayrıca yukarıda da kısaca değinilen nedenlerle Anayasaya
uygundur.
Bu
yüzden kararın konuya ilişkin bölümüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1750
sayılı Üniversiteler Kanunun 3. .maddesinin dava konusu (b) bendi,
üniversiteleri, "öğrencilerini bilim anlayışı kuvvetli, millî tarih
şuuruna sahip, vatanına, Örf ve adetlerine bağlı, milliyetçi ve sağlam
düşünceli aydınlar ve yüksek öğrenime dayanan mesleklerde türlü bilim ve
uzmanlık kolları için İyi hazırlanmış bilgili ve tecrübe sahibi, sağlam
karakterli vatandaşlar olarak yetiştirmek" le görevli kılmaktadır.
Anayasanın
2. maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
devletidir." denilmektedir.
Anayasanın
başlangıcında yer alan ilkeler arasında "bütün fertlerini, kaderde,
kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler
etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip
şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen
Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak." denilmekte ve böylece
milliyetçilik ilkesinin tüm nitelikleri açıkça belirtilmektedir.
Hükümetçe
hazırlanıp Millet Meclisine sunulan Üniversiteler Kanun tasarısının 3.
maddesinde yer alan "öğrencilerini bilim anlayışı kuvvetli, sağlam
düşünceli aydınlar ve yüksek öğrenime dayanan mesleklerde türlü bilim ve uzmanlık
kadroları için iyi hazırlanmış bilgili ve tecrübe sahibi elemanlar, Anayasa'da
ifadesini bulan Türk Devletinin ve Türk devriminin ilkelerine bağlı ve millî
karakter sahibi vatandaşlar olarak yetiştirmek" biçimindeki hüküm, Millet
Meclisi Millî Eğitim Komisyonunda "öğrencilerini bilim anlayışı kuvvetli,
sağlam düşünceli, milliyetçi, millî tarih şuuruna sahip, vatanına, örf ve
adetlerine bağlı aydınlar ve yüksek öğretime bağlı mesleklerde türlü bilim ve
uzmanlık kadroları için iyi hazırlanmış bilgili ve tecrübe sahibi, sağlam
karakterli vatandaşlar olarak yetiştirmek" biçimine dönüştürülmüş, Bütçe
ve Plan Komisyonunda da kimi deyimlerin yerleri değiştirilerek, bent Yasama
Meclislerince bu komisyonda oluşturulan biçimde yasalaştırılmıştır.
Millet
Meclisinde geçen bu evrelerin ışığı altında göze çarpan ilk olgu, hükümet
tasarısındaki "Anayasa'da ifadesini bulan Türk Devletinin ve Türk
devriminin ilkelerine bağlı ve millî karakter sahibi" deyimlerinin bentten
çıkarılarak, yerine "milliyetçi, millî tarih şuuruna sahip, vatanına, örf
ve adetlerine bağlı" deyiminin konulmuş olmasıdır. Türk devletinin ve Türk
devriminin ilkeleri, Anayasa'nın 1.-9. maddelerinde ve Anayasa metni içinde
bulunan başlangıç bölümünde, özellikle bu bölümün üçüncü, dördüncü ve beşinci
fıkralarında tüm açıklığıyla belirtilmiştir.
Hal
böyle iken hükümet tasarısında yer alan Anayasa ilkeleri çıkarılıp yerlerine,
"Milliyetçi" sözcüğü soyut bir biçimde konulmuş ve dava konusu bent,
o yolda yasalaştırılmış olmakla Anayasa'nın güttüğü amaçtan uzaklaşılmıştır.
Kurucu
Mecliste Anayasa'nın 2. maddesi oluşturulurken milliyetçilik konusu üzerinde
yapılan görüşme ve tartışmalar sonunda milliyetçi deyiminin sakıncalı görülerek
maddeye sadece "millî" ilkesinin konulması ve Anayasa'nın başlangıç
bölümünde de, soyut bir milliyetçilikten değil, "bütün fertlerini,
kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde millî şuur ve
ülküleri etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit
haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima
yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden" söz edilmesi, Üniversiteler
Kanununun 3. maddesinin (b) bendinde yer alan niteliksiz, renksiz, bu nedenle
de her yöne çekilebilirle olanağına açık ve ideolojik yorumlara elverişli bir
"milliyetçi" deyiminin Anayasa'nın tanımladığı milliyetçilik ilkesine
uygun olmadığını kanıtlayan önemli olgulardır. Bu nedenlerle Anayasa'ya ters
düştüğü açık olan dava konusu bentteki "milliyetçi" deyiminin
Anayasa'ya uygun bir düzenlemeye olanak sağlamak üzere iptal edilmesi gerektiği
kanısındayım.
2 -
Üniversiteler Kanununun 72. maddesinde yer alan ve "üniversite, fakülte ve
bunlara bağlı kurumlarca alınacak harç ve ücretler" biçimindeki kuralın,
sadece ücret bakımından Anayasa'ya aykırı olduğuna ve yalnız ücret yönünden
iptaline karar verilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi, daha önce açılan bir dava sonunda 1739 sayılı Millî Eğitim Temel
Kanununun 38. maddesinde yer alan "yüksek öğretim paralıdır"
kuralının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve davanın reddine karar vermiştir.
