ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1973/37
Karar sayısı:1975/22
Karar günü:11, 12, 13, 14 ve 25 Şubat 1975
Resmi Gazete tarih/sayı:3.12.1975/15431
İptal
davasını açan: Ankara Üniversitesi.
İptal
davasının konusu: 7/7/1973 günlü 14589 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1750
sayılı Üniversiteler Kanununun 3. maddecinin (B) bendinde yer alan "örf ve
âdetlerine bağlı" deyimini, 4. madde'sini, 5. maddesinin birinci, ikinci,
üçüncü, fıkralarını ve aynı maddenin dördüncü fıkrasında yer alan "Yüksek
Öğretim Kurulu Millî Eğitim Bakanının daveti üzerine toplanır" deyimini,
6. maddesinin (a) bendinde yer alan "... ve ilgili kuruluşlar
senatolarınca tespit edilen ideal kadrolarını dengeli bir şekilde
düzenlemek" deyimini, (ç), (e), (f) ve (g) bentlerini, 7. maddesini, 8.
maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerini, ikinci fıkrasını, 10.
maddesinin birinci fıkrasında yeralan "Bütün Üniversiteler" deyimini,
altıncı fıkrasında yeralan "Millî Eğitim Bakanı veya" deyimini, 22.
maddesinin birinci fıkrasında yeralan "Yüksek Öğretim Kurulunun
göstereceği bir veya birden fazla" deyimini, 29. maddenin (a) ve (ç)
bentlerini, 38. maddesinin birinci fıkrasında yeralan "esasları yüksek
öğretim kurulunca tespit edilecek" deyimini, 43. maddesinin altıncı
fıkrasında yeralan "Yüksek Öğretim Kurulunun talebi ve deyimini 52.
maddesinin birinci fıkrasında yeralan ve Yüksek Öğretim Kurulunun
Önerileri" deyimini, 56. maddesinin Birinci fıkrasında yer alan
"Yüksek Öğretim Kurulunun yapacağı plan ve programlar uyarınca"
deyimini, 57. maddesinin birinci fıkrasında yeralan "ders aracı olarak
kullanılan kitap ve teksirleri öğretim üye ve yardımcıları kendi hesaplarına
bastıramazlar" deyimini ve aynı maddenin ikinci fıkrasında yeralan
"iki yıl içinde üniversite ve öğretim birimleri tarafından
bastırılamayan" deyimini 61. maddesinin yedinci fıkrasını, 65. maddesinin
yedinci fıkrasını, 66. maddesinin üçüncü fıkrasını, 69. maddesinin ikinci
fıkrasındaki "Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetleri veya Türk Devletinin
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep
ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasa'da belirtilen Cumhuriyeti ortadan
kaldırmak kasdiyle kullanılması" deyimmi ve yine aynı fıkrada yazılı
"yayımlamayı müteakip 48 saat içinde" deyimini, 70. maddesinin
birinci fıkrasının (a), (b), (c), bentleri ile ikinci fıkrasını, 73. maddesinin
birinci fıkrasını, 74 maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yetkili
organın teklifi ve yüksek öğretim kurulunun onayı ile" deyimini, 82.
maddesinin birinci cümlesini, 83 maddesini, geçici 1. maddesinin çüncü
fıkrasında yer alan "Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 7307 sayılı
Kanun uyarınca Orta Doğu Teknik Üniversitesinde kazanılmış Asosye Profesörlük
(Doçentlik) ve Profesörlük unvanları, bu Kanuna göre verilecek Üniversite
doçentliği ve Üniversite Profesörlüğü unvanları ile eşdeğerlidir"
tümcesini ve Geçici 2. maddesini Anayasa'nın 149. maddesi uyarınca iptal davası
açmış ve yukarıda sözü edilen Kanun hükümlerinin iptalini istemiştir.
II.
YASA METİNLERİ:
l -
20/6/1973 günlü ve 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun iptali istenen
maddelerile iptali istenen kimi hükümlerinin bulunduğu maddeler şunlardır:
Madde
3/b. - Öğrencilerini bilim anlayışı kuvvetli, millî tarih şuuruna sahip,
vatanına, örf ve adetlerine bağlı, milliyetçi ve sağlam düşünceli aydınlar ve
yüksek öğrenime dayanan mesleklerde türlü bilim ve uzmanlık kolları için iyi
hazırlanmış bilgi ve tecrübe sahibi, sağlam karakterli vatandaşlar olarak yetiştirmek.
Madde
4. - Yüksek Öğrenim Kurulu; Yüksek Öğretimin bütünlüğü anlayışı içinde çağdaş
bilim ve teknolojinin gereklerine ve Devlet Kalkınma Plânının temel ilke ve
politikalarına uygun olarak yüksek öğretim alanına yön vermek amacı ile,
gerekli inceleme, araştırma ve değerlendirmeleri yapmak, yüksek Öğretim
kurumları arasında koordinasyonu sağlamak, uygulamaları izleyerek yetkili makam
ve mercilere önerilerde bulunmakla görevli bir kuruldur.
Madde
5 - Yüksek Öğretim Kurulu, Millî Eğitim Bakanının başkanlığında, her
üniversitenin yetkili organınca profesörler arasından 2 yıl içinde seçilecek
birer temsilci ile kuruldaki üniversite temsilcileri sayısı kadar aynı süre ile
Millî Eğitim Bakanının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca atanacak üyelerden
kurulur. Şu şekilde atananlar arasında resmî yüksek öğretim kurumları, Maliye,
Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlıkları ile Devlet Plânlama Teşkilâtından ve
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumundan en az birer üyenin bulunması
şarttır.
Yüksek
Öğretim Kurulunun göstereceği üç aday arasında Millî Eğitim Bakam tarafından
bir genel sekreter tayin edilir. Genel Sekreter toplantılara oy hakkı
olmaksızın katılır.
Genel
Sekretere bağlı olarak, sekreterlik işlerini ve kurulca verilecek diğer görevleri
yürütmek üzere Millî Eğitim Bakanlığında bir sekreterya kurulur. Bu
sekreteryada ayrıca, eğitim araştırmaları, planlaması, koordinasyonu yapacak ve
eğitimle ilgili çalışmaları düzenleyecek, yeteri kadar uzman bulundurulur.
Yüksek
Öğretim Kurulu Millî Eğitim Bakanının daveti üzerine toplanır. Üyelerin üçte
birinin isteği halinde toplantı yapılması zorunludur.
Yüksek
Öğretim Kurulu çalışma usulünü kendisi tayin eder ve bu husus bir yönetmelikte
gösterilir.
Madde
6 - Yüksek Öğretim Kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:
a)
Yüksek öğrenim alanında yeni kurumların açılması, mevcutların geliştirilmesi,
insangücü ihtiyaçlarının karşılanması, yatırımların ve kaynakların etkili bir
şekilde kullanılması, yüksek öğretim alanının muhtaç bulunduğu öğretim ve
araştırma elemanlarının yurt içinde ve dışında yetiştirilmesi için kısa ve uzun
vadeli planlar hazırlamak ve ilgili kuruluşların senatolarca tespit edilen,
ideal kadrolarını dengeli bir şekilde düzenlemek;
b)
Üniversite ve diğer yüksek öğretim kurumlarını ilgilendiren kanun ve tüzük
tasarılarını inceleyerek görüşlerini bir ay içinde Millî Eğitim Bakanlığına
sunmak;
c)
Öğrenim ve öğretimin Devlet Kalkınma Planı hedeflerine uygun olarak
yürütülmesini sağlamak amacı ile üniversitelerin özelliklerini, kapasitelerini,
insangücü ve maddî ihtiyaçlarını dikkate alarak gerekli gördüğü öğretim
dallarında dönem sayısının arttırılması, paralel öğretim veya gece öğretimi
yapılması hususunda önerilerde bulunmak;
ç)
Üniversitelerin, yüksek öğretimin bütünlüğü çerçevesi içinde, yüksek dereceli
okullara akademik yönden yapabilecekleri yardımları ve bu alandaki gözetim
hizmetlerirıin esaslarını ilgili kurumlarla birlikte saptayarak, gereğini
istemek ve sonuçlarını izlemek;
d)
Görevlerine ilişkin çalışma sonuçlanın her yıl bir rapor halinde yayınlamak
e)
Kalkınma planının gerektirdiği araştırma konuları ile özel araştırma fonlarının
üniversitelere dağıtımını üniversitelerarası işbirliği halinde yapmak;
f)
Yüksek öğretim kurumlarının öğrencilerinden alınarak ücret ve harçlar konusunda
gerekli esasları tespit etmek ve denkliği sağlamak;
g)
Uluslararası Bilimsel Kuruluşlara katılmak amacını güden, Millî Komiteler
kurmak, denetlemek ve gereken malî desteği sağlamak;
h)
Bu kanunla verilmiş diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak
Madde
7 - Üniversite Denetleme Kurulu, üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve
denetimi sağlamak üzere, Başbakanlığa bağlı olarak çalışan bir kuruluştur.
Kurul;
Başbakanın başkanlığında, Millî Eğitim Bakanı, Adalet Bakanı, bu kanuna tabi
üniversitelerin rektörlük yapmış öğretim üyeleri arasından kur'a ile üç yıl
süre için seçilmiş üç üye, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, Millî Güvenlik
Kurulunun dekanlık yapmış öğretim üyeleri arasından üç yıl süre için seçeceği
bir üyeden kurulur.
Başbakanın
katılmadığı hallerde kurula Millî Eğitim Bakanı Başkanlık eder.
Kurulun
sekreterlik işleri Başbakanlık tararından düzenlenir ve yürütülür.
Madde
8 - Üniversite Denetleme Kurulu, Devletin gözetimi ve denetimi görevini yerine
getirmek üzere;
a)
Üniversitelerin veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakültelerin organlarından
veya bu kurumlarda görevli kişilerden, gerekli gördüğü hallerde, yazılı veya
sözlü bilgi istemek;
b)
Üniversite veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakültelerde görevli kişilerin
disiplin veya ceza kovuşturması açılmasını gerektiren fiilleri için kovuşturma
açılmasını yetkili makamlardan istemek; bu konuda yetkili organlarca alınan
disiplin kararlarına karşı üniversitelerarası kurula itirazda bulunmak; onbeş
gün içinde gerekli kovuşturmaya başlanmadığı veya aksine bir karar alınmadıkça
başlanan kovuşturma en geç üç ay içinde sonuçlandırılmadığı takdirde, doğrudan
doğruya üniversite öğretim üyelerinden soruşturmacı tayin ederek sonucu, gereği
yapılmak üzere yetkili organa iletmek;
c)
Üniversitelerin veya üniversiteye bağlı kurum ve kuruluşların veya bir
üniversiteye bağlı olmayan fakültelerin idaresine el konulmasını gerektiren
hallerde Bakanlar Kurulunu haberdar etmek;
ç)
Üniversitelerin işleyişi konusunda her yıl Başbakanlığa rapor vermek;
Görev
ve yetkilerine sahiptir.
Milli
Eğitim Bakanı, gecikmesinde sakınca gördüğü hallerde en geç bir hafta içinde
denetleme kurulunun tasvip ve takdirine sunmak üzere, kurul adına yukarıda
yazılı görevleri yapmaya ve yetkileri kullanmaya mezundur.
Madde
10 - Üniversitelerarası kurul, bütün üniversitelerin rektörleri ile en yetkili
organının üç yıl için seçeceği ikişer profesörden kurulur.
Bu
Kurulda üye üniversite rektörleri, her yıl Haziran ayının son haftasında bir
arada yapacakları toplantıda, Üniversitelerarası Kurula aralarında, bir başkan,
bir başkanvekili seçerler. Aynı şahıslar, aradan üç yıl geçmeden
Üniversitelerarası Kurul Başkan ye Başkanvekilliğine tekrar seçilemezler.
Kurul
toplantıları, rektörlerce aksi kararlaştırılmadıkça Başkanın bağlı olduğu
üniversitenin bulunduğu şehirde yapılır.
Kurul
raportörlüğünü oya katılmaksızın Üniversitelerarası Kurul Genel Sekreteri
yapar. Genel Sekreter kurul tarafından tayin edilir. Genel Sekretere bağlı
sekreterlik bürosunun merkezi Ankara'dadır.
Raportör,
kurul tutanak ve kararlarını saklar, bunların birer örneğini üniversitelere ve
fakültelere gönderir.
Üniversitelerarası
Kurul, Başkanın çağrısı üzerine toplanır. Gerekli hallerde Millî Eğitim Bakanı
veya her üniversite rektörü, kurulun toplantıya çağrılmasını Başkandan
isteyebilir.
Üniversitelerarası
Kurul kararlarının birer örneği Milli Eğitim Ba kanlığına gönderilir. Milli
Eğitim Bakanı alınan kararların yeniden in celenmesini, gerekçe göstererek, 15
gün içinde isteyebilir. Üniversiteler arası Kurul bir ay içinde aynı konu
üzerinde alacağı kararı Bakanlığa bildirir.
Bu
kararın, toplantıya katılan üye mevcudunun salt çoğunluğu ile alınması
gereklidir. Bu karar, ilgililerin yetkili yargı mercilerine başvurmak
hususundaki haklan saklı kalmak üzere, kesindir.
Madde
22 - Doçentlik unvanını kazandıktan sonra üniversitelerde çalışmak isteyenler,
yüksek öğretim kurulunun göstereceği bir veya birden fazla üniversite veya
bağımsız fakültenin açık doçentlik kadrolarına, tüzüğüne göre seçilerek tayin
edilirler.
Tayinişlemi,
Türk vatandaşı olma şartı yanında Devlet memurlarında aranan şartlar bulunmak
kaydı ile fakülte kurulunun teklifi ve senatonun kararı üzerine rektör
tarafından yapılır.
Gösterilen
kadrolara müracaat etmeyen veya tayin edildikleri halde göreve başlamayanlarla
açık kadro olduğu halde seçilmeyen doçentler, istifa etmiş sayılırlar.
Kendilerine açık kadro gösterilmeyen üniversite doçentleri kendi asistanlık
kadrolarında öğretim ve araştırma görevine devam edebilir.
Madde
29 - Asistanlığa tayin edilebilmek için Devlet hizmetine girmede aranan genel
şartlardan başka aşağıdaki şartlar gereklidir;
a)
Görev alacağı bilim dalında doktora veya tıpta uzmanlık diploması almış olmak,
b)
Fakülte kurulunca gösterilecek iki misli aday arasından senatoya seçilecek üç
kişilik bir jüri tarafından yapılacak bilimsel sınavda başarı göstermek,
c)
Görev alacağı bölüm veya kürsünün gerektirdiği yönetmelikle saptanmış şartları
haiz olmak,
Bölüm
ve kürsü başkanları, (b) bendinde sözü geçen jürinin tabii üyesidir.
ç)
Öğrenciliğinde 64 üncü maddenin l inci paragrafında bildirilen sebeplerle
disiplin cezası almamış olmak.
İnsan
nak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğüne veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrımına dayanarak; nitelikleri
Anayasa'da belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak için her ne suretle olursa
olsun gösteri veya propaganda yapmamış veya anarşik hareketlere katılmamış
olduğu hususunda üniversite yönetim kurulunca karar verilmiş olmak,
d)
Yabancı uyruklu asistanlar, yukarıda belirtilen şartları haiz olmak şartiyle ve
kendilerine bir burs temin edildiği ilgili üniversite yönetim kurulunca tespit
edildiği takdirde asistanlığa alınabilirler.
e)
Bazı teknik branşlarda ve sanat dallarında istihdam edilecek asistanlarda (a)
fıkrasındaki şartların aranıp aranmayacağına üniversitelerarası kurul karar
verir.
Madde
38 - Öğretim üyeleri ve asistanlar, en az Devlet Memurları için kabul edilmiş
olan günler çalışma süresi kadar bir süre öğrenim, bilimsel araştırma,
inceleme, uygulama ve yönetim görevleri ile üniversite organlarınca veya
kanunla verilen diğer görevlerin gerektirdiği yerlerde hazır bulunmak ve
görevlerini yerine getirmek ve esasları yüksek öğretim kurulunca tespit
edilecek belirli saatleri içinde görevleri basında bulunmakla yükümlüdürler.
Öğretim
üyeleri ve asistanların devamları, kürsü, bölüm başkanları ile dekanlar ve
rektörler tarafından kontrol edilir. Dekanlar, rektöre teklif etmek ve onayını
almak sureti ile mesai saatleri içinde izinsiz görevi başına gelmeyenler
hakkında takdire bağlı maaş kesme cezası vereceği gibi, bu kanunda bildirilen
disiplin cezaları verilmek üzere haklarında muamele de yaparlar. Doğrudan
doğruya üniversiteye bağlı kurumlarda görevli öğretim üyeleri ve yardımcıları
hakkında bu işlemi rektör yapar.
Üniversite
öğretim üyeleri ve asistanlar resmi çalışma saatleri içinde ve başka yüksek
öğretim kurulları dışında ücretli veya ücretsiz resmî veya özel herhangi bir iş
göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler. Üniversite asistanları
bütün çalışmalarını üniversiteye hasrederler.
Ancak,
resmî çalışma saatleri dışında serbest meslek icra etmek isteyen üniversite
öğretim üyeleri aşağıdaki haklardan faydalanamazlar:
a)
Üniversite tazminatı veya herhangi bir yan ödeme alamazlar.
b)
Bilgi ve görgülerini artırmak ve bilimsel araştırma yapmak üzere kontenjanla
yurt dışındaki çalışmalara masrafları kendileri tarafından ödenmek üzere
katılabilirler.
c)
Rektör, dekan yüksek okul müdürü ve bölüm başkanı seçilemezler.
Diğer
öğretim yardımcılarından aylıkla tayin olunanlar da yukarıdaki esaslara
tabidirler. Üniversite Öğretim üyelerine kanunlarla öngörülen resmi görevler
saklıdır.
Madde
43 - Yeni üniversiteler ve fakülteler yüksek öğretim planlaması çerçevesi
içinde kurulabilir.
Üniversiteler
ve bir üniversiteye bağlı olmayarak açılacak fakülteler kuruluş kanunlarında
aksine hüküm bulunmadıkça bu kanun esaslarına göre kurulur.
Bir
üniversite içinde yeniden fakülte, yüksek okul ve okul açılması, fakültelerin
veya okulların birleştirilmesi, ya da kaldırılması senatoların teklifi ve Millî
Eğitim Bakanının onamı ile yapılır.
Üniversite
ve fakülteler, kendilerine bağlı olmak üzere, yeni enstitüler, bilim,
araştırma, öğretim ve yayım kurumları açmaya yetkilidirler. Bunların yönetim
şekilleri bağlı oldukları üniversite veya fakültelerce belirtilir.
Bu
madde uyarınca açılacak, fakülte yüksek okul, okul, enstitü ve kurumlardan yeni
ödenek ve kadro alınmasını gerektirenler için genel usullere uyulur.
Bir
üniversite içinde açılacak yeni fakültelerin kuruluşunda istekleri ile
görevlendirilecek öğretim üyeleri senatoların, yeni bir üniversitenin veya bir
üniversiteye bağlı olmayarak açılacak fakültelerin kuruluşlarında istekleri ile
ilk görevlendirilecek öğretim üyeleri, Yüksek Öğretim Kurulunun talebi ve
Üniversitelerarası Kurulun seçimi ile tayin olunurlar.
Madde
52 - Üniversitelere giriş, İnsangücü planlaması, üniversitelerin kapasiteleri,
öğrencilerin yetenekleri ve Yüksek Öğretim Kurulunun önerileri dikkatte alınmak
suretiyle Üniversitelerarası Kurulca düzenlenir.
Türlü
bilim ve uzmanlık kollarında bir meslek ve diploma sahibi olmak için üniversite
kurumlarından birinde, öğretim ve Sınav Yönetmelikleri uyarınca kesin kayıt
işlemini tamamlayarak veya kaydını yenileyerek öğrenim yapanlar üniversite
öğrencileridir.
Yönetmelikleri
uyarınca doktora veya uzmanlık çalışması yapanlara doktora veya uzmanlık
öğrencisi denir.
Madde
56 - Üniversiteler, Yüksek Öğrenim Kurulunun yapacağı plan ve programlar
uyarınca, Öğrencilerinin beden ve ruh sağlığının korunması, beslenme, çalışma,
dinlenme ve boş zamanlarını değerlendirme gibi sosyal ihtiyaçlarını karşılamak
ve bu amaçla, ilgili kamu kuruluşları ile de işbirliği yapmak suretiyle,
öğrenci ve mezunlarına üniversite içinde ve dışında iş bulma servisleri kurmak
ve çalışma şartlarını düzenlemek, mediko-sosyal merkezler, yurtlar, öğrenci
kantin ve lokantaları açmak, toplantı ve sinema, tiyatro salonları, spor salon
ve sahaları, kamp yerleri temin etmekle ve bunlardan öğrencilerinin en iyi
şekilde yararlanmaları için gerekli tedbirleri almakla görevlidirler."
Birden
fazla üniversitenin bu aîanlarda müşterek planlama ve malî yardımlaşma
suretiyle ortak kuruluş meydana getirmeleri de mümkündür.
Madde
57 - Öğretim üye ve yardımcılarının ders kitapları ve teksirleri ilgili
üniversiteler, fakülteler ve yüksek okullarca bastırılır ve öğrencilere
maliyetlerini aşmayacak fiyatla satılır. Ders aracı olarak kullanılan kitap ve
teksirleri öğretim üye ve yardımcıları kendi hesaplarına bastıramazlar. Bu
konuda uygulanacak esaslar ve ödenecek telif hakları üniversitelerarası kurulca
hazırlanacak ayrı bir yönetmelikle belirtilir.
İki
yıl içinde üniversite ve öğretim birimleri tarafından bastırılamayan kitapları
öğretim üyeleri kendileri bastırabilir. Bu taktirde üniversite yönetim kurulu
kitabın fiyatını, maliyetinden aşağı olmamak üzere tespit eder.
Madde
61 - Bir fakültenin öğretim üye ve yardımcılarını ilgilendiren işlerde dekan,
birden fazla fakültenin öğretim üye ve yardımcılarını veya bir dekanı yada
rektörlüğe bağlı kuruluşları ilgilendiren işlerde rektör, herhangi bir disiplin
suçu işlendiğini önerirse, gecikmeksizin işi başkanı bulunduğu yönetim kuruluna
götürür. İlgili yönetim kurulu, suç haberinin açıkça asılsız olduğunu görürse,
disiplin soruşturması yapılmasına yer olmadığına, aksi halde disiplin
soruşturmasının yapılmasına karar verir ve bir veya birden fazla soruşturmacı
seçer.
Soruşturma
sonunda yönetim kurulu, ya disiplin cezasını gerektiren bir durum olmadığına,
ya 60. maddenin (a) veya (b) bentlerindeki cezalardan birinin verilmesine,
yahut diğer bentlerdeki cezalardan birinin Senatoya teklif edilmesine karar
verir. Yönetim Kurulu Karar vermeden önce hakkında soruşturma yapılan kimseye
savunma imkânı verir. Tanınan süre içinde sözlü veya yazılı savunma yapmayanlar
bu haklarından vazgeçmiş sayılırlar.
Yönetim
Kurulunun teklifi üzerine dosya kendisine gelen Senato, öğretim üyelerinden
kurulu üç kişilik bir inceleme komisyonu seçer. Komisyon gerekli görürse ek
soruşturma yapar ve Senatoca verilecek karar hakkındaki mütalâası ile birlikte
raporunu Senatoya sunar.
Senato;
ya disiplin cezasını gerektiren bir durum olmadığına, ya da 60. maddede sayılan
disiplin cezalarından birinin verilmesine karar verir.
Disiplin
soruşturması öncelikle ve geciktirilmeksizin yapılır ve karara bağlanır. Bu
hususu sağlamaktan soruşturmacı ve dekan veya rektör sorumludur.
Disiplin
cezaları yazı ile ilgiliye bildirilir ve uyarma cezası hariç, kütüğe geçirilir.
Rektör
hakkında yapılan disiplin kovuşturması üniversite denetleme kurulunca tayin
edilecek bir soruşturmacı tarafından yürütülür.
Madde
65 - Üniversite öğretim üyelerinin, öğretim yardımcılarının ve diğer memurların
görevleri dolayısiyle, ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri
sürülen suçlar üzerine, ilk soruşturma rektörün tayin edeceği uygun sayıda
soruşturmacı tarafından yapılır. Rektörün işlediği ileri sürüleri suçların
soruşturmacıları, kendisinin katılmayacağı bir toplantıda üniversite senatosu
tarafından tayin edilir. Bu toplantı öğretim üyeliğinde en kıdemli rektör
yardımcısının çağrısı üzerine ve onun başkanlığında yapılır.
Bu
maddeye göre tayin edilecek soruşturmacıların, en az, sanığın akademik unvanına
sahip bulunması şarttır.
Bu
maddenin hükmüne giren bir suç fakültelerde, veya onlara bağlı kurumlarda
işlendiğinde, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde dekanlar ön soruşturma
yapar, ya da yaptırabilirler. Bu takdirde, dosya gereğinin yapılması için en
geç bir hafta içinde rektörlüğe gönderilir.
Soruşturmacıların
öğretim üyeleri ve yardıcıları hakkında düzenleyecekleri dosya, rektör
tarafından, rektör hakkındaki soruşturmada en kıdemli rektör yardımcısı
tarafından Danıştay'a gönderilir. Son soruşturmanın açılıp açılmamasına
Danıştay'ın yetkili dairesi karar verir. Bu karara ilgililerce yapılacak
itirazlar Danıştay Genel Kurulunca incelenerek karara bağlanır.
Memurlar
hakkında son soruşturmanın açılıp açılmamasına üniversite yönetim kurulunca
karar verilir. Bu karara karşı itirazlar Danıştayın yetkili dairesinde
incelenerek karara bağlanır.
Bu
madde hükümlerine göre tayin edilecek soruşturmacılar tarafından yürütülen ilk
soruşturma sırasında, bir hâkimin yapması gereken tutma, arama, zabıt
işlemlerin yapılmasına ihtiyaç duyulduğunda bu husuta soruşturmacı ya da
soruşturmacıların talebi üzerine asliye ceza hâkiminden karar alınır.
Devletin
ülke ve millet bütünlüğü, hür demokratik rejim, nitelikleri Anayasa'da yazılı
Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan Devlet güvenliği ile ilgili bulunan
suçların ve suçluların kovuş turulmasında yukarıda yazılı usul uygulanmaz. Bu
hallerde kovuşturmayı Cumhuriyet Savcısı bizzat yapar ve sonucuna göre yetkili
mahkemede kamu davası açar.
Madde
66 - Üniversitelerle bir üniversiteye bağlı kurumların ve bağımsız fakültelerin
yetkili yönetim organları, öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin korunması ve
bütün görevlerin düzenli şekilde yerine getirilmesi için her türlü tedbiri
almakla yükümlüdür.
Rektör
acele hallerde dekan veya bağlı kuruluş yetkilileri, üniversite binaları veya
ekleri içinde, üniversitenin imkânları ile önlenmesi mümkün görülmeyen
olayların cereyanı ihtimali karşısında, zabıtadan yardım talep edebilir. Bu
talep derhal yerine getirilir.
Zabıta,
suçların ve suçluların kovuşturulması için, herhangi bir davet izne bağlı
olmaksızın, üniversite binalarına ve eklerine her zaman girebilir. Bu takdirde,
giriş sebebinin niteliğine göre ilgili üniversite rektörlüğü veya bağımsız
fakültelerin dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir.
İlgili
kurumlar, kovuşturma dolayısiyle zabıta kuvvetlerine, gereken her türlü yardım
ve kolaylığı göstermekle yükümlüdür.
Madde
69 - Üniversitelerle onlara bağlı kuruluş ve kurumlarda veya bir üniversiteye
bağlı olmayan fakültelerde, öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin tehlikeye
düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca önlenmemesi; veya üniversite
organlarınca alınan tedbirlerin gereken sonucu vermemesi;
Anayasa'da
yer alan hak ve hürriyetlerden herhangi birisinin, insan hak ve hürriyetlerini
veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk,
sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasa'da belirtilen
Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdiyle kullanılması; hallerinde Bakanlar
Kurulu, ilgili üniversitenin veya bu üniversiteye bağlı kuruluş ve kurumlarını
veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakültenin idaresine belli bir süre ile
elkoyabilir. Elkoyma kararı Resmi Gazetede yayımlanır. Yayımlanmayı müteakip 48
saat içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamına
sunulur. Elkoyma süresi 2 ay'ı geçmez.
Ancak,
her defasında 2 ay'ı geçmemek üzere süre uzatılabilir. Uzatma, kararı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamına sunulur.
Madde
70 - Elkoyma halinde Bakanlar Kurulunun yetkileri:
a)
Üniversite ve bağlı kurum organlarında veya üniversiteye bağlı olmayan
fakültelerde görevli bulunanların tümünün veya bir kısmının yönetim görevlerine
son vermek; yönetim görevlerine son verilenlerin yerine yenilerini seçmek;
b)
Elkoymayı gerektiren durumun doğmasına sebep olanların tespiti, bunlar ve
failleri hakkında gerekli disiplin ve ceza kovuşturmasını yaptırmak,
c)
Üniversitede ve bağlı kuruluşlarında görevli kişilerden gerekli görülenleri,
kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı
hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırmak;
ç)
Elkoyma süresince, üniversiteye veya bağlı kuruluşlarını veya bir üniversiteye
bağlı olmayan fakülteleri kısmen veya tamamen geçici veya sürekli olarak
kapatmak veya açmak;
d)
Elkoymayı gerektiren durum ve olaylar dolayısiyle gerekli görülen öğrencileri
üniversiteye veya üniversiteye bağlı kuruluşlara veya üniversiteye bağlı
olmayan fakültelere devamdan geçici olarak men etmek veya men'i kaldırmak;
yetkilerine sahiptir.
Elkoyma
halinin kaldırılmasından sonra, kesin bir yargı kararı almadıkça Bakanlar
Kurulunun (b) ve (c) bentlerine göre almış bulunduğu kararlar yürürlükte kalır.
Madde
73 - Kanunun 5 inci maddesinin (f) fıkrasına göre öğrencilerden alınacak ücret
ve harçlar yıllık 3.000 lirayı geçmemek üzere her üniversitede kurulacak
"Öğrenci Fonu" na yatırılır. Bu fon özellikle lisans ve lisans
sonrası başarılı ve muhtaç öğrenciler için burslara ve diğer yardımlara tahsis
edilir. Bunun dışında bu fon sosyal, kültürel ve sportif tesislerin kurulması
işletilmesi, öğrencilere düşük fiyatla kitap ve teksir sağlanması amaçları için
de kullanılabilir. Fonun yönetim, isletme ve denetim esasları senatolarca,
tespit edilir. Her yıl sonunda fondan artan meblağ gelecek yılın fonuna eklenir.
Giriş
imtihanlarında alınan kaydiye ücretleri. "Bu imtihanı yapan
kuruluşun" yönetim ve yatırım harcamalarında kullanılmak üzere ayrı bir
fonda toplanır. İta âmiri ilgili rektördür.
Üniversiteler
ve bunlara bağlı kurumlara yapılacak her türlü bağış ve vasiyetler, vergi,
resim ve harçlardan muaftır. Bağış ve vasiyetlerin kullanılmasında bağış ve
vasiyeti yapanların koydukları, kanuna göre muteber kayıtlara ve şartlara
uyulur. Gelir veya Kurumlar Vergisine tabi mükellefler tarafından üniversiteler
makbuz mukabilinde yapılacak nakdî bağışlar yıllık beyanname ile bildirilecek
gelirlerden ve kurum kazancından indirilir.
Üniversiteler
tarafından öğretim, eğitim ve araştırma maksadı ile ithal edilen veya bağış
yolu ile gelen makine, alet ve cihazlarla, ecza ve malzeme, her türlü vergi,
resim ve harçlardan muaftır.
Üniversite,
fakülte ve bunlara bağlı kurumlar tarafından yapılan bilim ve teknik inceleme
ve araştırma ile yayımların gerektireceği her türlü giderler hakkında, 2490
sayılı Kanunun hükümleri uygulanmaz. Bu işlerde uygulanacak esaslar senatolarca
belirtilir.
Üniversitelerin
inşaat, makine ve teçhizatı ile ilgili işlerinde 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye
Kanununun 135 inci maddesi ile 2490 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz. Bu
işlerde uygulanacak esaslar senatoca hazırlanacak bir yönetmelikle belirtilir.
Madde
74 - Üniversitelerde ve bunlara bağlı kuruluş ve birimlerde; yetkili organın
teklifi ve Yüksek Öğretim Kurulunun onayı ile döner sermaye işletmeleri
kurulabilir. Verilecek sermayenin miktarı kendi kanunlarında veya bütçe
kanunlarında gösterilir.
Döner
sermaye işletmelerinin faaliyet alanları, sermaye ümitleri, işletme ile ilgili
idarî işlemlerin yürütülmesi esasları ve muhasebe usulleri, Maliye Bakanlığının
olumlu mütalâası alınmak suretiyle hazırlanacak yönetmelikle belirtilir.
Kurulacak
döner sermaye işletmeleri, 1050 sayılı Muhasebe'i Umumiye ve 2490 sayılı
Artırma, Eksiltme ve ihale Kanunlarına tabi değildir Ancak malî yılın bitiminden
itibaren dört ay içinde hazırlanacak bilanço ve ejderi ile, bütün gelir ve
gider belgeleri denetim için Sayıştay'a ve birer örneği de aynı süre içinde
Maliye Bakanlığına verilir.
Madde
82 - 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile bunu değiştiren 115, 119, 345, 923
sayılı Kanunlar yürürlükten kaldırılmıştır.
Karadeniz
Teknik Üniversitesi adıyla Trabzon'da bir üniversite kurulması hakkındaki 6594
sayılı Kanun ile bunu değiştiren 336, 535, 871 ve 1650 sayılı kanunların, 6990
sayılı Atatürk Üniversitesi Kanunu ile bunu değiştiren 336, 535, 871, 994, 996,
1499, 1573 ve 1578 sayılı kanunların hükümleri saklıdır. 6594 ve 6990 sayılı
kanunlarla ek ve tadillerin de bahsedilen 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile
ek ve tadilleriııdeki hükümler yerine bu kanun hükümleri uygulanır. 892 sayılı
Hacettepe Üniversitesi kurulması hakkındaki kanunun işbu kanuna aykırı
hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde
83 - 7307 sayılı Kanunla kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesinin kanunî
hükümleri saklıdır. Bu kanunun 47 nci maddesinde sözü edilen öğretim üyesi
yardımı Orta Doğu Teknik Üniversitesinin yetkili organlarınca yürütülür.
1487
sayılı Kanunla kurulan Boğaziçi Üniversitesi bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
itibaren en geç üç yıl içerisinde işbu kanun hükümlerine tabidir.
Geçici
Madde l - Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce çeşitli kanunlarla kazanılmış
akademik unvanlar saklıdır.
Bu
kanunun yürürlüğe girmesinden önce asistan kadrosunda eylemsiz doçent olarak
görev ifa edenler bu kanunun 22 nci maddesi hükümlerine, doçent kadrosundaki
kadrosuz profesörler de bu kanunun 24 üncü maddesi hükümlerine tabi olurlar.
Bu
kanunun yürürlüğe girmesinden önce 7307 sayılı Kanun uyarınca Orta Doğu Teknik
Üniversitesinde kazanılmış Asosye Profesörlük (Doçentlik) ve profesörlük
unvanları, bu kanuna göre verilecek üniversite doçentliği ve üniversite
profesörlüğü unvanlarıyle eşdeğerlidir. Ancak bu kanunun yürürlüğe girmesinden
sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesinde de Üniversite doçentliği ve üniversite
profesörlüğü unvanları bu kanunda öngörülen esaslara uygun olarak kazanılır.
Geçici
Madde 2 - Bu kanun yürürlüğe girdiği tarihte üniversite öğrencisi bulunanlara,
üniversite yönetmeliklerinin kısıtlayıcı hükümleri saklı kalmak üzere, bu
kanunun 54 üncü maddesinde öngörülen süre iki yıl ilâve edilerek uygulanır.
2 -
Dayanılan Anayasa Hükümleri:
Davacı
Ankara Üniversitesi'nin 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun iptalini istediği
madde ve hükümleri bakımından dayandığı Anayasa kuralları şöyledir:
"Başlangıç:
Tarihi
boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan;
Anayasa
ve Hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğu kaybetmiş bir iktidara karşı
direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk Milleti;
Bütün
fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde,
millî şuur ve ülküler etrafında toplıyan ve milletimizi, dünya milletleri
ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde
daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve;
"Yurtta
Sulh, Cihanda Sulh" ilkesinin, Millî Mücadele ruhunun, millet
egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahip olarak;
İnsan
hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun
huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak
demokratik hukuk devletini bütün hukukî ve sosyal temelleriyle kurmak için;
Türkiye
Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu Anayasayı kabul ve ilân ve
Onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı
inancı ile, hürriyete, adalete ve fazilete aşık evlâtlarının uyanık bekçiliğine
emanet eder.
Madde
2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde
12 - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiç
bir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Madde
20 - Herkes, düşünce kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlarını söz,
yazı, resim ile veya başka yollarla tek basma veya toplu olarak açıklıyabilir
ve yayabilir.
Kimse,
düşünce ve kanaatlarını açıklamaya zorlanamaz.
Madde
21 - Herkes, bilim ve sanatı, serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve
bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim
ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir. Özel okulların
bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun
olarak kanunla düzenlenir.
Çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Madde
61 - Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi
ödemekle yükümlüdür.
Vergi,
resim ve harçlar ve benzeri malî yükümler ancak kanunla konulur.
Kanunun
belli ettiği yukarı ve aşağı hadler içinde kalmak, ölçü ve esaslara uygun olmak
şartiyle vergi, resim ve harçların muafiyet ve istisnalarıyle nisbet ve
hadlerine ilişkin hükümlerde değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkili
kılınabilir.
Madde
111 - Millî Güvenlik Kurulu, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve kanunun
gösterdiği Bakanlar ile Kuvvet Komutanlarından kurulur.
Milli
Güvenlik Kuruluna Cumhurbaşkanı başkanlık eder; bulunmadığı zaman bu görevi
başbakan yapar.
Millî
Güvenlik Kurulu, Millî Güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve
koordinasyonun sağlanmasında gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna tavsiye
eder.
Madde
120 - Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve Kanunla kurulur. Üniversiteler,
özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite
Özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik,
üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına
engel olmaz.
Üniversiteler,
Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel Kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, Öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa, olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra
hükümleri saklıdır.
Üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev yetkileri,
üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri ve
üniversite organlarının sorumluluğu, öğrenim ve öğretim hürriyetlerini
engelleyici eylemleri önleme tedbirleri, üniversitelerarasında ihtiyaca göre
öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve
öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine
ve kalkınma planı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir.
Üniversitelerin
bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak
yürürlüğe konulur ve denetlenir.
Üniversitelerle
onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve Öğretim hürriyetlerinin
tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi
halinde Bakanlar Kurulu, ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı
fakülte, kurum ve kuruluşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin el
koymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile süresi
ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla
düzenlenir."
III.
İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 22/11/1973 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Sait Koçak, Kemal Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş, Şevket
Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmaları ile
yapılan ilk niceleme toplantısında aşağıdaki sorunlar üzerinde durulmuştur.
l -
Anayasanın 149. ve 22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun 21.maddelerinde
Üniversitelerin kendi varlık ve görevlerini ilgilendiren alanlarda Anayasa
Mahkemesine iptal davası açabilecekleri açıklanmıştır. 1750 sayılı
Üniversiteler Kanununun davacı Ankara üniversitesinin varlık ve görevlerini
düzenleyen bir yasa olduğunda kuşku yoktur. Yasanın bu niteliği karşısında,
Ankara Üniversitesinin 1750 sayılı Kanunun tümü veya kimi hükümleri hakkında
dava açma yetkisinin varlığını kabul etmek gerekir.
Dosyadaki
belgelere göre, 44 sayılı Kanunun 25/3. maddesi uyarınca dava açmaya yetkili
Ankara Üniversitesi Senatosu 25/9/1973 gününde yaptığı 3 sayılı toplantıda iki
karar almıştır. Bunlardan (36) sayılısı Rektörlüğe iptal davası açma yetkisini
veren karardır. (35) sayısını taşıyan öteki karar ise hazırlanan dava
dilekçesinin kabul edilerek Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ilişkindir. Sözü
geçen (35) sayılı karar içeriğinden anlaşıldığına göre, Üniversite Senatosu,
1750 sayılı Kanunun bu davaya konu yapılan hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğu
sonucuna varmış ve dava dilekçesini, l oya karşı 35 oyla kabul etmiştir. Açılan
davanın, Üniversitenin yetki alanı içindeki konulan kapsamakta olduğu açıkça
görülmektedir.
2 -
Rektöre dava açma yetkisi verme ve dava dilekçesi içeriğini kabul ederek
Anayasa Mahkemesine başvurma kararları 25/9/1973 gününde yapılan (3) sayılı
toplantıda alınmıştır. Her iki karar gün ve sayıları da belirtilmek suretile
(T.C. Ankara Üniversitesi Zat İşleri Müdürlüğü) mühüriyle mühürlenerek
onanmıştır. Onanlı bu örnekler 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 26/3.
maddesinde sözü edilen belgeler niteliğindedir. 25/9/1973 günlü (3) sayılı
toplantıya katılanların imzalarını ve toplantı yetersayısını gösteren belge de
Ankara Üniversitesi Rektörlüğünün 1/10/1973 günlü, 953 sayılı başvurma yazısına
bağlı olarak gönderilmiştir. Bu durumda alınan kararlarla aynı toplantıya
ilişkin olmak üzere Rektörlük yazısile gönderilmiş bulunan ad ve imza
cetvelinin ilintisiz saymaya ve iptal davası için yeterli geçerlilikten yoksun
kabul etmeye olanak yoktur.
Öte
yandan Senatoca iptal davası açma yetkisi verilen Prof. Dr. Tahsin Özgüç'ün de
Ankara Üniversitesi Rektörü olduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır.