(26/3/1974 günlü ve 1974/2-1974/11 sayılı)
O
karardaki, davanın reddine ilişkin gerekçeler bu kez verilen iptal kararına
karşı olan oyların gerekçelerini oluşturmaktadır. Bu nedenle ayrıca bir karşıoy
yazısı yazılmasına yer görmemekteyim.
3 -
Bu davada çoğunluğun görüşüne katılmadığım 4. madde, 8 inci maddenin birinci
fıkrasının (a) ve (b) bentleri ve 70. madde ile ilgili karşıoy yazılan
25/2/1975 günlü ve 1973/37-1975/22 sayılı kararda açıklandığından bunların bu
karar dolayısiyle yinelenmesine yer kalmamaktadır.
KARŞIOY
YAZISI
20/6/1973
günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun kimi maddelerinin Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülerek iptalleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından açılmış bulunan davaya ilişkin Esas 1973/38. Karar 1975/23 sayılı
Mahkememiz kararının, çoğunluk görüşüne katılmadığım 4 üncü, 8 inci ve 70 inci
maddeleri ile ilgili karşıoy gerekçem Ankara Üniversitesince aynı kanunun bir
kısım maddelerinin iptali isteğiyle açılmış davanın esas 1973/37 karar 1975/22
sayılı kararı için yazdığım karşıoy yazısının birinci, ikinci ve üçüncü
maddelerindeki gibidir.
KARŞIOY
YAZISI
l -
30. madde yönünden:
Asistanlık,
öğretim üyesi olabilmek için öngörülmüş ilk aşamadır. Nev'ama öğretim üyeliğine
namzetliktir. 1750 sayılı Kanunun 30. maddesi asistanlık süresini iki yıl
olarak saptamıştır. Bununla birlikte gerekli görülenlerin tayinleri iki defaya
mahsus olmak ve başlangıçtan itibaren toplanı olarak 6 yılı geçmemek üzere iki
defa daha uzatılabilmesine imkân verilmiştir. İki yıl sonunda doçent olamayan,
asistanlığı da üniversitenin yetkili organınca yenilenmeyen asistanın
ilişiğinin kesilmesinde Anayasa'ya aykırı bir yön yoktur. Bağlı olduğu kürsünün
başarılı ve yeterli görmediği bir asistanın asistanlık müddetinin mutlak olarak
uzatılmasında bir zorunluk görmek isabetli değildir. Aksine böyle bir
zorunluluk kadro tıkanıklığına ve yetenekli kimselerin asistan olamamalarına
sebep olur.
2 -
70. madde yönünden:
1750
sayılı Kanunun 69. maddesinin l inci fıkrasının iptaline yukarıda karar
verilmiş olduğu gibi bu maddenin ikinci fıkrası ile son fıkrası da 25/2/1975
gün ve 1973/37 Esas, Karar 1975/22 sayılı kararla iptal edilmişlerdir. Bu
durumda dava konusu olan 70. maddenin uygulama yeri kalmamıştır. 44 sayılı
Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptaline karar verilmek
gerekir.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan düşüncelerle çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
l -
1750 sayılı Yasanın 3. maddesinin (b) bendinde, Üniversitelerin görevleri
sayılırken, öğrencilerini "milliyetçi" vatandaşlar olarak yetiştirmek
yükümlülüğü de gösterilmiştir. Şu halde üniversitelerin görevleri arasında,
öğrencilerine milliyetçilik kavramını öğretmek ve benimsetmek görevi de vardır.
Çoğunluk,
(b) bendindeki "milliyetçilik" deyimini Anayasa'nın başlangıcındaki
"Türk Milliyetçiliği" deyimiyle eşkavramda tutmuş ve bu açıdan ele
alınan görevin Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varmıştır.
Anayasa'nın
başlangıç kesiminde Türk Milliyetçiliği şöylece tanımlanmıştır: "Bütün
fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde,
Millî şuur ve ülkeler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri
ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde
daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliği". Ancak 1750 sayılı kanuna
ilişkin yasama işlemleri gözden geçirilecek olursa, bilerek veya bilmeyerek bu
amaçtan sapıldığı kolaylıkla anlaşılabilir. Gerçekten 3. maddenin (b) bendi
Hükümetin teklifinde şu biçimde yeralmıştır; "Öğrencilerini bilim anlayışı
kuvvetli, sağlam düşünceli aydınlar ve yüksek öğrenime dayanan mesleklerde
türlü bilim ve uzmanlık kolları için iyi hazırlanmış, bilgi ve tecrübe sahibi
elemanlar, Anayasa'da ifadesini bulan Türk Devletinin ve Türk Devriminin
ilkelerine bağlı ve millî karakter sahibi vatandaşlar olarak yetiştirmek"
Anayasa ilkeleri doğrultusunda olan bu anlatım biçimi, yasama çalışmaları
sırasında komisyonlarda değiştirilmiş, bir takım mevhum, yozlaştırılmaya
elverişli, uygulamayı Anayasal doğrultudan saptırmaya açık kapı bırakan
kavramlara yer verilmiş ve böylece dava konusu yasa kuralı ortaya çıkmıştır.
Yapılan değiştirmenin herhangi bir gerekçesi de gösterilmiş değildir.
Anayasa'nın
Başlangıcında çok özlü bir biçimde anlatımını bulan Türk milliyetçiliği, şu
ilkelerden hareket etmektedir: Türk milliyetçiliğinde bütün bireyler, kaderde,
kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halindedir. Bütün bireyler millî
şuur ve ülküler etrafında toplanmışlardır. Türk devletine vatandaşlık bağı ile
bağlı olan herkes Türktür. Bu nitelikte bireylerden oluşan Türk Milleti dünya
milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak kalmalıdır.
Türk milliyetçiliği, Türk milletini millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi
amaç bilmiştir.
Görülüyor
ki Türk milliyetçiliği tanımında; kan bağı, din bağı veya renk bağı diye bir
takım niteliklerin egemen olabileceği görüşü benimsenmiş değildir. Ancak sosyal
yaşamda bu görüşler çok defa öne atılmış, hatta kimi çevrelerde değer
kazanmıştır. Örneğin Türk Milliyetçiliğini ancak Türk ırkının oluşturacağını
ileri süren bir görüş, Türkiyenin geçmişinde ortaya atılmıştır. Memleketimizin
gerçeklerine olduğu kadar demokratik hukuk devleti ilkelerine de uymayan bu
düşünce, bugün dahi otoriter devlet biçimi yanlısı kimi çevrelerce
savunulmaktadır. İslâm dinini esas tutarak ümmetçiliği, milliyetçiliğe
dönüştüren ve böylece islâm milliyetçiliği görünüşü işleyen fikir akımları,
Türkiye Cumhuriyetinde, 20. yüzyılın ikinci yansında ilgi toplamakta ve hızla
yayılmaktadır.
Öte
yandan memleketimizin çeşitli yerlerinde yaşayan etnik gruplar, milliyetçilik
kavramından yararlanarak bölücülük doğrultusunda çalışmalar yapmakta, siyasal
iktidarın zayıf olduğu zamanlarda açıkça kimi girişmelerde bulunmaktadırlar.
Bütün bunları gözden uzak tutarak ve memleketimizin içinde bulunduğu gerçekleri
unutarak Anayasal temele ters düşmeye ve her türlü kötü uygulamaya elverişli ve
hatta gittikçe yozlaşan bu fikir akımlarına kuvvet kaynaklığı yapabilecek
nitelikte bir kavrama hukuksal değer verilmesi ve ondan memleket yaran
sağlanabileceğinin umulması olanaksızdır. Yurdumuzun yarım yüz yıl öncesinde,
harplerde mağlup düşmüş, devlet egemenliği adeta yok olmuş, toprakları
paylaşılmış bir durumda bile, milliyetçilik kavramına, böyle çeşitli
doğrultulara çekmeye elverişli bir sosyal değer tanınmasına memleketsever Türk
fikir yaşamında yer verilmemiştir. Büyük Türk düşünürü Ziya Gökalp o zaman "Millet"
kavramını şöyle anlıyordu: ....... Millet, ne ırkî, ne kavmi, ne coğrafî, ne
siyasî ve ne de iradî bir zümre değildir. Millet, lisanca, dince, ahlâkça ve
bediyatça müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan
bir zümredir" (Bak. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, üçüncü basılış,
Ankara 1950 Sayfa 15 ve sonra),
Demek
ki, ortak dünya görüşleri, sosyal yaşam koşulları, ahlâk anlayışları, beğenme
ve hoşgörme alışkanlıkları ve özellikle bütün bunları sağlayan ortak bir dili
konuşma toplumca duyulan acılar ve kutlanan sevinçlerin ortak etkileri bir
milleti ve milliyetçiliği oluşturmaktadır. O halde çağdaş uygarlık düzenine
erişmenin zorunlu koşullariyle birlikte açıklanan bu ilkelere dayanan,
"milliyetçilik" kavramının, gelişigüzel her yerde cömertçe
harcanması, tehlikeli aşamalara varabilir. Esasen bir kamu kuruluşuna belirli
bir görev verilirken, bunun niteliğinin ne olduğunun, herkesin bileceği biçimde
açıkça belli olması gereklidir. Böylece uygulamada birlik ve tutarlık sağlanabilir.
Görevlilerin kişisel anlayışlarına göre değişen çeşitli değer yargılarının
doğurduğu karışıklık önlenebilir ve amaçlanan kamu yararı gerçekleşebilir.
Yasama çalışmaları bu doğrultuda yoğunlaştırılmadığı takdirde, kavramdaki
anarşinin, uygulamaya da egemen olacağı gözlemini kolayca edinebiliriz.