Örneğin Anayasa Mahkemesine başvurma dilekçesine bağlı 25/9/1973 günlü (3)
sayılı Senato toplantısının ad ve imza cetvelinde Tahsin Özgüç'ün unvanı da
"Rektör" olarak açıkça belirtilmiştir. Durum bu biçimde kanıtlanınca,
Prof. Dr. Tahsin Özgüç'ün Rektörlüğe seçim belgesinin dosyada bulunmamasının
ayrı bir eksiklik sorunu yarattığı kabul edilemez.
Yapılan
görüşmeler sonunda dosyanın eksiği bulunmadığı anlaşıldığından, esasının
incelenmesine Kemal Berkem, Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet
O. Boyacıoğlu'nun senatonun yetkilendirme kararının, bu karara katılanları da
belirleyen onanlı bir örneğinin ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun ayrıca, rektörlüğe
seçilme belgesinin de getirilmesi gerektiği yolundaki karşıoylariyle ve
oyçokluğu ile karar verilmiştir.
IV.
ESASIN İNCELENMESİ:
l -
Sözlü açıklama:
Davanın
esasını incelemek üzere Muhittin Taylan, Kani Vrana, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Hasan
Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Şevket Müftügü, Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu
ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalarile toplanan Anayasa Mahkemesi, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi Rektörlüğünün 12/11/1974 günlü 204/4 sayılı yazı ile yapmış
olduğu açıklamalarla sözlü açıklama önerisi üzerinde durulmuştur. Yapılan
görüşme ve tartışmalar sonunda Orta Doğu Teknik Üniversitesinin, varlık ve
görevlerini ilgilendiren konulardan iptal davasının değindiği alanlarda sözlü
açıklama yapmasının, konunun yeterince aydınlanması bakımından yararlı
olacağına karar verilmiştir.
Muhittin
Taylan, Kani Vrana, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Şevket Müftügil ve Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır. Ahmet H. Boyacıoğlu ayrıca Orta Doğu
Teknik Üniversitesi hakkında, 1750 sayılı Kanunda yer alan ve iptal davasına
konu yapılan kimi hükümler dışında kalan dava bölümünün bu toplantıda
incelenmesi yolundaki karşı görüşünü belirtmiştir.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 29. ve 30. maddeleri uyarınca, sözlü açıklamasının
dinlenmesi için Orta Doğu Teknik Üniversitesine usulünce çağın kâğıdı
gönderilmiş ve 30.1.1975 gününde yapılan toplantıda Üniversite Rektörü Prof.
Tarık Sorner ile Üniversitenin vekili Av. Rahmi Mağat dinlenmişlerdir.
2 -
İnceleme:
Davanın
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, sözlü açıklama tutanağı, iptali istenen
yasa hükümleri, Anayasaya aykırılık iddiasına dayanıklık eden Anayasa
Kuralları, bunlarla ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri, konu ile
ilgisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A -
1750 sayılı Yasanın iptali davasına konu yapılan kurallarının Anayasaya
aykırılığı sorunu:
l -
3. maddenin (b) bendi yönünden:
1750
sayılı Üniversiteler Kanununun 3. maddesinin (b) bendinde Üniversitenin
görevleri sayılırken şu hükme de yer verilmektedir:
"Öğrencilerini,
bilim anlayışı kuvvetli, millî tarih şuuruna sahip, vatanına, örf ve adetlerine
bağlı, milliyetçi ve sağlam düşünceli aydınlar ve yüksek öğrenime dayanan
mesleklerde türlü bilim ve uzmanlk kolları için iyi hazırlanmış bilgi ve
tecrübe sahibi, sağlam karekterli vatandaşlar olarak yetiştirmek". Davacı
Ankara Üniversitesi bu bette yeralan "örf ve adetlerine bağlı"
deyimini, Anayasanın Cumhuriyetin nitelikleri saptayan 2. maddesine ve o madde
ile bağlantılı olarak başlangıç bölümünün dördüncü fıkrasına ve eğitim ve
öğretim esaslarını belirleyen 21/4 ve 120/5. maddeleri hükümlerine aykırı
bulmakta ve iptalini islemektedir.
Gerçekten
Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri, 1961 Anayasasının başlangıç bölümü ile 2.
maddesinde belirgin bir biçimde saptanmıştır. Cumhuriyetimiz, millî şuur ve
bütünlük içinde, barışa ve insan hak ve özgürlüğüne dayalı memleket
kalkınmasını sosyal adalet ve Atatürk devrimleri ilkeleri doğrultusunda
amaçlayan siyasal bir varlıktır. Burada özellikle Atatürk devrimleri deyimi
üzerinde durmak gerekir. Devrimin kavramı, sözcüğün açık anlamından da
belirleneceği üzere, durgunluğun, alışkanlığın, hareketsizliğin tersidir.
Devrimcilikte hiçbir zaman duraklama yoktur. Bilim ve tekniğin gelişmesile
modern toplum yaşamının koşulları da sürekli olarak değişikliğe uğrar.
Kendisini bu değişmeye uyduramayan, yani devrim yapamayan sosyal topluluklar
çağın gerisinde kalmaya ve ileri toplumların sömürgesi olmaya mahkûmdurlar.
İşte Atatürk devrimlerinde temel amaç, geri kalmışlıktan kurtulmak, çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşmaktır. Belirli bir süre geçtikten sonra Atatürk devrimlerinin
amaçlarına ulaştığını ve artık yeni bir atılıma gereksinme duyulmayacağını
kabul etmeye olanak yoktur. Çünki, Atatürk devrimleri, çağdaş uygarlık düzeyi
doğrultusunda sürekli hareket halindedirler ve birbirini ara vermeden izlerler.
Bilim özgürlüğü devrim kavramını oluşturan öğelerden biridir. Bu özgürlük ve
üniversite öğretiminin bağlı olacağı ilkeler Anayasanın 21. ve 120.
maddelerinde gösterilmiştir. Bu maddelere göre; çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz ve üniversitelerdeki
öğretim ve eğitimin de özgürlük ve güvence içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji
gereklerine ve kalkınma planı ilkelerine göre yürütülmesi zorunludur.
Şimdi
nitelikleri yukarıda belirlenen Atatürk devrimleri kavramı ve Anayasa ilkeleri
karşısında örf ve adetin ne olduğunu ana çizgilerile açıklamak ve anayasal
açıdan içeriğini ortaya koymak gerekmektedir.
Örf
ve adetin oluşması için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
Bunlardan biri süreklilik, öteki de inanıştır. Çok uzun zamanlardan beri
süregelen ve halkın inanışını ile canlılığını koruyabilen örf ve adetin,
uygulamada zorunlu bir nitelik kazanabilmesi, daha doğrusu hukuksal bir değer
taşıyabilmesi için, ayrıca yaptırım öğesini de içermesi gerekmektedir. Bu
değerdeki yöresel örf ve adetlerin özel hukuk alanında, özellikle ticaret
hukuku alanında örnekleri çoktur ve sosyal yaşamda etkileri büyüktür. O kadar
ki halkın benimseyerek sürdüregeldiği örf ve adetleri, giderek hukuk kuralları
haline getirme eğilimi XIX yüzyıl başlarında belirli bir teorinin temelini
oluşturmuştur. Ancak çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için büyük ve hızlı
atılımlar yapması gereken yurdumuzda, örf ve adete bağlı bir düzenin egemen
olması düşünülemez. Çünkü toplumun gereksindiği dinamizm, çoğu kez yüzyılların
geçmişten sürekleyip getirdiği ve özniteliği durgunluk ve belirsizlik olan Örf
ve adetlerle çelişki halindedir.
Atatürk
devrimleri, yurdumuzun sosyal, endüstriyel ve kültürel yönlerden gereksindiği
dinamizmin bir sonucu olmuştur ve bu dinamizm Türk toplumunda etkinliğini her
zaman koruyacaktır. Şu halde Cumhuriyetin geleceğini güvence altına alacak olan
genç kuşakları, yüzyıllar öncesi toplum düzeninin gereksindirdiği ve yarattığı
örf ve adetlere bağlı tutmak, onları modern Türkiye'nin üniversitelerinde örf ve
adet yönteminde ve doğrultusunda yetiştirmek, Atatürk devrimlerile ve bu
devrimlerin temelini oluşturan ilkelerle bağdaştırılamaz.
Kaldı
ki 14/6/1973 günlü 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 2 maddesinde Millî
Eğitimin amaçları gayet açık bir biçimde ortaya konulmuştur. İlk, Orta ve
Yüksek Öğretim kademelerinde, öğrencilere örf ve adetleri öğretmeyi ve onlara
bağlılığı amaçlayan hiçbir hüküm bu kanunda yeralmamıştır ve Anayasa ilkeleri
karşısında yer alması da olanaksızdır.
Çağdaş
bilim ve teknoloji esaslarına göre özgür düşünceli bilim ve meslek adamı,
araştırmacı ve uzman yetiştirmekle görevli üniversitelerin bütün öğretim
dallarında, bu amacın dışında, ayrıca örf ve adet öğretimi de yapılması
Anayasanın 120. maddesinin öngördüğü temel eğitim ilkelerine aykırı düşer.
Aslında
iptali istenen Kanun hükmü Hükümetin önerdiği tasarıda yer almış değildi.
Tasarıda 3/b. maddesine ilişkin hüküm şöyle düzenlenmişti: "Öğrencilerini
bilim anlayışı kuvvetli, sağlam düşünceli aydınlar ve yüksek öğrenime dayanan mesleklerle
türlü bilim ve uzmanlık kolları için iyi hazırlanmış bilgi ve tecrübe sahibi
elamanlar, Anayasada ifadesini bulan Türk Devletinin ve Türk devriminin
ilkelerine bağlı ve millî karakter sahibi vatandaşlar olarak yetiştirmek"
Bu
düzenleme Millet Meclisi komisyonlarında değiştirilmiş ve şimdiki halini
almıştır. Değiştiriliş gerekçesi de açık bir biçimde ortaya konulmuş değildir.
Örf ve âdetten ne kasdedilmiştir' Kan gütme gibi akıl dışı olduğu kadar kanunla
da suç sayılmış olanlardan başlayarak, konukseverlik, büyüklere saygı,
küçüklere şefkat gibi tüm toplularda aynı değeri taşıyan türlerine kadar,
hangilerinin öğretim konusu olarak Üniversite öğrencilerine sunulacağı belirsiz
bırakılmıştır.
Her
türlü örf ve adeti, akıl ve bilinç dışında bir takım kurallar topluluğu olarak
niteleyen bir görüşü benimseme olanağı yoktur. Ancak, toplumun yüzyıllar
öncesindeki yaşam koşullarına göre, hatta çoğu kez akılcı bir gereksinme ile
oluşmuş örf ve âdetlerini, bile sonradan sosyal koşullar ve gereksinmeler
değiştikçe akıl ve bilincin gerisinde kalmış olduklarını kabul zorunluğu
vardır. Bundan başka örf ve âdetler, memleketimizin toplum yapısına ve yöresel
özelliklerine göre birbiri ile kimi kez çelişir nitelik almaktadırlar. Kanun
hükümlerile bağdaşmayan gelenekler bir yana bırakılsa bile, ötekilerinin Türk
toplumunun tümünce benimsendiği ileri sürülemez. Kaldıkı bunların üniversite
gençliğine öğrenim konusu olarak sunulması, öğretim bütünlüğünü de sarsar;
Üniversiteler ve Üniversite Öğretim Üyeleri ve öğrenciler arasında çatışmalara
neden olur. Bu gibi çatışmalara, örf ve adetlerle yakından ilişkileri bulunan
din ve mezhep ayrılığı ve bundan doğan sosyal görüş ve inanış nedenleri de
eklenince, Türk Devletinin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğü geniş bir
biçimde tehlikeye düşer.
Bu
açıklamalara göre; Üniversitelere "örf ve âdetlerine bağlı" gençler
yetiştirmek görevini veren 1750 sayılı yasanın 3. maddesinin (b) bendinde yer
alan "örf ve adetlerine bağlı" deyiminin, Anayasanın Başlangıç Bölümü
ile 2., 3., 21. ve 120. maddeleri hükümlerini zedelediği ve bu maddelerde
benimsenen temel ilkelere ters düştüğü ortadadır. Bu deyim, açıklanan
nedenlerle iptal edilmelidir.
Bu
görüşe Halit Zarbun ve Ahmet Salih Çebi katılmamışlardır. 2 - 4. madde
yönünden:
Davacı
Ankara Üniversitesi, bu madde ile düzenlenen Yüksek Öğretim Kurulu'nun,
üniversite dışı bir kuruluş olması nedeniyle, Üniversitelere yön vermekle
görevli tutulamayacağını böyle bir düzenlemenin idarî ve bilimsel özerklikle
bağdaşamıyacağını ileri sürerek Anayasanın 120. maddesine ters düşen hükmün
iptalini istemektedir.
Anayasa'nın
120. maddesi, Üniversitelerin, Devletin gözetimi ve denetimi altında,
kendilerince seçilen organları eliyle yönetileceği kuralını koymaktadır. Yine
aynı maddede, Üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını
kullanma yöntemleri ve Üniversite organlarının sorumluluğu öğrenim ve Öğretimin
özgürlük ve güvence içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine ve kalkınma
planı ilkelerine göre yürütülmesi esaslarının kanunla düzenleneceği kuralı yer
almaktadır. Devletin bu kurallar ile niteliği ve kapsamı belirlenmiş olan
gözetim ve denetimini Üniversiteler dışında veya Üniversiteler üstünde olmak
üzere kuracağı kurullar elile uygulaması doğaldır.
Nitekim,
1750 sayılı Üniversiteler Kanunu 4. - 10. maddelerinde Anayasada öngörülen
Devlet gözetim ve denetiminin uygulama usullerini belirtmiş ve gerekli
kurulları kurmuştur. Bu kurullar: 4. maddedeki Yüksek Öğretim Kurulu, 7.
maddedeki Üniversite Denetleme Kurulu ve 9. maddedeki Üniversitelerarası Kurul
olup bunlardan ilk ikisi Üniversiteler dışında, sonuncusu ise Üniversiteler
arasındadır.
Kanunla
bunlara verilen görevler, yönetime ilişkin gözetim ve denetim niteliğinde
olmaları halinde bu kurulların Üniversite dışında bulunduklarına dayanılarak
Anayasaya aykırı oldukları ileri sürülemez.
Bu
açıklamadan anlaşıldığı gibi, bu kurullara ilişkin olmak üzere Anyasaya
aykırılık durumunun oluşabilmesi, verilen görevlerin, gözetim ve denetim
sınırlarını aşarak doğrudan doğruya yönetime katılmaya olanak sağlıyacak
nitelikte olmaları halinde söz konusu olabilir ve böyle bir durumda Anayasaya
aykırılık iddiası kurulun kendisine değil, söz konusu sınırları aşan görevlere
yöneltilebilir.
Konunun
bu açıdan incelenmesi aşağıdaki sonuçları ortaya koyar: İptali istenen 4. madde
Yüksek Öğretim Kurulunun tanımını yapmakta, bunu yaparken de kurulun
görevlerinin genel çizgilerini geniş bir çerçeve içinde göstermektedir.
Maddeye
göre sözü geçen kural: (Yüksek Öğretimin bütünlüğü anlayışı içinde çağdaş bilim
ve teknolojinin gereklerine ve Devlet Kalkınma Plânının temel ilke ve
politikalarına uygun olarak yüksek Öğretim alanına yön vermek amacı ile gerekli
inceleme, araştırma ve değerlendirmeleri yapmak, yüksek öğretim kurumları
arasında koordinasyonu sağlamak, uygulamaları izleyerek yetkili makam ve
mercilere önerilerde bulunmakla görevli) dir.
Bu
görevlere yakından bakılacak olursa, hepsinin de Devletçe yapılacak gözetim ve
Denetim niteliğinde işler olduğu, Üniversitelerin kendi başlarına bunların
üstesinden gelmelerinin söz konusu bile edilemiyeceği ve kurulun bu konularda
yapacağı işin de (gerekli inceleme, araştırma ve değerlendirmeleri yapmak),
(yüksek öğretim kurumları arasında koordinasyonu sağlamak) ve (uygulamaları
izleyerek yetkili makam ve mercilere önerilerde bulunmak) gibi yönetime
doğrudan katılma niteliğinde olmayan Devletçe yapılacak denetim ve gözetime yardımcı
çalışmalardan ibaret bulunduğu görülmektedir.
"Yüksek
Öğretim alanına yön vermek amacı ile" deyimi, Kurulun kendi başına ve
doğrudan doğruya yüksek öğretim kuruluşlarını bağlayıcı kararlar verebilmesi
veya yönetim yetkisi ile donatılmış bir nitelik kazanmış olması anlamına
gelmiyeceği açıktır. Yüksek Öğretim kurumları arasında "koordinasyonu
sağlamak" görevinin de kesinlikle yönetime el uzatma yolu ile yerine
getirilebileceğini kabul etmek mümkün değildir. Kurulun varlığının temelini, Anayasa'nın
22/9/1971 günlü, 1488 sayılı Yasa ile değiştirilen 120. maddesindeki
"Devletin gözetimi ve denetimi" ilkesi oluşturmaktadır. Bu ilke daha
önce Anayasanın yalnız bilim ve sanat hürriyetine ilişkin 21. maddesinde yer
almış iken, yapılan değişiklikle Üniversitelere ilişkin 120. maddeye de
aktarılmıştır. Bu değişiklik ve eklemenin bir anlamı olsa gerektir. Çünkü Kanun
Koyucu, hele Anayasa koyucu bir işe yaramayan, bir amacı olmayan hükümler
getirmez. O halde "Devlet gözetimi ve denetimi" deyiminin Anayasanın
120. maddesine aktarılmış nedenleri üzerinde durmak gerekecektir.
Bilindiği
üzere, Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına ve Anayasanın başlangıç bölümünde
yer alan temel ilkelere dayanan millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
devletidir.
Bu
nitelikteki bir devletin eğitim politikasına temel olacak ilkelerde uyum ve
bütünlüğün varlığı esastır. Uyum ve bütünlükten yoksun bir eğitim politikasının
güdüldüğü memleketlerde gençliğin, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki
kalkınmaya olan maddi ve manevi etkisi zayıflar, giderek yozlaşır ve böylece bu
gibi memleketlerde yabancı sömürüsü ve çıkarcılığı egemen olur. İşte bunun
içindiir ki, Anayasamızın 50. maddesinde: "Halkın öğrenim ve eğitim
ihtiyaçlarını sağlama devletin başta gelen ödevlerindendir" hükmü yeralmıştır.
Demek ki, Devletin ödevleri hiyerarşisi içinde eğitimin önemini ve bu önemin
derecesini, Anayasa yukarıda değinilen nedenlerle, ön plânda tutmaktadır.
Özellikle Devlet örgütlerinde veya özel kesimde çalışacak olanların mîllî
eğitim politikasına uygun bir bütünlük içerisinde yetiştirilmesi gerekmektedir.
Bu uyum ve bütünlüğü sağlamak, yüksek öğretimdeki temel gereksinmeleri ve
gelişmeleri izleyerek devlete gerekli öğüt ve önerilerde bulunmak üzere bir
kuruluşun varlığı zorunludur. Yüksek Öğretim Kurulu bu gereksinmenin karşılığı
olarak 1750 sayılı Kanunda öngörülmüştür. Anayasanın 120. maddesinde yeralan
"Devletin gözetimi ve denetimi" ilkesinin tam uygulama alanı olan
yüksek öğretimin uyum ve bütünlüğünü korumak ve kollamak görevi, Devletin en
başta gelen ödevlerinden biridir. Bu ödevin herhalde Anayasanın Üniversitelere
özgü öteki temel ilkeleriyle bağdaştırılarak yerine getirilmesi gerekir.
Yüksek
Öğretim Kurulunun tanımı yapılırken, bu esasların gözönünde tutulması elbette
zorunlu olacaktır. Şu halde bu kuruluş Anayasanın 120. maddesinde öngörülen
temel koşullar çerçevesinde yönetim ve bilim özerkliğini zedelemiyecek hukuksal
bir yapıya sahip olacak, Devlet gözetimine esas alınacak öğüt ve önerilerde
bulunacaktır. Bu öğüt ve öneriler özellikle, Yüksek Öğretimin bütünlüğü
anlayışı içinde çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine ve kalkınma planının
temel ilke ve politikalarına uygun olarak yüksek öğretim alanına yön verecek
doğrultuda oluşacaktır. Yüksek Öğretim Kurulu bu konularda gerekli inceleme ve değerlendirmeleri
yaparak yüksek öğretim kurumları arasında bir koordinasyonun sağlanmasına
çalışacaktır. 1750 sayılı kanunun 4. maddesinde açıklanan, bu tanımın,
Anayasanın millî eğitime ilişkin temel ilkeler, özellikle 120. maddenin
öngördüğü üniversitelere Özgü özerklik esaslarına aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Açıklanan
nedenlerle 4. maddeye yönelen iptal istemi reddedilmelidir.
Bu
görüşe, Nihat O. Akçakayalıoğlu değişik gerekçe ile katılmış ve Muhittin
Taylan, Kani Vrana, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Şevket Müftügil, Adil Esmer ve
Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
3 -
5. Madde yönünden:
Yüksek
öğretimin bütünlüğünü sağlamak için önerilerde bulunmak üzere Üniversitelerüstü
Yüksek Öğretim Kurulu olarak bir örgütün yararlı ve hatta Devlet gözetimi ilkesinin
zorunlu bir sonucu olduğuna yukarıda değinilmiş ve bu kuruluşun Üniversiteler
bakımından, Anayasanın 120. maddesindeki esasları zedelemeden görev yapması
gerekliliğine işaret edilmişti. Yüksek Öğretim Kurulunun kuruluş ve işleyişini
düzenleyen 5. maddeye ilişkin Anayasaya aykırılık iddialarını da bu açıdan
incelemek gerekecektir.
5.
maddenin birinci fıkrası Kurulun kimlerden oluşacağını göstermektedir. Kurul,
Millî Eğitim Bakanının başkanlığında toplanır. Üyelerin yarısını her
üniversitenin yetkili organınca 2 yıl için seçilecek profesörler oluşturur.
Diğer yarısı da yine iki yıl görev yapmak üzere Millî Eğitim Bakanının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulunca atanır. Bakanlar Kurulunca atananlar arasında resmî
yüksek öğretim kurumları, Maliye, Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlıkları
ile Devlet Planlama Teşkilâtından en az birer üyenin bulunması zorunludur.
Kurulun
oluşum biçimi gozününde tutulursa bu kuruluşun universitelerüstü değil,
üniversiteler dışı bir niteliğe sahip olduğu hemen meydana çıkar. Bir kuruluşun
üniversiteler dışı veya üstü olup olmadığı sorununu, o kuruluşun bütün üyelerinin
sadece üniversite profesörü olup olmamasına dayanarak çözmek olanağı yoktur.
Aynı zamanda üyelerin tümünün üniversite yetkili organlarınca seçilmesi bu
konudaki kesin ölçüyü belli eder. Yüksek Öğretim Kurulu üyelerinin çoğunluğu
yürütme organına mensup veya yürütme organınca seçilenlerdir. Böyle olunca,
Kurulun üniversitelerin yönetimine katılacak veya yönetime etki yapacak
nitelikle karar alma yetkilerile donatılmış olmaması gerekir. Aksi taktirde,
anlamı ve sınırları yukarıda belirtilen Devlet gözetimi ilkesinin ve 4.
maddedeki tanımın dışına çıkılmış olur.
Yüksek
Öğretim Kurulunun bu açıdan niteliğini saptamak için tanımı ve kuruluş biçimi
belirdikten sonra yapacağı görevlerin de birlikte incelenmesi zorunludur. Çünkü
bir kuruluşun, varlığının Anayasaya uygun olup olmadığı yalnız tanım ve oluşum
biçimine bakılarak saptanamaz; ayrıca onun yaptığı görevlerin de gözününde
bulundurulması gerekir. Kanunun üniversitelerüstü olarak belirlediği Yüksek
Öğretim Kurulunun gerçekte üniversite dışı olduğu yukarıda açıklanmıştı. Fakat
1750 sayılı Kanunun çeşitli maddelerine serpiştirilmiş olan göreve ilişkin
hükümleri, özellikle 6. madde hükümleri incelendiği taktirde, kurulun
üniversite içi yönetim kararları alabilme yetkilerile donatılmış olduğu gayet
açık bir biçimde meydana çıkar. Örneğin üniversite kadrolarını düzenlemek
(madde 5/a) özel araştırma fonlarının üniversiteler arasında paylaştırılmasını
ve uluslararası bilimsel kuruluşlara katılma olanaklarını sağlamak (Madde 5/e,
g), Doçentlerin atanması (Madde 22), tam gün çalışma esaslarını saptama (Madde
38) ve üniversitelerde döner sermaye işletmeleri kurulması (Madde 74) gibi
alanlarda Yüksek Öğretim Kuruluna verilen yetkiler değerlendirilirse, kuruluş
biçimi ve üyelerinin çoğunluğunun kişisel niteliği ve seçimlerine ilişkin
kurallar bakımından üniversite dışı olduğunda hiç kuşku bulunmayan bir kurulun
üniversite içi, daha açık bir deyimle, üniversite yönetimi ile ilgili kararlar
aldığı görülecektir.
Bu
kararın kimi bölümlerinde açıklandığı ve Anayasa Mahkemesinin 4/5/1972 günlü,
E. 1969/52, K. 1972/21 sayılı kararında da açıkça belirtilidiği üzere,
Anayasının 120. maddesinde yeralan "Devletin gözetimi" ilkesinin,
yürütme organına üniversite yönetimine katılma yetkisini de içerdiği anlamının
verilmesi ve soyut "gözetim" sözcüğünün bu anlamda kabul edilmesi,
yukarıda açıklanan sakıncalı sonuçları doğurmuştur. Bundan başka "Devletin
gözetimi" ilkesine, "Yürütme organının gözetimi" biçiminde
eşdeğerli bir anlam verilerek yasal düzenlemelere gidilmiştir. Oysa Devletin;
ülkesi ve milletile, yasama ve yargı yetkisine sahip olan organlarile, yürütme
görevini yerine getiren örgütleriyle oluşan bir millî bütünlüğü ifade ettiği
Anayasamızda açıklanmıştır. Anayasal kuruluşların hangi yetkilerle donatıldığı
ve hangi görevlerle yükümlü oldukları yine Anayasada belirtilmiştir. Yetki ve
görev ilkeleri Anayasaca belirlenen kuruluşların, yasal yolla bu yetki ve görev
alanlarının kısıtlanması veya bu alanlara başka kamusal kuruluşların
elatabilmeleri Anayasanın üstünlüğünü ve bağlayıcılığım belirleyen 8. madde
hükümleriyle bağdaşamaz. Bu görüşten hareket edilerek 1750 sayılı kanunun 5.
maddesi İncelendiği takdirde, üniversitelerüstü Devlet gözetim kuruluşu olarak
nitelenen Yüksek Öğretim Kurulunun 4. maddedeki tanımına ters düşen görevleri
yüklendiği yetkilerle donatıldığı, üniversitelerin yönetimine katılma olanağına
sahip olduğu görülecektir. Oysa üyelerinin kişisel nitelikleri ve seçilme
koşulları bakımından Kurul üniversiteler hakkında yönetimsel işlemlerde yetki
sahibi olamaz. Böyle olunca 5. maddenin Yüksek Öğretim Kurulunun kuruluş
biçimini ve işleyişini düzenleyen birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları
üniversiteler yönünden Anayasanın 120. maddesine aykırıdır ve iptal
edilmelidir.
Bu
görüşe Kemal Berkem, Halit Zarbun, Ziya Önel, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün,
Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu katılmamışlarıdır.
4 -
6. madde yönünden:
Yukarıda
açıklandığı üzere Yüksek Öğretim Kurulunun oluşum ve işleyiş biçimini
belirleyen 5. maddenin, üniversiteler yönünden, iptali öngörülmüştür. Bu
durumda 5. maddede belirlenen biçimde kurulan ve işleyen bir kuruluşun,
üniversiteler yönünden karar alınmasına işlemler yapmasına olanak
bulunmamaktadır. 1750 sayılı kanunun 6. maddesi ise, Yüksek Öğretim Kuruluna
üniversiteler açısından tanınan görev ve yetkileri belirtmektedir. Davacı
Ankara Üniversitesinin 5. maddeye yönelen istemi yerinde görülerek bu maddenin
iptal edilmiş olması karşısında 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, 1750 sayılı kanunun 6. maddesinin,
üniversiteler yönünden, artık bir uygulama alanı kalmamış olacaktır. Bu madde,
anılan nedenle Yüksek Öğretim Kurulunun sadece üniversiteler alanına giren
görev ve yetkileri yönünden iptal edilmelidir.
Bu
görüşe Kemal Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O.
Akçakayahoğlu katılmamışlardır.
5
-7. Madde yönünden:
Üniversiteler
üzerindeki Devlet gözetimini ve denetimini yerine getirmek üzere kurulan
kuruluşlardan birisi de bu maddede yeralan (Üniversite Denetleme Kurulu) dur.
Üniversite
Denetleme Kurulu, 1750 sayılı Kanundan önce yürürlükte bulunan ve 1961
Anayasasının kabulünden sonra da bir çok değişikliklere uğrayan 4936 sayılı
Kanunda yer almamıştır. Böyle bir kuruluşa yer verilmesi, Anayasa'nın 120.
maddesinin 1971 yılında 1488 sayılı Kanunla değiştirilmesi sırasında,
üniversitelerin Devlet gözetimi ve denetimi altına konulmasının sonucudur.
Gerçekten 120. maddenin ikinci fıkrası değişiklikten önce şu biçimde idi:
"Üniversiteler kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden
kurulu organlar elile yönetilir ve denetlenir". Değişiklikten sonra
fıkranın ilk tümcesi şöyle düzenlenmiştir: "Üniversiteler, Devletin
gözetimi ve denetimi altında kendileri tarafından seçilen organları elile
yönetilir". Görülüyor ki, değişiklik üniversitelerin yönetimi bakımından
bir yenilik getirmemektedir. Özerk üniversiteler kendileri tarafından seçilen
organları elile yönetilecek, bu organlar ve öğretim üye ve yardımcıları,
üniversite dışındaki makamlarca her ne suretle olursa olsun, görevlerinden
uzaklaştırılana ayacaktır. Üniversite öğretim üyelerile yardımcıları serbestçe
bilimsel araştırma ve yayında bulunacaklardır. Yüksek Öğrenimin uyum ve
bütünlüğünü koruma amacı gerçekleştirilecek, bilimin özgürlük ortamı içinde
öğretilmesi koşulları sağlanacaktır. Devlet gözetim ve denetimi deyiminin,
bütün bu söylenenleri kısıtlayacak doğrultuda yorumlanması olanağı yoktur.
Aksine Devlet gözetimi ve denetimi, yukarıda belirtilen Anayasal amaç ve
ilkeleri gerçekleştirmeye yararlı olmalıdır. Mahkememizin daha önce verdiği
4/9/1972 günlü Esas: 1969/52 ve Karar: 1972/21 sayılı kararında Devlet gözetim
ve denetiminin özü ve anlamı şu biçimde açıkça ortaya konmuştur: "Devletin
gözetim ve denetim yetkisi, yönetim özerkliği bulunan bir kuruluşun yönetim
işlemlerine ve işlerine karışmasını haklı göstermez; çünkü yönetime üniversite
dışındaki bir organ veya yerin karışması durumunda, bir yandan üniversitenin
kendisince seçilen organlar elile yönetildiğinden artık söz edilemeyeceği gibi,
öte yandan Devlet gözetim ve denetiminin kabul edilmesile güdülen ereğin
sınırları da asılmış olur. Gerçekten yönetim çalışmalarından olan bir işlemin
tamamlanmasına veya bir işin görülmesine üniversite dışında bir organın veya
yerin kanşması, o işlem veya işin ancak üniversite organlarından başka bir
yerin yönetime ortak olması sonunda tamamlanması demektir. Yine Anayasanın 1971
değişikliği ile üniversitenin Devlet gözetim ve denetimi altına konulması,
özerk birer kuruluş olan üniversitelerin, yalnızca bilimsel gereklere göre ve
özgürlük ortamında öğretim ve araştırma yapmak olan amaçlarından sapmaları
önleyerek bu ereklere varılmasını sağlamak düşüncesine dayanmaktadır;
üniversite dışındaki bir yerin yönetime katılması ise, belli bir ölçüde
herhangi bir siyasal gücün üniversite yönetimi üzerinde etkili olması sonucunu
doğurup üniversitenin yalnızca bilimin nesnel gereklerine göre ve özgürlük
içinde çalışmasını kısıtlar". (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı:
10, Sayfa: 352 - 353.)
Yukarda
açıklananlardan çıkarılacak sonuç şudur: Devletin gözetimi ve denetimi,
üniversitenin yönetim ve bilim özerkliğini, öğretim üyelerinin serbestçe
araştırma ve yayında bulunma haklarını, düşünce, bilim ve sanat özgürlüklerini,
öğretim ve öğrenimin özgürlük ve güvence içinde yürütülmesi gereğini zedeleyici
bir görünüm almamalıdır. Özellikle bu konularda üniversite tüzel kişiliğinin
haiz olduğu Anayasal haklara siyasal iktidarı ortak yapıcı biçimde yetkilerle
donatma olanağı düşünülemez. Tersine Devlet gözetim ve denetimi; belirtilen hak
ve özgürlükleri öğrenim ihtiyacında bulunan bütün yurtdaşlara ve öğretim
kurumlarına yeterince sağlamak ve üniversitelerin Anayasanın 120. maddesinde
öngörülen kurallara uygun biçimde çalışmalarına yardımcı olmak, bu çalışmaların
tam bir verimlilik içinde sürdürülmesini desteklemekle amacına ulaşmış olur.
Gözetim
ve denetim ereği böylece saptandıktan sonra, Denetim Kurulunun üniversite içi
veya dışı bir kuruluş olmasının, sorunun çözümünde etkili olmadığı ortaya
çıkar. 1750 sayılı Kanunun 7. maddesi Denetleme Kurulunu; Başbakanın
başkanlığında, Millî Eğitim Bakanı, Adalet Bakanı, bu kanuna tabi
üniversitelerin rektörlük yapmış öğretim üyeleri arasından üç yıl için kur'a
ile seçilmiş üç üye Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, Millî Güvenlik
Kurulunun, dekanlık yapmış öğretim üyeleri arasından üç yıl için seçeceği bir
üyeden oluşturmaktadır. Başbakan ile birlikte Millî Eğitim ve Adalet Bakanları,
Devletin eğitim politikasının gerçekleştirilmesinden sorumlu olan Bakanlar
Kurulunun konu ile en yakın ilgisi bulunan üyeleridir. Kurulun öteki üyeleri
ise üniversite sorunlariyle yakından uğraşmış olmaları nedenile konu hakkında
yeterince bilgisi olan üniversite eski rektör ve dekanlarıdır. Öğrenim ve
öğretim özgürlüğünü engelleyici eylemlerin önlenmesi ve bu konuda tüm bir
güvence sağlanması ereğini ortaya koyarken, Anayasa koyucusunun aynı zamanda
millî güvenliği de birlikte düşündüğünü kabul etmek zorunluğu vardır. Bu
nedenle Millî Güvenlik Kuruluna Anayasanın 111. maddesi ile verilen geniş
kapsamlı görev kavramı içinde, öğrenim ve öğretim özgürlüğüne ve güvencesine
ilişkin tedbirlerin alınması çalışmaları da bulunmaktadır. Millî Güvenlik
Kurulunun, dekanlık yapmış öğretim üyeleri arasında üç yıl için seçeceği bir
üyenin Denetleme Kurulunda görevlendirilmesi, Anayasanın 111. maddesindeki
ilkeye bir aykırılık oluşturmamaktadır.
Bu
açıklamalara göre, 1750 sayılı Kanunun, Üniversite Denetleme Kurulunun oluşum
biçimine ilişkin 7. maddesi, Anayasanın 111. ve özellikle 120. maddelerine ve
başka hükümlerine aykırı değildir. Bu maddeye yöneltilen itiraz
reddedilmelidir.
Bu
görüşe Ahmet H. Böyacıoğlu katılmamıştır.
6 -8
Madde yönünden:
Bu
madde Üniversite Denetleme Kurulunun görev ve yetkilerini düzenlemektedir.
Davacı Ankara Üniversitesi maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleriyle
ikinci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek iptalini istemiştir,
istem bu sıraya göre incelenecektir.
Birinci
fıkra bakımından:
a)
Bu fıkranın (a) bendi Üniversite Denetleme Kuruluna "Üniversitelerin veya
bir üniversiteye bağlı olmayan fakültelerin organlarından veya bu kurumlarda
görevli kişilerden, gerekli gördüğü hallerde, yazılı veya sözlü bilgi
istemek" yetkisini vermektedir. Bu hükmün özerkliği zedeleyen, öğrenim ve
öğretimin özgürlük ve güvence içinde yürütülmesini engelleyen bir yönü olması
halinde Anayasa ilkelerile bağdaşamayacağı açıktır. Ancak böyle bir sonuca
varabilmek için, Denetleme Kuruluna verilen yetkilerin, gösterilen özerklik
ilkeleri açısından incelenmesi gerekir.
Gözetim
ve denetim, kamu görevini gözaltında bulundurmak, kanunların öngördüğü gibi
yürüyüp yürümediğini saptamak ve bunun için gerekli incelemeleri yapmak anlamına
gelir. Fakat Anayasanın 120. maddesinde yazılı Devlet denetiminin bu anlamın
sınırlarını aşan, bir denetleme olarak anlaşılması olanaksızdır. Bu konudaki
ayrıntılı açıklamalar, yukarıda Yüksek Öğretim Kurulu ve Üniversite Denetleme
Kurulunun tanımına ve kuruluşlarına ilişkin hükümler incelenirken yapılmıştı.
8. maddenin (a) bendinde Denetleme Kuruluna verilen yetki, yönetimle görevli
kişilerden veya organlardan yalnız bilgi istemektir. Bu bilgi isteme yetkisi,
sadece öğrenim ve öğretim özgürlüğü ve güvencesi ilkelerinin gerçekleşmesi
yolundan sapmaları önlemek ve bu ilkelerle bağdaşmayan tutumları engellemek
ereğini güdecektir. Bilgi isteme amacının bu olduğu, özellikle aynı fıkranın
(c) ve (ç) bentlerinde gösterilen görevlerin niteliğinden anlaşılmaktadır.
Gerçekten Denetleme Kurulu, Anayasanın 120. maddesi uyarınca yönetime el
konulmasını gerektiren hallerde Bakanlar Kurulunu haberdar eder. Bundan başka
öğretim ve öğrenimin anayasal doğrultuda bir bütünlük ve uyum içinde
yürütülmesini sağlamak, bu konudaki gereksinmeleri saptayarak zorunlu yasal
tedbirleri almak üzere Başbakanlığa bilgi vermek de Denetleme Kurulunun
görevleri arasındadır. Bu görevlerin yeterince yerine getirilmesi için
üniversitelerden ve bu nitelikteki yüksek öğretim kurumlarından gerekli
bilgileri istemek, Denetleme Kuruluna bu yetkiyi vermek, Anayasanın 120.
maddesine ve öteki hükümlerine aykırı düşmez. Çünkü bu yetki, Anayasanın 120.
maddesiyle Devlete yükletilen gözetim ve denetimin zorunlu bir sonucudur. 1750
sayılı Kanunun 8. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine yönelen iptal
istemi, gösterilen nedenlerle reddedilmelidir.
Muhittin
Taylan, KâniVrana, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe
katılmamışlardır.
b)
Birinci fıkranın (b) bendi disiplin işlemlerine ilişkindir. Bu bent ayrı
nitelikte iki hükmü içermektedir. Bunlardan biri, Üniversite veya üniversiteye
bağlı olmayan fakültelerde görevli kişiler hakkında disiplin veya ceza
kovuşturması yapılmasını yetkili makamlardan isteme yetkisini Denetleme Kuruluna
vermektedir. Yetkili organlar tarafından bu konuda bir karar verilmiş olsa
bile, bu kara karşı Denetleme Kurulunun Üniversiteler arası Kurula itiraz
edebilme hakkı tanınmıştır.
Görülüyor
ki, bu hükümle Denetleme Kuruluna, üniversite yönetim işleri için bir müdahale
hakkı tanınmış değildir. Şayet üniversitede görev alan kişilerin disiplin ve
ceza kovuşturmasını gerektiren eylemleri öğrenilirse, Kurul bunun üniversite
yetkili organlarından incelenmesini isteyebilecek, hatta işi itiraz yolu ile
Üniversitelerarası Kurula getirebilecektir. Karar verme yetkisi tamamen
Üniversite organlarına ait bir haktır. Bu organların da verdikleri kararlar,
elbette yetkili yargı mercilerince usul veya esas yönünden incelenebilecektir.
Böyle olunca, ortada, üniversite dışı bir kuruluş olduğunda kuşku olmayan
Denetleme Kurulunun üniversite yönetimine katıldığından ve hele öğretim üyeleri
hakkındaki disiplin işlerinde esasa etkili karar verme yetkisi bulunduğundan
söz edilemez. Üniversite yetkili organı katında kurulca bu konuda bir öneride
bulunma hakkının tanınması, Anayasa'nın 120. maddesinde belirlenen yönetim
özerkliği ilkesini bozmaz. İptali istenen kurul bu anlamda bir yoruma elverişli
değildir. Bu nedenle (b) bendinin tümüne yöneltilen iptal istemi
reddolunmalıdır.
Hasan
Gürsel bu görüşe katılmamıştır.
C)
Öte yandan (b) bendinde Anayasaya aykırılık iddiasına neden olan ikinci hüküm,
üniversitenin yetkili organına disiplin veya ceza kovuşturması önerisinde
bulunan Üniversite Denetim Kuruluna, onbeş gün içinde kovuşturmaya başlanmaması
veya aksine bir karar alınmadıkça başlanan kovuşturmanın en geç üç ay içinde
sonuçlandırılmaması hallerinde doğrudan doğruya üniversite öğretim üyelerinden
soruşturmacı atayarak, sonucu, gereği yapılmak üzere yetkili organa iletme
görevini vermektedir. Davacı Ankara Üniversitesi bu hükmü üniversite yönetim
işlerine, üniversite dışı bir kuruluşun doğrudan doğruya katılması, ortak
olması biçiminde yorumlayarak iptal edilmesini istemektedir. Oysa, hükme böyle
bir nitelik tanınmasına olanak yoktur. Denetleme Kurulunun bir soruşturmacı
atamasının koşulları maddede gösterilmiştir. Kurula tanınan yetkiyi bu
koşullarla birlikte ele almak ve hükmü buna göre değerlendirmek gerekmektedir.