Yasama
çalışmalarında herşeyden önce gözönünde tutulacak ilke, yasaya konulacak bir
hükmün, toplum yaşamına bir yarar sağlamasıdır. Toplum yaşamında yarar yerine
zarar getiren, karışıklıklar doğuran, bölücülüğü, teokrasiye, otoriter yönetim
eğilimine açık kapı tutan kavramlara, üzerinde iyice düşünülmeden, kanun
hükümlerinde yer verilmesi doğru değildir. 1750 sayılı Kanunun 3/b. maddesine
komisyon çalışmaları sırasında "Milliyetçi" kavramı eklenirken, yasa
koyucunun, Anayasa'nın Başlangıcında yazılı "Türk Milliyetçiliği"
anlamını gönlünden geçirdiğini bilmeye ve sanmaya da olanak yoktur. Bugün Türk
sosyal yaşamına yön veren siyasal düşünce akımları ve bunu yansıtan siyasal
partilerin halkla ilişkilerinde öne sürdükleri sosyal görüşler "milliyetçilik"
anlayışı bakımından birbirinden çok farklıdır. Böyle olunca, davaya konu olan
yasa hükmündeki "milliyetçi" deyiminin, Anayasanın Başlangıcında
öngörülen "Türk Milliyetçiliği" kavramıyla bağdaşamıyacak bir
kaypaklık içinde olduğunu kabul etmek zorunluğu ortaya çıkacaktır. Bu bakımdan
iptal istemine konu olan deyim, Anayasa'nın Başlangıcındaki ilkelere ters
düşmektedir. Çelişik uygulamalara elverişli, sosyal yaşama yararsız, bölücülüğe
ve çağdaş uygarlık ilkeleriyle bağdaşmayan bir devlet düzenine açık kapı tutan bir
kavramın yasa hükmünde yeralması, Anayasa'nın 2. maddesine de aykırı
düşmektedir.
Aksi
yönde oluşan çoğunluk görüşüne yukarıda açıkladığım nedenlerle katılmıyorum.
2 -
1750 sayılı Yasanın 43. maddesinin üçüncü fıkrasında şu hüküm yer almıştır:
"Bir Üniversite içinde yeniden fakülte, yüksek okul ve okul açılması,
fakültelerin veya okulların birleştirilmesi, ya da kaldırılması Senatoların
teklifi ve Millî Eğitim Bakanının onamı ile yapılır."
Çoğunluk
görüşüne göre, bu hükümde Anayasa'ya aykırılık yoktur. Aşağıda açıklayacağım
nedenlerden dolayı bu görüşe katılma olanağını bulamıyorum.
Bir
üniversitede fakülteler, yüksek okullar, okullar açılması veya bunların
birleştirilmesi, ya da kapatılması işlemleri, o üniversitenin bilimsel
çalışmaları ile ilgilidir. Üniversiteye bağlı fakülte ve okulların açılması,
birleştirilmesi ve kapatılması bilimsel bir gereksinmenin sonucudur. Sözü geçen
bilimsel kuruluşların özerk üniversite bünyesinde yer alıp almayacağının
takdiri, bunların nasıl bir yapıya sahip olabileceklerinin belirlenmesi, özerk
üniversite yönetimine düşen yetkilerdendir. Öğretim ve Öğrenim özgürlüğünün
sağlanmasından sorumlu olan üniversite yönetimi, aynı zamanda serbest bilimsel
çalışma ve yayınlar yapabilmek için bu yetkinin sahibi olması gereklidir. 1750
sayılı Yasa, bu gereği takdir ederek üniversite senatosuna öneride bulunma
hakkı tanımış ise de, bu önerinin kabulü Millî Eğitim Bakanının onayına bağlı
tutulduğundan, Senatonun takdir yetkisi siyasal iktidarın vasiyeti altında
bulunmaktadır.
Yasa
düzenlemesinin bu biçimde oluşmasını, bütçe düşünce ve gereklerine bağlamak da
olanaksızdır. Çünkü özerk üniversiteye ilişkin bütçe işlemlerinde son karar
yetkisi siyasal iktidara değil, yasama organına düşer. Aksi düşünce
üniversitenin bütün bilimsel çalışmalarının giderek siyasal iktidarın denetimi
altına sokulması sonucunu doğurur ki, bu durum Anayasa'nın 120. maddesinde
yazılı ilkelerle bağdaşamaz.
3 -
1750 sayılı Yasanın 8., 66., ve 70. maddeleriyle ilgili hükümler konusunda
çoğunluk görüşüne katılmama nedenlerini Ankara Üniversitesinin açtığı dava
sonunda verilen 25/2/1975 günlü 37/22 sayılı Karara ekli karşıoy yazımda
belirtmiş olduğumdan, burada yinelenmesine gerek görmüyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1 -
1750 sayılı üniversiteler Kanununun 4. maddesinde (Yüksek öğretim kurulu;
Yüksek Öğretimin bütünlüğü anlayışı içinde çağdaş bilim ve teknolojinin
gereklerine ve Devlet Kalkınma Plânının temel ilke ve politikalarına uygun
olarak Yüksek Öğretim alanına yön verilmek amacıyla, gerekli inceleme,
araştırma ve değerlendirmeleri yapmak, Yüksek Öğretim kurumları arasında
koordinasyonu sağlamak, uygulamaları izleyerek yetkili makam ve mercilere
önerilerde bulunmakla görevli bir kuruldur.) hükmü yer almıştır.
Bu madde
ile Yüksek Öğretim Kurulunun üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerkliğine
müdahalede bulunulacağı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Anayasa'nın
120. maddesinde ise, üniversite dışı bir kuruluşun üniversiteye yön vermeyi
öneren bir kuralın yer almadığı görülmektedir.
Böylece
dava konusu 4. maddedeki hükümlerin Anayasa'nın 120. maddesinde belirlenen
ilkelerle bağdaşamıyacağından iptali gerekir, kanısı ile çoğunluk görüşüne
karşıyım.