Devlet gözetimi ve denetimi ilkesinin bir sonucu olarak kurulun üniversite
Denetleme Kuruluna bir öğretim üyesi hakkında disiplin veya ceza kovuşturması
yapılması önerisinde bulunma yetkisi tanındıktan sonra, bu önerinin yetkili
organca hiç ele alınmaması veya alınıpta üç aydan fazla bir süre geçtiği halde
bir sonuca bağlanmayarak sürümcemede bırakılması uygun görülemez. Bu gibi
hailerce önerinin yaptırımını da göstermek gerekir. Kaldı ki, soruşturmacı
atamakla, yönetime katılmayı eşdeğerde işlemler olarak kabul etmeye olanak
yoktur. Yönetime katılma, disiplin veya ceza kovuşturmasının esası hakkında
karar verme yetkisi biçiminde kendisini gösterdiği halde, koşulları çok dar
olan soruşturmacı atanması halinde, işin esasına ilişkin uzaktan yakından karar
alma yetkisinin de içerildiği anlamı çıkarılamaz. Bu bakımdan "doğrudan doğruya
soruşturmacı tayin" yetkisini Üniversite Denetleme Kuruluna tanıyan hüküm,
özerk yönetim ilkesiyle çelişkili değildir, bu hükme yöneltilen iptal isteminin
reddi gerekir.
Muhittin
Taylan, Kâni Vrana, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Şevket Müftigil ve Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
İkinci
fıkra bakımından:
8.
maddenin ikinci fıkrası, Üniversite Denetleme Kuruluna verilen yetkilerin,
gecikmesinde sakınca olan hallerde, Millî Eğitim Bakanı tarafından
kullanılabilmesine izin vermektedir. Bu hüküm uygulamada, sınırları önceden
kestirilemeyen bir yetki devrine yol açar. Maddenin birinci fıkrasının (a)
bendi ile Kurula verilen görevin ivedi niteliği yoktur. (b) bendinde sözü
edilen görevler de aynı niteliktedir. Bu bent uyarınca yapılacak işlemlerin
gerektirdiği süreler dikkatle gözden geçirilecek olursa, Denetleme Kurulunun bu
gibi hallerde hemen toplanma olanağını ortadan kaldırabilecek bir durumla
karşılaşmıyacağı kolaylıkla anlaşılır. Kaldıki Üniversite Denetleme Kurulunun
kendisine verilen görevleri hemen yerine getirebilme olanağından yoksun,
dinamik görev anlayışı dışında çalışan bir kuruluş olarak kabul edilmesi doğru
değildir. (c) bendinde ise, üniversite idaresine el konulmasını gerektiren
hallerde, Denetleme Kurulunun Bakanlar Kuruluna haber vermesi işlemleri
düzenlenmektedir. Olay çok önemlidir. Millî Eğitim Bakanı bir hafta sonra
Kurulun onamına sunacağı bir öneriyi doğrudan doğruya Bakanlar Kuruluna
götürebilecektir. Üniversite öğretim ve öğreniminde büyük sarsıntıları da
birlikte getireceği kuşkusuz olan bu gibi tasarrufların temelini oluşturacak
öneri yetkisinin, geçici bir süre için dahi olsa, devredilmesi ve bunun Millî
Eğitim Bakanının takdirine bırakılması Denetleme Kurulunu giderek etkisiz bir
Kuruluş haline sokar. (ç) bendinde yazılı göreve gelince, bu görevin yerine
getirilmesinde gecikme olasılığının bulunması veya gecikmesinde sakınca unsuru
taşıyabilmesi söz konusu olamaz.
Demek
ki, maddenin birinci fıkrası ile Üniversite Denetleme Kuruluna verilen
görevlerden hiçbiri gecikmesinde sakınca koşulu ileri sürülebilecek nitelikte
sayılamaz. Tersine bu görevlerin Millî Eğitim Bakanına, kısa süre için dahi
olsa verilmesi, üniversiteler üzerindeki Devletin gözetim ve denetim görevini
bir bakana devretme sonucunu doğurur ki, böyle bir hükmün Anayasa'nın 120.
maddesiyle bağdaştırılmasına olanak yoktur.
Bu
nedenlerle 8. maddenin ikinci fıkrasının iptaline karar verilmelidir.
7 -
10. madde yönünden:
Bu
madde Üniversitelerarası Kurulun Kuruluş ve işleyişini düzenlemektedir. Burada
herşeyden önce şu yönü belirtmekte yarar vardır: Her Üniversite ayrı tüzel
kişiliğe sahip olmakla beraber, yurdun tümünü kavrayan bir kamu hizmetini
gördükleri gözönünde tutulduğunda, Üniversitelerin kendi aralarında da görev ve
çalışma bütünlüğünün ve bu bakımdan ortak sorunlarının varlığını kabul etmek
zorunludur. Bu nedenle herbiri açısından ayrı ayrı geçerli olan özerklik
kuralları herhangi bir suretle zedelenmeden, üniversitelerin bütününü temsil
eden kendi aralarında bir kuruluşun öngörülmesini ve ortak sorunların çözümü
için bu kuruluş eli ile çalışmalar sürdürülmesini doğal karşılamak gerekir.
Nitekim
9. madde ile kurulan bu nitelikteki Kurul, üniversitelerarasında akademik
koordinasyonu sağlamak, öğretim ve öğrenimin gerektirdiği tedbirleri almak ve
yasa, tüzük ve yönetmelik çalışmaları yanında kimi yönetimsel görevleri
yapmakla yükümlenmiştir. (Örneğin 8, 18, 19, 20, 21, 23, 40, 41, 43, 46, 47, 52
ve 53. maddelerde sözü edilen görevler gibi)
Davacı
Ankara Üniversitesi 10. maddeyi yukarıda açıklanan yönü ile değil, bütün
üniversitelerin bu Kurulda temsil edilmesi yönünden Anayasa'ya aykırı
bulmaktadır. İleri sürülüşe göre; Kurulda Atatürk, Karadeniz, Teknik, Boğaziçi
ve Orta Doğu Teknik Üniversiteleri gibi özerk olmayan üniversitelerin siyasal
iktidar tarafından atanmış temsilcileri bulunmakta ve bu oluşum biçimi, yönetim
yetkileri ile de donatılmış bulunan Kurula, özerklik ilkesiyle bağdaşmayan bir
karakter vermetedir. Bundan başka bu üniversiteler yönetime ilişkin konularda
oy sahibi olacaklar, fakat özerk üniversiteler onların yönetimine etkili
olamayacaklardır. Böylece Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi zedelenmiş
olacaktır. Örneğin Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyesi yardımı
konusunda bağımsızlığını koruyacaktır (Madde 83/1).
Ancak
konuya daha yakından bakılınca davacının iddialarına katılma olanağının
bulunmadığı saptanacaktır. Çünkü Üniversitelerarası Kurul sürekli bir
kuruluştur. Oysa, ileride 82. ve 83. maddeler dolayısiyle daha ayrıntılı bir
biçimde değinileceği üzere, Atatürk, Karadeniz Teknik ve Boğaziçi
Üniversitelerinin ilk kuruluşlarına ilişkin yönetim ve işleyiş hükümleri,
geçici bir dönemi öngörmekte ve bu üniversiteleri özerk yönetime ulaştırmak
için bir geçiş durumunu düzenlemektedir. Boğaziçi Üniversitesi, 1750 sayılı
Kanunun 83/2. maddesi uyarınca, esasen en geç üç yıl sonra, özel yönetim
niteliğim yitirecek ve bu kanun hükümlerine bağlanacaktır. Atatürk ve Karadeniz
Teknik Üniversiteleri de şimdiye kadar aynı geçici niteliklerini
sürdürmüşlerdir. Bu iki Üniversite, Anayasa'nın 120. maddesinin ikinci
fıkrasında sözü edilen ayrık kuraldan yararlanamazlar. Çünkü ayrık kural,
Anayasa'nın yürürlüğe girdiği 20 Temmuz 1961 gününde Kuruluşunu tamamlamış
bulunan Orta Doğu Teknik Üniversitesini kimi koşullarla, kapsamına almıştır.
Atatürk ve Karadeniz Teknik Üniversitelerinin Kuruluşlarından bu yana yirmi
yıla yakın bir süre geçtiği halde, özerk yönetime geçemeyişleri ve halâ
yürütmenin güdümünde bir yönetime bağlı tutulmaları Anayasanın 120. maddesinin
öngördüğü ilkelerle bağdaşamaz. Bu nedenle ve 82. maddenin iptalini öngören
hüküm karşısında artık özerk tüzel kişiliklere sahip olarak öğretim çalışmaları
yapması gereken her iki Üniversitenin, Üniversitelerarası Kurulda bu sıfatla
temsilci bulundurmaları gerekmektedir.
Orta
Doğu Teknik Üniversitesine gelince; Anayasa'nın yukarıda sözü edilen ayrık
kuralı, bu üniversitenin özel yönetim biçimini korumaktadır. Bu açıdan
bakılınca Üniversitelerarası Kurulda Orta Doğu Teknik Üniversitesince temsilci
bulundurulması Anayasa'ya aykırı değildir.
Bu
nedenle 10. maddenin birinci fıkrasına ilişkin iptal istemi gösterilen
nedenlerle reddedilmelidir.
Davacı
Ankara Üniversitesi, 10. maddenin altıncı fıkrasında yeralan bir hükmün de
iptalini istemektedir. Altıncı fıkra şöyledir: "Üniversitelerarası Kurul,
Başkanın çağrısı üzerine toplanır. Gerekli hallerde Millî Eğitim Bakanı veya
her üniversite rektörü kurulun toplantıya çağrılmasını Başkandan
isteyebilir." Bu fıkra ile Millî Eğitim Bakanına tanınan yetkinin, yönetim
özerkliği ilkesiyle bağdaşmadığı ileri sürülerek iptali istenilmiştir. Oysa,
Millî Eğitim Bakanına tanınan yetki, kurulu toplantıya zorlama niteliğinde bir
yetki değildir. Bakan toplantı yapılması için Başkana bir öneride bulunacak ve
bu önerinin dayandığı nedenleri de belirtecektir. Toplantıya çağırmak Başkanın
salt yetkisi içindedir. Bu bakımdan, yönetime katılma anlamında yasal bir
düzenlemenin getirildiği ileri sürülemez.
Bu
nedenle davacının iptal istemi reddedilmelidir.
8 -
22. madde yönünden:
Doçentlerin
atanması işlemlerini düzenleyen 22. maddenin birinci fıkrasında, Yüksek Öğretim
Kuruluna tanınan yetkinin, yönetim özerkliği ilkesiyle bağdaşmadığı ileri
sürülerek iptali istenmektedir. Doçentlik unvanını kazananlar, ancak Yüksek
Öğretim Kurulunun üniversitelerde veya bağımsız fakültelerde göstereceği
kadrolara atanabileceklerdir. Yukarıda 5. madde incelenirken, Yüksek Öğretim
Kurulunun oluşum biçimi bakımından üniversitelerin yönetimsel işlemlerinde
karar sahibi olamayacağı saptanarak Kuruluşun Üniversiteler yönünden Anayasa'ya
aykırı düştüğü belirtilmişti. Bu durumda sözü geçen Kurulun üniversiteler
açısından herhangi bir görev yapması söz konusu olmadığından 22. maddenin
birinci fıkrasında yeralan ve uygulama alanı kalmayan "Yüksek Öğretim
Kurulunun göstereceği" deyiminin 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28/2.
maddesi uyarınca iptali gerekmektedir.
Bu
görüşe Kemal Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu katılmamışlardır.
9 -
29. madde yönünden:
Bu
maddenin (a) ve (ç) bentlerinin iptali istenmektedir.
a)
(a) bendi:
Asistanlığa
atanmak için gerekli 'koşulların başında "görev alacağı bilim dalında
doktora veya tıpta uzmanlık diploması almış olmak" kuralı yer almaktadır.
Kanunun öngördüğü bu kuralın eşitlik ve yönetim özerkliği ilkeleri ile
bağdaşmadığı ileri sürülmektedir.
Halkın,
öğrenim ve eğitim gereksinmelerinin sağlanması, Devletin başta, gelen
ödevlerindendir. Bu temel görüş Anayasa'nın 50. maddesinde açıklanmaktadır.
Üniversite öğretiminin, belirtilen devlet ödevlerinden bir bölüm olduğu
kesindir. Şu halde bu gibi devlet ödevleri, yine Anayasa'nın 117. maddesi
uyarınca, aslî ve sürekli kamu hizmeti niteliğindedir. Anayasa'nın 58.
maddesine göre kamu hizmetine alınanlar hakkında kanunla kimi nitelikler
öngörülebilir. Ancak bu nitelikler, hizmetin gereklerine uygun olmalıdır. (a)
bendinde yeralan kural bu açıdan incelene çek olursa aşağıda açıklanacak
sakıncalı sonuçlar ortaya çıkacaktır.
1750
sayılı Kanunun 28. maddesine göre, asistanlar üniversite öğretim
yardımcısıdırlar. Bunlar üniversite öğretim üyeliğini bir meslek olarak
kendilerine amaç edinmişlerdir. Bunun için de akademik kariyerde
"doktorluk" veya tıpta "uzmanlık" unvanlarını elde etmiş
bulunmaları zorunludur.
Bir
bilim dalında doktora vermek veya uzmanlık kazanmak, üniversite öğretim üyeliği
mesleğinin bilimsel çalışma metodunu kavramayı hızlandırır. Ancak bundan
sonraki bilimsel çalışmaları yanında öğretim çalışmalarını da sürdürebilen ve
Yaşa'nın 31. maddesinde yazılı görevleri yerine getirerek başarı sağlayabilen
asistan, doçentliğe (Yardımcı Profesörlüğe) aday olacaktır. Bu nedenle öğretim
üyeliği mesleği için hazırlanma ve yetişme bakımından, akademik unvanların ilki
olan doktorluk ve uzmanlığın, asistanlık görevi ile olan yakın ilişkisi
ortadadır. Çünkü üniversite öğretim üyeleri öğretimle öğrenimin, daha açık bir
deyimle, öğretmenle öğrencinin karşılıklı etkilerini, sosyolojik, psikolojik ve
pedegojik bağlantılarını yeterince kavramakla başarıya ulaşmış olurlar.
Asistanlık süresini, sadece doçentlik (yardımcı profesörlük) unvanı almak için
gerekli çalışmalara ayırmak, mesleğin açıklanan yönü üzerinde olumsuz etkiler
yaratır. Esasen başarılı her bilim adamının, üniversite öğretim üyesi olamaması
bu nedenlere dayanmaktadır.
Hızla
gelişmekte olan memleketimizde yüksek öğretim kurumlarına ve bu kurumlarla birlikte
öğretim üyelerine olan gereksinmeler açık seçik ortadadır. Bu gereksinmeler
sanki önemini kaybetmiş gibi mesleğe alınmada, ilk akademik derecenin meslek
dışında kazanılmış olma koşulunu öne sürmek, memleket gerçekleri ile bağdaşmaz
ve özellikle Anayasa'nın 50. maddesinde öngörülen "halkın öğrenim ve
eğitim ihtiyaçlarını sağlama devletin başta gelen ödevlerindendir" temel
kuralına aykırı düşer. Bundan başka (a) bendinde yer alan kısıtlama, mesleğe
bir yandan çekiciliği de azaltmaktadır. Çünkü asistan olabilmek için doktora ve
uzmanlığı kendi malî olanaktan ile kazanmış gençlerin bulunması güçleşecektir.
Bu düzenleme öte yandanda üniversite öğretim üyeliği mesleğini, varlıklı
ailelerin tekeline götürür ki, bu da Anayasa'nın eşitlik, sosyal adalet ve millî
dayanışma ilkelerine ters düşmektedir. Her ne kadar Kanunun 32. maddesinde bazı
olanaklardan söz edilmiş ise de, yürütmenin taktirine, yıllık bütçe ve kadro
sınırlamalarına bağlı olan bu olanaklar yetersizdir ve güdülen ereğin
gerçekleşmesine elverişli olacak nitelikte değildir.
Özetlenecek
olursa; asistanlığa atanabilmek için "görev alacağı bilim dalında doktora
veya tıpta uzmanlık diploması almış olmak" koşulu, üniversite öğretim
üyeliği mesleğinin daha ilk basamağında gereksiz, amaca aykırı bir kısıtlama
ile hakkın özünü zedelemekte, aynı zamanda genç kuşakları mesleğe alınmada
öğrenimlerindeki başarı dereceleri ile orantılı olmayan bir eşitsizliğe
sürüklemektedir. (a) bendi bu nedenlerle iptal edilmelidir.
Halit
Zarbun ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
b)
(ç) bendi:
Asistanlığa
atanmada (ç) bendi aşağıdaki koşulları öngörmektedir: "Öğrenciliğinde 64.
maddenin birinci paragrafında bildirilen sebeplerle disiplin cezası almamış
olmak",
"İnsan
hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğüne veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri
Anayasa'da belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak için her ne suretle olursa
olsun gösteri veya propaganda yapılmış veya hareketlere katılmamış olduğu
hususunda üniversite yönetim kurulunca karar verilmiş olmak"
İptali
istenen (ç) bendinin ilk tümcesinde sözü edilen 64. maddenin ilk paragrafı ise
şu hükmü içermektedir: (Üniversite içinde veya dışında üniversite öğrencileri
sıfatına, şeref ve haysiyetine aykırı harekette bulunan; üniversitenin sükûn ve
huzurunu ve çalışma düzenini bozan; üniversite mensuplarının şeref ve
haysiyetine veya şahıslarına tecavüz eden veya saygı dışı davranışlarda bulunan
öğrencilere; bu kanun ve "Üniversite Öğrenci Disiplin Yönetmeliği"
uyarınca: uyarma, kınama, bir haftadan bir aya kadar üniversiteye devamdan
menedilme, bir veya iki yarı yıl için Üniversiteye devamdan menedilme veya
üniversiteden çıkarma cezaları verilir).
Görülüyor
ki bir kimse öğrenci iken herhangi bir disiplin yanılgısına düşerek,
üniversiteden çıkarma cezası bir yana, uyarma cezasına uğrasa bile, ne kadar
başarılı bir öğrenci olursa olsun, üniversiteye asistan olarak atanamayacaktır.
Oysa aynı kişi, hâkim, subay veya memur olabilecek, kamu hizmetlerinin en son
derecesine kadar görev yapabilecektir. Bu durum hiçbir kuşkuya meydan
bırakmayacak biçimde açık bir eşitsizliktir. Kaldı ki aynı kişi, üniversiteye
asistan olamadığı halde, diğer bir yüksek öğretim kurumuna asistan olabilecek
üniversite dışında doçentlik sınavlarına girerek öğretim üyeliği unvanını
alabilecek ve bu sıfatla görev yapabilecektir. Haklı bir nedene dayanmayan bu
ayrıcalığın ve eşitsizliğin Anayasaca korunmasına olanak yoktur.
ç)
bendinin ikinci tümcesindeki hükme gelince:
Metni
yukarıda açıklandığı üzere bu bent hükmü, nitelikleri saptanan konularda
"her ne suretle olursa olsun gösteri veya propaganda yapmamış veya anarşik
hareketlere katılmamış olduğu hususunda" Üniversite yönetim kurulunca
karar verilmiş olmayı asistanlığa atamanın önkoşullarından birisi olarak
öngörmektedir.
Bu
bent hükmünde belirtilen fiiller, ceza yaptırımını gerektiren eylemlerden
ibarettir. Bu bakımdan bir kimsenin bu tür suçları işlediği veya işlemediği
ancak yargı yerlerinin kararları ile saptanabilir.
Bu
nedenle bir bakıma yetki devri gibi bir sonucu içeren ve ayrıca Anayasa
ilkelerine ve çağdaş ceza hukuku kurallarına ters düşen bu bendin ikinci
tümcesindeki hüküm de iptal edilmelidir.
Açıklanan
bu nedenlerle (ç) bendinin tümü iptal edilmelidir.
10 -
38. Madde yönünden :
Bu
madde tam gün çalışma ilkesini getirmekte ve öğretim üyesi ve asistanların,
esasları Yüksek Öğretim Kurulunca tespit edilecek belirli saatler içinde
görevleri basında bulunmalan zorunluğunu hükme bağlamaktadır. Davacı Ankara
Üniversitesi, Yüksek Öğretim Kuruluna yetki tanıyan madde hükmünün Anayasa'ya
aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Gerçekten yukarıda 1750 sayılı Kanunun 5.
maddesi incelenirken Yüksek Öğretim Kurulunun, kuruluş biçimi itibariyle iptali
gerekeceği sonucuna varılmıştı. 38. maddenin birinci fıkrası, Yüksek Öğretim
Kuruluna üniversite Öğretim üyelerinin ve asistanların çalışma saatlerini belli
etme yetkisini vermektedir. Yukarıda belirtilen iptal hükmü sonucunda Kurulun
bu yetkiyi kullanabilme olanağı artık yoktur. O halde fıkrada yer alan
"esasları Yüksek Öğretim Kurulunca tespit edilecek" deyiminin
uygulama alanı kalmadığından 22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun 28/2. maddesi
uyarınca iptal edilmesi gerekmektedir.
Kemal
Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu
bu görüşe katılmamışlardır.
11 -
43. madde yönünden:
Maddenin
son fıkrasında yeni bir üniversitenin veya bir üniversiteye bağlı olmayarak
açılacak fakültelerin kuruluşlarında, istekleri üzerine ilk görevlendirilecek
öğretim üyelerinin atanmasında Yüksek Öğretim Kurulunun istekte bulunması
koşulu öngörülmüştür. Bu yetkiye ilişkin hükmün iptali istenmektedir. Gerçekten
belirtilen yetki, yönetimsel bir düzenleme yetkisidir. Oysa biraz önce
açıklandığı üzere, Yüksek Öğretim Kurulunu oluşturan 5. maddenin, üniversiteler
yönünden iptali öngörülmüştür. Bu durumda kurulun, 43. maddenin son
fıkrasındaki yetkiyi kullanma olanağı yoktur.
Fıkrada
yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun talebi ve" deyiminin uygulanma
alanı kalmadığından 22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun 28/2. maddesi uyarınca
iptali gerekmektedir.
Kemal
Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akakayalıoğlu
bu görüşe katılmamışlardır.
12 -
52. Madde yönünden:
Bu
madde Üniversitelere girişi düzenlemektedir. Düzenleme yetkisi
Üniversitelerarası Kurula verilmekte, fakat bu yapılırken Yüksek Öğretim
Kurulunun önerilerinin dikkate alınması gerekeceği belirtilmektedir.
Bir
üniversitenin öğrenim ve Öğretim kapasitesinin belirlenmesi ve buna göre
öğrenci alınması, o üniversitenin yönetimsel yetkileri arasındadır. Yüksek
Öğretim Kuruluna vücut veren 5. maddenin üniversiteler yönünden iptali
öngörüldüğüne göre, 52. maddenin birinci fıkrasında yer alan "ve Yüksek
Öğretim Kurulunun önerileri" deyiminin uygulama alanı kalkmıştır. Bu
deyimin, 22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun 28/2. maddesi uyarınca iptali
gerekmektedir.
Kemal
Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu
bu görüşe katılmamışlardır.
13 -
56. Madde yönünden:
Bu
madde üniversitelerin, öğrencilere ilişkin sosyal hizmet çalışmalarının nasıl
düzenleneceğini belirtmekte ve bu çahşmalann Yüksek Öğretim Kurulunun yapacağı
plan ve programlar çerçevesinde gerçekleştirilmesi zorunluğunu ortaya
koymaktadır. Yüksek Öğretim Kurulunun oluşum biçimini düzenleyen 5. maddenin
üniversiteler yönünden iptali öngörüldüğüne göre, 56. maddenin birinci
fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun yapacağı plan ve programlar
uyarınca" deyiminin uygulama alanı artık kalmamıştır. Kurula yönetimsel
yetki veren bu deyimin 22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun 28/2. maddesi uyarınca
iptali gerekmektedir.
Kemal
Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu
bu görüşe katılmamışlardır.
14 -
57. Madde yönünden:
57. Madde
ders kitaplarının ve teksirlerinin basılması işlemlerini düzenlemektedir.
Burada
ders kitabı ve teksir deyimleri ile amaçlanan yayımın "ders aracı"
kavramında olması gerektiği madde metninde açıkça belirtilmiştir.
Genellikle
öğretim araçları olarak kullanılan kitapların devlet tarafından sağlanması,
Anayasanın 50. maddesinin birinci fıkrasında ifadesini bulan ilke
doğrultusundan bir harekettir. Şu halde Öğretim araçlarının başında gelen ders
kitap ve teksirlerinden öğrencilerin rahatça yararlanabilmeleri için devletçe
gerekli tedbirlerin alınması zorunludur. Öğretim üye ve yardımcılarının bu
konudaki çalışmaları, onların üstlendikleri görevin kaçınılmaz bir sonucudur.
Ders kitap ve teksiri hazırlalamak, Öğretim üye ve yardımcıları için yerine
getirilmesi zorunlu olan bir ödevdir. Bu ödevin gereğince yerine getirilmemiş
olması, üstlenilen görevin niteliğinin yeterince anlaşılamamış olduğunu
kanıtlar. Bu nedenle öğretim üye ve yardımcılarının ders kitap ve teksiri
olarak hazırladıkları yayımların baskısı ve öğrencilere dağıtılması işlerini
devlete bırakmaları doğaldır. Ancak ders aracı olarak üniversiteye teslim
edilen kitapların üniversitece uzun süre bastırılmayarak elde tutulması,
zorunlu nedenlere dayansa bile, haklı görülemez. Aksi halde bu hükmün öngördüğü
kamu yararı gerçekleşmiş olmaz. Bu nedenle yasa koyucu, pek seyrek de olsa, bu
gibi olasılıkları gözününde tutarak, en çok iki yıl içinde bastırılımayan
kitapların, öğretim üyelerince kendi hesaplarına bastırılabilmesini
öngörmüştür.
57.
Maddede yeralan hükümlerin, bilimsel yayın ve araştırma özgürlüğüne dokunan bir
yönü yoktur. Ders aracı olarak kullanılmayan diğer bilimsel yayınların
serbestçe yapılmasına madde hükmü esasen engel değildir. Davada öne sürüldüğü
gibi, Başka yüksek öğretim kurumlarında çeşitli yöntemler bulunabilmesi,
üstelikte öğretim üyelerinin ders kitaplarını tamamen serbestçe kendi
hesaplarına bastırabilmeleri, inceleme konusu olan 1750 sayılı Kanunun 57.
maddesindeki kuralları, Anayasaya aykırı duruma düşüremez. Davacı Ankara Üniversitelerinin
bu konuda eşitlik kuralına dayanması gösterilen nedenlerle olanaksızdır.
57.
Maddeye ilişkin Anayasaya aykırılık iddiası bu nedenlerle reddedilmelidir.
15 -
61. Madde yönünden:
Maddenin
dava konusu yapılan son fıkra hükmü, rektör hakkında yapılan disiplin
kovuşturmasına ilişkin işlemlerin, üniversite denetleme kurulunca atanacak bir
soruşturmacı tarafından yürütülmesini öngörmektedir.
Yukarıda
Üniversite Denetleme Kurulunun görev ve yetkileri incelenirken bu kurulun,
maddede gösterilen kimi koşullar altında, Üniversite öğretim üyeleri için
doğrudan doğruya soruşturmacı atayabileceği saptanmıştır. Örneğin gerekli
kovuşturmaya, istenildiği halde yetkili organlarca onbeş gün içinde başlanmamak
veya aksine bir karar alınmadıkça başlanan kovuşturmayı en geç üç ay içinde
sonuçlandırmamak gibi hallerde, Denetleme Kurulu, ilgili hakkında doğrudan
doğruya soruşturmacı atayabilir. Oysa, 61. maddenin son fıkrasında bu koşullar
bile aranmadan, rektör hakkında Kurulca doğrudan doğruya soruşturmacı atanması öngörülmüştür.
Bu düzenleme Anayasanın 120. maddesinde yer alan yönetim özerkliği ilkesine
aykırıdır. 61. maddenin son fıkrası bu nedenle iptal edilmelidir.
Halit
Zarbun ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamaşlardır.
16 -
65. Madde yönünden:
Anayasaya
aykırılık iddiası bu maddenin son fıkrasına karşı ileri sürülmektedir. Maddenin
öteki fıkralarında üniversite öğretim üyeleri, öğretim yardımcıları ve diğer
memurlar hakkında görevlerile ilgili ve görev sırasında işledikleri suçlar
dolayısile nasıl soruşturma yapılacağı düzenlenmektedir. Bu soruşturma,
öngörülen usul çerçevesinde üniversite içinde yapılacak, Danıştayca
denetlenebilecektir. Fakat maddenin son fıkrasında öngörülen suçlar için başka
hüküm getirilmiştir. Fıkra şöyledir: "Devletin ülke ve millet bütünlüğü,
hür demokratik rejim, nitelikleri Anayasada yazılı Cumhuriyet aleyhine işlenen
ve doğrudan doğruya Devlet güvenliği ile ilgili bulunan suçların ve suçluların
kovuşturulmasında yukarıda yazılı usul uygulanmaz. Bu hallerde kovuşturmayı
Cumhuriyet Savcısı bizzat yapar ve sonucuna göre yetkili mahkemede kamu davası
açar." Davacı Ankara Üniversitesi, genel idare hizmetindeki memurların
memurin muhakematı hakkındaki hükümlere tabi olduklarını, son fıkrada yazılı
suçlar nedenile onlar için bir ayırım yapılmadığını ileri sürmekte ve eşitlik
kuralına bu nedenle aykırı düşen son fıkra hükmünün iptal edilmesini
istemektedir.
Burada
her şeyden önce belirtilmesi gereken bir yasal durumu gözönünde tutmak zorunlu
olacaktır. 1750 sayılı Üniversiteler Kanunundan sonra, Anayasanın değişik 136.
maddesine dayanılarak çıkarılan 26/6/1973 günlü 1773 sayılı Kanunun 1.
maddesinde, Devletin ülkebi ve milleti ile bütünlüğü, hür demokratik düzen ve
nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya
devlet güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin kurulduğu belirtilmektedir. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev
kapsamına giren suçlar dikkatle incelenecek olursa, bunların 1750 sayılı
Üniversiteler Kanununun 64. maddesinin son fıkrasında yazılı suçların aynı
olduğu saptanacaktır. Şu halde, bu gibi suçların sanıkları Devlet Güvenlik
Mahkemelerinde yargılanacak ve ilk soruşturmaları da Devlet Güvenlik Mahkemesi
Savcısı tarafından yapılacaktır. Öte yandan Devlet Güvenlik Mahkemeleri
hakkındaki 1773 sayılı Kanunun 23. maddesinde, soruşturma izni işlemleri
düzenlenmekte ve hangi devlet görevlileri hakkında hangi mercilerden önceden
izin alınması gerekeceği açıklanmaktadır. Bu maddede üniversite öğretim
üyeleriyle öğretim yardımcıları ve Üniversite memurları hakkında soruşturma
izni alınması öngörülmemiştir. Aynı maddede genel yönetim hizmetinde bulunan
diğer memurların da, sözü edilen suçlardan sanık olmaları halide, soruşturma
izni bakımından ayrık hükümden yararlanmaları öngörülümüş değildir. Şu halde
Memurin Muhakematı Kanununun özel hükümlerin, Devlet Güvenlik Mahkemeleri
görevine giren suçlarda, diğer devlet memurlarına uygulanma olanağı
bulunmamaktadır. Böyle olunca, davacı Ankara Üniversitesinin ileri sürüdüğü
gibi, genel yönetim hizmeti gören ve 773 sayılı Kanunun 23. maddesi kapsamı
dışında kalan memurlarla üniversite öğretim üyeleri, öğretim yardımcıları ve
üniversite memurları arasında bir ayırım yapıldığı ve Anayasanın 12. maddesinde
yazılı eşitlik ilkesinin zedelendiği ileri sürülemez.
Yukarıdaki
açıklamalar 65. maddenin son fıkrasında yazılı sorusturma yönteminin Anayasa
hükümlerile çelişkili olmadığını gösterdiğinden, bu yöne ilişkin iptal
isteminin reddi gerekmektedir..
17 -
66. Madde yönünden:
1750
sayılı Kanunun 66. maddesinin üçüncü fıkrasına göre kolluk görevlileri
"suçların ve suçluların kovuşturulması için, herhangi bir davet ve izne
bağlı olmaksızın, üniversite binalarına ve eklerine her zaman girebilir."
Görüldüğü
gibi burada "suç ve cezaların kovuşturulması için çağrısız, izinsiz
üniversiteye girmek" ten söz edilmektedir. Anayasanın değişik 120.
maddesinin birinci fıkrasında ise "Üniversite özerkliği, bu maddede
belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik, üniversite binalarında ve
eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engel olmaz."
denilmiştir. İlk bakışta deyiş biçimleri ve içeriği yönünden yasa kuralı ile
Anayasa ilkesi arasında bir benzerlik, bir aynı doğrultuda oluş göze
çarpmaktadır. Şu duruma göre önce Anayasa ilkesinin bütünü içinde yorumlanması
sonrada dava konusu kuralın yorum sonunda elde edilen verilere uygun düşüp
düşmediğinin saptanması gerekecektir
Anayasanın
değişik 120. maddesinde üniversitelerin özerk tüzel kişiler olarak tanımlanması
ve bunların ancak Devletçe ve Kanuna dayanılarak, kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı kümelerinin üniversite çalışmaları ile öğrenim ve
öğretimim etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu çalışmaların
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürmelerini sağlamak olduğunda kuşku yoktur. Anyasa
Mahkemesi üniversite özerkliğinin nedenini ve gerekçesini; 4/2/1966 günlü,
1965-32, 1966/3 sayılı; 3/2/1968 günlü, 1967/32-1968/57 sayılı; 12/1/1971
günlü, 1969/31 - 1971/3 sayılı; 25/4/1974 günlü, 1973/41 - 1974/13 sayılı
kararlarda görüleceği üzere, ötedenberi böyle anlamış ve saptamış
bulunmaktadır.
Başka
bir deyişle, üniversite özerkliğinin bir imtiyaz veya dokunulmazlık olmadığı da
söylenebilir. Onun içindir ki, bu özerkliğin üniversite binalarında ve
eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engellik etmesi düşünülemez.
Çünkü gerçekte işlenmiş bir suçun ve onu işleyenlerin üniversite binalarında ve
eklerinde yetkililerce kovuşturulması kamu düzenini ve kamu güvenliğini
yakından ilgilendiren bir sorundur. Anayasanın 120. maddesinde 1488 sayılı yasa
ile değişiklik yapılmamış olsaydı bile üniversite binalarında ve eklerinde
işlenmiş suçların ve suçluların veya suç işleyip de buralara sığınanların
kovuşturulmasına özerkliğin gene de engellik edemiyeceği ortadadır.
Üniversite
özerkliği Anayasa'nın 120. maddesinde yapılan değişikliklerle belirgin duruma
getirilmiş; suç ve suçluların kovuşturulması ile özerklik arasındaki ilişki ve
sınır açıklığa ve kesinliğe kavuşturulmuştur. Şu duruma göre kolluk gücünün bu
belirli sınırı aşması; yetkisini başka alanlara taşırması düşünülemez ve ne
özerklik ve ne de "suçların ve suçluların kovuşturulması" kavramları
ile bağdaşamaz. Çünkü "suçların ve suçluların kovuşturulması" sözlük
anlamı da açık olan hukukî bir kavramdır; kapsamı ve içeriği yasa kuralları ile
belli edilmiştir. Nitekim Anayasanın değişik 15. maddesinin birinci fıkrasında
da "Adlî kovuşturma"dan söz edilmekte olması "suçların ve
suçluların kovuşturulması"nın "adlî kovuşturma" niteliğini
ayrıca kanıtlar. İşlenmiş bir suçun takibine, delillerinin elde edilmesine
faillerinin kovalanmasına yakalanmasına yönelmiş çalışmalar "adlî
kovuşturma" kavramı içine girdiğinden Anayasanın değişik 120. maddesinde
öngörülen ve özerkliğin engellrk edemiyeceği belirtilen işin adlî zabıta görevi
olduğu açıkça ortaya çıkar.
Anayasanın
değişik 120. maddesindeki söz konusu kavramın içeriği, niteliği ve güdülen erek
böylece saptandıktan sonra şimdi de dava konusu kuralın bu anlayışa, başka
deyimle Anayasanın özüne uygun olup olmadığı üzerinde durulacaktır.
Anayasada
"suçun ve suçluların kovuşturulması" deyimi adlî kovuşturma anlamında
kullanıldığına göre bu deyimin aynısının yer aldığı üçüncü fıkranın adlî
zabıtanın görevi sırasında uygulanacak bir kural olduğu anlaşılır. Bu fıkrada
geçen "her zaman" deyiminden suç ve suçluların kovuşturulmasında,
yani kolluğun adlî görevini yerine getirirken gece, gündüz ayrımı yapılmaksızın
bu hizmetin görüleceği anlamının çıktığı; böyle bir görevin yerine
getirilmesinin ise çağrı ve izin koşuluna bağlanamayacağı ortadır.
Şurasının
açıklanması da yerinde olacaktır: Anayasanın değişik 120. maddesinde ve dava
konusu kuralda geçen "üniversite binaları ve ekleri" deyiminden
yönetim, öğretim ve eğitimin sürdürüldüğü yerler anlaşılır. Üniversiteler
içinde görevlilere ayrılmış konutların veya bu erekle kullanılan başka yerlerin
bu kavramın dışında kabul edilmesi gereklidir.
Yukarıdan
beri açıklananlar gözönünde bulundurulursa, 1750 sayılı Kanunun 66. maddesinin
üçüncü fıkrasının birinci tümcesinin Anayasaya aykırı yönü bulunmadığı görülür.
Davanın, sözü geçen kurala yönelmiş bölümünün reddedilmesi gereklidir.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Muhittin Gürün ve Şevket Müftügil
katılmamışlardır.
İptal
isteğine konu edilen üçüncü fıkrada yer alan "Bu takdirde, giriş sebebinin
niteliğine göre ilgili üniversite rektörlüğü veya bağımsız fakültelerin
dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir" hükmüne gelince; burada kolluk
gücü, üniversite bina ve eklerine girme ve arama yapmada tamamen serbest
bulunmakta, özerk yönetime herhangi bir haber verme zorunluğu ile dahi yükümlü
tutulmamaktadır. Bu kuralın, Anayasanın 120. maddesinde açıklanan Özerk üniversite
yönetimi esaslarile bağdaşamıyacağı hiç bir kuşkuya yer vermeyecek derecede
ortadadır. Her ne kadar "giriş sebebinin niteliğine göre" kolluk
gücünün üniversite yönetimini haberdar edip etmeme konusunda takdir hakkı
bulunmakta ise de, bilimsel çalışma yapılan yerlerde, laboratuvarlarda, deney
bölümlerinde, üniversite öğretim üyelerinin kitaplarının bulunduğu ve
yazılarını hazırladıkları çalışma odalarında hiç habersiz arama yapabilme
olasılığının varlığı, takdir hakkının iyi veya kötüye kullanılabileceği
tartışmasına gerek kalmadan, doğrudan doğruya üniversite bilim ve yönetim
özerkliği ilkelerinin özünü ortadan kaldıracak bir uygulama olanağını ortaya
koymaktadır. Esasen tamamen aynı nitelikte bulunan bir hüküm başka bir dava
nedenile daha önce Anayasa Mahkemesince iptal edilmişti (2559 sayılı Polis
Vazife ve Selâhiyet Kanununda değişiklik yapılması hakkındaki 26/6/1973 günlü
1775 sayılı Kanun, madde 4, Resmi Gazete 14 Eylül 1974; Sayı: 15006).
66.
Maddenin üçüncü fıkrasında yeralan "Bu takdirde, giriş sebebinin
niteliğine göre ilgili üniversite rektörlüğü veya bağımsız fakültelerin
dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir" hükmünün, gösterilen nedenlerle
iptali gerekmektedir.
Bu
görüşe Kemal Berkem, Halit Zarbun ve Abdullah Üner katılmamışlardır.
18 -
69. Madde yönünden:
Davacı
Ankara Üniversitesi bu maddenin ikinci fıkrasının iptalini istemektedir. Bu
fıkrada yer alan hüküm şudur: "Anayasada yeralan hak ve hürriyetlerden her
hangi birisinin, insan hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve
milliyetiyle bölünmez bütünllüğüriü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep
ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasa'da belirtilen Cumhuriyeti ortadan
kaldırmak kasdiyle kullanılması; hallerinde Bakanlar Kurulu, ilgili
üniversitenin veya bu üniversiteye bağlı kuruluş ve kurumların veya bir
üniversiteye bağlı olmayan fakültenin idaresine belli bir süre ile elkoyabilir.
Elkoyma kararı Resmî Gazete'de yayımlanır. Yayımlanmayı müteakip 48 saat içinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının enamına sunulur. Elkoyma
süresi 2 ayı geçemez."
Anayasa
Mahkemesinin 25/2/1975 günlü, E: 1973/38, K: 1975/23 sayılı kararında da
açıklandığı üzere, Anayasanın değişik 120. maddesinin son fıkrası, Bakanlar
Kurulunun Üniversite yönetimine elkoymasma, çerçevesini Anayasanın çizerek
saptadığı iki koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde olanak tanımaktadır.
Anayasanın öngördüğü bu koşullardan birincisi, Üniversitelerle onlara bağlı
fakülte, Kurum ve Kuruluşlarda öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin tehlikeye
düşmesi; ikincisi de bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi
halidir. Diğer taraftan yine Anayasanın değişik 120. maddesinin son fıkrasında
"Hangi hallerin elkoymayı gerektireceği, Kanunla düzenlenir" yollu
bir buyruk yeralmaktadır.
Anayasanın
değşik 120. maddesinde yer alan ve yukarıda açıklanmış olan bu kuralların
birarada incelenmesinden çıkan sonuç sudur; Üniversitelerde öğrenim ve öğretim
özgürlüklerinin hangi hallerde tehlikeye düştüğü veya tehlikeye düşmüş
sayılacağı; Üniversite organlarınca bu tehlikenin giderilmesi için alınacak
tedbirlerin nelerden ibaret olduğu ve ne gibi hallerde tehlikenin giderilmediği
veya tehlikenin giderilmiş sayılmayacağı hususları yasaca belirlenecektir.
Başka bir deyimle, Üniversite yönetimine Bakanlar Kurulunca elkoymayı gerektiren
hallerin yasama organınca yasa kuralı konulmak yoluyla saptanmasının istenmesi,
Anayasanın bu buyruğu gereğidir. O halde dava konusu kural bu açıdan Anayasaya
uygunluk denetiminden geçirilmelidir.
Dava
konusu kanun kuralı ele alındığında, Bakanlar Kurulunun üniversite yönetimine
elkoyması için:
Anayasada
yer alan hak ve hürriyetlerden her hangi birisinin;
a)
İnsan hak ve hürriyetlerini veya
b)
Türk Devletinin Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya
c)
Dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri
Anayasada
belirtilen Cumhuriyeti;
Ortadan
kaldırmak kasdiyle kullanılmasını koşul olarak aramaktadır.
Görüldüğü
gibi bu fıkra hükmünde, söz konusu edilen eylemlerin üniversitede oluştuğuna ve
bu yüzden üniversitedeki öğrenim ve öğretim özgürlüğünün tehlikeye düştüğüne ve
üniversite yönetiminin bu tehlikeyi gideremediğine ilişkin hiç bir kural ve
açıklama yer almamaktadır. Oysa yukarıda açıklandığı gibi Anayasa'nın değişik
120. maddesinin son fıkrasında bu koşullar belli edilmiş ve hangi hallerin
elkoymayı gerektireceği, elkoyma kararının ilân ve uygulama usulleri ile süresi
hakkındaki düzenlemelerin özel kanunda belirleneceği kurala bağlanmıştır.
Dava
konusu fıkrada öngörülen eylemlerin ağır suç oluşturmalarına karşın
üniversitedeki öğrenim ve öğretim özgürlüğünü her halde tehlikeye düşürdüğü de
ileri sürülemez. Bundan başka dava konusu fıkrada söz konusu edilen eylemler, o
üniversitede oluşmasa bile üniversite yönetimine el konulabilecektir. Gerçi
fıkra içinde "İlgili üniversitenin" denilmiş olması bu eylemlerin o
üniversitenin içinde geçmiş olması anlamına gelmez. Örneğin, üniversite dışında
oluşan bazı olaylara o üniversite öğrencilerinin katılmış olmalarına
dayanılarak ve böylece öğrenci ile üniversite arasında Anayasanın öngörmediği bir
bağlantı ve ilişki kurulmak suretiyle o üniversitenin yönetimine el
konulabilecektir. Bundan dolayıdır, ki, üniversite dışında oluşan olaylar neden
gösterilerek o üniversitedeki öğrenim ve öğretim özgürlüğü tehlikeye düşmemiş
ve olağan çalışmalarda hiç bir aksaklık görülmemiş olsa bile üniversite
yönetimine elkonulabilecek; üniversite içinde oluşmaya başlayan olaylar
nedeniyle de üniversite yönetimince gereken önleyici, giderici ve yeterli
tedbirlerin alınıp alınmadığına ve bunların sonuçlarına bakılmaksızın el koyma
icararı verilebilecektir. Her ne kadar Yasanın 8. maddesinin (c) bendi hükmüne
göre, Üniversite Denetleme Kurulunun, bu konuda inceleme yaparak durumdan
Bakanlar Kurulunu haberdar etme göreviyle yükümlü olduğu açıklanmış ise de,
Denetleme Kuruluna böyle bir yetki verilmesi, 69. maddenin ikinci fıkrasında
belirlenen biçimdeki bir düzenlemeye, Anayasa kurallariyle bağdaşabilme olanağı
sağlayamaz.
Öte
yandan elkoyma kararının hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik
Toplantılarının onayına sunulması gerekirken, yasa düzenlemesine göre, elkoyma
kararı önce Resmî Gazete'de yayımlanacak, yayımı izleyen 48 saat içinde
Birleşik Toplantının onayına sunma işlerine geçilecektir. Anayasanın 120.
maddesinin son fıkrasında yeralan "Hemen" sözcüzünün içerdiği kavram
ve amaç ile bu tür düzenlemenin uyum halinde olduğu ileri sürülemez.
Bu
nedenlerle, 69. maddenin ikinci fıkrası, Anayasanın 120. maddesinin son
fıkrasında yazılı ilkelere aykırıdır ve iptal edilmelidir.
Bu
görüşe Halit Zarbım katılmamıştır.
Maddenin
ikinci fıkrasının tümünün iptal edilmesi karşısında, üçüncü fıkrada yeralan
"Ancak, her defasında 2 ayı geçmemek üzere süre uzatılabilir. Uzatma
kararı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onanıma
sunulur" hükmünün bu fıkra açısından uygulama alanı kalmamıştır. 22/4/1962
günlü 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, 1750 sayılı
Yasanın 69. maddesinin son fıkrasının da söz konusu ikinci fıkra yönünden iptal
edilmesi gerekmektedir.
19 -
70. Madde yönünden:
a)
Bu maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleriyle son fıkrası iptal
davasına konu yapılmaktadır. Konunun bu sıraya göre incelenmesine geçilmeden
önce maddenin tamamının 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca iptali gerektiği görüşü ortaya atıldığından herşeyden
önce bu yön üzerinde durulmuştur.
70.
madde, elkoyma halinde Bakanlar Kurulunun yetkilerini düzenlemektedir. 69.
maddede yer alan elkoyma hallerinin belirtilmesi ve elkoyma karannın Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onayına sunulması işlemleri ile 70.
maddenin konusu ayrıdır. Bakanlar Kurulunun yetkilerinin neler olduğunu
saptayan 70. madde hükmünün, elkoyma hallerini belirleyen ve onaya sunma
işlemlerini düzenleyen 63. madde hükmünün iptalini öngören Mahkeme kararıile
uygularıma değerini yitirdiği kabul edilemez. Çünkü hangi hallerde Bakanlar
Kurulunca Üniversite yönetimine elkonulacağınm yasal yolla belirtilmesi Anayasa
buyruğudur. Yasama Organı bu hallerin kapsamım ve içeriğini olabildiğince ayrıntılı
bir biçimde ve Anayasanın 120. maddesinin son fıkrasında açıklanan koşullar
çerçevesinde düzenleme zorunluğundadır. 70. madde 1750 sayılı Kanunun öngördüğü
sistem içindeki yerini koruduğu ve yasa koyucu da, yukarıda belirtildiği
biçimde el koyma hallerini ve koşullarını yeniden düzenlediği takdirde,
Bakanlar Kurulu yetkilerinin neler olduğunu belileyen hükümler yürürlükte
kaldığından bu konuda başkaca yasal bir düzenlemeye gereksinme duyulmayacaktır.
Soruna bu açıdan bakılınca, 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28/2 maddesinin
olayda uygulanması bir yarar sağlamıyacaktır.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Ziya Önel, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel,
Ahmet Salih Çebi ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
b)
70. maddenin (a) bendinde iki hüküm yeralmaktadır. Bunlardan biri
"Üniversite ve bağlı kurum organlarında veya üniversiteye bağlı olmayan
fakültelerde görevli bulunanların tümünün veya bir kısmının yönetim görevlerine
son vermek" işlemlerinin yönetime elkoyan Bakanlar Kurulunca yürütüleceğini
buyurmaktadır. İptali istenen (a) bendinin bu bölümünde Anayasaya aykırılığı
oluşturan bir neden bulunmamaktadır. Gerçekten Anayasanın 120. maddesinin son
fıkrasında öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, Bakanlar Kurulunca
Üniversite yönetimine elkonulacağı açıklanmaktadır. Bu demektir ki, olağanüstü
olaylar nedenlerle tehlikeye düşen öğrenim ve öğretim özgürlüğünün tekrar
sağlanmasına ve olaylar etkisiz kalıncaya kadar özerk üniversite yönetimi
yerine yürütme organının yönetimi geçecek, bu yönetim özerk yönetimin bütün
yetkilerini kullanabilecektir. Anayasa Mahkemesinin bir kararında da açıkça
belirtildiği üzere, "Bir kuruluşun yönetilmesi, ona yükletilmiş olan
işleri görmek için gereği gibi işlemesinin sağlanması anlamına gelir. Düzenli
bir işleminin sağlanması ise, ilk önce, o örgütte çalışacakların atanması,
gerektiğinde disiplin cezalarına çarptırılması ve görevden çıkarılmasile olur.
Demekki yönetim yetkisi, özünde görevlileri atama, disiplin cezası verme ve
görevden çıkarma yetkilerini içerir" (Anayasa Mahkemesinin 4/5/1972 günlü,
E: 1969/52. K: 1972/21 sayılı kararı, 23/1/1973 günlü, 14426 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanmıştır.) Şu halde belirli bir süre özerk yönetimin yerine
geçen Bakanlar Kurulunca, o yönetimin gerekleri ne ise, elkoyma koşullarile sınırlı
olarak ve yetkilerini bu sınırların dışındaki alanlarla taşırmadan o işleri
yerine getirebilecektir. Bakanlar Kurulunun, Üniversitenin haiz olduğu
yetkilerden daha fazlasını kullanması düşünülemez, esasen (a) bendi hükmü de
böyle bir yoruma elverişli değildir. Bu duramda (a) bendinin birinci tümlecinin
içerdiği hükümde anayasaya aykırılık nedeni bulunmamaktadır. İstemin bu hükmü
amaçlayan yönü reddedilmelidir.
c -
(a) bendinde yeralan ve Anayasaya aykırılık iddiasına konu yapılan ikinci hükme
gelince, bu hüküm; yönetimine elkonulan üniversitede, yönetim görevile yükümlü
kişilerin bu görevlerinden çıkarılması halinde, yerlerine başkalarını seçebilme
yetkisini Bakanlar Kuruluna tanımaktadır.. Biraz önce değinildiği gibi, yönetim
yetkisi, özünde görevlileri atama, disiplin cezası verme ve görevden çıkarma
yetkilerini içerir. Bu kavramda olan bir yetkinin, özel ve açık bir sınırlama
olmadıkça, bir bölümünün kullandırılıp öbür bölümünün, kullandırılmaması
Anayasanın 120. maddesinin son fıkrasile getirilen hükmün amacına aykırı
düştüğü gibi uygulamada da ters sonuçlar doğurur. Unutulmamalıdır ki (a)
bendinde sözü edilen görevliler, yönetimde görev alan kişilerdir. Yoksa sadece
öğretimle ilgili görevliler bu hükmün kapsamı dışındadır. Yönetim görevile
yükümlü kişilerin bu görevlerinden alınabilmelerinde Anayasaya aykırılık
görülmediği saptandıktan sonra, yerlerine yenisini seçme yetkisinin tanınmaması
halinde yönetim aksar ve Üniversitenin düzeninde işlemesini sağlama amacının
gerçekleşmesi yerine, yönetimde kargaşalık olur. Bakanlar Kurulunun bu görevi,
yürürlükteki kuralları uygulamak suretile yerine getireceği kuşkusuzdur. Çünkü
Yasa, olağanüstü yönetimde dahî Bakanlar Kuruluna, hiç bir kurala bağlı
olmaksızın, kendi takdiri ile görevlendirme yetkisi tanımayı düşünmemiş, sadece
üniversite seçim organlarının yerine geçerek, belirli bîr süre, yürürlükteki
kurallara göre görevlileri seçme hakkını kullanma yetkisi tanımıştır.
Öte
yandan Anayasanın 120. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarının yazılış
biçimindeki farklılıklardan yararlanarak amaca ters düşen sonuçlar çıkarmak da
doğru değildir. Gerçekten 120. maddenin üçüncü fıkrasında: "Üniversiteler,
devletin gözetim ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel Kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır." Denilmekte ve dördüncü fıkrasında da: "Üniversite
Organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, Üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılazlar. Son fıkra
hükümleri saklıdır" diye yazılmaktadır. Son fıkra hükmü ise Üniversite
yönetimine elkoyma ile ilgilidir. Bu yazılış biçiminden, yönetim organlarının,
üniversite dışındaki makamlarca görevlerinden uzaklaştırılamayacakları
hakkındaki ilkenin üniversite yönetimine elkonulması halinde geçerliliğini
koruyacağı anlamını çıkarmaya olanak yaktur. Öte yandan bu sınırlamanın,
üniversite özerk yönetiminip seçilen organları eliyle yürütülmesine ilişkin
üçüncü fıkrada yeralan ilkenin uygulama alanını daraltmadığı ve yönetime el
konulması halinde üniversitelerin kendileri tarafından seçilen organları eliyle
yönetilmesine devam edileceği anlamını çıkarmak da olanaksızdır. Zira 120.
maddenin son fıkrasile, belirli bir süre için üniversitenin kendisini yönetmesi
yetkisi elinden alınmakta, yerine Bakanlar Kurulunun yönetimi konulmaktadır.
Aksi düşünce, daha yukarıda açıklanan ve Anayasa Mahkemesinin çeşitli
kararlarında belirtilen "Yönetim" kavramına ters düşer. Çünkü,
üniversite yönetimi bir bütündür; görevden uzaklaştırma ile görevliyi seçme
yetkilerini birbirinden ayırmak Anayasa'nın 120. maddesi ile bağdaştırılamaz.
Gösterilen
nedenlerle, 70. maddenin (a) bendinde yeralan "Yönetim görevlerine son
verilenlerin yerine yenilerini seçmek" kuralı Anayasaya aykırı değildir.
Bu hükme yönelen iddianın reddi gerekmektedir.
Muhittin
Taylan, Kani Vrana, Ahmet Salih Çebi, Adil Esrner ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu
görüşe katılmamışlardır.
ç)
Bakanlar Kurulu Üniversite yönetimine elkonulması halinde (b) bendine göre şu
yetkiyi de kullanabilecektir: "Elkoymayı gerektiren durumun doğmasına
sebep olanların tesbiti, bunlar ve failleri hakkında gerekli disiplin ve ceza
kovuşturmasını yaptırmak." Bu yetki, elkoyma yönetiminin amacıdır.
Olayları yaratanlar ve bunlara katılarak etki çevresinin genişlemesine ve
böylece öğrenim ve öğretim özgürlüğünün tehlikeye düşmesine sebep olanlar
hakkında, yönetime elkoyan Bakanlar Kurulunca gerekli disiplin ve ceza
kovuşturması yaptırmak zorunludur. Bu gibi tedbirleri alma ve yetkileri
kullanma olağanüstü yönetimin gereğidir. Esasen olağan zamanlarda Üniversite
Denetleme Kuruluna verilen disiplin ve ceza kovuşturmasını harekete geçirire
yetkisinin (Madde 8), olağanüstü zamanlarda, Özellikle yönetime elkoymayı
gerektiren durumun doğmasına sebep olanlar hakkında, Bakanlar Kuruluna
tanınmaması yadırganacak bir çelişki oluşturur. (b) Bendine ilişkin Anayasaya
aykırılık itirazının bu nedenlerle reddi gerekmektedir.
d)
(c) bendindeki hükme göre, "Üniversitede ve bağlı kuruluşların da görevli
kişilerden gerekli görülenleri, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya kovuşturma
sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden
uzaklaştırmak" yetkisi Bakanlar Kuruluna tanınmaktadıır. Buradaki yetkinin
kullanılmasında yönetim veya sadece Öğretim görevi yapanlar arasında bir ayırım
gözetilmemiştir. Şu halde yönetim görevi olmasa bile, sadece öğretim görevi
olan bir kişinin dahi Bakanlar Kurulunca görevine son verilebilecektir. Fakat
bu işlemlerin de koşulları olduğu kabul edilmelidir. Bakanlar Kurulunun bu
konuda tamamen serbest ve hatta keyfi hareket edebileceğini düşünmek
olanaksızdır. Herşeyden önce Yürütme organına, üniversite yönetimine hangi
nedenlerle elkoyma yetkisinin tanındığı gözden kaçırılmamak gerekir. Bunun
temel ilkeleri Anayasanın 120. maddesinin son fıkrasında gösterilmiştir.
Üniversite içinde veya dışında meydana gelen olaylar öyle bir genişlik ve
etkinlik kazanabilir ki, öğrenim ve öğretimin özgür bir ortamda gerçekleşmesi
tehlikeye düşebilir ve Üniversite yönetimi de bu tehlikeyi giderecek tedbirleri
almakta güçsüz kalabilir ve olayların bu nitlikte gelişmesinde payı olan
öğretim üyeleri ve yardımcıları da bulunabilir. İşte (c) bendindeki hükmün
amacı bu nitelikteki öğretim elemanlarıdır. Yönetimde görev almış bile olsa, el
koymayı gerektiren durumun doğmasına neden olan olaylara karışan, bunlarda payı
olan öğretim üye ve yardımcıları (c) bendinin kapsamına girmektedirler. 70.
maddenin basında (Elkoyma halinde Bakanlar Kurulunun yetkisi) biçiminde bir
açıklama bulunmasına, elkoyma koşullarının kesinlikle belli olmasına ve (c)
bendinde de (gerekli görülenler) denilerek elkoyma koşul ve nedenlerile bir
bağlantı kurulmasına göre, Bakanlar Kurulunun yetkilerini kullanırken keyfi
hareket edemeyeceği, olaylarla hiç ilgisi olmayan öğretim üyeleri hakkında
görevden uzaklaştırma yetkisini kullanamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Esasen
bir maddenin içinde bulunan fıkra ve bentleri ayrı ayrı ele alıp inceleyerek
yorum yapmak ve anlamlarını belli etmek yerine, maddenin tamamını, hatta
kanunun tümünü gözeterek değerlendirmek gerektiği genel bir hukuk kuralıdır. Bu
açıdan (c) bendine bakılınca, Bakanlar Kurulunun kovuşturma sonuçlanıncaya veya
kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırabileceği öğretim üye ve
yardımcılarının elkoyrnaya neden olan olaylarda payı bulunanlar olduğu açıkça
ortaya çıkmaktadır. Özerk yönetimin yerine geçen Bakanlar Kuruluna bu konuda
yetki tanınmasının, Anayasanın herhangi bir hükmü ile bağdaşmadığını ileri
sürmek olanaksızdır. Aksine bu hüküm, Anayasa'nın 120. maddesinde öngörülen
elkoyma halinin kaçınılması mümkün olmayan bir sonucudur. Bu kurala yönelen
istemin gösterilen nedenlerle reddi gerekmektedir.
Muhittin
Taylan, Kani Vrana, Hasan Gürsel, Şevket Müftügil, Adil Esmer, Nihat O.
Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
e)
70. maddenin ikinci fıkrası da iptal davasına konu yapılmaktadır. Bu fıkra
şöyledir: "Elkoyma halinin kaldırılmasından sonra, kesin bir yargı kararı
olmadıkça Bakanlar Kurulunun (b) ve (c) bentlerine göre almış bulunduğu
kararlar yürürlükte kalır." Bu fıkrayı (b) ve (c) bentlerile ilgili olarak
ayrı ayrı inceleme gerekecektir:
(b)
bendi yönünden:
Bu
bent, elkoymayı gerektiren durumun doğmasına sebep olan görevliler hakkında
disiplin ve ceza kovuşturması yaptırmaya Bakanlar Kurulunu yetkili kılmaktadır.
Böylece başlanan bir disiplin ve ceza kovuşturmasının elkoymanın
kaldırılmasından sonra da sürdürülmesi doğaldır. Yeter ki bu konuda kesin bir
yargı kararı alınmış olsun. Özerk yönetim düzeninde başlanan disiplin ve ceza
kovuşturmalarının yürütülmesindeki kural da budur. Hüküm bu bakımdan Anayasaya
aykırı değildir. 70. maddenin ikinci fıkrasında yeralan kurala yönelen istemin
(b) bendi açısından reddi gerekmektedir.
(c)
Bendi yönünden:
Bu
bent, görevli kişilerden gerekli görülenlerin, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar
veya kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar
görevlerinden uzaklaştırmaya Bakanlar Kurulunu yetkili kılmaktadır. Şimdi
Bakanlar Kurulunca uzaklaştırılan bir öğretim üyesi, elkoyma halinin
kaldırılmasından ve özerk üniversite yönetimi tekrar kurulduktan sonra dahi
göreve başlayamayacaktır. Yeter ki bu öğretim üyesi hakkında göreve başlamasına
engel olmadığını belirten kesin bir yargı kararı olsun. Olağanüstü zamanlarda
olağanüstü nitelikteki tedbirlerin gereği olarak görevden uzaklaştırılan bir
öğretim üyesinin bu süre devamınca kovuşturma sonucu alınıncaya kadar tekrar
göreve başlamasında sakıncalar olabilir. Fakat olağanüstü yönetim kalktıktan
sonra gerekli tedbiri almaya artık özerk üniversite yönetimi yetkilidir. (b)
bendi ile (c) bendi arasındaki ayırımı burada tekrar belirtmekte yarar vardır:
(b) bendinde, Öğretim üyesi görevinden alınmamış, sadece hakkında disiplin ve
ceza kovuşturması açılmış ve elkoyma halinin kalkmasından sonra bu
kovuşturmanın sürdürülmesi öngörülmüştür. Oysa (c) bendine göre, öğretim üyesi
görevinden alınmıştır, onun yaşamına çok ağır etkisi olan bir işlem ortaya
konmuştur. Elkoyma hali kalksa bile ilgili kesin yargı kararı getirmedikçe
görevine başlayamayacak, belki ekonomik ve sosyal çöküntüye uğrayacaktır.
Görevine tekrar başlayabilmek için, hakkındaki suçlamaların aksini ispat etmek
durumunda kalacak, yıllarca yargı mercileri önünde çaba harcayacaktır. Ceza
hukukunun temel kurallarından olan "Aslolan suçsuzluk" ilkesi yerine,
bunun tamamen tersi olan "Aslolan suçluluk" gibi bir ilke değer
kazanacak, ilgili, üstüne atılan suçları işlemediğini kanıtlama zorunluğunda
bırakılacaktır. 70. maddenin ikinci fıkrası, (c) bendi yönünden bu sonucu
doğuracak bir nitelik göstermektedir ve bu nedenle Anayasanın 120. maddesine
olduğu kadar, demokratik hukuk devleti ilkesine de aykırıdır ve iptal
edilmelidir.
Halit
Zarbun, Abdullah Üner ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
20 -
73. Madde yönünden:
a)
Bu maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesinede, öğrencilerden alınacak
"ücret" den söz edilmektedir. Oysa ücret alma kuralının esasını
oluşturan yöntem 72. maddenin (c) bendinde yer almaktadır. 72. Maddenin(c)
bendinde sözü edilen ücret kuralı ise, Anayasa Mahkemesince 25/2/1975 günlü E:
1973/38, K: 1975/23 sayılı kararla iptal edilmiş olduğundan 73. maddenin
birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan "Ücret" deyiminin
uygulama alanı kalmamıştır. Böyle olunca 22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun
28/2. maddesine dayanılarak birinci tümcedeki "Ücret" sözcüğünün
iptali gerekmektedir.
b)
73. maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesinde "Ücret" le
birlikte "harç" lardan da söz edilmektedir. Bu tümce aynen şöyledir:
"Kanunun 6. maddesinin (f) fıkrasına göre öğrencilerden alınacak ücret ve
haçlar, yıllık 3000 lirayı geçmemek üzere her üniversitede kurulacak
"Öğrenci fonu'na yatırılır." denilmektedir. Kanunun 6. maddesi ise
tüm olarak üniversiteler bakımından Anayasaya aykırı bulunmuş ve iptali
öngörülmüştür. (Bak. Yukarıda IV. Esasın incelenmesi, 5. ve 6. maddeler
yönünden). Üniversiteler yönünden iptal edilen 6. maddenin (f) fıkrasında,
öğrencilerden alınacak harçlara ilişkin esasların yüksek öğretim Kurulunca
tesbit edileceği ve 73. maddenin şimdi iptal davası konusu yapılan birinci
fıkrasile bu harçların bir "Öğrenci fonun" da toplanacağı
belirtilmektedir. Oysa Anayasanın 61. maddesinde yukarı ve aşağı sınırları ile
ölçü ve esasları kanunla belli edilmek şartile vergi, resim ve harçların
muafiyet ve istisnalariyle nisbet ve hadlerine ilişkin hükümlerde değişiklik
yapmaya, sadece Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Şu halde öğrencilerden
alınacak olan ve tavanı kanunda gösterilmiş bulunan harcın esasları ve
nispetleri üniversiteler yönünden Anayasaya aykırı bir kuruluş tarafından
saptanamaz. Aynı zamanda Bakanlar Kuruluna tanınan bir yetkinin, genel yönetim
hizmetlerine ilişkin bir kuruluşa bırakılması da Anayasanın 61. maddesile
bağdaştırılamaz. Böyle olunca, 73. maddenin birinci fıkrasının birinci
tümcesinde yeralan hükmün tümünün iptal edilmesi gerekmektedir.
Öte
yandan ayni fıkrada, öğrenci fonunun denetim esaslarının senatolarca
saptırıcağı belirtilmektedir. Oysa öğrencilerden alınacak harç üniversite katma
bütçesine ilişkin bir gelir kaynağıdır ve bu niteliğile Anayasanın 127
maddesinin kapsamına girmektedir. Anayasanın 127. maddesinin birinci fıkrasında
ise, "Sayıştay, Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri
ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek... ile
görevlidir" denilmektedir. İptali istenen hüküm ise bu denetici,
Sayıştayın yetki alanından çıkarmakta ve böylece Anayasaya aykırı bir malî
denetleme olanağı meydana getirmektedir. Bu nedenle 73. maddenin birinci
fıkrasının sondan bir önceki tümcesinde yer alan "Denetim" deyiminin
harç açısından iptali gerekmektedir.
21 -
74. Madde yönünden:
Üniversitelerde
ve bunlara bağlı kuruluş ve birimlerde, yetkili organın teklifi ve yüksek
öğretim Kurulunun onayı ile döner sermaye işletmeleri kurulabileceği 74.
maddenin birinci fıkrasında açıklanmıştır. Oysa Yüksek Öğretim Kurulunun,
Kuruluş biçimine ilişkin Kuralın Üniversiteler yönünden Anayasa aykırı
bulunarak iptali öngörülmüştür. (IV Esasın incelenmesi, Bölüm A, Bent 3). Hal
böyle olunca birinci fıkrada yeralan "Ve Yüksek Öğretim Kurulunun
onayı" deyiminin uygulama alanı kalmamış bulunmaktadır. Bu deyimin,
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 28/2. maddesi uyarınca iptal edilmesi
gerekmektedir.
Bu
görüşe Kemal Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu katılmamışlardır.
22 -
82. Madde yönünden:
1750
sayılı Yasanın 82. ve 83. maddeleri, yürürlükten kaldırılan kanunlar başlığı
altında düzenlenmiştir. Gerçekten 82. maddenin birinci fıkrasında 4936 sayılı
Kanun ile bunun ek ve değişikliklerine ilişkin 115, 119, 345 ve 923 sayılı
Kanunların yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiş ancak maddenin ikinci
fıkrasında, 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu kapsamı dışında bırakılan kimi
Üniversitelere ilişkin kanunların yürürlüklerini koruyacaklarına işaret
edilmiştir. Bu fıkra ile hükümleri saklı tutulan üniversiteler Karadeniz Teknik
Üniversitesi ve Erzurum Atatürk üniversitesidir. Karadeniz Teknik Üniversitesi
20/5/1957 günlü 6594 sayılı Kanunla kurulmuş, sonradan 336, 534, 871 ve 1650
sayılı kanunlarla bu kanunda eklemeler ve değişikler yapılmıştır. Atatürk
Üniversitesi ise 7/6/1957 gününde 6990 sayılı Kanunla kurulmuş, sonradan 336,
535, 871, 994, 1499, 1573 ve 1578 sayılı Yasalarla bu kanuna ek ve değiştirici
hükümler getirilmiştir. Davacı Anakara Üniversitesi sözü edilen iki
üniversiteye ilişkin Yasa hükümlerini saklı tutan 82. maddenin ikinci
fıkrasının birinci tümcesinin iptalini istemektedir.
Saklı
tutulan hükümlerin iptali gerekip gerekmeyeceği konusunda karar verebilmek için
her şeyden önce bu üniversitelerin hukuksal statülerinin yeterince saptanması
zorunludur. Bilindiği üzere, 1961 Anayasasından önceki dönemde de üniversiteler
ve bir üniversiteye bağlı olmayarak açılacak fakülteler birer kanunla
kurulmakta idi. 4936 sayılı Üniversiteler Kanununun birinci maddesine göre
üniversiteler özerkliği ve tüzel kişiliği olan yüksek bilim, araştırma ve
öğretim birlikleridir. Şu halde kanunla kurulacak üniversitelerin gösterilen
nitelikte olmaları gerekmektedir. Gerek Karadeniz Teknik Üniversitesi, gerek
Atatürk Üniversitesi Kuruluş kanunları ve bunların ek ve değişiklikleri
incelendiği tadirde görülür ki, bu öğretim kurumları hakkında sevkedilen
hükümler geçici niteliktedir ve esas amaç, 4936 sayılı Kanunun birinci
maddesinde yazılı özerkliğe ve tüzel kişiliğe bir an önce ulaşmaktadır. Nitekim
Karadeniz Teknik Üniversitesi hakkındaki 6594 sayılı Kanunun 2. maddesinde ve
geçici maddelerinde bu yön açıkça belirtilmiştir. 6990 sayılı Atatürk
Üniversitesi Kanununa gelince, bu kanun hükümleri de sürekli değildir, tüzel
kişilik alıncaya kadar yönetim biçimi geçici olarak düzenlenmiştir. Kanunun
geçici maddeleri dikkatle incelendiğinde, amacın, 4936 sayılı Kanun hükümlerine
bağlı bir üniversite oluşturmak olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle
Kanunun geçici 4. maddesini değiştiren 30/1/1968 günlü ve 996 sayılı Yasada
"bu üniversite tüzel kişilik kazanıncaya kadar" denilmek suretile,
kuruluşa ilişkin hükümlerin geçici nitelikte bulunduğu görülmektedir.
Her
iki üniversitenin hukuksal yapısı böylece saptandıktan sonra 1961 Anayasasının
Üniversiteler için getirdiği ilkeler karşısındaki durumlarının incelenmesi
gerekecektir. Bilindiği üzere Karadeniz Teknik ve Erzurum Atatürk
Üniversiteleri, özel kanunlardaki hükümler uyarınca, Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından yönetilmektedir. 1924 Anaya'sası, Üniversiteler için herhangi bir
hükmü içermemesine karşın, 1961 Anayasası bu konuda bir ilkeler topluluğu
getirmiştir. Üniversiteler özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir. Devletin
gözetimi ve denetimi altında kendileri tarafından seçilen organları elile
yürütülür. Bu organlar ve öğretim üye ve yardımcıları üniversite dışındaki
makamlarca görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Araştırma ve yayın serbesttir.
Öğrenim ve Öğretimin Özgürlük ve güvence içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji
gereklerine ve kalkınma planı ilkelerine göre yürütülmesi esastır. Bu
ilkelerle, yürütmenin yönetim ve denetimi altında bulundurulan bir
üniversitenin hukuksal statüsünün bağdaşmayacağı açıktır. Anayasanın 120.
maddesinin üçüncü fıkrasında sözü edilen Devlet gözetim ve denetiminden,
yönetimin siyasal iktidarca yürütülmesi anlamı çıkarılamaz, aksi takdirde
yukarıda belirtilen ilkeler etkinliklerini ve uygulama alanlarını yitirirler.
Anayasa Mahkemesinin bir kararında da belirtildiği gibi: "Devletin gözetim
ve denetim yetkisi, yönetim özerkliği bulunan bir kuruluşun yönetim işlemlerine
ve işlerine karışmasını haklı göstermez, çünkü yönetime üniversite dışındaki
bir organ veya yerin karışması durumunda, bir yandan üniversitenin kendisince
seçilen organlar eliyle yönetildiğinden artık söz edilemeyeceği gibi, öte
yandan Devlet gözetim ve denetiminin kabul edilmesile güdülen ereğin sınırları
da asılmış olur. Gerçekten yönetim çalışmalarından olan bir işlemin
tamamlanmasına veya bir işin görülmesine üniversite dışında bir organın veya
yerin katılması, o işlem veya işin ancak üniversite organlarından başka bir
yerin ortak olması sonunda tamamlanması demektir. Yine Anayasanın 1971
değişikliği ile üniversitenin Devlet gözetim ve denetimi altına konulması,
özerk birer kuruluş olan üniversitelerin, yalnızca bilimsel gereklere göre ve
özgürlük ortamında öğretim ve araştırma yapmak olan amaçlarından sapmaları
önleyerek bu ereklere varılmasını sağlamak düşüncesine dayanmaktadır;
üniversite dışındaki bir yerin yönetime katılması ise, belli bir ölçüde,
herhangi bir siyasal gücün, üniversite yönetimi üzerinde etkili olması sonucunu
doğurup üniversitenin yalnızca bilimin nesnel gereklerine göre ve özgürlük
içinde çalışmasını kısıtlar." (Anayasa Mahkemesinin 4/5/1972 günlü, Esas:
1969/52, Karar: 1972/2 sayılı kararı Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı:
10, Sayfa: 352 - 353).
Karadeniz
Teknik ve Erzurum Atatürk Üniversitelerinin hukuksal yapıları Anayasanın 120.
maddesinde belirtilen yönetim ve bilim özerkliğinin öğretim ve öğrenimin
gereksindiği siyasal baskılardan uzak bir özgürlük havası içinde
gerçekleşmesine elverişli değildir. Bu bakımdan sözü edilen üniversitelerin
kuruluşlarını düzenleyen kanun hükümleri Anayasa ilkelerile bağdaşmamaktadır.
Bu hükümlerin yürürlüğünü saklı tutan 1750 sayılı Yasanın 82. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci tümcesi iptal edilmelidir.
Öte
yandan Karadeniz Teknik Üniversitesile Erzurum Atatürk Üniversitesinin,
Anayasanın 120. maddesinin üçüncü fıkrasında hükümleri saklı tutulan yasal
kuruluşlardan olup olmadıkları üzerinde de durulmuştur. Yukarıda açıklandığı
üzere, bu iki üniversitenin hukuksal yapıları geçicidir, yani özerk bir tüzel
kişiliğe kavuşuncaya kadar millî Eğtim Bakanlığının yönetimi altındadır.
Kuruluş tamamlanıp 4936 sayılı Kanun uyarınca gerekli organlar oluştuktan sonra
Millî Eğitim Bakanlığının yönetimsel vesayeti son bulacak, her iki üniversite
de özerk birer tüzel kişiliğe sahip olacaklardır. Demek oluyor ki, bu gibi
geçici üniversite kuruluşları için amaç, Anayasanın 120. maddesinin üçüncü
fıkrasında öngörülen ayrık hükümlerden yararlanmak değildir. Ayrık hüküm,
Kuruluşunu 1961 Anayasasından önce tamamlamış ve aslında 4936 sayılı Kanunda
gösterilen genel hukuksal statünün dışındaki üniversite kuruluşlarını
amaçlamaktadır. Nitekim bu konu üzerinde Kurucu Mecliste Anayasa görüşmeleri
sırasında da durulmuştur. Görüşmelere temel tutulan Anayasa tasarısında sözü
edilen aynk hüküm yoktu. Temsilciler Meclisinde ikinci görüşme yapılırken
maddeye böyle bir hükümün konulması üyelerden biri tarafından önerilmiş, ancak
Anayasa Komisyonu şu gerekçe ve koşullarla öneriye katılmıştır: "... bu
ilâveye, gayet mahdut bir sahaya inhisar ettiğinden, bir istisna olmak üzere
iltihak ediyoruz. Mesela Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Milletlerarası
işbirliğile kurulmuş olan üniversitenin, yönetim organı olan "mütevelli
heyeti" seçilmediğinden, bu gibi özellikleri nazarı itibara almak
lâzımdır. Ama belirtmek isteriz ki, Genel Üniversiteler Kanununa zıt olarak bir
takım özel kanunlarla kurulmuş olan ve şimdi ilâve edilmek istenen kayıttaki
şarta uygun olmayan üniversitelerin vaktile muhtariyet esasına aykırı olarak
kurulmuş olanlar bile, bünyelerini değiştirmek mecburiyeti vardır. Meselâ
Atatürk Üniversitesi, Millî Eğitim Bakanlığına bağlılığı bakımından, durumunu
muhtariyet esaslarına uygun olarak ayarlamaya mecburdur. Arzettiğim gibi,
organlar bakımından getirdiği istisnalar, tamamile özel hallere münhasır olmak
üzere, ek mahiyetindeki bu teklife katılırız."
Demek
oluyor ki, 1961 Anayasasından önce özel kanunlarla kurulmuş bütün
üniversitelere ilişkin hükümlerin yürürlüğünü saklı tutmaya olanak yoktur.
Saklı tutulan hükümler, ancak kuruluşunu tamamlamış milletlerarası işbirliğle
kurulmuş, özel ve zorunlu nedenlerle 4936 sayılı Kanunun genel yönetim
esaslarından ayrı bir sistem getirmiş olan Orta Doğu Teknik Üniversitesini
kapsamına almaktadır. Hukuksal yapıları ve kuruluş amaçları gözönünde
tutulursa, Karadeniz Teknik ve Erzurum Atatürk Üniversitelerinin, Anayasanın
120. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen ayrık hükümden yararlanmalarına ve
varlıklarını bilim ve yönetim özerkliğine aykırı bulunan kuruluş hükümleriyle
sürdürüp götürmelerine olanak yoktur, 82. maddenin ikinci fıkrasının birinci
tümcesi bu bakımdan da Anayasaya aykırı düştüğünden iptal edilmelidir.
Ahmet
Salih Çebi değişik gerekçe ile sonuca katılmış, Hali Zarbun Abdullah Üner ve
Nihat O. Akçakayahoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
23 -
83. Madde yönünden:
Bu
maddenin birinci fıkrası, Orta Doğu Teknik Üniversitesine vücut veren yasa
hükümlerini saklı tutmakta, ikinci fıkrası ise, Boğaziçi Üniversitesine,
kendisini bu kanuna uydurmak için üç yıllık bir süre tanımaktadır. Davacı
Ankara Üniversitesi maddenin tamamının iptalini istemektedir
Yukarıda
10. madde ile ilgili iptal istemi incelenirken belirtildiği üzere, Orta-Doğu
Teknik Üniversitesi için öngörülen yönetim biçimi, diğer Devlet üniversiteleri
için öngörülen yönetim biçiminden oldukça farklıdır. Bu üniversitede
"Mütevelli Heyeti" sistemi vardır. Yani bir yönetici grubu, üniversiteye
ilişkin öğrenim ve öğretim gereksinmelerini yakından izleyerek gerekli
kararları almak ve işlemleri yapmakla görevli tutulmuştur. Ancak hemen şunu
belirtmek yerinde olacaktır ki, Orta Doğu Teknik Üniversitesi için öngörülen
özel yönetim sistemi, Anayasanın 120. maddesinin üçüncü fıkrasında yeralan
ayrık hükümden yararlanmak yoluyla hukuksal yapısını korumaktadır. Bu sistemin
Anayasanın sözü geçen maddesinde belirtilen diğer Devlet üniversiteleri yönetim
biçimine ters düştüğü kabul edilmek gerekir. Esasen bu düşüncedir ki, Anayasa
koyucuyu Orta Doğu Teknik Üniversitesi için özel hükümler getirmeye
zorlamıştır. Bununla beraber getirilen özel hükümden, öğretim görevinde
çalışanların diğer Devlet üniversiteleri öğretim üyeleri ve yardımcılarına tanınan
kamusal güvenceden yoksun bırakılabilecekleri ve böylece öğrenim ve öğretimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi esaslarına aykırı bir düzenlemenin
korunabileceği anlamını çıkarmaya olanak yoktur. Anayasa koyucunun, ayrık
kuralı 120. maddeye eklerken, bütün bu ilkelere aykırı düşen bir üniversite
yönetim türünü amaçladığı kabul edilemez. Ayrık hükmün korumayı amaçladığı
yönetim biçimi, ayrıntılarına girmeden, yalnız "Mütevelli Heyeti"
sistemine dayanan, fakat diğer temel ilkelere sadık kalan bir yönetim
biçimidir. 120. maddenin düzenlenmesinde öngörülen yöntem de Anayasa koyucunun
ereğini açıkça belirtmektedir. Gerçekten ayrık, kural 120. maddenin üçüncü
fıkrasına eklenmiş ve sadece üniversitelerin "kendileri tarafından seçilen
organları elile yönetilir" hükmüne karşı yöneltilmiştir. Şu halde
"kendileri tarafından seçilen organları eliyle" yöneltilmeyen, yani
"Mütevelli Heyeti" sistemiyle yönetilen ve 1961 Anayasa'sından önce
kuruluşunu tamamlamış olan Orta-Doğu Teknik Üniversitesinde, öğretim ve öğrenim
ile ilgili diğer temel ilkelerin de yürürlüğünü ve etkinliğini sürdürmesi
doğaldır. Bununla beraber adı geçen üniversitenin yeni bir yasama tasarrufu ile
1750 sayılı Kanunun kapsamı içine alınmasına veya özerklik ilkelerile bağdaşan
yeni bir düzenleme içine konulmasına hiçbir Anayasal engel bulunmamaktadır.
Öteyandan
120. maddenin üçüncü fıkrasına eklenen ayrık hükmün sadece soyut biçimde Orta
Doğu Teknik Üniversitesi yönetim sisteminin korunması amacile sevkedildiği,
Anayasa görüşmelerine İlişkin tutanakların incelenmesinden anlaşılmaktadır.
Gerçekten, yukarıda 82. madde ile ilgili iptal isteği incelenirken değinildiği
üzere, Anayasa koyucunun ereğinin, özellikle Orta Doğu Teknik Üniversitesinin
"Mütevelli Heyeti" sistemine dayalı yönetim yapısını zedelememek
olduğu ve bu ayrıcalığın nedeninin de milletlerarası işbirliğile kurulan
üniversitenin özelliğini saklı tutmak bulunduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. (Bu
konuda: Kâzım Öztürk; Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sı, Ankara 1966, Cilt: 3,
Sahife: 3034 - 3035). Durum böylece saptandıktan sonra 83. maddenin birinci
fıkrasının. Anayasaya aykırılığından söz edilemez. İptal istemi bu nedenlerle
reddedilmelidir.