2 -
43. madde açısından:
Bu
maddenin üçüncü fıkrasında (Bir Üniversite içinde yeniden fakülte, yüksek okul
ve okul açılması, fakültelerin veya okulların birleştirilmesi, ya da
kaldırılması senatoların teklifi ve Millî Eğitim Bakanının onamı ile yapılır.)
denmektedir.
Anayasa'nın
120. maddesine göre üniversiteler özerk bir kuruluştur. Kendi yönetimlerini
ilgilendiren konularda Bakanlığın söz sahibi kılınması özerklikle bağdaşamaz.
Bu bakımdan iptali gerektiği kanısı ile çoğunluk görüşüne karşıyım.
3 -
70. maddenin (a) bendi açısından:
Kanunun
70. maddesinin a bendi, (Yönetim görevlerine son verilenlerin yerlerine
yenilerini seçmek) yetkisini Bakanlar Kuruluna tanımaktadır.
Anayasa'nın
120. maddesinin dördüncü fıkrasında (Üniversite Organları, Öğretim Üyeleri ve
Yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca her ne suretle olursa olsun
görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra hükümleri saklıdır) görülüyor ki,
Anayasa el koyma halinde görevden uzaklaştırmayı istisna olarak kabul etmiş ve
fakat yerine yenilerini getirme yetkisini Bakanlar Kuruluna tanımamıştır.
Bu
nedenle Kanunun 70 maddesinin a fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu ve iptali
gerektiği kanısındayım.
4 -
70. maddenin (c) bendi açısından ;
70.
maddenin c bendi (Üniversitede ve bağlı kuruluşlarda görevli kişilerden gerekli
görülenleri, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya kovuşturma sonucunun gerekli
kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırmak)
yetkisini Bakanlar Kuruluna vermektedir.
Böyle
bir yetkinin siyasî bir organa tanınması Anayasa'nın 120. maddesindeki
ilkelerle bağdaşamaz. Üniversite özerkliğini zedeler.
Bu
nedenle Kanunun 70. maddesinin c bendinin de Anayasaya aykırı olduğu ve iptali
gerektiği kanısı ile çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1 -
Asistanlığa atama işleri, bütün kademeleriyle, özerk üniversiteye
bırakılmıştır. Üniversitenin kendi içinde ve kademeli biçimde oluşturduğu
tasarruflardan kuşkuya kapılmak, "özerklik"ten kuşkulanmak ve bu da
biraçık çelişki olur.
Kanunun
30. maddesinin iptaline bu nedenle karşıyım.
2 -
Bir Üniversitenin yönetimine el konduktan sonra Bakanlar Kuruluna "gerekli
görülenleri" görevden uzaklaştırma yetkisini veren 70. maddenin -c-
bendindeki hüküm, haklarında soruşturma ve kovuşturmaya geçilmeyenlerin de işten
uzaklaştırılmalarını olanaklı kılan ve takdirini Bakanlar Kuruluna ölçüsüz
biçimde bırakan bir yetki hükmüdür.
Anılan
hükmün, bu nedenle iptali gerekirdi.
3 -
T.C. Anayasası, 50. madde ikinci fıkrası ile, "İlk öğrenim, kız ve erkek
bütün vatandaşlar için mecburidir ve Devlet okullarında parasızdır"
ilkesini getirmiştir. Bunun anlamı, Devletçe zorunlu tutulmayan öğrenimin
olanaklarının sağlanmasına halkın ayrıca katkıda bulunmasının
istenebileceğidir.
Özel
hüküm bulunan hallerde genel ilkelere dayanılamıyacağı da bir temel ilkedir.
Gerek
açıkladığım ve gerekse 14922 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 26/3/1974 günlü
32/11 sayılı kararımızın aynı konu ile ilgili bölümünde belirtilen nedenlerle
72. maddenin (C) bendindeki alınacak ücrete değinen hükmün iptal olunmasını
Anayasa'ya aykırı bulmaktayım.
Sonuç:
38/23 sayılı kararımızda belirli bölümlere yukarıdaki nedenlerle karşıyım.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
l-
1750 sayılı Yasanın 4. maddesi açısından:
Anayasa
Mahkemesinin 25/3/1975 günlü, E. 1974/42, K. 1975/62 sayılı kararında
"kural olarak Anayasa Mahkemesinin, pozitif hukuk bakımından Anayasa'ya
uygunluk denetiminde önüne getirilen davadaki istemin konusu ile bağlı
bulunduğunda kuşku yoktur. Bununla beraber bir yasanın belli bir hükmünün
Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmesinde, Anayasa Mahkemesinin, söz konusu
hükmün anlam ve kapsamını saptamak için o yasanın diğer hükümlerini veya başka
yasaların öngördüğü, öteki hükümleri inceleme yetkisinin varlığından da kuşku
edilemez" denilmekte ve öteden beri Anayasa Mahkemesi önüne getirilen
davalarda bu yöntemi uygulamaktadır.
1750
sayılı Üniversiteler Kanununun dava konusu 4. maddesinde "Yüksek Öğretim
Kurulu; Yüksek Öğretimin bütünlüğü anlayışı içinde çağdaş bilim ve teknolojinin
gereklerine ve Devlet Kalkınma Plânının temel ilke ve politikalarına uygun
olarak yüksek öğretim alanına yön vermek amacı ile, gerekli inceleme, araştırma
ve değerlendirmeleri yapmak, yüksek öğretim kurumları arasında koordinasyonu
sağlamak, uygulamaları izleyerek yetkili makam ve mercilere önerilerde
bulunmakla görevli bir kuruldur" hükmü yer almıştır. Maddede yer alan
"yön vermek" ve "değerlendirmeleri yapmak" deyimlerinin
neyi içerdiğini saptayabilmek için yasanın diğer hükümlerinin gözden
geçirilmesi doğaldır. Bu hükümler incelendiğinde Yüksek Öğretim Kurulunu
tanımlayan 4. maddenin içeriğinin üniversitelere yön vermek ve onun yönetimsel
ve bilimsel özerkliğine böylece müdahalede bulunmak olduğu açıkça ortaya
çıkmaktadır. Oysa Anayasa'nın değişik 120. maddesinin ikinci fıkrasında
"üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler için de uygulanır..."
denilmekte ve sözü edilen 120. maddede üniversite dışı bir kuruluşa,
üniversitelere yön vermeyi öneren bir kuralın yer almadığı görülmektedir.
Diğer
yandan, yön verme ilkesi bu maddede yer almış, yasanın diğer maddelerinde bu
ilkenin uygulanacağı yer ve konular belirtilmiş bulunmaktadır. Bu durum
karşısında 4. madde hükmünün Anayasa'nın 120. maddesine aykırı bulunduğunu
kabul etmek gerekir ve Anayasa Mahkemesinin yasanın öteki maddeleri üzerinde
durarak bir takım kararlar alması olanak ve olasılığı da, sözü edilen maddenin
Anayasa'ya aykırılığını giderici bir durum yarattığı kabul edilemez.
Bu
nedenlerle anılan maddenin Anayasa aykırılığı yüzünden iptali gerektiği
kanaatiyle çoğunluk görüşüne karşıyım.
2 -
7. madde açısından:
Yasanın
dava konusu edilen 7. maddesi "Üniversite Denetleme Kurulu"nu
tanımlamakta ve kurmaktadır.
Anayasa'nın
değişik 120. maddesinin ikinci fıkrasında "Üniversiteler, Devletin
gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları eliyle
yönetilir" kuralı yer almaktadır. Devlet kavramı ile siyasal iktidar
kavramlarının eş değerde olmadığı bilinen bir gerçektir. Başka bir deyişle
Devlet demek siyasal iktidar demek değildir. Oysa bu kurula Başbakan ve iki
bakan, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, bu Kanuna tabi üniversitelerde
rektörlük yapmış öğretim üyelerinden kura ile seçilecek üç üye, Millî Güvenlik
Kurulunun dekanlık yapmış öğretim üyeleri arasından geçeceği bir üye ki cem'an
8 üye katılacaktır. Başbakanın ve bakanların katılacağı bir kurulda Örneğin
Devlet Plânlama Müsteşarının serbest olarak düşüncesini açıklaması ve oyunu
bağımsız olarak kullanması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu durumda siyasal
iktidarın, üniversiteler üzerinde egemen olacağını ve üniversitelerdeki
çalışmaların kendi isteklerine uygun olarak yürütülmesi eğilimi içinde
bulunacaklarını peşinen kabul etmek gerekir. Kaldı ki Anayasa "Devletin
gözetim ve denetiminden" söz etmektedir. Yönetimden ayrılmaz bir parça
olan denetimi, siyasî iktidarın başı olan Başbakanın başkanlığında iki bakanla
bir müsteşarın katılacağı bir kurula bırakmak Anayasa'nın temel ilkesiyle
çatışır.
Diğer
yandan Millî Güvenlik Kuruluna bu yasa ile bazı görevler yüklemek Anayasanın
111. maddesiyle saptanan ilkelerle çelişik bir durum yaratmaktadır"
Bu
nedenle bu madde hakkındaki davanın reddine ilişkin çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
3 -
8. maddenin 1. fıkrasının (a) ve (b) bendi açısından: a) (a) bendi açısından;
Sözü
edilen bent hükmü ile "Üniversitelerin veya bir üniversiteye bağlı olmayan
fakültelerin organlarından veya bu kurumlarda görevli kişilerden, gerekli
gördüğü hallerde, yazılı veya sözlü bilgi istemek;" yetkisi üniversite
denetleme kuruluna verilmektedir. Kanunun 7. maddesi açısından konu ele
alındığında, bu kurulun kuruluş biçimi siyasi iktidarla eşdeğerlik arzetmektedir.
Böylece siyasi güç üniversite organlarını, daha önemlisi öğretim üye ve
yardımcılarını; kararları, yazıları ve söyledikleri her konu hakkında bilgi
isteme yetkisini kullanmak suretiyle bir bakıma sorguya çekme olanağına sahip
olmaktadır. Bu ortamda Anayasa'nın öngördüğü "öğretim ve öğrenimin
hürriyet ve teminat içinde" yürütülmesi ilkesinden söz edilemez. Kaldı ki
böyle bir yetkiyi Anayasa'nın 20. maddesiyle saptanan ilke ile de bağdaştırma
olanağı yoktur.
b)
(b) bendi açısından:
1750
sayılı Yasa'nın (b) bendi ile "... onbeş gün içinde gerekli kovuşturmaya
başlanmadığı veya aksine bir karar alınmadıkça başlanan kovuşturma en geç üç ay
içinde sonuçlandırılmadığı takdirde doğrudan doğruya üniversite Öğretim
üyelerinden soruşturmacı tayin ederek, gereği yapılmak üzere yetkili organa
iletmek;" yetkisi üniversite denetleme kuruluna verilmektedir.