Maddenin
ikinci fıkrasında yer alan Boğaziçi Üniversitesine gelince, bu üniversite
9/9/1971 günlü 1487 sayılı Kanunla kurulmuştur. Kanunun 2. maddesinde,
üniversitenin 4936 sayılı Kanun hükümlerine uyması için üç yıllık bir süre
öngörülmüştür. Bu süre Eylül 1974 de sona ereceği bir sırada 20/6/1973 günlü
1750 sayılı Üniversiteler Kanunu çıkarılmış ve bu Kanunun 83/2. maddesinde
yeralan hükümle üç yıllık geçici dönem, Temmuz 1976 gününe kadar uzatılmıştır.
Boğaziçi Üniversitesine varlık veren 1487 sayılı Yasanın incelenmesinden
anlaşılacağı üzere, geçici dönem içinde üniversite Millî Eğitim Bakanı
tarafından atanan rektörün başkanlığındaki bir yönetim kurulunca yönetilir. Bu
kurul rektörden başka, yine Millî Eğitim Bakanınca Robert Kollej Yüksek
Okulunun öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört üye ile halen mevcut
üç bölümünün seçilmiş başkanlarından oluşmaktadır.
Yasanın
birinci maddesinde, istanbul Robert Kollej Mütevelli Heyetince T. C. Hükümetine
devri kararlaştırılan taşınır ve taşınmaz her türlü malların bu üniversiteye
tahsis olunacağı belirtilmektedir. Demek ki, kuruluş, özel ve sermayesi yabancılara
ait İstanbul Robert Kollej Yüksek Okulunun T. C. Hükümetince devralınması
konusundaki bir anlaşmaya dayanmakta ve özerk üniversite, bu anlaşma hükümleri
gözönünde tutulmak suretile Kanunla kurulmaktadır. (Bak: 1487 sayılı Boğaziçi
Üniversitesi Kanununa ilişkin Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 16, Dönem:
3, Toplantı: 2, 141 ve sonraki Birleşimler, Cumhuriyet Senatosu Tutanak
Dergisi, Cilt: 67, Toplantı: 10, 112 ve sonraki Birleşimler). Bu gibi
durumlarda temeli özel, hatta yabancı yatırımlı olan bir yüksek okulun Devlet
üniversitesi haline dönüştürülmesinde geçici bir yönetim döneminin öngörülmesi
zorunludur. Taşınmaz malların, gelir getiren malların, personelin ve öğretim
üyelerinin üniversite amaçlarına yöneltilmesi, intibaklarının yapılması ve benzeri
işler ve işlemler, geçici bir yönetim dönemini, kısa bir süre için zorunlu
kılan nedenlerdir. Bu gibi haklı nedenler karşısında, kısa süreli özel bir
yönetim biçiminin, üniversiteler arasında eşitsizlik yaratacağı ileri
sürülemez. Anayasaya aykırılık iddiası bu nedenlerle yerinde değildir.
24 -
"Geçici madde l" yönünden:
Davaya
konu yapılan hüküm, bu maddenin üçüncü fıkrasında yer almaktadır. Hüküm
şöyledir:
"Bu
kanunun yürürlüğe girmesinden önce 7307 sayılı Kanun uyarınca Orta-Doğu
Üniversitesinde kazanılmış Asosye Profesörlük (Doçentlik) ve profesörlük
unvanları, bu kanuna göre verilecek üniversite doçentliği ve üniversite
profesörlüğü unvanlarile eşdeğerlidir." Böylece Devlet üniversiteleri
öğretim üyeleri arasında akademik unvanlar bakımından uyum sağlanmış, başka
adlar altında, taşınan unvanların değerleri saptanarak anlaşmazlığa meydan
verilmesi önlenmiştir. Şimdiye kadar 4936 sayılı Kanuna göre alınmış doçentlik
unvanına karşı, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Asosye Profesörlük unvanı
verilmekte, fakat bu ara kademenin akademik değeri konusunda duraksamalar
ortaya çıkmakta idi. İptal isteğine konu olan hüküm, bu yöndeki bulanıklığı
gidermiş, akademik unvanların hukuksal değerini yasal yolla aydınlığa
kavuşturmuştur. Esasen sözlü açıklama sırasında Orta Doğu Teknik
Üniversitesince yapılan açıklamalar ve verileri belgeler, profesörlük ve Asosye
profesörlük sanının alınması için kurulan beş kişilik bilimsel jürilerde 2-4
üyenin 4936 sayılı Kanuna bağlı üniversitelerin profesörlerinden oluştuğu
anlaşılmaktadır. Bu bakımdan Orta Doğu Teknik Üniversitesinde alınan akademik
unvanlarla 4936 sayılı Kanuna bağlı üniversitelerde alınan unvanlardan birinin
diğerinden üstün olduğu ve bu nedenle eşdeğerli sayılamayacakları yolundaki
görüşler doğru olmadığı gibi, kuruluşlundanberi bir Devlet üniversitesi olan
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerine yasa yolu ile üniversite
doçentliği veya profesörlüğü unvanının verildiği biçimindeki görüşlerde
hukuksal dayanaktan yoksun bulunmaktadır. Bu hükme yönelen Anayasaya aykırılık
iddiası gösterilen nedenlerle reddedilmelidir.
25 -
"Geçici madde 2" yönünden:
Bu
madde, şimdiye kadar öğrenimlerini tamamlayamayan öğrencilere ek iki yıl daha
süre tanınmasına ilişkindir. Olağan öğrenim süresi 1750 sayılı Kanunun 54.
maddesinde gösterilmiştir. Bu süre, öğrencinin içinde bulunduğu öğretim
kademesi için öngörülen süredir. Öğrenciler öğrenimlerini olağan süreye, bu
sürenin yarısı eklenmek suretile bulunacak toplam süre içinde bitirmek
zorundadırlar.
Bu
süre içerisinde öğrenimlerini, ilgili yönetmeliklerin belirttikleri meşru ve
makbul bir sebep olmaksızın, tamamlamayan veya tamamlayamayacakları anlaşılan
öğrencilerin, üniversite ile ilişkileri kesilir. Şimdi iptal istemine konu
yapılan geçici 2. madde hükmü, kanunun yürürlüğe girdiği günde olağan ve ek
sürelere rağmen öğrenimini tamamlayamamış öğrencilere iki yıllık bir ek süre
daha tanımaktadır. Bu kural kazanılmış hakları bozmuş değildir. Yönetmeliklerde
kısıtlayıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, öğrenim süresinin alabildiğine
uzayıp gitmesine de memleketimizin gerçekleri elverişli değildir. Çünkü her yıl
yüksek öğrenim yapmak isteyip te bu olanağa erişemeyenlerin sayısı artmaktadır.
Bunun nedeni de, üniversite ve diğer yüksek öğrenim kurumlarının yeterli
olmamalarında aramak gerekir. Öğrenim süresinin sınırsız uzayabilmesi, sonraki
dönem gençliğinin öğrenim, gereksinmelerini kısıtlar ki, bu da davacı
üniversitenin ileri sürüşünün aksine, bir eşitsizlik yaratır, toplumun genç
kuşaklarında çözülmesi gittikçe zorlaşan sorunların doğmasına neden olur. Bu
gerçek, öğrenim süresinin belli bilim ve meslek dallarına göre
sınırlandırılmasını gerektirmektedir. Kaldı ki, iptal istemine konu yapılan
kural 54. maddede yazılı uzatmalı öğrenim süresine iki yıl daha eklemektedir.
Anayasaya aykırılık iddiası bu nedenlerle yerinde görülmediğinden
reddedilmelidir.
B)
İptal hükmünün yürürlüğe gireceği gün sorunu:
Anayasanın
152. maddesinin ikinci fıkrasında; iptaline karar verilen kanun veya içtüzük
veya bunların iptal edilen hükümlerinin, gerekçeli kararın Resmî Gazete'de
yayımlandığı günde yürürlükten kalkacağı belirtilmekte, ancak, gereken
hallerde, Anayasa Mahkemesinin, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği günü ayrıca
kararlaştırabileceği, ancak bugünün, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemeyeceği açıklanmaktadır. Anayasa kuralının
dikkatle incelenmesinden anlaşılacağı üzere, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
günü ayrıca saptama konusunda Anayasa Mahkemesi takdir hakkına sahiptir. İptal
edilen kuralın ortadan kalkmasiyle, Kanunun öteki hükümleri hukuksal
değerlerini sürdürebilecekler ve böylece uygulamada herhangi bir aksaklık
meydana gelmeyecekse, Mahkemenin yürürlük bakımından süre belirlemesine de
gerek yoktur. Fakat bir yasa kuralı iptal edilmekle, o yasanın düzenlediği kamu
hizmetlerinin görülmesinde yeterli bir etkinlik sağlanamaz ve kuralın ortadan
kalkmasile doğacak boşluk kamu düzenini tehdit edici bir nitelik alırsa, Anayasa
Mahkemesi bu boşluğun yasama meclislerince yapılacak yeni bir düzenleme ile
doldurulabilmesi için, durumu değerlendirerek takdir edeceği bir süre
öngörebilir. Bu süre içinde Anayasaya aykırı görülen yasa kuralı yaşamın
sürdürebilir. Mahkemenin burada takdir hak ve yetkisini kullanırken gözönünde
tutacağı ölçü, iptal ile meydana gelen boşluğun kamu düzenini ne dereceye kadar
tehdit altında bulunduracağı sorunudur. Ancak verilecek süre kararın Resmî
Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak, bir yılı aşamaz.
Anayasa
Mahkemesi Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 22/4/1962 günlü 44 sayılı
Kanunun 50. maddesinde aynı hüküm daha açık bir biçimde düzenlenmiştir.
Yukarıdaki
açıklamalar karşısında 1750 sayılı Üniversiteler Kanunun bu kararla iptal
edilen hükümlerinden hangilerinin, yeni yasal düzenleme getirilinceye kadar
yürürlüklerini sürdürmeleri gerekli olduğu konusunda da görüşmeler yapılmıştır.
I -
Yukarıda Esasın İncelenmesi kesiminin (A) bölümünün (2) sayılı bendinde,
kanunun 4. maddesinde tanımı yapılan (Yüksek Öğretim Kurulu) nun bu tanım
çerçevesindeki varlığı Anayasaya uygun bulunmuş, bu suretle, geniş çizgileriyle
maddede belirtilen görevlerin üniversiteler açısından yerine getirilebileceği
ilkesi kabul edilmiştir.
Ancak
aynı bölümün 3 sayılı bendinde söz konusu kurulun, kanunun 5. maddesiyle
düzenlenmiş bulunan kuruluş biçiminin, üniversiteler açısından, Anayasaya uygun
bulunmadığı saptanarak iptali öngörülmüştür.
Bu
durumda iptal hükmünün yürürlüğe girdiği günde sözü geçen Kurulun üniversiteler
açısından görev yapmasına olanak kalmayacağından, 4. maddede niteliği
belirtilen önemli hizmetlerde bir boşluk meydana gelecektir.
Yasa
koyucuyu bu boşluğu doldurması ve üniversitelerle ilgili hizmetleri de
görebilecek nitelikte bir kuruluş kurması için olanak sağlanması gerekli
görüldüğünden (A) bölümünün 3. bendinde öngörülen 5. maddeye ilişkin iptal
hükmünün, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesi uygun olacaktır.
Öte
yandan kararın (A) bölümünün 4., 8., 10., 11,. 12., 13. ve 21. bentleriyle
kanunun 6., 22., 38., 43., 52., 56. ve 74. maddelerinde yer alan ve (Yüksek
Öğretim Kurulu) ile ilgili bulunan hükümlerin de, Kurulun oluşumuna ilişkin
kuralın iptali gerekmiş olması karşısında, uygulanmalarına olanak kalmayacağından,
44 sayılı Kanunun 28 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptalleri
öngörülmüştür.
Kuruluşa
ilişkin iptal hükmünün bir yıl sonra yürürlüğe girmesi esası kabul edildiğine
göre, ona bağlı olan yukarıki maddelere ilişkin iptal hükümlerinin de bir yıl
sonra yürürlüğe girmelerine karar verilmelidir.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vrana, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Şevket
Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
2 -
21. maddenin son fıkrası, rektör hakkında disiplin soruşturmasının kimin
tarafından yapılacağını göstermektedir. Bu hükmün iptali kararın (A) bölümünün
15. bendi ile öngörülmüş bulunduğuna göre, Rektör hakkındaki soruşturmanın
yürütülmesile yükümlü kişi veya kurulun belirtilmesi için yeni bir düzenlemeye
gerek duyulacaktır. Bu yeni düzenleme için kararın yayım gününden başlıyarak,
bir yıl süre verilmesi uygun görülmüştür.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kani Vranâ ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmamışlardır.
3 -
Bakanlar Kurulunun Üniversite yönetimine elkoymasına ilişkin 69. maddenin
ikinci ve üçüncü fıkralarının iptali yukarıda (A) bölümünün 18. bendinde
öngörülmüştür. Elkoyma hallerini ve biçimini gösteren bu hükümlerin iptalinden
sonra yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya kadar, kararın yürürlük gününün,
Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlıyarak bir yıl sonraya bırakılması
gerekli bulunmuştur.
4 -
73. maddenin birinci fıkrasındaki harçlarla ilgili hükmünün iptali yukarıda (A)
bölümünün 20-b bendinde öngörülmüştür. Öğrencilerden alınacak harçlara ilişkin
yeni yasal düzenleme getirilinceye kadar, yukarıda olduğu gibi, iptal hükmünün
sadece harçlar bakımından, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günü izleyen
bir yıl sonra yürürlüğe girmesi yerinde bulunmuştur.
V -
SONUÇ:
1.
20/6/1973 günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun:
1 -
3. maddesinin (b) bendinde yer alan "örf ve adetlerine deyiminin iptaline
Halit Zarbun ve Ahmet Salih Çebi'nin karşıoylarıle ve oyçokluğu ile;
2 -
4. maddesine yönelen iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi
Ömerbaş, Hasan Gürsel, Şevfet Müftigil, Adil Esmer ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
3 -
5. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının sadece
üniversiteler yönünden Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Kemal Berkem,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Ahmet Salih Çebi ve Nihat
O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
4 -
5. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının üniversiteler
açısından iptali üzerine artık üniversiteler yönünden uygulama yeri kalmayan 6.
maddesinin de 22/4/J962 günlü, 44 sayılı kanunun 28. maddesinin ikinci
fıkrasında tanınan yetkiye dayanarak sadece üniversiteler yönünden iptaline
Kemal Berkem, Halit Zarbun, Ahmet, Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
5 -
7. maddeye yönelen iptal isteminin reddine Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoyu ile
ve oyçokluğu ile;
6 -
8. maddesinin.
A)
Birinci fıkrasının,
a)
(a) bendine yöneten iptal isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi
Ömerbaş, Hasan Gürsel ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu
ile;
b)
(b) bendinin tümüne yönelen iptal isteminin reddine Hasan Gürsel'in karşıoyu
ile ve oyçokluğu ile;
c)
(b) bendinde yer alan "doğrudan doğruya üniversite öğretim üyelerinden
soruşturmacı tayin ederek sonucu" biçimindeki kurala yönelen iptal
isteminin reddine, Muhittin Taylan, Kani Vrana, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel,
Şevket Müftigil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
B)
Son fıkrasının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliğiyle;
7 -
10. maddesinin birinci ve altıncı fıkralarına yönelen iptal isteminin reddine
oybirliği ile;
8 -
22. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun
göstereceği" deyiminin uygulama yeri kalmadığından 22/4/1962 günlü, 44
sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptaline Kemal Berkem,
Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle
ve oyçokluğu ile;
9 -
29. Maddesinin,
A)
(a) bendinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Halit Zarbun ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
B)
(ç) Bendinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliği ile,
10 -
38. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan "esasları Yüksek Öğretim
Kurulunca tesbit edilecek" deyiminin uygulama olanağı kalmadığından
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
iptaline, Kemal Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile,
11 -
43. Maddesinin son fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun talebi
ve" deyiminin uygulama yeri kalmadığından 22/4/1962 günlü, 44 sayılı
Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptaline Kemal Berkem, Halit
Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayahoğlu'nun
karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
12 -
52. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ve Yüksek Öğretim Kurulunun
önerileri" deyiminin 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca iptaline Kemal Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet
Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
13 -
56. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun
yapacağı plan ve programlar uyarınca" deyiminin 22/4/1962 günlü, 44 sayılı
Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrasındaki yetkiye dayanarak iptaline Kemal
Berkem, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun
karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile;
14 -
57. Maddesine yönelen iptal isteminin reddine oybirliğiyle; 15 - 61. Maddesinin
son fıkrasının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Halit Zarbun ve Muhittin
Gürün'ün karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
16 -
65. Maddesinin son fıkrasına yönelen iptal isteminin reddine oybirliği ile;
17 -
66. Maddesinin,
A)
Üçüncü fıkrasındaki "zabıta, suçların ve suçluların kovuşturulması için,
herhangi bir davet ve izne bağlı olmaksızın, üniversite binalarına ve eklerine
her zaman girebilir." hükmüne yönelen iptal isteminin reddine Muhittin
Taylan, Kani Vrana, Muhittin Gürün ve Şevket Müftigil'in karşıoylarıyla ve
oyçokluğu ile,
B)
Aynı fıkranın "Bu takdirde, giriş sebebinin niteliğine göre ilgili
üniversite Rektörlüğü veya bağımsız fakültelerin dekanlığı teşebbüsden haberdar
edilebilir" biçimindeki hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline
Kemal Berkem, Halit Zarbun ve Abdullah Üner'in karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile;
18 -
69. Maddesinin,
A)
İkinci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Halit Zarbun'un
karşıoyu ile ve oyçokluğu ile,
B)
Son fıkrasının, ikinci fıkra yönünden uygulama yeri kalmadığından 22//4/1962
günlü, 44 sayılı kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptaline
oybirliği ile;
19 -
70. Maddesinin,
A)
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
iptaline yer olmadığına, Muhittin Taylan, Kani Vrana, Ziya Önel, Lütfü Ömerbaş,
Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyla ve
oyçokluğu ile;
B)
Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan (görevli bulunanların tümünün veya bir
kısmının yönetim görevlerine son vermeye" ilişkin kurala yönelen iptal
isteminin reddine oybirliği ile;
C)
Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "yönetim görevlerine son
verilenlerin yerine yenilerini seçmek" biçimindeki kurala yönelen iptal
isteminin reddine Muhittin Taylan, Kani Vrana, Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer ve
Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile,
Ç)
Birinci fıkrasının (b) bendine yönelen iptal isteminin reddine oybirliği ile,
D)
Birinci fıkrasının (c) bendine yönelen iptal isteminin reddine Muhittin Taylan,
Kani Vrana, Hasan Gürsel, Şevket Müftigil, Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu
ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile,
E)
Son fıkrasındaki kurala yönelen iptal isteminin aynı maddenin (b) bendi
yönünden reddine oybirliği ile,
F)
Son fıkrasındaki kuralın aynı maddenin (c) bendi yönünden Anayasaya aykırı
olduğuna ve iptaline Halit Zarbun, Abdullah Üner ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun
karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
20 -
73. Maddesinin,
A)
Birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan kuralın, sadece
"ücret" bakımından uygulama yeri kalmadığından 22/4/1962 günlü, 44
sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yalnız "ücret"
yönünden iptaline oybirliği ile,
B)
Birinci fıkrasının "Kanunun 6. maddesinin (f) fıkrasına göre öğrenciden
alınacak ücret ve harçlar, yıllık 3000 lirayı geçmemek üzere her üniversitede
kurulacak "Öğrenci fon'una yatırılır." Tümcesi ile aynı fıkranın
sondan bir öncesindeki tümcesinde yer alan "denetim" deyiminin harç
açısından Anayasa'nın 61. ve malî denetime olanak vermemesi yönünden de
Anayasa'nın 127. maddeleri hükümlerine aykırı olduklarına ve iptallerine
oybirliği ile;
21 -
74. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ve Yüksek Öğretim Kurulunun
onayı" deyiminin uygulama yeri bulunmadığından 22/4/1962 günlü, 44 sayılı
Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptaline Kemal Berkem, Halit
Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun
karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
22 -
82. Maddesinin ikinci fıkrasının "Karadeniz Teknik" sözcükleri ile
başlayıp "hükümleri saklıdır" sözcükleri ile biten birinci tümcesinin
Anayasaya aykırı olduğuna ve iptalline Ahmet Salih Çebi'nin değişik gerekçesi
ve Halit Zarbun, Abdullah Üner ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve
oyçokluğu ile;
23 -
83. Maddesine ve GEÇİCİ 1. maddesinin üçüncü fıkrası ile GEÇİCİ 2. maddesine
yönelen iptal istemlerinin reddine oybirliği ile; II. Bu kararın (I) sayılı
bölümünün:
A -
3., 4., 8., 10., 11., 12., 13., ve 21. maddelerindeki iptal hükümlerinin
Anayasanın değişik 152. maddesinin İkinci fıkrası uyarınca kararın Resmî Gazete
de yayımlandığı günden başlıyarak bir yıl sonra yürürlüğe girmelerine Muhittin
Taylan, Kani Vrana, Hasan Gürsel Ahmet Salih Çebi, Şevket Müftigil ve Ahmet H.
Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
B -
15. Maddesindeki iptal hükmünün aynı yolla kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı
günden başlıyarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine Muhittin Taylan, Kani Vrana
ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
C -
18. Maddesindeki iptal hükmünün aynı yolla kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı
günden başlıyarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine oybirliği ile;
Ç -
20. Maddesinin (B) bendindeki iptal hükmünün sadece harçlar bakımımdan aynı
yolla kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesine oybirliğiyle; 11. 12. 13. 14. ve 25. Şubat 1975 günlerinde
karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Gürün
|
Başkanvekili
Kâni
Vrana
|
Üye
Kemal
Berkem
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
1.
Kararın 1/17-A bölümü hakkında:
20/6/1973
günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun "Organların güvenliği sağlama
görevleri" başlığını taşıyan 66. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
tümcesinde "Zabıta, suçların ve suçluların kovuşturulması için, herhangi
bir davet ve izne bağlı olmaksızın, üniversite binalarına ve eklerine her zaman
girebilir." hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır. Bu hüküm 2559 sayılı Polis
Vazife ve Selâhiyet Kanununun daha sonra 26/6/1973 günlü, 1775 sayılı Kanunun
4. maddesi ile değiştirilen 20. maddesinin ikinci fıkrasında "Zabıta
aşağıda yazılı hallerde üniversite, bağımsız fakülte, veya üniversiteye bağlı
kurumların binalarına veya bunların eklerine girebilir.-A).... B) Herhangi bir
davet veya izne bağlı olmaksızın suç ve suçluların kovuşturulması için her zaman,"
biçiminde yinelenmiş bulunmaktadır.
Polis
Vazife ve Selâhiyet Kanununun bazı maddelerini değiştiren 26/6/1973 günlü, 1775
sayılı Kanunun 2., 3,. ve 4. maddelerinin iptali hakkında açılan dava üzerine
Anayasa Mahkemesince verilen 25/4/1974 günlü, Esas: 1973/41, Karar: 1974/13
sayılı kararda, yukarıda sözü geçen hükme yönelen iptal isteminin reddi bölümü
hakkındaki karşıoy yazımızda (Resmî Gazete Gün: 14 Eylül 1974, Sayı: 15006)
belirttiğimiz gibi, Kolluğun bu kurala dayanarak, üniversiteye ve eklerine her zaman
girebileceği anlaşılmaktadır.
Üstelik,
1750 sayılı Kanunun 66. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinde "Bu
taktirde, giriş sebebinin niteliğine göre ilgili Üniversite Rektörlüğü ve
bağımsız fakültelerin Dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir."
deyiminden de, söz konusu girişimden yetkilileri haberdar edip etmemenin,
Kolluk görevlilerinin kendi istek ve seçmelerine ve dolayısiyle kendi
değerlendirmelerine bırakılmış bulunduğu ortaya çıkmaktadır.
Öte
yandan, Anayasa'nın üniversitelerle ilgili 120. maddesinin ikinci fıkrasında
"Üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve
bu özerklik, üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların
kovuşturulmasına engel olmaz." hükmü de yer almaktadır.
Yukarıda
sözü geçen dava konusu tümcedeki kuralın, buraya Anayasa'nın 120. maddesinin
ikinci fıkrasından aynen aktarılmış ve dolayısiyle oradaki hükmün
yinelenmesinden ibaret olduğu yolundaki bir benimseme ile, Anayasaya uygunluğu
gibi bir düşünce ileri sürülebilir. Ancak, her iki hüküm amaçlarına göre
karşılaştırıldığında birbirinden çok aynmh bulunduktan hemen ortaya
çıkmaktadır. Anayasanın 120. maddesindeki hüküm, Üniversite özerkliğinin suç ve
suçluların kovuşturulması bakımından sadece engellik edemiyeceğini göstermekte
ve böylece olumsuz yönden bir sınır getirmektedir. Yoksa, bu özerkliğin böyle
bir halde de yok sayılmasını gerektirmemekte; tersine, her iki konuyu
birbirleri ile bağdaşır bir duruma sokarak, bir yandan üniversite özerkliğini
saklı tutmakla birlikte, öbür yandan kolluğun suçlara ve suçlulara karşı
yasadan gelen görevlerini geciktirmeden yapmak olanağını sağlamaktadır. Demek
ki, Anayasanın 120. maddesi hükmü, suç ve suçluların kovuşturulması halinde
bile Üniversite özekliğinin gözününde bulundurulması ve korunması zorunluğunu
koymaktadır.
Durumun
böyle olmasına karşılık, dava konusu kural, üniversitelerin Anayasadan gelen
özekliğini hiç hesaba katmadan madde metnine sanki salt bir yetki imiş gibi
konulmuş ve böylece kolluğun sonuçta, uygulamalardan önce veya sonra olmak
üzere, Yasada gösterilen yerlerin yetkililerine haber verme gereğini bile
duymadan, bu yerlerle eklerine izinsiz, çağrısız ve yalnız kendi istek, ölçü ve
seçmelerine dayanarak, her zaman girebilmelerine olanak, hazırlanmış bulunmaktadır.
Böyle bir öngörme ve buna dayanan uygulamanın ise giderek sonunda keyfiliğe
dönüşmesi ve dolayısiyle her iki kamu idaresi arasında çelişme, sürtüşme ve
uzlaşmazlıklara yol açması olasılığı her vakit vardır.
Ceza
Usul Hukukunda, suçluların kovuşturulması deyim ve kavramı sadece bir kamu veya
şahsî ceza davasının açılması ile başlayan sonraki soruşturma evrelerini
kapsadığına göre, Anayasanın 120. maddesinin ikinci fıkrasında "Suç ve
suçluların kovuşturulması" deyimine yer verilmesi, dava konusu kuralın
Kanunda salt bir yetki biçiminde yer almasını gerektirici diye yorumlanamaz.
Çünkü, Kollukça suçların kovuşturulmasından değil, yalnız izlenmesinden ve
araştırılmasından söz edilebilir. Burada suçlarında suçlularla birlikte
kovuşturulmasından söz edilmesindeki amaç, işlenmiş bir suç karşısında
Üniversite özerkliğinin, bir suçun işlenmesinden sonra sanığının bulunması,
yakalanması ve gerekli cezasal kovuşturma yapılmak üzere yetkili adalet
yerlerine teslim edilmesi gibi görevleri bakımından sadece engelleyici
olmamasını sağlamaktan ibarettir. Demek ki, Üniversite özerkliğinin böyle bir
halde dahi işler durumda olduğu kabul edilmiştir. Bundan başka, birer kamu
kuruluşu olan Üniversite, bağımsız fakülte veya bunlara bağlı kurumların, bu
özerk varlıkları gereği olarak Kolluğun, suç ve suçluların kovuşturulması ve
daha yerinde bir yasasal deyimle izlenmesi, araştırılması ve yakalanması amaç
ve nedenleri ile de olsa, karşılıklı ve bağdaşır bir tutum içinde davranma ve
görevlerini yerine getirme durumunda olması zorunludur. Bu bakımdan, sözü geçen
kural Anayasa'nın 120. maddesine önce yukarıdaki nedenlerle aykırı
bulunmaktadır.
Ayrıca,
Üniversite binaları ile eklerinin çevrelerinde yurtlar ve lojmanlar gibi salt
mesken olan veya meskenden sayılan yerler dahi bulunmaktadır. Bunlar hakkında
Anayasa'nın 16. maddesi ile öngörülüp diğer ilgili yasalarca da benimsenen
(Konut dokunulmazlığı) nı ortadan kaldıracak ve böylece sözü geçen temel hakkın
özüne dokunabilecek bir Yasa kuralının Anayasa'nın bu konudaki ilkeleri ve
hükümleri ile bağdaşamayacağı açıkça ortadadır. Nitekim, dava konusu kural
Kanuna konulurken, böyle bir sonucun doğacağı da hiç düşünülmemiş denebilir.
Çünkü, bu kurala göre, Kolluğun Üniversiteye ve eklerine veya bunların
çevrelerinde bulunan yurt ve lojman gibi yerlere, bu yerlerin yetkililerine ve
sakinlerine hiç haber vermeden ve bir çağrı ile istek olmadan veya diğer
yasalarda konu ile ilgili koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmadan,
soyut olarak kendi istek, ölçü ve seçmelerine dayanarak yapacağı bir
değerlendirme üzerine her zaman girebileceği anlaşılmaktadır.
Kararın,
sonuç kesiminin I/17-A bölümüne yukarıdaki nedenlerle karşıyız.
II.
Kararın sonuç kesiminin I/2, I/6-A-a ve c, I/19-A, C ve D ve II/A-B
bölümlerine, Sayın Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oy yazısında bu konularda yer
alan düşüncelere katılmak yoluyle karşıyız.
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Kani
Vrana
|
KARŞIOY
YAZISI
A)
İlk İncelemede:
Anayasa'nın
değişik 149 uncu maddesiyle 44 sayılı, Yasa'nın 21 inci maddesinin 10 uncu
bendi ve 25 inci maddesinin 3 üncü bendi hükümleri uyarınca, üniversitelerin,
kanunların Anayasa'ya aykırlığı iddiasiyle Mahkememizde iptal davası
açabilmeleri için Senatolarının üye tam sayısının salt çoğunluğuyle karar
almaları gerekmektedir.
Yapılan
ilk incelemede, davacı üniversite senatosunun hangi üyelerden oluştuğunu
gösteren belge ile 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun, dava konusu
maddelerinin iptali için Mahkememize başvurulmasına ilişkin olarak Rektörlüğe
yetki veren ve Senato üyelerinin imzalarını taşıyan kararın onanlı örneğinin
dosyada bulunmadığı görülmüştür.
Davacıya,
44 sayılı Yasa'nın 26 ncı maddesi uyarınca verilecek bir önel içinde, bu
eksikliklerin tamamlanması için dosyanın geri çevrilmesi gerekeceği
düşüncesiyle, esasın incelenmesine karşıyım.
B)
Esasın incelemesinde:
I.
Anayasa'nın 120 nci maddesinde, üniversite özerkliğinin bu maddede belirtilen
kurallar içinde uygulanacağı ve bu özerkliğin üniversite binalarında ve
eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engel olmayacağı
belirlenmiştir.
Millî
güvenliği ve kamu düzenini ilgilendiren önemli suçların kovuşturulmasının gizli
yürütülmesi zorunlu olan hallerde (önceden haber verme) nin sakıncalı görüldüğü
ve 1750 sayılı Yasa'nın 66 ncı maddesinin 3 üncü fıkrasında bu deyimin (haber
verebilir) biçiminde düzenlendiği anlaşıldığından bu düzenlemenin özerkliğe ve
Anayasa'ya aykırı düşmediği görüşündeyim.
II.
Üniversitelerin Kuruluş ve İşleyişleri, organları ve bunların seçimleriyle
görev ve yetkileri üzerinde, Devletin gözetim ve denetim hakkı bulunduğu ve bu
hakkın kullanılması usullerinin Kanunla düzenlenmesi Anayasa'nın 120. maddesi
gereği olup, 1750 sayılı Yasa'nın 5 inci maddesinde belirlenen Yüksek Öğretim
Kurulunun kuruluş ve işleyişini gösteren kuralların da (gözetim) kavramı içinde
bu ereğe uygun olarak düzenlenmiş olması sebebiyle bu maddenin Aanayasa'ya
aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
III.
Çoğunluk kararında; 1750 sayılı Yasa'nın, yüksek öğretim kurulunun kuruluş ve
işleyişini gösteren 5 inci maddesinin iptal edilmiş olmasına dayanılarak gerek
6 ncı maddesinde, gerek diğer maddelerinde bu kuruma ilişkin kuralların da
üniversiteler yönünden 44 sayılı Yasa'nın 28 inci maddesi işletilerek iptalleri
yoluna gidilmiştir.
Oysa,
gerekçesinde de açıklandığı üzere 28. madde, "iptal davası açılması veya
itiraz yoluyla yapılan müracaat, bir Kanunun belirli madde ve hükümlerini hedef
tutuyorsa, bazı hallerde bu madde ve hükümlerin iptali neticesinde aynı Kanunun
müracaatta istihdaf edilmeyen diğer bazı madde veya hükümlerinin gayrikabili
tatbik hale gelebileceği ve bu gibi maddelerin uygulanması hukuk düzeninde
keşmekeş doğurabileceği" düşünülerek bu sakıncaları önlemek ereğiyle
düzenlenmiştir.
O
halde 28 inci maddenin,
1)
Yalnız müracaatta istifdaf edilmeyen maddeler hakkında işletilmesi, müracaat
edilenlerin anayasal denetime tabi tutulması,
2) O
madde veya hükümlerin uygulanamaz hale gelmiş bulunması, gerekmektedir.
İtiraz
konusu olayda ise 1750 sayılı Kanunun (yök) ün varlığına ilişkin 4 üncü
maddesinin iptali istemi Anayasa Mahkemesince red edildiğinden bu Kuruluş
ortadan kalkmamış ve üniversiteler dışında da olsa uygulanma olanağını
yitirmemiş bulunduğu için müracaatta bu Kurula ilişkin olarak ileri sürülen
iptal sebepleri varitmidir, değilmidir, birer birer ele alınıp Anayasa'ya
uygunluk denetimine tabi tutulması gerekirdi.
Bu
nedenlerle çoğunluk kararının 28 inci maddenin uygulanmasına ilişkin
kesimlerine karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
l -
1750 sayılı Kanunun 3/b maddesi hakkında:
1750
sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (b) bendindeki (Örf ve âdetlerine) deyiminin
iptaline karar verilmiştir. Çoğunluğun, örf ve âdet hakkındaki görüşlerrine ve
iptal kararına aşağıdaki nedenlerle karşıyım:
A)
"Örf ve âdet" e verilen anlam yanlıştır:
"Örf",
iman, görenek, töre, kaide, kanun demektir. "Âdet", nizam tarz,
üslup, ölçü, kalıp, model anlamındadır. (bknz. Radloff lügati, Kamusu Türki,
Büyük Türk lügati, Uygur metinleri, Elidrak Lisan-il-etrak ve haşiyesi. vs.)
"Örf"
insanlarca iyi sayılan ve kabul edilen, mantıken ve hukuken iyi olan ve bu
nedenle inkâr edilmeyen âdetlerdir. "Âdet" deyimi daha geniş olup
aklın ve hukukun kabul edemeyeceği itiyatları da kapsar. Örf hem düşünceye hem
eyleme şâmildir. Âdet sadece eyleme inhisar eder. "Örf ve Âdet" ise,
görenek ve töreye dayanan düşünce ve davranışlara ilişkin kurallara verilen
addır. Aklın ve hukukun kabul edemeyeceği bir kural, örf ve âdet deyimi içine
girmez. (Türk hukuk lügati)
Şayet,
bu kurallara riayet, amme kudreti ile sağlanmış, başka deyimle bunlara, yazılı
hukukça bir kıymet atfedilmiş ve uyuşmazlıkların çözümünde kullanılmaları
öngörülmüş ise, "Örf ve âdet Hukuku" ndan söz edilir. Burada
kaynağını yazılı hukuktan almayan, yazılı olmayan fakat uyulması gereken
kurallar bahse konudur. Bu tür kurallar, nisbeten uzun bir süre uygulanmış,
toplumsal vicdan tarafından uyulması gerekli nitelikte kabul edilmiş ve Devlet
tarafından da benimsenerek Devlet müeyyidesi ile kuvvetlendirilmişlerdir.
(Bknz. Prof. Velidedeoğlu, T.M.H.U. Esasları, Shf.: 102 - 111)
1750
sayılı K.m: 3/b'ye göre Üniversiteler, maddede sayılı diğer nitelikleri yanında
öğrencilerini "Örf ve âdet" lerine bağlı vatandaşlar olarak
yetiştireceklerdir. Demekki bu deyim, Üniversitelerin, (toplumu oluşturan
kişilerin iyi saydıkları, kabul ettikleri, mantık ve hukuk kurallarının da
reddetmediği törelere bağlı vatandaşlar yetiştirmesi) anlamını taşımaktadır.
Mevzu hukukun bir parçası olan dava konusu fıkra, örf ve âdete, öğrencilerin
bağlı yetiştirilmesi biçiminde bir kıymet vermekte ise de, burada,
uyuşmazlıkların çözümünde Örf ve âdet kurallarının kullanılmasını buyurma, örf
ve âdet hukukuna riayeti sağlama söz konusu olmayıp, örf ve âdet hukuku
mertebesine varmamış insancıl ve ahlâki düşünce ve davranışlara saygılı ve
bağlı bir gençlik oluşturma esprisi vardır. Yoksa çoğunluğun ileri sürdüğü
gibi, örf ve âdete dayalı bir hukuk düzeni oluşturma önerisi, çağ, akıl ve
hukuk dışı Örf ve âdet, öğrencilerin örf ve âdet hukukuna uymaları, ya da Örf
ve âdet hukuku yaratılması söz konusu değildir. Buna gerekte yoktur. Çünkü, örf
ve âdet, hukuk haline gelmişse, öğrenciler buna esasen uyacaklardır. Hukuk
yaratmak, ise, üniversitenin işi değildir. Öteyandan bölgesel değil, genel
genel nitelikteki Örf ve âdet kurallarından bahsedildiği anlaşılabilmekte ve
akla uygun ve mevzuu hukukça yasaklanmamış olmak, örf ve âdetin unsurlarından
bulunmaktadır. O halde üniversiteler araştıracaklar, inceleyecekler, gerekli
çabaları gösterecekler, ülke çapındaki genel ve geçerli kuralları saptayıp
öğreterek onların bunlara bağlanmalarını sağlayacaklardır.
Binaenaleyh,
çoğunluğun örf ve âdete, anlatılanlar dışında bir anlam vermesi, çağ, akıl,
hukuk dışı sayması, bilimsel gerçeklere uymamaktadır.
B)
Atatürk devrimlerine verilen anlam ile, dava konusu kuralı Anayasa'nın ikinci
maddesi ve "Başlangıç" kısmına aykırı sayan görüşde hatalıdır. Söyle
ki:
Anayasa'nın
2 nci maddesi uyarınca, Anayasa'nın başlangıcındaki temel ilkeler Cumhuriyetin
niteliklerindedir. Bu ilkelerden birisi de "Atatürk devrimlerine
bağlılığın tam şuuruna sahip olmak" tır. Anayasa'nın 153 üncü maddesi,
Atatürk devrimlerine ilişkin kanunları tadadi bir şekilde tespit etmiş ve
bunların Anayasa'nın halk oyuyla kabul edildiği tarihteki metinlerini korumuş,
bunların Anayasa'ya aykırı sayılamayacağını ifade etmiştir. Görülüyor ki,
Atatürk devrimleri geçmişteki bir olgudur, yasalaşmıştır, Anayasayla
korunmuştur ve yaşamaktadır. Türk toplumunda, bunlara aykırı örf ve âdet
düşünülemez ve bunlara aykırı örf ve âdetin Üniversitelerde öğretilmesi söz
konusu değildir. Bu Devrim kanunlarına aykırı davranışlar, sadece
"âdet" tir, "Örf" niteliği yoktur. O halde Atatürk
devrimleriyle örf ve âdetin bağdaşmayan bir yönü düşünülemez.
Öteyandan,
Anayasa ve ilgili kanunların öngörmediği ve Atatürk zamanında yapılmamış,
özellikle ondan sonra yapılmış veya yapılacak bir devrimi, Atatürk'e maletmeye
ve Atatürk Devrimi saymağa da imkân mevcut değildir. Örneğin, bazı çevrelerin
savunduğu gibi, sosyalist veya Marksist bir hareketi, Atatürk devrimlerinin
devamı gibi tanıtmak olanaksızdır. Bu nedenlerle çoğunluğun
"Başlangıç" taki devrim deyimim Atatürk sözcüğünden ayırarak, salt
bir anlam ve yoruma tâbi tutulması açıkça Anayasa'nın lâfzına ve ruhuna aykırıdır.
Kuşkusuz,
bilim ve teknikteki gelişmelere, çağa uymak, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak
zorunludur. Bu amaçla yapılacak girişimler, geniş anlamda devrim sözcüğünün
kapsamına girebilir. Fakat bunlara, "Başlangıç" ta "daima
yüceltmek" sözcüğüyle, 21, 41, 120 nci ve öteki maddelerde işaret
edilmiştir. Şu halde çağdaş, uygarlık düzeyine ulaşmak, bilim ve teknikteki
gelişmelere uymak için, "Atatürk Devrilmeleri" deyimine dayanılamaz.
Bunlar dışında, Anayasa'da bir "devrim" kelimesi yoktur. Bu nedenle
kararda devrimcilikten ve felsefesinden söz edilmesi gereksiz bir yanılgıdır.
c)
Çoğunluk karannda, örf ve âdete bağlılığın çağdaş uygarlık düzeyine
erişilmesine, çağdaş bilim ve teknolojinin kazanılmasına, hızla ilerleme ve
kalkınmaya, bu amaçla atılımlar yapmağa, dinamizme engelmiş gibi gösterilmesi
de yanlış bir yargıdır. Şöyleki:
1 -
Örf ve âdetlere bağlılık, öğretim ve öğrenimin çağdaş bilim ve teknoloji
gereklerine göre yapılmasına ve bunların kazanılmasına, toplumun çağdaş
uygarlık düzeyine erişmesine, kalkınmasına ve bu amaçla hızlı atılımlar
yapılmasına engel teşkil etmez.
Dünyaya
bir göz atacak olursak, örf ve adetlerini korumuş, bunlara bağlı kalmış
milletlerin, tamamen maddeci ve eyyamcı milletlerden çok daha ileri bilim ve
teknoloji seviyesine ulaştıklarım, kalkındıktan ve hızlı atılımlar yaptıklarını
görürüz. Örneğin Japonya, İngiltere, İsviçre bir ölçüde bütün hür batı âlemi
böyledir. Bu görümüm, milletler için olduğu kadar, kişiler için de aynıdır.
Bilim ve teknolojide isim yapmış kişilerden, örf ve âdetlerine bağlı olanların
sayısı, maddeci, çıkarcı ve dinsiz olanlardan çok daha yüksektir. (Bknz. Prof
Dr. O. Düzgüneş, öğretimde çağdaşlık, milliyetçilik, örf ve âdetlere bağlılık)
2 -
Üniversite öğrencilerine, Türk Kültür, tarih ve Örf ve âdetler öğretilmeden,
Anayasa'nın başlangıcındaki "...bütün fertleri, kaderde kıvançta, tasada
ortak bölünmez bir bütün halinde millî şuur ve ülküler etrafında
toplamak..." mümkün olmaz. Bu nedenle çoğunluk kararı anayasal amaçların
gerçekleşmesine de ters düşmektedir.
3 -
Tarihî incelemeler göstermektedirki, Türk tarihinde, gerilemeler, felâketler,
örf ve âdete bağlılığın zayıfladığı dönemlere rastlamaktadır. İlerleme ve
başarılar ise, bağlılığın arttığı dönemlerde gerçekleşmiştir. Bizatihi Türkiye
Cumhuriyeti bile, örf ve âdetine, dinine, Türk milliyetçiliğine bağlı kişilerin
eseridir.
4 -
Son yıllarda Üniversitelerde ortaya çıkan durumun müşahadesi, milliyetçi, örf
ve âdetlerine bağlı öğrencilerin, ilim ve teknolojide ilerleme arzu ve
başarılarının, solcu materyalist öğrencilerle kıyaslanamayacak kadar fazla
olduğunu, örf ve âdetlerine bağlı olanların düzenli bir öğrenimi istemelerine
karşın, ötekilerin, Markscı, Leninci Maocu düşünce ve eylemlerle üniversiteleri
karıştırdıkları, öğretim ve öğrenim hürriyetini ortadan kaldırdıkları,
baltaladıklarını ortaya çıkarmaktadır. Esasen, bu olaylar nedeniyle ve
gençliğin anarşist, Marksist; Maoist yollara sapmaması ve vatana millete bağlı,
ülkenin bilim ve teknikte ilerlemesi çağdaş uygarlığa erişmesi konusunda
çalışmasını sağlamak için, dava konusu hüküm sevkedilmiş bulunmaktadır.
Bu
nedenlerle, söz konusu kural Anayasa'nın 21 ve 120 nci maddelerine aykırı
olamaz.
D)
Çoğunluğun, örf ve âdeti, tutuculuk ve gericilik kavramlarıyle karıştırması da
hatalıdır.
Örf
ve âdetin, çağdaş bilim ve tekniğin kazanılmasına engel olmadığı, teknik ve
bilimsel bir duraksamayı öngörmediğini, yukandanberi açıkladık. Kaldıki, örf ve
âdet, bizatihi kendi içerisinde, sosyal yapının değişmesiyle birlikte değişir,
(Bknz. Spencer ve Westermark'a atfen Prof. Dr. Fındıkoğlu, İçtimaiyet,) O
halde, örf ve âdetin bünyesinde gericilik ve tutuculuk bulunduğu savı hatalı ve
abartılmış bir yargıdır. Esasen hukukumuzda, Örf ve âdeti kabul eden ve onlara
hukuki güç tanıyan kanunlar vardır. (Örneğin Türk Ticaret Kanunu, Medenî
Kanunun l, 325, 590, 592, 598, 661, 619, 621, 675, 739, Borçlar Kanununun 111,
156, 186, 208, 210, 220, 221, 257, 258, 262, 266, 270, 281, 285, 296, 298, 308,
326, 331, 334, 375, 406, 420, 423, 476, vs. maddeleri gibi.
Şayet,
örf ve âdet, çoğunluğun tanımladığı gibi, tutucu ve gerici nitelikte olsaydı,
Atatürk'ün sağlığında yapılan kanunlarda, "örf ve âdet" e bu kadar
geniş bir yer verilmez ve hukuki güç tanınmazdı. Öyle sanıyorum ki, çoğunluğun
yorumu, bir kavram karışıklığı sonucu ortaya çıkmıştır.
E) Yukarıdaki
açıklamalarımızla, örf ve âdetin normal karakterli olduğunu savunduk. Biran
için bunun aksi düşünülse ve bunlar içinde patolojik karakterde olanların
bulunabileceği kabul edilse bile, Üniversiteler normal ve patolojik örf ve
âdetin ve sonucuna göre toplumun sosyal sağlığının saptanması ve bunlardan
normal olanların gençlere öğretilmesi görevinin verilmesindeki yararlar inkâr
edilemez. Terimlere, sırf bir tutuculuk ve gericilik isnadı ve kuşkusuyla,
Üniversitelerin, böyle bir görevden yoksun bırakılması, ülkenin zararına
olmuştur.
F)
Dava konusu madde örf ve âdeti, Atatürk devrimleri, çağdaş uygarlık ile
birlikte benimsemiştir. Madde tümüyle incelenmeli ve manâlandırılmalıdır. Böyle
yapılsaydı bu kavramlar arasında bir çelişki bulunmadığı görülürdü.
Çoğunluğunun bu yöntemi benimsememesi de hatalı sonuca ulaşılmasına neden
olmuştur.
II -
1750 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin 1-4 üncü fıkraları hakkında:
Çoğunluk
Yüksek Öğretim Kurulu üyelerinin çoğunluğunun yürütme organınca seçilmesini ve
bu kurula yönetimi etkileyecek yetkiler verilmesini, Anayasa'nın 120. nci
maddesine aykırı bularak söz konusu maddeyi iptal etmiştir.
Anayasa'nın
120. maddesine göre, üniversite yönetimi Devletin gözetim ve denetimi
altındadır. Üniversiteler kendi seçtikleri organlar, eliyle yönetilecek, fakat
Devlet bu yönetimi gözetecek ve denetleyecektir. Özerklik kötüye kullanılıyor
mu' Öğretim ve Öğrenim hürriyet ve teminat içinde çağdaş bilim ve teknoloji ve
kalkınma planı ilkelerine göre yürütülüyor mu' Aksine öğretim ve öğrenim
hürriyetinden eser kalmamış, üniversiteler marksist militanların ve hocaların
yuvası haline mi gelmiş, anarşi mal ve can emniyeti bile bırakmamış, çağdaş
bilim ve teknik yerine Marks'tan, Lenin'den, Mao'dan Engels'ten pasajlar mı
öğretiliyor. Kemalizm mi horlanıyor' Bütçe ile verilen ödenekler, Türk milleti
ve Devletini yok etmeye yönelik yabancı ideolojilerin emrinde, millet zararına
mı kullanılıyor' Devlet bunları denetleyecek ve gözetecektir. Çünkü 12 Mart
öncesinde, üniversiteler maalesef bu hale düşürülmüş ve bugün dahi bazı
fakültelerde Anayasal çizgi içersinde bir eğitime geçilememiştir. Şimdi Devlet
bu gözetim ve denetim görevini nasıl yapsın' Bunu üniversitelerin kendisine mi
bıraksın' Bir çeşit otolimitasyon yöntemi mi uygulasın' Yani gözetilecek ve
denetlenecek kişilere Devlet adına gözetim ve denetim yetkisini terk mi etsin'
Çoğunluk bunu tasviye ediyor, ya da bu sonuca ulaşıyor. Oysa, böyle bir yöntem
açıkça Anayasa'ya ve mantık kurallarına aykırıdır. Bir kuruluşu gözetecek ve
denetleyecek organın o kuruluş dışında bir teşkilât olacağı açık ve seçik
olarak ortadadır. Bu böyle olunca, Üniversite dışında kurulacak organa hep
Üniversiteye mensup kişilerin atanmasını öne sürmekte tutarsızdır. Böyle bir
şey Devlet yetkisini onlara terketmek olur. Bu kuruluşa yürütme ve yasama
organına mensup kişilerin atanması zorunludur. Aksine görüş denetim ve
gözetimin temelinden kaldırılmasını savunmak anlamındadır.
Öteyandan,
Anayasa Mahkemesi, Yüksek Öğretim Kurumunun üniversiteler açısından görev
yapabileceğini kabul etmiş iken, bu kurula verilen yetkiler nedeniyle kuruluşun
iptal edilmesi, gereksiz bir çelişkidir. Şayet, söz konusu kuruma Anayasa'ya
aykırı bir yetki verilmişse, talep bulunması kaydıyla, bu yetkiyi veren
maddenin iptal edilmesi gerekirdi. Yoksa kuruluş maddesinin değil.
Bundan
başka, kurula Millî Eğitim Bakanının başkanlık etmesi ve üyelerinin yarısının
Hükümetçe atanması da, Anayasa'nın 120 nci maddesine aykırı sayılamaz. Bir
defa, atananlar içinde Öğretim üyesi olanlar vardır. Gerek atananlar ve gerekse
atayanların en az kurulun öteki yarısını oluşturan üniversite öğretim üyeleri
kadar dürüst, faziletli Anayasa ve kanunlara sayılı olacaklarını kabul etmek
gerekir. Kamu oyu ve parlamento denetimi ve görev suistimalini önleyen yasalar,
bunların görevi kötüye kullanmalarına engel olur.
III
- 1750 sayılı Kanunun 6, 22, 38, 43, 56, 74, ncü maddeleri hakkında:
Çoğunluk,
1750 sayılı Kananun 5 inci maddesinin Üniversiteler yönünden iptali sebebiyle,
artık ygulama yeri kalmayan 6 ncı maddesini, 22/1. maddesindeki "Yüksek
öğretim Kurulunun, göstereceği...", 38/1. maddesindeki "... esasları
Yüksek Öğretim Kurulunca tespit edilecek..." 43 üncü maddesinin son
fıkrasındaki "Yüksek Öğretim Kurulunun talebi ve..." 56/1. maddesindeki
"Yüksek Öğretim Kurulunun yapacağı plan ve programlar uyarınca...",
74/1. maddesindeki "... ve Yüksek Öğretim Kurulunun onayı..."
deyimlerini, 44 sayılı Yasa'nm 28/2 nci maddesi uyarınca iptal etmiştir.
Oysa,
44 sayılı Kanunun 28/2 nci maddesinin olayda uygulama yeri yoktur. Çünkü, bu
maddenin uygulanabilmesinin başta gelen şartı, Anayasa Mahkemesine yapılan
müracaatın kanun veya içtüzüğün sadece belirli bir madde veya hükümleri
aleyhine yapılmış olması ve bunların iptaline karar verilince kanun veya
içtüzüğün diğer bazı hükümleri veya tamamının uygulanamaması sonucunun
doğmasıdır. Hem maddenin gerekçesinden, hem de metninden, açıkça anlaşıldığı
veçhile, 28/2 nci madde uyannca iptal edilen hükümler aleyhine yöneltilmiş bir
dava bulunmamalıdır. Metindeki "...Eğer müracaat... belirli bir madde ve
hüküm ...aleyhine yapılmış olupta... diğer bazı hükümler veya tamamının
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa..." deyimleri, bu ciheti açıkça
ispatlamaktadır. Dil kurallarına göre, maddeden başka anlam çıkarmak
olanaksızdır. O halde, Anayasa Mahkemesine açıkça iptalleri için başvurulmuş
hükümler hakkında 28/2 nci madde uygulanmaz. Açıkça iptalleri istenilmiş
maddeler hakkında Anayasa Mahkemesi usulünce incelemesini yapar, şekilden ve
esastan bir iptal nedeni bulunup bulunmadığını araştırır, inceler tartışır ve
sonucuna göre iptale, ya da istemin reddine karar verir, örneğin böyle bir
inceleme yapılsa, nedenleri varsa, söz konusu maddelerin çoğunluk kararında
yapıldığı gibi bazı deyimlerinin değil, belki tümünün iptali gerekebilirdi.
Esasen, yapılan müracaatlar hakkında, gerekli incelemeyi yapıp karar vermek,
Anayasa Mahkemesinin, Anayasa ve 44 sayılı Yasayla belirlenmiş görevidir.
Nitekim, olayımızda, Ankara Üniversitesi, söz konusu maddelerin Anayasa'ya
aykırılığını ileri sürerek, iptallerini, Anayasa Mahkemesinden istemiştir. Şu
halde, Anayasa Mahkemesinin, dava konusu olan bu maddeler üzerinde gerekli
inceleme ve görüşmeleri yaparak sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken, 44
sayılı Kanunun 28/2 nci maddesinin uygulanmasının zorunluğundan söz ederek, bu
maddelerdeki bazı deyimlerin iptali yoluna gitmesi, Anayasa ve 44 sayılı Yasaya
aykırıdır.
Öteyandan,
yüksek öğretim kurumuna söz konusu maddelerle verilen yetkilerin Anayasa'ya
aykırı olup olmadığı, 1750 sayılı Kanunun 5/1-4 maddeleri iptal edilirken de
araştırılmamış, genel bir biçimde yönetimi etkileyeceğinden bahsedilmekle
yetinilmiştir. Şu halde, anılan maddelerin, vaki talebe rağmen, şekil ve
esastan Anayasa'ya aykırı olup olmadıkları yönü incelenmeksizin 28/2 maddeye
yanlış anlam verilerek, açıklanan biçimde iptale karar verilmesi, tetkiksiz ve
görüşmesiz ve kolay bir yöntemin benimsenmesi yönünden de sakıncalıdır.
Bu
sebeplerle çoğunluk kararına muhalifim.
IV -
1750 sayılı Kanunun 29/a maddesi hakkında: Çoğunluk, asistanların tayininde
aranacak şartlan belirleyen 1750 sayılı Kanunun 29/a maddesindeki "..
görev alacağı bilim dalında doktora veya tıpta uzmanlık diploması almış
olmak" hükmünü, memleket gerçeklerine, Anayasanın 50 nci maddesine,
eşitlik, sosyal adalet, millî dayanışma ilkelerine, üniversite öğretim üyeliği
mesleğini malî olanakları iyi olanların tekeline bırakacağından dolayı, fırsat
eşitliğine aykırı görerek iptal etmiştir.
Çoğunluğun
da kabul ettiği ve Anayasanın 50 nci maddesinde açıkça belirtildiği gibi,
halkın eğitim ve öğrenimini sağlamak, Devletin başta gelen ödevlerindendir.
Üniversite öğretimi de bu ödevlerin bir bölümüdür ve Anayasanın 117 nci maddesi
uyarınca kamu hizmetidir. Memurlar eliyle görülür ve bunların nitelikleri
kanunla düzenlenir. Ayrıca Anayasanın 58/2 nci maddesi, kamu hizmetine alınmada
ödevin gerektirdiği niteliklerin aranabileceğini, açıkça öngörmektedir. Bundan
başka 1750 sayılı Kanunun 58 nci maddesine göre, asistanlar üniversite öğretim
üyesi yardımcısıdırlar, eğitimle görevli ve yükümlüdürler.
Bir
bilim dalında doktora yapmak ve uzmanlık kazanmak, kişiye belirli bir bilimsel
seviye ve eğitime ve öğretme gücü, bilimsel çalışma metodu kazandırır. Bu
nitelikteki bir kişi, böyle nitelikleri olmayanlara kıyasen, daha kolay ve iyi
öğretir. Bizzat kendisi de, doçentlik payesine daha kolay erişmek imkânım
bulur. O halde, bu düzenleme, çoğunluğun kabulünün aksine, hem hizmete, hem de
bizzat kişiye yararlıdır ve yukardanberi sayılan Anayasa maddelerine uygundur..
Hükmün,
memleket gerçeklerine aykırı bir yönü de yoktur. Bugün için ülkemizde doktora
ve uzmanlık kazanmış kişiler kolaylıkla bulunabilmekte ve bunların sayısı her
geçen gün artmaktadır. Nitekim, Yasa koyucu da durumu böyle takdir etmiştir. Bu
takdir ve kabulün aksini ileri süren çoğunluğun, bu konuda ayrıntılı bilgi,
istatistik ve dokümanlara dayanması gerekirdi. Oysa çoğunluk, kuralın memleket
gerçeklerine aykırı düştüğü yolunda mücerret ve ispatlanmamış bir faraziyeye
dayanarak, söz konusu hükmü iptal etmiştir. Böylesine doğruluğu kanıtlanmamış
faraziyelere istinaden parlamentonun siyasi takdirlerine müdahale ederek, kanun
iptal etmek, Anayasa yargısı için sağlıklı bir usûl değildir.
Kuralın
Sosyal adalet, millî dayanışmaya ters düştüğüne ilişkin görüşler içinde aynı
düşünceleri tekrarlamak gerekir.
Kuralın
üniversite öğretim üyeliği mesleğini zenginlerin tekeline bırakacağından dolayı
fırsat eşitliğine aykırı olduğu görüşüne de katılmak mümkün değildir. Çünkü,
Kanun 32 nci maddesiyle "Doktora veya tıpta uzmanlık öğrenciliği ve bu
öğrenciliğin devam etme koşullarını düzenlemiş ve olanaklar getirmiştir. Bu
hüküm işletilerek, malî durumu eiverişli olmayan vurt çocuklarına da doktora
veya uzmanlık kazandırılması pekâlâ mümkündür. Çoğunluk 32 nci maddedeki
olanakları, yürütmenin taktiri, yıllık bütçe ve kadro sınırlamalarına bağlı
tutulması nedeniyle yetersiz görerek yukarıdaki yargıya ulaşmakta ise de, bir
ülkenin yürütme organını, ülkenin ihtiyaç duymasına rağmen gençlerin doktora
veya uzmanlık kazanmasını istememekle ve yasama organını yeterli bütçe ve kadro
imkânlarını sağlamamakla suçlamak, kanaatimce, adil ve insaflı bir yargı olmaz.
Aksine gerekli bütçe ve kadro imkânlarının zamanında sağlanacağı ve yürütmenin
takdir yetkisini iyi kullanacağını kabul etmek gerekir. Hüsnüniyet asıldır.
Üstelik Hükümetleri takdir haklarını iyi kullanmaya yönelten, parlamento, kamu
oyu, basın gibi güçler, kazaî denetim, hukukî ve cezaî sorumluluklar vardır.
Bütün bu unsurları görmemezlikten gelerek, doğruluğu kanıtlanmamış
fazaziyelerle, aslında Anayasaya uygun olan kuralın iptaline karar verilmiş
olmasına karşıyım.
V -
1750 sayılı Kanunun 61/ son fıkrası hakkında:
Çoğunluk,
1750 sayılı Kanunun 61/ son maddesini Anayasanın 120. maddesindeki yönetim
özerkliğine aykırı bularak iptal etmiştir. Bu fıkra "Rektör hakkında
yapılan disiplin koğuşturması, üniversite denetleme kurulunca tayin edilecek
bir soruşturmacı tarafından yürütülür." kuralını taşımaktadır.
Rektör,
üniversite yönetim kurulunun başıdır. Rektör hakkında da disiplin koğuşturması
gerekebilir. Fakat görevinin niteliği itibariyle bu soruşturma, Üniversite
profesörleri veya yönetim kurulu üyelerinden birine verilemeyeceğine göre,
Devlet adına denetim hakkını kullanan üniversite denetleme kuruluna verilmesi
zorunludur, en doğru yöntemdir.
Soruşturmayı
yapmakla görevlendirilen üniversite denetleme kurulu soruşturma sonucunu,
yetkili üniversite organına ulaştırmakla yetinecek öteki işlemler, bu
organlarca yapılacaktır. Bu nitelikteki bir fonksiyonun, üniversitenin yönetim
özerkliğini bozan bir yönü olamaz. Esasen çoğunluk kararında, üniversite
denetleme kuruluna verilen soruşturma yetkisinin Üniversite yönetim özerkliğini
ihlâl etmesi veçhi de izah edilmiş değildir. Karara bu nedenle muhalifim.
VI -
1750 sayılı Kanunun 66/3. maddesi hakkında:
Anayasa'nın
1488 sayılı Kanunla değişik 120. maddesi, üniversite özerkliğinin, üniversite
binaları ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engel olamayacağını
açıkça belirtmiştir. Bu hüküm, 1488 sayılı Anayasa değişikliği ile 120. madde
metnine sokulmuştur. Bu düzenlemenin sebebi vardır. Bu ülkede 12 Mart öncesinde
marksist ve anarşistlerin işbirlikçisi bazı üniversite yönetici ve öğretim
üyeleri, üniversite bina ve eklerinde zabıtanın suç ve suçluları koğuşturmasına
üniversite özerkliği ihlâl ediliyor iddiasıyla engel olmak istemişlerdir.
Üniversiteler, anarşist saldırganların, Marksist, Leninist, Maoist'lerin
Devleti yıkmak, milleti ve ülkeyi bölmek isteyenlerin karargâhı haline
getirilmiş ve üniversite özerkliğinin, bu gibilerin kalkanı olarak kullanılması
temayülü belirmiştir. İşte bu gibi yorum ve uygulamaları ortadan kaldırmak için
yukarıdaki hüküm sevkedihniş bulunmaktadır. Çoğunluğun, Anayasa'nın 120. maddesi
değiştirilmemiş olsaydı bile, Üniversite özerkliğinin üniversite binalarında ve
eklerinde işlenmiş suçların ve suçluların veya suç işleyip te buralara sığınmış
olanların koğuşturulmasına engellik edemeyeceğine ilişkin yorumu, biraz önce
açıklanan olaylara ve ülke gerçeklerine ters düşmekle birlikte, iyimser bir
yorumdan ibarettir. Şu halde, çoğunluğun kabul ettiği gibi islenmiş bir suçun
ve faillerinin takibi, yakalanması, suç delillerinin toplanması amacıyla zabıta
gece ve gündüz herhangi bir çağrı ve izne gerek olmadan, üniversite bina ve
eklerine girebilir, gerekli çabaları gösterebilir.
1750
sayılı Kanunun İptal edilen 66/3. maddesi, "Bu takdirde giriş sebebinin
niteliğine göre ilgili üniversite rektörlüğü veya bağımsız fakültelerin
dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir" hükmünü taşımaktadır. Çoğunluk,
bu hükümle zabıtanın üniversite bina ve eklerine girme ve arama yapmada tamamen
serbest olduğunu ve özerk yönetime herhangi bir haber verme zorunluğu ile dahi
yükümlü tutulmadığını, bu durumun özerk üniversite yönetimi esaslarıyla
bağdaşmayacağını kabul etmekte ve kuralı Anayasa'nın 120. maddesine aykırı
bulmaktadır. Bu nun niçin böyle olduğunun inandırıcı gerekçesini göstermemekte,
sade ce görüşünü "Hiçbir kuşkuya yer vermeyecek derecede ortada" sözlerine
ve benzer bir kuralın evvelce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş
bulunması vakıasına dayandırmaktadır. Bu görüşe katılmak imkânsızdır. Şöyle ki:
A)
Suçların ve suçluların üniversite binaları ve eklerinde koğuşturabileceği bir
kere kabul edildikten sonra, bu teşebbüsten üniversite yönetiminin giriş
sebebinin niteliğine göre haberdar edilebilmesini içeren kuralın, üniversite
özerkliğine aykırı düştüğü savunulamaz. Çünkü, zabıta, üniversite binalarına ve
eklerine koğuşturma için girmektedir. Suç ve suçluların koğuşturulması gizlilik
ister. C. M. U. Kanununa göre hazırlık tahkikatı gizlidir. Bu gizliliğin ihlâli
koğuşturmanın başarısız kalmasına yol açar. Nitekim 12 Mart öncesinde, anarşist
ve marksistleri korumak, zabıtanın üniversitelerdeki koğuşturmasını engellemek
isteyen işbirlikçi Üniversite yöneticileri çıkmıştır. Bu tür kişilerin her
dönemde görülebileceği tahmin edilmelidir. İşte, kanun koyucu üniversite
binaları ve eklerinde yapılacak koğuşturmanın herhalûkârda üniversite
yönetimine haber verilmesinin mahzurlu olabileceğini düşünmüş, haber verme
keyfiyetini, koğuşturmayı yapanın takdir ve sorumluluğuna bırakmıştır.
Koğuşturmadan amaç başarıya ulaşılmasıdır. Haber vermenin başarısızlığa yol
açacağı kuşkusu varsa, haber vermenin, gerektiğinde değil de, mutlaka
yapılmasını arzulamak, koğuşturmanın başarısızlığını istemek olur. Çoğunluk,
hem üniversite bina ve eklerinde koğuşturma yapılabilir, diyor, hem de
koğuşturmayı haber verme mecburiyeti önererek, koğuşturmanın başarıya
ulaşmaması olasılığına yol açıyor. Bu tam bir çelişkidir.
B)
Anayasanın gerek 120. maddesi ve gerekse öteki maddelerinde, üniversite bina ve
eklerinde yapılacak koğuşturmanın üniversite yönetimine haber verilmesi
mecburiyetini koyan hiçbir kural yoktur. Bu nedenle de dava konusu hükmün 120.
maddeye aykırılığından söz edilemez.
C)
Kovuşturmayı haber vermenin üniversite özekliği ile bir ilişkisi ve özerkliği
bozan bir yönü de yoktur. Çoğunluğun "hiçbir kuşkuya yer vermeyecek
derecede ortada" sözleriyle güya bir ilişki kurması, tamamen dayanaksız ve
yetersizdir. Çoğunluğun kararında da kabul edildiği gibi "Üniversite
Özerkliği, siyasal çevreler, iktidarlar, baskı kümelerinin, üniversite
çalışmaları ile öğretim ve eğitimi etki altına almaları yolunu kapayan ve bu
faaliyetlerin bilimsel gerek ve gereksinmelerden başka herhangi bir düşünceden
uzak kalacak bir ortamda sürdürmelerini sağlayan bir müessese" olarak
kabul edilse bile, kuralın özerkliğe aykın tarafı bulunamaz. Zira, zabıta
üniversiteye suçları ve suçluları koğuşturmak için girecektir. Üniversiteyi
suçlardan ve suçlulardan temizleyecektir. Yoksa, üniversite eğitimi, öğretimi,
ve çalışmalarını etkilemek gibi bir görev ve fonksiyonu yoktur. Suçlardan ve
suçlulardan arınmış bir üniversitenin ise, gerçek anlamda özerk bir üniversite
haline geleceği izahtan varestedir. Zabıtanın koğuşturmayı haber vermesi,
koğuşturmayı başarısız kılabileceğine ve amaca ters düşebileceğine,
üniversiteler gereği gibi suçlar ve suçlulardan arınamayınca, bu sonuçtan,
kuşkusuz üniversite özerkliği zarargörecektir. Binaenaleyh, koğuşturmanın haber
verilmesinin, işin gereğine göre zabıtanın taktir ve sorumluğuna bırakılması,
üniversite özekliğinin yararına, aksine mecburi kılınması bu özerkliğin
zararınadır. Bu nedenledirki, çoğunluğun yorumu üniversite özerkliği zararına
bir sonuç yaratabilecektir.
D)
İptal kararı, yol açtığı sonuç itibariyle de tutarsızdır. "Takdiren haber
verme"yi öngören hüküm, iptal edilince, ortada haber vermeyi gerektiren
hiçbir kural kalmamıştır. Anayasa Mahkemesi, Yasama organına yeni düzenlemeleri
ve biçimini buyurma yetkisine sahip ve boşluğun doldurulması da kesin
olmadığına göre çoğunluğun yorumuna ters düşen bir sonuç ortaya çıkmıştır.
Bu
sebeplerle çoğunluk kararına katılmıyorum.
VII
- 1750 sayılı Kanunun 69/2. maddesi hakkında:
Çoğunluk,
1750 sayılı Kanunun 69/2. nci maddesini iptal etmiştir. Bu fıkra
"Anayasada yeralan hak ve hürriyetlerden herhangi birisinin, insan hak ve
hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasada
belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdıyla kullanılması hallerinde,
Bakanlar Kurulu ilgili üniversitenin veya bu üniversiteye bağlı kuruluş ve
kurumların veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakültenin idaresine belli bir
süre ile elkoyabilir. El koyma kararı Resmî Gazete'de yayımlanır. Yayımlanmayı
müteakip 48 saat içinde T.B.M.M. Birleşik toplantısının onanıma sunulur.
Elkoyma süresi 2 ayı geçemez." şeklindedir.
Anayasanın
120. maddesinin son fıkrasına göre, üniversitelerle onlara bağlı fakülte, kurum
ve kuruluşlarda, öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin tehlikeye düşmesi ve bu
tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi halinde, Bakanlar Kurulu
ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı fakülte, kurum ve
kuruluşların idaresine elkoyar ve bu kararını hemen T.B.M.M. Birleşik
toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin elkoymayı gerektireceği kanunla
düzenlenir. O halde, kanun, üniversite özgürlüğünün hangi hallerde tehlikeye
düştüğü veya düşmüş sayılacağını belirleyecektir. Özel kanun bunu açıklamıştır.
Bir üniversitenin içinde, Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden herhangi
birisinin insan hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din, mezhep ayırımına dayanarak
nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdıyla
kullanılması halini, öğrenim ve öğretim hürriyetinin tehlikeye düşmesi ve
elkoymayı gerektirir hal olarak kabul etmiştir. Fıkradaki "ilgili
üniversite" sözcüğü anılan eylemlerin üniversite içinde geçmesi gereğini
ifade etmektedir.
Bu
nedenlerle çoğunluk kararına karşıyım.
VIII
- 1750 sayılı Kanunun 70/C maddesi hakkında:
Çoğunluk
1750 sayılı Kanunun 70/C maddesini iptal etmiştir. Bu bentle "Üniversite
yönetimine elkonulması halinde, Bakanlar Kuruluna üniversitelerde ve bağlı
kuruluşlarda görevli kimselerden gerekli görülenleri, kovuşturma sonuçlanıncaya
kadar veya kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya
kadar görevlerinden uzaklaştırma" yetkisi verilmiştir.
Üniversitede
vazifeli kişilerden bazıları, üniversite yönetimine el konulmasına yol açan
olaylara karışmışlar, bu olayların tertipçi veya işbirlikçisi ve sanıkları
iseler, bunların görevlerinden uzaklaştırılması kadar doğal bir tedbir olamaz.
Bunların haklarındaki kovuşturmaya rağmen, görevlerinde bırakılmaları,
elkoymayı gerektiren olayların tekrarını, üniversitelerin bunalımdan çıkıp
normal döneme dönmemesini arzulamak olur. Üstelik madde, kovuşturma sonuçları gerekli
kılmıyorsa görevden uzaklaştırmanın söz konusu olmadığını açıkça
belirtmektedir. Çoğunluğun yorum ve gerekçesi ceza ve ceza yargılama hukuku
ilkelerine aykırıdır. Haklarında görevden uzaklaştırma işlemi uygulananlar
masum kişiler olmayıp, olaylara iştirak ettikleri hakkında kuvvetli delil ve
belirtiler bulunan kişilerdir. Suç işleyenlerin suçsuzlukları anlaşılıncaya
kadar ceza yargılama hukukunun koruma tedbirlerine maruz kalmaları kaçınılmaz
bir durumdur. "Masumiyet asıldır" kuralı, suçluluğu kanıtlamadıkça
kişinin cezai müeyyidelere çaptırılmaması anlamındadır. Yoksa hakkındaki
delillerin toplanması, delillere tesir etmesinin önlenmesi, ceza davasının
muvafakiyetine yönelik koruma tedbirlerinin, suçluluğu hakkında kuvvetli
belirtiler bulunan kişiye uygulanmaması, yeni olaylara yol açması olasılığı
bulunan bu gibilerin bu ortamdan uzaklaştınlmaması manasına gelmez. Kuralın
hukuk devletine aykırı bir yönü yoktur, benzer tedbirler hukuk devleti sayılan
bütün devletlerde mevcuttur.
Üniversite
özerkliği, üniversite yönetimine el konulmasını gerektiren ağır suçları
işleyenlerin, her kim olursa olsunlar, korunmasını içermediğine göre, kuralın
Anayasanın 120. maddesine aykırı bir yönü de olamaz.
Bu
nedenlerle çoğunluk kararına muhalifim.
IX -
1750 sayılı Kanunun 82/2 nci maddesi hakkında:
Çoğunluk,
82 nci maddenin Karadeniz Teknik ve Atatürk Üniversiteleri ile ilgili
hükümlerini iptal etmiştir.
Oysa,
Anayasanın 120/3 maddesinde "Özel Kanuna göre kurulan Devlet
üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır." denilmiştir. Karadeniz
Teknik ve Atatürk Üniversiteleri de özel kanun ile kurulmuş Devlet
üniversiteleridir. Aslında Anayasanın yukarıdaki fıkrası bu gibi üniversiteler
için sevkedilmiştir. Anayasa, kendi kendini idare eden tek tip üniversite
değil, çeşitli tiplerde Üniversitenin varlığını düşünmüştür. Hangi tipin ülkeye
yararlı ve verimli olduğunu uygulama ve tecrübeler ortaya koyacaktır. Nitekim
kendi kendini yöneten, otonom üniversiteler, öğretim ve eğitimi sağlayamaz ve
başarılı olamaz, kendini idarede aciz kalırken, özel kanunla kurulmuş olanların
daha verimli ve başarılı oldukları müşahade edilebilmektedir.
Bundan
başka, iptal edilen fıkra, bazı özel kanunları mahfuz tutmaktadır. Bu
mahfuziyet hükmü iptal edilince, fiilen sanki mahfuz tutulan kanunlarda ilga
edilmiş gibi bir durum doğmaktadır. Anayasa Mahkemesi Yasa koyucu yerine
geçmekte, adete bir yasama tasarrufunu dolaylı bir biçimde yapmış olmaktadır.
Böyle bir girişime Anayasa ve 44 sayılı Yasa yönünden yetkili değildir.
Çoğunluk kararına bu nedenlerle muhalifim.
KARŞIOY
YAZISI
1750
sayılı Üniversiteler Kanununun 4. maddesi ile 70. maddesinin (A) bendinin
iptali isteğinin reddine ilişkin çoğunluk kararına, Sayın Ahmet H.
Boyacıoğlu'nun ve 5. Maddesinin l, 2, 3, ve 4, üncü fıkralarının Üniversiteler
yönünden iptaline mütedair kararına Sayın Muhittin Gürün'ün karşıoy yazılarında
açıkladıkları nedenlerle katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
I -
1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 66. maddesinin üçüncü fıkrasında:
"Zabıta,
suçların ve suçluların kovuşturulması için herhangi bir davet ve izne bağlı
olmaksızın, Üniversite binalarına ve eklerine her zaman girebilir"
dendikten sonra "Bu taktirde, giriş sebebinin niteliğine göre ilgili
Üniversite rektörlüğü veya bağımsız fakültenin Dekanlığı teşebbüsten haberdar
edilebilir." diye yazılıdır. Bu hükme göre, suç ve suçluların
kovuşturulması maksadıyle Üniversite binalarına ve eklerine giren Zabıta,
girişi gerektiren sebebi gözününde bulundurarak keyfiyetten Rektör veya Dekanı
haberdar edebilecektir.
Üniversite
özekliğiyle ilgili Anayasanın 1488 sayılı Kanunla değişik 120. maddesinin
ikinci fıkrasında, "Üniversite özerkliği bu maddede belirtilen hükümler
içinde uygulanır ve bu özerklik, üniversite binalarında ve eklerinde suçların
ve suçluların kovuşturulmasına engel olmaz" hükmü konulduktan sonra
üniversite özerkliği:
A -
Üniversitelerin Devletin gözetimi ve denetimi altında kendileri tarafından
seçilen organları eliyle yönetilmesi,
B -
Üniversite organlarının, Öğretim üyeleri ve yardımcıların Üniversite dışındaki
makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamıyacakları,
(son fıkra hükümleri saklıdır.)
C -
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe araştırma ve yayımda
bulunmaları,
Ç -
Öğrenim ve Öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji
gereklerine ve kalkınma plan ilkelerine göre yürütülmesi,
Biçimlerinde
belirlenmiştir.
Görüldüğü
gibi Anayasanın bu maddesinde (Üniversite özerkliği) nin mahiyeti vekapsamı bu
suretle nitelendirilmiş ve bu özerkliğin Üniversite binalarında ve eklerinde
suç ve suçluların kovuşturulmasına engel olmadığının ayrıca belirtilmesine de
lüzum görülmüştür.
Anayasada,
suç ve suçluların kovuşturulması maksadıyle Üniversite binalarına ve eklerine
giren polisin bunu ve sebebini her halde ilgili rektörlük veya Dekanlığa
bildirmesi gerektiğini emreden bir hüküm mevcut değildir. Ve esasen bu hususun
Anayasa'da belirtilen ve nitelikleri yukarıda açıklanan Üniversite özerkliğiyle
de bir ilgisi yoktur.
Suç
ve suçluların kovuşturulması sırasında, suçu ve suçluları araştırmak, izlemek
delillerini tespit için başta gelen hususlardan birisi gizliliğe riayet
olduğunda şüphe yoktur. Hele Millî Güvenliği, kamu düzenini yakından
ilgilendiren suçların kovuşturulmasmda bu husus daha çok önem kazanır. Bu gibi
suçların soruşturulmasında dahi her halde haber verme şartının aranması, işin
şayi olmasına, delillerin kaybedilmesine, suçluların savuşmalarına ve
kovuşturmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açabilecektir. Kanun koyucusu,
bu noktaları dikkate alarak bir sakınca yoksa bu gibi teşebbüslerden Rektör
veya Dekanın haberdar edileceğini kabul etmiştir.
Bunlardan
başka, Üniversiteler Kanununun sözü edilen maddesindeki "Bu takdirde giriş
sebebinin niteliğine göre ilgili üniversite Rektörlüğü veya bağımsız
Fakültelerin Dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir" hükmünün ne
sebeple konduğunu ve bu fıkranın iptalinde ne gibi sonuçlar meydana geleceğini
de incelemekte yarar vardır:
Bilindiği
gibi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre, Cumhuriyet savcısı veya
onun yerine Zabıta tarafından yapılan Hazırlık Soruşturması gizlidir. Bu
soruşturmadan hiç bir kuruma ve kimseye bilgi verme olanağı kanunen yoktur.
Üniversiteler Kanununun 66. maddesinin söz konusu hükmü, Usul Kanununun bu
hükmüne bir istisna getirmektedir. Kanun koyucu bu istisna hükmü ile,
Üniversitelerde ve Fakültelerde yapılan suç ve suçluların kovuşturulmasında,
bir sakınca yoksa Rektörlük veya Dekanlığın haberdar edilebilmesi yolu açık
tutulmuş ve bu suretle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bahsedilen gizlilik
kuralına burada bir istisna getirilmiştir. Bu da Rektör veya Dekanın yönetim
görevini daha iyi yapmasına yardım edebilecektir. Üniversiteler Kanununun 66. maddesindeki
bu haber verme olanağı da -iptal karariyle- ortadan kalkınca, Üniversite
binalarında yapılan suç ve suçluların kovuşturulmasından artık Rektör veya
Dekana haber verme imkânı büsbütün ortadan kalkacaktır.
Görüldüğü
gibi, Üniversiteler Kanununun 66. maddesindeki "Bu taktirde giriş
sebebinin niteliğine göre ilgili Üniversite Rektörlüğü veya bağımsız
Fakültelerin Dekanlığı teşebbüsten haberdar edilebilir." fıkrası,
üniversite özerkliğini zedelediği şöyle dursun aksine üniversite özerkliği ve
yönetimi lehinde konulmuş bir hüküm olduğundan iptal kararında isabet
görmüyorum.
2 -
Üniversiteler Kanununun 70. maddesinin (C) fıkrası:
Üniversiteler
Kanununun 70. maddesinin (C) fıkrasında, "Üniversite yönetimine el
konulması halinde, Bakanlar Kuruluna, Üniversitelerde ve bağlı kuruluşlarında
görevli kimselerden gerekli görülenleri kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya
kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar
görevlerinden uzaklaştırma yetkisi verilmiştir.
Bilindiği
gibi, Üniversitelerde öğretim ve öğrenim hürriyetinin tehlikeye düşmesi ve bu
tehlikenin üniversite organları tarafından önlenememesi veya Anayasada yer alan
hak ve hürriyetlerin, Türk Devletinin Ülkesi ve Milleti ile bütünlüğünü bozmak
ve Cumhuriyeti ortadan kaldırmak maksadiyle kullanılması hallerinde hükümetin
idareye el koyma yetkisi vardır. (1750 sayılı Üniversiteler Kanunu Md. 69) Bu
sebeplerden birisi mevcut olup da Üniversite idaresine el koyan Bakanlar
Kurulunun el koymaya sebep olan üniversitedeki görevli kimseler hakkında ceza
ve disiplin kovuşturması yaptırabilecek, haklarında kovuşturma yapılan kişileri
de kovuşturmanın sonuna kadar görevlerinden uzaklaştırabilecektir.
Üniversitelerde
görevli bazı kimselerin, örneğin ideolojik tahriklerde bulunmak, ırk ve mezhep
propagandası yapmak suretiyle memlektin bütünlüğünü ve Cumhuriyeti tehlikeye
düşürebilecek kargaşalıklara, çatışmalara sebebeyit vermeleri halinde bunların
görevlerine devamdaki sakıncaları izaha lüzum yoktur. Böyle kimselerin,
kovuşturmanın selameti bakımından, kovuşturma sonuna kadar görevlerinden
uzaklaştırılmalarının yukarıda esasları açıklanan üniversite özerkliğine ters düşen
bir yönü yoktur. Kovuşturmanın ve yönetime el koyma halinin uzayabileceği gibi
ihtimâller ve varsayımlar, kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığını kanıtlayacak
neden olamaz. Kaldı ki, Anayasanın 1488 sayılı Kanunla değişik 120. maddesinin
son fıkrasında, "hangi hallerin el koymayı gerektireceği el koyma
kararının ilân ve uygulama usulleri ile süresi ve devamınca Bakanlar Kurulunun
yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla düzenlenir." diye açık hüküm
konulmak suretiyle bu konuların düzenlenmesi, bir sınırlamaya tâbi
tutulmıyarak, Özel Kanuna ve Üniversiteler Kanununa bırakılmıştır.