Anayasa
Mahkemesi, 4/5/1972 günlü, E. 1969/52, K. 1972/21 sayılı kararında (Devletin
gözetim ve denetim yetkisi yönetim özerkliği bulunan bir kuruluşun yönetim işlemlerine
ve islerine karışmasını haklı göstermez; çünkü yönetime üniversite dışındaki
bir organ veya yerin karışması durumunda, bir yandan üniversitenin kendisince
seçilen organlar eliyle yönetildiğinden artık söz edilmiyeceği gibi öte yandan
Devlet gözetim ve denetiminin kabul edilmesiyle güdülen ereğin sınırları da
aşılmış olur. Gerçekten yönetim çalışmalarından olan bir işlemin tamamlanmasına
veya bir işin görülmesine üniversite dışında bir organın veya yerin karışması,
o işlem veya işin ancak üniversite organlarından başka bir yerin yönetime ortak
olması sonunda tamamlanması demektir. Yine Anayasa'nın 1971 değişikliği ile
üniversitenin Devlet gözetim ve denetimi altına konulması, özerk birer kuruluş
olan üniversitenin, yalnızca bilimsel gereklere göre ve özgürlük ortamında
öğretim ve araştırına yapmak olan amaçlarından sapmaları önliyerek bu ereklere
varılmasını sağlamak düşüncesine dayanmaktadır; üniversite dışındaki bir yerin
yönetime katılması ise, belli bir ölçüde herhangi bir siyasal gücün üniversite yönetimi
üzerinde etkili olması sonucunu doğurup üniversitenin yalnızca bilimin nesnel
gereklerine göre ve özgürlük içinde çalışmasını kısıtlar) yine aynı kararda
(demek ki yönetim yetkisi, özünde görevlileri atama, disiplin cezası verme ve
görevden çıkarma yetkilerini içerir. Anayasa'nın değişik 120. maddesinin 2,
fıkrasındaki üniversitelerin Devletin gözetim ve denetimi altında kendilerince
seçilen organlar eliyle yönetileceği kuralı, atama, disiplin ve görevden
çıkarma işlemlerinin, başka organ veya yerin karışması söz konusu olmaksızın,
ancak üniversitelerce yapılacağını anlatmaktadır) denilmek suretiyle bu
konudaki görüşünü açık ve kesin bir biçimde ortaya koymuştur.
Üniversite
Denetleme Kurulunun bizzat soruşturmacı saptaması, yönetime açıkça karışma anlamına
gelir ki bunu Anayasa'nın 120. maddesiyle bağdaştırma olanağı yoktur.
Bu
nedenlerle bu yönlere yönelik davanın reddine dair çoğunluk görüşüne karşıyım.
4 -
43. madde açısından:
Bu
maddenin üçüncü fıkrasında "Bir üniversite içinde yeniden fakülte, yüksek
okul ve okul açılması, fakültelerin veya okulların birleştirilmesi, ya da
kaldırılması senatoların teklifi ve Millî Eğitim Bakanının onamı ile
yapılır" kuralı yer almaktadır.
Anayasa'nın
120. maddesi gereğince özerk bir kuruluş olan üniversitelerin kendi
yönetimlerini ilgilendiren konularda Millî Eğitim Bakanının veya Bakanlığının
söz sahibi kılınması ve müdahalelerde bulunabilmesi, yönetimsel ve bilimsel
özerkliği zedelediği kuşkusuzdur. Nitekim Anayasa Mahkemesi 4/5/1972 günlü,
1969/52, 1972/21 sayılı kararında "bu maddede akademilerin makine,
elektrik, inşaat, mimarlık ve benzeri bölümlerden, enstitü ve benzeri
kuruluşlardan oluştuğu, bu örgütlerin kurulmasının, kaldırılmasının,
değiştirilmesinin Millî Eğitim Bakanının onamı ile gerçekleşeceği kurala
bağlanmıştır. Yukarıda 3 ncü bentte açıklandığı üzere, akademiler üniversite
niteliğinde birer Örgüt bulunduklarından bunların, bölümler enstitüler veya
öteki bilimsel kurumlan kurup kaldırmalarının kendi yönetimlerini
ilgilendirmesi nedeni ile Millî Eğitim Bakanının onamına bağlı tutulması,
üniversitelerin yönetim ilkesi ile bağdaştırılamaz ve bundan ötürü Anayasanın
değişik 120. maddesine aykırılık gösterir" denilerek dava konusu kuralın
iptaline oybirliğiyle karar verilmiştir.
Bu
nedenle 1750 sayılı Yasa'nın 43. maddesinin üçüncü fıkrası hükmünün iptali
gerektiği kanaatiyle, çoğunluk görüşüne karşıyım.