Anayasa'nın
bu hükmü karşısında, Üniversiteler Kanununun 70. maddesinin dava konusu (C)
fıkrasının Anayasa'ya aykırılığı düşünülemez.
3 -
Üniversiteler Kanununun 82. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Karadeniz
Teknik Üniversitesi adiyle Trabzon'da bir üniversite kurulması hakkındaki 6594
sayılı Kanun ile bunu değiştiren 336, 535, 871 ve 1650 sayılı Kanunların, 6690
sayılı Atatürk Üniversitesi Kanunu ile bunu değiştiren 336, 535, 871, 994,
1499, 1573, ve 1578 sayılı Kanunların hükümleri saklıdır. 6594 ve 6690 sayılı
Kanunlarla ek ve tadillerinde bahsedilen 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile
ek ve tadillerindeki hükümler yerine bu kanun hükümleri uygulanır. 892 sayılı
Hacettepe Üniversitesi kurulması hakkındaki kanunun iş bu kanuna aykırı
hükümler yürürlükten kaldırılmıştır."
Bu
maddenin, Karadeniz Teknik ve Atatürk Üniversiteleri ile ilgili hükümlerinin
iptaline ilişkin çoğunluk kararına karşı görüşümüz aşağıdadır.
Anayasanın
değişik 120. maddesinin üçüncü fıkrasında "Üniversiteler Devletin gözetim
ve denetimi altında kendileri tarafından seçilen organları eliyle
yönetilir" dendikten sonra " Özel Kanuna göre kurulan Devlet
Üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır." diye yazılı bulunmaktadır.
Bu hüküm, maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında verilen altı
imzalı bir önerge üzerine kabul edilerek madde metnine ilâve edilmiştir.
Temsilciler Meclisinde önerge sahiplerinden bir zat bu önergenin maksat ve
amacını şu sözlerle açıklamıştır:
"Arkadaşlar
mesele şudur. 4936 sayılı Kanuna göre Türkiye'de kurulmuş üniversiteler vardır.
Yani bu kanıma göre işlemekte olan üniversiteler vardır. Ankara, istanbul ve
Teknik Üniversiteler gibi. Bir de Atatürk Üniversitesi, Orta Doğu Üniversitesi
gibi yine Devlet tarafından kurulmuş, Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği
kanunlarla kurulmuştur. Bu üniversitelerin de bu prensiplere tabi olmaları
tabiidir. Fakat bunların organları bir başka yapıdadır. Yarın Adana'da Ziraat
Fakültesi kuracaksınız. Karadeniz de bir başka üniversite kuracaksınız. Yeni
kurulacak bütün üniversitelerin bütün organları kendi mesupları tarafından
seçilmesi olmaz. Buradaki cümle, kurulmuş ve işlemekte olan üniversitelerin
halen tatbik etmekte oldukları idare usulü, kendi öğretim üyelerinden kurulu
organlarla yönetme esasına istinat eder. Eski üniversiteler Kanununun
uygulanışı bu tarzdadır.
Amerika
da Üniversiteler muhtardır. Onların muhtariyet anlayışları Mütevelliler
Heyetinin idaresi esasına göre düzenlenmiştir. Meselâ bir bölgenin ziraatını
inkişaf ettirmek üzere kurulmuş olan bir üniversiteye O bölgenin Ziraat
Odasından temsilci de Mütevelliler Heyetine iştirak eder. Aynı zamanda Mahalli
İdareler de para verir, idaresine iştirak için temsilci gönderir. Bizde de bu şekilde
üniversiteler kurulabilir. Mahalli İdareler ve ilgili teşekküllerin
temsilcilerinin bulunması gerekebilir.
Meselâ
bir bölgenin hayvancılığını inkişaf ettirmek üzere bir Veteriner Fakültesi
kurulacak, o zaman ne alacak' Elbette mahalli idareler ve varsa Veterinerler
Odası da katılacaktır.
Bu
itibarla, fakültelerinin idareleri değişebilir. Üniversitelerin hususiyetine
göre, arzettiğim gibi Mütevelliler Heyetine verilebilir. Belki yeni
Üniversiteler teşekkül edecek, bunun idaresinde fahri olarak Mütevelliler
Heyeti çalışacakdır. Tamamiyle hayır işi olarak çalışacaktır. Gidip haftada bir
kere toplanacaktır.
Diğer
taraftan üniversite ile ilgili diğer teşekküller, meselâ Sanayi Odaları
temsilcileri de üniversitenin idare ile ilgili heyetlerine girebilirler.
Eğer
madde tasarıdaki şekliyle çıkacak olursa, Atatürk Üniversitesi, Orta - Doğu
Teknik Üniversitesi Anayasaya aykırı bir kuruluş haline gelmiş olacaktır.
Bu
itibarla, Özel Kanunlarına göre idare edilebileceklerini ve bunun mahfuz
olduğunun tebarüz ettirilmesini teklif ediyoruz. İdarenin bilimsel özerkliği
mahfuz, Akademik araştırma, yayın yapması mahfuz, yalnız biraz elestikiyet
veriyoruz. Aksi halde 4936 sayılı Kanunun kurduğu idade tarzı değişmez nas
halinde eski yeni bütün üniversitelere şamil olur. Bu itibarla kabulünü
istirham ediyorum." demiş ve Anayasa Komisyonu sözcüsü de, önerge
sahibinin bu açıklamasına karşı bazı mülahazada bulunmakla beraber önerilen bu
metnin aynen kabulüne komisyonun da taraftar olduğunu bildirmiş (Kâzım Öztiirk
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Cilt 3, sh. 3304 - 3305) ve bu suretle
"Özel Kanununa göre kurulan Devlet Üniversiteleri hakkındaki hükümler
saklıdır." hükmü, Anayasaya, yukarıda açıklanan amaçları sağlamak ve özel
kanunlarına göre kurulmuş; olan Karadeniz Teknik, Atatürk ve Orta - Doğu Teknik
Üniversitelerinin yönetimle ilgili statülerini saklı tutmak için bilhassa
konulduğu anlaşılmıştır.
Şurasını
da dikkatten uzak tutmamak lazımdır ki: Üniversitelerin, çağdaş bilim ve
teknoloji doğrultusunda insan gücünü ve maddî kaynaklarını kullanmak suretiyle
memleketin her yönden ilerleme ve gelişmesinde yardımcı olmak gibi (1750 sayılı
Üniversiteler Kanunu md. 3) çok önemli görevleri de vardır. Hangi tip ve
statüye tabi üniversitenin bu önemli çalışmalarında ve bu görevlerin yerine
getirilmesinde daha başarılı olabileceğini araştırmak ve denemekte de sayısız
yararlar vardır. Bütün üniversitelerin klasik anlamda tek tip ve aynı statüye
bağlamak istenmemesinin diğer bir nedeni de bu olmak lâzımdır.
Yukarıda
yapılan bütün açıklamalar göstermektedir ki: Türkiyede, klasik anlamda tek tip
ve genel idare statüsüne tabî Üniversitelerin yanıbaşında daha değişik
yöntemlere bağlı ve özel kanunlara göre kurulacak diğer üniversitelere de yer
ve imkân verebilmek için Anayasanın 120. maddesine "Özel Kanuna göre
kurulan Devlet Üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır." hükmü
özellikle konmuş ve bu hükmün Temsilciler Meclisinde müzakeresi sırasında,
bununla Karadeniz Teknik, Atatürk ve Orta - Doğu Teknik Üniversitelerinin Özel
Kanun hükümlerini saklı tutmak amacı güdüldüğü tebarüz ettirilmiştir.
Böyle
olunca, Karadeniz Teknik Üniversitesi kurulmasına dair olan 6594 sayılı Kanunla
ek ve tadillerinin ve Atatürk Üniversitesi kurulmasına dair olan 6990 sayılı
Kanunla ek ve tadillerinin Anayasaya aykırılığının söz konusu olmaması
icabeder.
Arzettiğim
bu nedenlerle, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun yukarıda işaret olunan
hükümlerinin iptaline dair olan çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
l -
Yüksek Öğretim Kurulunun Kuruluş ve İşleyişinin Anayasaya aykırlığı sorunu:
Devletin
Üniversiteler üzerindeki anayasal gözetim ve denetim hakkını kullanma
usullerini düzenleyen 20/6/1973 günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 4.
maddesinde tanımı yapılan Yüksek Öğretim Kurulunun varlığı ve yapacağı görevin
niteliği ile kapsamı Anayasa Mahkemesin'ce denetlenerek Anayasaya uygun
görülmüştür.
Yüksek
Öğretimi, toplumun ihtiyaçlarına, Anayasanın temel ilke ve politikasına en
yararlı, düzenli ve üniversiteler arasında koordineli bir biçimde yürütmek
devletin anayasal yetkisi ve sorumluluğu alanına girer. 4. maddede öngörülen bu
amaçlara yönelik gözetim ve denetim hakkının, tüm üyeleri üniversitelerce
seçilecek organlar eliyle kullanılması düşünülemez. Zira o taktirde devlet
gözetim ve denetiminin yapıldığından söz edilemeyeceği gibi Anayasa'nın devlet
gözetim ve denetimiyle güttüğü amaç da ortadan kalkmış olur.
Bu
itibarla Yüksek Öğretim Kurulunun kuruluş ve işleyişinin 5. maddede öngörülen
biçimde düzenlenmiş olmasında (Üniversitelerin kendileri tarafından seçilen
organları eliyle yönetileceği) yolundaki Anayasa kuralına aykırı bir yön
bulunmamaktadır. Bu nedenle iptal konusu 5 maddenin bir, iki, üç ve dördüncü
fıkraları Anayasa aykırı görülmememiştir.
2 - 22/4/1962
günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki
Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrasının iptal davalarına konu yapılan kanun
maddeleri için de uygulanıp uygulanamıyacağı sorunu:
Davacı
Ankara Üniversitesi Rektörü tarafından Anayasa Mahkemesine açılan iptal
davasında 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 6., 22., 38., 43., 52.., 56. ve
74. maddelerinin de kısmen veya tamamen Anayasa' nın 120. ve diğer bazı
maddelerine aykırı oldukları ileri sürülerek iptalleri istenmektedir. Başka bir
deyimle, davacı bu maddelerin Anayasaya aykırı kurallar getirdikleri kanısını
taşımakta olduğundan, bunların Anayasa ilkeleri açısından Anayasa denetimine
tabi tutulmasını istemektedir.
Burada
öncelikle Anayasa denetimi kavramı üzerinde durmak gerekir. Gerek iptal
davalarında ve gerekse itiraz yoluyla mahkemelerce Anayasa Mahkemesine
getirilen işlerde iptale ve itiraza konu yapılan kanunların veya ilgili
hükümlerinin Anayasa'ya uygunluklarını denetlerken, kuşkusuz bu metinlerin Önce
biçim koşulları ve sonra de esas yönünden Anayasanın koyduğu ilkelere uygun
olarak oluşturulup oluşturulmadıkları üzerinde durularak enine boyuna etraflıca
incelenip tartışılmasına girişilmesi gerekir.
Öte
yandan, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, eğer
müracaat kanun veya içtüzüğün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhinde
yapılmış olupta bu belirli madde veya hükümlerin iptali kanun veya içtüzüğün
diğer bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu da doğuruyorsa
Anayasa Mahkemesi, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartıyla kanun veya
içtüzüğün bahis konusu diğer hükümlerinin veya tümünün iptaline de karar
verebilir.
Demek
oluyorki:
a)
Bir kanun veya içtüzüğün belirli madde veya hükümleri aleyhinde yapılmış olan
müracaat üzerine Anayasa Mahkemesi ilk önce o madde veya hükümlerin biçim ve
esas yönünden Anayasaya aykırılığını saptayacak ve bu gerekçeyle iptallerine
karar verecektir.
b)
Belirli madde veya hükümlerin iptal edilmesi şayet kanun veya içtüzüğün diğer
bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu da doğuruyor ise ancak
o takdirde 28. maddenin ikinci fıkrası uygulanarak kanun veya içtüzüğün söz
konusu diğer hükümlerinin veya tümünün iptaline de bu gerekçeyle karar
verebilecektir.
Görülüyor
ki, iptal davasına konu yapılan kanun maddeleri hakkında gerek Anayasa ve
gerekse, 44 sayılı kanun açısından 28. maddenin ikinci fıkrasına öngörülen
gerekçeyle iptal kararı verme olanağı yoktur. Anayasa Mahkemesi, iptali istenen
maddeleri önce Anayasa denetimine tabi tuturak inceleme ve tartışmaları sonunda
Anayasa kurallarına aykırı bulur ise iptal edecek ve bu iptal nedeniyle kanun
veya içtüzüğün öteki hükümleri veya tamamı artık uygulanamıyacak hale gelmiş
ise, sadece bu hükümler veya tümü için 28. maddenin ikinci fıkrasındaki
gerekçeye dayanarak iptal kararı verebilecektir. Yoksa maddeler üzerinde
herhangi bir inceleme ve tartışma açmadan ve Anayasaya aykırılıklarını
saptamadan, sadece 28. maddenin ikinci fıkrasındaki gerekçeye dayanarak iptal
kararı veremez.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
l -
1750 sayılı Üniversiteler Kanununun, yukarıki kararla (1973/37-1975/22)
Anayasaya aykırı bulunarak birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları,
üniversiteler açısından, iptal edilen 5. maddesi, 4. maddede tanımı yapılan ve
görevleri genel çizgileriyle belirtilmiş bulunan (Yüksek öğretim Kurulu)nun
kuruluş biçimini ve işleyişini göstermektedir.
Anayasanın
1488 sayılı Kanunla değişik 120. maddesine göre, Üniversiteler, Devletin
gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları eliyle yönetilirler.
Yine aynı maddeye göre, Üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim
hakkını kullanma usulleri ve Üniversite organlarının sorumluluğu, (...) Öğrenim
ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve toknoloji
gereklerine ye kalkınma planı ilkelerine göre yürütülmesi esaslarının kanunla
düzenlenmesi gerekmektedir.
1750
sayılı Üniversiteler Kanunu, sözü geçen Anayasa kuralları uyarınca,
Üniversitelerin yönetilmesi üzerindeki Devletin gözetiminin ve denetiminin ne
suretle uygulanacağını düzenlemiş ve bu görevin yerine getirilmesini sağlayacak
kuruluşları da 4. - 10. maddelerinde kurmuştur. Bunlar, 4. maddede tanımı
yapılan (Yüksek Öğretim Kurulu), 7. maddede tanımı yapılan (Üniversite
Denetleme Kurulu), 9. maddede tanımı yapılan (Üniversitelerarası Kurul) dur.
Bunların ilk ikisi Üniversitelerin dışında üçüncüsü ise Üniversiteler
arasındadır.
Yukarıki
kararda, (bölüm IV, altbölüm 2/A, bent: 2) , 4. maddede tanımı yapılan ve
görevinin niteliği ve kapsamı genel çizgilerle belirtilen Yüksek Öğretim
Kurulunun Üniversiteler açısından da görev yapabileceği Anayasaya uygun
bulunmuşken, hemen ardından, aynı kurulun 5. maddedeki biçimde kurulmuş olması
neden gösterilerek, Üniversiteler açısından, 4. ve 6. maddelerdeki görevleri
yapması Anayasa'ya uygun bulunmayarak çelişkili bir duruma düşülmüştür. (Bölüm:
IV, altbölüm; 2/A, bent; 3)
Çoğunluğun
bu konudaki gerekçesi özetle şöyledir:
Yüksek
Öğretim Kurulunun üyelerinin çoğunluğu yürütme organınca seçilmektedir. Böyle
olunca kurulun üniversitelerin yönetimine etki yapacak nitelikte karar alma
yetkileriyle donatılmaması gerekir. Halbuki kanunun çeşitli maddeleriyle bu
kurula verilen yetkilerin üniversite yönetimine katılma niteliğinde oldukları
görülmektedir. Üyelerinin kişisel nitelikleri ve seçilme koşulları bakımından
kurulun, bu nitelikteki yetkilerle donatılması Anayasa'nın 120. maddesine
aykırıdır.
Bu
düşüncelere katılmak mümkün değildir. Çünkü Anayasa, Üniversitelerin yönetimi
üzerinde, esasları, kanunla belirlenecek bir gözetim ve denetim hakkını Devlete
tanımıştır. Söz konusu gözetim ve denetimin üniversiteler dışında ve üstünde
olacağı, Anayasa'nın bu hükmünden açıkça belli olmaktadır. Yukarıki kararın IV
- A bölümünün 2. bendinde ayrıntılarıyle belirtildiği gibi gözetim ve denetim
işinin, gözetime ve denetime tabi tutulacak kuruluş tarafından yapılmasına bu
görevlerin niteliği izin vermez. Şu halde Yasa Koyucu, Anayasa gereğince konuyu
düzenlerken sözü geçen gözetimin ve denetimin yapılmasında görevlendirilecek
kuruluşları, Devlet içinde, fakat Üniversiteler dışında ve aynı zamanda görevin
etkili bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaya yeterli bilgi ve tecrübeye
sahip kişilerden oluşturmak zorundadır.
Bu
kurulun işinin, üniversitelerin yönetimi üzerinde Devletin gözetimini ve
denetimini sağlamak olduğuna ve esasen Devlet hizmetleri de yasama, yürütme ve
yargı organları arasında Anayasaca paylaştırılarak yürütüldüğüne göre bu kurulun
yaptığı görevin niteliği açısından yürütme organına bağlı olarak çalışması vç
yasama organının da, denetimi altındaki yürütme organı aracılığıyla
üniversitelerin yönetimi üzerindeki Devletin gözetimine ve denetimine
katılması, demokratik düzenin doğal bir sonucu sayılmalıdır.
5.
madde hükümleri, bu açıklamanın ışığı altında incelendiğinde Anayasaya aykırı
bir yönü bulunmadığı görülmektedir.
Maddeye
göre Yüksek Öğretim Kurulu, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesi içinde
kurulmaktadır. Kurulun Başkanı Millî Eğitim Bakanıdır. Kurula, her üniversite,
yetkili organınca 2 yıl için seçilecek bir temsilcisi ile katılmaktadır.
Bunun
karşısında Üniversiteler temsilcilerine eşit sayıda Millî Eğitim Bakanının
teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca atanacak üyeler yer almaktadır. Görüldüğü
gibi üniversite temsilcileriyle yürütmenin atadığı üyeler eşit sayıdadır.
Kurul
başkanı olan Millî Eğitim Bakam, bu eşitliği üniversite temsilcileri aleyhine
bozar gibi görünmekte ise de idarece atanacak üyeler arasında, resmî yüksek
öğretim kurumlarından ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumundan en az
birer üyenin bulunması zorunluğu, öğretim ve bilim kurumlarından gelen üyelere
çoğunluk kazandırmakta ve bu suretle kurulun hem yürütme, hem de üniversite
karşısında tarafsızlığı sağlanmış olmakta ve aynı zamanda kuruldan beklenen
görevleri yerine getirecek yetenekte üyelerden oluştuğu görülmektedir.
Kanunun
öteki maddeleriyle bu kurula, üniversite yönetimine katılma niteliğinde
sayılabilecek yetkiler verilmiş bulunduğu görüşüne gelince:
Konunun
bu madde vesilesiyle tartışılması olanaksızdır. Sırası geldikçe, söz konusu
maddelerin bu açıdan incelenerek, öne sürüldüğü gibi Anayasaya aykırı yetki
hükümleri bulunduğu takdirde iptali cihetine gidilmesi gerekir. Yoksa yukarıki
kararda yapıldığı gibi, bir başka maddedeki Anayasaya aykırı yetkiden dolayı, o
yetkiyi kullanacak olan kurulun, Anayasaya uygun bulunan kuruluş maddesinin
iptaline karar verilmesi mümkün değildir.
Açıklanan
nedenlerle (Yüksek Öğretim Kurulu) nun 5. maddedeki kuruluş biçiminde
Üniversiteler açısından Anayasaya aykırı bir yön bulunduğu görüşüne katılmak
mümkün değildir.
Bu
yüzden yukarıki kararın, 1750 sayılı Kanunun 5. maddesinin birinci, ikinci,
üçüncü ve dördüncü fıkralarının üniversiteler açısından iptaline ilişkin bölümüne
katılmıyorum.
2 -
Kararın IV. bölüm, 2/A altbölümünün 15. bendiyle 1750 sayılı Kanunun 61.
maddesinin son fıkrası hükmünün iptaline karar verilmiştir.
Söz
konusu fıkra (Rektör hakkında yapılan disiplin kovuşturması, üniversite
denetleme kurulunca tayin edilecek bir soruşturmacı tarafından yürütülür)
hükmünü taşımaktadır.
1750
sayılı Kanunun 8. maddesi ile, Üniversite Denetleme Kuruluna, Üniversitelerde
görevli kişilerin disiplin veya ceza kovuşturması açılmasını gerektiren
fiilleri için kovuşturma açılmasını yetkili makamlardan istemek, yetkili
organlarca alınan disiplin kararlarına karşı Üniversitelerarası Kurula itirazda
bulunmak, onbeş gün içinde gerekli kovuşturmaya başlanmadığı veya aksine bir
karar alınmadıkça başlanan kovuşturma en geç üç ay içinde sonuçlandırılmadığı
takdirde, doğrudan doğruya üniversite öğretim üyelerinden soruşturmacı tayin
ederek sonucu, gereği yapılmak üzere yetkili organa iletmek görevi verilmiş ve
kararın IV. bölüm, 2/A altbölümünün, söz konusu maddeye ilişkin 6 sayılı bendinde
açıklanan gerekçelerle bu hükmün Anayasa'ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
1750
sayılı Kanunun, son fıkrasının iptali istenen, 61. maddesi ise Öğretim üye ve
yardımcıları ile dekanlar hakkındaki disiplin suçlarına ilişkin soruşturmanın
usulünü göstermektedir. Madde hükmüne göre görevliler hakkında, ilgisine göre
dekanlar veya rektör tarafından, balkanı bulundukları yönetim kurullarına işin
götürülmesi ve soruşturma yapılmasına karar verilmesi halinde bu kurullarca
soruşturmacı da seçilerek soruşturmanın başlatılması gerekmektedir.
Maddenin
iptali istenen son fıkrası hükmü ise, rektör hakkındaki disiplin
kovuşturmasını, doğrudan doğruya Üniversite Denetleme Kurulunca tayin olunacak
soruşturmacının yürütmesi usulünü koymaktadır.
Öteki
öğretim üyeleri ve dekanlarda olduğu gibi rektörler içinde disiplin
kovuşturması gerekebileceği varsayımına karşı belli bir soruşturma usulüne
kanunda yer verilmesi zorunludur. Rektörler, görevde bulundukları dönemde tüm
Üniversitenin yönetiminin başında olduklarına ve hatta, Kanunun 12. maddesine
göre Üniversite Yönetim Kurulunun da Başkanı bulunduklarına göre rektörler
hakkında disiplin kovuşturmasını kim, nereden isteyebilecektir'
Söz
konusu 61. maddenin son fıkrası hükmü bu soruya en uygun cevabı vermekte ve
üniversite üzerindeki Devletin gözetim ve denetim hakkına dayanarak bu görevi
yürütmekte olan kurullardan birisine yani Üniversite Denetleme Kuruluna
soruşturmacı tayini görevini yüklemektedir.
Soruşturmacının
bu konudaki görevinin sadece gerekli soruşturmayı yaparak sonucu, 61. maddenin
Önceki fıkralarında yer alan yetkili üniversite organlarına iletmekten ibaret
olduğu da gozönüne alınacak olursa söz konusu son fıkra hükmünün üniversite
özerkliğine aykırı düşen bir yönü bulunmadığı da daha açık bir biçimde ortaya çıkar.
Bu
nedenlerle yukarıki kararın IV. bölüm, 2/A altbölümünün 15. bendinde yer alan
ve 1750 sayılı Kanunun 61. maddesinin son fıkrasının iptaline ilişkin olan
kısmına katılmıyorum.
3 -
Yukarıki kararın IV. bölüm, 2/A altbölümünün 17. bendiyle, 1750 sayılı Kanunun
66. madesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Zabıta, suçların ve suçluların
kovuşturulması için, herhangi biır davet ve izne bağlı olmaksızın, üniversite
binalarına ve eklerine her zaman girebilir" hükmünün Anayasaya uygun
olduğu sonucuna varılarak bu hükme yönelen iptal isteminin reddine karar
verilmiştir.
Halbuki,
2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanununun, 26/6/1973 günlü ve 1775 sayılı
Kanunla değiştirilen 20. maddesinde yer alan ve bunun tıpkısı olan hüküm
hakkında daha önce açılmış bulunan iptal davası sonunda verilen 25/4/1974 günlü
ve (1973/41 -1974/13) sayılı, (Resmî Gazete: 14/9/1974, sayı: 15006) Anayasa
Mahkemesi kararına ilişkin karşıoy yazımda da belirttiğim gibi sözü geçen hüküm
Anayasaya aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
Bu
konudaki, gerekçeler, gün ve sayısı gösterilen karardaki karşıoy yazımda
açıklanmış olduğundan burada tekrarı gereksiz bulunmuştur.
Aynı
nedenlerle kararın bu konuya ilişkin bölümüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1 -
1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 4. maddesi ile "Yüksek Öğretimin
bütünlüğü anlayışı içinde çağdaş bilim ve teknolijinin gereklerine ve Devlet
Kalkınma Planının temel ilke ve politikalarına uygun olarak yüksek öğretim
alanına yön vermek amacıyla gerekli inceleme araştırma ve değerlendirmeleri
yapmak, yüksek öğretim kurumları arasında koordinasyonu sağlamak, uygulamaları
izleyerek yetkili makam ve mercilere önerilerde bulunmakla görevli bir yüksek
öğretim kurulu" kurulmuştur.
Anayasa'nın
120. maddesine göre üniversiteler özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir ve
üniversite özerkliği maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır.
Üniversiteler
Kanununun dava konusu 4. maddesinde yer alan Yüksek Öğretime yön vermek
amacıyla gerekli inceleme, araştırma ve değerlendirmeleri yapmak, uygulamaları
izleyerek yetkili makam ve mercilere önerilerde bulunmak gibi çerçevesi,
açıklığa kavuşturulmamış kavramlarla oluşan hükümler, üniversite Özerkliğini
zedeleyici etkilere yol açan ve Anayasa'nın 120. maddesi sınırlarını aşan ve bu
nedenle de onunla bağdaşmayan bir nitelik taşımaktadır.
Kanunun,
dava konusu 4. madde ile ilgili öteki hükümleri ve özellikle yüksek öğretim
kurulunun kuruluş biçimi gözününe alınınca, 4. madde hükümlerinin, Anayasa'nın
120. maddesinin "Üniversite Özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler
içinde uygulanır." yolundaki açık hükmüne karşın, Anayasa'nın 120. maddesi
dışına çıkabilmek olanağına yol açabileceği görüşü güç kazanmaktadır.
2 -
Üniversiteler Kanununun 8. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, Üniversite
Denetleme Kuruluna, üniversitelerin veya bîr üniversiteye bağlı olmayan
fakültelerin organlarından veya bu kurumlarda görevli kişilerden, gerekli
gördüğü hallerde, yazılı veya sözlü bilgi istemek yetkisini vermektedir. Bu
bentte yer alan "gerekli gördüğü hallerde" deyimi, yoluna, kuralına
bakmadan, istendiği gibi hareket etme olanağını sağlayan bir nitelik taşımakta
ve özerkliğe sahip üniversite ve fakültelerin organlarını veya görevli
kişilerini her istenen bilgiyi vermek yükümü altında bırakmaktadır. Üniversite
Denetleme Kurulunun, bilgi isterken, üniversite özerkliğini gözönünde
bulundurmasının doğal olduğu görüşü, bentte yer alan "gerekli gördüğü
hallerde" deyimi ile bağdaştırılamaz. Çünkü, gerekli görülen halin ne
olabileceğinin bilinmemesi, yani, bilginin hangi hallerde istenebileceğinin
maddede açıkça belirtilmemesi, bilim özerkliğini, öğrenim ve öğretimin özgürlük
ve güvence içinde yürütülmesi ilkesini, hatta düşünce özgürlüğünü zedeleyici
durumlar yaratılmasına olanak sağlayıcı bir nitelik taşımaktadır.
3 -
Maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hüküm ise, üniversite
denetleme kuruluna kimi hallerde, doğrudan doğruya üniversite öğretim
üyelerinden soruşturmacı atamak yetkisini vermektedir. Disiplin veya ceza
kovuşturması, yönetim dışında kalan bir işlem değildir. Devletin gözetim ve
denetim yetkisini, özerk bir kuruluş olan üniversitelerin yönetim işlerine
kadar uzatmağa olanak yoktur. Üniversite denetim kuruluna böyle bir olanak
tanımak, üniversitlerin kendilerince seçilen organları eliyle yürürtüleceği
yolundaki Anayasa kuralı ile bağdaştırılamaz.
Üniversitelerin
gözetimi ve denetimi ile yönetimi konularından ne anlaşılmak gerektiği Anayasa
Mahkemesi'nin 4/5/1972 günlü ve 1969/52-1972/21 sayılı kararında açıklanmış
bulunmakta ve o kararda yer alan gerçekler yukarıda belirtilen görüşleri haklı
çıkarmaktadır.
4 -
Bakanlar Kurulunca yönetime el konulabileceğini öngören 69. madde iptal
edildiğine göre, bu konuda Bakanlar Kurulunun yetkilerini saptayan 70. maddenin
de 44 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca iptal edilmesi gerekirdi, iptal
kararının yürürlüğe girdiği günde Bakanlar Kurulunun üniversite yönetimine
elkoymasına olanak kalmayacaktır. O halde Bakanlar Kurulunun yetkilerini
düzenleyen dava konusu 70. maddenin yürürlüğünün sürdürülmesine yer
bırakılmamak ve madde üzerinde esas yönünden bir inceleme yapılmamak gerekir.
Bu
nedenlerle kararın yukarıda belirtilen konulara ilişkin bölümlerine karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
20/6/1973
günlü, 1750 sayılı Üniversiteler Kanunun ikimi maddelerinin Anayasa'ya
aykırlığı ileri sürülerek iptalleri hakkında Ankara Üniversitesince açılmış
bulunan davaya ilişkin Esas 1973/37, Karar: 1975/22 sayılı Mahkememiz kararının
çoğunluk görüşüne katılmadığım ve karşıoy kullandığım kısımları ile ilgili
nedenler aşağıdadır:
l -
1750 sayılı Kanunun 4. maddesindeki "Yüksek Öğretim Kurulu"
üniversitelerin dışında ve üstünde, "Yüksek Öğretim alınana yön vermek
amacı ile gerekli inceleme, araştırma ve değerlendirmeleri yapmak,Yüksek
Öğretim Kurumları arasında koordinasyon sağlamak, uygulamaları izleyerek
yetkili makam ve merciilere önerilerde bulunmak" görevleri ile
kurulmuştur. Üstelik, bu Kurulun görevi yalnız "önerilerde bulunmak"
dan ibaret değildir. Kanunun 6. maddesindeki ve diğer çeşitli maddelerdeki
yetki ve görevleri incelendiğinde bu Kurula üniversitlerin idarî, malî
yönetimine ve bilim özerkliği ile doğrudan ilişkisi bulunan öğretim elamanları
kadrolarının oluşturulmasına karışma, hatta yalnız karışma değil, Üniversite
organlarından üstün durumda bulunma olanakları sağlanmıştır.
Bu
Kurulda herne kadar üniversitelerin birer temsilcisi bulunmakla beraber, Millî
Eğitim Bakanı'nın başkanlığında ve Üniversite temsilcilerinin sayısı kadar
Bakanlar Kurulunca atanan çeşitli bakanlıklar elemanlarından oluşmaktadır. Ve
bu hali ile Hükümetin, siyasal kuruluşun eli ve emri altındadır. Oysa; 1961
Anayasa'nın 120. maddesi ile üniversitelere yönetim ve bilim özerkliği tanıma
ereğinin gerekçelerinden birisi ve başlıcası, onları siyasal çevrelerin ve
itkidarın etkisi altında bulundurmamak, üniversitelerde geçici siyasal
görüşleri yerine çağdaş bilimin gereklerini üstün tutmaktır.
Üniversitlerin,
Rektörleri, her derecedeki öğretim üyeleri ve elemanları ile memleketimizde,
bilim, yurt, sevgisi ve ahlâkı yetenek bakımlarından üst düzeyde bulundukları
veya bulunmaları gerektiği cihetle; Üniversitenin gerek yönetiminde ve gerek
öğrencilerine bilim vermede, yurda bilim yaymada çağdaş bilimin gereklerini,
kanunların rehberliğini ve memleket ihtiyaçlarını gözününde tutarak görevlerini
tam yaptıklarından veya yapacaklarından kuşkuya düşülemez. Başlarına,
Anayasanın, kendilerine tanıdığı Özerklikle bağdaşmayan kurullar getirmek
sunîlikten ibaret kalacaktır ve onların bilim gücünü ve onurunu kıracaktır.
Anayasa'nın
120. maddesindeki. Devletin Üniversite üzerindeki gözetim ve denetim hak ve
yetkisi, Mahkememizin bundan önce konu ile ilgili bir kısım kararlarında da
açıkladığı gibi. Üniversitenin yönetimine siyasal kuruluşun el atması ve
Üniversite yönetimini gözetim ve denetim yetkisini kullananın istek ve
iradesine göre çalışmaya zorlaması biçiminde uygulanamaz. O takdirde uygulamada
yönetim ve bilim özerkliğinden söz edilemez.
1750
sayılı Kanunun Üniversiteler dışında ve üstünde" Yüksek Öğretim
Kurumu" adı ile bir kurul oluşturan 4. maddesinin Anayasaya aykırı
olmadığına ve bu maddeye yönelen iptal isteminin reddine ilişkin çoğunluk
kararına yukarıdaki nedenlerle katılmadım.
2 -
1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 8. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b)
bentleri ile "Üniversite Denetleme Kurulu"na, ikinci fıkrası ile de
Millî Eğitim Bakanına tanınmış olan yetkiler, yönetim ve bilim özerkliğine
sahip üniversite organlarını, öğretim üyelerini ve yardımcılarını bu Kurulun ve
dolaylı olarak siyasal iktidarın tam bir baskısı altına sokabilme olanakları
yaratabilir. Denetleme Kurulu bilgi isteme yetkisini, kendi görüşüne uymayan
veya bağlı olduğu siyasal iktidarın hoşuna gitmeyen Üniversite tutum ve
davranışlarını veya öğretim üyelerinin ve yardımcılarının yayınlarını önlemek
veya baltalamak için kullanabilir. Sorguya çekmek veya disiplin soruşturması
açılmasını istemek yetkilerini dahi siyasal maksatlarına alet edebilir.
Üniversite Denetleme Kuruluna, kamu idaresinin özerk olmayan ve hiyerarşi
içindeki bir Dairesinin Teftiş ve denetim yetki ve görevleri gibi görevler
vermek, o yöntemleri uygulatmak özerklikle bağdaştırılamaz ve Anayasa'nın 120.
maddesine uygun düşmez.
Bu
nedenlerle 8. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin ve ikinci
fıkrasının iptali isteğinin reddine ilişkin çoğunluk kararına katılmadım.
3 -
Dava konusu 1750 sayılı Kanunun, öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin tehlikeye
düşmesi ve bu tehlikenin Üniversite Organlarınca önlenmemesi; veya Üniversite
Organlarınca alınan tedbirlerin gereken sonucu vermemesi gibi hallerde
Hükümetin Üniversite yönetimine el koyması yetkisini veren 69. maddesinin
ikinci fıkrası, el koyma nedenlerinin Anayasa'nın 120. maddesine uygun biçimde
gösterilmemiş olmasından ötürü iptal edilmiş bulunması karşısında, el koyma
halinde Bakanlar Kurulunun yetkilerini düzenleyen 70. maddenin de Anayasa
Mahkemesi'nin Kuruluş ve Yargılama usulleri hakkındaki 44 sayılı Kanunun 28/2.
maddesindeki yetkiye dayanılarak tümünün iptali gerekeceği kanısındayım. Çünkü,
70. maddedeki elkoyma ile, Üniversite üzerinde kullanılacak yetkiler 69.
maddenin ikinci fıkrasına mütenazır olarak düzenlenmiştir.
Söz
konusu 70. maddenin birinci fıkrasının (c) bendi ile Bakanlar Kuruluna verilen,
yönetimine el konulan Üniversite ve bağlı kuruluşlarında her çeşit ve kademede
görevli kişilerden gerekli gördüklerini kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya
kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırma yetkisinin
Üniversitenin yönetim ve öğretim görevlileri için hem siyasal iktidarın etkili
baskı aracı ve hem de adaletsiz işlemlere neden olacaktır.
4 -
1750 sayılı Kanunun 3, 4, 8,10,11, 12, 13, ve 21. maddelerine ilişkin iptal
hükümlerinin yürürlüğünün Resmî Gazete'de yayın tarihinden bir yıl sonraya
bırakılma kararına da katılmadım. Zira; iptal hükümlerinin yürürlüğünün,
Anayasa'nın 152/2 ve 44 sayılı Kanunun 50. maddelerine göre geriye bırakılması,
onu gerektiren bir hal veya iptalin Kanun veya içtüzüklerde kamu düzenini
tehdit edici bir boşluk meydana getirmesi gibi birdurumun bulunması lâzımdır.
Yukarıdaki maddelerin iptal olunan hükümleri ile böyle bir halin doğacağı
kanısında değilim.
KARŞIOY
YAZISI
Çoğunluk
kararına katılmadığımızı belirten görüşümüz aşağıda üç kısımda toplanmıştır.
A -
1) 1750 sayılı Kanunun 3. maddesi yönünden:
Çoğunluk,
"Örf ve adete bağlı" deyimini Atatürk ilkelerine, bilim özgürlüğüne
ters düştüğü gerekçesi ile Anayasa'nın başlangıç kısmındaki ilkelere ve 21.,
120. maddelerindeki kurallara aykırılığın oluştuğunu kabul etmiştir.
Kanımızca
bu görüş tutarlı değildir: Geri kalmış ülkemizin kalkınmasının büyük ve hızlı
adımları gerektirdiği, Atatürk devrimlerinin de bunu öngördüğü doğrudur. Ne var
ki, Örf ve adete bağlı olmanın toplumun sosyal yaşamını durgunlaştıracağı,
ileri toplum düzeyine ulaşmayı engelleyeceği var sayımı tutarlı bir varsayım
değildir. Zira, örf ve adet çoğunluğun sandığı gibi gerilik amili sayılmaz. Örf
ve adeti gerilik amili saymak, bu nedenle de Atatürk devrimleri ile
bağdaşmayacağını iddia etmek Örf ve adeti oluşturan süreklilik ve geçerlilik
Öğelerine ters bir savdır. Gerçekten, örf ve adetin sürekliliği ve geçerliliği
aklın ve yaşamın gereklerine uygunluğu ile mümkündür. Aklın ve yaşamın
gereklerine ters düşen örf ve adet toplum yaşamında süreklilik ve geçerlilik
sağlayamaz.
Türk
Hukuk Kurumu tarafından hazırlanıp 1944 senesinde yayımlanan Türk Hukuk
Lügatinin 275 inci sayfasında, "Örf" tanımlanırken aynen "Örf,
mâruf yani bilinen manasınadır ki insanlarca hüsni telâkki ve kabul olunan şey
demektir." olarak tanımlandığı gibi aynı kitabın 276 nci sayfasında
"örf ve adet" tanımlanırken de "....... bir kaidenin örf ve
adete istinat ettiğini kabul edebilmek için onun bu isme liyakat kesbedecek
kadar devamlı ve sabit olması ve hukukî ehliyete haiz olanların bunu hukukî
mahiyette tanımaları lâzımdır." denilmek suretiyle aklın, yaşamın
gerekleri ve hukuk ilkeleriyle koşullandırılmıştır. Bunun gibi Meydan Larus'un
9, ciltinin 769 sahifesinde de "Örf ve adetin" belirgin bu niteliğine
işaret olunmuştur.
Bu itibarla,
örf ve adeti akla ve yaşama ters düşen, ilerlemeyi engelleyen kurallar
topluluğu olarak saymak doğru değildir.
Nitekim
bütün dünya hukukunda ve özellikle Medenî Kanunumuzun 1. maddesiyle Türk
Ticaret Kanununun 1. maddesinde, örf ve adetin hukuk hayatındaki etkinliği
kanunlarla pekiştirilmiştir, ingiltere gibi bazı ileri memleketlerin
Anayasa'ları bile Örf ve adete dayanmaktadır. Çoğunluk, İngiltere ve Japonya
gibi devletlerin çağdaş uygarlığın doruğunda oldukları bu itibarla
memleketimizle kıyaslanamıyacağını savunmakla çelişkiye düşmektedir. Zira bu
devletler, çağdaş uygarlığın doruğuna vardıktan sonra ve bu yaşamlarının sonucu
olarak örf ve adete değer vermemişler, aksine Örf ve adete bağlı kalmış
olmalarına rağmen çağdaş uygarlığın doruğuna ulaşmışlardır. Örf ve adete bağlı
olmak yükselmelerine, ilerlemelerine engel olmamıştır. Bu da örf ve adetlere
bağlı olmanın zannedildiği gibi ilerlemeyi önleyici nitelikte olmadığını
gösterir.
Esasen
maddedeki, "örf ve adetlerine bağlı" aydın yetiştirmek ibaresi
ilerlemeyi, yükselmeyi önleyen, kanunlara ters düşen örf ve adetlerin
öğretilmesini değil, bu öğelere ters düşmeyen, milletçe değer veriler. Örf ve
adetlere bağlı gençlik yetiştirilmesini öngörmektedir. Nitekim, bizim de dahil
olduğumuz batı uygarlığını kabul etmiş milletler öğretim ve eğitimlerinde bu
esaslara yer vermişlerdir.