5 -
70. madde açısından:
a)
1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 69. maddesinin ikinci fıkrası, yani
(Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden herhangi birisinin, insan hak ve
hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
veya dil,ırk,sınıf,din ve mezhep ayırımına dayanarak Anayasada belirtilen
Cumhuriyeti ortadan kaldırmak maksadiyle kullanılması; hallerinde Bakanlar Kurulu,
ilgili üniversitenin veya bu üniversiteye bağlı kuruluş ve kurumların veya bir
üniversiteye bağlı olmayan fakültenin idaresine belli bir süre ile el
koyabilir. El koyma kararı Resmî Gazete'de yayınlanır. Yayınlanmayı müteakip 48
saat içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamına
sunulur. Elkoyma süresi 2 ayı geçemez.) kuralı Anayasa'ya uygunluk denetiminden
geçirilmiş ve iptaline karar verilmiş aynı maddenin son fıkrası da 44 sayılı
Kanunun 28. maddesi uyarınca iptal olunmuştur. Bundan başka 69. maddenin
birinci fıkrası da 25/2/1975 günlü E. 1973/38, K. 1975/23 sayılı kararla iptal
edilmiş ve bu maddenin bütünüyle iptaline karar verilmiş bulunmaktadır. Kanunun
69. maddesi bütünüyle iptal edilince, el koyma halinde Bakanlar Kurulunun yetkilerini
düzenleyen 70. maddesinin de uygulanma olanağı kalmamış demektir. Çünkü 44
sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrasında "ancak, eğer müracaat kanun
veya içtüzüğün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhinde yapılmış olup da
bu belirli madde veya hükümlerin iptali Kanunun veya içtüzüğün diğer bazı
hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa
Mahkemesi, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartiyle, kanun veya içtüzüğün
bahis konusu diğer hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir"
denilmektedir.
El
koymayı düzenleyen kural iptal edilince, el koyma halinde ve bu hal içindeki
yetkilerden söz edilemez. O halde 69 uncu maddenin iptali karşısında 70.
maddenin uygulanma yerinin kalmadığı açıktır. Şu yönü de açıklamak gerekir ki
kanunun 28. maddesinde "iptaline karar verebilir" sözcüğü ve buyruğu,
Anayasa Mahkemesinin takdirine göre değil, maddede öngörülen şartların
gerçekleşmesi halinde iptaline karar verilir biçiminde anlaşılmaya
elverişlidir.
Bu
nedenlerle 70. maddenin, 28. maddenin ikinci fıkrası uyarınca iptaline yer
olmadığı yolundaki çokluk görüşüne karşıyım.
b)
Kanunun 70. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, "yönetim görevlerine
son verilenlerin yerlerine yenilerini seçmek" yetkisini Bakanlar Kuruluna
tanımaktadır.
Anayasa'nın
değişik 120. maddesinin dördüncü fıkrasında "üniversite organları, öğretim
üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca, her ne suretle olursa
olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra hükümleri saklıdır" ve
ikinci fıkrasında da "üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler
içinde uygulanıp ilkeleri yer almaktadır. Görülüyor ki Anayasa el koyma halinde
görevden uzaklaştırmayı istisna olarak kabul etmiş ve fakat yerine yenilerini
getirme yetkisini Bakanlar Kuruluna tanımamıştır.
Bu
karşı oy yazısının 3. paragrafında belirtilen hususlar bu kısımda da
geçerlidir.
Bu
nedenlerle bu bölüme yönelen iptal isteminin reddine dair olan çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.
c)
70. maddenin 1. fıkrasının (c) bendi "üniversitede ve bağlı kuruluşlarda
görevli kişilerden gerekli görülenleri, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya
kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alıncaya kadar
görevlerinden uzaklaştırmak" yetkisini Bakanlar Kuruluna vermektedir.
Anayasa'nın
120. maddesinin üçüncü fıkrası, üniversite öğretim üye ve yardımcılarının
üniversite dışı makamlarca görevlerinden uzaklaştırılamayacağı ilkesine bir
ayrıcalık getirmiş, elkoyma halinde bu ilkeye uymayan işlemlerde bulunma
olanağını Bakanlar Kuruluna tanımıştır.
Sözü
edilen (c) bendi, hiç bu" sınırlama ve niteleme getirmeksizin
"gerekli görülenlerin" görevlerinden uzaklaştırılacağı yolunda bir
yetkiyi Bakanlar Kuruluna vermektedir. El koyma kararı verildiği zaman,
Bakanlar Kurulu elkoymayı gerektiren olaylarla uzaktan yakından ilgisi ve
ilişkisi olmayan öğretim üye ve yardımcılarım da bu kuralı uygulamak suretiyle
görevlerinden uzaklaştırabilecektir. Bu türlü sınırsız bir yetkinin siyasî bir
organa tanınması, bilimsel araştırmayı ve yayında bulunmayı kökünden zedeler ve
tahrip eder. Bundan dolayı üniversitelerin normal çalışma düzeni içinde
bulunduğu zamanlarda dahi bu hüküm öğretim üye ve yardımcılarını manevî baskı
altında tutacak, eğitim, araştırma ve öğretim görevini bir yana iterek siyasi
iktidarlara kendisini şirin gösterme çabalarına itecek niteliktedir.
Bu
nedenlerle bu bent hükmünü Anayasa'ya uygun bularak davayı reddeden çokluk
görüşüne karşıyım.