Kaldı
ki, devlet, ilerlemeyi ve yükselmeyi, çağdaş uygarlık düzeyine çıkmayı Önleyen
örf ve adetleri yasaklayıcı kanun kurallarını koymak iktidarını haizdir. Değil
sade bu kabil örf ve adetleri yasaklamak, bir dönemde kendinin vücut verdiği
kanun kurallarının da geçersizliğine kani olduğu anda bunları uygulamadan
kaldırabilir ve yasaklayabilir. Nitekim, çoğunluğun da işaret ettiği "Kin
gütmek adeti" kanunlarımızda yasaklandığı gibi, zamanında kanun niteliği
hükmünde olan "kısas" kuralda da yasaklanmıştır.
2)
5. madde yönünden:
Yüksek
Öğretim Kurulunu tanımlayan 4. maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığı çoğunlukça
benimsenmesine rağmen bu kurulun kuruluşu ile ilgili 5. maddenin Anayasa'ya
aykırı olduğu kabul olunarak, iptaline karar verilmiştir. Bununla ilgili
çoğunluk gerekçesinde de belirtildiği üzere "Yüksek Öğretim Kurulu"
Üniversite dışı bir kuruluştur. Bu kuruluşa Üniversiteler Kanununda yer
verilmiş olması, üniversitelerce seçilen Profesörlerin kurula katılmış olmaları
bu niteliği değiştirmez. Devlet bütçesinde üniversitelerin inkişafını sağlayıcı
ödeneklere yer vermek, kalkınmamızın gerekli kıldığı öğrenim sahalarını
belirtmek, gereksinme derecelerine göre bir sıraya koymak, üniversitelerden
yetişecek gençlerin işsiz kalmamalarını sağlamak noktasından gereksinme
miktarlarını saptamak ve bu uğraşıların gerektirdiği hazırlıkları yapmak,
tedbirler almak bir kelimeyle devletin ve öğretim eğitim siyasetine yön vermek
devletin Anayasal görevidir. Bu amaçla kurulan bir kurula üniversitelerden
profesör alınması sakınca değil, üniversitelerin bu yemlerdeki görüşlerinin
devletçe bilinmesini sağlamak bakımından yararlıdır. Kaldı ki bu kurulun
üniversitelerin bilimsel ve idare özerkliklerini zedeleme iktidarı yoktur.
Yetkileri gerekli hallerde görüşlerini üniversitelerin yetkili organlarına
ulaştırmağa münhasırdır.
Çoğunluğun,
üniversite yönetimine müdahale niteliğinde gördüğü 6. maddenin bazı hükümleri
bizce müdahale niteliğinde değildir. Devletin; yukarıda açıklanan Anayasal
görevlerinin gereğidir. Devletin ana siyaseti ile ters düşecek şekil ve
miktarda üniversite açmak, devletçe istihdam yeri olmayan alanlarda gençler
yetiştirmek, üniversitelere rastgele fonlar ayırmak savunulacak ve devlet
yönetimiyle bağdaştırılacak hareketler değildir. Esasen bunlar mutlak olarak,
üniversite içi uğraşılar sayılamazlar. Kaldı ki bu ve bunun gibi bir takım
kurallar, üniversitelerin bilimsel ve idari özerklikleri ile ters düşen nitelik
taşıdıkları takdirde ancak ters düşen ve müdahale niteliğini haiz olan
kuralların iptalinden söz edilebilir. Üniversite dışı olduğu çoğunlukça da kabul
edilmiş olan bu kuruluşun üniversitenin idarî yönetimine katılma olanağı
olduğunu kabullenmek de mümkün değildir.
3)
70. madde yönünden:
1750
sayılı Üniversiteler Kanununun 69. maddesinin 1. fıkrası Mahkememizin 25/2/1975
gün Esas: 1973/38, Karar: 1975/23 sayılı Karan ile iptal edilmiş olduğu gibi 2,
3. fıkralarının da iptaline bu kere karar verilmiştir. Bu durumda 70. maddenin
uygulama yeri kalmamıştır. 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2 nci fıkrası
gereğince maddenin iptaline karar vermek gerekir.
4) 82.
maddeye ilişkin gerekçe yönünden.
1750
sayılı Kanunun 82. maddesinin 2. fıkrasının 2. cümlesinde "6594 ve 6990
sayılı Kanunlarla ek ve tadillerinde bahsedilen 4936 sayılı Üniversiteler
Kanunu ile ek ve tadillerindeki hükümler yerine bu kanun hükümleri uygulanır."
denilmek suretiyle her iki üniversitenin 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun
hükümlerine tabi olacakları açıklanmıştır. Bu itibarla bu üniversiteleri özel
kanuna göre kurulmuş üniversitelerden saymak mümkün değildir. Bu nedenle de
Anayasa'nın 120. maddesinin 3. fıkrasının 2. satırında yer alan ayrık hükümden
yararlanmaları söz konusu olamaz.
Bu
gerekçe ile 82. maddenin ikinci fıkrasının 1. cümlesinin iptali hakkındaki
çoğunluk kararına katılmaktayım..
B -
44 sayılı Kanunun 28. maddesinin uygulanması açısından:
Çoğunlukça
1750 sayılı Yasanın, Yüksek Öğretim Kurulunun kuruluş ve işleyişini gösteren 5.
maddesinin iptaline karar verilmiş olması nedeniyle bu kanunun 6. maddesinin
tümünün 22. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulunun göstereceği",
38. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Esasları Yüksek Öğretim
Kurullarınca tesbit edilecek", 43. maddesinin son fıkrasında yer alan
"Yüksek Öğretim Kurulunun ve" 52. maddesinin l nci fıkrasında yer
alan "Ve Yüksek Öğretim Kurulu Önerileri" 56. maddesinin 1.
fıkrasında yer alan "Öğretim Kurulunun yapacağı plan ve programlar
uyarınca" ve 74. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim
Kurulunun Onayı" deyimlerinin üniversiteler yönünden uygulama olanağı
kalmadığından 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrası uyarınca iptallerine
karar verilmiştir.
Yüksek
Öğretim Kurulunu tanımlayan 4. maddenin iptaline ilişkin itiraz reddedilmiş
olmakla bu kurul varlığını muhafaza etmektedir. Bu durumda, 44 sayılı Kanunun
28. maddesine dayanılarak yukarıda yazılı hükümlerin iptaline karar verilmesi
doğru değildir. İptal edilen bu hükümlerin ne suretle Anayasa'ya aykırı
oldukları üzerinde ayrı ayrı durulmak, aykırılık saptanması halinde aykırılığı
oluşturan sebepler açıklanarak iptallerine aksi halde itirazların reddine karar
vermek gerekir.
C -
İptal kararının yürürlüğe girmesi açısından:
Anayasa'nın
değişik 152. maddesinde öngörülen, gereken hallerde iptal hükümlerinin
yürürlüğe konulması tarihinin ayrıca kararlaştırılacağına ilişkin kural her
zaman kullanılması zorunlu bir kural değildir. Mahkeme, bu yetkisini
kullanırken iptal hükmünün kapsamını, iptal hükmü sonucu uygulamada bir boşluk
oluşup oluşmadığını, böyle bir boşluğun oluşması halinde de bunun kamu düzenini
sarsıcı ve tehdit edici niteliğe haiz olup olmadığını araştırması ve tespit
etmesi gerekir. Bu haller olmadıkça iptal edilen hükümlerin bir müddet için
askıya almak yarar değil zarar verir. 1750 sayılı Kanunun iptal edilen 5, 6,
22, 38, 43, 52, 56 ve 74. maddeleri hükümlerinin iptali bir boşluk meydana
getirdikleri, bunların iptali sonucu kamu düzeninin sarsıldığı kesinlikle iddia
olunamaz.
SONUÇ:
Yukarıda
açıklanan nedenlerle çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1 -
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 26. maddesinde, "davanın açıldığı
tarihte dilekçede imzası bulunanlar, ayrıca yetkilerini belirten belgelen ve
kurum, kurul ve siyasi partilerle siyasî parti guruplarının kendilerine yetki
verilmesine dair kararlarının tasdikli örneklerini, dilekçe ile birlikte, Genel
Sekreterliğe vermek zorundadırlar" denilmektedir. Davacı Ankara
Üniversitesinin, dava açmak üzere, rektörü yetkilendirdiği konusunda, senato
kararının, bu karara katılanları da gösteren bir örneğinin dava dilekçesine
eklenmesi, yukarıda belirtilen yasa kuralı gereğidir. Oysa dosyada bu nitelikte
bir belge yoktur. Senato kararı olduğu ileri sürülen belge ise yasal nitelikten
yoksundur. Bu eksiklik giderilikten sonra esasın incelenmesine geçilmesi
gerektiği halde, çoğunluğun bu konuda eksiklik bulunmadığı yolundaki görüşüne
karşıyım.
2 -
Ortadoğu Teknik Üniversitesi, dava hakkında görüşlerini açıklıkla ve
ayrıntılarıyla dilekçesinde belirtmiştir. Dilekçeye gerekli belgeler de
eklenmiştir. Bu durumda ayrıca sözlü açıklama yersizdir. Sözlü açıklama
yapılması için incelemenin başka güne bırakılmasına bu nedenle karşıyım.
3 -
1750 sayılı Kanunun 4. maddesinde, yüksek öğretim kurulunun tanımı
yapılmaktadır. Tanım, yani bir şeyin tanımlanması işi, o şeyi özel ve temel
nitelikleriyle tanıtma anlamına gelmektedir. (Bak: Türkçe Sözlük, Türk Dil
Kurumu, Altıncı Baskı, 1974, Ankara). Demek ki yasa, yüksek öğretim kurulunun
özel ve temel niteliklerini 4. maddesinde belirtmekte ve bu nitelikteki bir
kuruluşa, daha aşağıdaki maddelerde gösterilen kimi görevler vermektedir. Şunu
hemen belirtmek yerinde olacaktır ki, görev ve yetki kurallarıyle kuruluşun
tanımı arasında sıkı bir bağ vardır. Görevler ve yetkiler, kuruluşun özel ve
temel niteliklerinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Tanımı gösteren 4. madde
incelendiği takdirde hiçbir yoruma gereksinmeden açıkça söylemek gerekir ki, yüksek
öğretim kurulu yönetim yetkileriyle donatılmış bir kuruluştur. Çünkü yüksek
öğretim alanına yön vermek ereğiyle kurulduğu maddede açıklanmaktadır. Amacı bu
olan kuruluşa, üniversite yönetimine ortak olacak nitelikte kimi görevler
tanımak zorunluğu doğacaktır. Nitekim yasa koyucu da bu tanımı yaptıktan sonra,
görev ve yetkileri gösteren maddelerde, kuruluşa kimi yönetim görev ve
yetkilerini tanımıştır. Çünkü böyle bir tanım yapıldıktan sonra, görev
sorunlarını da ona göre düzenlemek zorunluğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
4. maddenin başlığı (Üniversitelerüstü kuruluşlar - Devlet denetimi ve gözetimi
I - Yüksek Öğretim Kurulu) biçimindedir. Şu halde yönetim yetkileriyle
donatılacak olan yüksek Öğretim kuruluşu üniversitelerüstü bir kuruluş
olacaktır. Yurt düzeyinde kurulu Üniversitelerin herbirinin katılmasıyle ortak
sorunların çözümlenmesini amaçlayan bir kuruluş ortaya konulabilir. Nitekim
yasa bu amaçla "üniversitelerarası kurul" diye bir kuruluşu 9.
maddesinde öngörmüştür. Böyle bir kuruluş varken, yasanın yüksek öğretim kurulu
diye bir başka kuruluşu öngörmesi, buna üniversite dışı veya karma bir
hüviyetle, üniversite içi yönetim yetkilerini tanıması, yasa koyucunun esas
amacını belirlemektedir. Gerçekten yasa bu amaç doğrultusunda görev ve yetki kurallarını
düzenlemiştir. Üniversite dışı bir kuruluşun, yüksek Öğretim alanına görev
vermek amacıyle de olsa, üniversite içi yönetim yetkileriyle donatılması
Anayasa'nın 120. maddesinde belirlenen ilkelerle bağdaşamaz.
Devlet
denetimi ve gözetimi ilkesini, üniversite içi yönetime siyasal iktidarı ortak
edecek nitelik ve genişlikte yorumlayarak yapılacak bir düzenleme de 120.
maddede yazılı üniversite öğretim ve öğretime ilişkin temel ilkeleri,
üniversite özerkliğini yok edecek bir sonuca ulaşılabilir. Nitekim dava konusu
işte yasa düzenlenmesi bu doğrultuda oluşmuştur. Şu halde Devlet gözetim ve
denetimi ilkesinden hareket ederek de yüksek öğretim kurulunun Anayasa'ya
uygunluğunu savunmak olanağı bulunmamaktadır. Çoğunluğun aksi görüşle vardığı
sonuca katılmıyorum.
4 -
8. madde üniversite denetleme kurulunun görev ve yetkilerini düzenlemektedir.
Bu maddenin -(b) bendinde, denetleme kuruluna, üniversitede görevli kişiler
hakkında yetkili makamlardan disiplin veya ceza kovuşturması istemek yetkisi
tanınmaktadır. Disiplin veya ceza kovuşturması için soruşturma açmak veya
yürütmek bir yönetim işidir. Üniversite dışı bir niteliği olan denetleme
kurulunun bu konuda yetkili makama sunulmak üzere sadece bir öneri hakkı
olabilir, fakat kendiliğinden soruşturmaya geçmesi ve bu doğrultuda kimi
işlemlere girişmesi olanağı bulunamaz. Oysa (b) bendinin ikinci tümcesinde
yazılı hükme göre belirli süre içinde yetkili makamca, öneri hakkında gerekli
işlemlerin yapılmaması halinde, denetleme kurulu kendiliğinden soruşturma işlemlerine
geçebilecek ve soruşturmacı atayarak bu konudaki kovuşturmayı yürütebilecektir.
Böyle bir yöntem Anayasa'nın 120. maddesinde belirlenen yönetim özerkliği
ilkesine aykırı düşmektedir. Devlet denetimi ve gözetimi ilkesine dayanarak,
yasa kuralını savunmaya giriş menin hukuksal temelden yoksun olduğunu kabul
etmek zorunludur. Ters doğrultuda oluşan çoğunluk görüşüne bu nedenle
katılmıyorum.
5 -
66. maddenin üçüncü fıkrasının ilk tümcesinde, "Zabıta, suçların ve
suçluların kovuşturulması için, herhangi bir davet ve izne bağlı olmaksızın,
üniversite binalarına ve eklerine girebilir" hükmü yer almaktadır.
Çoğunluk, bu hükmün, Anayasa'nın 120. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
ilkeye dayanarak, Anayasa'ya aykırı bir nitelik taşımadığını kabul etmektedir.
Bu görüş, sözü edilen fıkranın dayanılan hükmüne yanlış anlam verilmesinin
sonucudur. 120. maddenin birinci tümcesinde şöyle denilmektedir:
"...üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır
ve bu özerklik, üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların
kovuşturulmasma engel olmaz." bu hükme göre, üniversite özerkliği ana
kuraldır. Suç ve suçluların kovuşturulması söz konusu olduğunda, bu ana kural
ortadan kalkmış olmaz. Tersine, üniversite özerkliği, suç ve suçluların kovuşturulmasını
kolaylaştırıcı bir biçimde uygulanmalıdır. Bu işlemlere engellik etmemelidir.
Şu halde bu ilke doğrultusunda bir yasal düzenleme getirilmelidir. Oysa 66.
maddenin üçüncü fıkrasında yer alan hüküm, suç ve suçluların kovuşturulması söz
konusu olduğunda üniversite özerkliğini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Çünkü
bu halde kolluk gücü üniversite özerkliğini bir tarafa itmekte ve üniversite
binalarına ve eklerine istediği zaman, her hangi bir davet ve izne bağlı
olmaksızın girebilmektedir. Bu düzenleme biçimi Anayasa'nın 120. maddesinin ilk
tümcesinde yer alan ilkeye ve özellikle yönetim ve bilim özerkliği kurallarına
ters düşmektedir.
Bundan
başka üniversite bina ve eklerinin dar yorumu da uygulamanın dar yöntemde
oluşacağını sağlamaktan uzaktır. Çünkü bugünkü eğitim planlamasına göre
üniversiteler, yurt ve lojman binalarını da içerecek genişlikte kentlerin
dışında kurulmaktadır. Üniversite deyince, yurt ve lojman binaları da dahil
olmak üzere bir bütün olan üniversite binalarının ve eklerinin hepsi
gözetilmektedir. Çoğunluk kararında, üniversite bina ve ekleri denildiği zaman
sadece öğrenim ve öğretim yapılan yerlerin anlaşıldığının açıklanması geniş
yorumlu bir uygulamayı bertaraf edecek, hele yetkilerin kötüye kullanılmasına
engellik edecek nitelikte değildir. Tersine bu düzenleme, yetkilerin kötüye
kullanılmasını teşvik eder biçimde anlaşılacak ve böylece Anayasa'nın 15.
maddesinde yazılı özel hayatın gizliliği ve 16. maddesinde yazılı konut
dokunulmazlığı ilkeleri etkilerini yitirecektir. Çoğunluk görüşüne bu nedenle
katılmıyorum.
6 -
Elkoyma hallerinde Bakanlar Kurulunun yetkilerini düzenleyen 70. maddenin (c)
bendinde, "Üniversitede ve bağlı kuruluşlarında görevli kişilerden gerekli
görülenleri, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya kovuşturma sonucunun gerekli
kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırmak"
siyasal iktidara tanınan yetkiler arasında gösterilmiştir. Burada üniversite
yönetimi ile ilgili olsun olmasın, herhangi bir görevliyi işinden uzaklaştırmak
yetkisi söz konusudur. Elkoyma nedenlerini oluşturan olaylarla ilgisi bulunan
görevlilerin söz konusu edildiği yolunda maddede hiçbir işaret yoktur. O halde
bu olayları hazırlayan ve körükleyen kişilerden olmasa bile, herhangi bir
öğretim üyesi veya diğer bir görevli işinden alınacak ve ne zaman biteceği ve
sonuçlanacağı bilinmeyen bir kovuşturma neden gösterilerek işinden alınacak ve
bu işlemler tehlikeye düşen öğrenim ve öğretim özgürlüğünü yeniden kurma amacı
iie yapıldığı ileri sürülecektir. Bu yetkiler çok tehlikeli doğrultuda
kullanılabilir ve öğrenim ve Öğretim özgürlüğünü koruma değil, tersine bozma
veya iktidara hakim olan siyasal düşünce doğrultusunda oluşturma biçiminde
uygulama alanı bulabilir. Her türlü kötü uygulamaya elverişli olan bu düzenleme
yerine, 120. maddenin son fıkrasında yazılı amacın gerçekleştirilmesine olanak
sağlayan bir düzenlemenin getirilmesi gereklidir. (c) bendinin iptal edilmemesi
görüşüne bu nedenle karşıyım.
7 -
1750 sayılı Kanunun 5. maddesi yüksek öğretim kurulunun kuruluş ve işleyişine
ilişkindir ve üniversiteler yönünden iptal edilmiştir. Bu durumda Kanunun 6.,
22., 38., 43., 52., 56-, ve 74.. maddelerinde belirtilen ve iptal edilen
kuruluş için öngörülen görevlerin yapılmasına olanak ve gerek yoktur. Bu
durumun kamu düzenini bozduğu ve yasada boşluk yarattığı ileri sürülemez. Çünkü
söz konusu görev ve yetkilerin niteliği itibariyle, Yüksek öğretim kurulunca
kullanılıp kullanılmaması, kamu hizmetlerinin yürütülmesinde bir aksaklık
meydana getirmeyecektir. Bu bakımdan kararın 3., 4., 8., 10., 11., 12., 13., ve
21. maddelerinde gereçleri belirtilen ve yüksek öğretim kurulunun görev ve
yetkileriyle ilgili iptal hükümlerinin, kararın yayım gününde yürürlüğe girmesi
gerektiği halde, sanki bir kanun boşluğu meydana gelmiş de bu boşluğun yasa
koyucu tarafından doldurulması zorunluğu varmış gibi, iptal hükmünün yürürlüğe
giriş günü için bir yıl süre tanınması, Anayasa hükümleriyle ve 44 sayılı
Yasanın 50/4. maddesinde yazılı kurallarla bağdaşmamaktadır. Ters yönde beliren
çoğunluk görüşüne açıklanan nedenlerle karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Üniversiteler
Kanununun 4. maddesi ile 70. maddenin a ve c bendlerine ilişkin karşıoy
gerekçem, CHP. since aynı Kanunun bir kısım maddelerinin iptali isteği ile
açılmış davanın Esas: 1973/38, Karar: 1975/23 sayılı kararında yazdığım gerekçe
gibidir.
KARŞIOY
YAZISI
1 -
Anayasa Mahkemesine başvurmaya Rektörü'nü yetkileyen Üniversite Senatosu
toplantısına katılanların ad ve soyadlarının tutanakta açıklanması, toplantının
geçerliğini belirleme yönünde zorunludur. Bunda eksiklik giderilmeden esasın
incelenmesi caiz değildir.
2 -
Özellikle, Devletin gözetim ve denetim hakkının bütün Üniversiteleri
kapsadığını belirleyen ve bir gerçek sorun olarak ortada duran belirli yerlere
öğretim üyesi ve yardımcısı sağlanması gereğini bir emir olarak ortaya koyan
T.C. Anayasası 120. madde altıncı fıkra hükmü karşısında Yüksek öğrenim
Kurulunun yalnızca "öneri mercii" gibi tanımlanması bir yorum
eksikliğidir.
Bu
nedenle 4. maddeye yönelen iptal dileğinin reddi gerekçesini yeterli
bulmuyorum.
3 -
Anayasamız 120. maddesi üçüncü fıkrası ile Üniversitelerin ancak Devlet eliyle
kurulacağını ve kurulduktan sonra da "Devletin gözetimi, ve denetimi
altında" bulunacağını açıkça belirlemiştir. Bunun anlamı özerklik
uygulamalarının devlet ve milletin topyekün çıkarlarına ters düşürülüp işletilemiyeceği
demektir.
Bundan
başka "gözetmek" kendinden beklenen görevi serbestçe yerine
getirebilmesi için, gözetilen varlığı gerek kendi içinden gerekse dışından
gelen saptırıcı etkilere karşı uyarmak ve korumaktır.
Açıklanan
Anayasal hak ve yetkilerini Devletin, Üniversiteler dışında ve onların tümünü
gören bir kuruluş eliyle kullanması zorunludur. Buna göre Yüksek Öğrenim
Kurulunu var eden 5. madde birinci fıkrası hükmünün iptali görüşüne
katılmamaktayım.
4 -
Beşinci madde 1. fıkra hükmü ile ilgili kararından ve diğer maddelerle ilgili
itirazları incelerken değinmelerinden anlaşıldığı gibi Mahkememiz sayın
çoğunluğu, vardığı sonuçlama ile Yüksek Öğretim Kurulu'nu üyelerinin kişisel
nitelikleri ve seçilme koşulları bakımından" yani, oluşum biçimine göre.
Anayasaya aykırı bulmaktadır. Şu halde, kendi önerileri gibi oluşturulduğu
taktirde, sayın çoğunluğumuz Yüksek Öğrenim Kurulu'na karşı çıkmayacaktır.
Açıklanan
durumda anılan Kurul'a yükletilen özel görevlerin ve tanınan yetkilerin nicelik
ve nitelikleri incelenmeden 5. maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü
fıkralarının; 6. maddenin; 22. maddenin; 38. madde birinci fıkrasında yer alan
"esasları Yüksek Öğretim Kurulunca tespit edilecek" deyiminin ve 43.
madde son fıkrasında yer alan "Yüksek Öğretim Kurulu'nun talebi ve"
deyimi ile 52. maddenin birinci fıkrasında yer alan "ve Yüksek Öğretim
Kurulu Önerileri" deyiminin ve 56. madde birinci fıkrasında yer alan,
"Yüksek Öğretim Kurulunun yapacağı plan ve programlar uyarınca" deyimi
ve 74. maddenin birinci fıkrasında yer alan "ve Yüksek Öğretini Kurulu'nun
onayı" deyiminin 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası ile
tanınan yetkiye dayanılarak iptal edilişine karşıyım.
5 -
Sayın çoğunluğun dahi özenle belirttiği veçhile Üniversite öğretim üyesi
yardımcılığı ile görevlendirileceklerine göre, asistanların sadece Yüksek
öğrenim görmüş bulunmaları ile yetinilemeyeceği ve bunların bilimsel daha üst
bir düzeye ulaşmış olmalarını beklemenin doğal olduğu açıktır. 29. maddenin "a"
bendinin taşıdığı hükmün Anayasaya aykırı bir yönü bu nedenle yoktur. Kaldı ki
bu yasal kural ile Üniversite öğretim üyeliğinin varlıklı ailenin tekeline
gireceği yolunda sayın çoğunluğun ileri sürdüğü sebep, bilim yoluyla saptanmış
da değildir.
6 -
Bir üniversitenin yönetimine el konulduktan sonra Bakanlar kuruluna
"gerekli görülenleri" görevden uzaklaştırma yetkisini veren 70.
maddenin (c) bendindeki hüküm, haklarında soruşturma ve kovuşturmaya
geçilmeyenlerin de uzaklaştırılmalarını olanaklı kılan ve taktirini Bakanlar
Kuruluna ölçüsüz biçimde bırakan bir yetki hükmüdür. Bunu, sayın çoğunluğun
kabulü gibi, el koyma halinin zorunlu bir sonucu saymaya olanak bulunmadığı
kanısındayım ve bu nedenle bu hükmün iptal edilmeyişine karşıyım.
Aynı
maddenin ikinci fıkrası hükmünün ilk fıkra -c- bendi yönünden iptal edilişine
ise el koyma hali ortadan kalktıktan sonra, özerk Üniversite'nin, serbestçe
tasarrufta bulunabileceği düşüncesiyle katılamamaktayım.
7 -
Davacının iptal isteği ve sayın çoğunluğun kararı Karadeniz Teknik Üniversitesi
ile Atatürk Üniversitesinin kuruluş Kanunlarını saklı tutan hükmüne
yöneltilmiştir. Oysa ki bir Kanun hükmünün saklı tutulmasının Anayasal ilkelere
ters düşen bir yanı olamaz.
İstek
saklı tutulan Kanunun Anayasa'ya aykırı hükümlerine yöneltilmeli ve Mahkememiz
kararı da yine saklı tutulan yasal hükümler için olmalı idi. 82. maddenin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinin iptaline bu nedenle karşıyım.
Sonuç:
Mahkememiz 39/24 sayılı kararının belirli gerekçe ve sonuçlarından, yukarıda
açıkladığım nedenlerle, ayrılmaktayım.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
l -
1750 sayılı Yasa'nın 4. maddesi açısından:
Anayasa
Mahkemesinin 25/3/1975 günlü, E. 1974/42, K. 1975/62 sayılı kararında
"kural olarak Anayasa Mahkemesinin, pozitif hukuk bakımından Anayasa'ya
uygunluk denetiminde önüne getirilen davadaki istemin konusu ile bağlı
bulunduğunda kuşku yoktur. Bununla beraber bir yasanın belli bir hükmünün
Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmesinde, Anayasa Mahkemesinin, söz konusu
hükmün anlam ve kapsamını saptamak için o yasanın diğer hükümlerini veya başka
yasaların öngördüğü öteki hükümleri inceleme yetkisinin varlığından da kuşku
edilemez" denilmekte ve öteden beri Anayasa Mahkemesi önüne getirilen
davalarda bu yöntemi uygulamaktadır.
1750
sayılı Üniversiteler Kanununun dava konusu 4. maddesinde "Yüksek Öğretim
Kurulu, Yüksek Öğretimin bütünlüğü anlayışı içinde çağdaş bilim ve teknolojinin
gereklerine ve Devlet Kalkınma Planının temel ilke ve politikalarına uygun
olarak yüksek öğretim alanına yön vermek amacı ile, gerekli inceleme, araştırma
ve değerlendirmeleri yapmak, yüksek öğretim kurumları arasında koordinasyonu
sağlamak, uygulamaları izleyerek yetkili makam ve mercilere önerilerde
bulunmakla görevli bir kuruldur" hükmü yer almıştır. Maddede yer alan
"yön vermek" ve "değerlendirmeleri yapmak" deyimlerinin
neyi içerdiğini saptayabilmek için yasanın diğer hükümlerinin gözden
geçirilmesi doğaldır. Bu hükümler incelendiğinde yüksek öğretim kurulunu
tanımlayan 4. maddenin içeriğinin üniversitelere yön vermek ve onun yönetimsel
ve bilimsel özerkliğine böylece müdahalede bulunmak olduğu açıkça ortaya
çıkmaktadır. Oysa Anayasa'nın değişik 120. maddesinin ikinci fıkrasında
"üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde
uygulanır." denilmekte ve sözü edilen 120. maddede üniversite dışı bir
kuruluşa, üniversitelere yön vermeyi öneren bir kuralın yer almadığı görülmektedir.
Diğer
yandan, yön verme ilkesi bu maddede yer almış, yasanın diğer maddelerinde bu
ilkenin uygulanacağı yer ve konular belirtilmiş bulunmaktadır. Bu durum
karşısında 4. madde hükmünün Anayasa'nın 120. maddesine aykırı bulunduğunu
kabul etmek gerekir ve Anayasa Mahkemesinin yasanın öteki maddeleri üzerinde
durarak bir takım kararlar alması olanak ve olasılığı da, sözü edilen maddenin
Anayasa'ya aykırılığını giderici bir durum yarattığı kabul edilemez.
Bu
nedenlerle anılan maddenin Anayasa'ya aykırılığı yüzünden iptali gerektiği
kanaatiyle çoğunluk görüşüne karşıyım.
2 -
7. madde açısından:
Yasanın
dava konusu edilen 7. maddesi "Üniversite Denetleme Kurulu "nu
tanımlamakta ve kurmaktadır.
Anayasa'nın
değişik 120. maddesinin ikinci fıkrasında "Üniversiteler, Devletin
gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları eliyle
yönetilir" kuralı yer almaktadır. Devlet kavramı ile siyasal iktidar
kavramlarının eşdeğerde olmadığı bilinen bir gerçektir. Başka bir deyişle
Devlet demek siyasal iktidar demek değildir. Oysa bu kurula Başbakan ve iki
bakan, Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarı, bu kanuna tabi üniversitelerde
rektörlük yapmış öğretim üyelerinden kura ile seçilecek üç üye, Millî Güvenlik
kurulunun dekanlık yapmış öğretim üyeleri arasından seçeceği bir üye ki cem'an
8 üye katılacaktır. Başbakanın ve bakanların katılacağı bir kurulda örneğin
Devlet Plâanlama Müsteşarının serbest olarak düşüncesini açıklaması ve oyunu
bağımsız olarak kullanması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu durumda siyasal
iktidarın, üniversiteler üzerinde egemen olacağını ve üniversitelerdeki
çalışmaların kendi isteklerine uygun olarak yürütülmesi eğilimi içinde
bulunacaklarını peşinen kabul etmek gerekir. Kaldı ki Anayasa "Devletin
gözetim ve denetiminden" söz etmektedir. Yönetimden ayrılmaz bir parça
olan denetimi, siyasi iktidarın başı olan Başbakanın başkanlığında iki Bakanla
bir müsteşarın katılacağı bir kurula bırakmak Anayasa'nın temel ilkesiyle
çatışır.
Diğer
yandan Millî Güvenlik Kuruluna bu yasa ile bazı görevler yüklemek Anayasa'nın
111. maddesiyle saptanan ilkelerle çelişik bir durum yaratmaktadır.
Bu
nedenle bu madde hakkındaki davanın reddine ilişkin çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
3 -
8. maddenin 1. fıkrasının (a) ve (b) bendi açısından:
a)
(a) bendi açısından:
Sözü
edilen bent hükmü ile "üniversitelerin veya bir üniversiteye bağlı olmayan
fakültelerin organlarından veya bu kurumlarda görevli kişilerden, gerekli
gördüğü hallerde, yazılı veya sözlü bilgi istemek;" üniversite denetleme
kuruluna verilmektedir. Kanunun 7. maddesi açısından konu ele alındığında, bu
kurulun kuruluş biçimi siyasî iktidarla eşdeğerlik arzetmektedir. Böylece
siyasî güç, üniversite organlarını, daha önemlisi öğretim üye ve
yardımcılarını; kararları, yazıları ve söyledikleri her konu hakkında bilgi
isteme yetkisini kullanmak suretiyle bir bakıma sorguya çekme olanağına sahip
olmaktadır. Bu ortamda Anayasa'nın öngördüğü "öğretim ve öğrenimin
hürriyet ve teminat içinde"yürütülmesi ilkesinden söz edilemez. Kaldı ki
böyle bir yetkiyi Anayasanın 20. maddesiyle saptanan ilke ile de bağdaştırma
olanağı yoktur.
b)
(b) bendi açısından:
1750
sayılı Yasa'nın (b) bendi ile "... onbeş gün içinde gerekli kovuşturmaya
başlanmadığı veya aksine bir karar alınmadıkça başlanan kovuşturma engeç üç ay
içinde sonuçlandırılmadığı takdirde, doğrudan doğruya üniversite Öğretim
üyelerinden soruşturmacı tayin ederek, gereği yapılmak üzere yetkili organa
iletmek;" yetkisi Üniversite Denetleme kuruluna verilmektedir.
Anayasa
Mahkemesi, 4/5/1972 günlü, E 1969/52, K. 1972/21 sayılı kararında (Devletin
gözetim ve denetim yetkisi yönetim özerkliği bulunan bir kuruluşun yönetim
işlemlerine ve işlerine karışmasını haklı göstermez; Çünkü yönetime üniversite
dışındaki bir organ veya yerin karışması durumunda, bir yandan üniversitenin
kendisince seçilen organlar eliyle yönetildiğinden artık söz edilemiyeceği gibi
öte yandan Devlet gözetim ve denetiminin kabul edilmesiyle güdülen ereğin
sınırları da aşılmış olur. Gerçekten, yönetim çalışmalarından olan bir işlemin
tamamlanmasına veya bir işin görülmesine üniversite dışında bir organın veya
yerin karışması, o işlem veya işin ancak üniversite organlarından başka bir
yerin yönetime ortak olması sonunda tamamlanması demektir. Yine Anayasa'nın
1971 değişikliği ile üniversitenin Devlet gözetim ve denetimi altına konulması,
özerk birer kuruluş olan üniversitelerin yalnızca bilimsel gereklere göre ve
özgürlük ortamında öğretim ve araştırma yapmak olan amaçlarından sapmaları
önleyerek bu ereklere varılmasını sağlamak düşüncesine dayanmaktadır;
üniversite dışındaki bir yerin yönetime katılması ise, belli bir ölçüde,
herhangi bir siyasal gücün üniversite yönetimi üzerinde etkili olması sonucunu
doğurup üniversitenin yalnızca bilimin nesnel gereklerine göre ve özgürlük
içinde çalışmasını kısıtlar) yine aynı kararda (demekki yönetim yetkisi, özünde
görevlileri atama disiplin cezası verme ve görevden çıkarma yetkilerini içerir.
Anayasa'nın değişik 120. maddesinin 2. fıkrasındaki üniversitelerin Devletin
gözetim ve denetimi altında kendilerince seçilen organlar eliyle yönetileceği
kuralı, atama, disiplin ve görevden çıkarma işlemlerinin, başka organ veya
yerin karışması söz konusu olmaksızın ancak üniversitelerce yapılacağını
anlatmaktadır) denilmek suretiyle bu konudaki görüşünü açık ve kesin bir
biçimde ortaya koymuştur.
Üniversite
Denetleme Kurulunun bizzat soruşturmacı saptaması, yönetime açıkça karışma
anlamına gelirki bunu Anayasa'nın 120. maddesiyle bağdaştırma olanağı yoktur.
Bu
nedenlerle bu yönlere yönelik davanın reddine dair çoğunluk görüşüne karşıyım.
4 -
70. madde açısından;
a)
1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 69. maddesinin ikinci fıkrası, yani
(Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden herhangi birisinin, insan hak ve
hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütüntüğünü
veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrımına dayanarak Anayasa'da belirtilen
Cumhuriyeti ortadan kaldırmak maksadiyle kullanılması; hallerinde Bakanlar
Kurulu, ilgili üniversitenin veya bu üniversiteye bağlı kuruluş ve kurumların
veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakültenin idaresine belli bir süre ile el
koyabilir. El koyma kararı Resmî Gazete'de yayınlanır. Yayınlanmayı müteakip 48
saat içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamına
sunulur. El koyma süresi 2 ayı geçemez.) kuralı Anayasa'ya uygunluk
denetiminden geçirilmiş ve iptaline karar verilmiş, aynı maddenin son fıkrası
da 44 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca iptal olunmuştur. Bundan başka 69.
maddenin birinci fıkrası da 25/2/1975 günlü E. 1973/38, K. 1975/23 sayılı
kararla iptal edilmiş ve bu maddenin bütünüyle iptaline, karar verilmiş
bulunmaktadır. Kanunun 69. maddesi bütünüyle iptal edilince, el koyma halinde
Bakanlar Kurulunun yetkilerini düzenleyen 70. maddesinin de uygulanma olanağı
kalmamış demektir. Çünkü 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrasında
"ancak, eğer müracaat kanun veya içtüzüğün sadece belirli madde veya
hükümleri aleyhinde yapılmış olup da, bu belirli madde veya hükümlerin iptali
kanun veya içtüzüğün diğer bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması
sonucu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek
şartiyle, kanun veya içtüzüğün bahis konusu diğer hükümlerinin veya tümünün
iptaline karar verebilir" denilmektedir.
El koymayı
düzenleyen kural iptal edilince, el koyma halinden ve bu hal içindeki
yetkilerden söz edilemez. O halde 69 uncu maddenin iptali karşısında 70.
maddenin uygulanma yerinin kalmadığı açıktır. Şu yönü de açıklamak gerekir ki
kanunun 28. maddesinde "iptaline karar verebilir" sözcüğü ve buyruğu,
Anayasa Mahkemesinin takdirine göre değil, maddede öngörülen şartların
gerçekleşmesi halinde iptaline karar verilir biçiminde anlaşılmaya
elverişlidir.
Bu
nedenlerle 70. maddenin, 28. maddenin ikinci fıkrası uyarınca iptaline yer
olmadığı yolundaki çokluk görüşüne karşıyım.
b)
Kanunun 70. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi "yönetim görevlerine
son verilenlerin yerlerine yenilerini seçmek" yetkisini Bakanlar Kuruluna
tanımaktadır.
Anayasa'nın
değişik 120. maddesinin dördüncü fıkrasında "Üniversite organları, öğretim
üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca, her ne suretle olursa
olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra hükümleri saklıdır" ve
ikinci fıkrasında da "Üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler
içinde uygulanır" ilkeleri yer almaktadır. Görülüyor ki Anayasa elkoyma
halinde görevden uzaklaştırmayı istisna olarak kabul etmiş ve fakat yerine
yenilerini getirme yetkisini Bakanlar Kuruluna tanımamıştır.
Bu
karşı oy yazısının 3. paragrafında belirtilen hususlar bu kısımda da
geçerlidir.
Bu
nedenlerle bu bölüme yönelen iptal isteminin reddine dair olan çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.
c)
70. maddenin 1. fıkrasının (c) bendi "üniversitede ve bağlı kuruluşlarda
görevli kişilerden gerekli görülenleri, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya
kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar
görevlerinden uzaklaştırmak" yetkisini Bakanlar Kuruluna vermektedir.
Anayasa'nın
120. maddesinin üçüncü fıkrası, üniversite Öğretim üye ve yardımcılarının
üniversite dışı makamlarca görevlerinden uzaklaştırılamıyacağı ilkesine bir
ayrıcalık getirmiş, elkoyma halinde bu ilkeye uymayan işlemlerde bulunma
olanağını Bakanlar Kuruluna tanımıştır.
Sözü
edilen (c) bendi, hiç bir sınırlama ve niteleme getirmeksizin "gerekli
görülenlerin" görevlerinden uzaklaştırılacağı yolunda bir yetkiyi Bakanlar
Kuruluna vermektedir. El koyma kararı verildiği zaman, Bakanlar Kurulu, el
koymayı gerektiren olaylarla uzaktan yakından ilgisi ve ilişkisi olmayan
öğretim üye ve yardımcılınnı da bu kuralı uygulamak suretiyle görevlerinden
uzaklaştırabilecektir. Bu türlü sınırsız bir yetkinin siyasî bîr organa
tanınması, bilimsel araştırmayı ve yayında bulunmayı kökünden zedeler ve tahrip
eder. Bundan dolayı Üniversitelerin normal çalışma düzeni içinde bulunduğu
zamanlarda dahi bu hüküm öğretim üye ve yardımcılarını manevi baskı altında
tutacak, eğitim, araştırma ve öğretim görevini bir yana iterek siyasî iktidarlara
kendisini şirin gösterme çabalarına itecek niteliktedir.
Bu
nedenlerle bu bent hükmünü Anayasa'ya uygun bularak davayı reddeden çokluk
görüşüne karşıyım..
5 -
İptal kararının yürürlüğe girmesi için süre verilmesi açısından:
Anayasa
Mahkemesi 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun iptaline karar verdiği 5., 6.,
22., 38., 43., 52., 56., 61. ve 74. maddeler hakkındaki iptal hükmünün Resmi
Gazete'de yayımlandığı günden başlıyarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine
karar vermiştir.
Anayasa'nın
değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen yetki kullanılırken Anayasa
Mahkemesi iptal hükmünün kapsamını ve iptal hükmü ile bir boşluk oluşup
oluşmadığını, bir boşluk oluşuyorsa bunun kamu düzenini tehdit edici bir
nitelik taşıyıp taşımadığını araştırmak ve saptamak durumundadır. İptal hükmü
ile yasal bir boşluk oluşmadığı hallerde Anayasa'ya aykırlığı saptanmış ve
Resmî Gazete ile de yayınlanmış kanun kurallarının özel haklar üzerinde bir
süre daha etkilerini sürdürmesine olanak tanımak Anayasa'nın ilkeleriyle
bağdaşan bir görüş değildir.
Bu
nedenlerle sözü edilen madde hükümlerinin iptaline dair kararın Resmî Gazete'de
yayımından bir yıl sonra yürürlüğe girmesi hakkındaki çoğunluk kararına
karşıyım.